Pazartesi, Temmuz 7, 2025
No menu items!
Ana Sayfa Blog Sayfa 3

Şu dünyanın ötesine

0

Şu dünyanın ötesine
Vardım diyen yalan söyler
Baştan başa sefasını
Sürdüm diyen yalan söyler

Gece olur gündüz olur
Cümle alem dümdüz olur
Gökte kaç bin yıldız olur
Saydım diyen yalan söyler

Ark kazarlar arkın arkın
Felek çevirmedi çarkın
Bu dünyada malım mülküm
Vardır diyen yalan söyler

Oğul dinlemez atayı
Dilden çıkarmaz hatayı
Pişmeden çiğ yumurtayı
Soydum diyen yalan söyler

Kuru ağaçta olur gazel
Kendi okur kendi yazar
Ahtı bütün hüsnü güzel
Vardır diyen yalan söyler

Avcılar avlarlar bazı
Hakka ederler niyazı
Daim beş vakit namazı
Kıldım diyen yalan söyler

Şah Hatayi’m der varılmaz
Varılırsa da gelinmez
Rehbersiz bir yol alınmaz
Aldım diyen yalan söyler

Bütün kainatı var eden odur

Bütün kainatı var eden odur
Neler var efendim birin içinde
Her derdin dermanı tabibi odur
Bunlar anlatılmaz sırrın içinde

Ademi balçıktan kuran mevladır
Havva ile cihandan süren mevladır
Nebiler sırrına eren mevladır
Habibi gönderdi nurun içinde

Habip yatağına giren o idi
Hayber kalesini kıran o idi
Ahkan kalesini alan o idi
Böyle er olur mu erin içinde

Leylilehar beni gören yücemdir
Ben günahkar kulum ona ricamdır
Abdulkadir Geylan benim hocamdır
Himmet tükenir mi pirin içinde

Beni beş paraya sattı vicdansız
Neden bala zehir kattı vicdansız
Gönül sarayından attı vicdansız
Kalamam nazlı yarin içinde

Sevda dağlarını gezdim üredim
Genç yaşımda kaküllerim taradım
Deryalarda avgahımı aradım
Hiç bir şey bulmadım torun içinde

Mücevherdir mayasıyla sözleri
Yaradana bağlı onun özleri
Bu cihanı göremiyor gözleri
Neler var efendim görün içinde

Hakkı seven muradını gördüler
Arifanlar hep bu sırra erdiler
Haktan geldi bu imana sordular
Oda saklanıyor arın içinde

Sözlerimde mana vardır beklerse
Menzil alamazsın bunda teklersen
Işin kötü tembel tembel yuhlarsan
Helal rızık vardır terin içinde

Yol erkan bilmezsen darda kalırsin
Pir himmet etmezse sorda kalırsın
İmana sordular nerde kalırsın
Dedi durmam günahkarın içinde

İnanma sümbüllü güzel bağlara
Bu dünya kalmadı neça çağlara
Gönül verme o çimenli dağlara
Onlarda kapanıyor karın içinde

Bu aşıklık bana yerinden geldi
Hocam ehli kamil pirinden geldi
Habibi Ekremi semaya aldı
Musa ile konuştu turun içinde

Vicdansızlar bala zehir kattılar
İmansızlar müslümana çattılar
Nebilere çok işkenge ettiler
Halili attılar narın içinde

Laftan anlayana bu kadar yeter
Ah ile vah ile ömrümüz biter
Kara topraklarda erenler yatar
Hor bakmayın beyim yerin içinde

Baksana dünyanın sen telaşına
Yazılanlar bir gün gelir başına
Dünyaya gelmedin boşu boşuna
Ara mevlayı bul sorun içinde

O furkanın sözlerinden ibret al
Erenlerin izlerinden ibret al
Işık nerden gözlerinden ibret al
Bulursun mevlayı görün içinde

Bugün yarın ömür kuşu uçuyor
Hep sıralı saatlerim geçiyor
Her dakka sinemde yara açıyor
Bende kaldım ahuzarın içinde

Nerden geliyorsun kendini düşün
Temelini düşün bedelini düşün
Seni var eden fendini düşün
Vücudun saklıdır derin içinde

Neler gördün idrak eyle rüyada
Yol engelli varamazsın piyade
Varı sanatı sevme burada
Zararlar gizlidir kârın içinde

Kamillerin dergahında yeri bul
Şifa için çiçeklerde arı bul
Beyazı kırmızı birde sarı gül
Onlarda engelli harın içinde

Ulusettar her halimi biliyor
Her nere gidersen seni görüyor
Sabredenler muradına eriyor
Hayırlı ecir vardır şerin için

Der Gülhani bize vermiştir huda
Dünyaya gelenler elbette gide
Can cesede birgün diyecek elveda
Ruhların mekanı surun içinde

Artvinli Aşık Gülhani

Ah u Figan Dilber

Âh ü figân dilber senin elinden
Hasretin bağrımı ezdi eziyor
Öldür kurtulayım tatlı dilinden
Firkâtin benzimi bozdu bozuyor

Zülfün kemendiyle asıldım dâra
Düşmüşüm dertlere bilmem ne çâre
Gözün ister tenden cânım kopara
Ellerin fermânım yazdı yazıyor

Kaşların karası nutkumu bağlar
Hasretin cânımı dağladı dağlar
Kimisi gülüyor kimisi ağlar
Kimisi yolundan azdı azıyor

Sensiz durmaz ey yâr içerim yanar
Her beni görenler dîvâne sanar
Gece gündüz durmaz kadehler sunar
Dilin sâkî şerbet süzdü süzüyor

Uzakta ararken yakında buldum
Hamdolsun gönlümün pasını sildim
Usandım dünyâdan bâkaya geldim
Gönlüm şu fenâdan bezdi beziyor

Herkesin ayıbı gözüne perde
Dilber beni saldın yine bir derde
Kiminin gözü kör bilmiyor nerde
Hâlbu ki âşikâr gezdi geziyor

Ey Figâni viran çekme teşvîşi
Henüz işlemişim bir güzel işi
Pervâz edip gitti gönlümün kuşu
Muhâbbet behrinde yüzdü yüzüyor

firkat: ayrılış, ayrılık
kemend: eskide idam için boyna takılan nesne
baka: kalma işi, bakilik
teşviş: karıştırma, bulandırma
pervaz: uçuş
behr: denizle ilgili

