Perşembe, Eylül 18, 2025
No menu items!
Ana Sayfa Blog

Yok olmuş gidişi bozuk düzeni

0

Yok olmuş gidişi bozuk düzeni
Zeka ile sezdi Mustafa Kemal
Saray da köşkler de fetva yazanı
Düşünerek çözdü Mustafa Kemal

Gün geldi ordunun geçti başına
Samsun da başladı en ilk işine
Anadolu’nun toprağına taşına
Derin mevzi kazdı Mustafa Kemal

İlk genelge Amasya da okundu
Mertlik kisvetini giydi takındı
Hemen çevresine baktı bakındı
Oyunları bozdu Mustafa Kemal

Erzurum Sivas’a start verildi
Yavaş yavaş hedefine varıldı
Yüce Cumhuriyete bile erildi
Hürriyeti yazdı Mustafa Kemal

Topladı heyeti meclis kuruldu
Her yerde düşmana darbe vuruldu
Yurt sevenler Atam diye sarıldı
Bütün yurdu gezdi Mustafa Kemal

Kurdu sanayiyi döndürdü çarkı
Cinsiyet arası kaldırdı farkı
Ne bir din gözetti ne de bir ırkı
Evrensel bir özdü Mustafa Kemal

Kaldırdı kavuğu cücübbeyi fesi
Okuttu Türkçeyi yükseltti sesi
Dünya şaşıp kaldı bu neyin nesi
Fikir ile ezdi Mustafa Kemal

Kötü emelleri yıkıp ta gitti
Cehaleti kökten söküp te gitti
Çağdaş filizleri dikip te gitti
İlkeleri dizdi Mustafa Kemal

SİNEMİ Atamdan nasihat aldık
Bütün özgürlüğü onunla bulduk
Bağlandık yoluna muvaffak olduk
Ölmez bir yol çizdi Mustafa Kemal

Bir softa dinimi sordu

0

Bir softa dinimi sordu
Dedim sevgi dinim benim
Şaşırdı düşündü durdu
Dedi kitabın yok senin

Dedim canlı kitabım ben
Dedi sefil bir kulsun sen
Dedim sureti hak benim
Dedi deli olmuşsun sen

Dedi ki kıblen ne yanın
Dedim dostun cemalidir
Dedi ya bu kâbe nedir
Dedim Adem’in gönlüdür

Dedi söyle abdest nedir
Dedim gönülü yıkamak
Dedi ki ya bu su nedir
Dedim teni yıkar ancak

Dedi içtiğin dem nedir
Dedim cennetteki şarap
Dedi haram değilmidir
Dedim bana iç diyor rab

Dedi ki ya oruç nedir
Dedim nefsi aç bırakmak
Dedi ama sen yiyorsun
Nefsi mide sanma ahmak

Dedi orucu ne bozar
Dedim kul hakkını yemek
Dedi bu Kuran’da yazar
Dedim Adem kur’an demek

Vefai böyle bu haller
Ceme girmiş bizim eller
Hakka çıkar bütün yollar
Dedi budur doğru gerçek

Hz. Ali ve Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin Kendi Cenazesini Taşıması

0

Bu söylenceyi ilk olarak Dedem Seyit Deli Mehmet’ten duymuştum. Kaynaklara baktım Anadolu Aleviliği Bektaşiliğinde Halk arasında yaygın bir yazı-resim
İmam Ali’nin kendi cenazesini taşıyan devenin yularını kendinin
çekmesi temsil eden levhaların olduğunu gördüm.

‘Vilayetnamelere ve menakıpnamelere göre İmam Ali bir gün oğulları
İmam Hasan ve İmam Hüseyin’i yanına çağırır ve şöyle der: ‘Yarın sabah
bir Pir gelecek, bu pirin arkasında bir deve üzerinde bir tabut
bulunacak. Bu Pir beni Amcaoğlu Muhammed Mustafa’nın yanına
götürecek.’ Bu sözleri söyledikten sonra gözlerini yumar ve dünyasını
değiştirir. İmam Hasan ve İmam Hüseyin Pir’i beklerler. Bir vakit
sonra bir Pir gerçekten kocaman bir deve ile gelir. İmam Hasan ve İmam
Hüseyin Pir’in getirdiği

Kefenle İmam Ali’nin cenaze erkanını yaparlar ve tabutu deveye
yüklerler, Pir deve ile yoluna gider. İmam Hasan çevredeki muhiplerin
babanı bir yüzü kapalı bir Arap götürüyor sen izin veriyorsun
söylemlerine dayanamaz babası İmam Ali’nin tüm uyarına rağmen bir an
gaflete düşer ve Arab’ın nikabını kaldırır Pir onlara güler bir yüzle
bakar. Bir bakarlar ki İmam Hasan ve İmam Hüseyin İmam Ali dirilmiş ve
kendi tabutunu çeken bir Arap deveci olmuş, buna çok şaşırır ve göz
yaşlarını tutamazlar ona doğru birden diğer muhiplerde koşarken Arap
ve deve tabutla birlikte ortadan kaybolur. İmam Ali göğe çekilmiştir.
Bu sahne de hasret ve sevinç gözyaşları birbirine karışır.[1]

Derviş Muhammed Yemini İmam Ali’den söz ettiği Faziletname’sinde
(925/1519) hikaye şöyle anlatılmaktadır;

Buyurdı ol gün ol mîr-i mu’azzam
Emîrü’l-mü’minîn şâh-ı mukaddem

Bekâya rıhlet iderven bu gice
Resûl yanına giderven bu gice

Seher vaktinde bir pîr ire nâgâh
Yidüp bir deveyi tutup gele râh

Kefen getüriser hem bana tâbût
Ne dirse yâ Hasen anun sözin tut

Beni ol ala gide söylemen siz
O pîr-ile geleci eylemen siz[2]

Gerçekten de İmam Ali Hakka yürüdükten sonra yüzü örtülü Arap bir
deveci çıkagelir;

Seher vakti iricek geldi bir pîr
Salavât vir diyeyim n’oldu bir bir

Deveyi kodı vü virdi selâmı
Dahı eylemedi hergiz kelâmı

Götürdi hazret-i şâhı yerinden
Ziyâ virürdi nûr alnı derinden

Kefen sardı koyup tâbûta turdı
Deve arkasında kaldurup urdı

Nikâbı vardı yüzinde anun
Aluban gitdi cismin Murtazânun

Devesin yetdi gitdi dutdı râhı
Çün alup gitdi ol zıll-ı ilâhı[3]

Olay bir esrarengizlikte devam eder. Bir süre sonra İmam Hasan ve İmam
Hüseyin Arap Deveciye kim olduğunu öğrenmek için hamle yaparlar;

Haber virgil bize i pîr-i hikmet
Bize hem söyle kimsin it mürüvvet

Hemân ol dem nikâb›n pîr giderdi
Yüzinün nûrı rûşen şule virdi

Nazar kıldı imâmlar gördiler şâh
Yine gendüzidür zi kudretullâh

Emîrü’l-mü’minîn şâh-ı vilâyet
Götüren cismin ol ‘ayn-ı hidâyet

Heman gendüsidür gayrı degildür
Ezelki cismidür ayrı degildür[4]

Böylece kendi cenazesi kendi götürenin İmam Ali olduğunu anladılar ve
müsaade edip çekildiler.

Alevi Bektaşi edebiyatında sadece bu eser değil birçok eserde benzer
nefeslerde örnekler bulunmaktadır. 17. Yüzyıl Bektaşi Tekkesi
şairlerinden Kul Hasan’a ait olduğu söylenen nefeste;

Aslan olup yol üstünde oturan
Selman idi ana nerkis getiren
Kendi cenazesin kendi götüren
Hünkâr Hacı Bektaş Ali kendidir[5]

Nefesin geri kalan İmam Ali’nin kerametleri sıralanmaktadır. Hünkar
Hacı Bektaş Veli olarak tekrar dünyaya geldiği belirtilmektedir.[6]
Pir Sultan’a atfedilen nefes ise aşağıdadır;

Hayali gönlümde yadigâr kalan,
Allah bir Muhammet Ali’dir Ali.
Darı geç üstünde namazın kılan,
Allah bir Muhammet Ali’dir Ali.

