Türkiye’de “İnanç Coğrafyası”na ilişkin demografik veriler zaman zaman merak edilmiş ve buna yönelik veri tabanı oluşturma çabaları görülmüştür. Bu çabalar Osmanlı döneminde de yabancı seyyahlar aracılığıyla vardı. Ancak, McCarthy bu meyanda Osmanlı’nın özellikle İslamiyet içindeki farklılıkları kaydetmekten kaçındığını ve istatistiksel olarak bütün Müslümanları bir grupta toplayarak gösterme yoluna gittiğini gayrimüslimleri Rum, Ermeni, Yahudi veya Rum Ortodoks, Ermeni Gregoryen, Katolik, Protestan gibi sınıflandırdığını vurgulamaktadır.
Müslümanlar içindeki farklılıklar gözetilerek Sünni, Alevi ve Şii nüfusun kaydedilme çalışmaları, 19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı coğrafyasını gezen yabancı seyyahların gezi raporlarıyla ortaya çıkmıştır. Bunlar bilhassa belirli bölge veya yöreyi kapsamaktaydı. Cumhuriyet döneminde önceleri Anadolu, ardından da Türkiye geneline yönelik “inanç coğrafyası”yla ilgili veri tabanlarını “genellemeler” oluşturmaktadır. Burada özellikle Alevi nüfusa yönelik olanlar kaydedilmelidir. Ardından akademik analizler amacıyla yapılan ve belli yerleşim yerlerini veya birimlerini doğrudan konu edinen monografilerde daha ziyade İslamiyet içindeki farklılıkların demografik yapıya yansımaları doğrudan konu edinilmese de not edilmiştir.
Bu monografilerdeki veri tabanının güncelleştirilmesi bugün için hane halkı büyüklüğü, doğum – ölüm oranları, nüfus piramidindeki ve nüfus hareketlerindeki olası değişikliklerin ortaya konulması için karşılaştırmalar yapılması olanağını sunabilir. Ancak, hızlı kentleşme ve özellikle de demografik yapının yer değiştirmesini içeren göçler (iç ve dış göçler) bunu bugün için metodolojik anlamda sorunlu kılmaktadır.
Yine Cumhuriyet dönemindeki ilk nüfus sayımının 1927’de yapıldığı ve o günden bugüne deggin Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Musevilik dışında dini veriler içermediği de söylenmelidir. Genel Nüfus Sayımlarının Hıristiyanlar için Katolik, Ortodoks, Protestan, Gregoryen vb. mezhep isimlerine yönelik sınıflamaları içerdiği; Müslümanlar, Museviler ve diğer din mensupları içinse sadece “din ismine” yönelik verileri içerdiği belirtilmelidir.
Bununla birlikte, Müslüman nüfus arasındaki farklılıkları demografik olarak veri tabanı oluşturacak bir şekilde veren konuyla ilgili ilk resmi verilere 1960’lardan itibaren önceleri İmar ve İskan Bakanlığı sonraları da Köy İşleri Bakanlığı’nın yayınladığı kimi kitaplarda rastlanmaktadır. “Köy Envanter Etüdlerine Göre …” başlığıyla yayınlanan bu bakanlık yapıtlarında din ve mezhep bakımından köy adetlerinin yer aldığı din durumu “İslam”, “Hıristiyan”, “Hanefi”, “Şafii”, “Caferi” ve “Alevi” kısımlarına ayrılan tablolarla >>Bingöl<< (1962), >>Muş<< (1964), >>Van<< (1964), >>Bitlis<< (1964), >>Ağrı<< (1965), >>Mardin<< (1966) gibi iller bazında veri tabanı oluşturacak şekilde verilmektedir.
Ardından 1989 yılında Almanya’da Peter Alfrod Andrews tarafından yayınlanan “Ethnic Groups in the Republic of Turkey” (656 S.) adlı kapsamlı bir çalışmada etnik ve dini grupların nüfusları ve yaşadığı coğrafya coğrafi koordinatlarını da kapsayan bir şekilde veri tabanı oluşturuldu. Etnik grupların içerisinde dini farklılıklar da gözetilerek hazırlanan bu çalışma da yerel ağızla bazı gruplara verilen isimleri farklı bir grup şeklinde algılanması ve onun yanı sıra zamanda sıçramalar yapması, yani nüfusun yapısındaki göçlerle oluşan değişmelerin göz önünde bulundurulmaması nedeniyle temel metodolojik problemleri içermektedir.
Hemen onun ardından Prof. Şaban Kuzgun tarafından Malatya İnönü Üniversitesi ve Elazığ Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitülerinde başlatılan “İnanç Coğrafyası” projesi dahilinde, belirli yerleşim yerleri, sözgelimi Aydın, Urfa, Erzurum, Çorum, Kahramanmaraş, Mardin, Erzincan, Malatya, Hatay, Sıvas vb. illeri inanç örüntüsü kapsamında sözü edilen öğretim üyesi danışmanlığında “akademik tez” olarak yüksek lisans ve doktora öğrencileri tarafından konu edinildi.
Ana hatlarıyla bakıldığında inanç açısından farklılaşmaların bariz bir şekilde olduğu ve gerek Osmanlı ve gerekse Cumhuriyet döneminde inanç farklılaşması nedeniyle sorunların ve zaman zaman da çatışmaların yaşandığı; bununla birlikte Lozan Antlaşması’nda çerçevesi çizilen gayrimüslim “azınlıkların” da yoğun olduğu illeri kapsayan bu çalışmalar, her ne kadar “alan araştırması” olarak sunulduysa da içerdiği veriler açısından tartışmalıdır. Zira, daha önceki “Köy Envanter Etüdlerine Göre …” başlığıyla ilgili bakanlık tarafından sunulan resmî veri tabanıyla söz konusu çalışmaların verileri karşılaştırıldığında, oldukça önemli farklılıkların görüldüğü ortaya çıkmaktadır. Kuzgun’un yönettiği bu “akademik” çalışmaların verileri, Genel Nüfus Sayımları ve dolayısıyla saptanan demografik hareketlerden, değişmelerden, dönüşümlerden ve gelişimlerden nasiplenmemiş görünmektedir. Özellikle kent ortamında nüfusun inanç eğilimlerinin belirlenmesinin zorluklarının nasıl aşıldığı metodolojik önemli bir problem olarak karşımızda durmaktadır.
Özetle, Türkiye koşullarında “inanç coğrafyası”nın belirlenebilmesi zordur. Bundan da öte bu çalışmalardaki metodolojik problemlerin aşılabilmesi sorunludur. Bundan da öte, bu tür çalışmaların bugünkü koşullarda yarar sağlamayacağı düşüncesindeyiz. Toplumun düzeyi ve gelişme ivmesi bu tür çalışmaları henüz sindirebilecek durumda da değildir. Bu tür çalışmalar şu an için olası “çatışma ortamları”na zemin hazırlayabilir.
26.07.2004 Aleviyol