Pazartesi, Ekim 27, 2025
No menu items!
Ana Sayfa Blog Sayfa 149

MUHYEDDİN ABDAL

0

XVI ncı asır Bektaşî şairlerindendir. Hayatı hakkında tarihî menbalarda malûmata rastlamadım. Muhtar Yahya Dağlı neşrettiği «Bektaşî tomarı ve nefesleri» adlı küçük eserde hiç bir tahmin dahi serdetmeğe lüzum görmeden bu şairin «Şakayık tercümesi» nde mevzubahsedilen (S. 225) Şerefzade Mehmed Muhyeddin olduğunu kat’î bir ifade ile söylüyor. Halbuki Muhyeddin Abdal’ı, bu Muhyeddin olarak kabul edebilmemize yarayacak ufak bir ip ucuna bile malik değiliz. Sonradan Kalenderîliğe intisab eden bu zatın bu eserde şairliğine dair de bir işâret yoktur. Bir âlim olan Muhyeddin, şiir yazmış olsaydı, muhakkak muasırları gibi ekseriyetle âruz veznini kullanacaktı. Nitekim XV ve XVI ncı asırlarda yetişen bir çok mutasavvıflar hece vezniyle mahdud şiirler yazmakla beraber, en ziyade âruz vezniyle manzumeler vücude getirmişlerdir. Muhyeddin Abdal’ın şiirleri ise tamamiyle hece vezniyledir. Şu halde bu zatı, ancak halk arasında yetişmiş bir şair olarak kabul edebiliriz. Ve onu katiyetle şöyle dursun, hattâ uzak bir ihtimalle dahi Şakayık’ta tesbit edilen Muhyeddin olarak gösteremeyiz. Esasen onun yaşadığı devir de biraz daha evveldir.

Muhtar Yahya Dağlı bu eserinde başka Muhyeddin tarafından vücude getirilen Hızırnâme’yi de Muhyeddin Abdal’a isnad etmiş ve bu suretle ayrı ayrı şahsiyetler olan üç Muhyeddin’i bir adam zannetmiştir.

Muhyeddin Abdal’ın Otman Baba ve daha kuvvetli bir ihtimal ile onun müridi Akyazılı Sultan mensublarından olduğunu kuvvetle söyleyebiliriz. Divanında Otman Baba’dan hürmetle bahsetiği gibi Akyazılı’dan da bahsetmektedir. Aynı şahsiyete mensub olan Yemînî’nin Fazîletnâmesin’deki şu beyitler, Akyazılı İbrahim’in Otman Baba’dan sonra Kalenderîlerce «Kutub» telâkki edildiğini bildirmektedir:

Sekiz yüz seksen üç olunca hicret
Dem-i fânîden o şâh etti rihlet

Hüsam şâh idi ismiyle o sultan
Ganî Baba der idi bazı insan

Nişân ü kisveti Seb’ulmesâni
Yerine kutb, İbrâhîm-i sânî

Resûl’ün hicretinden anla âhır
Dokuz yüz bir içinde oldu zâhir

Ki şimdi âleme ol cândır kutb
Adı Akyazılı Sultân’dır kutb

Akyazılı, Romanya dahilindeki Balçık civarında medfundur. Nitekim Rusçuklu Zarifi divanında şu beyitler vardır:

Gamla gidüp dili şazlı
Erenler içinde nazlı
Balçık’taki Akyazılı
Maksûduma irgür beni

Muhyeddin Abdal’ın Hacı Bektaş Veli ile Balım Sultan’dan da hürmetle bahsettiğini görüyoruz.

İşte bütün bu deliller gösteriyor ki, Muhyeddin Abdal, 883 (M. 1478) de vefat eden Otman Baba’ya yetişsin yetişmesin, mutlak surette Akyazılı İbrahim zamanında, yâni XVI ncı asır içinde yaşamış bir şahsiyettir.

XVI ncı asırda yazılmış bazı mecmualarda da şiirlerine tesadüf edilen Muhyeddin Abdal’ın bir kaç yazma divanı mevcuttur. Bunlardan birini vaktiyle merhum İsmail Saib’in delâletiyle elde etmiştim. Bir nüsha da Millet Kütüphanesinde vardır (No: 395-1). Diğer bir yazması da Besim Atalay’ın hususî kütüphanesindedir.

Hece vezniyle gazellerle koşma, semaî ve mesnevî tarzında şiirler yazan Muhyeddin Abdal, Nesîmî’nin tuyuğlarını takliden bir takım mâniler de vücude getirmiştir. Onun ahlâkî mahiyeti haiz bazı şiirleri de vardır. Türkçe kelimeleri mümkün olduğu kadar çokça kullanan ve pürüzsüz bir ifade ile şiirler yazan bu değerli şair, manzûmelerinde bilhassa Alevîlik, Hurufîlik telâkkilerini terennüm etmiştir. Onun bazı manzumelerini dercediyorum:
— 1 —

