Çarşamba, Temmuz 16, 2025
No menu items!
Ana Sayfa Blog

Dellenip Durduk

Evren de arayıp kendim buldukca
Tanıdım ben beni dallanıp durduk
Hakkın hokkasına kalem daldıkca
Sırların içinde yollanıp durduk….

Sevgi ile gülsün gayrı çocuklar
Umut kapımıza yağmasın hiç kar
Dillerde türkümüz önümüzde dar
Boynumuzda kement sallanıp durduk

Açılan her kapı sitemle başlar
Gün boyu insanlar özünü taşlar
Gayrı sürgünlerde masum gülüşler
Yoksul sofrasında cellenip durduk..

Elim neye atsam her şey dökülür
Bizde özlem öfke durmaz yıkılır
Akıl göçer olmuş canım sıkılır
Fikir yoksullaştı dellenip durduk..

Zamlar soframızda hep silah çatar
Dilden düşen türkü herkese batar
Huzur gitti hüzün koynumda yatar
Sular abdest tutmaz yellenip durduk..

Ekmek değilmiydi başların tacı
Eğil bir bak takvim günlerden kaçı
Her geçen gün zaman bir başka açı
Bakmayı unuttuk çöllenip durduk..

Hırçın dalgaları tutmuyor dizim
Bir aşk denizidir sevdamız bizim
Sensizlik ölümüm duy sosyalizm.
Alanlarda coştuk sellenip durduk…

Her zaman kayırdık ağayı beyi
Yıktılar gönlümü, Vurguni, deyi
Yitirdik sofrada kuru ekmeği
Gayrı barış diye dillenip durduk….

Abdullah Oral..

Deli miyim, Veli miyim

0

Deli miyim, Veli miyim
Beni benden seçemedim.
Tek yarışım kendim ile
Bir kendimi geçemedim

Ruhum tutsak kaldı tende
Kolum kırık kaldı yende
Sırrım gizli kaldı bende
Bir dost bulup açamadım.

Dost bildiğim yaptı hile
Yıllar yılı düştüm dile
İnsanlardan kaçsam bile
Bir kendimden kaçamadım

Bir Bindebir oldum güya
Belki hayal belki rüya
Tatlı geldi yalan Dünya
Göçem dedim göçemedim

12.07.2025 – Ozan Bindebir

Gel beni taşlama ey insanoğlu

Gel beni taşlama ey insanoğlu
Yüzseniz derimi yine dönemem
Sevdanın çırası yanar bağrımdan
İki cihan üfrük olsa sönemem

Neden bir boynumu büker giderim
Gizli gizli yaşım döker giderim
Bilmediğim dağa çıkar giderim
Önüm tufan olsa yine inemem

Benim kahrım yoktur gayri feleğe
Alışgın değildi dilim dileğe
Gidin deyin can alıcı meleye
Aşka yandım cehenneme yanamam

Gel Mahzuni benze ulu Mevlaya
Benim aklım ermez Kâlû Belâya
Mecnun kıblesini almış Leyla’ya
Ben akılsız aşıkları kınamam

Mahzuni Şerif

Köpeksiz köylere tilki dadandı

0

Köpeksiz köylere tilki dadandı
Kümeste ne tavuk, ne holluk kaldı
Ormanlar ya yandı yahut budandı
Ortada ne zabıt ne kolluk kaldı

Koylar parsellendi sahiller satlık
Binalar dikildi otuz kırk katlık
Şükür olmayınca başladı kıtlık
Evde ne bereket ne bolluk kaldı

Kırsalda geçinmek çok zor olunca
Gençler göçüp gitti kısmet bulunca
Taş duvar konaklar ıssız kalınca
Ocakta ne duman ne küllük kaldı

Doğan medet umdu doğduğu burçtan
Esnaf isyan etti vergiden, harçtan
Çiftçiler hacizli biriken borçtan
Tarlada ne kürek, ne pulluk kaldı

Doğrular eğriyle bir bir savaştı
Yüzsüzler yüz bulup haddini aştı
Hırsızlar sinsîce kaçtı sıvıştı
Ortada ne bir iz, ne bellik kaldı

Diplomalı gençler iş güç ararken
Yorulup yatağa düştüler erken
Para babaları patronlar varken
Allah’a ne şükür ne kulluk kaldı

Ozan AZÂBÎ’de çoktur diyecek
Yakasız gömleği bir gün giyecek
Uzun yolculukta açıp yiyecek
Belinde ne azık ne yolluk kaldı

Ozan AZÂBÎ / Hacı Musa Tuncer
29.05.2025

SOYSUZLAR

0

Hele bakın memleketin haline!
İnsanlığı terk eyledi soysuzlar.
Düşürdüler cümle âlem diline,
Bir cahili erk eyledi soysuzlar.

