
CAHİLDEN BİRŞEYLER UMAR OLMUŞUZ
Dibi delik tencerede kaynarız
Cahilden birşeyler umar olmuşuz
Rol verilmiş bize çıkar oynarız
Beylerin elinde kumar olmuşuz
Öyle her şiirden olmuyor beste
İlham bulunur mu akılsız feste
Yoksullar görmemiş ömründe deste
Parayı bulmadan tomar olmuşuz
Muskacılar cirit atar ilinde
Hurafeler eksik olmaz dilinde
Üç beş sahte şeyhin şıhın elinde
Hep geri kalmışız çomar olmuşuz
Bunlar gene aynı filim değil mi
Zamanla yarışan bilim değil mi
En hakiki mürşit ilim değil mi
Eskiden Ali’ydik Omar olmuşuz
Kelime dökülmez oldu satırdan
Cahiller ne anlar zaten hatırdan
Bir farkımız yok ki attan katırdan
Ağa çiftliğinde tımar olmuşuz
Binalar eskidir sıvalar dökük
Çatılar uçuyor temeller çökük
Yırtıktan pırtıktan olmuyor sökük
Aynı elbiseyi yamar olmuşuz
Vergi vize derken kalmışız yayak
Başın cezasını çekermiş ayak
Cennetten mi çıktı acaba dayak
Sanki süt oğlanı şamar olmuşuz
Vurgunu önceden vursun zenginler
Ne güzel hayaller kursun zenginler
Süt banyosu yapsın dursun zenginler
Biz zaten derede çimer olmuşuz
Koyunlar kuzular bıkmış yoncadan
Derine inelim biraz inceden
Osmanlı Selçuklu daha önceden
Haberimiz yokken Sümer olmuşuz
Sineklerden bile çıkardık yağı
Bu işin ne solu kaldı ne sağı
Keçiler koyunlar terketti dağı
Hazır süt almışız emer olmuşuz
Ne yapın ne edin gerçeği bulun
Evine et girmez yetimin dulun
Elbisesi yokken fakir bir kulun
Beylerin beline kemer olmuşuz
Alparslan tabiki bular Alparslan
Boşa akıp gider sular Alparslan
Kimlere verilmiş yular Alparslan
Aynı eşşeklere semer olmuşuz
Ozan Alparslan
25 Mart 2025
Hadim
Bu Davet, Gençlerimizin Geleceği İçin!
İstanbul Cemevi KIZ ÖĞRENCİ YURDU, desteğini bekliyor
“Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum” diyen Hazreti Ali’nin öğretileriyle çıktığımız bu yolda, kız öğrenci yurdu için bir tuğla da sen koy!
Genç kızlarımıza eğitimde fırsat eşitliği sunacak olan bu kutsal amaca katkı sağlamak senin elinde.
100 öğrenci kapasiteli tam donanımlı bu yurt, etüt merkezinden misafirhanesine, kafeteryasından, kütüphanesine kadar her detayıyla öğrencilerimizin geleceğine ışık tutacak.
KIZ ÖĞRENCİLERİMİZİN UMUTLARINA DESTEK OL!
NASIL BAĞIŞ YAPABİLİRİM

https://istanbulcemevi.org/bagis-icin/
Ziraat Bankası IBAN Numaralarımız:
TRY: TR31 0001 0024 8291 9606 6850 01
EUR: TR04 0001 0024 8291 9606 6850 02
USD: TR74 0001 0024 8291 9606 6850 03
SWIFT: TCZBTR2AXXX
YER: İstanbul Cemevi Eğitim ve Kültür Vakfı
ADRES: İstasyon Mah. 1. Yunus Emre Cad.
No.64-66 Halkalı, Küçükçekmece – İstanbul
TELEFON: 0532 170 92 70 – 0212 696 94 75
Gazi Arslan
YERYÜZÜ AŞKIN YÜZÜ OLUNCAYA DEK
Aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Aşk demişti yaşamın bütün ustaları
aşk ile sevmek bir güzelliği
ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
işte yüzünde badem çiçekleri
saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
sen misin seni sevdiğim o kavga,
sen o kavganın güzelliği misin yoksa…
Bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bin kez budadılar körpe dallarımızı
bin kez kırdılar.
