Piri ER
Anadolu çokluk içerisinde birlik ilkesini yaşatan bir coğrafya olma yanında,birlik içinde çoklukların da yaşadığı bir coğrafya olma özelliği taşır.
Birlik içinde çokluk olma ile ilgili verilebilecek ilginç bir örnek de Anadolu’da Alevi diye adlandırılan guruplar içerisinde,Anadolu Aleviliği dediğimiz yaygın Alevilik dışında,etnik köken, dil ve inanç boyutlarıyla Anadolu Aleviliğinden çok daha farklı bir çizgide varlığını sürdüren ve yurdumuzun Güney Doğu Anadolu bölgesi ve Doğu Akdeniz bölgesinin kesişme noktası olan Hatay,Mersin ve Adana illerinde yaşayan Alevilerden,bir başka söyleyişle Arap Alevileri (Nusayrılar) den bahsedeceğimiz bu sayımızda,bu güne kadar fazlaca tanınmayan ya da tanıtılmayan,bilinen adı ile Nusayrılar’ın çeşitli yönleriyle ele alınacağı yazılara yer vereceğiz.
Bu amaca yönelik olarak hazırlanan yazılar içerisinde,alanla ilgili çalışan bilim adamlarının yazıları dışında,gelenekte mevcut bilginin aktarımı amacına yönelik olarak,dini lider konumunda olan bazı Şıhlar’ın yazılarına da bu sayıda yer verilecektir.
Dergimizin bu sayısında yer alan makalelere geçmeden önce,yazımızda Arap Alevileri/ Nusayrılar’ın inanç esaslarına ilişkin genel bilgilere kısa cümlelerle değinilecektir.
Verilen bilgilerde bazı eksikliklerin bulunması muhtemeldir.Yazımızın buraya kadar olan bölümünde ikkat edilirse Arap Alevileri/ Nusayrılar diye ikili bir başlık kullanılmıştır.Bunun nedeni bizim bu kavramlardan hangisini kullanacağımıza karar verememiş olmamız değil, bu konunun Arap Alevileri/ Nusayrılar arasında da tartışılır durumda olması ve henüz bir sonuca ulaşılamamasından kaynaklanmaktadır.

Bu konuda bir gurup kendilerini Alevi olarak ifade etmenin doğru ve yeterli olacağını ifade ederken, bir başka gurup Nusayrı adlandırmasının yanlş olmayacağını, zira Oniki İmamların onbirincisi olan İmam Hasan El Asker’in öğrencisi olan Muhammed bin Nusayrı’nın yoluna mensup olmaları nedeni ile bu ismin kendilerine verildiğini söylemektedirler.
Biz bu tartışmaların dışında kalmak ve yazımızın bundan sonraki bölümünde Arap Alevileri’nin inanç esaslarına ilişkin özet bilgileri aktarmaya çalışacağız. Gözden kaçırılmaması gereken, yazımızın bir sunum yazısı olması nedeni ile, bilgilerin birer paragraf halinde ifade edilmeye çalışılmasıdır.

Rap Alevileri’nin mevcut yaradılışa ilişkin inançlarında, yaradılan ilk insanın adem olduğu ve onun cisminden alınan parçalardan da Havva’nın yaratıldığı yolunda bir inanç mevcuttur.
Arap Alevileri’nin inancına göre yaratıcı Allahtır. Hz. Muhammed Allah’ın resulu pygamber, HZ. Aliise Hz. Muhammed’den sonra halife olması gereken kimsedir. Onların inancına göre Hz.Muhammed ve Hz. Ali aynı nurdan yaratılmışlardır. Yine Arap Alevileri’nin inancına göre Hz.Ali güneşi geri çevirmek, ölüyü diriltmek gibi bazıinsanüstü, tanrısal nitelikleri de üstünde taşır.