Kul Ahmet

Haktan inayet olursa

Haktan inayet olursa
Şah Urum’a gele bir gün
Gazada bu zülfikarı
Kâfirlere çala birgün

Hep devşire gele iller
Şah’a köle ola kullar
Urum’da ağlayan sefiller
Şad ola da güle bir gün

Çeke sancağı götüre
Şah İstanbul’da otura
Frenk’ten yesir getire
Horasan’a sala bir gün

Devşire beği paşayı
Zapteyleye dört köşeyi
Hüsrev evde temaşayı
Ali divan kura bir gün

Günü Şah’ın doğdu deyü
Bol irahmet yağdı deyü
Kutlu günler doğdu deyü
Şu âlem şad ola bir gün

Mehdi dedem gelse gerek
Ali divan kursa gerek
Haksızları kırsa gerek
İntikamın ala birgün

Pir Sultan’ın işi ahtır
İntizarım güzel Şah’tır
Mülk iyesi padişahtır
Mülke sahip ola bir gün

Pir Sultan Abdal

Acıyı Bal Eyledik

0

Bak şu bebelerin güzelliğine
Kaşı destan gözü destan
Elleri kan içinde

Kör olasın demiyorum
Kör olma da gör beni

Damda birlikte yatmışız
Öküzü hoşça tutmuşuz
Koyun değil şu dağlarda
San kendimizi gütmüşüz

Hor baktık mı karıncaya
Kırdık mı kanadını serçenin
Ya nasıl kıyarız insana

Sen olmazsan öldürmek ne
Çürümek ne zindanlarda
Özlem ne ayrılık ne
Yokluk ne yoksulluk ne
İlenmek ne dilenmek ne
İşsiz güçsüz dolanmak ne
Gün gün ile barışmalı

Koklaşmalı söyleşmeli
Kardeş kardeş duruşmalı

Korka korka yaşamak ne

Kör olasın demiyorum
Kör olma da
Gör beni

Hasan Hüseyin Korkmazgil

BİR DAHA GEL SAMSUN’DAN

Sana hasret sana vurgun gönlümüz
Neredesin mavi gözlüm
Nerde nerde nerdesin dost
Bu gemi bu karadeniz
Sarı saçlım mavi gözlüm
Nerde nerde nerdesin dost

Ararım izini Dolmabahçe’den
Bir daha dönmez mi bu yola giden
İçimde sen gözümde sen
Sarı saçlım mavi gözlüm
Nerde nerde nerdesin dost

Kurban olam yürüdüğün yollara
Kara peçe yakışmıyor kullara
Uyan bak bizim hallara
Sarı saçlım mavi gözlüm
Nerde nerde nerdesin dost

Bulutlar terinden dağlar kokundan
Sarhoştur sevdiğim Mahzuni bundan
Bir daha gel gel Samsun’dan
Sarı saçlım mavi gözlüm
Nerde nerde nerdesin dost

ÂŞIK MAHZUNİ

Gene it dilinden çaldı makamlar

Gene it dilinden çaldı makamlar
Çok ayılar göbek attı hırsınan.
Çayırın harmanı çıktı bakalım
Uyuz beygir şaha kalktı tırsınan

Kolay çıkmaz bu tahtanın cilası
Temeli bulaşık oldu olası
Bizim başımızın böyle belası
Özel gelmiş mektebinen kursunan

Gizli pazarlığın yahşi rızası
Ne bir tesadüftür ne iş kazası
Çok yamandır doğru sözün cezası
Tepemizde tırpanınan örsünen

Mahzuni şerifim necidir neci
Yaktı sinemizi hac’oğlu hacı
Züğürt ah der fakat zenginin piçi
Avrupa’ya gider gelir forsunan

Aşık Mahzuni Şerif

şu dünyada nice haller yaşadım

GELDİM
şu dünyada nice haller yaşadım
Tatlıdan acıya karıldım geldim
Bazen turap iken, bazen taş idim
Bilmem kaç kapıdan soruldum geldim

Hak var iken boyun eğmem kullara
Minnet etmem kutnu kumaş çullara
Kılavuzsuz asla düşmem yollara
Ben kendi özüme sarıldım geldim

Çıkar için renkten renge girmedim
Kötü düşü hiç hayıra yormadım
Yobazların hanesine varmadım
İki yüzlülere darıldım geldim

Aslıma dönmüştüm ben beni buldum
Sanmayinki! ben çaresiz bir kuldum
Aşkın gözyaşıyla kabıma doldum
Bilmem kaç kez kurban verildim geldim

Hak tecelli etti doğdum dünyaya
Onun için ismim düştü künyeye
Çok sırlar taşıdım ben bu bünyeye
Sabır taşı iken kırıldım geldim

Teberik der haberdarım halimden
Hakkın zikri asla düşmez dilimden
Kim dönerse dönsün dönmem yolumdan
Deli dolu iken , duruldum geldim
Post olup yoluma serildim geldim

06/11/2024
Teberik düzgün

Ta ezelden ırgat oğlu ırgatım

Ta ezelden ırgat oğlu ırgatım
Beylik gibi asaletim yok benim
Bulgur yerim su içerim kime ne
İt yalına şükür karnım tok benim

Höllükte büyüdüm, beşikte yattım
Emeksiz şerefi sevene sattım
Zehir zıkkımı memede tattım
Dostlarımdan düşmanlarım çok benim

İliğimden çıkmaz tezek dumanı
Gün oldu aş yaptım çayır çimeni
Çektiğimde kırk yamalı tumanı
Sevgilimdir tüfek benim ok benim

Bir fidan ki kesilince bitmez mi?
Dallarında nice kuşlar ötmez mi?
Bir yiğide bir kör ocak yetmez mi?
Neme gerek kömür benim kok benim

Mahzuni’yi mengeneye germişler
Baş ucuna sorgucuyu dermişler
Ölsün diye bana ceryan vermişler
Zencirimi yakar gider şok benim.

Mahzuni Şerif

Seyran bahçesinde bir yanal alma

0

Âşık Veli evliyanın ilm-i ledinden bahş ettiği kelamullahıdır.