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
bin kez korkuya boğdular zamanı
bin kez ölümlediler
yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Geçtiğimiz o ilk nehirlerden beri
suyun ayakları olmuştur ayaklarımız
ellerimiz, taşın ve toprağın elleri.
yağmura susamış sabahlarda çoğalırdık
törenlerle dikilirdik burçlarınıza.
türküler söylerdik hep aynı telden
aynı sesten, aynı yürekten
dağlara biz verirdik morluğunu,
henüz böyle yağmalanmamıştı gençliğimiz…
Ne gün batışı ölümlerin üzüncüne
ne tan atışı doğumların sevincine
ey bir elinde mezarcılar yaratan,
bir elinde ebeler koşturan doğa
bu seslenişimiz yalnızca sana
yaşamasına yaşıyoruz ya güzelliğini
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Saraylar saltanatlar çöker
kan susar birgün
zulüm biter.
menekşelerde açılır üstümüzde
leylaklarda güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler…
Şiirler doğacak kıvamda yine
duygular yeniden yağacak kıvamda.
ve yürek,
imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.
ey herşey bitti diyenler
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
ne kırlarda direnen çiçekler
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Adnan YÜCEL
ATATÜRK ve BEDEVİ FALCININ KEHANETİ…
..Yıl 1912…
İtalyanların Osmanlı İmparatorluğu’na savaş açarak işgal ettiği Trablusgarp’ı (Bugünkü Libya) savunmak için gönüllü olarak cepheye giden genç subayların arasında olan Mustafa Kemal, Derne komutanı olarak savaşmaktadır. Bir gün yakın arkadaşı olan Şark komutanı Binbaşı Fuat’la (Fuat Bulca Türk Hava Kurumu’nun ilk Genel Başkanı) tebdili kıyafet ile Derne’den Bingazi’ye geçmek için yola çıkarlar. Şehrin girişindeki bir çadırın önündeki kalabalık ilgilerini çeker, merak edip yaklaşırlar. Cenup’tan (güneyden) gelen çok ünlü bir bedevi falcı, yerde kilime bağdaş kurmuş el falı bakmaktadır.
Mustafa Kemal bir süre falcıyı seyreder, sonra da gülümseyerek yürür. Ancak fal baktırmak isteyen Fuat Bey, fala inanmadığını söyleyen Mustafa Kemal’i ikna eder. Mustafa Kemal, bedevi falcının yanına çömelir ve küçük bir çocuğun uzattığı küpün içine para atar. Bedevi falcı Mustafa Kemal’e sağ elini uzatmasını söyler. Avucunun içine uzun uzun bakar ve konuşmaz.
Yanındaki bir çömlek içindeki kırmızı boyaya tavus tüyü batırır, avucundaki çizgiler üzerinde usul usul gezdirirken, Mustafa Kemal’in gözlerinin içine bakar. Sonra da avucundaki bir çizgiyi tavus kuşu tüyüyle dikkatlice ölçer ve yüzüne tekrar şaşkın ve inanmaz bakıp “Ve minel Garaib!” diyerek ayağa fırlar:
“Sen hükümdar olacaksın!'”
Mustafa Kemal ve Fuat Bey de ayağa kalkarlar. Bedevi falcı, Mustafa Kemal’in iki kolunu sıkı sıkıya kavrayarak “Ve Minel Garaib… Ve Minel Garaib!” diye bağırmaya devam eder. Bu durumdan sıkılan Mustafa Kemal, falcının elinden kurtulmak gitmek ister, ama falcı onu bırakmaz. “Dur gitme…
Konuşacaklarımı dinle sen çok büyük bir hükümdar olacaksın. Devletin başına geçeceksin.”