Yüz verdikçe çok ileri gittiler,
Yeter gayri canımıza yettiler,
Anayasa için yemin ettiler;
Yemininden çark eyledi soysuzlar.

Cahillerin elindeyken satırı;
Dürüstlerin sayılmıyor hatırı.
Sülalesi kuruyası katırı;
Yaylamıza örk eyledi soysuzlar.

“Yargı”daki yargılanma tasası,
“Yasama”nın tepesinde asası…
“Yürütme”nin zaten dolmuş kasası;
Bellerini berk eyledi soysuzlar.

İş istedik; çok ezildik büzüldük
“Sınav” dedi eleklerden süzüldük
Yine işsiz kaldık, yine üzüldük;
Gözyaşımı ark eyledi soysuzlar.

Din dersleri makbul fizik, kimyadan
Ağımız boş döndük koca deryadan…
Nice zalim gelip geçti dünyadan;
Cümlesine fark eyledi soysuzlar.

Okulda yok; ne kitap, ne dergimiz
Ne duvarda sıva, ne de sergimiz…
Diyanet’e akar yarı vergimiz;
Hakikate şirk eyledi soysuzlar.

Demokrasi varmış güya, adı yok
Padişah var; adalet yok, kadı yok
Memlekette hiçbir şeyin tadı yok;
Türlü derde gark eyledi soysuzlar.

Her tarafta huzursuzluk, kargaşa
Laf kâr etmez oldu dosta, sırdaşa…
“Barış” diye diye girdik savaşa;
Yönümüzü şark eyledi soysuzlar.

Diyanet’ten görüş ister Yargı’mız
Bindebir’im merhem tutmaz sargımız
Kendimize dönmüş batar kargımız;
Sinemizde herk eyledi soysuzlar.

26.10.2016 – (4+4+3)
Ozan Bindebir

MAKTEL-İ HÜSEYİN.

MAKTEL-İ HÜSEYİN.
.
Göründü hilâl-i mâh-ı Muharrem
Âdem ağlar Havvâ ağlar Şît ağlar
N’oldu Kerbelâ’da zât-ı mükerrem
İdrîs ağlar Sâlih ağlar Nûh ağlar

Habîb-i Kibriyâ kurret-i ayni
Nice gülgûn etdin o gül-cebîni
Nasıl elvân etdin vech-i Hüseyn’i
Halîl ağlar gülzâr ağlar nâr ağlar

Deryâ-yı melâhat dürdânesini
Şem‘a-i Muhammed pervânesini
Zümre-i velâyet merdânesini
İshâk ağlar Ya‘kûb ağlar Îys ağlar

Gülzâr-ı nübüvvet gül-i hamrâsı
Kenz-i meârifdir sadr-ı sahrâsı
Kazâya rızâdır sabr u sevdâsı
Yûsuf ağlar Yûnus ağlar Lût ağlar

Ol hayru’n-nisânın nûr-i dîdesi
Hayder-i Kerrâr’ın ber-güzîdesi
Bahr-i seâdetin dür-ferîdesi
Mûsâ ağlar Hârûn ağlar Tûr ağlar

Ahmed-i Muhtâr’ın necm-i Mîrâc’ı
Enbiyâullahın başının tâcı
Mihr-i vefâ bezm-i vahdet sirâcı
Dâvûd ağlar Sultân ağlar mûr ağlar

Hüseyn-i Kerbelâ mir’ât-i Hudâ
Sadr-ı safâ zarf-ı envâr-ı hüdâ
Emr-i Hakk’a rûhun eyledi fedâ
Îsâ ağlar Meryem ağlar Kuds ağlar

Hasen-i Müctebâ nûr-i hüdâdır
Huseyn-i Kerbelâ dürr-i vefâdır
Hakk’ı seven dâim Hakk’a fedâdır
Cibrîl ağlar Sidre ağlar Rûh ağlar

