Cumartesi, Mayıs 10, 2025
No menu items!
Ana Sayfa Blog Sayfa 9

İşte geldim işte gittim

İşte geldim işte gittim
Yaz çiçeği gibi bittim
Şu dünyada ne iş ettim
Ömürcüğüm geçti gitti

Çağırdılar imam geldi
Her biri bir işe yeldi
Azrail pençesin saldı
Can kafesten uçtu gitti

İşte geldi yuyucular
Tenime su koyucular
Kefenim elinde Hoca
Kefenciğim biçti gitti

Ayırdılar ilimizden
İp attılar belimizden
Pek tuttular kolumuzdan
Can cesedden uçtu gitti

İlettiler mezarıma
Sığındım gani kerime
Toprak attılar serime
Gözüm yaşı taştı gitti

İmam telkine başladı
Bir sevapçık iş işledi
Komşular bizi boşladı
Geri dönüp kaçtı gitti

Kabrime bir melek geldi
Bana bir sualcik sordu
Hışm edip bir topuz vurdu
Tebdilciğim şaştı gitti

Teslim Abdal oldu tamam
İşte geldi ahir zaman
Yardımcımız oni kimam
Ten türab karıştı gitti
Teslim Abdal

Ben giderim adım kalır

Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın.
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın

Can kafeste durmaz uçar
Dünya bir han, konan göçer
Ay dolanır yıllar geçer
Dostlar beni hatırlasın

Can bedenden ayrılacak
Tütmez baca yanmaz ocak
Selam olsun kucak kucak
Dostlar beni hatırlasın

Ne gelsemdi, ne giderdim
Günden güne arttı derdim
Garip kalır yerim yurdum
Dostlar beni hatırlasın

Açar solar türlü çiçek
Kimler gülmüş kim gülecek
Murat yalan ölüm gerçek
Dostlar beni hatırlasın

Gün ikindi akşam olur
Gör ki başa neler gelir
Veysel gider adı kalır
Dostlar beni hatırlasın

Aradım derdimin dermanı yoktur

Aradım derdimin dermanı yoktur
Medet sende n’olur gel yetiş yetiş
Felek ile derd-i davamız çoktur
Medet senden yetiş İmam Hüseyin

Turnalara haber saldım yüceden
Bir cevap bekledim mimden heceden
Hiç haberim yoktur günden geceden
Medet senden yetiş İmam Hüseyin

Yüce dağ başını mekân eyledim
Kurd’a kuş’a müşkül halım söyledim
Bilmem ki ben sana ne iş eyledim
Medet senden yetiş İmam Hüseyin

Kahpe felek kapımızı çalmadan
Azrail gelip de canım almadan
Eroğlu’yum ölüp toprak olmadan
Medet senden yetiş İmam Hüseyin

Özledim

0

Akşam döner çoban, iti peşinde
Sığır karşılardık köyün dışında
Eşek seğirtirdik harman başında
Toza bulandığım yolu özledim

Kızanın bağından üzüm çalardık
Canımız isterse bostan yolardık
Dere kıyısında olta sallardık
Sarılıp yattığım çulu özledim

Arabamız kabak,teker pancardı
Şemşamer sapından kasası vardı
Kuş gibi uçardı,sokaklar dardı
Düdük kavlattığım dalı özledim

Bezleri sararak toplar yapardık
Sert şutları panter gibi kapardık
Yarışlarda kestirmeden sapardık
Çember çevirdiğim teli özledim

Aldırmazdık taşlar yırtsa ayağı
Erinmez aşardık en uzak dağı
Boldu çiğdem,nevruz,kuzukulağı…
Köküç kanırttığım beli özledim

Gelincikler,papatyalar…açardı
Çiçeklerde binbir böcek uçardı
Tazılar kovalar tavşan kaçardı
Dikenleri batan gülü özledim

‘Dölek dur’ derlerdi,tezce azardık
Tavuk kovalardık,yuva bozardık
Müzevirlik yapanlara kızardık
Başını yardığım dölü özledim

Hasmım zor olsa da yaman dalardım
Kasığından tutar yere çalardım
Çamura yuvarlar,kire bulardım
Batçık batırdığım kili özledim

Çelik çomak oynar,aşık atardık
Gecelere doymaz damda yatardık
Kayan yıldızları toplar satardık
Altından kıymetli pulu özledim

Günler uzuncaydı güzeldi hayat
Alıp verilende vardı kanaat
Anam ‘yok’ dese de ederdik inat
Bazlama,çöreği,balı özledim

Yığınlar toplardık,dökerdik harman
Düvenin sırtında dönerdi zaman
Tığı savururduk tozardı saman
Suyunda çimdiğim gölü özledim

Mercimekli pilav,cücüklü soğan
Banardık yufkayı,yanında ayran
Tütünler sarılır,kıvrılır duman
Tabaka uzatan eli özledim

Yaslanırdı mor dağların döşüne
Kaval dil olurdu çoban düşüne
Kınalı sürüyü takar peşine
Boynunda çınlayan zili özledim

Akşam yaklaşırken başlardı telaş
Ocaktaki tezek yanar çok yavaş
Doyumsuz olurdu pişirdiği aş
Kümpür közlediğim külü özledim

Unuttuğum anlar kalman kusura
Nice zorlukları sardım hasıra
Takatim yetmiyor şimdi nasıra
Dosta götürecek salı özledim.

Köksal Atçalı

Güzel şahtan bize bir dolu geldi

Güzel şahtan bize bir dolu geldi
Bir sen iç sevdiğim birde bana ver canım canım
Hünkar Hacı Bektaş Veli den geldi
Bir sen iç sevdiğim birde bana ver canım canım

Herkes sevdiğini tanır sesinden
Senin muhabbetin beni has eden
Selmanım keşkülün doldur bu sudan
Bir sen iç sevdiğim birde bana ver canım canım

Payım gelir erenlerin payından
Muhammed neslinden Ali Soyundan
Kırklarin içtiği Engür suyundan
Bir sen iç sevdiğim birde bana ver canım canım

Beline bağlamış nurdan bir kemer
Içmisem doluyu yüreğim yanar
Herkes sevdiğinden bir dolu umar
Bir sen iç sevdiğim birde bana ver canım canım

Senin aşıkların kaynadı çoştu
Cananı uğruna canından geçti
Sefil Hüseyin im bir dolu içti
Bir sen iç sevdiğim birde bana ver canım canım