— Mesnevi —

Yine bir söz diyelim dil ü candan
Her ne keşf oldu ise bana benden

Bir sözdür kim akl içinde mu’teber
Hıfz edene hoş haberdir bu haber

Yemiş ummak söğüt ile kavaktan
Hayır gelmez şaşıt ile savaktan

Tavuk yumurtasından doğmaz ördek
Ne diksen anı bitirir çekirdek

Toygar yumurtasından toy doğar mı
Bî basîret kişiden oy doğar mı

Bülbül dilin öte mi kara bakal
Hak sözün anlaya mı tilki çakal

Çaylâk şâhin olub şikâr kapa mı
Her mekes arı gibi bal yapa mı

Şeker yese tûti ola mı karga
Ma’rifet keşf ola mı ehl-i zerka

Nasîhat kabûl etmez imiş İblis
Tâati yok hırsı çok işi telbis

İki dilli iki gönüllü fuzul
İki yüzlü iki sözlü Azâzil

Kimin ki ikrârı yok îmânı yok
Bir kâfirdir ahd ile peymânı yok

Kimde ki olmaya ahde emânet
Hezâran lâ’net ol zâlime lâ’net

Zâlim olub sebeb olur zulüme
Bîşümâr lâ’net olsun ol zâlime

Söyler isen işitmez Hak sözünü
Hak şaşı yaratmış ânın gözünü

Gözü görmez urur inkâra gider
Meğer gelmesine Hak’ka âr eder

Özün bilmez aslına münkir olur
Anın içün gözü gönlü kör olur

İnsâniyet yanında ma’nâsı yok
Yoldaşına hiç hayır sanısı yok

Er odur hayır sana yoldaşına
Hak yâr ola hayır gele başına

bir başlı iki dilli yâra lâ’net
Şol yüze gülücü ağyâra lâ’net

İkrârı yok ehl-i inkâra lâ’net
Eri candan sevmeyenlere lâ’net

Eksik bakan eğri nazara lâ’net
Gülü bitmez dikenli hâra lâ’net

Şekli insan özü himâra lâ’net
Dışı İslâm içi kâfire lâ’net

Hak dedi Kur’an’da lâ’net zâlime
Rahmetim var dedi mü’min kuluma

Sıdk ile sâdıkane anlardürür
Aşk ile âşıkane anlardürür

Anlardır tevhîd-i Hak söyleyenler
Anlardürür Şâh’a saddak deyenler

Anlardır bu yolda Tanrı hasları
Anlardır Muhammed Ali dostları

Muhyeddin’im kulluk eyle anlara
Îman götür doğru yol varanlara

—2—

— Gazel —

Varmagıl bir yere gel olmayınca
Sana bir mürşid kâmil olmayınca

Senin yolun varub menzile ermez
Gönülden gönüle yol olmayınca

Kişi alçak kapulardan geçemez
Eğilüb ham-kaddi dal olmayınca

Ol âşıka zehî âşık demezler
Akuben göz yaşı sel olmayınca

Men kulum demekle kişi kul olmaz
Özü miskin nefsi kul olmayınca

Özü vahdet cismi sohbet bula mı
Kişinin müşkili hall olmayınca

Câhilin sohbetinde can bite mi
Sohbeti has sözü bal olmayınca

Boyun çeküb göz kıpmak kâr eylemez
Dilbere söyleyüb dil olmayınca

Muhyeddin demekle ol bulunmadı
Çöb kımıldar mı hiç yel olmayınca

— 3 —

Çün eriştim ben cânânın izine
Yüzüm sürdüm ayağının tozuna

Can tutuldu zülfünün tuzağına
Dil bend oldu kaşı ile gözüne

Gönül gözü sihrinden fehme vardı
Sabrı gitti korku düştü özüne

Âşıkı bin cân ile kurbân olur
Âferin bu şîve ile nazına

Hak Taâlâ ismini yâd eyledi,
Otuz iki hattı yazmış yüzüne

Yüzünde hem sözünde yirmi sekiz
Ol sebebden zâhir oldu özüne

Rence devâ derdine şifâ bulur
Kim ki bu nüshayı alub yazına

Zi saâdet zihi devlet mürüvvet
Vâkıf ola o kim gire râzma

Muhyeddin benliğim kayıdı benden
Hayâlim düşeli şeksiz yüzüne

— 4 —

Ey Hak’kın tâlibi gezme âvâre
Gel boyun sun kulluk eyle bir ere

Ere yeten Hak’ka yeter yakin bil
Erden olur yine derdine çâre .

Derdli isen iste bul tâbîbini
Zîrâ tabib bîmâr eder bimâra

Sana gerek olanı iste ara
Kişi Mekke’yi bulur sora sora

Hakim benim dürlü kumaş bendedir
Dükkân açub girdim bir ulu şara

Çağırın şol sarraflara kim gelsün
Uş bugün metâ’ çıkardım pazara

Sarraf bilür gevherin kıymetini
Bahâ biçsün ol kıymetli gevhere

Ârifin esrârını fâş idem ben
Ne münâsib deyem ehl-i inkâra

Okudum bildim der ise demesün
Her kimde ki var ise ol emmâre

Muhyeddin’in pazarı Hak iledir
Ki gözlü gerek gele Hak’kı göre

—5—

Aceb dostdan bize nazar ola mı
Dost ile asıllu pazar ola mı

Gönül olar yine hükmün yürüten
Gönülden gönüle gezer ola mı

Eksikli kul olan bilir günâhın
Gönülde suçunu sezer ola mı

Hayâle düşüp nefse uymak olmaz
Nefse uyan yoldan azar ola mı

Erenler sözünü pişürü söyler
Erin nutkun candan sezer ola mı

Muhyeddin fâriğ ol sözü uzatma
Söyledikçe bu söz uzar ola mı

—6—

Ariflerin sohbeti candan olur
Küfür gider lûtf u îmandan olur

Tarîkatte tâatin temiz kılan
Kendi ümmet tarîki dinden olur

Taleb ile nefsini bilmeyene
Zîrâ bilmezsen kusûr senden olur

Bunca ni’metler yenilüp içilür
Bilir misin aslını kandan olur

Gelsün gevher alan ma’deni buldum
Ma’den benim ol gevher benden olur

Genci buldun ise key fâş eyleme
Gavga düşer âleme dandan olur

Ârifler sohbeti Muhyeddin Abdal
Bilene nur bilmeze zindan olur

—7—

Nefsini bilmeyen kes can olamaz
Özü hayvandürür insan olamaz

Ol heman serserî gezer yabanda
Vücûdu şehrine sultan olamaz

Nutku yoktur ânın hem canı cindir
Hayâtı çeşme-i hayvan olamaz

Dizbediz oturur yüz yıllık yolda
Iraktır yakını mihman olamaz

Bu yola gelip de rızâ vermeyen
Teslîm-i Hak olub kurbân olamaz

Hüsnü gibi hulku aziz olmayan
Mısır’a Yûsuf-i Ken’ân olamaz

Yüzünde hak Fâtiha’yı bilmeyen
Akl-i kâmil ehl-i irfân olamaz.

Şerîatte edebin saklamayan
Tarîkatte pişip büryan olamaz.