Mustafa Kemal, falcının bu sözlerine güler ve tekrar gitmek için davranır. Bedevi falcı engelleyip Mustafa Kemal’in sağ elini alıp tekrar bakar; “15 yıl hükümran kalacaksın.”
Mustafa Kemal yine güler ve elini çekerek yürür. Bu kez arkadaşı Fuat Bey engeller ve falcıya heyecanla döner:
“Eee sonra ne olacak? Anlat!”
Falcı: “O çok büyük hükümdar, çok büyük, ama sadece 15 yıllık bir hükümdar ne eksik, ne bir fazla. Daha fazlasını sorma söyleyemem.”
Falcı bunları söyledikten sonra çadırına girerek, kapısındaki kilimi indirir. Başka kimsenin falına bakmaz. Bedeviden etkilenen Mustafa Kemal ve Fuat Bey birbirlerinin yüzüne bakarlar. Acaba falcının kehaneti doğru çıkacak mıdır? Hanedanın hükmettiği bir Osmanlı zabiti olan halk çocuğu Mustafa Kemal, nasıl hükümdar olacaktır.
O gün utangaç bir tavırla, arkadaşına fala inanmadığını söyleyen, aslında bedevinin söylediklerini hiç aklından çıkarmayan Atatürk, kehanetin sonuna yaklaştığını da 1938 yılında çok iyi bilmektedir.
1938 yaz mevsiminde hastalığı ilerleyen Atatürk, Dolmabahçe Sarayı balkonunda yanında Bingazi’deki bedevi falcıyla birlikte fal baktırdığı Fuat Bulca, eski yaveri Cevad Abbas, genel sekreteri Hasan Rıza Soyak bulunmaktadır.
Atatürk, Fuat Bulca’ya eğilip fısıldar “Bingazi’deki bedevi falcıyı hatırladın mı? Bana 15 yıl hükümdarlık yapacaksın, demişti.”
“Paşam hatırladım. Sahi öyle demişti.”
Atatürk, Fuat Bulca ile endişesini paylaşır:
“İşte 15 yıl Fuat, vadem doldu.”
Atatürk’ün sağlık durumunun endişe verici boyutlarını bilen Fuat Bulca yutkunup, endişeyle onun yüzüne bakar:
“Siz hani falcılara inanmazdınız Paşam?”
Ata devam eder. “Ama ilk dediği çıktı Fuat… Ben cumhurbaşkanı oldum. Sıra ikincisinde.”
Fuat Bulca susar, ne diyeceğini bilemez. Atatürk bu kez fala inanan biri olduğunu itiraf etmenin utangaçlığıyla Fuat Bulca’nın koluna dokunup Hasan Rıza ve Cevad Abbas’ı gösterir.
“Bu sırrı sakın onlarla paylaşma. Aramızda kalsın.”
Nevruz Bayramımız Kutlu olsun
Nevruz/Yenigün
Orta Asya’dan Balkanlardaki uluslara kadar çok geniş bir bölgede yerel renk ve inançlarla kutlanan Nevruz, her ulusun kendi kültür değerleriyle özdeşleştirip sembolleştirdiği, özü itibariyle baharın gelişinin kutlandığı coşkuyla karşılandığı bir gündür.
Yaşadığı geniş coğrafyada doğa ve çevrenin uyanışının kutlandığı Nevruz Bayramı’nın Anadolu’da ve Türk kültürünün yayıldığı bölgelerde de son derece köklü ve zengin bir geçmişi vardır.
Nev(yeni) ve ruz (gün) kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen ve YENİGÜN anlamını taşıyan Nevruz, kuzey yarımkürede başta Türkler olmak üzere bir çok halk ve topluluk tarafından yılbaşı olarak kutlanır.
Gece ile gündüzün eşitlendiği 21 Mart’ta güneş göçmen kuşlar gibi kuzey yarımküreye yönelir. 21 Mart ile birlikte havalar ısınmaya, karlar erimeye, ağaçlar çiçeklenmeye, toprak yeşermeye, göçmen kuşlar yuvalarına dönmeye başlar.