Kendi noksanını bilip arif ol

Kendi noksanını bilip arif ol
Kimsenin aybını gözetme gönül
Yetmiş üç millete bir nazarla bak
Hak şevmiş yaratmış söz etme gönül

Sakın kallaş olup lakırdı düzme
Kimsenin alemde gönlünü üzme
Düzelmiş bir işi yanılıp bozma
Isınmış dilleri buz etme gönül

Yüz bin altın alsa yevmiye bir er
ölürse mirastan sana ne değer
Akraba kabilen olursa eğer
Hakkına kail ol naz etme gönül

Bu kızıl şu ak baş diye hor bakma
Kendini göz göre ateşe yakma
Kendi yaptığını aleme takma
Yareli ciğere tuz atma gönül

Tellallık eyleyip yalanlar atma
Şurada burada halkı aldatma
Küheylandır diye merkebi satma
Alemin gözüne tuz ekme gönül

iki yüzlülükle olma münafık
Tamu ateşine böyleler layık
Onlar adem değil hayvanı natık
Elhazer onlarla söz etme gönül

llhami halini bir düşün söyle
Dünyaya gelmekten maksat ne böyle
Hakkın nimetine çok şükür eyle
İhmale düşüpte az etme gönül

Musa tur dağında koyun güderken

Musa tur dağında koyun güderken
İki cihan serverine pir dedi
Allah için ibadetin ederken
Dört kurt geldi nasibimiz ver dedi

Hallacı Mansur’a inen yay idi
Okuduğumuz lam elifle be dedi
Musa dedi dileğiniz ney dedi
Can ürkütme gel yanıma dur dedi

Elesti Bezminde belibes idik
Muhammed’e sevgili Ali’ye dost idik
Musa senden lokmamızı istedik
Arif isen gönlümüzü gör dedi

Her yareye yeşil merhem sürülmez
Rızasız bahçenin gülü derilmez
Sahipsiz sürüden kurban alınmaz
Benden başka bir sahibi var dedi

Muhammed Ali’nin virdini deriz
Rızasız lokmayı yemeyiz deriz
Musa sen git biz koyunu güderiz
Var ağana böyle selam et dedi

Muhammed Ali’nin yolları ince
Ona talip olanın gülleri gonca
Kırarsınız sürüyü ben gidince
Bu hizmette bana biraz zor dedi

Muhammed’in dişi hak için
Hasan Hüseyin’in başı hak için
Veysel Karani’nin düşü hak için
Sürünün sayısın tamam bil dedi

Musa vedalaşıp yollara düştü
Önünde melekler sancağı açtı
Varıp gidip ağasına danıştı
Git kurtların dileğini ver dedi

Kuzulu koyuna pençe vuruldu
Dört yanına melakeler sarıldı
Kuzusunu alınca koyun dirildi
Koyun meler körpe kuzum ver diye

Musa ağasından izin alınca
Mor koyunun kuzusunu verince
Kurtların isteği yerine gelince
Allah senden razı olsun pir dedi

Sefil Şenlik muradına eresin
Cenneti alanın yüzün göresin
Koyun sen şimdi kuzun sorarsın
Cenneti alada kuzun gör dedi
İsmaile inen koçu gör dedi

Dostlar Sefa İlen Gönderin Bizi

Geldim gider oldum ellerinizden
Dostlar sefa ile gönderin bizi
Doyamadım tatlı dillerinize
Dostlar sefa ile gönderin bizi

Şöyle bir güzelden aht alamadım
Bir ahtına sadık yar bulamadım
Bir daha ya geldim ya gelemedim
Dostlar sefa ile gönderin bizi

Himmet eylen şu dağları aşalım
Pir âşkına kaynaşalım coşalım
Gelin birer birer helallaşalım
Dostlar sefa ile gönderin bizi

Çıkalım yaylaya inelim düze
Himmet eylen yaran ahbablar bize
Bir selâm göndersem gelirmi size
Dostlar sefa ile gönderin bizi

Pir Sultan Abdal’ım Hakk’a yakındır
Edep’i erkân’ı hemen takın dur
Ölüm ırak derler cokta yakındır
Dostlar sefa ile gönderin bizi

Dün gece üçlerin cemine girdim

0

Dün gece üçlerin cemine girdim
Gördümki oturmuş bir veliyullah
Niyaza bend oldum tecelli kıldım
Verdim niyazımı allah eyvallah

Bir dolu verdiler alda iç deyü
Su dünyanın lezzetinden geç deyü
Bir kitap açtılar oku seç deyü
Söylenmez manasın sırrı sırrulah

Balım Sultan bu meydanda Hak idi
Bülbül gibi muhabbette Sak idi
Tebbîr aldı yedullahı okudu
Açtım can gözümü Elhamdulilah

Bu Sefil Sıtkıma bir dolu sundu
Zahirda batında Ali dir Kendi
Ay iki şak oldu dizine indi
Böyle gördüm seni hem vallah billah

Doğum: 1281 (Miladi: 1865)
Gerçek adı Zeynel Abidin olan, Sıtkı Baba’nın soyu Oğuz Türkleri’nin Bozok koluna bağlı Dedekargın örelerine da aşiretinden gelir. Dedekargın aşireti Anadolu’nun çeşitli yörelerine dağılırken bir grup da Malatya’da Tohma çayı kenarında Çerme adında bir köye yerleşmişler, uzun yıllar bu köyde yaşayarak arazi ve mülk sahibi olmuşlardır. Bunların arasında Hacı Ahmetler diye tanınan bir aile vardır. Sıdkı Baba’nın dedesi bu Hacı Ahmetlerdendir.
Zeynel Abidin ‘in ilk adı Pervane’dir. Pervane on iki yaşına geldiğinde ününü duyduğu Hacıbektaş Dergâhına gitmeyi arzular, annesinden izin ister. Annesi çocukluğu bahane ederek izin vermez, “biraz daha büyü de sonra gidersin” der. Fakat Pervane aklına koyduğu için bir gün habersizce kaçar, farkına varan annesi arkasından atlı göndererek yoldan çevirtir. Pervane bir süre sonra tekrar kaçar ve bu sefer planını uygulamayı ve Hacıbektaş’ a ulaşmayı başarır.