Ali’dir cümle dillerde söylenen,
Kispetini krallardan bürünen,
Cebrail’e nur içinde görünen,
Allah bir Muhammet Ali’dir Ali.

Aslan olup yol üstünde oturan,
Selman’a destinde nergis getiren,
Kendi cenazesin kendi götüren,
Allah bir Muhammet Ali’dir Ali.

Yer gök arasına nizamlar kuran,
Ak kağıt üstüne yazılar yazan,
Engür şerbetini Kırklar’a ezen,
Allah bir Muhammet Ali’dir Ali.

Terkisine Muaviye bindiren,
Hamza Pehlivan’a deve gönderen,
Yezit’in gözüne perde indiren,
Allah bir Muhammet Ali’dir Ali.

Pir Sultan’ım der ki: Ummana dalan,
Yezit’in kalbini gümana salan,
Bin saatlik yolu kuşlukta alan,
Allah bir Muhammet Ali’dir Ali.

Bazı nefeslerde ise daha fazla ayrıntıya girilmekte cenazenin deve ile
kaldırıldığı söylenmektedir. Şah Hatayi mahlasıyla yazan Şah İsmail
Safevi(1487-1524) şöyle söylemektedir;

Mürebbînin musahibin aşkına
Gönlüme gözüme düşen Ali’dir
Yüreğim yaralı yaralar başlı
Ezelden seven sevişen Ali’dir

Ali’dir dünyâya edâyı veren
Ali’dir sofiye sevdâyı veren
Ali’dir Yezid’e gavgayı veren
Hakk’a vâsıl olan merdan Ali’dir

Mihr-i yâr’ı divlerin savaşında
Kendine bend etti on beş yaşında
Üç yüz yıldan sonra yedi yaşında
İfrît’in bendini çözen Ali’dir

Yedinci felekte arslan görünen
Hâtemin ağzına veren sır eden
Gelüb kırklar ile cemde bulunan
Cümlesine serdâr olan Ali’dir

Ali’dir cesedin kendisi yuyan
Yuyup kefeniyle tabuta koyan
Ali’dir devesin kendisi yeden
Hakk ile Hakk olan Arslan Ali’dir

Yâ Allah dedi de Düldül’e bindi
İşâret edince gün geri döndü
Yetmiş bin kâfir de hep dîne geldi
Öğlenin vaktinde eren Ali’dir

Yıldırım gibidir Zülfikar yüzü
İmam Hüseyin’dir Ali’nin sözü
Zülfikar çekicek Necef denizi
Hikmetle kaynayub coşan Ali’dir

Şah Hatâyı’m eydür derd ile âhı
Diline vird etti ol Ganî Şâhı
Lâmekân ilinin hem pâdişâhı
Mü’minlere Yezdan olan Ali’dir[7]

Yine 17.yüzyılda yaşamış olan Pir Sultan Abdal’ın nefesinde;

Gafil olman hey erenler
Gelen Murtaza Ali’dir
Yezid’e batın kılıcın
Çalan Murtaza Ali’dir

Alçağa tutmuş yüzünü
Hakk’a bağlamış özünü
Kırklar ile bir üzümü
Yiyen Murtaza Ali’dir

Turnaya vermiş sesin
Aşıklar tutsun yasını
Hem önünce devesini
Yeden Murtaza Ali’dir

Ali’dir Allah’ın dostu
Hü dedi Zülfikar kesti
Selman’a sünbüllü desti
Veren Murtaza Ali’dir

Gülün bağlar deste deste
Bağlar da gönderir dosta
Mihmandan bir dolu iste
Sunan Murtaza Ali’dir

Derildi çıktı havaya
İndi döşendi ovaya
Güvercin donda kayaya
Konan Murtaza Ali’dir

Gülün bağlar baka baka
Bağlar da gönderir Hakk’a
Ejderhayı iki şakka
Bölen Murtaza Ali’dir

Dost bağında kızıl alma
Gül rengi sararıp solma
Pir Sultan’ım gafil olma
Gelen Murtaza Ali’dir[8]

Ve

Agâh olun hey erenler,
Gelen Murtaza Ali’dir.
Ahdine sadık duranlar,
Gelen Murtaza Ali’dir.

Turnaya vermis sesini,
Melekler tutar yasını.
Klrklar ile yer üzümü,
Yiyen Murtaza Ali’dir.

Toprağa vermis yüzünü,
Kan ile yumus özünü.
Hep binip devesini,
Seken Murtaza Ali’dir.

Ali çeker kılıcını,
Düldül çeker köçünü,
Muhammet’in miracını,
Gören Murtaza Ali’dir.

Ali Fatima’nın yari,
Aslklar çeker zarı.
Yezitler Zülfikar’ı,
Çeken Murtaza Ali’dir.

Cennetteki kızıl elma,
Gül benzi sararıp solma.
Pir Sultan’ım gafil olma,
Gelen Murtaza Ali’dir.[9]

Bütün bu nefesler aynı menkıbeyi işaret etmektedir. Hikayeyi en
ayrıntılı biçimde anlatan nefes ise 19. Yüzyıl Bektaşi şairlerinden
Mir’ati’nin şu şiirinde bahsedilmektedir;

Nefsaniyet edip bir alay mel’un
Ahd-i Peygamber’i k›ld›lar ma.bun
Abdurrahman ibn-i Mulcem doktu hun
Gör neye uğradı Hakk’ın aslanı

Namaz kılmak icin mescide vardı
Mülcem oğlu anın vaktin aradı
Namaz kılar iken ol Şah oturdu
Bilmedi ol mel’un yediği nanı

Mecruh oldu çünkü Şah-ı Vilayet
Ol vakit nuşetti cam-ı şehadet
Hasan’la Huseyn’e kıldı vasiyet
Bir deveci gelir gözetin anı

Dedi gelecektir bunda bir Arap
Elinde bir deve yüzünde nikap
İster cenazemi etmeyin cevap
Deyip ol Huda’ya tapşırdı canı

Ehl-i Beyt içine düştü bir figan
Hasan’la Hüseyin ettiler nalân
Gasledip namazın kıldılar heman
İrişti bir Arap deve sarvanı

Yükletti tabutu deve üstüne
Çekerek destile aldı destine
O Şah emanetin verdi dostuna
Hasan’la Hüseyn’e düştü hicranı

Hasan’la Hüseyn’e düştü endişe
Dediler değiliz kail bu işe
Düştüler peşine hem koşa kofşa
Tuttular deveyi ol beden canı

Deveci nikaba uzattı eli
Kaldırdı nikabı bir nur-ı celi
Gördüler deveci kendidir Ali
Ol vakit bildiler sırr-ı Şıranı[10]

İmam Ali eceliyle Hakka Yürümemiş İbni Mülcem tarafından mescitte
salat ederken şehit edilmiştir. Bilindiği gibi İmam Ali 40/661, İmam
Hasan 50/669, İmam Hüseyin ise 61/680 yıllarında katledilmişlerdir.
Bütün nefeslerden anlaşıldığı gibi başkaları için efsane gözüken bu
hadise Alevi Bektaşi toplumu için çok önemli gerçeklerdir.