Bu nedenle 21 Mart bütün varlıklar için uyanış, diriliş ve yaradılış günü olarak kabul edilerek, Nevruz/YENİGÜN bayramı adıyla kutlanır.
Orta Asya’da yaşayan Türkler, Anadolu Türkleri ve İranlıların yılbaşı olarak kabul ettikleri güne Nevruz adı verilir ki, yeni gün anlamına gelir. Gece ve gündüzün eşit olduğu Miladi 22 Mart, Rumi 9 Mart gününe rastlamaktadır.
Nevruz-i Sultani, Sultan Nevruz, Sultan Navrız, Navrız, Mart Dokuzu gibi adlarla da anılmaktadır.
Oniki Hayvanlı Türk Takviminde görüldüğü üzere Türklerde de çok eskiden beri bilinmekte ve törenlerle kutlanmaktadır. Türklerde Nevruz hakkında başlıca rivayet, bugünün bir kurtuluş günü olarak kabul edilmesidir. Yani Ergenekon’dan çıkıştır. İşte bu nedenle bugün Türklerde Nevruz, yeni yılın başlangıcı olarak kabul edilmiş ve günümüze kadar bayramlarda kutlanagelmiştir. Orta Asya’daki Türk topluluklarından Azeri, Kazak, Kırgız, Türkmen, Özbek, Tatar, Uygur Türkleri, Anadolu Türkleri ve Balkan Türkleri Nevruz geleneğini canlı olarak günümüze kadar yaşatmışlardır.
Tolstoy dan güzel Sözler
• Ana-babaların, yöneticilerin ve öğretmenlerin çocuklara Teslis, Bakire Meryem, İndralar, Trimurti, Budalar, Muhammed’in göğe yükselmesine dair çağdışı ve akla sığmaz öğretiler yerine, sade gerçekleri, bütün dinlerin herkesçe paylaşılan taraflarını, insandaki tanrısal ruhun metafizik özünü ve kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa başkalarına da öyle davranması gerektiği biçimindeki kılgısal yasayı öğretmeleri seçilmelidir.[1]
• Benim teorim şöyle: Savaş bir yandan o kadar hayvanca, zalimce ve korkunç bir iştir.
• Bir insan acı duyarsa canlıdır. Başkasının acısını duyarsa insandır.
• Bir insanı bulunduğu mevkiyle değil, göz koyduğu mevkiyle ölçmek gerekir.
• Bir insanın bir ömür boyu seveceğini söylemek bir mumun ömür boyu yanacağını iddia etmekle aynı şeydir.
• Bir insanın değeri bayağı kesre benzer: Pay gerçek değerini gösterir, payda kendisini ne zannettiğini. Paydanın değeri arttıkça kesrin değeri azalır.
• Bir insanın hayatının ikinci yarısı, ilk yarıda kazanılan alışkanlıkların sürdürülmesinden ibarettir.
• Düşünmeyi öğrenebilmiş bir kimse, hiç bir şeye körü körüne inanmaz!
• Bir yazarın içinde daima iki kişi olmalıdır: Yazar ve eleştirmen.
• Bir yazarın içinde daima iki kişi olmalıdır: Yazar ve eleştirmen.
• Biz hem kurtların doymasını, hem de koyunların sağ kalmasını istiyoruz.
• Bizim mantık evliliği dediğimiz şey her iki tarafın da gençlik çılgınlıklarında bulunup iyice kurtlarını döktükten sonra yapılan evliliktir…
• Bütün mutlu aileler birbirlerine benzerler, her mutsuz ailenin ise kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.
• Değişik çevirisi: Mutlu aileler birbirine benzer, mutsuz ailelerin ise her biri farklıdır.
• Bütün zamanların en güçlü savaşçısı şu ikisidir: Zaman ve sabır.
• Bütün zamanların en güçlü savaşçısı şu ikisidir: Zaman ve sabır.
• Cahil ile tartışırken söyleyeceğin her söz, ateşe atılmış birer odundur aslında…
• Cahilde eksik olan akıl değildir, o kurnazdır; eksik olan ahlaktır.