“Hublar serçeşmesi nuru Feyzullah
Arz ettim cemalin seyrana geldim”

Pervâne 1293 yılında dergâha gittiğini ve o zaman on iki yaşında olduğunu deyişlerinde tekrarlamaktadır. Buna göre doğum yılı 1281 miladi 1865’tir.

Pervâne, Feyzullah Çelebi’ ye gösterdiği bağlılığı daha fazlasıyla oğlu Cemaleddin Çelebi’ ye de göstermiştir. Kendisine verilen görevleri yapmaktaki çalışkanlığı ve dürüstlüğü ile dikkati çekmiştir.
Pervane, iki yıl sonra kısa bir süreliğine memleketine gider, dergaha döndüğünde Feyzullah Efendi ölmüş, yerine Cemalettin Çelebi geçmiştir. Bundan böyle ona hizmet edecektir. Ömrünün sonuna kadar kullandığı mahlassı da Cemalettin Efendi’ den alacaktır; On dört yıl sonra, Pervane hizmetine sadakatini gösteren Sıtkı adını alacak ve deyişlerinde buna değinecektir;

On dört yıl gezdim pervanelikte
Sıtkı ismin duydum divanelikte
İçtim şarabını mestanelikte
Kırkların ceminde dara düş oldum

Kırkların ceminde Haydar Haydar dara düş oldum

Güruh-u naciye özümü kattım
Âdem sıfatından çok geldim gittim
Bülbül oldum firdevs bağında öttüm
Bir zaman gül için zara düş oldum

Kırkların ceminde Haydar Haydar dara düş oldum
1
“Cemaleddin sultan dil-i şadıma
İrşad ile Sıdkı dedi adıma
Hasılı yetirdin her muradıma
Ya rabbena şükür elhamdülillah”
2
“On dört yıl dolandım Pervanelikte
SIDKÎ ismim buldum divanelikte
Sundular aşk meyin mestanelikte
Kırkların ceminde dar’a düş oldum”
3
“Mahlasım Pervane gezdim bir zaman
Sıdki mahlasını verdi bir üstad.
yedullah suresi okundu ilan
Hamdülillah beni eyledi irşad.”
4
“Er ceminde agah oldum bu sırra
Yüküm cevahirdir çözmem her yere
On dört sene hizmet ettim bir pire
Bu SIDKI mahlasın kazamdım yeter”

NOT: Bu dörtlükler farklı deyişlerden alınmıştır. Deyişlerin tam hali aşağıda mevcuttur.

DEYİŞLERİ
*18. deyiş hariç tüm deyişler SIDKÎ BABA Hayatı ve Divanından Örnekler- Muhsin Gül-1984 kitabından alınmıştır. Diğer kaynaklardan alınanlar ile karşılaştırılıp yazılmıştır.

1
Ne kaçarsın benden ey melek suret
Şema sakınır mı pervanesinden
Mansur gibi berdar olsam akıbet
Vazgeçmem zülfünün bir tanesinden

Kaldır seyredeyim hüsnü nikâbın
Ağlatıp akıtma çeşmin serabın
Bu yangın gönlüme aşkın şarabı
Doldur ver visalin peymanesinden

Sahibül adalet ey şahı huban
Lebinden bir buse eyle gel ihsan
Bezmi muhabbetten saki devran
Bâde esirger mi mestanesinden

Hançer vur sineme al kan et beni
Iydi vüslatından kurban et beni
Derim yüz istersen üryan et beni
Aşık can mı saklar cananesinden

SIDKI ya sıdkile eyledin karar
Kesseler kellemi edemem inkar
Hakikat babında sadakatli yar
Geçer mi aşığı divanesinden

2
Bir zaman efsane yeldim cihanda
Şimdi bir sultana eriştik şükür
Fehmettim eşyayı seb’ül mesan da
Nokta-i bürhana eriştik şükür

Yedi harften bir noktaya süzüldük
Esmaü’l Hüsna’ya anda yazıldık
Ehlibeyt’in katarına düzüldük
Menzil’i merdane eriştik şükür

Eliftir dersimiz be dir hecemiz
Feyz-i Hakka mazhar oldu nicemiz
Hakikat kitabın açtı hocamız
Sure-i İmrana eriştik şükür

Otuz altı babdan içeri girdik
Hamdülillah ne hub didara erdik
Kaldırdı nikabın cemalin gördük
Acaib seyrana eriştik şükür

SIDKI der dembedem zikrullahımız
Cana hayat verir Feyzullahımız
Sertac-i Muhammed eyvallahımız
Sırr-ı lamekana eriştik şükür

3
Aşk atına süvar olan aşıklar
Ölünceye kadar yorulmaz imiş
Hakkı can gözüyle gören sadıklar
Bu fani dünyaya sarılmaz imiş

Arifler mal için etmez teftişi
Cümlenin muradın veren bir kişi
Bir gerçeğe taktıranlar kirişi
Değme tokmak ile kırılmaz imiş

Kiraman katibi cümleyi yazan
Berhudar mı olur doğrudan azan
Fırsat elde iken sermaye kazan
Eli boş divana varılmaz imiş

Bahçesini serçeşmeden su varan
Muhabbet meyvesi biter firavan
Ehl-i Beytten çerağını uyaran
Kıyamete kadar kararmaz imiş

SIDKI der yar olma kavl-i yalana
Sakın emeğini verir talana
Burda Hünkar evladına mühib olana
O divanda sual sorulmaz imiş

4
Ayrılık dolusun aldım destime
Dostlar himmet eylen gidelim bugün
Hasret kaldım yaranıma dostuma
Dostlar himmet eylen gidelim bugün

Vücud yaralandı sağlanmak olmaz
Sair ateşlere dağlanmak olmaz
Gönül cüş eyledi eğlenmek olmaz
Dostlar himmet eylen gidelim bugün

Ayrılık firkatı düştü bu cana
Kavuşmak isterim kaşı kemana
Hasretteyim eşe dosta yarana
Dostlar himmet eylen gidelim bugün

Çekerim firkatı yanarım nara
Genç yaşımda çok hal geldi bu sere
Sekiz aydır hasret kaldım o yara
Dostlar himmet eylen gidelim bugün

Eşinden aynlan aşık del’olur
Akar gözlerimin yaşı sel olur
Böyle ayrılana bir gün gel olur
Dostlar himmet eylen gidelim bugün

Hasretim pek bu aylarda bu yılda
Nice bir gezeyim şu gurbet elde
Bizi unutmayın duada dilde
Dostlar himmet eylen gidelim bugün