İmam Ali ve Hacı Bektaş Veli’nin özdeşleştirilmesine Alevi Bektaşi
edebiyatında rastlanmaktadır. Belki bunun bir tezahürü olarak,
Abdülbaki Gölpınarlı’nın II. Beyazıd dönemi şairlerinden Bursalı
Firdevsi-i Rumi’ye atfettiği ve 1481-1501 arasında yazılmış olduğu
tahmin ettiği [11] Hacı Bektaş Veli Velayetnamesi’nde olayın çok
benzeri Hacı Bektaş-ı Veli’nin cenazesi hakkında anlatılmaktadır;

Hakk’a cân ısmarlay›nca Hazretüm
Halvetümde örtübeni meyyitüm
Kapumı muhkem kıluben taşra çıkun
Çille Tağı cânibine siz bakun

Bir boz atlu geliser ‘âlî cenâb
Tonı yeşil yüzine tutar nikab

Def’a atdan inüben kazu koya
Üstüme girüp Yâsîn okuya

Atdan inüb viricek sana selâm
Sen ‘aleyk al idüben ‘izzet kirâm[12]

Hünkar Hacı Bektaş Veli menkıbesinde deveci yerine Anadolu Aleviliği
için önemli olan Bozatlı Hızır yani İmam Ali figürü hikayeye de yer
almıştır. Hacı Bektaş Veli hayata gözlerini yumup dünyasını
değiştirdikten sonra beklenen Bozatlı çıkagelir:

Çille Tağı cânibinden bir civân
Zâhir oldı gün gibi ol bî-gümân

Tonı yeşil atı boz ‘âlî cenâb
Elde yeşlil gönderi yüzde nikab

Hızır sandı anı halk-ı cihân
Karşu vardı cümle erler pîr ü cevân[13]

Hünkar Hacı Bektaş Veli müridlerinden Sarı İsmail atlının kim olduğunu
öğrenmek ister, böylece hikaye nihayete erer,

Hizmet itdün yirüme kıldun kerem
Diye bi’llâh kimsin aç yüzin görem

Böyle didi Sarı İsmâ’îl pes
Tutdı sözin saçdı ol nefes

Çekdi atı başın ol ‘âlî cenâb
El urub giderdi yüzinden nikab

Bildi İsmâ’îl anı niçe er turur
Hacı Bektaş Hazret server durur

Otuz üç yıl hizmet itdügi er durur
Hacı Bektaş Hazret Hünkâr durur

Bilüp öpdi ayağına sürdi yüz
Didi nedür sırr-ı esrâr-ı rumûz

Şöyle nice görevüz erdür Hazretün
Kendü elünle pâk kıldun meyyitün

Bu ne kuvvet ne velâyet nice sırr
Kim muhibbün idemez kalbi fikir[14]

Bu anlatılan menkıbeler başkaları için efsane olabilir. Anadolu Alevi
Bektaşi Kızılbaşlarında çok önemli bir imgedir.


[1] Aksel, Turklerde Dini Resimler, s. 100. Ayrıca bkz. John Kingsley
Birge, The Bektashi Order of Dervishes (London: Luzac & Co.; Hartford,
CT: Hartford Seminary Press, 1937), s. 139 ve 237.

[2] Dervîş Muhammed Yemînî, Fazîlet-Nâme, haz. Yusuf Tepeli (Ankara:
Türk Dil Kurumu Yayınları, 2002), s. 582–583. Fazîletnâme’de eserin
telif değil çeviri olduğu belirtildiğine göre konu daha eskiye
gidiyor, en az bir başka yerde de anlatılıyor olmalıdır.

[3] Yemini Faziletname s.583

[4] Yemini Faziletname s.584

[5] Sadettin Nuzhet Ergun, Bektaşi Şairleri (İstanbul: Devlet
Matbaası, 1930), s. 19; Cahit Oztelli (der.), Bektaşi Gülleri:
Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi (y.y.: Milliyet Yayınları, 1973), s.
107; İsmail Ozmen (der.), Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi (Ankara
T.C. Kültür Bakanlığı 1998), c. 3, s. 85. Benzer bir şiir de Pir
Sultan Abdal’a atfedilmektedir. Bkz. Pir Sultan Abdal, Bütün Şiirleri,
haz. Cahit Öztelli (y.y.: Milliyet Yayınları, 1971), s. 93.

[6] Tenasuh konusunda Ahmet Yaşar Ocak Bektaşi Menakıbnamelerinde
İslam Öncesi İnanç Motifleri İstanbul Enderun Kitabevi 1983 s.133-146

[7] Öztelli, Bektaşi Gülleri, s.21; Özmen Alevi Bektaşi Şiirleri
Antolojisi c.2 s.138

[8] Öztelli, Bektaşî Gülleri, s. 26; Pir Sultan Abdal. Bütün Şiirleri,
s. 105; Özmen, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c. 2, s. 236. Benzer
bir Şiir Hatâyî’ye de atfedilmektedir. Bkz. Hatâyî Divanı: Şah İsmail
Safevî, Edebî Hayatı ve Nefesleri, der. Sadeddin Nüzhet Ergun
İstanbul: Maarif Kitaphanesi, 1946), s. 112-113; Özmen, Alevi-Bektaşi
şiirleri Antolojisi, c. 2, s. 172.

[9] Pir Sultan Abdal Bütün Şiirleri, s. 106; Özmen, Alevi-Bektaşi
Şiirleri Antolojisi, c. 2, s. 237.

[10] Sadettin Nüzhet, Bektaşii Şairleri, s. 268-269; Özmen,
Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c. 4, s. 350.

[11] Manakıb-ı Hacı Bektaş-i Veli: “Vilayet-Name”, haz. Abdülbaki
Gölpınarlı İstanbul: İnkılap Kitabevi, 1958), s. xxv.

[12] Hünkâr Hacı Bektaş Velî Velâyetnâmesi, haz. Hamiye Duran ve
Dursun Gümüşoğlu (Ankara: Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı
Bektaşi Veli Araştırma Merkezi Yayınları, 2010), s. 854-855.

[13] Hünkâr Hacı Bektaş Velî Velâyetnâmesi, s. 868-869.

[14] Hünkâr Hacı Bektaş Velî Velâyetnâmesi, s. 874-877

Geyik sen ne melersin

0

Derviş
Geyik sen de melersin
Dağı taşı delersin
Kuzundanmı ayrıldın
Böyle dertli melersin

Geyik
Derviş ben ne melerim
Dağı taşı delerim
Ben kuzumdan ayrıldım
Böyle dertli melerim

Geyik
Didemden akdı kanım
Arttı acı ünlerlm
Yavrum almayalardı
Tek alalardı canım

Geyik
Yüceleri kar imiş
Yavru aldırmak zor imiş
Ben sahraya çıkdımdı
Meğer avcu var imiş

Geyik
Yüceleri kar idi
Süt göğsüme yürüdü
O yavrunun tasası
Geldi serim bürüdü

Derviş
Dört atlı aparttılar
Toz duman koparttılar
Geyik senin yavrunu
Nereden aparttılar

Geyik
Dört atlı aparttılar
Toz duman koparttılar
Derviş, benim yavrumu
Sahradan aparttılar.

Derviş
Visaline ereyim
Gonca gülün dereyim
Geyik himmet eyle de
Ben yavrunu bulayım

Geyik
Okuyup yazandadır
Kalemi düzendedir
Nereden bulacaksın
O şimdi kazandadır

Derviş
Okuyup yazandaysa
Kalemi düzendeyse
Ben yavrunu bulurum
Yavrun kazanda ise

Derviş
Avcı beri bakasın
Yıkdığını yapasın
Nasıl aldın yavruyu
Ciğerciğin kapansın

Geyik
Oynayıp ötmez misin
Can cana katmaz mısın
Avcı nettin yavrumu
Allah’tan korkmaz mısın

Avcı
Oynatıp öteyidim
Canı cana kata idim
Ben de avcı olmazdım
Kendimden korka idim

Derviş
Oynayıp ötmez misin
Can cana katmaz mısın
Avcılık ayıp değil
Avını satmaz mısın

Avcı
Visaline eremem
Gonca gülün deremem
Dört altından aşağı
Ben avımı veremem

Derviş
Vlsaline ereyim
Gonca gülün dereyim
Dört altunun yerine
Dört yüz altın vereyim

Avcı
Ben oynayıp ütemem
Canı cana katamam
Avım kıymetli imiş
Ben avımı satamam

Derviş
Avcı gel sat nolursun
Sözünden dönüyorsun
Sat avcı avın bana
Sonra pişman olursun

