Zalimle mazlumun savaşı: KERBELA
Kerbela; Irak’ta bir kent…
Çölde, Fırat Nehri’nin kenarında.
Bu şehir, bugün Amerikan askerlerinin işgali altında… Burada yüzlerce insan öldürüldü…
Kerbela toprağı, kanlıdır. Kerbela kan üzerine kurulmuştur.
1325 yıl önce; burada; İslam toplumunun ileri gelenleri Emevi Padişahı Yezit tarafından topluca şehit edilmiştir.
Orası bir çöl idi… Kerbela şehri; burada can veren Peygamberimizin torunu İmam Hüseyin’in kabri çevresinde meydana çıkmıştır.
Kerbela katliamı; İslam dünyasını ikiye bölmüştür. Bir yanda Peygamberin torunu Hüseyin’i tutanlar; diğer yanda Yezit’in tarafını tutanlar…
Bu ayrılık zamanla derinleşmiş; Hüseyin yandaşları; kendilerine Hüseyni veya Hüseyin’in babası olan Hazreti Ali’ye bağlanarak Alevi demişlerdir.
Aleviler şu günlerde oruç tutuyorlar. Hüseyin’e olan saygılarını, sevgilerini göstermek; zalimlere karşı olduklarını açığa vurmak için..

İmam Hüseyin’i tanıyalım
İmam Hüseyin; Peygamberimizin tek çocuğu olan Fatıma Ana’nın 2 oğlundan birisidir. Peygamberimizin, ‘Yarabbi, bunlar benim Ehlibeyt’imdir.’ diye işaret ettiği 5 kişiden birisi Hazreti Hüseyin’dir. Aleviler; 12 İmam’dan birisi olduğu için Hz. Hüseyin’e İmam Hüseyin derler. İmam Hüseyin; inancı ve düşünceleri uğruna can verdiği için kendisine Şehitler Şahı da denilmiştir.
Ehlibeyt; ev halkı demektir. Bütün İslam bilginlerinin ortak kabulüne göre Ehlibeyt şu 5 kişiden oluşmuştur: Hazreti Muhammet; Fatıma, Ali, Hasan, Hüseyin.
Ehlibeyt’e ‘Al-i Muhammet’ (Muhammet Ailesi) de denilmiştir.
Ehlibeyt’in başı; Peygamberimiz Hazreti Muhammet’tir.
Peygamberimiz; ‘damadı Ali, kızı Fatıma, torunları Hasan ve Hüseyin’i abasının altına alarak bunlar için dua etmiş; ‘Yarabbi, bunlar benim Ehlibeytim’dir (Ailem’dir); bunları koru; bunları seveni sev.’ demiştir.
İmam Hüseyin’in babası Hazreti Ali; Ebu Talib’in oğludur. Ebu Talip; Peygamber’in amcasıdır. Peygamber’in amcası ve koruyucusu Hz. Hamza’nın Uhut Savaşı’nda şehit edilmesinden sonra yalnız kalan Hz. Muhammet’i Ebu Talip korumuştur. Peygamber’in babası Abdullah ile Ali’nin babası Ebu Talip kardeştir. Bunların babası da Abdülmuttalip’tir. Abdülmuttalip’in babası Haşim’dir. Bu yüzden Peygamber soyuna, Haşimiler denilmiştir. Hazreti Muhammet de Hazreti Ali de Haşimoğulları denilen bu soydan gelmiştir. Kerbela Faciası denilen 10 Muharrem 680 tarihindeki katliamda; işte Haşimoğulları’nın en önemli temsilcileri yok edilmişlerdir.
Muaviye oğlu Yezit
Peygamber torunlarını öldürten kişi; Muaviye’nin oğlu Yezit’tir.
Yezit adı; bu katliamdan sonra; bütün İslam dünyasında; kötülüğün, zulmün, hainliğin sembolü halinde kullanılmaya başlanılmıştır. Bu isim; hakaret olarak kabul edilmiştir. Türk dünyasında kimse çocuğuna Yezit adı koymamıştır. Hatta onun babası Muaviye’nin adı bile lanetle anılır olmuştur. Çünkü; Peygamber soyuna savaş açan ve onları ya tuzağa düşürerek ya da açıktan öldürten işleri Muaviye başlatmıştır.
İslam dinini Mekke’de insanlığa sunan Hazreti Muhammet’in tek çocuğu olan Fatıma; babasının Hakka yürümesinden (632) 6 ay sonra yediği dayak sonucu vefat etmiştir.
FATMA ANA KARŞI ÇIKTI
Dövülmesinin sebebi bellidir: Peygamber; kendisinden sonra Müslümanlara önder olarak Hazreti Ali’yi vasiyet etmiştir. Bu vasiyete uyulmayınca Fatıma Ana karşı çıkmıştır. Aralarında Kunfuz ve Ömer’in de bulunduğu bir grup onun evini basmışlar; hamile olan Fatıma’yı dövmüşler; bu olayın acısı ile Fatıma Ana fazla yaşamamıştır.
