Alevi-Bektaşi inanç sisteminin biçimlenmesinde, mitolojik kökenli kültlerin önemli bir payı vardır. Eski Türk inançları kaynaklı bu kültler, insanın kendini tabiatın bir parçası olarak gördüğü animist dünya görüşünün bakiyesi olarak değerlendirilebilir. Kültler, mitolojik göstergeler üzerinden okunmaları halinde anlamlı olan ve kültürel belleğin temel yapı taşlarını oluşturan sembolik yapılardır. Kutsal kabul edilen varlıklara karşı gösterilen saygının (Artun 2014: 328) isimlendirmesi olarak değerlendirebileceğimiz kült kavramı, inanç sistemlerinin biçimlenmesinde önemli rol oynar. Teolojik yapının biçimlenmesinde son derece önemli rol oynayan bu kültler, Alevi-Bektaşi edebiyatından ritüel içeriklerine dek, inanç dairesinin her şubesinde karşımıza çıkmaktadır. Kült kavramının Alevi-Bektaşi inanç sistemindeki varlığına işaret ettiğimiz noktada, Ahmet Yaşar Ocak’ın kültün mevcudiyetinden söz edilebilmesi için sıraladığı şartlara bakmakta fayda vardır:
“a) Külte konu olabilecek bir nesne veya şahsın mevcudiyeti,
b) Bu nesne veya şahıstan insanlara fayda yahut zarar gelebileceği inancının bulunması,
c) Bu inancın sonucu olarak faydayı celb, zararı defedecek ziyaretler, adaklar, kurbanlar ve benzeri uygulamaların varlığı.” (2002: 113)
Ocak tarafından sıralanan koşullar ışığında değerlendirdiğimizde, Alevi-Bektaşi inanç sisteminin biçimlenmesi noktasında pay sahibi olan temel kültlerin ocak, atalar, Hızır kültleri ile ağaç, su, güneş ve ay kültleri gibi diğer kültler olduğunu ifade etmemiz mümkündür.
Ocak Kültü
Ateş kültü ile iç içe geçmiş bir kült olarak Alevi-Bektaşi inancında yer alan “ocak kültü”, sistemli bir hale gelerek inanç sisteminin merkezini teşkil eden ocak yapılanmasının temelinde yer alır. Araştırmacılar tarafından başlıca mitolojik kategorilerden biri olduğuna dikkat çekilen ateş kültü ise şamanizmde ateşin temizleme ve kötü ruhları kovma gücü barındırdığına olan inanç kaynaklı gelişmiştir. Ateşin ruhuna yönelik tertip edilen alkış ve dualar, eski Türklerde ateş kültü ile ocak kültünün birbirlerinden ayrılmadığının göstergesidir. Ocak kültünün bağlantılı olduğu bir diğer kült atalar kültüdür. Şaman dualarında “atamızın yaktığı ocak” şeklinde ifadelerin yer alması, iki kült arasındaki bağlantıya işarettir (İnan, 1986: 66-68).
Zaman içerisinde farklı şekillerde varlığını sürdüren ocak kültü kaynaklı üç farklı anlam alanı mevcuttur. Bunlardan ilki, ateşin yakıldığı yer olan ocaktır. İkincisi, halk tababeti bağlamında, geleneksel yöntemlerle tedavi eden kişi yahut ailedir. Üçüncüsü ise dede soylu aileleri ifade eden ocak kavramıdır (Ekici-Öger, 2007: 1366). Ateş kültü ile iç içe geçmiş bir kült olarak Alevi-Bektaşi inancında yer alan “ocak kültü”, sistemli bir hale gelerek inanç sisteminin merkezini teşkil eden ocak yapılanmasının temelini teşkil etmiştir.
Alevi inanç sisteminin teolojik bileşenleri arasında yer alan ocak sistemi, kutsal soydan geldiğine inanılan karizmatik inanç önderleri etrafında şekillenen bir yapı arz eder. Ocak geleneği, Alevi inancının biçimlenmesinde ve sürdürülmesinde en büyük pay sahibidir. Keramet sahibi olduğuna inanılan erenlerin adlarını taşıyan ocakların her birinin silsile içerisinde bir yeri vardır. Söz konusu erenin gösterdiğine inanılan keramet ölçüsünde tayin edilen bu yer, ocaklar arasında hiyerarşik bir yapılanma oluşmasının sebebidir. Bu hiyerarşik düzen içerisinde bağlı bulunulan ocağa göre kimin dede, kimin talip soyundan geldiği ve bunun sürdürücüsü olacağı da belirlidir. Ocak geleneği, birbirini tamamlayan iki inanan kategorisinin varlığı ile ilişkilidir. Bu kategoriler: dedelik ve talipliktir.
Ocak kavramının merkezinde, karizmatik inanç önderleri yer alır. Söz konusu karizmatik inanç önderleri, Alevilerin dinî yaşantılarında olduğu kadar sosyal hayatlarında da yeri olan kimselerdir. Dedesi oldukları ocağın adını aldığı erenin soyundan geldiklerine inanılan dedelerin birincil misyonu cem ritüellerini yönetmeleridir. İnanç yapısı ile sosyal hayatın kesişim alanında yer alan, taliplerin görgülerini görme, suçluyu yargılayıp gerekirse düşkün ilan etme, düşkünlüğü kaldırma, nikâh kıyma, ölen kişiyi dârdan indirme gibi ritüeller de, yine dede tarafından görülen hizmetler arasında yer alır.