Seyran bahçesinde bir yanal alma
On sekiz bin âlemin nuru dediler
Muhammed Murtaza Haydar-ı Kerrar
Hünkâr Hacı Bektaş Veli dediler

Fahr-i âlem elifi tac uruna
İki cihan boyanmıştır nuruna
On iki terek ol tacının sırrına
Arşta mehrubana Ali dediler

Hocası aldı mektebe götürdü
Elif be demeden mana yetirdi
Akıttı pınarı susam bitirdi
Hacısı hocası beli dediler

Rum erleri Horasan’a geliptir
Herkes akıl ile yerin buluptur
Üstlerinden er geçtiğin biliptir
Kadıncık Ana’ya dolu dediler

Şu geleni Şah-ı Merdan sanmadı
Kimisi inandı kimi inanmadı
Taradı postları çerağbalar yanmadı
Besbelli bu bizden ulu dediler

Şah’ım der ki Bektaşî’yim Bektaşî
O kim idi nasip veren ol kişi
Sıktı un eyledi örs gibi taşı
İsmi Bektaş idi veli dediler

Hep bir araya geldi halife pirler
Bektaş isminde er görmedik derler
Bize nasip veren bir yeşil el derler
Görünce tanırız eli dediler

Ersen darı çeç üstüne otur dediler
Ulu isen nasip yetir dediler
Söz senet olmaz senet getir dediler
Çok olur senetsiz veli dediler

Kimisi inandı budur dost dedi
Kimisi inanmadı nişan istedi
Şah’ım mübarek elin gösterdi
Budur bize nasip veren dediler

Ol demde velilik fermanı geldi
Şah’ım mertebeyi orada buldu
Evvel Ali idi ahir Vel’ oldu
Taptık ey sultanım beli dediler

Horasan pirleri [U]Rum’a geldi
Çok zaman yol erkân batında kaldı
[U]rum erlerine hediye geldi
Budur Hakk’ın doğru yolu dediler

VELİ’m eydür cümle erlerden ulu
Cümle erler ana demiştir beli
Şüphesiz Allah Muhammed Ali
İnanmayan İblis kulu dediler

Altı bin altı yüz altmış altı’nın

Altı bin altı yüz altmış altı’nın
İçinden seçilen sade beş midir
Allah için kur’an için söyleyin Haydar Söyleyin
Ebu Sufyan Murtaza’ya eş midir Haydar Eş midir

Bu kadar gâfil mi Hazreti Hüda
Kendi kullarını hey dost yaksın beyhuda
Bin hikmet yüklüdür bir içim suda
Bunca Evliya’nın bağrı taş mıdır

Dört kitabın dördü Hâkk’tır inanın
Kavgası yok Muhammed’le inan Musa’nın
Allah’ın insan’a hey dost verdiği canın
Birisi dolu da, biri boş mudur

Kim Hâkk’ı görmüş ki hey dost cihat açıyor
İnsan sevgisine hey dost zehir saçıyor
Mahzuni günümüz gelip geçiyor
İnsan vurmak Hâkk’a göre hoş mudur
Haydar hoş mudur

Dünya cennetinin bir köşesinde

0

Dünya cennetinin bir köşesinde
Dost ile seviştik, sevabımız var
İçerek mest olduk biz neşesinden
Elestten yıllanmış şarabımız var

Nerde gerçek insan varsa yârimiz
Gerçekler uğruna bütün varımız
Dönmeyiz bu yoldan gitse serimiz
Bütün insanlığa hitabımız var

Çoktan sürüklendik bu maceraya
Gerdanımız taktık zülf-ü Leylâ ‘ya
Sorgu sualimiz kalmaz ukbaya
Şimdiden görülmüş hesabımız var

Hakkı hazır bildik, eyledik şükür
Bizlere ne hacet duayla zikir
Ne sorarsa sorsun Münkirle Nekir
Onlara verecek cevabımız var

İbreti, aşıkız olmaz arımız
Gerçekler yoluna koyduk serimiz
Hak, adalet bizde, yoktur zorumuz
Dersimiz aşk, canlı kitabımız var

İbreti Baba

Aklımı zay etti bir melek meşreb

Aklımı zay etti bir melek meşreb
Gonlümün ateşin hicrana cektin
Ayet-el kursi’de ismin mürekkep
Hikmeti sureyi imrana çektin

Veşşems-i vedduha yüzlerin ayet
Kaşların imrandır gözlerin Tevrat
Zabur’da gördum bir gizli hikmet
Derc edip İncil’i Kuran’a çektin

Şemsi kamer yüzlerinde iki şakk
Huriyi gılmandır ayarın el-hak
Gördüm cemalini soylerim hak hak
Beni Mansur gibi urgana çektin

Gahi yerden gahi göğden hareket
Kimseler görmemis boyle feraset
Akılları aldın kıldın arasat
Kimin zincirleyip meydana çektin

Beçare gönlüme çok hal eyledin
Gözümün yaşını sel sel eyledin
SITKI’yı Yakub’a emsal eyledin
Kendin Yusuf gibi pinhana çektin

