Hüseyin Hüsameddin , “Baba İshak ve Baba İlyas”, Amasya Tarihi.
Sadeleştiren Ahmet Taşğın
Ambarlı Evliya Türbesi:
Şeyh Karık mahallesinde bir ev içerisindedir. Türbe denilen yer; kapının bitişiğinde üzeri düz olup ambar şeklinde bir çukur içindedir. Bu türbe tamamıyla yerin altında kaybolmuş gibi bir vaziyette olup çukurun içine inilmedikçe orada türbe olduğu asla bilinemez. Çukura ufak bir ağaç merdiven ile inilir. Türbenin kapısı ufak olup inilmedikçe girilemez girildiğinde kubbesi Bektaşi takkesi şeklinde olup dört köşeli ufak kargir bir oda görülür.
Odanın ortasında üzeri eski bir yeşil örtü ile örtülü gayet eski bir tahta uzatılmış olup bu tahtanın üzerinde parça parça insan kemikleri serilmiş olduğu görülür. Bu kemiklerin içinde parçalanmamış bir kemiğe rastlamamak mümkün değildir. Kol, bacak ve bilek kemikleri sanki keskin bir kesici alet ile kesilmiş gibi görünmektedir. Ev sahibi bile bu kemiklerin kime ait olduğunu yani bu türbede yatan zatın kim olduğunu asla bilmiyor.
Türbenin gizli ve kemiklerin kırılmış hali 637’de Amasya’da peygamberlik iddiasında bulunan meşhur yalancı peygamber Baba İshak Kefersudi türbesi olduğunu hatırlatmaktadır.

Birinci bölümde açıklanacağı üzere Baba İshak Kefersudi peygamberlik iddiasında bulunarak isyanederek Amasya, Tokat ve Sivas sancaklarını istila ettiğinde Mübarezeddin Armağanşah karşılık vermiş ve Amasya’da etrafını sarmıştı. Adı geçen emir yine adı geçen babayı zaviyesinde yakaladı ve asarak idam edip cesedini de dar ağacında güneşin karşısında bırakmış, sonra indirip parçalatmış ve babanın takipçileri de kemikleri gece toplayıp saklamış olduklarına dair bilgiler tarih kitaplarında yazılıdır. Şu hadise ile türbenin durumu ve orada gömülü olan insanın kemikleri iyice düşünülürse bu türbe, Babanın takipçileri tarafından kasten yer altında yapıldığı ve Babanın kemiklerini ziyaret için buraya gömdükleri ve halktan sakladıkları fikrinin doğmaması mümkün değildir.
İlk önce yer üzerinde yapıldığı halde daha sonra Amasya’nın yüzeyi dolup yer altına gömülmüş olduğu iddia edilemez. Çünkü o civarda bulunan 622’de yapılan Halifet Gazi Türbesi ve 677’de yapılan Torumtay Türbesi gayet yüksek olarak duruyor. Bunların üst tarafında 540 yıllarında yapıldığı zannedilen Mesudi Hankahı harap olduğu halde temel duvarı hala yer üzerinde boy göstermektedir.
Şimdiye kadar ileri gelenler ve halkın o türbeyi ziyaret etmesi ve üzerinde kubbe bulunması; içerisinde gömülü kişinin veli, salih olduğunu gösterdiği ve meşhur yalancı peygamber olmadığı da iddia edilemez çünkü türbenin yer altında gayet gizli bir şekilde yapılmasının da bir zorunluluk olmadığı gibi her kubbe sahibi de veli olamaz. Hali vakti yerinde olan kimseler, ismini dünyada bırakmak için muhteşem türbeler yaptırmışlardır. Daha sonra içinde gömülü olanlar hakkındaki bilgi unutulmuş olduğundan İslami kuralların emrettiği üzere hüsnü zan besleyerek türbeleri seçkinler ve halk tarafından ziyaret edilmektedir.