Biçare PERVANE gurbette kaldı
Şu aşkın dertleri sinemi deldi
Aylar tamam oldu çileler doldu
Dostlar himmet eylen gidelim bugün

5
Çatılmadan yerin göğün binası
Muallakta iki nur’a düş oldum
Birisi Muhammed, birisi Ali
Lahmike lahmi de bire düş oldum

Ezdi aşkın şerbetini hoş etti
Birisi doldurdu biri nuş etti
İkisi bir derya olup cüş etti
La’l ü mercan inci dür’e düş oldum

O derya yüzünde gezdim bir zaman
Yoruldu kanadım dedim el’aman
Erişti car’ıma bir ulu sultan
Şehinşah bakışlı ere düş oldum

Açtı nikabını ol ulu sultan
Yüzünde yeşil ben göründü nişan
Kaf ü nun suresin ol(udum o an
Arş kürs binasında yare düş oldum

Ben Ademden evvel çok geldim gittim
Yağmur olup yağ’dım ot olup bittim
Bülbül olup firdevs bağında öttüm
Bir zaman gül için har’a düş oldum

Adem ile balçık olup ezildim
Bir noktada dört hurufa yazıldım
Ademe calı olup Şit’e süzüldüm
Muhabbet şehrinde kara düş oldum

Mecnun olup Leyla için dolandım
Buldum mahbubumu inanıp kandım
Gılmanlar elinden hulle donandım
Dostun visalinde nar’a düş oldum

On dört yıl dolandım Pervanelikte
SIDKÎ ismim buldum divanelikte
Sundular aşk meyin mestanelikte
Kırkların ceminde dar’a düş oldum

SIDKI’yam çok şükür didara erdim
Aşkın pazarında hak yola girdim
Gerçek ariflere çok meta verdim
Şimdi Hacıbektaş Pire düş oldum

Bu dörtlük bazı yerlerde “On dört BİN yıl” şeklinde geçmektedir. Bu hali kesinlikle hatalıdır. Sıdkı Baba, mahlassını On dört sene boyunca ettiği hizmet ile, Cemallettin Çelebi’ nin ona Sıdkı demesiyle almıştır.

6
Bir selam göndermiş o nazlı yarım
Yüz sürüp payına gitmeyinc’olmaz
Artar bülbül gibi Ah ile zarım
Dostun bahçesinde ötmeyinc’olmaz

Cennet bahçesinde Huri kızları
Hayal oldu, gözlerime gözleri
Keman ebruları güneş yüzleri
Sükker leblerinden tatmayınc’olmaz

Abdal oldum hırka giydim şal gibi
Aceb gülermiyim ben de el gibi
Bahçede açılmış gonca gül gibi
Canımı canına katmayınc’olmaz

Daha ne gam yarı bulduktan sonra
Sinem sinesine sardıktan sonra
Dost yolunda abdal olduktan sonra
Ar namus hırkasın atmayınc’olmaz

Kul PERVANE’m gitmez oldu hayalin
Ne yaman yeğindir derd ü melalin
Hublar serfirazı Nur-i Cemalin
Ulaşıp destine yetmeyinc’olmaz

7
Lamekan elinden kan’a getirdin
Ya Rabbena şükür elhamdülillah.
Hayat verdin bu cihana getirdin
Ya Rabbana şükür elhamdülillah

On iki yaşımda aşka düşürdün
Biryan ettin bu sinemi pişirdin
Kanat verdin nice dağlar aşırdın
Ya Rabbena şükür elhamdülillah

Sürdüm yüzlerimi ulu dergaha
Dergahta oturan gül yüzlü şaha
Dönmüşem yönümü ol kıblegaha
Ya Rabbena şükür elhamdülillah

Sene bin iki yüz doksan üçünde
İçirdiler aşk badesin düşümde
Bir güzelin sevdası var başımda
Ya Rabbena şükür elhamdülillah

Ayal verdip, evlat verdin, zat verdin
Kılıç verdin, kalkan verdin, at verdin
Her bir dileğimi iki kat verdin
Ya Rabbena şükür elhamdülillah

Biri üç yüz kırk oldu tarihi hicret
Kırk yedi yıl kıldım mürşide hizmet
Şeyh Sultan Feyzullah eyledi himmet
Ya Rabbena şükür elhamdülillah

Cemaleddin hünkar dil-i şadıma.
İrşad ile SIDKİ dedi adıma
Hasılı yetirdin her muradıma
Ya Rabbena şükür elhamdülillah

8
Siyah perçemlerin hatem yüzlerin
Garip bülbül gibi zareler beni
Hilal ebruların ahu gözlerin
Tığ-i sevda ile yareler beni

Kaşların bismillah vechin Beytullah
Seni öz eliyle yaratmış Allah
Sevmişem ben seni terketmem billah
Aşkın hançeriyle vuralar beni

Elif kametine hayran olduğum
Gece gündüz hayaline yeldiğim
Hep senin içindir boyun eğdiğim
Yoksa zapt’edemez buralar beni

Hub cemalin gördüm ah-ü zar oldum
Aşkına düşeli sevdakar oldum
Kalmadı tahammül bi-karar oldum
Meğer tabutlara saralar beni

SIDKI ‘yam billahi ben terketmezem
Başka güzellere gönül katmazam
Dövsen de kovsan da burdan gitmezem
Meğer ferman gelip süreler beni

9
Mahlasım Pervane gezdim bir zaman
Sıdki mahlasını verdi bir üstad.
Yedullah suresi okundu ilan
Hamdülillah beni eyledi irşad

Hicab perdeleri kalktı gözümden
Türlü hikmet zahir oldu özümden
Kerem buldum kadd-i serfirazımdan
Anın içün böyle olmuşum dilşad

Erişti feyz-i Hak eseri cana
Açtım gözlerimi baktım cihana
Çok şükür kul oldum azim sultana
Harabe kalbimi eyledi bünyad

Erenler şahından dersimi aldım
Doksan bin kelamın künhünü buldum
Aslı bir noktadır zatını bildim
Her, cana söylenmez iş bu istidad

SIDKI sadık bu mahlası bulalı
Kalmadı gönülde dünya melali
Mabudum, maksudum nüri Cemali
Ol bana Şirin’dir, ben ona Ferhad

10
Sadakat rahına olmuşum salik
Şunda bir gerçeğe inandım yeter
İstemem etseler aleme malik
Hakikat rengine boyandım yeter