Ma’rifet âbından içip kanmayan
Hakikat bâbında ummân olamaz

Muhyeddin kuş dilinden anlamayan
Göklere uçup Süleymân olamaz
— 8—

— Sekiz heceli şiirler —

Şâh-ı Merdan hurûc etti
Düldül’e oldu süvâri
Ver salevat Muhammed’e
Ali saldı Zülfikâr’ı

Bir Hacı Bektaş var idi
Ali misilli er idi
Münkirler görmez kör idi
Yürüttü cansız duvarı

Muhyeddin kaynadı taştı
Bu idi sözünün kasdı
Gel beri gel Tanrı dostu
Hak’dan ayrı bilme yârı

—9—

Bize serleşker olmağa
Şâh-ı Kerem Ali gerek
Mürşiddir rehber olmağa
Âdem Akyazılı gerek

Âlem âdeme çıkmağa
Ulu ateşler cunmağa
Er verip leşker çekmeğe
Gene Sultan Bâli gerek

Muhyeddin derviş olmağa
Ölmezden önden ölmeğe
Bir kişi nasib almağa
Edeb erkân yolu gerek

—10—

İnsan insan derler idi
İnsan nedir şimdi bildim
Can can deyu söylerlerdi
Ben can nedir şimdi bildim

Kendüzünde buldu bulan
Bulmadı taşrada kalan
Mü’minin kalbinde olan
Îman nedir şimdi bildim

Takvâ ehlinin sattığı
Mü’minlerin ok attığı
Münkirlerin şekk ettiği
Güman nedir şimdi bildim

Bir kılı kırk yardıkları
Birin köprü kurdukları
Erenler gösterdikleri
Erkân nedir şimdi bildim

Sıfât ile zât olmuşum
Kadr ile berât olmuşum
Hak ile vuslat olmuşum
Mihman nedir şimdi bildim

Muhyeddin eder Hak kadir
Görünür her şeyde hâzır
Ayan nedir pinhan nedir
Nişan nedir şimdi bildim

— 11 —

Bizim tâcımız sûretâ
Seb’ulmesânî gösterir
Zira bu Seb’ulmesânî
Şekl-i insânı gösterir

Giydiğimiz hırka dahi
Çektiğimiz sikke dahi
Mescid ile Mekke dahi
Hep bu nişânı gösterir

Mekke’nin tavâfı yedi
Mekke deyu kim okudu
Kim dünyâdan elin yudu
Ol câvidânı gösterir

Görünen Hak’dır gözünde
Söyleyen Hak’dır sözünde
İnsânın hattı yüzünde
Hatm-i Kur’ân’ı gösterir

İnsandır Hak’kın mazharı
Hak’dır insânın azheri
Lâ’l-i lebinin kevseri
Hayât-ı cânı gösterir

Hak’ka âşık olan kişi
Hak’la olur her bir işi
Âşıkların gözü yaşı
Âb-ı hayvânı gösterir

Her kimin ki pakdir özü
Uyanıkdürür can gözü
Muhyeddin’in sözü yüzü
Şerh ü beyânı gösterir
— 12—

—Yedi heceli şiirler —

Dört mukarreb ferişte
Her birisi bir işte
Müekkeldir âdeme
Âdem nedir gör işte

Hak der Kur’ân içinde
Kerâmetim âdemde
Bil ki öyle olıcak
Hak’ka çıkar bir işte

Terk-i dünyâ ibâdet
Dedi Peygamber Ahmed
Bu sözün mânâsı ne
Gel dinle haber işte

Dinle Ahmed sözünü
Anla sözün özünü
Bilmez isen remzini
Muhyeddin’e sor işte
—13 —

Şükür elhamdülillâh
Kara sakal ağardı
Gördüm dağlar başında
Ağırup kar yağardı

Eski sürüldü gitti
Geldi yenisi yendi
Ekilen yerden bitti
Yer yaşardı köğerdi

Yetti yerin nebâtı
Götürüldü zulmâtı
Erdi Hızır Hayâtı
Can bostanın suvardı

Urdu can baş terkisin
Çekmez ölüm korkusun
Açtı gaflet uykusun
Gönül gözün uyardı

Sünbül nerkis benefşe
Âşık oldu bu nakşe
Bunlar Hak’ka yüz tutup
Her dem boynun eğerdi

Sultana erdi kuldan
Âşık oldu gönülden
Muhyeddin cân ü dilden
Erenleri severdi
— 14 —

Hızır’ın suyu benem
Âb-ı hayat bendedir
Kevserden içen gelsin
Kadr ü berat bendedir

Uş ten ile can benem
Delîl ü burhan benem
Bu cümle Kur’ân benem
Savm u salât bendedir

Geldi îman hissesi
Gitti küfür gussası
Ali Hamza kıssası
Ol hidayet bendedir

On dört mafsal on parmak
Can ile Hak’kı görmek
Yedi deniz dört ırmak
Şatt u Furat bendedir

Mûsâ ile Tur benem
Cennet ile hur benem
İki benem bir benem
Bin kâinat bendedir

Ey can sözümü işit
Benem mâh ile hurşid
Hem tâlibem hem mürşid
Hem hidâyet bendedir

Uluya kulluk eyle
Bir hizmet-i yârî it

PİR SULTAN ABDAL

0

XVI ncı asrın meşhur Kızılbaşlarındandır. Sıvas’a tâbi Banaz köyünde doğdu. Asıl adı Haydar’dır. Kendisine Koca Haydar da denilmektedir. Onun Kanunî devrinde yaşadığını kuvvetle söyleyebiliriz. 930-984 (M. 1524-1576) yılları arasında İran’da hükümdarlık eden Şah Tahmasb’a kalben merbut olan bu şair, Alevî-Kızılbaş zümrenin ileri gelen şahsiyetlerindendi. Ve hayatında münhasıran bir akîdenin müterennimi olarak kalmamış, siyasî hareketlere de iştirak etmiştir.

Şah’ın Anadolu’ya yürümesi ve yer yüzünü kırmızı taçların bürünmesi zamanının geldiğini anlatmak istiyen Pir Sultan,
İstanbul şehrinde o sâhib devlet

Tâc-ı devlet ile salınmalıdır

diyerek Tahmasb’ın eski Osmanlı başkendini zabt etmesini istemektedir.

İşte bu arzuları ve Safevî hanedanı hesabına çalışmaları yüzündendir ki, Osmanlı vezirlerinden Hızır Paşa tarafından Sıvas’ta idam edilmişti. Anadolu arasında ona dair bir takım menkabeler rivayet edilmektedir. Hakkında söylenilmiş bazı şiirlere de tesadüf olunuyor.