• Evliliğe kutsallık veren, aşktır.
• Eskiden önce orospularla yatıp sonra temiz aile kızlarını alırdık, şimdi önce temiz aile kızlarını alıp sonra orospularla yatıyoruz…
• Hayat her şeydir. Hayat Tanrı’dır.
• Hiç kimse hiçbir zaman Tanrı’yı görmüş değildir.
• Her din kendini över. İnsanlar da, gözleri açılmamış enikler gibi, biri şuna, öteki öbürüne koşup durur. Dinler sürüyle, ama vicdan denilen şey bir tanedir. Sende de, ötekinde de var. O halde herkes kendi vicdanına inansın, o zaman hepimiz birleşmiş oluruz. Birlik, herkesin kendi başına olmasından doğacaktır.
• Fakat insanlar sistemlere, bazı soyut kavramlara o denli bağlıdırlar ki, sadece mantıklarını haklı çıkarmak için gerçekleri göz göre göre değiştirmeye, gözlerini kapayıp kulaklarını tıkamaya razıdırlar.[2]
• Mezbahalar var oldukça savaşlar sürecektir.[3]
• Gerçek aşk daima kişisel yarar duygusundan vazgeçme temeli üzerinde yükselir.
• Güzel olan sevgili değildir, sevgili olan güzeldir.
• Hayat bizi resmen dört işlemle sınar; gerçeklerle çarpar, ayrılıklarla böler, insanlıktan çıkarır ve sonunda topla kendini der.
• Hayatta unutamayacağımız en büyük pişmanlık, pişman olurum diye yapmadıklarımızdır.
• Her şey beklemesini bilen kişiye kendiliğinden gelir.
• Her zaman kalbimizden gelen ve doğru bulduğumuz sese uymalıyız, çünkü o ses hiçbir zaman yalan söylemez…
• Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür, ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.
• İçim nefretle dolu, öcümü alacağım.
• Herkes dünyayı değiştirmeyi düşünür, ama kimse kendini değiştirmeyi düşünmez.
• İnsan et yemeden yaşayıp sağlıklı olabilir; o nedenle et yerse, sırf iştah için hayvanların öldürülmesinde payı olur. Ve böyle davranmak ahlaksızlıktır.
• İnsana aklı, dertlerinden kurtulması için verilmiştir.
• İnsanlar, aşk üzerindeki görüşlerini değiştirmelidir. Kadınla erkek, cinsel aşkı şimdi olduğu gibi şiir havasına büründürmekten kaçınmalıdır. Bunun yalnızca insanı alçaltan hayvanca bir iş olduğu kabul edilmeli.
• İnsanlar çok değişti; dikkat etmek lazım. Biriyle el sıkıştıktan sonra, beşi de yerinde mi diye parmaklarını saymak zorundasın.
• İnsanların çoğunluğu onu yapıyor diye, yanlış, yanlış olmaktan çıkmaz.
• İnsanlar nasıl konuşulması gerektiğinin dersini alırlar; ama en büyük bilgi, nasıl ve ne zaman susulması gerektiğini bilmektir.
• İnsanlar nasıl konuşulması gerektiğinin dersini alırlar; ama en büyük bilgi, nasıl ve ne zaman susulması gerektiğini bilmektir.
• İnsanlar seni, istedikleri kadar bilsinler, ama kendi kendini aldatabilir misin?
• İnanç insana söylenmiş olan şeylerin kabul edilmesi değildir.
• İnançlı insanı iyi bir insandan daha değerli gören tüm öğretiler sahtedir.
• Kadın, erkeği kılıçsız zapt eder ve ipsiz bağlar.
• Kadın öyle bir konudur ki, onu ne kadar incelersen incele her zaman yepyenidir.
• Kadının sakladığı biricik sır, yaşıdır.
• Kadınlardan uzak dur.
• Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötü insandır.
• Kıskançlık, insanı alçaltan ve küçülten bir duygudur.
• Kötüler, kendilerine tahammül edildikçe daha çok azarlar.