Avcı
Avcı bu sözü duydu
Şeytan sözüne uydu
Kuzuyu kesdi orda
Hemen kazana koydu

Derviş
Derviş gazaba geldi
Orda gözden sır oldu
Okudu İsmi Azam
Kuzuyu kazandan aldı

Avcı
Visaline ereydim
Gonca gülün dereydim
Derviş, Hızır bileydim
Tek parasız vereydim

Derviş
Derviş dağa erildi
Melekler hep derildi
Derviş orda okudu
Geyik kuzusu dirildi

Derviş
Yaraların yetirdim
Özüm Hakk’a yetirdim
Gel geyiğim buraya
Ben yavrunu getirdim

Geyik
Oynayıp ötmez misin
Can cana katmaz mısın
Kuzunun mahnasına
Beni de dutmayasın

Derviş
Oynayıp öten yoktur
Can cana katan yoktur
Şahı Merdan hakkı üçün
Seni hiç dutan yoktur

Kuzu
Mele hey anam mele
Sesin dağ taşı dele
İnsan çiğ süt emmiş
Seni de getirir ele

Geyik
Gülüme bak gülüme
Şol sahip sünbülüme
Ol kadar meledim ki
Kurtlar düşdü dilime

Derviş
Yaralarım işlendi
Kalemim gümüşlendi
Geyik kuzusunu verdi
Geyik dağa dışlandı

Şah Hatayi
İkisi birleştiler
Toz toza beleştiler
Şah Hatayim Boz Geyik
Böylece söyleştiler

Salma Dil Gemisin Engine Aşık

0

Salma Dil Gemisin Engine Aşık
Erenler Ceminde Payen Bulunmaz
Her Yerde Faş Etmez Sırrı Hakikat
Onu Fehmeyleyen Bir Can Bulunmaz
(Ali Çoktur Şah-ı Merdan Bulunmaz)

Arifin Halini Tarif Ne Hacet
Efsane Sözlerden Eyle Feragat
Hani Nerde Göster Sahip Keramet
Ali Çoktur Şah-ı Merdan Bulunmaz
(Böyle Bir Acayip Devran Bulunmaz)

Muhtefi Oldular Alemde Erler
Kıymetsiz Olmuştur İlmü Hünerler
Her Kime Sorarsan Arifiz Derler
Benden Özge Baktım Nadan Bulunmaz
(Ali Çoktur Şah-ı Merdan Bulunmaz)

Turabi Cihanda Olduk Serseri
Fehmeden Kalmamış Dürrü Gevheri
Kimsenin Kimseden Yoktur Haberi
Böyle Bir Acayip Devran Bulunma

Hacı Bektaş Veli Evlatlarından Hüseyin Fevzi Efendi

0

Yedi yıldır hasretini çekerim
Şükür sevdiğime düş geldi yolum
Turnadan fırkatlim bülbül âvâzlım
Şükür sevdiğime düş geldi yolum

Yari yâre hasret kalır mı böyle
Şükür kavuşturdu Cenâb-ı Mevla
Günahım var ise mürüvvet eyle
Şükür sevdiğime düş geldi yolum

HÜSEYİN FEVZİyem severdim zâtı
Aldı beni ayrılığın fırkati
Hünkar Hacı Bektaş Veli sureti
Şükür sevdiğime düş geldi yolum

Ey şahin bakışlım bülbül avazlım
Bir eli kadehlim bir eli sazlım
İşte ben gidiyorum kal ahu gözlüm
Ne sen beni unut ne de ben seni

Yolda harami çok engel arada
Unutma sevdiğim demde sırada
Kalıp gider ama gönlü burada
Ne sen beni unut ne de ben seni

Ta ezeli ezel seven sevende
Şu iki cihan kevnu mekanda
Mizan başlarında ulu divanda
Ne sen beni unut ne de ben seni

Çekilsin gülbenkler sürülsün devran
Görülsün kayıtlar açılsın meydan
Yolumuzu açsın ulu yaradan
Ne sen beni unut ne de ben seni

HÜSEYİN FEVZİYEM gül benzim soluk
Serimize yazılmıştır ayrılık
Vallahi sevdiğim gönüller birlik
Ne sen beni unut ne de ben seni

*En çok karıştıran deyiştir. Yıllarca “Kul Hüseyin” olarak söylense de orjinali Hüseyin Fevzi’ye aittir.
*Koyu gösterilen kıtalar diğer kaynaklarda eksik gösterilmektedir.

2
Ey sahibi mürüvvet ey servi kâmet
Nâr-ı firakınla alma canımı
Senden gayri kime edem şikâyet
Sen bilirsin perişan ahvâlimi

Aldı beni gâm derd-i mihnet
Yakdı derûnumu ateş-i firkât
Mecnunla Leyla gibi koyma hasret
Ya ilahi nasib et birdanemi

Hüseyn’in duasın kabul et el’aman
Zebur Tevrat İncil ve hakk-ı Kur’an
Yandırma gurbette sefil sergerdân
Ya yâre kavuştur ya göster didarını

3
Sırr-ı hakikatten ne anlar ahmak
Ermeyen muhabbet irfana yahu
Dünyada tatlı dil güler yüz ancak
Budur lazım olan insana yahu

Aşk olmayan bahr-i aşka dalmalı
Er olup cihanda bir nam almalı
Bu yerlerde sana huzur kalmalı
Başın al yıkıl git bir yana yahu

Hüseyin gönlümü incitma sakın
Bu nutku güşüne mengüş et takın
Hulûs-u Hak ol turaba yakın
Hudâ yakmaz seni nârına yahu

4
Yedi yıldır hasretini çekerim
Şükür sevdiğime düş geldi yolum
Turnadan fırkatlim bülbül âvâzlım
Şükür sevdiğime düş geldi yolum

Yari yâre hasret kalır mı böyle
Şükür kavuşturdu Cenâb-ı Mevla
Günahım var ise mürüvvet eyle
Şükür sevdiğime düş geldi yolum

HÜSEYİN FEVZİyem severdim zâtı
Aldı beni ayrılığın fırkati
Hünkar Hacı Bektaş Veli sureti
Şükür sevdiğime düş geldi yolum

5
Hüda kıl mafiret cümle günahım
Muhammet Mustafa hakkı bağışla
Velayet mülkünün hem padişahı
Ali-yel Murteza hakkı bağışla

Resulü Mustafaya hem yar olan
Şefaatte ana ser rehber olan
Muhakkak umudu hat ekber olan
Haticeyi Kübra hakkı bağışla

Budur emvacı bahreynin esası
Getiren Lule-yi mercanı hası
Yüz sürüp Fatimadandır ricası
Bu dem Hayrünnisa hakkı bağışla

Bunların kapusu Darü’l-Amandır
Şefiyi ru siyah hem aşiyandır
Kerem kanı imamı du cihandır
Hasan Hulki Rıza hakkı bağışla

Eder ismi asar burcunda leman
Ayırma ziyasından sen eyle ihsan
Kurum çok aman Şahı Şehidan
Hüseyn-i Kerbela hakkı bağışla

Yüzüm yerde özüm bu dar içinde
Müminem mukimem ikrar içinde
Aman yandırma hergiz nar içinde
Ali Zeynel Aba hakkı bağışla

Muhibbi Ehl’i-Beyte eyle rahmet
Divanı dergahında ola şefkat
Niyazım du cihanda verme zahmet
Huda Bakır Beka hakkı bağışla

Güruhu Nacinin hem pişivası
Tarık-ı Müstakimin iptidası
Kul beşerdir gerçi olur hatası
Caferi rahnuma hakkı bağışla

Dedi Mürsel bunlar size emanet
Biri evlat biri Kuran temamet
Seveni yarlığa yevmil kıyamet
Musayı Kazıma Hakkı bağışla

Horasan Hakinin Şahı emiri
İmam-ı heşt emin sahip seriri
Cümle mücrümeynin destigiri
Ali Sultan Rıza hakkı bağışla

Bunlardan umarız her çare himmet
Ne denli kul günah işlese elbet
Yine bi zerre du olmaya nisbet
Taki-yi Mükteda hakkı bağışla

Açık rahmet kapısı bi nevaya
Gelip dara dururlar ilticaya
Bu demde affı kıl koyma cezaya
Naki-yi Mehlika hakkı bağışla

Buyur koru bizi rahmetlerinle
Bu gün cem olmuşuz hakilerine
Seza kıl rahmetin kemterlerine
Hasan Asker Liga hakkı bağışla

Muhammet Mehdi-i Şah-ı cihanın
Babında haşrı kıl sahip livanın
Muhibbi muhlisi sahip zamanın
Ba ismi kibriya hakkı bağışla

Çar deh-i masumeyni bildim ekrem
Sığındı FEVZİYA affına her dem
Huzuru hazretinde durmuşum epsem
Medet A’li Aba hakkı bağışla…

Hacı Bektaş Veli Evlatları Çelebi Hüseyin Fevzi Efendi (Ulusoy)

Pir Hüseyin Fevzi Efendi (1886-1928), Veliyettin Çelebi’nin büyük oğludur. Doğum günü anası Hatice İmam Hüseyin’i rüyasında gördüğü için onun adı konulmuştur.