Pir Sultan’ın hayatı hakkında ilk tarihi malûmatı, Prof. Fuad Köprülü tesbit etti. Sonra ben Pir Sultan namına mecmualarda tesadüf ettiğim 105 manzumeyi bir mukaddime ilâvesiyle neşrettim. Daha sonra Pertev Naili Boratav, Sıvas’ta mahalli tedkikler yaparak Pir Sultan hakkında epeyce menkabe topladı. Bunlardan bir kısmını önce mecmualarda neşretti. Müteakiben Baki Gölpınarlı ile birlikte «Pir Sultan» adlı bir kitap çıkardı. Bu eserde bu şairin 167 manzumesi münderiçtir. Benim neşrettiğim nefesler de bu esere aynen alınmıştır.

 Kütüphanelerde yaptığım araştırmalar sayesinde bugün Pir Sultan’ın henüz neşredilmemiş bir takım şiirlerine daha sahib bulunuyorum. Fakat bütün bu şiirlerin mutlak surette bu şaire âid olduklarını iddia etmek kabil değildir. Bunlar arasında yanlış olarak Pir Sultan’a isnad edilenler de şüphesiz ki mevcuddur. Hattâ «Pir Sultan» adıyla neşredilen ikinci kitapta «Pir Sultan’ın olduğu şübhe götürmiyen şiirler» başlığı altında neşredilen kısımda bile, ona âidiyeti şübheli olan manzumeler vardır. Meselâ:

Önüme bir çığır geldi
Bir ucu var şar içinde

Ben dahi nesne bilmezem
Allah bir Muhammed Ali

Hakikat bir gizli sırdır
Açabilirsen gel beri

Bir nefescik söyleyeyim
Dinlemezsen neyleyeyim
Aşk deryâsın boylayayım
Ummâna dalmağa geldim

Ben dervişim diye göğsün gerersin
Hak’kı zikretmeğe dilin var mıdır

Matlalı nefesler; bir takım mecmualarda «Hatayî», bir takım mecmualarda da «Pir Sultan» namına kayıdlıdır. Şu halde bu nefeslerin hiç olmazsa «Pir Sultan’ın olduğu şübheli bulunan şiirler» başlığı altındaki kısımda neşri iktiza eder. Mecmualarda Pir Sultan namına kayıdlı bulunan şiirlerin mühim bir kısmı şübhesiz ki onundur. Fakat muayyen bir şi’ri mutlak surette «Pir Sultan’ındır» diyebilmek için daha zamana ve yeni yeni vesikalara ihtiyaç vardır. Kul Himmet, Kul Âdil, Kul Hüseyin… gibi aynı akîdenin müterennimi olan ve aynı şekillerle manzumeler yazan bu şairlerin eserleri ekseriyetle birbirlerine karıştırılmıştır. Bundan dolayıdır ki bütün bu şiirleri mecmualarda görüldüğü gibi neşretmek, fakat daima ihtiyatlı bulunarak kuvvetli deliller buluncaya kadar kat’i hükümler vermemek zaruridir.

 Pir Sultan, değerli bir şairdir. Manzumelerini tamamen hece vezniyle ve âşık edebiyatı tesiri altında vücûda getirmiştir. Kızılbaşlık akidelerini sade bir dille ve canlı bir ifade ile teren­nüm eden bu şair, bir kısım aşk şiirleri de ibda etmiştir. Onun asırlarca büyük bir şöhret temin ettiğini ve eserlerinin beste­lenerek uzun zamanlar hâfızalarda yaşadığını da biliyoruz.

Bu meşhur ve muktedir şairin bazı nefeslerini dercediyorum: :
—1 —

—Koşma tarzındaki nefesler —

Çeke çeke ben bu derdden ölürüm
Seversen Ali’yi değme yâreme
Ali’nin yoluna serim veririm
Seversen Ali’yi değme yâreme

Ali’nin yâresi yar yâresidir
Buna merhem olmaz dil yâresidir
Ali’yi sevmeyen Hak’kın nesidir
Seversen Ali’yi değme yâreme

Bu yurd senin değil konar göçersin
Ali’nin dolusun bir gün içersin
Körpe kuzulardan nasıl geçersin
Geversen Ali’yi değme yâreme

Ilgıt ılgıt oldu akıyor kanım
Kem geldi dîdâra tâli’im benim
Benim derdim bana yeter hey canım
Seversen Ali’yi değme yâreme

Pir Sultan Abdal’ım deftere yazar
Hîlebaz yâr ile olur mu pazar
Pir merhem çalmazsa yâreler azar
Seversen Ali’yi değme yâreme

—2—

Şu yalan dünyâya geldim geleli
Şu gönlümün gamı gitmez dahi ne
Sevgili cânandan ayrı düşeli
Şu çeşmimin yaşı dinmez dahi ne

Neylersin sen anın çırağın yakub
Olurun olmazın kahrını çeküb
Dört yanımız aldı engeli rakib
Va’desi yetesi olmaz dahi ne

Gel dediğim yerde gelir isterin
Dur dediğim yerde durur isterin
Bir hâlimden bilir dilber isterin
Gönül sâhibisin bulmaz dahi ne

Pir Sultan Abdal der girdik bir yola
Dost odur ki dostun yolunda ola
Tedbîrin üstüne takdir havâle
Kulun kendi dediği olmaz dahi ne

— 3 —

Hak Muhammed Ali geldi dilime
Mürvet günâhıma kalma yâ Ali
Küllî günâhımı aldım elime
Mürvet günâhıma kalma yâ Ali

Hadîce Fâtıma mihr-i mahabbet
Yine senden olur kuluna rahmet
İmam Hasan İmam Hüseyn mürüvvet
Mürvet günâhıma kalma yâ Ali

İmam Zeynelâbidîn’e erelim
İmamların dîvânına duralım
Doksan bin erlere niyâz edelim
Mürvet günâhıma kalma yâ Ali

İmâmı Ca’fer’dir dîdemin nûru
İmam Bâkır imamların serveri
Dilerim çektirmeye âh ü zârı
Mürvet günahıma kalma yâ Ali

Mûsi-i Kâzım’dan İmamı Rızâ
Umarım inâyet edesin bize
Günâhım çok benim deyeyim size
Mürvet günâhıma kalma yâ Ali

İmam Takî İmam Nakî’dir virdim
Anlara sığındım dayandım durdum
Hasan-ül-Asker’e yüzümü sürdüm
Mürvet günâhıma kalma yâ Ali