Mesudi Hankahı:
Amasya’da ilk hankahı saltanatının son zamanlarında yaptıran Sultan Mesut’tur. Mesudi hankahı ve şeyhlerinden ancak Mahmut Baba ismiyle meşhur Siraceddin Mahmut bin Ali ve daha sonra oğlu zannedilen Alaaddin Muhammet bin Mahmut olduğu inceleme ve araştırmalardan elde edildiyse de bunların tarikatı tamamen bilinemedi. Daha sonra bu hankahın şeyhliği 628 tahininden itibaren Baba İlyas Horasani demekle meşhur olan Şucaaddin Ebu’l-Beka İlyas Bin Ali El-Horasani’nin fazileti ve kemali, züht ve takvası ile bir çok takipçi kazanmasında önem arz etmektedir. Meşhur Baba İshak Kefersudi adı geçen Baba İlyas’ın irşadı sayesinde maksadını gerçekleştirme yoluna gidebilmiş ve yalancı peygamberliğini adı geçen Baba İlyas’ın nüfuzundan istifade etmek suretiyle ilan eylemişti.
Baba İlyas Horasani tarikatı, ehlisünnet şeyhlerden Cüneyt Bağdadi Hazretlerine mensup ve ehlisünnet mezhebine uygun olarak yayılmış ve Babai Tarikatı ismiyle meşhur olup toplumun kabulüne mazhar olmuştur. Adı geçen İshak Baba esasen İbahiye tarikatını gerekli görerek peygamberlik iddia etmiş olduğundan görünüşte Babaiye Tarikatına girmiş olması halkın gözünde Babaiye Tarikatını şaibeli duruma düşürmez.
Baba İlyas Horasani oğulları Şemsettin Mahmut Tuğrayi ile Fahruddin Ali’nin Selçuklu vezirlerinden olarak şöhret bulması Babai Tarikatının yayılmasını sağladığından üçüncü oğlu Muhlisiddin Musa Baba hankahın şeyhliğinde bulunarak başvuru kaynağı olduğu gibi adı geçen babanın halifelerinden Aybek Baba ve Behlül Baba ve Saltuk Baba Anadolu’da fevkalade nüfuz sahibi olmuştur.
Baba İshak Kefersudi Ayaklanması:
Bu esnada Amasya valisi Tuğrak Bey, Mesudi Hankahı şeyhi olan Baba İlyas Horasaniye mürit olduğundan hankahın nüfuzu artıyor; Baba İlyas’ın diğer müridi olan Baba İshak Kefersudi de bu nüfuzun devamından istifade ediyor; köylerde bulunduğu zaman, köylüleri sihir ve nir ve necatıyla kendisine çekiyor olduğundan hankahın bu nüfuzu, Baba İshak’ı halkın gözünde halkın başvuru merci olacak bir dereceye getiriyordu.
Tuğrak Bey, metedeyyin Halifet Gazi yolunda bir zat olduğu cihetle ikamet ettiği Tuğrak Mahallesi yani şimdiki Muhammet Paşa Mahallesinde 631’de bir mescit ile bitişiğinde bir medrese yaptırdığı, şimdiki Duğrakiye Medresesinin kapısı üzerinde görülen kazılı yazı dan ve 807 tarihli olan bir belgede “Muslihiddin Musa El-Harburti el-müderris bi’l-medreseti’l-Tuğrakıyye bi-Amasya” kaydından görülmektedir.
Fakat Baba İlyas’ın nüfuzu, günden güne artarken kazandığı müritlerinden dolayı önem arz ediyordu. Çünkü Baba İlyas’ın harekatını perde arkasından idare eden Baba İshak, yani mühtedi şekil ve kıyafetine girip Müslümanların dini inançlarını bozarak Rumların hesabına hareket eden İsak, Amasya’da bir Rum krallığı kurmaya çalışıyor; bu hususa Baba İlyas’ı alet ederek Müslüman Türkler ile Hıristiyan Rumların ve Ermenilerin duygu ve inançlarını uzlaştırmaya gayret ediyordu.
Tabakat-ı İbn-i Şigar, Tarih-i İbn-i Bibi, Tarih-i Al-i Selçuk, Aylemu’z-Zahir, Cami’ü-Düvel, Mufassal Kurun-u Cedide gibi önemli tarih kitapları, yayınlanmış muhtelif dergilerden oluşan bilgi ve açıklamalara karşın Baba İshak Kefersudi aslen Rum olup Amasya’dan Urfa civarında Sümeysat’a giderek kendisini Müslüman gösteriyor; daha sonra Şiraz’a gidip burada kısmen biyografisi yukarıda geçen Sivas kadısı Ebu Abdullah Muhammet Et-Temimi’den Usul-ü Şia, Sihr ve Hokkabazlık ile Felsefe öğreniyor.