Hazreti Ali; Osman’dan sonra halife ilan edilmiş ama ona da önce Talha ile Zübeyr isyan etmişlerdir. Bunlara Peygamber’in eşi Ayşe eklenmiştir. Böylece Cemel Savaşı olmuş; Ali; bunları yenip dağıtmış ama İslam birliği zayıflamıştır.
Bu kargaşayı gören Şam Valisi Muaviye; devlete isyan etmiş; Hazreti Ali ile Sıffın’da savaşmış; Haricilerin baskısı ile halife Ali bu savaşı yarım bırakmıştır.
Hariciler; bundan sonra Ali’ye karşı bayrak açmışlar; onunla savaşmışlar; Nehrevan’da mağlup olmuşlar…
Gel gör ki 661 yılında, Mülcemoğlu Abdurrahman adlı bir Harici sapkın; Hazreti Ali’yi zehirli kılıçla yaralamış ve şehit etmiştir. Bundan sonra Müslümanlar; Ali’nin büyük oğlu Hasan’ı halife (önder) seçtiler. O zamana kadar Şam’da vali olan Muaviye, orduya çekip isyan etti ve yönetimi zorla Hasan’dan aldı. Hasan’ı daha sonra Muaviye zehirleterek ortadan kaldırdı.
Peygamber torunlarını yok eden bu aile; Emevi ailesi olarak bilinmektedir.
Emeviler; İslamiyet’e girmiş gibi gözükseler de bu dinin Peygamberi’ne ve onun ailesine en başından beri en büyük kötülüğü etmişlerdir.
Peygamber torunları
Hz. Muhammet, İmam Hasan ve Hüseyin’i çok severdi. ‘Onlar benim dünyada iki demet çiçeğimdir’ der, onlara ‘Oğullarım’ diye seslenir, ağlamalarından incinirdi. Her zaman, ‘Onları sevenler cennetliktir, kötülük edenlerse cehennemliktir’ derdi. Peygamber’imiz; torunları için ‘Cennet gençliğinin efendileri!’ diyerek onları sık sık yüceltmiştir. İşte Aleviler; Peygamber’imizin kanından ve ruhundan olan Hasan ve Hüseyin’i kendilerine önder kabul etmişler; onların yolunda gitmişlerdir. Alevilerin ve Şiilerin bugünlerde tuttukları oruç da İmam Hüseyin’e yapılan büyük zulme duydukları tepkiden ve Hüseyin’e olan bağlılıklarındandır.
ALEVİ ORUCU
Şu sıralar; İslam dünyasındaki Aleviler oruçlu… Muharrem orucu dediğimiz; yas orucundalar…
10 Muharrem 680 tarihinde Kerbela Çölü’nde susuz susuz şehit edilen Peygamberimizin torunu İmam Hüseyin’in yasını tutuyorlar.
Olay, Muharrem ayında meydana geldiği için; bu oruca Muharrem Orucu denilir. Ayrıca; İmam Hüseyin’in şehit edildiği gün, Muharrem’in 10. günü olduğundan; 10. güne de aşura denildiği için bu oruca aşura orucu da denilir.
Aşura orucu 1 Muharrem’de başlar… Bunu Şiiler 10 gün; Anadolu Alevileri 12 gün tutarlar. Oruç süresince et yenilmez. Çünkü; bir canlının kanı akıtılmış sayılır. Kerbela’da Peygamber ailesi susuz susuz şehit edildiği için bu oruç da su yerine başka sıvılar alınarak idare edilir.
İslam dünyasında aşura (aşüre) olarak yenilen aş da bugünün anısını hep belleğinde tutmak isteyen insanların yarattığı bir saygı yemeğidir.
ALEVİ KİMDİR?
Alevi; Hazreti Ali’nin Peygamber’den sonra Müslümanların önderi olduğuna Kuran’ın işaretleri ve Peygamber’in sözleri ile tanık getirerek inanan Müslüman demektir. Alevi toplumu; Hazreti Ali; Peygamber yolunu en sağlıklı biçimde temsil ettiği için Ali’nin yolunda gitmeyi ilke edinmiştir. Alevi; sözcük olarak; Ali yandaşı demektir. Şiatü Ali, de aynı anlama gelir. Şii; genelde yandaş; Ali yandaşı demektir. Anadolu Alevileri; ibadette Şiilerden farklı davrandıkları için artık kendilerine Şii dememektedirler.
Yezid’e başeğmeyeceğim!
Peygamber soyunu Kerbela’da katlettiren Yezit; Emevi ailesinden gelir. Babası, Muaviye’dir… Muaviye; Peygamber’e karşı savaşan Ebu Süfyan’ın oğludur. Muaviye’nin anası Hind; Uhut’ta Hazreti Hamza’yı Vahşi adlı Habeşli savaşçıya şehit ettirmiş ve Hamza’nın ciğerini çiğ çiğ yemiştir.
Muaviye’nin ağabeyi olan Hanzala; Bedr cenginde Müslümanlara karşı savaşırken Hazreti Ali tarafından öldürülmüştür.
