Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) Kültür Sanat Kurulu, Alevi türkü ve nefeslerini seslendiren ünlü sanatçı Sebahat Akkiraz hakkında şöyle bir açıklamada bulunuyor.
‘‘Son dönemde Sayın Sabahat Akkiraz’ın milliyetçi ve inkârcı çevreler tarafından övülüyor, yüceltiliyor ve sahipleniliyor olması dikkat çekicidir. Kendisi doğrudan bu çevrelerle açık bir bağ kurmamış olsa da, sözlerinin kimlerde karşılık bulduğu ve kimlerce alkışlandığı, durduğu yeri ortaya koymaktadır. Talât Paşa gibi tarihsel bir sorumluluğu olan figürü övmek, bu sahiplenilmeyi tesadüf olmaktan çıkarır. Bu yönelim, Alevi değerlerinden bilinçli bir uzaklaşma ve yeni saflara yönelme işaretidir….. Sanatçı Akkiraz, Talât Paşa hakkındaki sosyal medya paylaşımını geri almaması durumunda “sanatınızın da, kimliğinizin de Alevi toplumu nezdinde bir karşılığı kalmayacaktır”.
Açıklamanın anlamı şudur.

1. Dünya savaşında, Çarlık Rusya ve İngiltere tarafından kışkırtılan Osmanlı devleti vatandaşı Ermenilerin çıkardığı isyanlar nedeni ile Talat Paşa’nın 1915’de çıkardığı tehcir kanunu ile Anadolu’nun pek çok yerinde yaşayan Ermeni vatandaşlar belirli bir süre için sürgüne gönderilmişlerdi. Ancak bu sürgün sürecinde yüzbinlerce Ermeni açlık, yoksulluk, soygun ve kötü muamele sonucu ölmüşlerdi.
Ermeni diasporası ve onları destekleyen çevrelere göre bu tehcir sırasında bir milyondan fazla Ermeni vatandaş hayatını kaybetmiştir.
Önce şu gerçeğin altını çizelim.
Elbette bu tehcir çok dramatik oldu. Büyük çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan yüzbinlerce Ermeni bu yaşamda hayatını kaybetti. Bu dramı görmemek, duymamazlıktan gelmek açık bir insanlık suçudur. Çoğu masum olan insanların çektiği acıları ben de yüreğimde hissediyor ve hem kendilerine rahmet diliyor, hem de sadece ülkemizde ve coğrafyamızda değil, dünyanın hiç bir yerinde bu ve buna benzer olayların tekrarlanmaması için çaba sarf edilmesini zorunlu bir insanlık görevi olarak görürüm.

Önce rakamlardan bahs edelim.
Bahsedilen rakamlar kesinlikle doğru değil. Zaten toplu bir katliam da olmadı. Bütün Osmanlı toprağında yaşayan Ermeni sayısı Osmanlı kayıtlarına göre 1 Milyon 200 bin, Ermeni patrikhanesine göre de 2 Milyona yakındı. 1922 sayımlarına göre ise 817 bin Ermeni ‘mülteci’ olarak Osmanlı topraklarını terk etmiş, geniş bir kesim ise Ermeni kimliğini muhafaza ederken, 95 bin Ermeni ise din değiştirerek Türkiye‘de yaşamaya devam etmiştir.
Yusuf Halaçoğlu’na göre 413 bin, İngiliz Yabancı İşler dairesine göre bir milyondan daha fazla, ABD resmi kaynaklarına göre 486 bin, başka kaynaklara göre de 600 ile 700 bin Ermeni tehcir edilmiştir. Dolayısı ile verilen rakamlar çok abartılıdır. Araştırmacı ve tarihçilere göre tehcir sırasında ölenlerin sayısı bilinmemekle beraber 200 ile 300 bin arasındadır. Bu ölümlerin önemli bir kısmı açlık, susuzluk, kötü şartlar ve kötü muamele altında hastalık sonucu ölümlerdir. Askerler tarafından kurşuna dizilerek öldürülenlerin sayısına dönük kayda değer bir veri de yoktur. Ancak tehcir sırasında göç yolu civarında yaşayan eşkıyalar tarafından, özellikle Fırat Nehrine yakın yerlerde öldürülüp eşyaları talan edilenlerin sayısı oldukça fazladır.
