Karıncalara bile söz dinletemediniz
Kaynaşıp durdular
Evinizin bahçesinde
Gece gündüz demediler
Bir karanlıkla taşıdılar.
Mutluluk kıldan ince
Aşınmamak
Kadınca inanmak gökyüzüne
Ama gün gelir
Bir karınca
Lime lime eder dudaklarımızı.
Sonsuz bir güvendir içimizde
Bir ağrı gibi mutluluk.
Acun istediğince geniş
Yaşamak güçlüğünce
Dur deyin, dur deyin ölüme.
*
AKŞAM KUŞLAR ve YALNIZLIĞA DAİR
kopuk bir özgürlük gibiyken akşam
üsküdarımsı bir eskilikten kuşlar geçer
konarlar çan durakları içinde
en güzel şarkıların tellerine
mışıl mışıl denizlerden kopar ilk çığlık
kurdeşen gibi gidişmeye başlar dağların tabanı
ve yine kuşlar
en son dairelerinde
görünmeyen bir yalnızlığa resim yaparlar
kopuk bir özgürlük gibiyken akşam
yanaşamamak en yakın istasyona
dalıp gitmek
gitmek bilmeden ölümün masmavi anlamını
ellerin titremesi
haşhaş çiçekleriyle donatırken gemileri
takmaya çalışırken tavşanların boynuna
en güzel akşamları
en güzel geceleri
ayaklarımızın ıslanması
neresine otursak zamanın
çatlamamız kaşınan bir yara hazzında
kopuk bir özgürlük gibiyken akşam
üsküdarımsı bir eskilikten kuşlar geçer
konarlar çan durakları içinde
en güzel şarkıların tellerine
ve yine kuşlar
en son dairelerinde
görünmeyen bir yalnızlığa resim yaparlar
*
HOŞ GELDİN
bu sarı kesin değil
uğurlamadık daha yağmuru
belki bir gece belki bu gece
şaşar mı hiç yumrukta köpüklenen haykırı
hoş geldin yağmur sonu
*
TUTKUSUZ TUTKUYA ÖZGÜ
bir çoğul başlıyor ansızın
her şeye karşın yaşatmak hızı bir şeyleri
bölmekse de bir çizgiyi yanılarak
yaşıyor yine dağılmak
akılalmaz özgürlüğünde çiçeklerin
*
ESKİ BİR ŞİİRDEN YANKILAR
çevrem bir balıkçı teknesi değin dardı
ekmek kavgasında ölünür mü bilmiyordum
bir avuç insanlarım vardı esenliğimi adadığım
tümümüzün öyküsü böyle başladı
ılık mevsimlere takılmıştı suçsuz sözlerimiz
zaman giysi değiştiren ağaçlarla anlamlıydı
bir bomba patlasa örneğin şu dağın ardında
görüşmeler yapılsa silahsızlanmaya dair
bize göre değildi
eşkıya taşları yatardı kıyrık yollarda
altı ay mıh olurdu içimizde kış
sesten gayri her şeyi tutsak eder o dağlar
katı yürekli birer korsandık hepimiz
korkunç bir buyruktu o
biz görgüsüz çocuklar
soluğu kesilmiş tazıları andırıyorduk yollarda
ah ne tükenmez yağmurdu koca kentler
bilseniz bir tutam gürültü ne umuttu
görenler dağ kokuyor bunlar dedi
bir çığlıktı bizim marşımız
bilinçsizliğe yaratılan ilk senfoniydi
artmamıştık
dilimizde serseri bir ekvator
bozulmuştuk iyiden iyiye
*
TARİHİN AKIŞI
Ufkun kıyısındaydım
Orda bulutlar konuşuyor
Orda düşlerin elleri-ayakları var
Ve denizkızları denizi baştan çıkarıyor
Masalın gerçek olduğu yerdeydim
Orada ay, güneşe ışık sunuyor
Orada müzik günlük ekmektir
Ve çocuk çiçeklere öğüt sorar
Orada erkek ve kadın tek bir
Varlıktır, orada kılıçlar ve kurşunlar
Sapana dönüşmüştür
Orada söz ve eylem tek bir şeydir.
(Türkiye Yazıları, Sayı:52-53, Temmuz-Ağustos 1981, s.35-36)
BEDRETTİN CÖMERT KİMDİR?
(1940-1978), Vezirköprü’de doğdu. Roma Üniversitesi İtalyan Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. 1972’da Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim görevliliğine atandı. İlk şiirleri Varlıkdergisi’nde yayınlandı. “Giotto ve San Francesco Geleneği” konusundaki tezi ile Sanat Tarihi doktoru oldu. Yoğun bir yazı ve çeviri etkinliğinin içinde bulunan Cömert, 1960’lı ve 70’li yıllarda dönemin belli başlı dergilerinde ürünleriyle yer aldı. Forum başta olmak üzere, Yansıma,Gelecek, Varlık, Soyut, Yeni Ufuklar, Yeni Ortam dergilerinde şiirleri yayımlandı. 1970’den itibaren şiir yayınlamaktan vazgeçerek, eleştiri çalışmalarına ağırlık verdi. Önemli çeviriler yaptı. Gombrich’in ünlü kitabı Sanatın Öyküsü’nün çevirisiyle 1977 Çeviri Ödülü’nü kazandı. Kalmasın Ellerim Sizlerden Uzak adlı şiir kitabı ise 1979 yılında yayımlandı. Daha sonra Giotto’nun Sanatı, Croce’nin Estetiği, Mitoloji ve İkonografi ve Eleştiriye Beş Kala isimli kitapları yayımlandı. 11 Temmuz 1978 Salı günü, sabah saat 08.45’de Ankara Gaziosmanpaşa, Karagöz Sokak’taki evinden çıkan Cömert mavi renkli Volkswagen arabasına doğru yürüdü. İki adım arkasından İtalyan asıllı karısı Maria onu takip ediyordu. Arabalarına binip motoru çalıştırdılar. Yolun ilerisinde kırmızı renkli bir Simca’da 3 kişi bekliyordu. Cömert çiftinin arabası hareket edince kırmızı Simca da hareket etti. Volkswagen’in yolunu kesen Simca’dan iki kişi dışarı çıkıp araca ateş açtılar. Çapraz ateş sonucu Cömert olay yerinde öldü. Karısı Maria ağır yaralandı.
11 temmuz 1978 günü sabah sekiz otuzda, en verimli çağında demokrasi düşmanı katiller tarafından otomobili içinde kurşunlanarak katledildi.
Anısına saygıyla…