Ebu Süfyan; Mekke’de Müslümanlara karşı yürütülen savaşın başyönetici konumunda bulunmuş; Mekke’nin alınmasından sonra Müslüman olmuştur.
Ebu Süfyan’ın babası Harb’dır. Harb’ın babası da Ümeyye olduğundan bu soya; Ümeyye’den dolayı Emevi soyu denilmiştir.
Aynı soydan; 3. Halife Osman da gelmektedir. Osman’ın babası Affan, Affan’ın babası Ebül Asi, onun babası da Ümeyye’dir.
Ehlibeyt’e karşı düşmanlık eden Mervan da aynı ailedendir. Mervan’ın babası Hakim’dir; Hakim’in babası Ebül Asi, onun babası da Ümeyye’dir.

ANLAŞMAYI ÇİĞNEDİ
İşte; İslam dinini getiren Hazreti Muhammet’in ailesi olan Haşimiler ile Emeviler; büyük bir mücadeleye girmişlerdir. Peygamber döneminde kısa süre gerileyen Emeviler; daha sonra valiliklere gelerek; Osman zamanında da ordu toplayarak İslam toplumuna zorla yönetici olmuşlardır.
Mısırlı ünlü İslam tarihçisi ve siyaset kuramcısı Seyyit Kutup der ki: Muaviye’yi; yeğenim diyerek koruyan ve İslam toplumunun başına bela eden Halife Osman olmuştur. Emeviler de İslam görüntülü olmalarına karşın; İslam’ın ilkelerini ayaklar altına almışlardır.
Hz. Ali’nin şehit edilmesinin ardından, Kufe’de Ali’nin oğlu İmam Hasan halife oldu. İmam Hasan, Muaviye ile savaş hazırlığına koyuldu. Fakat halk ona destek olmadı. Savaşa yolladığı ordusu, Şamlılara yenildi. Muaviye gerek para, gerek hile ile bütün önemli kişileri yanına çekmişti. Yalnız kalan İmam Hasan, Muaviye ile bir anlaşma imzaladı ve halifeliği bıraktı. Anlaşmaya göre; Muaviye’nin kendisinden sonra, yerine birisini halife yapmaması gerekiyordu.
Muaviye, anlaşma yazılıp taraflar ve tanıklar imzaladıktan sonra, ‘Ben, Hasan’la bazı şartlara uyacağımı vaat ederek anlaşmıştım ama, o şartların hepsi de ayağımın altına. Onların hiçbirini yerine getirmeyeceğim’ dedi.
Ve dediğini de yaptı. İmam Ali’ye, İmam Hasan’ın bulunduğu camilerde bile, lanetler okuttu. Muaviye; vali olarak gönderdiği kişilere; ‘Cuma namazlarında Ali’ye küfredeceksiniz!’ talimatı vermişti. Ali’nin taraftarları öldürtülüp evleri yıktırıldı. Ehlibeyt’e ve şehitlerin çocuklarına hiçbir şey verilmedi. Muaviye, yaşamının sonunda, halktan, oğlu Yezit’e zorla biat aldı ve yerine onu bırakıp gitti. Bu, babadan oğula geçen halifelik, İslamiyet’te olmayan bir şeydi.
HAREKETE GEÇİYOR
İmam Hüseyin, kardeşi İmam Hasan’ın, Muaviye ile imzaladığı anlaşmaya ses çıkarmadı ise de Muaviye’ye asla biat etmedi, baş eğmedi.
İmam Hüseyin, kardeşi İmam Hasan’ın ölümünden dokuz yıl sonra ve Muaviye’nin ölümünden iki yıl önce Mekke’ye gitmiş, Haşimoğullarıyla Ehlibeyt dostlarını toplayıp şunları söylemişti: ‘Ehlibeyt’e (Peygamber soyuna) ve yandaşlarına yapılan zulüm her yanı tuttu. zalimler her yanı kestiler; Müslümanlar, onlara, adeta kul köle oldular. Yönetimde imansız kişiler oturuyor. Bu zalimler inananlara acımıyorlar, zayıflara şiddet uyguluyorlar. Bütün bunlar olurken; Allah’ın kendilerine ululuk bağışladığı kişiler susuyorlar. Bunu nasıl kabul edebiliriz?’
Sözlerini şöyle tamamlamıştı İmam Hüseyin: ‘Allahım, bilirsin ki, bu sözlerim, hükmetmeye rağbetimden, mal mülk elde etmeyi dilediğimden değil, ancak senin dininin yollarını göstermek, şehirlerini mamur bir hale getirmek istediğimdendir. Böylece de mazlum ve çaresiz, kimsesiz kullarının esenliğe ulaşmalarını sağlamak istiyorum.
Ey halk, bize yardım etmezseniz, hakkımızda insafa gelmezseniz, zalimler size musallat olurlar. Peygamberinizin dininin nurunu söndürürler.’