Daha sonra Batınilik reisi Hvand Alaaddin Muhammet Bin Hasan Sani’den Usul-ü Batıniye alarak Sümeysat etrafında bulunan Kefersud nahiyesinde ikametle halka Usul-u Şia ve Batınıyeyi telkin, sihr ve nir ve necat ile sahte kerametler göstererek bir grup cahili kendisine bağlıyordu.
Zaten Batınıye mezhebinde belirli bir mertebeye gelmiş her fert, Kur’an’ın emrettiği beş farzın ifasıyla fiilen mükellef olmayıp bunlardan kast edilen ise batıni anlamı, yani kalbin yaratıcıya bağlanmasıdır. Bu kalp bağlılığı gerçekleştikten sonra zahiri fiiller, bu mezhepte fazla ve şeriatın bütün yasakları mühah oluyordu.
Şia ve Rafizi mezhebinde dahi yaratıcının ilk önce yaratılmışlara hulul ve yaratılmışların yaratıcı ile bütünleşmesi, esas inanç olduğu cihetle uluhiyetin sırasıyla peygamberlere daha sonra Hazreti Ali’ye sonra Alevi imamlarına sonra Ali muhiplerinden her asrın kamil ferdine hulul ettiğine ve edeceğine dair yaklaşımı uygun bulunuyordu.
İşte Rum İsak, bu iki zayıf yöntemi birleştirerek birincisiyle İslam inançlarını bozma ve gördüklerine kanan halktan sefihleri çekiyor; ikincisiyle zaten İsa ve Meryem gibi yaratılmış insanlara Allah demeye alışık olan Hıristiyanları daha çabuk avlıyordu.
Özet olarak Rum İsak, Kefersud nahiyesinde kendisini tanıttıktan sonra üstadı Sivas kadısı olduğu zaman, Sivas’a gelip vefatında foyası meydana çıktığını anlar anlamaz köylere iltica ediyor; büyük ihtimalle Gedegra köyünde karşılıksız sığır, davar güderek biçare saf ve cahil köylüleri aldatıyor; sekiz on sene bozgunculukta devam ederek nir ve necatını keramet şeklinde halka gösterip bütün cahillerin ruhlarına giriyor; kendisini evliyadan, ruhani azizlerden olmak üzere tanıtıyordu.
Vekayi-i Atiye’den delillendirerek bana öyle geliyor ki Gedegra (Köprü) köyünde yerleşik olan mühtedilerden Köpek namıyla meşhur bir kimse, Baba İshak’ın halifesi olarak Konya’ya gidiyor; orada Sultan Alaaddin Keykubat şehzadesi olan Gıyasettin Keyhüsrev’e intisap ederek şehzadenin her yönüyle güvenini kazanıyor; Konya’da sarayda Rum İsak casusu oluyor.
Çünkü birazdan zikredileceği üzere bu adam Emir Saddütün Köpek namıyla şöhret bulup Baba İshak’ın ortaya çıkışını kolaylaştırıyor; böylece Köprü Kazası köylerinden bugün Köpek Köyü demekle meşhur olan köy, bunun çocuklarının yani Köpek Oğulları demekle tarihte meşhur olan bu Saduttin Köpek Oğullarının çiftliği bulunuyordu.
Amasya valisi Hacı Tuğrak Bey, Baba İlyas Horasaniye mürit olmakla beraber Baba İshak’ın nüfuzuna meydan vermemiş olduğu Vekayı-i Atiye’den çıkarılır. Çünkü Hacı Tuğrak Bey Amasya vilayetini beş sene kadar idare ederek 632’de vefat edip medresesi bitişiğinde bugün İnekler Türbesi demekle meşhur olan türbesine gömülmüş ve Amasya valiliğine dahi aşiret üyelerinin çoğu, askeri gücü mükemmel olan emir Hüsamettin Berke Han El-Harezmi seçilmiştir.
Amasya valisi Emir Berke Han, gayet dayanaklı, tedbirli ve cesur bir azat olduğundan saltanat ve memleket aleyhinde hissettiği ufak bir hareketi tam bir şiddetle men ediyor. Hankahın nüfuzuna meydan vermiyordu. Rum İsak, bunun zamanında düşündüğü teşkilatı gerçekleştirmek ve gizli amacını takip ve icra edemeyeceğini anlayarak Emir Berke’nin uzaklaştırılmasına çalışıyor, fakat Sultan Alaaddin Keykubat’ın Emir Berke’ye olan güveni, pek kuvvetli olduğunu anlayınca, Emiri Amasya’dan kaldırmak için Sultanı ortadan kaldırmak için azmediyor, bu cinayeti Köpek vasıtasıyla yapıyordu.