Sahrâ-yı Kerbelâ kan gülistânı
Bozuldu risâlet bâğ u bostânı
Ehl-i beyt’in soldu bahâristânı
Ahmed ağlar Mahmûd ağlar Hızr ağlar

Deşt-i Kerbelâ’da güzeller şâhı
Mülk-i melâhatde şehâdet mâhı
Hüseyn’e muntazır Hakk’ın dergâhı
Sıddîk ağlar Muhtâr ağlar gār ağlar

Kerbelâ’ya Âl-i abâ ekilmiş
Kudret incûleri yere dökülmüş
Hayder-i Kerrâr’ın kaddi bükülmüş
Rıdvân ağlar gılmân ağlar hûr ağlar

Teşne-dil Ehl-i beyt feryâd ederler
Hüseyn’in etrâfın alup giderler
Cilve-i Rabbânî çâre n’iderler
Zemîn ağlar zemân ağlar gök ağlar

Şiddet-i harâret kemâl bulunca
Ehl-i beyt’in dillerine dolunca
Risâlet bâğında güller solunca
Seher ağlar sabâ ağlar gül ağlar

Dürr-i yetîm Hüseyn’in her sözleri
Dergâh-ı Hakk’adır güzel yüzleri
Kan yaş döker Ehl-i beyt’in gözleri
Nergis ağlar reyhân ağlar Nil ağlar

Kerbelâ çölünde cân bülbülleri
Güneş pâreleri Cibrîl gülleri
Nice alkan olmuş gül geysûleri
Sûsem ağlar sünbül ağlar gül ağlar

Alî Ekber Âl-i abâ reyhânı
Bahr-i Ehl-i beyt’in dürr ü mercânı
Kamer-i melâhat nûr gülistânı
Kâkül ağlar geysû ağlar tel ağlar

Evlâd-ı Alî’den o şîr-gîr Abbâs
Tarz-ı Hayder tahsîn eder gören nâs
Hüseyn’in halâsın eyler iltimâs
Ummân ağlar tûfân ağlar cûd ağlar

Evlâd-ı Hasen’den Kasım nev-civân
Âfitâb-i zemân mihr-i dirahşân
Hatt u hâli kudret dür ile mercân
İncû ağlar mercân ağlar dür ağlar

Bağlandı Fırat’ın her bir tarafı
Bilinmedi Ehl-i beyt’in şerefi
Bu hikmeti bilir bilen arefi
Lokmân ağlar Nu‘mân ağlar dîn ağlar

Dîdeleri hûn-bâr sekîne gülber
Sâdâte çekilmiş şimşîr ü hançer
Pîr ü civân sabî görür berâber
Nesîm ağlar Mansûr ağlar dâr ağlar

Evlâd-ı peygamber bir bir gitdiler
Derecât-ı şehâdet’e yetdiler
Meydânı Hüseyn ’e teslim etdiler
Melek ağlar felek ağlar hâk ağlar

Hayderâne İmâm meydâne girdi
Seyredenler Zât-ı Ahmed’i gördü
Şîr-i Hudâvârî bir nâra urdu
Rüstem ağlar Behrâm ağlar Zâl ağlar

Câme-i Ahmed’i egnine geymiş
Amâme-i Peygamber’i sarınmış
Nûr-i Muhammed’i kat kat bürünmüş
Îmân ağlar İslâm ağlar dîn ağlar

Dîde giryân ciğer büryân o bir cân
Ederdi eşrârı hâk ile yeksân
Kanlar akar taşlar olurdu mercân
Şöhret ağlar şevket ağlar şân ağlar

O demde erişdi emr-i İlâhî
Bir Allah’dan gayri yokdur penâhı
Atından ki düşdü velâyet şâhı
Levha ağlar kalem ağlar Arş ağlar

Hüseyn’i seyr eder ağlar Peygamber
Bu bâzâra nâzır fâtih-i Hayber
Şimr o gerdana salınca hançer
Merdân ağlar meydân ağlar kan ağlar

Haymegâhdan gördü İmâm’ı alkan
Ehl-i beyt eyledi aman bir figān
Arş’ı deler geçer bu âh-ı sûzân
Pîrân ağlar civân ağlar cân ağlar

Bütün eşyâ kan yaş ağlardı ol gün
Nehr ü bahir kanlar çağlardı ol gün
Bu derd gönülleri dağlardı ol gün
Hacer ağlar şecer ağlar bâr ağlar