İmam Hüseyin’in adını taşıması itibariyle yakın ve uzak çevrelerde çok saygın bir kişiliği vardı. Sakin ve münzevi tabiatlı olan Hüseyin Fevzi, genç yaşında Tokat’ta ölmüş ve orada toprağa verilmiştir.

(Pir Dergahından Nefesler A.Celalattin Ulusoy sf.126)

Bir gül ile gülistanı seyrettim,

0

Bir gül ile gülistanı seyrettim,
Seher yelleriyle esen Ali’dir.
Muhammed kılavuz Mahşer yerinde,
İslâmın sancağın çeken Ali’dir.

Dayanı gör kardaş gönül gücüne,
Azığın yok mudur ahret göçüne?
On’ki İmam gibi Cennet içine,
Ab-ı Kevser ile akan Ali’dir.

Bindiler Düldül’e Şarka gittiler,
Horasan şehrine akın ettiler.
Müminlerin feryadına yettiler,
Mervan’ı Yezit’i basan Ali’dir.

Münkirin gıdası Hak’tan kesildi,
Nesimî yüzüldü, Mansur asıldı.
Dünya yetmiş kere doldu eksildi,
Dolduran Ali’dir, dolan Ali’dir.

Hakk’ın emri ile Cebrail indi,
İndi de Ali’nin koluna kondu.
Zülfikar kuşanıp Düldül’e bindi,
Yezid’in neslini kıran Ali’dir.

Kim dokudu bin çiçekli halıyı?
Kim diriltti bin yıl yatan ölüyü?
Kırklar meclisine gelen doluyu,
Dolduran Muhammed, içen Ali’dir.

Pir Sultan Abdal’ım ağladı güldü,
Kâbe-i Şeriften bir nida geldi.
Hakk’ın emri ile dört kitap indi,
Okuyan Muhammed, yazan Ali’dir.

Pir Sultan Abdal

Seyran edip şu alemi gezerken

0

Seyran edip şu alemi gezerken
Uğradım gördüm bir bölük canları
Cümlesinin erkanı bir yolu bir
Mevla’m bir nurdan yaratmış onları

Cümle bir mürşide demişler beli
Tesbihleri Allah Muhammed Ali
Meşrebi Hüseyni ismi Alevi
Muhammed Ali’ye çıkar yolları

Durakları irfan bağıyla bostan
Silinmiş kalbleri gümandan pastan
Cümlenin muradı bir fidan dosttan
Arı gibi sadalaşır ünleri

Sıratı mizanı bunda geçmişler
Varlık benlik kal’asını yıkmışlar
Al giymişler yas donundan çıkmışlar
Gece kadar gündüz bayram günleri

Cennet istemezler azm-i didare
Ne korku çekerler tamuya nare
Secde kılmaktan geçmişler divare
Didare karşı tutmuşlar yönleri

Bir nefeste bir imana uymuşlar
Birinin niyazın bine saymışlar
Kaynayıban kaptan kaba konmuşlar
Şah Hüseyn uğruna akmış kanları

Kul Himmet’im gerçeklerin bu meydan
Özün kurtarmışlar sıfat-ı şerden
Hep içmişler Kırklar içtiği meyden
Haber duymuş dost ilinden canları

Horasan’ Dan Kalktı Sökün Eyledi

0

Horasan’dan kalktı sökün eyledi
Elestü deminin yeli geliyor
Urum Abdalları akın eyledi
Boşandı Kevser’in suyu geliyor

Geldi Cebrail’e buyurdu name,
Yazdılar yayıldı Urum,a Şam,a
Yayınca Pir geldi Bektaş Urum,a
Şu kavn-i mekana dolu geliyor

Urum Abdalları indirdi başın.
Yürütü Urum un kayasın taşın,
Dediler Ali’dir bildiler neslin,
Allah ın Aslan’ı Ali geliyor.

Urum Erenler in artı fırakı,
Dikildi arş-ı alanın direği.
Yayıldı sofrası yandı çerağı,
Hakk’ın da bir kudret eli geliyor.

Buna şahit yerin göğün meleği,
Kabul oldu müminlerin dileği
Kadıncık Ana’nın duydu kulağı,
Pirim Hacı Bektaş Veli geliyor.

Pir Sultan’ım hile katmaz aşına
Yol ehlini karıştırmaz işine.
Cihanı Cem eyledi başına,
Allah’ın Aslan’ı Ali geliyor.

Geldi çağırdı Cebrail

0

Geldi çağırdı Cebrail
Hak Muhammed Mustafa’ya
Hak seni Mirac’a okur
Dâvete Kadir Hüdaya.

Evvel emânet budur ki
Piri, rehberi tutasın
Kadim erkâna yatasın
Tariki müstakiyme.

Muhamed sükuta vardı
Vardı Hakk’ı zikreyledi
Şimdi senden el tutayım
Hak buyurdu vedduha.

Muhammedin belin bağladı
Anda ahir Cebrail
İki gönül bir oluben
Hep yürüdüler dergâha.

Vardı dergâh kapısına
Gördü orda bir arslan yatar
Arslan anda hamle kıldı
Korktu Muhammed Mustafa.

Buyurdu Sırr-ı Kâinat
Korkma Yâ Habibim dedi
Hatemi ağzına ver ki
Arslan ister bir nişane.

Hatemi ağzına verdi
Arslan orda oldu sakin
Muhammed’e yol veruben
Arslan gitti nihaneye.

Vardı Hakk’ı tavaf etti
Evvela bunu söyledi
Ne heybetli şirin varmış
Hayli cevreyledi bize.

Gördü bir biçare derviş
Hemen yutmak diledi
Ali yanımda olaydı
Dayanırdım ol Şahıma.

Gel benim sırr-ı devletlim
Sana tabiyim ey habibim
Eğiliben secde kıldı
Eşiği kıblegâhına.

Kudretten üç hon geldi
Sütü elma baldan aldı
Muhammed destini sundu
Nuş Etti Azametullaha.

Doksan bin kelam danıştı
İki cihan dostu dostuna
Tevhidi armağan verdi
Yeryüzündeki insana.

Muhammed ayağa kalktı
Hep ümmetini diledi
Ümmetine rahmet olsun
Anda dedi kibriya.

Eğiliben secde kıldı
Hoşkal sultanım dedi
Kalkıp evine giderken
Yol uğrattı kırklara.

Vardı kırklar makamına
Oturuben oldu sakin
Cümleside secde kıldı
Hazreti Emrullaha.

Muhammed sürdü yüzünü
Hakka teslim etti özünü
Cebrail getirdi üzümü
Hasan Hüseyin ol Şaha.

Canım size kimler derler
Şahım bize Kırklar derler
Cümleden ulu yolumuz
Eldedir külli varımız.

Madem size Kırklar derler
Niçin noksandır biriniz
Selman şeydullaha gitti
Ondandır eksik birimiz.