YEZİT’İN YAŞAYIŞI
Yezit, putperest ataları gibi yaşıyor. İslamiyet’i hiçe sayıyordu. Kerbela’da şehit edilen Hüseyin’in başı bir tabak içinde önüne getirilince de İbn Zibari’nin, Uhut savaşından sonra söylediği şu beyitleri okumuştu:
‘Keşke Bedir’de bulunan büyüklerim sağ olsalardı da bu hali görselerdi. Ve sonra da bana, sevinerek, elin var olsun deselerdi. İslam toplumunun ulularını öldürdük. Bedir savaşının öcünü aldık. Haşimoğulları saltanatla oynadılar. Ahmet oğullarının yaptıkları işin öcünü almazsam, ben de anamın oğlu olmayayım.’
İşte böyle bir kişi, Müslümanların başına geçmiş, ‘inananların başı’ (Emirelmüminin) diye anılmaya başlamıştı. Hz. Hüseyin, bundan dolayı Medine’de kendilerine rastlayan ve Yezit’e biat etmesini öğütleyen Mervan’ın sözlerine karşılık ‘Başımız sağ olsun. Çünkü ümmet, Yezit gibi birinin hükmü altına girmekle büyük bir belaya uğradı’ demişti.
ZORBAYA BAŞ EĞMEM
Yezit, halife olunca Medine Valisi Utbe oğlu Velid’e, İmam Hüseyin’den gerekirse zorla hemen biat almasını, direnirse öldürtmesini, bu konuda hiçbir geciktirmeye meydan vermemesini emreden bir mektup gönderdi. İmam Hüseyin, Yezid’in fasık ve içkici birisi olduğunu söyleyerek zorbaya asla biat etmeyeceğini söyledi. Bu sırada yanlarında bulunan Hakemoğlu Mervan, Vali Velit’e, ‘Hüseyin biat etmezse boynunu vurdur!’ dedi ise de Velit bu zulmü kabul etmedi. Fakat görevden alındı.
İmam Hüseyin, Medine’de baskılar artınca yanına, Muhammed Hanefi hariç kardeşlerini, yeğenlerini ve tüm aile bireylerini alarak 4 Mayıs 680 gecesi Medine’den Mekke’ye hareket etti.
Hareket’ten önce dedesi Peygamber Muhammed’in mezarını ziyaret eden İmam Hüseyin kabrin başında şunları söyledi: ‘Ya Resulallah! Senin yanından istemeyerek ayrılıyorum. Seninle aramıza girdiler. Şarap içen günahkar Yezid’e biate (baş eğmeye) zorlandım. Bunu yaparsam kafir olurum, şayet biat etmezsem beni öldürürler.’
Irak’ta Şiiler yas tutuyor
İşgal altındaki Irak’ta Aşure günü törenleri başladı. Kerbala’daki Hz. Hüseyin türbesine akın eden binlerce Şii (Irak’taki Aleviler), O’na olan bağlılıklarını dile getirmek için çeşitli etkinlikler düzenliyor. Onlardan birinde Kerbela olayını simgeleyen ışıklandırılmış 250 kiloluk bir maket omuzlarda taşındı.
YEZİT KİMDİR?
Yezit; İslamiyet’e karşı mücadele etmekle ünlü Emevi ailesinden bir padişahtır. Emevi padişahları sarhoş sarhoş camilerde imamlık yapıp o dönemdeki halka namaz kıldıracak kadar dini hafife almışlardır. Bu padişahlardan Velit; Kuran-ı Kerim’i okla parça parça etmiş; ‘Hadi bakalım, göster gücünü!’ deme küstahlığını göstermiştir. Bugün, bazı Alevi vatandaşlar; Yezit kelimesini Sünni Müslümanlar için kullanma yanlışlığı içindedir. Tarih’teki Yezit ile bugünün insanlarını ilişkilendirmek hem yanlıştır; hem haksızlıktır. Daha sonraki bölümde göreceğimiz gibi Türk Müslümanların Alevisi de Sünnisi de Ehlibeyt sevgisi ile şekillenmiştir.
Ehlibeyt’i katlettiler
Peygamberimiz Muhammet’in; ‘Bunlar benim ailemdir,’ dediği dört kişi; Müslüman geçinen sapkınlar tarafından şehit edilmiştir.
- Hazreti Ali 661’de Kufe’de
- Hazreti Hasan 669’da Kufe’de zehirlenerek
- Hazreti Hüseyin 680’de Kerbela’da
- Hazreti Fatıma 632’de çok genç yaşta Mekke’de dövülerek.
Çölde susuz can verdi!
İmam Hüseyin’in Yezid’e biat etmeyişi; bir tür başkaldırı işareti gibi algılanıyordu. Bu yüzden Kufeliler, Suradoğlu Süleyman’ın evinde toplandılar ve İmam Hüseyin’e bir davet mektubu yazdılar. Bu mektupta Emevilere karşı Haşimileri tüm güçleri ile destekleyeceklerini, Yezit yerine kendisine biat edeceklerini söylediler.