Ancak bir de madalyonun diğer yüzü var.
Neydi bu olaylar?
Neden olmuştu?
Yüzyıllarca Osmanlı idaresinde yaşayan Ermeniler, Osmanlı’nın zayıflaması ile birlikte hem Sıcak denizlere inmek isteyen Çarlık Rusya, İngiliz Emperyalizminin desteği ile yer yer isyanlar çıkararak kamu düzenini bozmaya başladılar. Özellikle Ermenistan’dan gelen Taşnak milisleri sadece Osmanlı askeri malzemelerin nakil yollarına pusular kurma ve suikastlar yapma değil, sivil halka karşı da suikastlar yapmaya başladılar. On binlerce sivil insan katledildi. Anadolu’nun hemen her yerinde asayiş bozuldu.
Peki Büyük Ermenistan hevesi ile isyan çıkaran Ermeniler Anadolu’da sayısal olarak çoğunluğu teşkil ediyorlar mı idi? Kesinlikle hayır. Nüfus oranı yer yer değişse de hiç bir yerde % 25 dahi değillerdi. Peki azınlık nüfusa sahip olarak bir devlet nasıl kurulacak? Halkı nasıl idare edecek? Azınlık nüfus, çoğunluğu mu yönetecek, yoksa devlet kurma sürecinde veya sonrasında halkı başka bölgelere kendileri mi sürgün (tehcir) edeceklerdi? Peki çeyrek azınlığa sahip kesimlerin çoğunluğu idare etmesi demokratik mi?
Şu bir gerçektir. Elbette her ulusun kendi kaderini kendilerinin tayin etme hakkı vardır. Ancak bu güçle olur. Dünyanın hiç bir yerinde hiç bir devlet bedel ödemeden devlet kur(a)mamıştır. Devletler savaş sonucu ortaya çıkarlar. Tarih, isyan edip devlet kuramayan ve bunun sonuçlarına katlanan halklarla ilgili binlerce örnek ile doludur. Neticede Ermeniler de dış destekli bir isyan teşebbüsüne girişmiş ve tehcire uğramışlardır. Maalesef faturasını da acı bir şekilde ödemişlerdir.
Bu konuda Ermenistan’ın ilk Başbakanı Kacaznuni 1923’de yazdığı ”Artık Yapacağı Bir Şey Yok” Raporunda şöyle diyor;

“Biz, kayıtsız şartsız Rusya’ya yönelmiş durumdaydık. Herhangi bir gerekçe yokken, zafer havasına kapılmıştık. Sadakatimiz, çalışmalarımız ve yardımlarımız karşılığında, Çar hükümetinin Ermenistan’ın bağımsızlığını bize armağan edeceğinden emindik…1915 yaz ve sonbahar döneminde Türkiye Ermenileri zorunlu bir tehcire tabi tutuldu. Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır…Askerî operasyonlara katıldık. Kandırıldık ve Rusya’ya bağlandık…Tehcir doğruydu ve gerekliydi. Gerçekleri göremedik, olayların sebebi biziz. Türklerin millî mücadelesi haklıydı. Barışı reddetmemiz ve silahlanmamız büyük bir hataydı. Türklere karşı ayaklandık ve savaştık. ..İsyanımızın temelinde İtilaf devletlerinin bize vadettiği büyük Ermenistan hayali vardı. Ama biz hiçbir zaman devlet olamadık. Türkiye Ermenistan’ı diye bir devletin hayalden öte olmadığı gerçeğini göremedik… Sanki uzak görüşlü olmamamız bir kahramanlıktı, Fransızlar, İngilizler, Amerikalılar, Gürcüler, Bolşevikler tek kelimeyle bütün dünya bizi kolayca aldattı, atlattı ve ihanet etti, oysa bizler safça bu savaşın Ermeniler için yapıldığına inandırılmıştık… Artık hepimiz, Türker’in düşmanı olan itilaf devletlerinin kampındaydık. Türkiye’den “denizden denize Ermenistan” talep etmekteydik…Nihayet şu da var ki, var olduğumuz sürece aralıksız olarak Türklerle savaştık, öldük ve öldürdük’’.
Evet: Kacaznuni böyle diyor.