Hz. Ali’nin bütün bu üstün vasıfları ve bulunduğu sosyal konum (Hz.Muhammed’in amcasının oğlu, damadı vs. ) lar göz ardı edilerek, Hz. Muhammed’in vefatından sonra halife olması gereken HZ. Ali ‘nin kahhı gasbedilmiş, hilafete Ebu Bekir, Ömer, Osman sırasıyla oturtulmuşlar, bu şekilde islamdaki ayrılıkların temelleri atılmış ve bu durumda HZ. Ali’nin yanında yer alanlara Alevi denilmiştir.
Bütün bu nedenlerden dolayı Arap Alevileri hilafeti değil, İmameti benimsemişler ve imametin de Hz. Ali’den başlamak ve Mehdi’de tamamlanmak üzere On İki İmamlar tarafından yürütüldüğüne inanmaktadırlar. Onların inanışlarına göre On İkinci İmam Mehdi ölmemiştir, sır olmuştur. Bir gün bozulan dünya düzenini yeniden tesis etmek için geri dönecektir.
Arap Alevileri Kur’anı Kerimi kutsal kitap olarak kabul etmekte ve kur’anda her kangi bir tahribatın yapılamayacağını, eksik ayet bulunmadığını ifade ederek, kuranın korunacağına ilişkin Hicr Suresi 9. ayeti delil olarak göstermektedirler.Kutsal kabu edilen kimi kitapların ise Kur’an esasları doğrultusunda hazırlandığını kabul etmektedirler.
İbadet dilleri ana dillerinin Arapça olması ile Arapçadır.Arap Alevileri bunun kendileri açısından bir avantaj olduğunu ve kaynak bilgilere ulaşmada kolaylık sağladığını ifade etmektedirler.
İbadet mekanları olara daha çok türbelere gitmekte olan Arap Alevileri, kendi yaptıkları camilere de gitmekle beraber, üç halife dönemi ve daha sonra başlayan Emevi saltanatı sırasında yaşanan camilerde Hz.Ali ve Ehl-i Beyt’e hakaret niteliğinde sözler söylenmiş olması nedeniyle Alevilerin tarihsel süreçte camilerden uzaklaşarak alternatif ibadet mekanları olarak türbelere yöneldiklerini ifade etmektedirler ve namaz için bir ibadet mekanının zorunluluğuna inanmamaktadırlar.
Ezan’da “Haya ale hayrıl amel” fazlalık olarak okunmakta, Abdest alırken temel esaslarda bir farklılık olmamakla beraber, niyet ve yapılan dualarda küçük farklılıkların bulunabileceği ifade edilmektedir.Toplu olarak yaptıkları ibadetlere namaz denilmekte ve bu ibadetlerinde On İki İmam ve Ehl-i Beyt’in isimlerini zikretmektedirler.
Arap Alevileri Hz. Ali2nin doğduğu yer olan Beytullah’ı ziyaret etmeyi, yani hacca gitmeyi farz kabul etmekte ve Diyanet İşleri Başkanlğının organizasyonları dışında bireysel girişim olarak hac farizelerini yerine getirmeye çalışmaktadır.
İbadetlerini kadınlarla birlikte yapmamaktalar, hatta kadının evlenmesi durumunda inanca ait bilgileri inanç bağlısı olmayan kişilere taşıyabileceği kaygısı ile,ianca ait sır dedikleri kavramları kadınlara da vermemektedirler. Kız çocukların eğitimine yaz yaz aylarında düzenlenen kurslarda gerçekleştirmektedir. Erkek çocuklarn eğitimi ise 10-12 yaşından sonra dini bilgisine güvenilen birinin yanına verilerek “ amca yanına verme ile gerçekleştirilmektedir.
Arap Alevilerinin inanç önderleri “Şıh” lardır. Şıhlık babadan oğla geçen bir yapıya sahip değildir. Aile dini yapılanmasının ağırlıklı olması aileden din adamı çıkma oranını da yükseltmektedir. Şıhlar’ ın yedi nesil öncesine kadar anne babasının bilinmesi gerektiğine ilişkin bir inanç da mevcut olan Arap Aleviler’in de, Şıhlar’a devrettikleri dini hizmetin karşılığı olarak ödenen ücrete de zekat denilmektedir.