Erenler yoluna eyledim iman
Sıyrıldı gönlüme şek ile güman
Tecrid defterine yazıldım el-an
El çektim alemden cılbandım yeter

Bir mürşidi kamil erdi cûşüma
Saadet külahını vurdu başıma
Kudretten bir mengûç taktım gûşuma
Kemerbest ilahi kuşandım yeter

Yazıldı gönlüme sebul mesani
Sağlığımda seyran ettim cihanı
Hak yolunda teslim ettim bu canı
Marifet kavline uzandım yeter

Er ceminde agah oldum bu sırra
Yüküm cevahirdir çözmem her yere
On dört sene hizmet ettim bir pire
Bu SIDKI mahlasın kazamdım yeter

11
Gine azmeyledin gurbet elleri
Efendim sultanım eğlenme tez gel
Bunca muhibbanlar bekler yolları
Kaşları kemanım eğlenme tez gel

Dolaşma gurbeti ey şah-i huban
Yanıktır bağrımız çeşmimiz al kan
Düştü gönlümüze ah ile figan
Nevreste fidanım eğlenme tez gel

Bize cevreyledin nesl-i mevali
Saldın gönlümüze derd ü melali
Ağlatma SIDKI’nı Yakup misali
Yusuf-u Kenanım eylenme tez gel

12
Severim sultan Cemal’ i
Eller ne derse desinler
Gönlümden gitmez hayali
Eller ne derse desinler

Bağlanmışım bir Allaha
Nesli hünkar Hamdullah’a
Gönül verdim Feyzullah’a
Eller ne derse desinler

Ali Hadi secdegahım
Bülbül gibi artar ahım
Balım Sultan padişahım
Eller ne derse desinler

Gönlüm bir sultana bağlı
Aşk elinden ciğer dağlı
Lale sümbül bahar çağı
Eller ne derse desinler

Sırrım söylemem naş’a
Demem bu hali kallaşa
Kul oldum nesl-i bektaşa
Eller ne derse desinler

Gönlümü sevdaya saldım
Şükür bir ikrarda kaldım
Muhabbet bahrine daldım
Eller ne derse desinler

Bülbül gibi kılıp ahı
Şükür buldum doğru rahı
Severim bir şahinşahı
Eller ne derse desinler

Yıl bin üç yüz sekiz oldu
Vakit tamam çile doldu
Gönül maksudunu buldu
Eller ne derse desinler

SEFİL SIDKI düştüm zara
Gönül arzu çeker yara
Vasıl oldum bir didara
Eller ne derse desinler

13
Gel beri serseri gezme cihanda
Fark eyle mürşidi var kapısına
Terk eyle benliği kalma gümanda
Özünü teslim et pir kapısına

Teslim et özünü illallah eyle
Hakkı tesbih edip zikrullah eyle
Tecella temanna eyvallah eyle
Asıl Mansur gibi dar kapısına

Dar-ı Mansur olup kıl Hakka kıyam
Erenler ceminde bulasın makam
Dört kapı üzere mürşide selam
Biatını yetir pir kapısına

Kim ki fehmeyledi şahlar şahını
Bunca müminlerin kıblegahını
Cahiller göremez Hak dergahını
Kamiller dizildi er kapısına

İblis ar eyledi sücuttan kaçtı
Lanetin halkası boynuna geçti
Şeytana uyanlar dergahtan düştü
Onları sürdüler nar kapısına

SIDKI bu sözlerim alana öğüt
Gönül kervanını dergaha yürüt
Evladı Hünkardan var bir deman tut
Sakın hizmet etme kör kapısına

14
Gel beri sır verme nadana hara
Namert ile esrar söyleşilir mi
Muhabbet istersen sadık dost ara
Cinsi gayri ile huylaşılır mı

Cahil-ü gümrahın düşme izine
Bel bağlama muhanetin sözüne
Varma meclisine bakma yüzüne
Münkirin sohbeti dinleşilir mi

Münkir olan mal buldukça kudurur
Alemde adına ahmak dedirir
Cömert olan bir nan bulsa yedirir
Bahil ile altın paylaşılır mı

Er olanlar hali olmaz çilleden
Aşıklar Hak için geçti kelleden
Celale uğrarsın sakın silleden
Aslan ile oyun oynaşılır mı

Gel ey SIDKI mertler ile sürüşme
Haddini bil anka ile yarışma
Gerçeklerin cümbüşüne karışma
Deryanın dalgası anlaşılır mı

15
Bugün seyre çıkmış hublar sultanı
Teşrif etti bezmi alâya bakın,
Şevkiyle münevver kıldı cihanı
Alnında nücum-i Zehraya bakın

Manayı velfecri okur gözleri
Bahseder Sure-i Nur dan yüzleri
Aklımı yağmaya verdi sözleri
Kalbimde devreden sevdaya bakın

Sanki gökten yere indi bir melek,
Bezmi aşıkan’a girdi, gelerek
Bir elinde meze sunar gülerek
Bir elinde meyi sahba’ya bakın

Dökülmüş zülüfler gül gerdanına
Hadisler yazılmış hub divanına
Yüz süren hac olur asitanına
Cemal-i Kabe-i Ulyaya bakın

Budur bu alemde hub padişahım
Mescidim mihrabım hem kıblegahım
Alâ sure-i Rahman işte güvanım
Vechinde esma-ül hüsnaya bakın

Açıp gonca misali çeşmi meftunun
Şad etti bülbül-i dil-i mahzunun
Tezyin etmek için bezmi mecnunun
Kaldırdı nikabın Leylaya bakın

Gelmemiş cihana böyle mâhpare,
Bir bakışta aklım aldı ne çare,
SITKI’ yı bülbül gibi düşürdün zare
Şol yüzü gül lebi hamraya bakın

16
Arz eyleyip geldim haki payına
Kabul et efendim mihman senindir
Ta ezelden âşık oldum soyuna
Kapının kölesi Selman senindir

Çeker sancağını erler gaziler
Gelir kurbanlıklar koçlar kuzular
Kudümden çalınır naylar sızlar
Saz muhabbet sohbet seyran senindir

Adalet tahtının sultanı sensin
Gönüller evinin mihmanı sensin
Tabipsin cümlenin Lokman’ı sensin
Her türlü dertlere derman senindir