Cümleden ulu yolumuz
Eldedir külli varımız
Birimize neşter vursan
Bir yere akar kanımız.

Selman şeydullahtan geldi
Hü deyip içeri girdi
Bir üzüm tanesini koydu
Selmanın keşkullahına.

Kudretten bir el geldi
Ezdi bir engür eyledi
Hatemi parmakta gördü
Uğradı bir müşkül hale.

Ol şerbetten biri içti
Cümlesi de oldu hayran
Mümin müslüm üryan büryan
Hep girdiler semaha.

Cümlesi de el çırpıben
Dediler ki Allah Allah
Muhammed bile girdi
Kırklar ile semaha.

Muhammed’im coşa geldi
Tacı başından düştü
Kemeri kırk pare oldu
Hepsi Sardı Kırklara.

Muhabbetler galip oldu
Yol erkân yerini aldı
Muhammed’e yol göründü
Hatırları oldu sefa.

Muhammed evine gitti
Ali Hakkı tavaf etti
Hatemi önüne koydu
Dedi saddaksın Yâ Ali!

Evveli sen ahiri sen
Zahiri sen bâtını sen
Cümle sırlar sana ayan
Dedi Şah-ı Evliya

Şah Hatayi ’m vakıf oldum
Ben bu sırrın ötesine
Hakkı inandıramadım
Özü çürük ervaha

İslam Bizim Neremizde?

0

Oruç tutmak, namaz kılmak
İslam bizim neremizde?
Zekat vermek, zekat almak
İslam bizim neremizde?

Gönülde aşk da yarada
Semah da cemde sırada
Kadın erkek bir arada
İslam bizim neremizde?

Tavşan tutan tazımız yok
Üç evlilik tarzımız yok
Otuz iki farzımız yok
İslam bizim neremizde?

Felsefemiz yolumuz var
İnsan yakmaz elimiz var
Cemimizde dolumuz var
İslam bizim neremizde?

Kuran gibi yasamız yok
Huri gılman tasamız yok
Anahtarlı kasamız yok
İslam bizim neremizde?

Dersim Maraş Sivas Çorum
Gazi, Gezi zulüm kırım
Kızılbaşlıkdır gururum
İslam bizim neremizde?

İslam’ın özüyüz dedin
En ağır darbeyi yedin
Bizi de kurtarmadı din
İslam bizim neremizde?

Müsahiplik arımız var
Mürşit rehber Pirimiz var
Mansur gibi darımız var
İslam bizim neremizde

Şeyhul İslam uleması
Abu Suud İftirası
Şartlı şartludur hüllesi
İslam bizim neremizde?

Kültürümüz inancımız
Sevgi bizim ilacımız
İnsandır Kabe hacımız
İslam bizim neremizde?

Doğa ile donanırız
Güneş ile uyanırız
Delilde mumda yanarız
İslam bizim neremizde?

Şah Turna Dost niyazımız
Doğru tartsın terazimiz
Kutsaldır telli sazımız
İslam bizim neremizde?

Hakikat rahına gideyim dersen

0

Hakikat rahına gideyim dersen
Günahların ele al da gel beri
Bir kamile yoldaş olayım dersen
Hırsı nefsi tamah sal da gel beri

Varup bir kamilden öğren nefsini
Nefsini bildinse bildin Rabb’ini
Varlıktan geçipte yok et kendini
Şeriatde edep al da gel geri

Tarikat dediğin bir ince yoldur
Girmek diler isen nefsini öldür
Zikr – i tesbih ile kalbini doldur
Aşk – ı illahide al da gel beri

Ma’rifete girmek dilerse canın
Mansur meydanıdır al gel urganın
Suret uğrusundan sakla imanın
Herkesin dilinden bil de gel beri

Hakikat ummandır dalabilirsen
Bir ulu şehirdir ehlin bulursan
İptida bir sadıka yoldaş olursan
Bir işini koyma dal da gel geri

Sağdan müsahip tut sırrını söyle
Yarını yar idüp birliği boyla
Mürebbini bulup hem delil eyle
Sadık pirden himmet al da gel geri

Bir kamil mürşide özünü yitür
Dört kapu kırk makam yerine getir
Dört canı bir idüp birliğe otur
Bahr – i muhabbete dal da gel beri

Bahr – i muhabbete dalan aşıkan
Muhabbetten kaçarı olur perişan
Dergah – ı Ali’den isterler nişan
Yükün la’l (ü) gevherden al da gel beri

Yükünü Mısır’dan Bağdat’a ilet
Yemen illerinde müşteri gözet
Mülkün sahibiyle hesabın düzelt
Beklemeye bekçi bul da gel beri

Bir oda yap çar duvarını bir et
Rüzigar girmesin ma’mur abad et
Kapusun sır kilidiyle bünyad et
Beklemeye bekçi bul da gel beri

Metaın açuben müşteri gözle
Sadık sofilerin izini izle
Hain haramiden metaın gizle
Cevahir sarrafın bul da gel beri

O mal kıymetlidir her can alamaz
Can baha vermeyen malik olamaz
Kamile irmeyen kemal bulamaz
Bir gerçekten himmet al da gel beri

Noksani’ yem arzum hakikat raha
Bir gerçek yüzünden yetir dergaha
Bir niyazım vardır gül yüzlü Şah’a
Lütf ide diyemi sen de gel beri

AŞIK NOKSANİ BABA

Yüzün şemsü kamer gözlerin nurdur

0

Yüzün şemsü kamer gözlerin nurdur
Ayın hilaline benzer kaşların
On sekiz bin alem hüsnüne kuldur
Lebin Kevser olmus dürdür dişlerin

Ak alnın sadeftir kirpiğin oklar
Münkir inkar olur mü’mini haklar
Gerçek aşık olan kapuyu bekler
Efendim kıyasa gelmez işlerin

Zülfün gül yüzüne eyler bin nikap
Münkirler gözüne görünür hicap
Yedi hat vech ile hem yüz dört kitap
Fitne salar dü cihana saçların

Celalinden münkirlere bakarsın
Yedi tamu içre nare yakarsın
Kalbini de vesveye sokarsın
Gözlerinden akar kanlı yaşların

Cemalinden bakarsan mü’min kullara
Geçer serden baştan düşer yollara
Marifet bağında gonca güllere
Gülistan bahçesinde öter kuşların

Seven sizi can içre cananısın
Aşıklar katredir sen umanısın
Gönül bir gemidir sen dümensin
Yelken açmak ister bu dervişlerin

Cemalin benzettim ümmü l- kitaba
Arifler zerredir sen afitaba
NOKSANİ kusurum gelmez hisaba
Şah’ım aft kıl cümlemizin suçların

Âşık Katibî’nin Eserlerinden Örnekler AŞIK GÜZİDE ANA (KÂTİBÎ)

0

HAKSIZSAN GELME
Bizim cemimize kolay girilmez
Nefsine uymuşta haksızsan gelme
Bu cemde kimseye ödün verilmez
Ali yolundan yozmuşsan gelme
 
Ummanlar dururken dalma göllere
Yolundan ayrılıp varma çöllere
Uzaklaş fenadan düşme dillere
İftira kuyusun kazmışsan gelme
 
Duvara secdeyi eyleme meyil
Âdem huzurunda hürmetle eğil
Mevlana misali bin kere değil
Tövbeni bir kere bozmuşsan gelme
 
Kâtibiyim derki kulak ver bana
Ben tavır koymuşum gerçekten yana
Doğruyu güzeli söylerim amma
Bu gerçek sözlere kızmışsan gelme
 
Söz : Katibi
Kaynak : Haydar Kurt
 
 
SEFA GELDİN
Baharda açılır gonca dühanın
Bülbülün sevdası gül sefa geldin
Aliyi sevene bu canım kurban
Dili şeker lebim bal sefa geldin
 
Şahı velayetten Selman’mı geldi
Evladı Resul’dan fermanmı geldi
Yoksa dost elinden dermanmı geldi
Yarama melhemin sar sefa geldin
 