Gerçek adı Zeynel Abidin olan, Sıtkı Baba’nın soyu Oğuz Türkleri’nin Bozok koluna bağlı Dedekargın örelerine da aşiretinden gelir. Dedekargın aşireti Anadolu’nun çeşitli yörelerine dağılırken bir grup da Malatya’da Tohma çayı kenarında Çerme adında bir köye yerleşmişler, uzun yıllar bu köyde yaşayarak arazi ve mülk sahibi olmuşlardır. Bunların arasında Hacı Ahmetler diye tanınan bir aile vardır. Sıdkı Baba’nın dedesi bu Hacı Ahmetlerdendir.
Zeynel Abidin‘in ilk adı Pervane’dir. Pervane on iki yaşına geldiğinde ününü duyduğu Hacıbektaş Dergâhına gitmeyi arzular, annesinden izin ister. Annesi çocukluğu bahane ederek izin vermez, “biraz daha büyü de sonra gidersin” der. Fakat Pervane aklına koyduğu için bir gün habersizce kaçar, farkına varan annesi arkasından atlı göndererek yoldan çevirtir. Pervane bir süre sonra tekrar kaçar ve bu sefer planını uygulamayı ve Hacıbektaş’a ulaşmayı başarır.
Pervane 1293 yılında dergâha gittiğini ve o zaman on iki yaşında olduğunu deyişlerinde tekrarlamaktadır. Buna göre doğum yılı 1281 miladi 1865’tir.
Pervane, Feyzullah Çelebi’ye gösterdiği bağlılığı daha fazlasıyla oğlu Cemaleddin Çelebi’ye de göstermiştir. Kendisine verilen görevleri yapmaktaki çalışkanlığı ve dürüstlüğü ile dikkati çekmiştir.
Pervane, iki yıl sonra kısa bir süreliğine memleketine gider, dergaha döndüğünde Feyzullah Efendi ölmüş, yerine Cemalettin Çelebi geçmiştir. Bundan böyle ona hizmet edecektir. Ömrünün sonuna kadar kullandığı mahlası da Cemalettin Efendi’den alacaktır; On dört yıl sonra, Pervane hizmetine sadakatini gösteren Sıtkı adını alacak ve deyişlerinde buna değinecektir.
Sıdkı Baba’nın ilk eşinden oğlu Ali Baki ve yedi kızı dünyaya gelmiştir. Kızların üçü çocukken ölmüş diğerleri büyüyüp evlenmişlerdir. 1911 yılında eşi Hatice ölünce, 1912 yılında Harız köyünden Naciye adlı bir kızla ikinci evliliğini yapmış, ondan da Hamdullah adında bir oğlu ve iki kızı daha dünyaya gelmiştir.
Sıdkı Baba’nın bir yönden yorucu ve maceralı, diğer yönden ise kazandığı büyük saygı ile gittiği her yerde padişahlar ve sultanlar gibi karşılanarak çok debdebeli ve şaşalı geçen hayatı 1928 yılında son bularak fani dünyadan göçüp vuslata ermiş ve ten kafesi Harız köyü mezarlığına gömülmüştür.
“Hublar serçeşmesi nuru Feyzullah
Arz ettim cemalin seyrana geldim”
Pervâne 1293 yılında dergâha gittiğini ve o zaman on iki yaşında olduğunu deyişlerinde tekrarlamaktadır. Buna göre doğum yılı 1281 miladi 1865’tir.
Pervâne, Feyzullah Çelebi’ ye gösterdiği bağlılığı daha fazlasıyla oğlu Cemaleddin Çelebi’ ye de göstermiştir. Kendisine verilen görevleri yapmaktaki çalışkanlığı ve dürüstlüğü ile dikkati çekmiştir.
Pervane, iki yıl sonra kısa bir süreliğine memleketine gider, dergaha döndüğünde Feyzullah Efendi ölmüş, yerine Cemalettin Çelebi geçmiştir. Bundan böyle ona hizmet edecektir. Ömrünün sonuna kadar kullandığı mahlassı da Cemalettin Efendi’ den alacaktır; On dört yıl sonra, Pervane hizmetine sadakatini gösteren Sıtkı adını alacak ve deyişlerinde buna değinecektir;
1
“Cemaleddin sultan dil-i şadıma
İrşad ile Sıdkı dedi adıma
Hasılı yetirdin her muradıma
Ya rabbena şükür elhamdülillah”
2
“On dört yıl dolandım Pervanelikte
SIDKÎ ismim buldum divanelikte
Sundular aşk meyin mestanelikte
Kırkların ceminde dar’a düş oldum”
3
“Mahlasım Pervane gezdim bir zaman
Sıdki mahlasını verdi bir üstad.
yedullah suresi okundu ilan
Hamdülillah beni eyledi irşad.”
4
“Er ceminde agah oldum bu sırra
Yüküm cevahirdir çözmem her yere
On dört sene hizmet ettim bir pire
Bu SIDKI mahlasın kazamdım yeter”


NOT: Bu dörtlükler farklı deyişlerden alınmıştır. Deyişlerin tam hali aşağıda mevcuttur.
DEYİŞLERİ
*18. deyiş hariç tüm deyişler SIDKÎ BABA Hayatı ve Divanından Örnekler- Muhsin Gül-1984 kitabından alınmıştır. Diğer kaynaklardan alınanlar ile karşılaştırılıp yazılmıştır.
1
Ne kaçarsın benden ey melek suret
Şema sakınır mı pervanesinden
Mansur gibi berdar olsam akıbet
Vazgeçmem zülfünün bir tanesinden


Kaldır seyredeyim hüsnü nikâbın
Ağlatıp akıtma çeşmin serabın
Bu yangın gönlüme aşkın şarabı
Doldur ver visalin peymanesinden


Sahibül adalet ey şahı huban
Lebinden bir buse eyle gel ihsan
Bezmi muhabbetten saki devran
Bâde esirger mi mestanesinden


Hançer vur sineme al kan et beni
Iydi vüslatından kurban et beni
Derim yüz istersen üryan et beni
Aşık can mı saklar cananesinden


SIDKI ya sıdkile eyledin karar
Kesseler kellemi edemem inkar
Hakikat babında sadakatli yar
Geçer mi aşığı divanesinden
2
Bir zaman efsane yeldim cihanda
Şimdi bir sultana eriştik şükür
Fehmettim eşyayı seb’ül mesan da
Nokta-i bürhana eriştik şükür


Yedi harften bir noktaya süzüldük
Esmaü’l Hüsna’ya anda yazıldık
Ehlibeyt’in katarına düzüldük
Menzil’i merdane eriştik şükür


Eliftir dersimiz be dir hecemiz
Feyz-i Hakka mazhar oldu nicemiz
Hakikat kitabın açtı hocamız
Sure-i İmrana eriştik şükür


Otuz altı babdan içeri girdik
Hamdülillah ne hub didara erdik
Kaldırdı nikabın cemalin gördük
Acaib seyrana eriştik şükür


SIDKI der dembedem zikrullahımız
Cana hayat verir Feyzullahımız
Sertac-i Muhammed eyvallahımız
Sırr-ı lamekana eriştik şükür
3
Aşk atına süvar olan aşıklar
Ölünceye kadar yorulmaz imiş
Hakkı can gözüyle gören sadıklar
Bu fani dünyaya sarılmaz imiş