Şu bir gerçek ki Anadolu’da tarihin hiç bir döneminde Ermeni devleti kurulmamıştı. Sadece Çukurova bölgesinde Kilikya Ermeni Prensliği vardı ve sonradan Ermeni Krallığı olarak (1198-1375) var oldu. Kısa ömürlü olan bu krallığın sınırları da ancak Adana ve Mersin topraklarının bir kısmı ile sınırlı idi. Ve süreç içinde Anadolu’nun çeşitli yerlerinde küçük azınlık gurupları haline dönüştüler.
Peki küçük bir azınlık olarak isyan etmenin devlet kurma ile sonuçlanamayacağını, böyle bir girişimin bedelinin ağır olacağını düşündüler mi?
Hayır, Emperyalist ülkeler Osmanlı devletini zayıflatmak için içerde olan azınlıkları kışkırttılar ve Kacaznuni’nin itiraf ettiği gibi kullanıldılar.
Gönül ister ki Atatürk’ün dediği gibi ‘’Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’’ olsun. Ama hayatın gerçekleri böyle değildir. Savaşlar her zaman büyük ölümler, acı ve yıkımlar yaşatmışlardır.
Ermeni isyanlarında sadece büyük bedel ödeyen Ermenileri görüp, Ermenilerin mağdur ettiği, öldürdüğü Osmanlı asker ve vatandaşlarının acılarını görmemek olmaz. Şu bir gerçektir ki Ermeniler de On binlerce asker ve sivil katletmişlerdir. Her iki taraf da büyük acılar yaşamışlardır.
Kaldı ki o dönem sadece Ermeni Tehcirini görüp o dönem Osmanlının Balkanlarda yaşayan ve katliamlara uğrayan Türkleri, Boşnak ve Arnavutların acılarını görmemek gerçekçi değildir.

AABF, Balkan savaşlarında Bulgar, Yunan ve Sırplar tarafından öldürülen Türklerin sayısından haberdar mı? Katliama uğrayıp bütün varlıklarını geride bırakan en az bir milyon insan yollarda öldü, öldürüldü ve eşyaları çeteler tarafından talan edildi. Bunlar da isyan ederek kendi devletlerini kuran Balkan halklarının, o coğrafyada yüzlerce yıldır yaşayan Türk ve Müslümanlara yaptıkları mezalimdir. Yüzbinlerce insan da katliamlardan kurtulmak için bütün mal varlıklarını geride bırakarak Anadolu’ya göç etmişlerdir. AABF bunları neden görmez ve dile getirmez.
Ermeniler 1915’de tamamen tehcire uğramış veya öldürülmüş ise, 1918 Kasım ayında önce İngilizler, sonra Fransızlar tarafından işgal edilen Çukurova bölgesinde nasıl Ermeni Devleti kurmak istediler?
Ermeniler yok edilmiş ise o bölgenin işgal edilmesinde Fransızlarla ortak hareket eden Ermeni askeri taburları nasıl meydan gelmişti?
Rus, İngiliz ve Fransızlar tarafından işgal edilen bölgelerde Ermeniler nasıl tekrar ortaya çıktılar?
Ölüler mi diriltildi?
Çarlık Rusya, Bolşevik Devrimi ile Ekim 1917’de yıkıldıktan sonra Rus ordusu işgal ettiği her yerden gönüllü olarak geri çekilirken şehir idaresini kimlere devr etti?.
Örneğin Rus Ordusu, Ocak 1918’de Erzincan’dan çekilirken şehir idaresini kime bıraktı?
13 Şubat 1918 Erzincan’ın Kurtuluş tarihidir. Rus Ordusu Ocak 1918’de kendiliğinden geri çekildiğine göre Erzincan kimlerden kurtarıldı?
Rus ordusu şehrin anahtarlarını (idareyi) Ermenilere devr ederek geri çekildi. Peki Ermeniler 1915 tehcirinde neredeyse tamamen katl edilmişlerse bu idareyi ele alan Ermeniler nereden geldi? Ölüler mi dirildi?
.
Hemen söyleyelim. 13 Şubat 1918’de Erzincan’ın Kurtuluşu için şafak vakti şehre ilk giren Seyit Rıza ve 400 kadar adamıdır. Osmanlı askerleri ise ancak öğleden sonra gelebilmiştir.