İmam Hüseyin hem Kufelilere hem de Basralılara mektup yazarak şunları söylemişti: ‘İmam (halife) ancak Kuran’la amel eden ve adaletle hükmedip hakka boyun eğen bir kişi olabilir. Halbuki Yezit döneminde Peygamberin yolu (İslam dini) öldürüldü; yerine uydurmalar geçirildi. Sözüme uyar iseniz sizleri doğru yola götürürüm.’
Görüldüğü gibi İmam Hüseyin, Hakkı ve adaleti sağlamak; İslam dininin yozlaştırılmasını engellemek için hareket etmekte idi.
İmam Hüseyin, Kufelilerin davetinin ne kadar gerçek olduğunu öğrenmek için Amcası Akil’in oğlu Müslim’i oraya gönderdi. 9 Temmuz’da Kufe’ye varan Müslim, hemen İmam Hüseyin adına biat almaya (lider kabul etmeye) başladı. Biat edenlerin 12 bin ile 20 bin arasında olduğu bildirilmiştir.
Yezid bunu öğrenince Kufe Valisi’ne, ‘İbni Akil’i yakala, öldürüp başını bana gönder. Kufe’de Ali soyundan kimseyi sağ bırakma!’ demişti. Ubeydullah Kufe’de Müslim’i yakalatıp şehit ettirdi. Müslim, şehit edilmesinden 20 gün önce İmam Hüseyin’e yazdığı mektupta, halkın kendisine biat ettiğini yazmıştı ama durumun tersine döndüğünü bildirme imkanı bulamamıştı.
YOLCULUK BAŞLIYOR
İmam Hüseyin Kufe’de ortamın uygun olduğunu sandığından 9 Eylül’de Kufe’ye doğru yola çıkmıştı. Abbasoğlu Abdullah ise Kufelilerin güvenilmez olduğunu, Mekke’de kalmasını veya Ali yandaşlarının çok olduğu Yemen’e gitmesini önermişti.
İmam Hüseyin; yolda ünlü ozan Ferezdak ile karşılaştı ve Kufe’deki durumu sordu. Ferezdak şu cevabı verdi: ‘Halkın kalbi seninle; kılıçları ise Emevilerledir.’
Yola devam eden Hüseyin ve ekibi Kufe’de Müslim’in şehit edildiğini öğrendi. Bir durum değerlendirilmesi yapıldı. Müslim’in oğulları ve kardeşleri ‘Ya intikamımızı alalım veya biz de öldürülelim.’ dediler. Bunun üzerine Kufe’ye gidiş yolculuğu sürdürüldü.
YEZİT ORDUSU GELİYOR
Kufe’deki Yezid’in valisi Ubeydullah, İmam Hüseyin’i tutup getirmesi için Peygamberin yakın dostlarından olan Ebu Vakkas’ın torunu Ömer komutasında 10 bin kişilik bir ordu ile yolladı.
İmam Hüseyin, Ömer’i çağırtıp ona şunları söyledi: ‘Sana yazıklar olsun! Senin baban, şimdi benim savunduğum İslam’ı yükseltmek için canını ortaya atanların başında geliyordu. Şimdi sense sapıkların koruyuculuğuna soyunmuşsun. Ey İbn Sad, bu sözlerim, senin yardımını istediğimden değildir. Fakat, yanlış yolda olduğunu göstermek benim için bir borçtur. Ebu Süfyan soyuna uyup Peygamber soyuna kılıç çekmenin azabını düşün. Bu suçu, dünya malı ile gidermenin olanağı yoktur…’
Ömer, bu sözlerden etkilenmedi. Askerleriyle Fırat ırmağının kıyısını tutturdu. Ehlibeyt’i susuz bırakıp teslim olmaya zorladı. On bin kişilik orduyu güçlendirmek için Ubeydullah, altı bin asker daha yolladı. Böylece, Ehlibeyt karşısında 16 bin kişilik ordu kurulmuştu.
SONUMUZ ÖLÜMDÜR
Yezit karşısında baş eğmemek kararında olan Hz. Hüseyin, bu tutumunun sonucunda kurtuluş olmadığını anlamıştı. Bunun için Ehlibeyt’i ve sevenlerini toplayarak onlara şunu söyledi: ‘Kufe halkı, sözünü unutmuş; yeminini bozmuş… Yardıma gelmeyecekleri anlaşıldı. Yezit’in askeri ise her yanı tutmuş. Kanımızı akıtmaya karar vermişler. Biz de küfre batan Yezit’e ve Ebu Süfyan soyuna baş eğmemeye karar vermişiz. Bu nedenle, bizleri bekleyen ancak ve ancak, şehitliktir. Ey Ehlibeyt! Ey yoldaşlar! Bu çetin yolun sonu ölüme gitse bile, bizim kurtuluşumuz bu yoldadır. Fakat biz, şimdiye değin hiç kimseyi zora sokmadık. Hiçbir kimseye istemediği bir işi yaptırmadık. Ayrılmak isteyen yoldaşlarımıza gönülden iznimiz vardır. ‘
16 bin kişilik Yezit ordusu (Kimi kaynaklarda 20 bin kişi, kimisinde 32 bin olduğu belirtiliyor.) Hz. Hüseyin’in 72 kişilik savaşçılarına karşı (Bazı kaynaklarda sayının 80 kişi olduğu yazılıdır) harekete geçti. İmam Hüseyin, Peygamber Muhammet Mustafa’nın abasını giydi, onun kılıcını kuşandı ve Zülcenah adlı atına binip Emevi askerlerini karşıladı… Muharrem ayının onuncu (Aşura) günü idi…
Gerek savaşçılar, gerek çocuklar ve kadınlar; susuzluktan bunalmışlardı. Çöl sıcağında günlerdir süren susuzlukları dayanılacak gibi değildi. Özellikle çocuklarla kadınlar, susuzluktan ölmek derecesine gelmişlerdi. Teke tek çarpışmalar başlamıştı. Hüseyin yandaşları birçok Yezit askerini öldürdükten sonra teker teker can verdiler.