Fey basar fark eder gülü gevheri
Arifler fark eder kışı baharı
Alana satarız türlü cevheri
Altın sarrafıdır al sefa geldin
 
Yasin âdemdedir bilmezmi arif
Veçhinde yazılı ihlâsı şerif
Ehli yol olana gerekmez tarif
Arifler ustası pir sefa geldin
 
Kâtibi der yardımcımız evliya
Şükür secde kıldık yüzü benliye
Cümle sular akar gider deryaya
Muhip deryasından göl sefa geldin
 
Söz : Katibi
Kaynak : Haydar Kurt
 
 
ÇARESİ YOKTUR
Gönül bir güzele meyil aldırmış
Sevmiş ayrılmanın çaresi yoktur
Derunundan Sıtkı candan yandırmış
Sabredip bir yerde durası yoktur
 
Bu gün dünya bu gün ahret gün bu gün
Geçti geçen günler sayılmaz o gün
Hakkın ihlâs kulu ol ehli yakın
Gerçeğin gönlünde karası yoktur
 
Yanar dertli sinem yaram yürekte
Şükrolsun Huda’ya elimiz pekte
Oncaları kalpa çıktı mehenkte
Silinmiş sikkesi turası yoktur
 
Alış veriş işlenirmi tuç ilen
Hak bulunmaz cedelinen lecinen
Bir kâmilde iffet etse picinen
Ustaz meydanında sırası yoktur
 
Mürşide yetenler cana can katar
Cehennem narından Ali sen kurtar
Hak nizam kurmuşlar hayır şer tartar
Terazi başvurmuş darası yoktur
 
Bir gün olur suçlu suçsuz derilir
Halis olan bu dergâhtan sürülür
Yalancılar hayvan olmuş yayılır
Yetemez menzile süresi yoktur
 
Kâtibi der Şah Hüseyin Pirim
Şu iki cihanda umudum varım
Şimdi ise yaralandı her yerim
Derlerki görmekte çaresi yoktur
 
Söz : Katibi
Kaynak : Haydar Kurt
 
 
BAKAR SAVUŞUR
Kül etti derunum aşkın ateşi
Akıbet bu bizi yakar savuşur  
Ne bilsin başına gelmeyen kişi
Seyreder kenardan bakar savuşur
 
Tabip buldum diye varıp embiyen
Bu günkü demini yarına koyan
Üç gün için şu dünyada gam yiyen
Bulanık sel suyu akar savuşur
 
Fani dünya için odlara yanma
Cahilin sözüne inanıp kanma
Her namerdin sofrasına el sunma
Akıbet başına kakar savuşur
 
Kâmil ol fehmeyle üç ile beşi
Seni zebun eyler nefsin ateşi
Almayana örseletme kumaşı
Müşteri değildir bakar savuşur
 
Gezdim seyreyledim devri cihanı
Kâmilim der döker her dem dühanı
Sakın gafil gezme bunda Kâtibi
Akıbet elinden çıkar savuşur
 
                                     Söz          : Kâtibi
                                     Kaynak    : Haydar Kurt
 
Âşık Kâtibinin hayat hikâyesinde de anlatıldığı gibi, Kâtibi rüyasında yaşlı bir Pir’in elinden dolu içer. O ana kadar hiç çalıp söyleyemeyen Kâtibi rüyadan sonra kendisine gelen ilham ile çalıp söylemeye başlar. Oğlu Murtaza Kurt’un anlattıklarına göre rüya esnasında ilk okuduğu eser yukarıda yazılı olan: ‘ Kül etti derunum aşkın ateşi – Akıbet bu bizi yakar savuşur ‘ adlı eseridir.
 
AHI FİGANI     
Tarihler bin üç yüz kırka gelince
Sultan cemal terk eyledi cihanı
Muhipleri bu haberi duyunca
Mümin müslüm kıldı ahı figanı
 
Ezelden Muhammet Ali nin soyu
Sulpu İmam Kazım Rıza nın nuru
Eleman nizamda unutma toyu
Arz eyleyip gitti ulu divanı
 
Ceddi Balım Sultan düştü virdine
Kondu göçtü evliyalar yurduna
Mehlem olmaz bu ecelin derdine
İçenler meyinden bulur emanı
 
Bektaşi Veliden gelir beratı
Gerçek don değişir görmez mematı
Sevenlere ihsan geçir sıratı
Efendim gösterme bize niranı
 
Kul kefa billahi makamın didar
Nesli Ehli Beyit tez gelir gider
Kutup don değişir kutup nasveder
Ceddin Muhammet’tir ahır zamanı
 
Veli efendi Pir zadeler yerine
Meracül Bahreyn mercan dürüne
Akıl ermez Evliyalar sırrına
Tez gitti cihandan kılıp seyranı
 
Muhabbet hatm olup sır nihan oldu
Velayet sırrınız aşikâr oldu
Yetmiş üç devrinde erbayim geldi
Arasan bulunmaz kevni mekânı
 
Hamsinde on elde yediye biri
Üçlere ayandır onların sırrı
Seri yek görünür cihanın varı
Nuş edip sır oldu bahri ummanı
 
Ey miskin Kâtibi derunun dağla
Hüseyin aşkına karalar bağlar
Adettir Veli ler tez gider böyle
Dur etme didardan şefaat kanı
 
                                     Söz          : Katibi
                                     Kaynak    : Haydar Kurt          
 
      Âşık Kâtibi bu deyişi Hacı Bektaşi Veli Postnişini olan Cemalettin Ulusoy’un vefatı ile ilgili yazmıştır. Kâtibinin Cemalettin Ulusoy ile ilgili yazmış olduğu iki eserinin daha olduğu oğlu Murtaza Kurt tarafından ifade edilmektedir. Kâtibinin hayat hikâyesinde de ifade edildiği gibi yüzlerce deyiş ve duazlarla birlikte bu eserlerde yok olmuştur.
İMRANI GÖZLE
Gönül bu cihanda gezme efsane
Dertliler tabibi dermanı gözle
Eren’ler rahında olma bigâne
El Ata sırrın bil İmranı gözle
 
Muta kable ente muttan olmadır
Emri Mevla’yınan Şiran olur Mür
Ervah’tan Âdem’e sebep iblis’tir
Gezme Hava ile Rızvan’ı gözle
 
Âdem’e Şerif’im demiştir Allah
Güruhu Naci’yiz elhamdülillah
Gafı Nunu farket sırran babullah
Vücuda sır olan Yezdan’ı gözle
 
Payımız verilir dört ile ondan
Ahet oldu Ahmet hesabı mimden
Ol ayın irşadı göründü cimden
Kün demezden evvel ummanı gözle
 
Kardaş aç gözünü isterler hesap
Bir huruf var etti nice bin kitap
Bir ikrara bende oldum afi tap
La fetha şehrinde Merdan’ı gözle
 
Çok şükür fark ettik yâri ağyarı
Beyhudeler bilmez zararı karı
Sermayen yok ise dolaşma şarı
Bezirgân yük çözer irfanı gözle
 
 
Kâtibi vakıf oldu dürrü yektaya
Rıza nahnu katsam nada bu paya
Bu ummandır dalma benzemez çaya
Koç eksik değildir meydanı gözle
 
                                        Söz          : Katibi
                                        Kaynak    : Haydar Kurt
ZAMANA KALDI
Gaziler cihanın müddeti doldu
Dünya bir acayip zamana kaldı
İnsandan itibar itikat gitti
Hemen bir zan ile gümana kaldı
 
Gerçek Erenlerin emsali yoktur
Bilirim dört kapı kırk makam Haktır
Ehli hak olanda mugadir yoktur
Rivayet karada şeytana kaldı
 
Meydan eri oldu hep zamparalar
Ben talibim derde yüzün karalar
Yanlış merhem vurdu azdı yaralar
Bir hekimi sadık lokmana kaldı
 
Düşerler peşine galile gılın
Varmazlar yanına ehli kâmilin
İnsanın ettiği cengi cıdanın
Cümlesi bir ulu divana kaldı
 