Pir Sultan’ım tamam oldu sözümüz
Muhammed Mehdî’ye var niyâzımız
On iki imâma bağlı özümüz
Mürvet günâhıma kalma yâ Ali

— 4 —

Yemen ellerinden beri gelirken
Turnalar Ali’yi görmediniz mi
Hava üzerinde semâ’ ederken
Turnalar Ali’yi görmediniz mi

Kim buldu deryâda balık izini
Eğildim öptüm Kanber’in gözünü
Turnalardan işittim âvâzını
Turnalar ol şâhı görmediniz mi

Şâhım Hayber kalesini yıkarken
Niçe münkir helâk oldu bakarken
Muhammed Ali Mi’râce çıkarken
Turnalar ol şâhı görmediniz mi

Pir Sultan’ım eder konub göçelim
Gelin kevser şarabından içelim
Ali’nin uğruna serden geçelim
Turnalar ol şâhı görmediniz mi

— 5 —

Derdim çoktur Kangısına yanayım
Yine tâzelendi yürek yaresi
Ben bu derde kande derman bulayım
Meğer Şah elinden ola çâresi

Türlü donlar giyer gülden nâziktir
Bülbül cevr eyleme güle yazıktır
Çok hasretlik çektim bağrım eziktir
Güle güle gelir canlar pâresi

Benim uzun boylu servi çınarım
Yüreğime bir od düştü yanarım
Kıblem sensin yüzüm sana dönerim
Mihrabımdır kaşlarının arası

Dîdâr ile mahabbete doyulmaz
Mahabbetten kaçan insan sayılmaz
Münkir üflemekle çırağ söyünmez
Tutuşunca yanar aşkın çırası

Pir Sultan’ım katı yüksek uçarsın
Selâmsız sabahsız gelir geçersin
Dilber mahabbetten niçin kaçarsın
Böyle midir yolumuzun türesi

—6—

Sabahtan cemâlin seyrân eyledim
Gönüller perişan elinden sunam
Nice bekleyeyim gurbet illerde
Hiç bilir yok mudur hâlinden sunam

Tîğ-i gamzelerin müşgbû kokmaz
Yâr elâ gözlerin hışm ile bakmaz
Cemâlin görene cennet gerekmez
Güneş midir doğdu yüzünden sunam

Kemhâlar giyinip zünnar bağlanmaz
Eser seher yeli teli ırganmaz
Sen gidelden deli gönül eğlenmez
Bir bergüzar versen telinden sunam

Sen seher yelisin gider gelmezsin
Gelirsen de bana bakî kalmazsın
Seni uçuranlar murad almasın
Seni kim uçurdu gölünden sunam

Pir Sultan Abdal der cemâlin güzel
Aradım bulmadım bir haber yazar
Şimdi senin ismin cenneti gezer
Kalma bizim için yolundan sunam

—7—

Seyrân ettim erenlerin demini
Kudret kandilini yanarken gördüm
Burâk olub içtim âb-ı hayattan
Hazret- Peygâmber’i kanarken gördüm

Günde bin kez Hak’ka şükür ederken
Veysel erenler katarın yederken
Mûsâ Hak’kın dîdârına giderken
Hızır müşkilini anarken gördüm

Halil Kâ’be yaptı insan gelmeğe
Şüphesiz günahlar kabûl olmağa
İsmail uğruna kurban kılmağa
Bir melek bir koyun yederken görüdüm

Nerden düşman gelir ise duyardı
Dost uğruna cân ü başı koyardı
Her gün Hamza âşikâre gezerdi
Ali’yi Düldüle binerken gördüm

Vefâsı yok imiş şunda fenânın
Hisâbı yok imiş mülke konanın
Yavrusun aldırmış garib ananın
Parlayı parlayı yanarken gördüm

Pir Sultan’ım eder şunda gelmişler
Dizilmişler duâsını almışlar.
Bir birinin eteğini tutmuşlar
Müşkilin mürşide tınarken gördüm

—8—

Şecaatin varsa kalbinde sakla
Nasîhatim dinle sakın gururdan
Bir işin önünden sonunu yokla
Nasihatim dinle sakın gururdan

Hünerim var ise yerini devşir
Bir söz söyleyicek kalbinde pişir
Ululanmak bir Mevlâ’ya yaraşır
Nasihatim dinle sakın gururdan

Hatırın yıkarlar hatır yıkınca
Göz yaşı yenilmez taşup akınca
El elden üstündür arşa erince
Nasihatim dinle sakın gururdan

Oku asılanın yayı yasılur
Gazîler kılıcı arşa asılur
Gurûr ile kahramanlar basılur
Nasîhatim dinle sakın gururdan

Pir Sultan’ım ulular izini izle
Kemliği terk edüb eyliği gizle
Hasmın karıncaysa merdâne gözle
Nasihatim dinle sakın gururdan
— 9 —

Muhammed Ali’nin kurduğu yoldur
Ak üstünde kara seşebilirsen
İ’tikadı dilden söyleyen dildir
Ali’nin sırrına erebilirsen

Erenler seni ol ceme katarlar
Kötü amellerin taşra atarlar
Bir gün yularından çeküb tutarlar
Çektikleri yere varabilirsen

Erenler seni ol ceme getürür
Kalmış işlerimi Hak’ka yetürür
Gördün mü Hak anda mihman oturur
Mihman gözü ile görebilirsen

Aslı Mervan olan katara gelmez
Küfrü îmân eden âşıklar ölmez
Mü’minin suâli ahrete kalmaz
Dünyâda suâlin verebilirsen

Pir Sultân Abdal’ım eller men’olur
Dört kapudan bir gün birden yol olur
Dünyâda âhıret doğru yol olur
Verdiğin ikrâra durabilirsen

—10—

Hak içün kendini kurbân eyleyen
Şâh-ı Merdan oğlu İmam Hüseyin
Cümle erenlere fermân eyleyen
Erenler serdârı İmam Hüseyin

Muhammed Ali’nin çeşmi çırağı
Erenler yolunun gülşeni bağı
Ciğerler pâresi gönül durağı
Gözlerimin nûru İmam Hüseyin

Ceddi Muhammed’dir atası Ali
Anası Fâtıma cihan evveli
Cümle evliyâlar ederler beli
Evliyâlar pîri İmam Hüseyin

Bâtının sultânı mü’minler şâhı
Gaib âleminin şems ile mâhı
Şah Hüseyn’im deyü ederler âhı
Mâtem ile zârı İmam Hüseyin