Çünkü: İkdü’l-Cüman, Camiü’d-Düvel, Tarih-i İbni-i Bibi gibi önemli tarihlerin açıkladığı üzere Sultanın şehzadesi bulunan Gıyasettin Keyhusrev’in atabeği yukarıda ismi geçen Emir Saddüddin Köpek idi. Bu Köpek’in Rum İsak’a bağlı olduğuna dair açık bir tarihi bilgi yok ise de Köpek ile İsak’ın harekat ve icraatı incelenecek olursa bunların aralarında tam bir ilişki olduğunu anlamamak mümkün değildir.
Tarih-i İbn-i Bibi’de geçtiği üzere 634 Muharrem’inde Amasya valisi Emir Berke Hanın akrabasından olup bundan önce Erzincan emirliğine seçilen Emir Seyfüddin Kırhan Sivas emirliğine seçilerek Berke Hanın takviye olunması Rum İsak’ı telaşa düşürmüş olmalıdır ki Konya’da cinayeti yayıyor, halkın fikirlerini zehirleyen zararlı telkinleri Sultanın şehzadesi Keyhusrev’in aklını alıyor; pederine karşı keskin bir düşman oluyor, atabeği bulunan Sadüddin Köpek gafil şehzadeyi, pederini zehirletmeye teşvik ediyordu.
Konya’da Köpek, bu gibi cinayetlerle meşgul iken Amasya’da Baba İshak, Rum İsak durmuyor, perde arkasından oyunlar yaparak Amasya valisi Berke Hanı kaldırmak için Konya’ya şikayetler yağdırıyor ve Harzemlilerin mezaliminden bahisle halkı dehşetli surette feryat ettiriyordu.

Rum İsak’ın Konya’da eli mesabesinde olan sadrazam Sadüddin Köpek, bu gibi şikayetler ile Amasya valisi Emir Berke’yi -isyanından korkarak- birden bire azledemiyor, Tarih-i İbn-i Bibi’de anlatıldığı üzere memleketin durumunu müzakere etmek bahanesiyle Sivas Emiri Seyfüddin Kırhanı 635 başlarında Konya’ya davet eder, Emirin Konya’ya ulaşmasından sonra azlederek ve Amasya’da Zemindu, Ziyare’ye sürgün ve bir taraftan da Amasya valisi Emir Berke’ye göz dağı veriyor, diğer taraftan Rum İsak’ın Sivas ve Tokat taraflarındaki teşkilatını kolaylaştırıyordu.
Çünkü Baba İshak Kefersudi Tokat, Canik, Çorum, Sivas ve Karahisar-i Şarki sancaklarında ve çevresinde gizlice yerleştirdiği halifeleri ile buralarda yerleşik olan halkı ilk önce Baba İlyas Horasani’ye bağlanmaya davet ediyor, bu suretle onları bağladıktan sonra öğretilmek suretiyle aşama kat edenlere Batıniye ve Rafizi Şia mezheplerinin usul ve erkanını telkin ederek onları kendisine bağlıyordu.
Camiü’d-Düvel’in tarifi üzere Baba İshak Kefersudi görünüşte gayet riyakar bir şekil ve soğuk bir surette züht ve takva gösteriyor, köyde bir mağaraya ve Amasya’da bir odaya kapanıp kimseyi yanına kabul etmez, daima yalnız yaşardı. Halkı saptırarak kendisine bağladığı kadarıyla halkın gözünde veliyullah olarak tanınmıştı. Her halinde Batıniye piri olan Hasan bin Sabbah’ı taklit etmekle halkın dikkatini çekmişti.
Baba İshak Kefersudi, gelecek girişimlerine mani olan kişileri koruyucusu olan Konya’da Köpek vasıtasıyla bertaraf ettiği esnada Ankara valisi Tacuddin İbrahim Beyi de teşebbüsüne mani görmüş olmalıdır ki sadrazam Saduddin Köpek, Camiü’d-Düvel’de geçtiği üzere adı geçen valiyi zina töhmeti ile Konya’ya yönlendirip ve recm ettirmekle 636 da zavallıyı haksız yere ortadan kaldırdı.