Dergahın cennettir bahçeli bağlı
Garip bülbül gibi yüreğim dağlı
On sekiz bin alem hükmüne bağlı
Sen kutbül aktansın devran senindir

Aşk yolunda terk eyledim canımı
Canımı, malımı, hünü manımı
Kes gerdanımı akıt kanımı
Geldi SIDKI kulun kurban senindir

17
Azimet ederek bizim ellere
Devletli sultanım sen sefa geldin
Çoktan beri bakar idim yollara
Kaşları kemanım sen sefa geldin

Mesturdur veçhinde yüz on dört sure
Konduğun haneler gark olur nura
Noksanımız çoktur kalma kusura
Sahibül ihsanım sen sefa geldin

Hüsnün gördüm ruşen oldu gözlerim
Bu sinemi nar-ı aşka közlerim
Haki paye turab olsun yüzlerim
Ey aziz mihmanım sen sefa geldin

Asl-ı pakinizdir güruh-u naci
Cemalin kabesin görenler hacı
Kelamındır her yaremin ilacı
Tabibi lokmanım sen sefa geldin

SIDKI fakir kapınızın kemteri
Cemalin göreli olduk serseri
Velilerin serfirazı serveri
Şah-ı horasanım sen sefa geldin
(KAYNAK: Muhsin Gül, Sıdkı Baba Hayatı ve Divanından Örnekler, 1984, sf.91)

18
Bizim biatımız nesli Hünkâr’a
Nasip veren yeşil eli gözleriz
Biz boyun eğmeyiz kalbi kalleşe
Haktan zikreyleyen dili gözleriz

Biz şahlar şahından aldık fermanı
Beyhude gezmeyiz dağı ormanı
Her poyraza savurmayız harmanı
Pir elinden esen yeli gözleriz

Sırrımızı her cahile demeyiz
Ehlibeyt rahından geri dönmeyiz
Karga gibi daldan dala konmayız
Bülbülün konduğu gülü gözleriz

SIDKI ehlibeyte doğru rahımız
Velayet burcundan doğar mahımız
Sırrı Balım Sultan kıblegâhımız
Sulbten sulbe gelen nuru gözleriz

19
Duaz-ı İmam
İlâhi Mustafa Mürteza hakkı
İnsan-ı Kâmilden ayırma bizi
Yüz-i yirmi dört bin Enbiya hakkı
İnsan-ı Kâmilden ayırma bizi

Desti girimizdir İmam-ı Hasan
Hüseyn-i kerbelâ şah-ı şehid’an
İmam Zeynel, İmam Bakır elaman
İnsan-ı kâmilden ayırma bizi

Caferi Sadık cümlemizin serveri
Musa Kâzım, Rıza yolun rehberi
Medet mürvet Taki, Naki, Askeri
İnsan-ı kâmilden ayırma bizi

Muhammed Mehdi’dir şah-ı velâyet
İşitir cihanı nuru hidayet
Niyazımız budur her dem her saat
İnsan-ı kâmilden ayırma bizi

SIDKI’ yam dünyaya eyleme heves
Ruh pervaz edep de kalır bu kafes
Ya ilâhi evvel ahir son nefes
İnsan-ı kâmilden ayırma bizi

20
Ey erenler bu meydanda müşkülüm
Seçilmedi gitti bilmem ne haldir
Dosta gidem dedim bağlandı yolum
Açılmadı gitti bilmem ne haldir

Can ah çeker arzu kılar cananı
Dem be dem artmakta zar ü efganı
Hazırlandı amma gönül kervanı
Göçülmedi gitti bilmem ne haldir

Beller duman kış çevirdi yolumu
Balım Sultan sen bilirsin halimi
Dost aşkına doldurdular dolumu
İçilmedi gitti bilmem ne haldir

Bir ziya bulmuşum aşk çerağından
Can bülbülü çıkmaz dostun bağından
Secer bellerinden Yıldız Dağından
Geçilmedi gitti bilmem ne haldir

Sefil SIDKI abdal oldu yürüdü
Açılmadı dağlar duman bürüdü
Aşk derdinden çeşmim yaşı kurudu
Saçılmadı gitti bilmem ne haldir

21
Pervaz vurup arş yüzünde dönünce
Dinlen tarif edem yolu turnalar
Hidayet Mevla’dan kalkın deyince
Gözetleyin sağı solu turnalar

Varıncağız Amasya’nın üstüne
Secde kılın Hamdullah’ın postuna
Damanına, dergâhına, destine
Ezelden demişiz beli turnalar

Hamdullahtır gerçeklerin şahbazı
Çağrışın Melâ’yı açın pervazı
Ali Pir Civan’a kılın niyazı
Temaşa eyleyin eri turnalar

Ol Niyaz Babaya bir niyaz eylen
Toprağı kimyadır yükleri Taylan
Çal Dede Sultan’a ahvali söylen
Hoş mızrak tutar eli turnalar

Durmayın Çetmi’de açın pervazı
Emirce Sultan’a kılın niyazı
Hacıköy’de şehitlerin şahbazı
Anında bir ismi Deli turnalar

Merzifon’dan seyreyleyin obayı
Kılavuz eyleyin bad-i sabayı
Hem ziyaret edin Pir-i babayı
Hoştur o sultanın hali turnalar

Giderken uğrayın Balım Sultan’a
Sıdkile yalvarın erler uyana
Özleri bağlayın âl-i İmran’a
Kudretten uzundur kolu turnalar

İn Harız köyüne seyret didara
Bizim için selam söylen o yara
Sürün yüzünüzü Çıkan Pınar’ a
Onun ab-i zemzem gölü turnalar

Orda zikreyleyin gani hüdayı
Doldurun zemzemi için badeyi
Görmeden geçmeyin Göğce Dede’yi
Bekler memleketi, ili turnalar

Nacaklı’da görün koca sultanı
Kudretten açılır gülü gülşanı
Akar çeşmeleri hoştur seyranı
Türlü meyve verir dalı turnalar

Muallâdan görün Kandil Baba’yı
Ziyaret eyleyin alın duayı
Pervaz vurun seyreyleyin Kovay’ı
Ora muhabbetin yeri turnalar

Kovay’dan geçinde doğru bir rahtır
Açılır gülleri yeri mübahtır
Hasan Dede derler hoş nazargâhtır
Kuşları var hoştur dili turnalar

Hamama varınca seyret gül-ab’ı
Başında bekliyor çifte arabı
Ağca Dede ile Elvan Çelebi
Estirir poyrazı yeli turnalar