Pir Sultan’ım eydür tutar dâmânım
Dostunun dostuyuz biz hânedânın
Dü çeşmi değil mi Şâh-ı Merdânın
Erenler hünkârı İmam Hüseyin

— 11 —

Şu karşıki karlı dağı gördün mü
Rüzgârın bulmuş eriyüb gider
Akan sularından ibret aldın mı
Yüzünü yerlere sürüyüp gider

Sürünün önünde giden avcılar
Sıcak sıcak günde yakar güneşler
Evel ezel yemiş veren ağaçlar
Anlar da kalmamış kuruyub gider

Kadirsin Allah’ım sen de kadirsin
Üstümüze dört direkli çadırsın
Çağırdığımız yerde hâzır nâzırsın
Cümlemiz üstüne yürüyüp gider

Deryâmız derindir bizim boylanmaz
Bin nasihat etsen biri dinlenmez
Gidi merkeb hiç bir yere bağlanmaz
Başında yuların sürüyüb gider

Pir Sultan’ım söyler sözü özünden
Âşıksın sakınır iki gözünden
Olur olmaz münkirlerin sözünden
Eksilmez gölümüz kuruyub gider

—12—

Hey erenler bir müşkilim var benim
Server Muhammed’in nûru kandedir
Aşka düştüm gece gündüz yanarım
Muhammed Ali’nin nûru kandedir

Serim verdim erenlerin yoluna
Gönül arzu çeker cennet bağına
Ol Muhammed Mustafâ’nın yoluna
Uğrayan mürûrun yolu kandedir

Yedisi sırdadır ayanda beşi
Allah’a ma’lûmdur her kulun işi
Üçyüz altmış altı nerdüban başı
Akan ırmakların gölü kandedir

Yalancı dünyânın varın getüren
Zemheride gonca gülün bitüren
Güğercin donuna girmiş oturan
Hünkâr Hacı Bektaş Veli kandedir

Pir Sultân’ım eder üçler yediler
Yolun kılıcını yola kodular
Dil verüp de söyle kılıç dediler
On iki imamın yolu kandedir
— 13—

Gidi Yezid bize Kızılbaş demiş
Meğer şâhı sevdi dese yoludur
Yetmiş iki millet sevmedi şâhı
Biz severiz şâh-ı Merdan Ali’dir

Muhammed dînidir bizim dînimiz
Tarîkat altında geçer yolumuz
Cebrîl-i emindir hem rehberimiz
Biz mü’miniz mürşidimiz Ali’dir

Gidi Yezid biz de haram yemedik
Bâtında gördüğümüzü demedik
İkrâr birdir dedik geri gönmedik
Yedileriz birincimiz Ali’dir

Pir Sultan der ki Hak’kadır yolumuz
Evvel kurban verdik şâha serimiz
On iki imam meydanında dârımız
Biz şehîdiz serdarımız Ali’dir
— 14 —

Gözün açık ise gel gir katara
Bu yol görenindir körün değildir
Ne yitirdin ne ararsın bu yerde
Bu gül bülbülündür hârın değildir

Benim mürşidim Muhammed Ali’dir
Mürşidin dîdâr-ı Hak dîdârıdır
Girebilir isen gönül evidir
Giremezsen sakın yerin değildir.

Kapuya varmadan dibe geçilmez
Mürşid olmayınca müşkil seçilmez
Çarşıya varmadan dükkân açılmaz
Bezestan ararsın şarın değildir

Bak şu erenlerden gelen da’vâya
Çakal kâr eylemez şâhin avına
Pir Sultan’ım eder çağır pîrine
Erüb yetişmezse pîrin değildir
— 15 —

Hey gaziler mürvet kaldı mı şunda
Güzel şâha giden yollar bu mudur
Gönlüm arzû edüb çekinür anda
Hânedân’a giden yollar bu mudur

Yolumuz aşub Hama’dan Mardin’den
Yandı ciğer kebâb oldu derdinden
Erzurum’un Kösedağın ardından
Güzel şâha giden yollar bu mudur

Hânedandır yine Şâh’ın illeri
Tâze açılmış tomurcuk gülleri
Sabah sabah eser seher yelleri
Güzel şâha giden yollar bu mudur

Kubbesi taşı yok dübdüz ovalar
Çeşmim yaşı biribirin kovalar
Size derim hey gerçekler ağalar
Hânedâna giden yollar bu mudur

Pir Sultan Abdal der çoşub gideriz
Coşuben haddinden taşub gideriz
Ay ile yıldızı aşub gideriz
Güzel şâha giden yollar bu mudur
—16—

— Semaî tarzındaki nefesler —

Güzel âşık çevrimizi
Çekemezsin demedim mi
Bu bir rızâ lokamısıdır
Yiyemezsin demedim mi

Yemeyenler kalır nâçar
Gözlerinden kanlar saçar
Bu bir demdir gelir geçer
Duyamazsın demedim mi

Bu dervişlik bir dilektir
Bilene büyük devlettir
Yensiz yakasız gömlektir
Giyemezsin demedim mi

Çıkalım meydan yerine
Erelim Ali sırrına
Cân ü başı Hak yoluna
Koyamazsın demedim mi

Âşıklar Kara bahtl- olur
Hak’kın katında kutl- olur
Mahabbet baldan tatl- olur
Doyamazsın demedim mi

Pir Sultan Abdal şâhımız
Hak’ka ulaşır râhımız
On iki İmam katarımız
Uyamazsm demedim mi


—17 —

Serseri girme meydana
Âşıklar ahvâl isterler
Kallaşlık ile urma dem
Tasdik ehli kal isterler

Uyan bu gaflet hâbından
İsbat ederler bâtından
Her âşıka sohbetinden
İkrâr ile yol isterler

Erenler oynar utulmaz
Bu yola hîle katılmaz
Bunda harmühre satılmaz
Ya gevher ya lâ’l isterler

Kılı kırk pâre ederler
Birin yol tutup giderler
Dile n- itibâr ederler
Hâl içinde hâl isterler

Pir Sultan Abdal neylersin
Müşkil halledip söylersin
Arısın çiçek yaylarsın
Yarın senden bal isterler

—18—

—Hatayî’ye nazîre

Yol içinde yol ararsın
Yol Muhammed Ali’nindir
Yetmiş iki dil içinde
Dil Muhammed Ali’nindir