Kâtibiyim güçtür nefsin öldürmek
Erlik midir koymadığın kaldırmak
Zamane halkına Hak’ı bildirmek
Mehdi gibi adil bürhana kaldı
 
                                    Söz          : Katibi
                                    Kaynak    : Haydar Kurt
 
İHANIMA – Mersiye –

Kızım Zeynep hanı Şahı Medine
Olan ceddim Peygamber den nişane
Süruru Zeynep’i Zehra Hüseynim
Ne oldu söyleyin siz nihanım
 
Anası oldu o sahrada gülistan
Zemini Kerbela da koptu tufan
Hüseyin i kestiler leb deş te kurban
Boyandı kumlar üzre cismi kana
 
Yanan kalbim kan ile doldu
Binayı takatim kavlim bozuldu
Aman kızım Zeynep Abbas nicoldu
Haber babası Şahı Huda ya
 
Haber alır isen Abası benden
Kalmıştır peykeli üryan kefende
Kalem oldu kolu düştü bedenden
Gördüm gül cismin düşmüş figan e
 
Gidince Küfe ye ey canım eder
Götürmüştür kızım sekiz birader
Onlar kalsın hanı Şehzade Ekber
Ne oldu Yusuf u aslı zamane
 
Tutup toy Kasıma Şahı Şehidan
O toyda Evliya’lar ağladı kan
Ölüp kendi otağı oldu talan
Gelini ettiler Şam’a revana
 
Niçin rengin solup nutkun çekilmiş
Ağarmış saçların efşan dökülmüş
Hilali ay gibi katlin bükülmüş
Dönmüştür rengin ruhun sefirene
 
Soldu rengim Hüseyin’den ayrılınca
Ağardı saçlarım Abbas ölünce
Ana naşi Ali Ekber gelince
Büküldü kemendim döndü kemane
 
Yakın bildim harap oldu Medine
Kırılmış Ali Aba koyun kefine
Hani Kasım nişandır Mücdeba’ya
Getir bir kez onu halim peymane
 
Zekine dağladı küllü cihanı
Bakır’da yas tutar evlat Aba’ya
Yükselir feryatlar düşer çabaya
Dönüp Gülizar ömrü tez hazana
 
Ölüp kardeşlerim şehri vatan sız
Cide da başları gezdi kefensiz
Ali Ekber öldü balam kefensiz
Çıkıp o çölde feryat’ı Asuman’a
 
Döküldü ellerim Ali Aba dan
Yanımda kim kaldı eş akraba dan
Hanı Kasım nişan dır Müçteba dan
Getir bir kez onun halin beyan em
 
Kara günlerde kaldı Ali Ekber
Hüseyin’den sonra derde giriftar
Olup Kumru bu matemde üzadar
Gelir dayım gözü yaşlı figana
 
                               Söz          :   Kumru
                               Derleme  : Murtaza Kurt  
 
GARDAŞ GEL – Divan –
Gel ey sitemle dağlanmış esası gardaş gel
Zamane’de götürülmüş binası gardaş gel
Tutup tur yedi bacın ölmeden sana yasın
Sarmışlar başlarına karası gardaş gel
 
Atam nişanı oğlum ceddim bedelim
Özün olam gam derdim devası gardaş gel
Bu saçlarım ağaranda bana reva görmeye
Beni de öldürecek Şimir’in cefası gardaş gel
 
Özün yetir bana bir dem kucaklaşak bari
Kesmeden boynumu zincir yarası gardaş gel
Kuru yer üzre yıkılmış baba deyip ağlar
Kucağa almaklığı Allah Rızası gardaş gel
 
Baban sağ diyorum inanmıyorsun sözüme
Melun hep alıp tır canımızı akvası gardaş gel   
Korkudan kendini helak eyledi Sakine kızım
Dahi teskin etmez onu anası gardaş gel
 
Leşkerin önünü kes koyma zalimi haymağaha
Gelen ayaklarının fedası olam gardaş gel
Yerlerde iniler oğlum boğazı oklu Asker
Eder Kumru bu matemde ahu figan gardaş gel
 
                                         Söz          : Kumru
                                         Kaynak    : Murtaza Kurt
 
GÖRDÜM CİSMİNİ
Ağu içen cümle Erenler Şahı
Alnına gün doğmuş âlemler mahı
Yoluna kurbandır canım vallahi
Nurlara gark olmuş gördüm cismini
 
Elleri yeşildir nurdandır cismi
Atası İmamı Ali’nin nesli
Nedendir dost bizden selamın kesti
Muhabbeti hoştur duydum sesini
 
Evladı Resul’dür Seyit’i Sadet
Esirip coşunca kopar kıyamet
İçinde gizlidir bin bir alamet
Sırlara bürünmüş gördüm tacını
 
Kâtibi niyazım zikrim Pirime
Medet mürvet merhamet kıl zarıma
Canlar kurban edem Şahın yoluna
Dönmem ikrarımdan yüzseler beni
 
Söz : Kâtibi
Kaynak : Murtaza Kurt
 
 
GEL YETİŞ
Sefinemiz bir girdaba uğradı
Car günüdür Celal Abbas gel yetiş
Adunun hançeri sinem dağladı
Car günüdür Celal Abbas gel yetiş
 
Münkirler kast etti Ali kuluna
Sen el atki haklı haksız biline
Gözüm yaşlı düşer oldum yoluna
Car günüdür Celal Abbas gel yetiş
 
Hışmedip kâfiri taşa tutturdun
Hırsızın karnında horoz öttürdün
Ol zalimi sen bir kuşa yutturdun
Car günüdür Celal Abbas gel yetiş
 
Sumru’da Muhammet Mehdi’ye bildir
Urumda ağlayan sefiller güldür
Dar günlerde yetiş tut bizi kaldır
Car günüdür Celal Abbas gel yetiş
 
Şahı Merdan her eşyayı var eder
Cahteylerse şar köşeyi bir eder
Bun günleri müminlere car eder
Car günüdür Celal Abbas gel yetiş
 
İmam Hüseyin’in Dergâhı için
Eleman babında bağışla suçum
Kanlı gömleğinin hürmeti için
Car günüdür Celal Abbas gel yetiş
 
Kerbela aşkına verdim serimi
Fırat üzre kalem kıldım kolumu
Senden başka kime arz edem halimi
Car günüdür Celal Abbas gel yetiş
 
İmam Kazım Ali Rıza aşkına
Gözlerim kan revan döndüm şaşkına
Nolur bir yudum su Allah aşkına
Car günüdür Celal Abbas gel yetiş
 
Sultan Şah İbrahim Veli de bile
Uğratma kervanı bu coşkun sele
Bir arzuhal sundum Şah İsmail’e
Car günüdür Celal Abbas gel yetiş
 
Abdal Musa Sultan hazırdır cara
Hünkâr Hacı Bektaş Piri Pey kare
Gamlanma Kâtibi sefil biçare
Car günüdür Celal Abbas gel yetiş
 
Söz : Katibi
Kaynak : Haydar Kurt
 

Doğruya nazar kılarız

0

Doğruya nazar kılarız
Biz eğri nazar bilmeyiz
Naktilen pazar kılarız
Veresi pazar bilmeyiz

Haktır sevdiğimiz bizim
Haktır övdüğümüz bizim
Boyun eğdiğimiz bizim
Haktan özge yar bilmeyiz

Haktır sevdiğimiz bizim
Haktır övdüğümüz bizim
Boyun eğdiğimiz bizim
Haktan özge yar bilmeyiz

Sazımızı ele aldık
Namusu deryaya saldık
Aşk ile meydana geldik
Zincir ile dar bilmeyiz

Muhiddin Abdal coşunca
Çiğler özünde pişince
Gönlümüze yar düşünce
Hiç sabrı karar bilmeyiz

Muhiddin Abdal coşunca
Çiğler özünde pişince
Gönlümüze yar düşünce
Hiç sabrı karar bilmeyiz