• Tanrı varoluştur.
• Menfaat karşılığı yapılan iyilik, iyilik değildir. İyilik, sebep ve netice zincirinin dışındadır.
• Mutluluğu ihtiraslarda değil kendi yüreğinizde arayın. Mutluluğun kaynağı dışımızda değil içimizdedir.
• Sadelik, iyilik ve doğruluk olmayan yerde büyüklük yoktur.
• Müzik duygunun kısaltılmış halidir.
• Nasıl kafa sayısı kadar düşünce varsa, kalp sayısı kadar da sevgi çeşidi vardır.
• Nietzsche aptal ve anormaldi.
• Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için, güneşin doğduğunu sanırlar.
• Putperestlik paganizm ve büyücülük gibi bir din değil, olsa olsa bir dinin yozlaşmış şeklidir.
• Sahip olduğum şeylere sevinerek, sahip olamadıklarıma ise hiç üzülmeyerek. Mutluluğu başka yerde değil, kendi yüreğinizde arayın. Huzurun kaynağı dışımızda değil içimizdedir.
• Savaşın kaçınılmaz bir şey olduğunu söylüyorsunuz. Öyleyse savaşı tavsiye edenlerin hepsini cephenin en öndeki hatlarına sürün. Onlar en önde savaşsınlar.
• Sadelik, iyilik ve doğruluk olmayan yerde büyüklük yoktur.
• Sakın ahlak kurallarını çiğnemeyin çünkü öcünü çabuk alır.
• Sen yalan içinde yaşıyorsun, ben hakikatte iddiası, bir insanın ötekine söyleyebileceği en acımasız sözdür.
• Sen yalan içinde yaşıyorsun, ben hakikatte iddiası, bir insanın ötekine söyleyebileceği en acımasız sözdür.
• Sıkılgan insanların kaygısı, haklarında verilecek yargıyı bilmemekten ileri gelir. Bu yargı ne olursa olsun, tümüyle anlaşılınca, kaygı da diner.[4]
• Sıkıntı sürecinde olgunlaşan, düşünceyle yoğunlaşan, emekle hazırlanan ve en iyiyi vermeyi amaçlayan faaliyete sanat denir.
• Ümit, uyanık insanın rüyasıdır.
• Zor zamanlar geçiriyorsanız, sevdiklerinizi kaybetmekten dolayı acı çekiyor ya da gelecekten korkuyorsanız, hayatın sadece şimdiki zamandan mevcut olduğunu aklınızdan çıkarmayın, tüm düşünce ve hatıralarınızı şimdiki zamana yöneltin. Böyle yaptığınız takdirde, geçmişe ait tüm acılarınız, geleceğe dair tüm endişeleriniz yok olur gider, mutluluğu ve özgürlüğü duyumsarsınız.
CHP Berlin Birliği Berlin Brandenburg Kapısında CHP ye karşı düzenlenen oyunlara hayır dedi
Binlerce duyarlı insanın ve bircok siyasi parti temsilcilerinin, basının katıldığı protesto mitinginde binler Tayyip İstifa diye haykırdı. Devletin dini, hak hukuk adalettir, ayarını bozduğunuz kantar gün gelir sizide tartar. Faşizme karşı omuz omuza. CHP sahipsiz, İmamoğlu da yalnız değildir pankartlarının açıldığı protesto yürüyüşü Berlin’den haksızlığa dur dedi.







BİR KRAL VE DÖRT KARISI
Bir zamanlar dört karısı olan bir kral varmış.
Dördüncü karısını her şeyden çok sevmiş, onu en derin sevgisiyle şımartmış ve ona hayatın sunabileceği en iyi şeyleri sunmuş.
Üçüncü karısını da sevdi ve gururla komşu krallıklara gösterdi.
İkinci karısına çok bağlıydı. Onun güvenilir danışmanı ve yoldaşıydı.
Kral ne zaman bir sorunla karşılaşsa, ona sırrını anlatırdı, o da zor zamanlarda ona yardım ederdi.