Kani bizden evvel gelen
Beş vakti dâimâ kılan
On parmağı pınar olan
El Muhammed Ali’nindir

Varma câhilin yanına
Uğrarsın çerhin seline
Lâ’net Yezid’in canına
Din Muhammed Ali’nindir

Cennet kapusu açıldı
Misk ü anberler saçıldı
Bağ u bağçede açıldı
Gül Muhammed Ali’nindir

Söyler Pir Sultan’ım söyler
Hak’kın birliğini birler
Doğmuş âlemlere parlar
Nur Muhammed Ali’nindir

Ağlatırsan beni yoluna ağlat

0

Ağlatırsan benı yoluna ağlat
Beni neğah yere ağlatma Ali
Çağlatırsan beni deryanda çağlat
Kuru çaylarında çağlatma Ali

Cevrin banamıydı yoksa yaremi
Değme Tabib bu yarayı sararmı?
Şah Hüseyin icin sen sar yaramı
Yaramı rakibe bağlatma Ali

Giriftar eyledin beni bir derde
Bu senede bu aylarda bu derde
Yüz bin derman versen almam bu derde
Yaramı ellere dağlatma yar yar bağlatma…

Bir derde düşürdün dermanı beter
Gün be gün ömrümün efkarı artar
Bunca ettiklerin Veli ye yeter
Ya güldür ya öldür beni ağlatma Ali

Sebü’l-mesani kitabın okusan

0

Sebü’l-mesani kitabın okusan
Türablıktan a’la yol mu bulunur
Bülbül olsam dört kapıda şakısam
Türablıktan a’la yol mu bulunur

Türab ol ki çiğnesinler üstünü
Anda fark et düşmanını dostunu
Nesimi gibi yüzdüregör postunu
Türablıktan a’la yol mu bulunur

Türab ide özün türab ol türab
Kalbindeki kini kibrini bırak
Muhammed Ali’nin cemalin görek
Türablıktan a’la yol mu bulunur

Şükr olsun türablıktan doğrudur yolum
Ali’ye de malum ahvalim halim
Balım Sultan Haydar kend’aslan Ali’m
Türablıktan a’la yol mu bulunur

Balı’yı türab eden aşkın meyidir
Ali Seydi Şah İbrahim soyudur
Türablıktan Şah-ı Merdan huyudur
Türablıktan a’la yol mu bulunur

Kul Himmet’im Kulhüvallahü ahad
Cesetimden can kalmadı bu saat
Dün ü günü bildim idim Muhammed
Türablıktan a’la yol mu bulunur

Sana derim be hey sofi

0

Sana derim be hey sofi
Evvel imamınız kimdir
Selâvat indi şanına
Hak Muhammed Ali diyendir

Evvelkisi İmam Hasan
İkincisi İmam Hüseyn
Üçüncüsü İmam Zeynel
Dördüncüsü İmam Abidin’dir

Beşincisi İmam Bakır
Altıncısı İmam Cafer
Yedincisi Musa Kâzım
Sekizincisi Rıza’dır

Dokuzuncu İmam Takî
Onuncusu Ali Nakî
On birinci Hasanü’l-Askeri
On ikinci Mehdi sahib-zamandır

Kul Himmet’im bakışına
Böyle mi girdi düşüne
İki cihân güneşine
Pâk eyleyen Kur’an’dır

Ali’yi gördüm Ali’yi

0

Sabahın seher vaktinde
Ali’yi gördüm Ali’yi
Eğildim niyaz eyledim
Ali’yi gördüm Ali’yi

Ali’yi gördüm meşede
Kırk mum yanar bir şişede
Yedi iklim dört köşede
Ali’yi gördüm Ali’yi

Aslanı gördüm çağında
Açılmış Cennet Bağında
Musa ile Tur Dağı’nda
Ali’yi gördüm Ali’yi

Cennet kapısında duran
Kilidin mührünü vuran
Yezid’e kılıcın çalan
Ali’yi gördüm Ali’yi

Yüce dağlar çoşkun çoskun
Kul Himmet’im âşka düşkün
Cümle yerde erden üstün
Ali’yi gördüm Ali’yi

Pare Pare Yalan Dünya

0

Pare pare yalan dünya
Yalan dünya değil misin
Hasan ile Hüseyin’i
Alan dünya değil misin

Ali bindi Düldül ata
Âşık dayanır firkate
Boz kurt ile kıyamete
Kalan dünya değil misin

Ali’nin Düldül’ünü alıp
Arslanını dağa salıp
Yedi kere üste kalan
Dolan dünya değil misin

Ah şu kaşa ah şu göze
Ciğer kebap oldu köze
Muhammed’i bir ham beze
Saran dünya değil misin

Yetik Kul Himmet’im yetik
Gerçeğin eteğin tutup
İnsan gül ot gibi bitip
Dolan dünya değil misin

Kalk karındaş yola gidek

0

Kalk karındaş yola gidek
Hak yoldan öte mi dersin
Murad u maksuda erincek
Bu söze hata mı dersin

Arif olan kalleş olan
Bellidir meyli boş olan
Vefasız yoldaş olan
Menzile yeter mi dersin

Sırrını verme kalleşe
Kalbi çürük meyli boşa
kapabilmem düşse taşa
Yetmeden tutar mı dersin

Sırrını verme hayrata
Senden alır gider yada
Damızlık koysan çiğ süde
Pişmeden tutar mı dersin

Kul Himmet der çoşmayan
Aşk kazanında pişmeyen
Burada Hakk’a ulaşmayan
Orada yanar mı dersin

Kahpe felek sana nettim neyledim

0

Kahpe felek sana nettim neyledim
Attın gurbet ele parelerimi
En sonunda beni sılamdan ettin
Yıktın mümkünümü çarelerimi

Bir kemlik görmedim hüsnü aladan
Çetin kurtulurum ben bu yaradan
Gözlerim ki merhem gele sıladan
Dağlar perde tutmuş aralarını

Bakmaz mısın tenden akan kanıma
Yarelerim ceza verir canıma
Gelenim yok gidenim yok yanıma
Yine ben sarayım yarelerimi

Günden güne al kanlarım akıyor
Yaram yürektedir beni yakıyor
Biri sağalmadan biri çıkıyor
Sar cerrah incitme yarelerimi