Arifler mal için etmez teftişi
Cümlenin muradın veren bir kişi
Bir gerçeğe taktıranlar kirişi
Değme tokmak ile kırılmaz imiş


Kiraman katibi cümleyi yazan
Berhudar mı olur doğrudan azan
Fırsat elde iken sermaye kazan
Eli boş divana varılmaz imiş


Bahçesini serçeşmeden su varan
Muhabbet meyvesi biter firavan
Ehl-i Beytten çerağını uyaran
Kıyamete kadar kararmaz imiş


SIDKI der yar olma kavl-i yalana
Sakın emeğini verir talana
Burda Hünkar evladına mühib olana
O divanda sual sorulmaz imiş
4
Ayrılık dolusun aldım destime
Dostlar himmet eylen gidelim bugün
Hasret kaldım yaranıma dostuma
Dostlar himmet eylen gidelim bugün


Vücud yaralandı sağlanmak olmaz
Sair ateşlere dağlanmak olmaz
Gönül cüş eyledi eğlenmek olmaz
Dostlar himmet eylen gidelim bugün


Ayrılık firkatı düştü bu cana
Kavuşmak isterim kaşı kemana
Hasretteyim eşe dosta yarana
Dostlar himmet eylen gidelim bugün


Çekerim firkatı yanarım nara
Genç yaşımda çok hal geldi bu sere
Sekiz aydır hasret kaldım o yara
Dostlar himmet eylen gidelim bugün


Eşinden aynlan aşık del’olur
Akar gözlerimin yaşı sel olur
Böyle ayrılana bir gün gel olur
Dostlar himmet eylen gidelim bugün


Hasretim pek bu aylarda bu yılda
Nice bir gezeyim şu gurbet elde
Bizi unutmayın duada dilde
Dostlar himmet eylen gidelim bugün


Biçare PERVANE gurbette kaldı
Şu aşkın dertleri sinemi deldi
Aylar tamam oldu çileler doldu
Dostlar himmet eylen gidelim bugün
5
Çatılmadan yerin göğün binası
Muallakta iki nur’a düş oldum
Birisi Muhammed, birisi Ali
Lahmike lahmi de bire düş oldum


Ezdi aşkın şerbetini hoş etti
Birisi doldurdu biri nuş etti
İkisi bir derya olup cüş etti
La’l ü mercan inci dür’e düş oldum


O derya yüzünde gezdim bir zaman
Yoruldu kanadım dedim el’aman
Erişti car’ıma bir ulu sultan
Şehinşah bakışlı ere düş oldum


Açtı nikabını ol ulu sultan
Yüzünde yeşil ben göründü nişan
Kaf ü nun suresin ol(udum o an
Arş kürs binasında yare düş oldum


Ben Ademden evvel çok geldim gittim
Yağmur olup yağ’dım ot olup bittim
Bülbül olup firdevs bağında öttüm
Bir zaman gül için har’a düş oldum


Adem ile balçık olup ezildim
Bir noktada dört hurufa yazıldım
Ademe calı olup Şit’e süzüldüm
Muhabbet şehrinde kara düş oldum


Mecnun olup Leyla için dolandım
Buldum mahbubumu inanıp kandım
Gılmanlar elinden hulle donandım
Dostun visalinde nar’a düş oldum


On dört yıl dolandım Pervanelikte
SIDKÎ ismim buldum divanelikte
Sundular aşk meyin mestanelikte
Kırkların ceminde dar’a düş oldum


SIDKI’yam çok şükür didara erdim
Aşkın pazarında hak yola girdim
Gerçek ariflere çok meta verdim
Şimdi Hacıbektaş Pire düş oldum


Bu dörtlük bazı yerlerde “On dört BİN yıl” şeklinde geçmektedir. Bu hali kesinlikle hatalıdır. Sıdkı Baba, mahlassını On dört sene boyunca ettiği hizmet ile, Cemallettin Çelebi’ nin ona Sıdkı demesiyle almıştır.
6
Bir selam göndermiş o nazlı yarım
Yüz sürüp payına gitmeyinc’olmaz
Artar bülbül gibi Ah ile zarım
Dostun bahçesinde ötmeyinc’olmaz


Cennet bahçesinde Huri kızları
Hayal oldu, gözlerime gözleri
Keman ebruları güneş yüzleri
Sükker leblerinden tatmayınc’olmaz


Abdal oldum hırka giydim şal gibi
Aceb gülermiyim ben de el gibi
Bahçede açılmış gonca gül gibi
Canımı canına katmayınc’olmaz


Daha ne gam yarı bulduktan sonra
Sinem sinesine sardıktan sonra
Dost yolunda abdal olduktan sonra
Ar namus hırkasın atmayınc’olmaz


Kul PERVANE’m gitmez oldu hayalin
Ne yaman yeğindir derd ü melalin
Hublar serfirazı Nur-i Cemalin
Ulaşıp destine yetmeyinc’olmaz
7
Lamekan elinden kan’a getirdin
Ya Rabbena şükür elhamdülillah.
Hayat verdin bu cihana getirdin
Ya Rabbana şükür elhamdülillah


On iki yaşımda aşka düşürdün
Biryan ettin bu sinemi pişirdin
Kanat verdin nice dağlar aşırdın
Ya Rabbena şükür elhamdülillah


Sürdüm yüzlerimi ulu dergaha
Dergahta oturan gül yüzlü şaha
Dönmüşem yönümü ol kıblegaha
Ya Rabbena şükür elhamdülillah


Sene bin iki yüz doksan üçünde
İçirdiler aşk badesin düşümde
Bir güzelin sevdası var başımda
Ya Rabbena şükür elhamdülillah


Ayal verdip, evlat verdin, zat verdin
Kılıç verdin, kalkan verdin, at verdin
Her bir dileğimi iki kat verdin
Ya Rabbena şükür elhamdülillah


Biri üç yüz kırk oldu tarihi hicret
Kırk yedi yıl kıldım mürşide hizmet
Şeyh Sultan Feyzullah eyledi himmet
Ya Rabbena şükür elhamdülillah