Ancak ilk eşi hakkında söylenecek fazla bir şey yok. Krallığını sürdürmek için yaptığı önemli katkılara, sevgisini ve hayranlığını kazanmak için verdiği yorulmak bilmeyen çabalara rağmen, kral onun varlığını zor fark etti.
Bir gün kral ciddi bir şekilde hastalandı. Tedavi bulma çabalarına rağmen zamanının kısa olduğunu fark etti.
Görkemli hayatını düşündü ve her şeyini iyileşmek için harcamaya karar verdi ve bu da onu mistik bir büyücüye danışmaya götürdü.
Büyücü dedi ki, “Üzgünüm Ekselansları, ama elimizden bir şey gelmez. ” Ölümün yakındır. Ancak sana öbür dünyaya bir kadın götürmeyi nasip edeceğim. »
Dördüncü karısına dedi ki: “Ben sana sadece hayatın en güzelini verdim. Şimdi ben ölüyorum, öbür dünyada bana eşlik eder misin? »
“Olmaz! dedi” Dördüncü karısı ve tek kelime etmeden gitti.
Üzgün kral sonra üçüncü karısına sordu.
“Hayır! “, üçüncü eş yanıtladı. “Hayat burada çok güzel! yaşayacağım ! Sen öldüğünde, yeniden evleneceğim! »
Daha sonra ikinci karısına evlenme teklif etti.
İkinci karım “Üzgünüm ama seninle gelemem” dedi. “Seni ancak mezarının kenarında ziyarete gelirim. »
Kralın kalbi daralıyor ve derin bir umutsuzluk hissediyor. Tamamen yıkılmıştı.
Sonra üzgün ve yorgun bir ses işitti: “Seninle geleceğim. ” Nereye gidersen git peşinden geleceğim. »
Kral başını kaldırıp ilk karısını sanki ilk defa görüyormuş gibi farkediyor Yılların ihmalinden dolayı zar zor fark edilebilen yaşının ötesinde yaşlanmış gözüküyordu. Kral derin bir üzüntü ile diyor ki, “Fırsatım varken sana çok daha iyi davranmalıydım! ” »
DERS :
Hepimizin hayatında bu dört kadın var.
DÖRDÜNCÜ kadın bizim BEDENimizdir
Çoğunlukla vücudumuzu en büyük sevgiyle örteriz, ömrümüzü zarif kıyafetler ve süslerle örterek geçiririz. Ama sonunda öldüğümüzde bizi terk edecek.
ÜÇÜNCÜ karımız VARLIĞIMIZ.
Varlık biriktirmeye zamanımızı ve enerjimizi çok harcarız ama öldüğümüzde hiçbiri bize eşlik etmez. Bunun yerine bölünüp başkalarına geçecek.
İkinci eşimiz dostlarımız, ailemiz ve sevdiklerimizdir.
Onları seviyoruz ve güveniyoruz ve karşılığında ihtiyacımız olduğunda onlar da rahatlık ve destek sunuyorlar. Oysa ne kadar yanımızda kalsalar da cenazemize kadar yanımızda olabilirler.
Ve İLK eşimiz RUH’umuzdur.
Zenginlik, zevk ve güç peşinde çoğu zaman ruhumuzu ihmal ederiz, ölümden sonra bize eşlik edenin sadece ruhumuz olduğunu fark etmeden.
Sağlıklı kalarak, spor yaparak, sevdiklerimizle vakit geçirerek bedenimize sahip çıkmak önemliyken, en büyük hazinemizi yetiştirmeyi de unutmamalıyız: ruhumuzu.
Tatmin edici bir hayat sürmek, varlığımızın dört yönünü umursamada bir denge bulmak esastır: bedenimiz, dünyevi varlıklarımız, ilişkiler ve ruhumuz. Bu alanların her birine hak ettiği özeni vererek, sadece sonuna değil, şimdiki zamanda zenginleştiğimiz uyumlu bir yaşam diliyoruz.
ALINTIDIR…