Kul Himmet’im ötesini bilirim
Çeke çeke ben bu dertten ölürüm
Vadem yeter gurbet elde kalırım
Dost olan giyinsin karelerini

Hey gaziler şunda günahkar oldum

0

Hey gaziler şunda günahkar oldum
Medet pirim imdat eyle talibe
Aradım günâhım özümde buldum
Medet pirim imdat eyle talibe

Varıp kırklar kapısından çağıram
Hem çağırıp hemi lebbeyk diyen
Posttan kalkıp mührü önüne koyan
Medet pirim imdat eyle talibe

Arza yetip enbiyaya erenler
Yemen’de taç vurup hırka giyenler
Zulmette kalmaz sizi sevenler
Medet pirim imdat eyle talibe

Çağırak doksan bin ere şehide
Mağripten maşrıka cümle işite
Hacı Bektaş Velî’den imdat yetişe
Medet pirim imdat eyle talibe

Sen Ali sırrısın himmetin yete
Fatıma kızındır Muhammed ata
Onları ayırmak yine bir hata
Medet pirim imdat eyle talibe

Eyyüb’ün kurdunu döküp sağ eden
İbrahim’in yerin çayır su eden
Kara don giyip de ağ deveyi yeden
Medet pirim imdat eyle talibe

Hasan Hüseyn şebber-şubber kulaktır
İmam Zeynel İmam Bakır yanaktır
İmam Caferhüsn hecesinde ayandır
Medet pirim imdat eyle talibe

Musa Kazım Rıza kalemdir kaştır
Taki Naki çeşmi onlara eştir
Hasanü’l-Askeri dehanda diştir
Medet pirim imdat eyle talibe

Mehdi dedim masum pake yetirdim
Mürvet dedim el pençeye oturdum
On ik’İmamlar’a iman getirdim
Medet pirim imdat eyle talibe

Kul Himmet’im eydür var özün öldür
Cümle eksikliğin mürşide bildir
Engür şerbetini tuttuğum eldir
Medet pirim imdat eyle talibe

Dün gece seyrimde bir şara vardım

0

Dün gece seyrimde bir şara vardım
Niyaz ile kapıları açılır
Laleli sümbüllü bağını gördüm
Bülbül öter gonca güller seçilir

Pazarında gül alırlar satarlar
Koklaşuban canı cana katarlar
Gerçekleri bir kıl ile yederler
Müminlere hülle donu biçilir

Dallarında bir baharları yazılı
Yaprakları bir sıraya dizili
Meleşirler kurbanları kuzulu
Canlar bağışlanır kandan geçilir

Gül kokusu Muhammet’in teridir
Gönlü saf olanlar hakkın yaridir
Aşığa maşukun bergüzarıdır
Sevdalar nasipler nurlar saçılır

Bu şar Kul Himmet’i erenler şarı
Bu şarda satarlar erenler varı
Bu şarın adı var gönül pazarı
Engürler ezilir meyler içilir

Gel seninle bir ahd’aman edelim

0

Gel seninle bir ahd’aman edelim
Hal evinde har olalım sevdiğim
Bağlanalım bir ikrara duralım
Yaradan’a kul olalım sevdiğim

Doyamadım bu dünyanın tadına
Aşık oldum Muhammet’in adına
Kerem Dedem gibi aşkın oduna
Yana yana kül olalım sevdiğim

Dost cemalin yüzün gören hac’oldu
Kabeyi tavaf eylemek nic’oldu
Sevip sevip ayrılması güç oldu
Mahşerecek bir olalım sevdiğim

Gel seninle bir salaha çıkalım
Enginlerden uğrun uğrun bakalım
Garip bülbül gibi kanat kalkalım
İntizarda bir olalım sevdiğim

Kul Himmet Üstadım nedir çareler
Göz göz oldu sızılıyor yareler
İkimizi bir kefene saralar
Bir kabirde sır olalım sevdiğim

Eğer ben fakire haber sorarsan

0

Eğer ben fakire haber sorarsan
Ya ben nerde idim nerden gelirim
Yok değildim şu cihanda var idim
Pire hizmet ettim pirden gelirim

Addürrezzak gibi Hızır’a yettim
Selman gibi eski dini terkettim
Doksan bin küffarı Müslüman ettim
Tecella dağından Tur’dan gelirim

İsa ile bile idim havada
Musa ile bile idim duada
Ferhat ile külünk çaldım kayada
Attım külüngümü zordan gelirim

Nuh Peygamber gibi gemiler çattım
İletip deryayı ummana kattım
Yusuf ile bile kuyuda yattım
Yakup ile ah u zardan gelirim

Kul Himmet’im bir olalım er ile
Belki bizim kısmetimiz verile
Üçler makamında yediler ile
Kırkların olduğu yerden gelirim

Gel gönül kimsenin aybına bakma

0

Gel gönül kimsenin aybına bakma
Hazer kıl sevdiğim değme gönüle
Arif ol cihanda bir gönül yıkma
Hazer kıl sevdiğim değme gönüle

Daim aşk atına bin de atlı gez
Edep öğren erkan öğren otlu gez
Gönül yıkma halk içinde tatlı gez
Sakın ey sevdiğim değme gönüle

Yoldaş eyle iman gibi dostunu
Amel kazan aramazlar aslını
Turap ol ki çiğnesinler üstünü
Hâk ol ey sevdiğim değme gönüle

Cihad eyle ki günahların tartasın
Bir amel kazan ki Hakk’a yetesin
Şar gibi her gördüğün örtesin
Pir ol ey sevdiğim değme gönüle

Kul Himmet dilimde zikrim Muhammed
Aşk dolusun içtim Hüda’ya minnet
Dinar ile satın alınmaz cennet
Hazer kıl sevdiğim değme gönüle

Gafil kaldır kalbindeki gümanı

0

Gafil kaldır kalbindeki gümanı
Bu mülkün sahibi Ali değil mi
Yaratmış Hak on sekiz bin alemi
Rızkını veren de Allah değil mi

Gelin geçelim biz böyle gümandan
Sakın çıkmayalım dinden imandan
Şefaat umalım on iki imamdan
İmamlar atası Ali değil mi

Kul Himmet’im der ki ben bir fukara
Aradım buldum derdime bir çare
Yüzü kara nasıl varsın dergaha
Dergahta oturan Ali değil mi