Özgür Özel bir tweet attı. Ortalık yıkıldı mı? Hayır. “Muhalif” olduğunu iddia eden, ama aslında konfor alanının esiri olmuş tatlı su entelektüellerimiz yine burun kıvırdı.
Neymiş? Üslup sertmiş. Neymiş? Pijama ne alakaymış.
Bakın çok net, lafı hiç dolandırmadan soruyorum: Siz gerçekten olan bitenin, basit bir “iktidar değişimi” meselesi olduğunu mu sanıyorsunuz?
Özel’in o tweeti, bir siyasi çağrı falan değildir. O tweet, batmakta olan bir gemide, filikalara binmeye tenezzül etmeyip “Kamarada şarabım bitmedi” diyen aymazlara atılmış bir tokattır.
O elindeki kumandayla zap yaparken, “Ah canım ülkem ne hale geldi” diye hayıflanan, sonra da Instagram’da kedi videosu beğenen sana sesleniyor kardeşim.
“Sana bu suskunluğu kim öğretti?”
Psikolojide buna “Öğrenilmiş Çaresizlik” denir. Pavlov’un köpeği gibi şartlanmışsınız dayağa, sefalete, hukuksuzluğa. Ama işin arkasında sandığınızdan çok daha korkunç bir plan var.
Cumartesi akşamı, oldukça kritik bir isimle yemekteydim. İsim veremem, adamı ipe götürürler; “Serkan Bey” dedi, “Olay artık bir yönetim zafiyeti değil. Olay, bir tasfiye süreci. Batan bir şirketin mallarını, alacaklılar kapıya dayanmadan önce yangından mal kaçırır gibi kendi şahsi kasalarına aktarma operasyonu bu.”
Dondum kaldım.
Yani efendiler, o televizyon karşısında “Devletim için çalışıyorlar” diye alkış tutan saf, temiz, Milliyetçi -Muhafazakar kardeşim… O izlediğin şey bir devlet yönetimi değil, bir enkaz kaldırma çalışması. Ama enkazı kaldıranlar, enkazın altında kalacak olanlar değil; o enkazdan çıkan son demirleri de satıp kaçacak olanlar.
Sen orada “Vatan, Millet, Sakarya” edebiyatıyla uyutulurken; senin çocuğunun geleceği, emeklinin üç kuruşu, işçinin alın teri, memurun onuru satılıyor!
Ve sen… Evet, sen! Okumuş etmiş, dünyayı tanıyan, bilimin ne olduğunu bilen, ama korkusundan veya tembelliğinden evinde oturan sen! Bu organize kötülüğün, yağmanın ve talanın karşısında susarak, aslında en büyük ihaneti sen yapıyorsun.
Doğada hareketsiz kalan organizma ölür. Nokta. Bu bir fizik kuralıdır, sosyolojik bir kanundur. Entropi yasasıdır yahu! Düzen sağlamak için enerji harcamazsan, sistem kaosa ve çürümeye mahkumdur.
Senin o üzerindeki pijama, sadece bir ev kıyafeti değil. O senin kefenin. Senin o elindeki kumanda, kendi idam sehpanın kolu.
Mesele Özgür Özel meselesi değil. Mesele CHP, AKP meselesi hiç değil.
Mesele şu: Senin o çok övündüğün aydınlanman, eğer bir “eyleme” dönüşmüyorsa, o aydınlanma değil, olsa olsa gösterişli bir cehalettir.
O “cahil” dediğimiz, küçümsediğimiz kitleyi suçlamayı bırakmalıyız. Adam bilmiyor. Görmüyor. Gösterilmiyor. Onun beyni yıkanmış, midesi boş, umudu çalınmış. O, celladına aşık edilmiş bir kurban.
Ama sen? Ben? Sen görüyorsun. Ben biliyorum. Anlıyorsun, anlıyorum. Ve buna rağmen susuyorsak, o pijamayla oturuyorsak; suçlu o gariban değil, biziz!
Gençlerin bavulunu toplayıp kaçtığı, emeklinin market rafına bakıp ağladığı, işçinin köle gibi çalışıp aç yattığı bu düzende; “Ben karışmayayım, başım ağrımasın” demek, alçaklığın dik alasıdır.
“Gün dayanışma günüdür. Direnme günüdür.” diyor ya Sayın Özel. Ben artıyorum; “Gün, o safça inananları sarsıp uyandırma, şahsi ikbal peşinde koşan haramzadelerin tekerine çomak sokma günüdür.”
Şimdi değilse ne zaman? Sen, ben değilsek kim?
Dünya’da tekrar saygın bir ülke olmak istiyorsak, çocuklarımızın başka ülkelerin kapısında sığıntı olmasını istemiyorsak, o pijamayı çıkaracağız.
Yoksa yarın o evimizden atmaya geldiklerinde, elimizde kumandayla değil, boynumuzda tasmayla çıkarız dışarı.
Serkan Yıldız
PİJAMANI ÇIKAR, YOKSA KEFENİNİ GİYERSİN!
İLGİLİ YAZILAR