Erzincan’ın kurtuluşu başlayınca Ermeniler kafileler halinde Ermenistan’a doğru yola çıkmışlardır. Onları Sansa Deresinden (yaklaşık 40 km. dar ve engebeli mıntıka) geçerken onları vurup silah ve eşyalarını alanlar çoğu Seyit Rıza’ya bağlı Dersim milisleridir.
AABF, Seyit Rıza’nın heykelinin Tunceli il Merkezi’nde dikmesine aracı olup onun bu Ermeni olaylarında sorumluluğunu görmeyen AABF, neden tehcir kararını veren Talat Paşa’yı bundan sorumlu tutuyor? Bunun mantıklı bir açıklaması var mı?
AABF, Hacı Bektaş Veli Çelebi Postnişini Cemalettin Çelebi’ye ve onun süreğini devam ettiren torunu Velayettin Çelebi’ye her konuda sahip çıkıyor.
Peki Cemalettin Efendi’nin 1915’de Erzurum ve özellikle İspir bölgesinde Bektaşi Mücahidin alayı kurup mahiyetinde kimilerine göre 5- 6 bin Milisle Rus ordusuna karşı direnirken sadece Rus Ordusuna karşı mı savaştı? Rus ordusu ile birlikte hareket eden Ermeni milislerine karşı da savaşmadı mı?
Talat Paşa’nın tehcir kararını almasında Milli Savunma Bakanı olan Enver Paşa’nın bilgisi ve teşviki vardır. Cemalettin Çelebi‘nin Doğu Anadolu illerinde Aleviler üzerinde büyük ağırlığı olduğunu bildiğinden Enver Paşa bizzat Hacıbektaş ilçesine gelerek kendisi ile görüşüyor ve onun Milis alayı kurmasını ve Ruslara karşı savaşmasını talep ediyor. Cemalettin Efendi de bu talebe uyarak Bektaşi Mücahidin alayını kuruyor ve savaşıyor.
İlginçtir.
AABF, Bektaşi olan Cemalettin Efendi‘ye büyük saygı duyup sahip çıkarken diğer bir Bektaşi olan Talat Paşa’ya ise cephe alıyor. Bu çifte standarda ne demeli?
Aynı AABF, Cemalettin Efendi’nin alayında görev alan ve kendisine gösterdiği başarılar nedeni ile Yüzbaşı rütbesi verilen Bektaşi Sıdkı Baba’yı ve onun nefeslerinin (türküleri) söylenmesini sahiplenirken diğer Bektaşi Talat Paşa’ya ise cephe alıyor.
Peki Cemalettin Efendi ve Sıdkı Baba, kurdukları Alevi / Bektaşi Mücahidin alayları ile sadece Ruslara karşı mı savaştılar? Aynı zamanda o bölgelerde bulunan Ermeni milisleri ile de savaşmadılar mı? Ne bu çifte standart?
Şu gerçeğin altını çizelim.
Rus ordusu Doğu Anadolu’dan çekilirken idareyi her yerde Ermenilere bıraktı. Doğu illeri birer birer bu Ermenilerden kurtarılırken elbette Ermeni milislerle çıkan çatışmada çok sayıda Ermeni yaşamını yitirdi. Bütün bunlar 1915 yılına ait tehcir olayından 3 yıl sonra yaşandı. Ermeniler tehcir döneminde soykırıma uğrayıp tümü katl edilmiş ise Rus ordusunun çekildiği yerlerde idareyi devr ettiği Ermeniler nereden çıktı?
İzah edelim.
Bu Ermenilerin çok önemli bir kısmı İslam’ı kabul etti ve yerlerinde kaldılar. Alevi köylerinde yaşayan Ermeni vatandaşlar Alevi oldular, Sünni köylerinde yaşayanlar da Sünni oldular. Bir kısmı da daha sonraki süreçte gönüllü olarak Ermenistan’a göç ettiler.
Rahmetli Dedem Mehmet Balaban anlatıyordu.