Ankara valisi İbrahim Beyin öldürülmesinden sonra cezalandırılma sırası, Amasya’daki Harzemlilere geliyordu. Baba İshak girişimlerine engel gördüğü Amasya valisi Berke Hanı ve Harzemlileri Amasya’dan kaldırmak için lazım gelen şikayetleri uydurarak Harzemlilerin ayaklanacaklarını Konya’ya yazdırıyor, Köpek vasıtasıyla Gıyasettin Keyhüsrev’i ikna etmeye çalışıyordu.
Nihayet buna muvaffak olarak Tarih-i İbn-i Bibi ve Camiü’d-Düvel’de zikredildiği üzere Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev Harzemlilerin isyan edeceğine inanıyor; derhal 636 sonlarında Emir Berke Hanı Amasya’daki görevinden alarak Amasya valiliğine emirlerden Zahirüddin Hurşit Beyi atıyordu ve Harzemlileri Amasya’dan çıkarmasını emretmekle beraber Emiri askeri bir kuvvet ile Amasya’ya gönderiyordu.
Selçuklu ülkesinde farklı yerlerde yerleşik olan Harzemlilerden silahlı ve harp eri olanların toplamı yaklaşık olarak yirmi beş bin kadar olup bunlar gayet mütedeyyin, yiğit, sağlam adamlardı. Celaleddin Harzemşah’ın yanında Cengiz’e karşı harp eden Müslüman kahramanlar, bu Harzemlilerdir. Kayı Kabilesi reisi Süleyman Şah Bin Kaya Alp bunların emirlerinden kabul edilmekte olup yanında aşireti de vardı.
Harzemlileri, Sultan Alaaddin Emir Kemaleddin Kamiyar vasıtasıyla Selçuklu topraklarında yerleşmelerini sağladığı için canlarını feda edercesine görevlerini yerine getiriyorlardı. Özellikle Tatarların Selçuklulara karşı durumu pek düşmanca olup 634’de Trabzon kralı Yanni Kominnus fırsat bekliyordu. Selçukluların en fazla kuvvete muhtaç olduğu bir sırada Harzemlilerin Selçuklu topraklarından çıkarılması Selçuklu Devletini mahva kadar sürüklemiştir.
Girişte geçtiği üzere içeri şehirde Ahi Saduddin mahallesinin diğer adı olan Subaşı Musa Mahallesi sahibi Mubarezeddin Musa Bin Sevündük Beyin oğlu İbrahim Beyin oğlu olup 636 ortasında Amasya valisi olduğunda zor bir işe memur bulunuyordu. Çünkü Harzemlilerin Amasya’dan çıkarılması ne kadar zor ise Babailerin tavır ve harekatı da Harzemlilerden aşağı değil idi.
Bir önceki Amasya valisi Berke Han Konya Hükümetinin gösterdiği şiddetten zaten gücendiği bir zamanda akrabasından Kır Hanın Zemindiye sürülmesinden ve bir müddet sonra hapis oluşuna çok fazla üzülüyor. Bütün Harzemliler ile Selçuklu topraklarından çıkmayı tasarlıyordu.
Bu defa çıkarılma işinde Hurşit Beyin bir askeri güç ile geleceğini anlayınca derhal Amasya ve etrafında yerleşik olan Harzemlilerin idaresini eline alarak Hurşit Beyi karşıladı.
Şimdiye kadar Amasya hankahında inzivaya çekilmiş olarak Baba İlyas Horasani adına hareket eden Baba İshak Kefersudi, yirmi seneden beri gizlediği maksadını ortaya koyacak zamanın geldiğine karar vererek artık perde arkasından ortaya çıkıyordu. Selçuklu Hükümetinin şeriata aykırı haksızlıklarından, emirlerin şeriata aykırı durumundan dem vurarak kendisi, şeriatı uygulamak için gayp aleminden memur olduğunu ilan etmekle beraber otuz bin kadar silahlı Babainin başına geçip hilafet iddiasıyla 637 başlarında Harzemlilerin Amasya’dan gitmesini müteakıp ayaklandı.