HÜSEYİN ŞEHİT OLUYOR
Teke tek dövüşte kimse Hz. Hüseyin’le baş edemiyordu. Önüne gelen bütün ünlü savaşçıları öldürmüştü. Susuzluğun son sınırına gelince, bir ara, düşman askerlerinin arasına dalıp onları yararak Fırat ırmağına kadar ulaştı. Tam su içecekken, evlat ve arkadaşlarının susuz susuz öldüklerini anımsayınca vazgeçip geri döndü.
Ömer, İmam Hüseyin’in karşısına çıkan herkesin öldürüldüğünü görünce askerlerine toplu hücum emri verdi. Oklar, yağmur gibi yağıyor, gökyüzünde mızraklar uçuşuyordu. İmam Hüseyin dövüş esnasında kılıç, ok, mızraklarla yaralanmıştı. Yezit askeri onu çember içine almıştı. Bir bölüm asker de yalnızca kadınların ve çocukların kaldığı Ehlibeyt çadırlarına saldırmış, yağmacılığa başlamıştı.
İmam Hüseyin bu durumu görünce düşman askerlerini yarıp dışarı çıktı. Onlara şöyle seslendi: ‘Ey dinsizler! Ey Ebu Süfyan soyu! Sizde insanlıktan ve imandan bir iz yok, belli. Hiç değilse putperest atalarınız gibi davranmayı bilin; kadınlarla çocuklara ilişmeyin. Eğer amacınız beni öldürmekse, gelin, öldürün. İşte ben buradayım…’
Düşman askerleri bu sözlerden etkilenip İmam Hüseyin’e saldırdılar; ok atmaya, mızrak savurmaya başladılar. İmam Hüseyin, yaralardan akan kan yüzünden güçsüz düşmüştü. Sonunda atından çöle düştü. Emevi askerleri kılıçlarla mızraklarla vurarak onu şehit ettiler.
Şimr Zülcevşen’in emri üzerine Enesoğlu Süleyman, çölde susuz susuz can vermiş olan İmam Hüseyin’in başını kesti. Tarih, Muharrem ayının 10’u idi. (680 yılının 10 Ekim’i…) İmam Hüseyin’in vücudunda tam 33 mızrak, 34 kılıç yarası vardı. İmam Hüseyin’le birlikte Kerbela’da şehit edilen Ehlibeyt üyelerinin sayısı 72 idi. Kerbela şehitlerinin naaşları ertesi gün Beni Esad kabilesinden Gadıriyye köylüleri tarafından gömüldü.
İmam hüseyin’in gömüldüğü noktada; daha sonra onun kabri yapıldı. Hüseyin yandaşları; burada yerleşerek kısa sürede Kerbela’nın şehir haline gelmesini sağladılar. Bugünkü Kerbela Şehri; böyle ortaya çıkmıştır.
İmam Hüseyin’in ve diğer şehitlerin başı kesilerek Vali Ubeydullah’a götürüldü. Ubeydullah, İmam Hüseyin’in başı önüne konulduğunda elindeki değnekle İmam’ın dişlerine vurmuştu. Orada bulunanlardan Erkamoğlu Zeyd ağlamaya başlayıp Ubeydullah’a şöyle demişti: ‘Değneğini onun dudakları üzerinden çek. Allah’a yemin ederim ki ben Resulallah’ın iki dudağını bu dudakların üzerinde onları öperken görmüştüm.’
İslam padişahı konumundaki Yezit; İmam Hüseyin’in başı önüne getirilince, sevinmiş ve bir şiir okumuştur.
Kerbela’da uçan dertli turnalar
Bakın Hüseyin’e yarelendi mi?
Zalim Yezit’lerin kanlı eliyle
Mübarek bedeni parelendi mi
Hüseyin’e değdikçe hançerler oklar
Arşa direk oldu ah ü firaklar
Perişan oldu mu Masum-ı Pak’lar
Evlad-ı Ali’ler zarelendi mi
Derviş Kemal der ki unutma dünü
Canlar Kerbela’ya çevirmiş yönü
Muharrem ayında Aşura günü
Muhammet ümmeti karalandı mı
Kerbela faciası -4
Kerbela olayı ve Türkler
Kerbela katliamından sonra Hüseyin’e söz verdikleri halde yardım etmeyen Kufeliler derin bir üzüntü ve öfkeye kapıldılar. Bunlar; 684 yılında Muhtar adlı bir Ali yandaşının çevresinde birleşerek Kerbela’nın öcünü almak için harekete geçtiler.