Kuşsaray üstünden açınca heman
Uğraman Çorum’a ademi yaman
Ömert’ten geçince Garipçe Sultan
Garip garip söyler dili turnalar

Bir gececik yatın Kırklar dağında
Bülbül öter bahçesinde bağında
Açın kanatları seher çağında
Seyredin ülkeyi ili turnalar

Çıkın arş yüzünde yüceden dönün
Hüseyin Gazi’ye varınca konun
Zemzem ü Kevserdir gölünde yunun
Bağlan o sultana beli turnalar

Bundan öte gideceğin Bozok’tur
Baharın hasbahçesi hubları çoktur
Güzelli, mihmandar emsali yoktur
Onları tarif eder yolu turnalar

Eğer düşerseniz Malya çölüne
Niyaz kılın Otman Baba beline
Konun Çilehaneye, Seyfe gölüne
Kudretten akmakta balı turnalar

Yükseğinden seyreyleyin inişe
Dostun kahvecisi Ali Derviş’e
Muradım, maksudum, arzum hemişe
Hünkâr Hacı Bektaş Veli turnalar

Sürün yüzünüzü Hazret-i Pire
Şah Balım Sultan dertlere çare
Nuri Feyzullah’ tır bir kaşı kare
Irgalanır zülfün teli turnalar

Çeşmesinden abı hayat içilir
Üstümüze nur-i rahmet saçılır
Lale, sünbül, gül-ü reyhan açılır
Solmaz has bahçenin gülü turnalar

Bahçenizde garip garip öteyim
Matahımı müşteriye satayım
Hasta düştüm şu Harız’da yatayım
Sorun her ahvali, hali turnalar

Hamdülillah gören çeker mi yası
Pirim Bektaş Veli mülkün ihyası
Nur-i Cemalettin hubların hası
PERVANE ol yarin kulu turnalar

(1487 – 1524)

Sabah oldu kutlu günler doğuyor

0

Sabah oldu kutlu günler doğuyor
Hatâ ettim günâhımı bağışla
İhsân ettiğine nurlar yağıyor
Hatâ ettim günahımı bağışla.

Yağan yağmur içün esen yel içün
Dergâhına varan doğru yol içün
Urum’daki Hacı Bektaş Vel-içün
Hatâ ettim günâhımı bağışla.

Seksen bin Urum Erenleri içün
Doksan bin Horasan pirleri içün
Hasan Hüseyn’in nûrları içün
Hatâ ettim günâhımı bağışla.

Hüseyin Gazî’çün gerçek er içün
Nazar edüp yarattığın yer içün
Müşkilleri halleden rehber içün
Hatâ ettim günâhımı bağışla.

Tâlip olamaz irehbersiz babasız
Harman mı savrulur yelsiz yabasız
Kul hatâsız olmaz hatâ tevbesiz
Hatâ ettim günâhımı bağışla.

Eyyûb Peygamber’in gözü yaşıyçün
İnüb inüb deldiceği taş içün
Yusuf Peygamber’in aziz başıyçün
Hatâ ettim günâhımı bağışla.

Mûsâ’ya verdiğin Tûr’un hakkiçün
Îsa’ya verdiğin sûrun hakkiçün
Ol şems ü kamerin nûrun hakkiçün
Hatâ ettim günâhımı bağışla.

Cümle biten çiçeklerin hakkıçün
On iki Ma’sûm’i pâk’in hakkiçün
Sen ganî’sin senden gayrı kimsem yok
Hatâ ettim günâhımı bağışla.

Hatâyi çağırır aman Enelhak
Münkir kullarından uzaksın uzak
Sen ganî’sin gayrı kimsem yok
Hatâ ettim günâhımı bağışla.

Şah İsmail
“Hatâyi”

Turna gibi bir muamma

Turna gibi bir muamma
İner, “Ali Ali” diye
Adını sormadım amma
Konar, “Ali Ali” diye

Ak üstünde karaları
Salmış saçın turaları
Ah ettikçe yaraları
Sızlar, “Ali Ali” diye

Ak üstünde karaları
Salmış saçın turaları
Ah ettikçe yaraları
Sızlar, “Ali Ali” diye

Dersim ellerinden soyu
Selviye benziyor boyu
Sanki abıkevser soyu
Sunar, “Ali Ali” diye

Şahmerdana boyun büker
Bütün evren teker teker
Baktım, bir can semah döner
Hü der, “Ali Ali” diye

Şahmerdana boyun büker
Bütün evren teker teker
Baktım, bir can semah döner
Hü der, “Ali Ali” diye

Ak gerdanda Zülfikar′ı
Gönüldeki bütün varı
Kerbela’da zarı zarı
Yanar, “Ali Ali” diye

Zeynel der ki, “Doğan güneş
Huri meleklerine eş”
Alev alev düşen ateş
Söner, “Ali Ali” diye

Zeynel der ki, “Doğan güneş
Huri meleklerine eş”
Alev alev düşen ateş
Söner, “Ali Ali” diye

Şahmerdana boyun büker
Bütün evren teker teker
Baktım, bir can semah döner
Hü der, “Ali Ali” diye

Ak üstünde karaları
Salmış saçın turaları
Ah ettikçe yaraları
Sızlar, “Ali Ali” diye

Zeynel der ki, “Doğan güneş
Huri meleklerine eş”
Alev alev düşen ateş
Söner, “Ali Ali” di…

Ve Kadınlarımız

0

Ve kadınlar,

Bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri ince, küçük çeneleri
kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz.
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda,
ve pazardaki
ve karabasana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle
bizim olan kadınlar,
bizim kadınlarımız…

Nazım Hikmet

Ben sporcunun zeki cevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim”Mustafa Kemal Atatürk

0

Ivan Fernandez
Kenya’yı temsil eden atlet Abel Mutai, İspanyol atlet Ivan Fernandez’in hemen önündeydi ve bitiş çizgisine ulaşmasına sadece birkaç metre kalmıştı. Gel gelelim Mutai yarışı tamamladığını düşündü ve koşmayı bıraktı. Fernandez ise Mutai’nin hata yaptığını ve çizgiyi geçtiğini düşündüğünü fark etti. Normalde devam etse Mutai’yi kolaylıkla geçebilir ve yarışı birinci olarak bitirebilirdi. Ancak o koşmaya devam etmesi için Mutai’ye bağırmaya başladı. Tabii Mutai İspanyolca bilmiyordu.
Fernandez bununla da yetinmedi ve Kenyalı sporcuyu sırtından iterek yarışı birinci bitirmesini sağladı. Yarıştan sonra bir gazeteci Fernandez’e bunu neden yaptığını sordu. “Onu kolaylıkla geçebilir ve yarışı kazanabilirdin. Onun kazanmasına neden izin verdin?” Fernandez’in yanıtı ise bambaşkaydı. “Kazanmasına izin vermedim, o zaten kazanmıştı. Eğer bunu fırsat bilseydim zaferimin değeri ne olacaktı? Kazandığım madalyanın onuru ne olurdu? Ailem ve diğerleri bunun hakkında ne düşünürdü?”