Cemaleddin hünkar dil-i şadıma.
İrşad ile SIDKİ dedi adıma
Hasılı yetirdin her muradıma
Ya Rabbena şükür elhamdülillah
8
Siyah perçemlerin hatem yüzlerin
Garip bülbül gibi zareler beni
Hilal ebruların ahu gözlerin
Tığ-i sevda ile yareler beni


Kaşların bismillah vechin Beytullah
Seni öz eliyle yaratmış Allah
Sevmişem ben seni terketmem billah
Aşkın hançeriyle vuralar beni


Elif kametine hayran olduğum
Gece gündüz hayaline yeldiğim
Hep senin içindir boyun eğdiğim
Yoksa zapt’edemez buralar beni


Hub cemalin gördüm ah-ü zar oldum
Aşkına düşeli sevdakar oldum
Kalmadı tahammül bi-karar oldum
Meğer tabutlara saralar beni


SIDKI ‘yam billahi ben terketmezem
Başka güzellere gönül katmazam
Dövsen de kovsan da burdan gitmezem
Meğer ferman gelip süreler beni
9
Mahlasım Pervane gezdim bir zaman
Sıdki mahlasını verdi bir üstad.
Yedullah suresi okundu ilan
Hamdülillah beni eyledi irşad


Hicab perdeleri kalktı gözümden
Türlü hikmet zahir oldu özümden
Kerem buldum kadd-i serfirazımdan
Anın içün böyle olmuşum dilşad


Erişti feyz-i Hak eseri cana
Açtım gözlerimi baktım cihana
Çok şükür kul oldum azim sultana
Harabe kalbimi eyledi bünyad


Erenler şahından dersimi aldım
Doksan bin kelamın künhünü buldum
Aslı bir noktadır zatını bildim
Her, cana söylenmez iş bu istidad


SIDKI sadık bu mahlası bulalı
Kalmadı gönülde dünya melali
Mabudum, maksudum nüri Cemali
Ol bana Şirin’dir, ben ona Ferhad


10
Sadakat rahına olmuşum salik
Şunda bir gerçeğe inandım yeter
İstemem etseler aleme malik
Hakikat rengine boyandım yeter


Erenler yoluna eyledim iman
Sıyrıldı gönlüme şek ile güman
Tecrid defterine yazıldım el-an
El çektim alemden cılbandım yeter


Bir mürşidi kamil erdi cûşüma
Saadet külahını vurdu başıma
Kudretten bir mengûç taktım gûşuma
Kemerbest ilahi kuşandım yeter


Yazıldı gönlüme sebul mesani
Sağlığımda seyran ettim cihanı
Hak yolunda teslim ettim bu canı
Marifet kavline uzandım yeter


Er ceminde agah oldum bu sırra
Yüküm cevahirdir çözmem her yere
On dört sene hizmet ettim bir pire
Bu SIDKI mahlasın kazamdım yeter


11
Gine azmeyledin gurbet elleri
Efendim sultanım eğlenme tez gel
Bunca muhibbanlar bekler yolları
Kaşları kemanım eğlenme tez gel


Dolaşma gurbeti ey şah-i huban
Yanıktır bağrımız çeşmimiz al kan
Düştü gönlümüze ah ile figan
Nevreste fidanım eğlenme tez gel


Bize cevreyledin nesl-i mevali
Saldın gönlümüze derd ü melali
Ağlatma SIDKI’nı Yakup misali
Yusuf-u Kenanım eylenme tez gel


12
Severim sultan Cemal’ i
Eller ne derse desinler
Gönlümden gitmez hayali
Eller ne derse desinler


Bağlanmışım bir Allaha
Nesli hünkar Hamdullah’a
Gönül verdim Feyzullah’a
Eller ne derse desinler


Ali Hadi secdegahım
Bülbül gibi artar ahım
Balım Sultan padişahım
Eller ne derse desinler


Gönlüm bir sultana bağlı
Aşk elinden ciğer dağlı
Lale sümbül bahar çağı
Eller ne derse desinler


Sırrım söylemem naş’a
Demem bu hali kallaşa
Kul oldum nesl-i bektaşa
Eller ne derse desinler


Gönlümü sevdaya saldım
Şükür bir ikrarda kaldım
Muhabbet bahrine daldım
Eller ne derse desinler


Bülbül gibi kılıp ahı
Şükür buldum doğru rahı
Severim bir şahinşahı
Eller ne derse desinler


Yıl bin üç yüz sekiz oldu
Vakit tamam çile doldu
Gönül maksudunu buldu
Eller ne derse desinler


SEFİL SIDKI düştüm zara
Gönül arzu çeker yara
Vasıl oldum bir didara
Eller ne derse desinler
13
Gel beri serseri gezme cihanda
Fark eyle mürşidi var kapısına
Terk eyle benliği kalma gümanda
Özünü teslim et pir kapısına


Teslim et özünü illallah eyle
Hakkı tesbih edip zikrullah eyle
Tecella temanna eyvallah eyle
Asıl Mansur gibi dar kapısına


Dar-ı Mansur olup kıl Hakka kıyam
Erenler ceminde bulasın makam
Dört kapı üzere mürşide selam
Biatını yetir pir kapısına


Kim ki fehmeyledi şahlar şahını
Bunca müminlerin kıblegahını
Cahiller göremez Hak dergahını
Kamiller dizildi er kapısına


İblis ar eyledi sücuttan kaçtı
Lanetin halkası boynuna geçti
Şeytana uyanlar dergahtan düştü
Onları sürdüler nar kapısına


SIDKI bu sözlerim alana öğüt
Gönül kervanını dergaha yürüt
Evladı Hünkardan var bir deman tut
Sakın hizmet etme kör kapısına


14
Gel beri sır verme nadana hara
Namert ile esrar söyleşilir mi
Muhabbet istersen sadık dost ara
Cinsi gayri ile huylaşılır mı


Cahil-ü gümrahın düşme izine
Bel bağlama muhanetin sözüne
Varma meclisine bakma yüzüne
Münkirin sohbeti dinleşilir mi


Münkir olan mal buldukça kudurur
Alemde adına ahmak dedirir
Cömert olan bir nan bulsa yedirir
Bahil ile altın paylaşılır mı


Er olanlar hali olmaz çilleden
Aşıklar Hak için geçti kelleden
Celale uğrarsın sakın silleden
Aslan ile oyun oynaşılır mı