MUHAMMED LUTFÎ’nin bağrı delinsin
Pârelensin beden rûhu alınsın
Muhıbb-i hânedân kimdir bilinsin
Gedâ ağlar sultân ağlar hân ağlar

Kazım Balaban Paylaşımından

Yaşamla Ölümün Bir Anlamı Kalmadı

2 Temmuz 1993 Sivas Katliamı Rıfat Ilgaz’ı çok derinden üzer. Olayların yaşanmasının ardından “Yaşamla Ölümün Bir Anlamı Kalmadı” adlı son bir yazı yazar ve yazarlığı bırakma kararı alır.
Katliamın acısına sadece beş gün dayanabilir ve 7 Temmuz 1993 günü de bedenen aramızdan ayrılır. Çok yakın dostu olan ve Madımak Oteli’nde hayatını kaybeden Asım Bezirci’nin de yanına defnedilir.
Usta ismin yazarlığı bıraktığı son yazısı ise şöyledir:
“Yaşamla ölümün bir anlamı kalmadı. Her şey yalama oldu!” Artık hiçbir şeye inanmıyoruz. Yaşama da inanmıyoruz. Artık yaşam yalama oldu. Evden dışarı çıkmamak mı lazım? Bizim aklımız ermez oldu. Asım benim çok eski dostum. Benim için yıllarca çalışıp değerli kitaplar yazan bir yazar.
Yazar, kitapları yalnız kendisi için yazmaz. Kitaplar birer sevgi derlemeleridir. Asım aylarca yıllarca benimle yattı, kalktı. İyi günlerimde gülmüş; hapishanelerde, kelepçelerde ağlamış. Gözlerinin önünde 81’de kelepçeliyim. Asım yanımda. Türkiye’de, yaşama da ölüme de inanmıyor. Asım Bezirci yaza yaza kayboldu gitti işte. İnsanca yapabileceğimiz tek şey, şimdi Asım’ı saygıyla anmak.”
Peki ya Nesimi Çimen… Acaba haberleri var mıydı otel önünde toplanan ve oteli yakanların Nesimi’nin ne kadar büyük bir ozan olduğundan, curası ile hümanizm felsefesi yaptığından? Hiç dinlemişler midir Nesimi’nin Barış Güvercini adlı türküsünü…”
Fotoğraf: Rıfat Ilgaz ve 1993 tarihinde suikaste uğrayarak öldürülen büyük gazeteci Uğur Mumcu bir arada.
Bu paylaşımda konusu geçen ve geçmeyen tüm değerlerimizi büyük özlem ve saygı ile anıyoruz!

Bugün ben bir yerden geçtim

Derya Aytan

Bugün ben bir yerden geçtim
Eller Hüseyn Hüseyn diyor
Oturup sohbet dinledim
Diller Hüseyn Hüseyn diyor

Arzu Çetinkaya

Hüseyn’in baş, gözü yara
Can oğluna ağlar Zehra
Suya hasret kalan sahra
Çöller Hüseyn Hüseyn diyor

Velayet Aytan

Sevdayla aşkla beslenen
İlâhi renkle süslenen
Cennet bağından seslenen
Güller Hüseyn Hüseyn diyor

Derya Aytan

Aşık sinesin dağlayıp
Başa karalar bağlayıp
Matemde sine dağlayıp
Kullar Hüseyn Hüseyn diyor

Arzu Çetinkaya

Güya sever falan filan
Amelsiz muhabbet yalan
Tanımaz iken müslüman
Eller Hüseyn Hüseyn diyor

Velayet Aytan

Mızrağa çekildi başlar
Kan ağladı dağlar, taşlar
Müminin gözünde yaşlar
Seller Hüseyn Hüseyn diyor.

Derya Aytan

Ömür böyle geldi geçti
Bağrımızı deldi geçti
Arif olan bildi geçti
Yıllar Hüseyn Hüseyn diyor

Arzu Çetinkaya

Aşkın ateşinde pişen
Dünya engelini aşan
Fırat kenarında düşen
Kollar Hüseyn Hüseyn diyor.

Velayet Aytan

Elimizde kalem kağıt
Hüseyin’e yaktık ağıt
Kerbelâ’da ılgıt ılgıt
Yeller Hüseyn Hüseyn diyor.