İlk yardım öğrenmek, istek değil vazife olmalıdır

0

İlk Yardım yapacağınız kimse belki, en sevdiğiniz en yakınınız, olabilir.
Ücretsiz İLK YARDIM Semineri
İstanbul Cemevi’nde düzenlenecek olan İlk Yardım Semineri ile hayati bilgi ve beceriler edinin!
Katılım ücretsizdir.
📅 Tarih: 9 Şubat
🕝 Saat: 13:30
📍 Yer: İstanbul Cemevi Atatürk Kültür ve Sanat Salonu
👩‍⚕️ Eğitmen: Sevda Kayaoğlu Cora
Hayat kurtarmayı öğrenmek için bu fırsatı kaçırmayın!

Gezi, lokma ve etkinliklerimizden haber almak için bizi takip edin lütfen ⬇️
Web sitemiz: https://istanbulcemevi.com/
Youtube kanalımız: https://www.youtube.com/@istanbulcemevi
İnstagram sayfamız: https://www.instagram.com/istanbul_cemevi/
Twitter sayfamız: https://x.com/istanbulcemevi
Facebook sayfamız: https://www.facebook.com/istanbulcemeviegitimvekulturvakfi
YER: İstanbul Cemevi Eğitim ve Kültür Vakfı
ADRES: İstasyon Mah. 1. Yunus Emre Cad.
No.64-66 Halkalı, Küçükçekmece – İstanbul
TELEFON: 0532 170 92 70 – 0212 696 94 75

Türkü demek, Türk demektir hemşerim,

Türkü demek, Türk demektir hemşerim,
O sebepten bizde boldur türküler…
Ben onu bilirim onu söylerim,
Türklerdeki özel haldır türküler…

Öyle özel hal ki bilenler gelsin,
Türkü bilmiyorsan Türk de değilsin,
Türkü dinlemeyen Türk‘ü ne bilsin?
Türklerde töredir, ildir türküler…

Azerbaycan, Türkmeneli, Kırım var,
Var var ama dar geliyor hepsi dar!
Çin Seddi‘nden tut da Tunaya kadar,
Ortak duygu, ortak dildir türküler…

Bazen kuzu olur dağlarda meler,
Bazen Ferhat olur dağları deler,
Bazen Leyla için kumları eler,
Mecnun‘un düştüğü çöldür türküler…

Keremin adeta Aslı‘ya tapıp,
Ah çekip, ağzından alevler kapıp,
Aslı‘nın saçını süpürge yapıp,
Silip süpürdüğü küldür türküler…

Bazen aşık gönüllere aşiyan,
Bazen eski yaraları kaşıyan,
Bazen yarin kokusunu taşıyan,
Ilgıt ılgıt esen yeldir türküler…

Türkü vardır yardan medet dilenir,
Türkü vardır zalim yare ilenir,
Bazen höllük olur bebek belenir,
Bazen derelerde mildir türküler…

Bazen yarin yanağınca allanır,
Bazen mendil olur elde sallanır,
Bazen demet demet yare yollanır,
Laledir, sümbüldür, güldür türküler…

Sevdaların en delişmen çağında,
Neler gizli neler gönül dağında!
Bazen akar durur yar dudağında,
Şekerdir, kaymaktır, baldır türküler…

Görülmüş mü buna akıl erdiği,
Kıymetsiz bir çulun ilham verdiği,
Bazen loylu yarin dama serdiği,
Kıymeti belirsiz çuldur türküler…

Hiç bilmez mi nazlı yari yitiren!
Kızılırmak gelinleri götüren…
Bazen ise yardan mektup getiren,
Zarfın üstündeki puldur türküler…

Kara sevda erim erim eritir,
Yalın ayak dağda, taşta yürütür,
Yadellerde yiğitleri çürütür,
Gurbette bükülen beldir türküler

Canlar gidip yıkılınca yuvalar,
Bazen dertler birbirini kovalar…
Hele o ağıtlar, uzun havalar,
Bazen gözlerdeki seldir türküler…

Bazen baş sallayan ala geyiktir!
Bazen sarhoş olur bazen ayıktır,
Fırat kenarında yüzen kayıktır,
Bazen de deryada saldır türküler,

Yeşil Kurbağalar, Erzincan, Eğin!
Dinlesem doyamam ölene değin,
Bazen yeşil başlı göğel ördeğin,
Derine daldığı göldür türküler…

İstanbul‘da katip, kolalı gömlek,
Bünyan‘da halıya atılan ilmek,
Sivas‘ı bilmeyen bunu bilmez pek!
Kalem tutan ele kuldur türküler…

Kütahya‘da pınar, Erzurum da kar,
Iğdır‘da al elma, Kağızman‘da nar,
Bazen de üstüne hep kuşlar konar,
Telg(ı)raf taşıyan teldir türküler…

Mert olan zalime olur mu tabi?
Zulümdür isyanın seri sebebi,
Dadaloğlu gibi, Köroğlu gibi,
Bazen kılıç tutan eldir türküler…

Bazen şehirlidir, bazen dağlıdır!
Bazen “Kizir„ bazen “Hekimoğlu„dur,
Çarşamba‘da eli kolu bağlıdır!
Bazen kelepçeli koldur türküler…

Yani derdin deryasına dalınca,
Dinle de gör gam kasevet alınca,
Vallahi, billahi darda kalınca,
Bazen tutulacak daldır türküler…

Topraktır, havadır, sudur, ateş, kor…
Nasıl saysın Arif, sayılması zor,
Türküyü sevdalı yüreklere sor,
Gönülden gönüle yoldur türküler…

Ozan Arif
13.07.2017