Gel ey SIDKI mertler ile sürüşme
Haddini bil anka ile yarışma
Gerçeklerin cümbüşüne karışma
Deryanın dalgası anlaşılır mı
15
Bugün seyre çıkmış hublar sultanı
Teşrif etti bezmi alâya bakın,
Şevkiyle münevver kıldı cihanı
Alnında nücum-i Zehraya bakın


Manayı velfecri okur gözleri
Bahseder Sure-i Nur dan yüzleri
Aklımı yağmaya verdi sözleri
Kalbimde devreden sevdaya bakın


Sanki gökten yere indi bir melek,
Bezmi aşıkan’a girdi, gelerek
Bir elinde meze sunar gülerek
Bir elinde meyi sahba’ya bakın


Dökülmüş zülüfler gül gerdanına
Hadisler yazılmış hub divanına
Yüz süren hac olur asitanına
Cemal-i Kabe-i Ulyaya bakın


Budur bu alemde hub padişahım
Mescidim mihrabım hem kıblegahım
Alâ sure-i Rahman işte güvanım
Vechinde esma-ül hüsnaya bakın


Açıp gonca misali çeşmi meftunun
Şad etti bülbül-i dil-i mahzunun
Tezyin etmek için bezmi mecnunun
Kaldırdı nikabın Leylaya bakın


Gelmemiş cihana böyle mâhpare,
Bir bakışta aklım aldı ne çare,
SITKI’ yı bülbül gibi düşürdün zare
Şol yüzü gül lebi hamraya bakın


16
Arz eyleyip geldim haki payına
Kabul et efendim mihman senindir
Ta ezelden âşık oldum soyuna
Kapının kölesi Selman senindir


Çeker sancağını erler gaziler
Gelir kurbanlıklar koçlar kuzular
Kudümden çalınır naylar sızlar
Saz muhabbet sohbet seyran senindir


Adalet tahtının sultanı sensin
Gönüller evinin mihmanı sensin
Tabipsin cümlenin Lokman’ı sensin
Her türlü dertlere derman senindir


Dergahın cennettir bahçeli bağlı
Garip bülbül gibi yüreğim dağlı
On sekiz bin alem hükmüne bağlı
Sen kutbül aktansın devran senindir


Aşk yolunda terk eyledim canımı
Canımı, malımı, hünü manımı
Kes gerdanımı akıt kanımı
Geldi SIDKI kulun kurban senindir


17
Azimet ederek bizim ellere
Devletli sultanım sen sefa geldin
Çoktan beri bakar idim yollara
Kaşları kemanım sen sefa geldin


Mesturdur veçhinde yüz on dört sure
Konduğun haneler gark olur nura
Noksanımız çoktur kalma kusura
Sahibül ihsanım sen sefa geldin


Hüsnün gördüm ruşen oldu gözlerim
Bu sinemi nar-ı aşka közlerim
Haki paye turab olsun yüzlerim
Ey aziz mihmanım sen sefa geldin


Asl-ı pakinizdir güruh-u naci
Cemalin kabesin görenler hacı
Kelamındır her yaremin ilacı
Tabibi lokmanım sen sefa geldin


SIDKI fakir kapınızın kemteri
Cemalin göreli olduk serseri
Velilerin serfirazı serveri
Şah-ı horasanım sen sefa geldin


(KAYNAK: Muhsin Gül, Sıdkı Baba Hayatı ve Divanından Örnekler, 1984, sf.91)
18
Bizim biatımız nesli Hünkâr’a
Nasip veren yeşil eli gözleriz
Biz boyun eğmeyiz kalbi kalleşe
Haktan zikreyleyen dili gözleriz


Biz şahlar şahından aldık fermanı
Beyhude gezmeyiz dağı ormanı
Her poyraza savurmayız harmanı
Pir elinden esen yeli gözleriz


Sırrımızı her cahile demeyiz
Ehlibeyt rahından geri dönmeyiz
Karga gibi daldan dala konmayız
Bülbülün konduğu gülü gözleriz


SIDKI ehlibeyte doğru rahımız
Velayet burcundan doğar mahımız
Sırrı Balım Sultan kıblegâhımız
Sulbten sulbe gelen nuru gözleriz


19
Duaz-ı İmam
İlâhi Mustafa Mürteza hakkı
İnsan-ı Kâmilden ayırma bizi
Yüz-i yirmi dört bin Enbiya hakkı
İnsan-ı Kâmilden ayırma bizi


Desti girimizdir İmam-ı Hasan
Hüseyn-i kerbelâ şah-ı şehid’an
İmam Zeynel, İmam Bakır elaman
İnsan-ı kâmilden ayırma bizi


Caferi Sadık cümlemizin serveri
Musa Kâzım, Rıza yolun rehberi
Medet mürvet Taki, Naki, Askeri
İnsan-ı kâmilden ayırma bizi


Muhammed Mehdi’dir şah-ı velâyet
İşitir cihanı nuru hidayet
Niyazımız budur her dem her saat
İnsan-ı kâmilden ayırma bizi


SIDKI’ yam dünyaya eyleme heves
Ruh pervaz edep de kalır bu kafes
Ya ilâhi evvel ahir son nefes
İnsan-ı kâmilden ayırma bizi


20
Ey erenler bu meydanda müşkülüm
Seçilmedi gitti bilmem ne haldir
Dosta gidem dedim bağlandı yolum
Açılmadı gitti bilmem ne haldir


Can ah çeker arzu kılar cananı
Dem be dem artmakta zar ü efganı
Hazırlandı amma gönül kervanı
Göçülmedi gitti bilmem ne haldir


Beller duman kış çevirdi yolumu
Balım Sultan sen bilirsin halimi
Dost aşkına doldurdular dolumu
İçilmedi gitti bilmem ne haldir


Bir ziya bulmuşum aşk çerağından
Can bülbülü çıkmaz dostun bağından
Secer bellerinden Yıldız Dağından
Geçilmedi gitti bilmem ne haldir


Sefil SIDKI abdal oldu yürüdü
Açılmadı dağlar duman bürüdü
Aşk derdinden çeşmim yaşı kurudu
Saçılmadı gitti bilmem ne haldir