‘‘Bizim köyde yaşayan Ermenilerin başına bir şey gelmesin diye erkeklerini bizim evde topladık. Askerler kimin Müslüman kimin Ermeni olduklarını bilmediği için başlarına bir şey gelmesin diye bizim evde tam 2 oda dolusu Ermeni sünnet oldular. Biz onları koruduk. Daha sonra olaylar yatışınca bunların tümü kendiliğinden Ermenistan’a göç ettiler. Ancak falan filan köylerde yaşayan Ermeniler müslüman oldu ve kaldılar. Örneğin Sünni Kargın (Tercan) köyünde tam 15 hane Ermeni müslüman oldu. Bunlar filan filan aileler…..‘‘
Görülüyor ki gerçekler, Ermeni diasporasının anlattıklarından çok farklı.
AABF çevreleri bir büyük yalanın daha bir parçası olmuş durumdalar.
‘‘Efendim, Ermeni tehciri sırasında 15 bin kadar Ermeni, Dersim’e sığınmış ve Dersim onları tehcirden kurtarmışmış‘‘
Tamamen şehir efsanesi. Büyük bir abartı.
Dersim’in beslenme kaynakları Dersim’e bile yetmiyordu. Bundan dolayı da büyük bir eşkıyalık mevcuttu. Bu Dersim eşkıyaları Dersim çevresinde çoğu Alevi köyleri olan yerlere saldırır, elde avuçta ne varsa alır götürürlerdi. Kendi beslenme kaynakları kendine yetmeyen Dersim nasıl bu kadar insanı koruma altına alır? Almış olsa nerelere yerleştirildikleri hakkında kesinlikle bilgimiz olurdu.
Bu bölgede yaşayan Ermenilerin büyük çoğunluğu 1860 yılından itibaren başta ABD olmak üzere Arjantin, Kanada, Şili ve Brezilya gibi ülkelere göç ettiler. ABD’de geniş bir Ermeni diasporasının varlığı bundandır.
Dersim, Kiği, Yedisu… gibi bölgelerden (muhtemelen başka yerlerden de) ABD kıtasına göçe eden Ermeniler zamanla diğer akrabalarını da davet etmişlerdir. Ve aynı şekilde Alevi olan köylülerini de davet ettiler. Şu anda Türkiye’den göç edip buralara yerleşen Alevi nüfusun 3 Milyona yakın olduğu tahmin ediliyor. Sadece Arjantin’de 2 Milyona yakın. Ve bunların büyük çoğunluğu 1860 yılından sonra göç ettiler.
Türkiye’de yaşayan Ermenilere ne oldu? Ermeni isimli köylerde yaşayanlara ne oldu sorusunun cevabının bir kısmı da bu göçlerdir.
Örnek vereceğim.
Doğduğum köy ve civardaki köyle çocukluğumda son derece canlı idi. Kalabalık insan ve hayvan nüfusu vardı. Ancak ekonomik nedenlerle bu köyler büyük oranda boşaldı. Bazılarında hiç kimse yaşamıyor. Mezralar tarih oldu. Göçler sonucu büyük bir nüfus göç etti.
Bütün bunları yan yana koyduğumuzda abartılı rakamları sorgulamak gerekir.
Talat Paşa, utanılacak bir isim değil, Atatürk’ün deyimi ile “Vatanın Büyük Evlâdı’dır. Tehcir kararının alınması Ermenilerin sadece Birinci Dünya savaşı döneminde çıkardığı isyanlardan dolayı da değildir.
Ermeniler 1890 yılından itibaren sürekli isyan çıkaran, köprüleri yok eden, askeri nakliyelere saldırılar düzenleyen, sivil halka da terör estiren bir süreç yaşatmışlardır. İşi o kadar ileriye götürmüşlerdir ki Padişah 2. Abdülhamit’e suikast düzenleyecek kadar ilerletmişlerdir (21 Temmuz 1905 Bombalı saldırıda Padişah tesadüfen kurtulmuştur).
AABF, Emperyalist ülkelerin sözcüsü gibi davranma huyundan vaz geçmelidir. Sanatçı Sebahat Akkiraz’a ve Talat Paşa’nın aziz hatırasına büyük bir saygısızlık etmiştir. Yaptıkları bu densiz hareketten dolayı Sayın Akkiraz’dan özür dilemeli ve Emperyalist ülkelerin politikaları doğrultusunda hareket etmekten vaz geçmelidir.
.
Hal Ehline muhabbetlerimle