Tarih-i İbn-i Bibi, Camiü’d-Düvel, Mufassal Kurun-u Cedide’de geçtiği üzere Baba İshak’ın kuvveti yalnız otuz bin fedailerden ibaret değil idi. Vaktiyle Sümeysat ve Kefersud taraflarında kendisine tedarik ettiği taraftarlarını artırarak Urfa ve Maraş sancaklarına gönderdiği müritleri vasıtasıyla onları da ayaklandırmakla o taraftan da binlerce fedailer Amasya’ya doğru hareket ve Tokat, Sivas, Çorum, Karahisar-ı Şarki taraflarında bulunan müritleri ayaklanmışlardı. Sözün kısası Baba İshak’ın taraftarlarının toplamı itibariyle elli binden fazla olduğu tahmin olunmaktadır.
Bana öyle geliyor ki: Konya’da sadrazam olan Köpek de dahil olduğu halde bu kuvvetin toplamı değilse bile herhalde üç de ikisi İslam mühtedileri kıyafetinde Hıristiyan Rumlardan olduğu gibi Trabzon kralı Yanni Kominnus ile Baba İshak ismi altında gizlenen İsak Kominnus arasında gizli bir ittifak mevcuttu. Çünkü bunların harekatı arasında bir benzerlik olduğunu Vakayı-i Atiye göstermektedir. Bu yönüyle Baba İshak dediğimiz İsak Kominnus’un, Amasya’da Kominnus ailesinin nüfuz ve ikbalini, hükumet ve bağımsızlığını yeniden canlandırmak üzere hareket eylediğini hatıra getirmemek mümkün değildir.
Amasya valisi Zahirüddin Hurşit Bey, Harzemliler ile meşgul iken Baba İshak’ın Amasya’da şeriat perdesi altında bağımsızlık ilan etmesi herkesi şaşırtıyor; Sahil-Deniz emiri olan Canik Emiri Alaaüddin Ali Şir Bin Selçuk Bin Aydoğdu Rum sınırları muhafızı olduğu münasebetle oradan ayrılamıyordu. Çünkü Trabzon kralı Yanni Kominnus dahi Selçuklu topraklarına tecavüz etmek üzere bulunuyordu.
Baba İshak, başlangıçta Baba İlyas Horasani adına hareket ederek Harzemlilerin durumunu takip ediyordu. Harzemliler Amasya valisini harple bozguna uğratıp Sivas sınırından çıktıklarını haber aldığında kendisini “Emirulmüminin Sadruddünya ve’d-Din İshak” unvanıyla halife ilan eylediğine kanaat etmiyordu. Peygamberin ruhunun ilk önce Hazreti Ali’ye daha sonra onların vasıtasıyla kendisine hulul eylediğini yayarak işlerin tamamında daha fazla serbest olmak ve eşyanın haram ve helal olduğuna yetkili bulunmak için peygamberliğini ilan edip bazı cahilleri sihir ve nir ve necatıyla inandırıyor, avama karşı kendisine “Dilediğini Yapan” sıfatını kazandırıyordu.
Bu iddia Amasya’da yayılınca başta hankah Şeyhi Baba İlyas olduğu halde ulemadan Amasya Kadısı Bedrüddin İbrahim El-Kımari, Mesudiye Medresesi Müderrisi Tacuddin Yusuf Et-Tebrizi, Halifiye Müderrisi Fahruddin Ali El-Buhari ve emirlerden Bedruddin Ebu Bekir oğlu Seyfuddin Haydar, Halifet Gazi biraderi Bedruddin İbrahim, oğlu Şucaaddin Tekvur Sinan, Nureddin Tuğrak Beyin oğlu Seyfuddin Salar, damadı Şerefüddün İnaç Beyler şeriatı ve hükümeti müdafaa ederek Müslüman halkı ikaza çalışıyorlardı.
Yalancı peygamber Baba İshak, bunların harekatını kendi girişimleri hakkında pek zararlı gördüğü için Amasya’da kılıç çekerek Kadı ile İbrahim Beyi ve girişimlerine karşı gördüğü pek çok ehliimanı şehit eyledi. Yalancı peygamberin kahrından kurtulmak için Tacuddin Et-Tebrizi Konya’ya, Şerefüddin Muhammet Bin Osman Es-Semiri ve Şemseddin Muhammet Bin El-Kadı İbrahim El-Kameri Şam’a bir çok kimse ile beraber kaçıyorlar. Baba İlyas Horasani çiftliğinin bulunduğu Çat Bükü isimli yerde saklandı. Ulema ile ümeradan bir kısmı da Amasya’dan çıkıp bir çok onur ve haysiyet sahibinden oluşmuş bir tabur teşkil ederek dinlerini, vatanlarını müdafaa ediyorlardı.