Hüseyin’e yardım edemedikleri için pişman olup bu yüzden tövbe eden bu gruba tövbeciler anlamına gelen Tevvebin adı verildi.
Tevvebin güçleri; Hazreti Ali’nin ordu komutanı olan Malik’ül Eşter’in oğlu İbrahim yapıyordu. “Hüseyin’in intikamını alalım!’ parolasıyla harekete geçen İbrahim’in ordusu; Emevi ordusunu yendi. Kerbela’de Hüseyin’e karşı savaşan ordu komutanları ve ileri gelenler teker teker ele geçirilip öldürüldüler. Yok edilenlerin arasında arasında Şimr ile Ziyadoğlu Abdullah da bulunuyordu.
Tevvebin hareketi, intikamcı bir hareketti ve geniş açılı siyasal projesi yoktu. Bu yüzden; Emevilere karşı isyan eden Zübeyir oğlu Abdullah; bunlarla da savaştı ve isyancılar birbirlerini kırınca Emeviler bunları mağlup etti, yok etti.
EMEVİLER SALDIRIYOR
Uzun çatışmalardan sonra muhalefeti bastıran Emevi padişahları; bundan sonra İran üzerinden Türk ülkelerine saldırdılar.
Muaviye döneminde, Horasan üzerinden Türkistan’a giren Arap orduları Türklerle çetin savaşlar yaptılar.Türkler o zamanlar Asya’da bölünmüş durumda idiler. Daha çok şehir beylikleri halindeki bu yapıyı Araplar kolayca mağlup ediyordu.
Türk ülkelerine asıl saldırıyı Emevi padişahı Abdülmelik’in kendisine başbakan yapıp her türlü yetkiyi verdiği Haccac başlattı. Haccac, tarihte zalimliği ile ünlüydü. Öyle ki yüzbinlerce insanı bir emirle katlettirebilen bir katildi.
Bu Haccac, sapıklıkta öyle ileri gitmişti ki; Emevi padişahını (halifeyi) peygamber Hazreti Muhammet’ten bile üstün görüyordu. (Bu konu için İbni Kesir Tarihi’nin Türkçe 9. cilt, 218. sayfasına bakabilirsiniz) Padişah, İslam Sultanı adını taşıyor ama kendisini İslam Peygamberinden üstün gören adama bütün işleri bırakıyordu.
EMEVİ SAPKINLIĞI
Emevi padişahları, kendilerine emirelmüminin (müminlerin emiri, Müslümanların başı) unvanını veriyorlardı. Gel gör ki bu krallar, sarhoş sarhoş Cuma günleri camiye gidip halka namaz kıldırıyorlardı. Aralarında sevgililerine erkek kıyafeti giydirip Cuma günü onlara imamlık yaptıranlar bile vardı.
Hele bunlardan Velit, işi iyice azıtmıştı. O, Kuran’ın kutsallığına da inanmıyordu. Bu zorba, bir gün, Kuran-ı Kerim’i getirtmiş; bir duvara dayadağı kitaba, ok atarak onu paramparça etmiş ve “Hadi bakalım göster gücünü.’ diye meydan okumuştur.
Yapılanlar gösteriyor ki; Emeviler zamanında İslam dini din olmaktan çıkartılmış; Emevilerin egemenlik ve yağma ideolojisine çevrilmiştir.
Bugün İslam tarihçisi görünenler; din adamı sayılanlar; işin bu yüzünü hiç mi görmek istemiyorlar.
CİHAT ADLI YAĞMA
Emevi yönetimi, İslam dinini yayma amacıyla Türk bölgelerine cihat saldırıları başlatmıştı. İran’ı ele geçiren Arap ordularının sonraki hedefi geniş Asya topraklarında hakim olan Türkleri ezmekti.
Araplar; cihadı Allah adına yapıyor görünseler de bu işteki temel amaçları kadın ve erkek köle elde etmek; sığır, davar, at gibi sürüleri ele geçirmek; fethettikleri yerlerdeki altın ve gümüşleri yağmalamaktı.
Kuteybe adlı Arap komutanı büyük ordular kurarak Türkmenistan’dan Türkistan’a kadar geniş bölgeleri ele geçirmiştir. Kuteybe öyle zalimdi ki, kendisine direnen Türkleri yakalatmış; Sayram şehrine giden 20 kilometrelik yolun sağındaki solundaki ağaçlara bunları astırarak gözdağı vermişti.
Sadece Semerkand şehrinden 150 bin kadın-erkek Türk köle olarak yakalanmış ve Arabistan’a gönderilmişti. Türk illerinden ardı arkası gelmeyen deve kervanları ile altınlar, gümüşler Suriye’deki Şam’a, Emevilerin başkentine ve Arabistan’a taşınıyordu.