Alevi toplumunda dedeler, Hz. Muhammed’in soyundan geldiklerine inanılması dolayısıyla yüksek statü temsilcisi olarak kabul görürler. Denilebilir ki Alevi kültüründe, “cemaati yönlendiren bir siyasal önder yerine, dini çizgide yükselen bir din törecisi vardır.” Düşkünlüğün kaldırılması, cemlerin yönlendirilmesi, kurbanın niyazlanması gibi dinî sorumluluklar, dedenin sorumluluk alanına girer (Türkdoğan, 2013: 411). Dedelerin dinî bir otorite figürü olarak kendilerine yüklenen misyonları Ali Yaman toplu olarak şu şekilde sıralamaktadır: sosyal ve dinî açıdan topluma önderlik etme ve davranışlarıyla, yaşantılarıyla örnek teşkil etme; toplumu aydınlatma ve bilgilendirme; toplumda birliği ve dayanışmayı sağlama; sosyal ve dinî törenleri (cem, cenaze, evlenme gibi) yönetme; adaleti sağlama, suçluları düşkün ilan etme; inancı, gelenek görenekleri uygulama ve aktarma; kutsal güçleri dolayısıyla maddi-manevi sorunu olanların, hastaların başvuru merkezi olma (2004: 83-84).
Atalar/Veli Kültü
Atalar/veli kültü, en eski Türk topluluklarında dahi varlığına rastlanan köklü bir kült olma özelliği gösterir. Hemen hemen bütün Kuzey ve Orta Asya kavimlerinde yer alan bu kült, ataerkil aile yapısının sonucu olarak yorumlanabilir. Hunlarda yılda bir kere toplanılarak ata ruhlarına kurban kesilmesi, atalar kültünün etkisinden söz edebileceğimiz en eski ritüel olarak kayıtlara geçmiştir. Ölmüş atalara duyulan saygı, onların hatıralarının ve hatta eşyalarının dahi takdis edilmesine neden olmuştur. Eski Türklerin ölülerini eşyalarıyla birlikte gömmelerinin sebeplerinden biri de budur. Budizm ve Maniheizm dinlerinin Türkler arasında yayılmasından sonra da etkisini sürdüren atalar kültü, tenasüh inancına da kaynaklık eder (Ocak, 2002: 62, 63). Ataların öldükten sonra da ruhları vasıtasıyla aile efradını koruyacağına yönelik inanç , onlara karşı duyulan minnet hissinin türlü biçimlerde ifade edilmesinin sebebidir (Kafesoğlu, 1980: 46).
Atalar/veli kültü, köken ile ilgili önemli bir mitolojik kategoridir. Türkler, kendilerine ata bildikleri şahıslar için büyük mezarlar yapmışlardır. Menşe mitinin bir alt tabakası olan ecdat kültü, ecdat olarak bilinen insana dünyevî birtakım görevler yüklenmesi esasına dayanır (Bayat, 2015: 187). Atalar/veli kültü, ölmüş ataları hatırlamak ve onlara kurbanlar sunmak gibi ritüellere kaynaklık eden ve özellikle ataerkil aile tipinin hüküm sürdüğü toplumların inanç sistemlerinde görülen bir külttür. Ölmüş ataların yaşayan nesle iyilik ve kötülüklerinin dokunabileceği inancı, atalara korku ile karışık bir saygı duyulmasının sebebidir. Atalara duyulan minnet borcunu ödeme arzusu dolayısıyla onlar için kurbanlar kesilmiş ve onlara hediyeler sunulmuştur. Ölmüş Atalarının da bir “özü-ruhu” olduğuna inanan Türkler, bu ruhu isimlendirmişlerdir. Bu ruha Altaylılar, “töz”; Yakutlar, “tangara”; Moğollar ise “ongon” adını vermişlerdir. Anlam olarak “köken-menşe-kök” anlamına gelen bu sözcüklerin tasvirleri genellikle kutsal sayılan hayvan ve nesnelerdi (Güzel, 2014: 122).
Atalar/veli kültü, İslamiyet öncesi Türk dininin en kesin inanışlarından birini teşkil etmesi dolayısıyla İslamiyet’in kabulünden sonra da yeni dinin elbisesini giyerek yaşamaya devam etmiş; İslamiyet öncesi dönemdeki atanın, kahramanın, din adamının yerini İslamiyet sonrasında keramet sahibi veliler almıştır. Halkı Müslüman olan ülkeler içerisinde en güçlü veli-evliya inancı Türk devletlerinde varlığını sürdürmekte olup Türklerin yaşadığı yerlerde yoğun bir biçimde kahramanlık yahut keramet gösteren veli mezarlarına rastlanmaktadır. Atalar/veli kültü, başta ölü ve mezar kültleri olmak üzere pek çok kült ile iç içe geçmiş bir külttür. Köken ile ilişkilendirilen ataların canlı olduklarına, olağanüstü özellikler barındırdıklarına, kendilerine inananları mükâfatlandırıp olumsuz davranışları cezalandırdıklarına, şifa dağıttıklarına, iyi birer savaşçı olduklarına ve genellikle birbirleriyle akraba yahut arkadaş olduklarına inanılır (Peker, 2015: 126-127, 130). Atalar kültü, türbelerin varlığının ve bugün bile önemlerini kaybetmemelerinin temel sebebi olarak gösterilebilir. Ölmüş kimselerin ruhlarının dünyadaki ihtiyaç sahiplerine yardım edeceğine yönelik inanç etrafında gelişen bu kült, kadim Türk kültüründe inanç pratiklerinin biçimlenmesinde önemli rol oynamıştır. İslamiyet’in kabulünden sonra da İslamî motiflerin eklenmesi ile yeni inanç ve kültür dairesine uygun hâle getirilen atalar kültünün çevresinde çok sayıda inanış teşekkül etmiştir (Erdem, 2020: 344).