Amasya’dan Konya’ya kaçanlar, Sultan Gıyasettin Keyhüsrev’e yalancı peygamberden şikayet ve yardım etmeğe çalışıyor; fakat sadrazam olan Köpek’ten bir türlü fırsat bulamıyorlardı. Diğer taraftan yalancı peygamber Baba İshak; Tokat, Sivas, Karahisar-i Şarki taraflarını müritleriyle emniyet altına alınca Konya üzerine gitmek üzere tedariklerini görüyor; Urfa ve Maraş taraflarından gelecek fedailerin ulaşmasını bekliyordu.
Çünkü: Trabzon kralı Yanni Kominnus Canik üzerine doğru karadan ve denizden hareket eylediği münasebetle Sahil-Deniz Emiri Alaaddin Alişir Bey ile Kastamonu ve Sinop hakimi Devletşah oğlu Sultan Celalettin Süleyman Şah buralardan ayrılmak imkanı olmadığını yalancı peygamber takdir ediyor; planını ona göre tatbike çalışıyordu. Yalnız Amasya dışındaki Şücaaddin Tekvur Sinan Beyin idaresinde bulunan müdafiler ile harp etmeye mecbur idi.
Bu müdafileri, Ladik Emiri Kız oğlu Siraceddin Savcı bin Umur, Havza Emiri Şemsüddin Muhammet Bin Kunduz, Kedegara Emiri Mübarezeddin İsa Bin İldaş ve ümeradan El-Hac Veliyiddin Umur Bin Bereketşah Beyler etrafında var olan güçleriyle gelip takviye ediyorlar; bunların Umur kazasını Fahruddin Ali El-Buhari idare ederek oldukça kuvvetli birkaç tabur halinde bulunuyorlardı.
Tarih-i İbni Bibi’de geçtiği üzere Urfa ve Maraş taraflarından gelen yalancı peygamberin cahil ümmeti, önlerine çıkan Muzafferüddin Veled-i Alişir, Kerimüddin (Germiyan) Beyleri mağlup ederek Sivas civarına yaklaşmışlardı. Yalancı peygamber, bunu haber alınca derhal Kayseri üzerine hareket ederek yolda Sucaaddin Tekvur Sinan Beyin teşkil ettiği tabur ile harp ediyor; Muhammet ve İsa Beyler pek çok ehliiman ile harp ediyor; Babailerin çokluğu, müdafilerin cesaretine galip gelerek Tekvur Sinan ve İnaç Beyler diğer bir müdafaa taburu teşkil etmek üzere geri çekilmek zorunda kalıyorlardı.
Sözün kısası yalancı peygamber, birkaç taraftan muvaffak olarak ileri hareketine devam eylediği esnada Konya’ya iltica edenlerin acı acı feryatları, her tarafın yardım çağrıları Gıyasettin Keyhusrev’i daldığı gaflet uykusundan uyandırarak Emir Sadduddin kötü lakablı altında saklanan sadrazamı Köpek melununun hain harekatına vakıf olup; derhal melunu diri diri bir demir kafes içine koyup ateşe karşı tutarak büyük bir azap içinde öldürüyor; kemik halini almış cesedinin yüklendiği kafesi de ibret olsun diye seyirciler için kale burcuna astırdıktan sonra Mühezzebüddin Ali Bin El-Keşani’yi sadrazam olarak atadı.
Sadrazam Mühezzebüddin Ali, Amasya valisi Zahirüddin Hurşit Beyi Sivas emirliğine ve Hacı Mubarezeddin Armağanşah Amasya valiliğine atanarak Hacı Armağanşah yalancı peygamber aleyhine tayin edilen serdarlarla ve maiyetine Hurşit Beyle beraber yeterli bir kuvvet ile Terfık (Divriği) ve Kayseriye üzerine yolladığı gibi Erzurum valisi Sinaneddin Yakut, Sahil-Deniz Emiri Alaaddin Alişir, Kastamonu hakimi Celaleddin Süleymanşah Beylere de biran evvel Rumlara karşı yürütülen harbe son verip Amasya üzerine hareket etmelerini emretti.