Dönemin Arap ozanlarından Kab el Eşari, bu yağma hareketini şöyle anlatıyor:
Kuteybe her gün bir talan yapıyor
Servetlere yeni servetler katıyor
Halbuki Emeviler, dışarıya karşı yaptıklarını bir cihat hareketi gibi gösteriyorlardı.
Arap derebeyleri hızla zenginleşiyor; Arapların sömürgeleştirdiği İran ve Türkistan bölgeleri yoksullaşıyordu.
Emeviler dünyanın ilk ırkçıları olarak sivrilmişlerdir. Emeviler; Arapları en üstün millet olarak ilan etmişler, diğer milletlere ise “mevali’ yani köle demişlerdir. Bir Arap kadını; başka hiçbir milletin erkeği ile evlenemezdi. Çünkü; üstün Arap ırkının bir kadınının aşağı ırktan birisine eş olması kabul edilemezdi.
Emeviler, Arap örfünü ve geleneklerini Hazreti Muhammet’in İslam adı altında getirdiği kuralların yerine geçirdiler. Böylece, İslam gitti; yerine Arabizm geldi.
Hazreti Ali, daha hükümet başkanı iken bu ailenin durumunu biliyordu ve şöyle demişti: Emeviler de İslam elbisesini giydiler ama tersten giydiler.
Emevi ailesi; İslam dinini engellemek için elinden geleni yapmıştır. Müslümanlar Medine’de güçlenip Mekke’yi ele geçirince bunlar kılıç korkusundan Müslüman olmak zorunda kalmışlardır. Zoraki Müslüman olan Emeviler; halife Osman’ın da yardımıyla ordu sahibi olmuş; iktidarı zorla ele geçirmiş; gerçek Müslüman önderleri yok etmişler; Arap derebeylerinin iktidarını İslam adı altında yeniden kurmuşlardır. Bu iktidarın amacı dini yaymak değil; mal ve köle elde etmektir.
Bunun en açık örneğini Horasan’da görüyoruz. Burada daha önce Müslüman olmayan ve bu yüzden cizye adlı fazla vergi veren insanlar yaşıyordu. Bunlar; “Biz Müslüman olduk, artık vergi almayın!’ diye Vali Cerrah’a başvurmuşlardır. Vali; vergiden vazgeçmemek için onların Müslüman olmasını istememiştir.
İşte Emeviler; zenginliklerine daha çok zenginlik katmak için yaptıkları bu yağma savaşlarına cihat adı vermişlerdi. Arap ırkçılığı ile iç içe geçen Emevi cihadı; Türk illerini yakıp yıkmıştır. Kuteybe’den sonra da Arap saldırıları devam etmiştir. Semarkand Türk padişahı, eski düşmanı Çin İmparatoru’na yazdığı bir mektupta; “35 yıldır Arap eşkiyası ile savaşıyoruz!’ demiştir.
Türklerle Arapların kanlı savaşları, 750 yılında Emevilerin yıkılmasına kadar devam etmiştir.
NEDEN SEVİLİYORLAR?
Hazreti Ali ve oğlu İmam Hüseyin, Türk ve İran ülkelerinde Arap ülkelerinden çok çok daha fazla sevilmektedir. Bunun nedenini, yukarıdaki açıklamalarda bulabiliriz.
Hazreti Ali, yağmacı ve zorba Muaviye ile mücadele etmiştir. İmam Hüseyin ise Muaviye’nin oğlu Yezit’in zulmüne başkaldırmış, bu uğurda canını vermiştir.
Ali ile Hüseyin’e savaş açanlar, onları şehit edenler; daha sonra Türk topraklarına girip buradaki insanları katletmişler; zenginliklerini yağmalamışlar genç erkekleri ve kadınları da köle haline getirip Araplara sunmuşlardır. Yani Ali ile Hüseyin’e kıyanlar; Türklere de kıyanlardır.
Türkler; bu zulmü yapan Emevi emperyalizmine düşman olmuştur. Emevilere direnmek isteyen Türk halkı; daha önce Emevilere karşı mücadele eden Hz Ali ile oğlu Hüseyin’i kendileri için örnek kişi kabul etmişlerdir. Bu yüzden Ali ile Hüseyin; Türkler için Arap emperyalizmine direnişin sembolleri olmuştur.
Türklerle Ali soyunun kaderi birleşmiştir.
Böyle olunca; İslam dünyasına adım atan Türkler; kendilerine Ali anlayışını temel almışlardır. Ali yandaşlığı Türklerin zorunlu tercihi olmuştur. Türkler, daha sonraları girdikleri Müslümanlığı Alevi nitelikli bir anlayışla kabul etmişlerdir.
Açıkça şunu söyleyebiliriz: Türk İslamı, Alevi nitelikli bir İslam olmuştur. Bu yüzden Türklerin Sünni kesimi de Alevi diyebileceğimiz Ehlibeyt sevgisine dayanan bir Sünniliği kabul etmişlerdir.