Arap Alevileri Ramazan ayında 30 gün oruç tutmakta, oruç Sünni Müslümanlar’dan bir gün önce başlayıp bir gün önce de bitmektedir.Şıhlar bu farklılğın kendilerinin oruca aya bakarak başlama yerine Ehl-i Beytten kendilerine kaldığını söyledikleri Hesab-ı Dehr dedikleri bir yöntemi kullanıyor olmalarından kaynaklandığı söylenmektedir.
Muharrem ayında oruç tutmamakta, 10 Muharrem günü ise o gün HZ. Hüseyin’in oğlu İmam Zeynel Abidin’in Kerbela’dan sağ olarak kurtulması ve 12 İmam neslinin ondan yürümesiden dolayı,matem günü olarak değil, Bayram olarak kutlanmaktadır.
Arap Alevileri’ne Kurban Bayramı dışında, aile bayramlarında ve dini törenlerde de adak kesilmektedir., kesilen kurbanda her hangi bir sakatlığın ve hastalığın bulunmaması gibi şartlar dışında, kurbanın mutlaka erkek olması gibi şartlar aranmaktadır. Dişi hayvanın eti kurban dışında da yenmemektedir.Kur’an da yenilmesi yasaklanan hayvanlar dışında Tavşan da yenilmemektedir.
Arap Alevilerine dini törenlerde törenin bitimini müteakipen, bağımsız bir bölüm halinde içki içilebilmektedir. Törenlerde içki içilip içilmemesi, tören sahibinin anlayışı ve ekonomik gücüyle bağlantılıdır.Şıhlar içkinin Kur’an hükmü olarak yasak oluğunu,ancak tören sahibinin isteğine bağlı olarak içilebileceğini söylemektedirler.Şıhlar’ın içmesi ise doğru bulunmamaktadır.
Arap Alevilerinde Hz. Muhammet’le Hz. Ali’nin aynı nurdan yaratıldıklarına ve bu nurun beşe ayrıldığına, güneş, ay, arş, kürsü, mizan levhi mahfuz ve kalem olduğuna, HZ. Muhammet’in güneşte gölgesinin belli olmamasının, haşerenin ona yaklaşmasının onun nur oluşunun birer işareti olarak yorumlanmasına yönelik bir anlaış vardır.
İnsan ruhunun farklı bedenlerde birden çok sayıda dünyaya gelip gitmesi olarak değerlendirilen reankarnasyon inancı Arap Alevilerince mutlak kabu gören bir görüştür. Arap Alevileri reankarnasyonu ilahi adaletin tecellisi açısından zorunlu görmekte ve insanın bir defa dünyaya gelip gitmesi ile ilahi adaletin yerine gelmesinin mümkün olamayacağını, bu nedenle ruhun birden fazla sayıda dünyaya gelip giderek olgunlaşacağına inanlımaktadır.Arap Alavilerince ölüm sonra pratikler olarak da ölünün gömüldüğünün ertesi günü mezarlığı toplu halde ziyaret şeklinde gerçekleştirilen “Hadira” töreni ile ölünün yedinci gününde kurban kesilerek yemek verme suretiyle gerçekleştirilen “Üsbu” töreni yer almaktadır. Ayrıca ekonomik ekonomik durumu iyi olan aileler ölünün kırkında ve yılında yemek vermektedirler.
Arap Alevilerinin inanç esaslarına ilişkin bilgileri yazımızda buraya kadar verdiğimiz kısa örneklerle sınırlandırmak elbetteki mümkün değildir. Ancak yazımızın başında da belirttiğimiz gibi bu bir tanıtım yazısı olarak tasarlanmış ve derginin bu sayısında yer alan Arap Alevileri/ Nusayrılar’la ilgili makalelere giriş anlamında zemin hazırlakah amacıyla kaleme alınmıştır. Yoksa yazıda yer alan hemen her paragrafın bir kitap bütünlüğünde ele alınacak konular olduğunun bilincindeyiz.
Bundan sonraki çalışmaların bu amaca yönelmesi ve daha ayrıntılı bilgilerin ortaya konulacağı yeni sayılar dileğiyle dostça kalın.