21
Pervaz vurup arş yüzünde dönünce
Dinlen tarif edem yolu turnalar
Hidayet Mevla’dan kalkın deyince
Gözetleyin sağı solu turnalar


Varıncağız Amasya’nın üstüne
Secde kılın Hamdullah’ın postuna
Damanına, dergâhına, destine
Ezelden demişiz beli turnalar


Hamdullahtır gerçeklerin şahbazı
Çağrışın Melâ’yı açın pervazı
Ali Pir Civan’a kılın niyazı
Temaşa eyleyin eri turnalar


Ol Niyaz Babaya bir niyaz eylen
Toprağı kimyadır yükleri Taylan
Çal Dede Sultan’a ahvali söylen
Hoş mızrak tutar eli turnalar


Durmayın Çetmi’de açın pervazı
Emirce Sultan’a kılın niyazı
Hacıköy’de şehitlerin şahbazı
Anında bir ismi Deli turnalar


Merzifon’dan seyreyleyin obayı
Kılavuz eyleyin bad-i sabayı
Hem ziyaret edin Pir-i babayı
Hoştur o sultanın hali turnalar


Giderken uğrayın Balım Sultan’a
Sıdkile yalvarın erler uyana
Özleri bağlayın âl-i İmran’a
Kudretten uzundur kolu turnalar


İn Harız köyüne seyret didara
Bizim için selam söylen o yara
Sürün yüzünüzü Çıkan Pınar’ a
Onun ab-i zemzem gölü turnalar


Orda zikreyleyin gani hüdayı
Doldurun zemzemi için badeyi
Görmeden geçmeyin Göğce Dede’yi
Bekler memleketi, ili turnalar


Nacaklı’da görün koca sultanı
Kudretten açılır gülü gülşanı
Akar çeşmeleri hoştur seyranı
Türlü meyve verir dalı turnalar


Muallâdan görün Kandil Baba’yı
Ziyaret eyleyin alın duayı
Pervaz vurun seyreyleyin Kovay’ı
Ora muhabbetin yeri turnalar


Kovay’dan geçinde doğru bir rahtır
Açılır gülleri yeri mübahtır
Hasan Dede derler hoş nazargâhtır
Kuşları var hoştur dili turnalar


Hamama varınca seyret gül-ab’ı
Başında bekliyor çifte arabı
Ağca Dede ile Elvan Çelebi
Estirir poyrazı yeli turnalar


Kuşsaray üstünden açınca heman
Uğraman Çorum’a ademi yaman
Ömert’ten geçince Garipçe Sultan
Garip garip söyler dili turnalar


Bir gececik yatın Kırklar dağında
Bülbül öter bahçesinde bağında
Açın kanatları seher çağında
Seyredin ülkeyi ili turnalar


Çıkın arş yüzünde yüceden dönün
Hüseyin Gazi’ye varınca konun
Zemzem ü Kevserdir gölünde yunun
Bağlan o sultana beli turnalar


Bundan öte gideceğin Bozok’tur
Baharın hasbahçesi hubları çoktur
Güzelli, mihmandar emsali yoktur
Onları tarif eder yolu turnalar


Eğer düşerseniz Malya çölüne
Niyaz kılın Otman Baba beline
Konun Çilehaneye, Seyfe gölüne
Kudretten akmakta balı turnalar


Yükseğinden seyreyleyin inişe
Dostun kahvecisi Ali Derviş’e
Muradım, maksudum, arzum hemişe
Hünkâr Hacı Bektaş Veli turnalar


Sürün yüzünüzü Hazret-i Pire
Şah Balım Sultan dertlere çare
Nuri Feyzullah’ tır bir kaşı kare
Irgalanır zülfün teli turnalar


Çeşmesinden abı hayat içilir
Üstümüze nur-i rahmet saçılır
Lale, sünbül, gül-ü reyhan açılır
Solmaz has bahçenin gülü turnalar


Bahçenizde garip garip öteyim
Matahımı müşteriye satayım
Hasta düştüm şu Harız’da yatayım
Sorun her ahvali, hali turnalar


Hamdülillah gören çeker mi yası
Pirim Bektaş Veli mülkün ihyası
Nur-i Cemalettin hubların hası
PERVANE ol yarin kulu turnalar

Dünyada tükenmez murat var imiş

Dünyada tükenmez murat var imiş
Ne alanı gördüm ne murat gördüm
Meşakkatin adın murat koymuşlar
Dünyada ne lezzet ne bir tat gördüm

Ölüm var dünyada yok imiş murat
Günbegün artıyor türlü meşekkat
Kalmamış dünyada ehl-i kanaat
İnsanlar içinde çok fesat gördüm

Nuşveranı Adil nerede tahtı
Süleyman mührünü kime bıraktı
Resul u Ekrem’in kanunu haktı
Her ömrün sonunda bir feryat gördüm

Var mıdır dünyada gelip de kalan
Gülüp baştan başa muradın alan
Muradı maksudu hepisi yalan
Ölümlü dünyada hakikat gördüm

Dönüyor bir dolap çarkı belirsiz
Çağlayan bir su var arkı belirsiz
Veysel neler satar narhı belirsiz
Ne müşteri gördüm ne hesap gördüm

Âşık Veysel ŞATIROĞLU

Gel benim derdime bir derman eyle

Gel benim derdime bir derman eyle
Alemler derdine derman olan Şah
Hükmümün üstüne bir ferman eyle
Alemler hükmüne ferman olan Şah

Bir ismi Seyyid’dir bir ismi Ali
Hak sana Murtaza dedi ya veli
Şu dünyanın evvelisin ahiri
Şu kevn ü mekânda sultan olan Şah

Seyrangahım oldu arşın yücesi
Düldül’ün ıssısı Kanber hocası
Server Enbiyanın Miraç gecesi
Yedinci kat gökte arslan olan Şah

Musa’nın asasın ejderha eden
İsa’ya ölüyü hem de dirilten
Muhammed aşkına Zülfikar çalan
Küfür yerlerini iman eden Şah

Kıl Himmet’im eydür meydanda sırdım
Her nereye baksam Ali’yi gördüm
Her seher vaktinde dilimde virdim
Müminler dilinde ezber olan Şah