Salı, Aralık 2, 2025
No menu items!
ArşivFakir Baykurt saygıyla anıyoruz

Fakir Baykurt saygıyla anıyoruz

15 Haziran 1929; Yeşilova, Burdur – 11 Ekim 1999, Essen, Almanya)

Bugün, Anadolu insanının diliyle konuşan büyük yazar Fakir Baykurt’un ölüm yıldönümü.
Gerçek adı Tahir Baykurt’tu. “Tahir fazla resmî,” dedi; “Ben fakirim ama halkın fakiriyim.”
Ve böylece edebiyatımıza “Fakir Baykurt” olarak geçti.
1929’da Burdur’un Yeşilova ilçesine bağlı Akçaköy’de doğdu.
Babası Kara Veli, annesi Kara Elif’ti.
Yoksulluğun, savaşların, yokluğun içinden çıktı.
Babası, 14 yıl askerlik yaptıktan sonra kağnıdan düşüp öldüğünde Baykurt henüz 9 yaşındaydı.
Dayısının “okutacağım” vaadiyle köyden ayrıldı ama bu gidiş bir sürgüne dönüştü.
Dayısı onu çalıştırdı, savaş başlayınca da askere gitti.
Fakir Baykurt, yengesine ve çocuklarına bakarken büyüdü.
Yoksulluğun ve emeğin anlamını o yaşlarda öğrendi. Köy Enstitüleri kuşağındandı.
Gönen Köy Enstitüsü’nden 1948’de mezun oldu.
Öğretmenliğe başladı; Anadolu’nun köylerinde çocuklara yalnız okuma yazma değil, düşünmeyi öğretti.
Edebiyata şiirle girdi.
İlk şiiri 1945’te yayımlandı: “Fesleğen Kokuluma.”
Ama kısa sürede köy hikâyelerine yöneldi; orada hem yaşamı hem de sınıf mücadelesini buldu.
İlk kitabı Çilli (1955).
İlk romanı Yılanların Öcü (1959).
Bu romanla Yunus Nadi Ödülü’nü kazandı — çünkü halkın sesi artık edebiyata karışmıştı.
Ardından geldi: Irazca’nın Dirliği, Kara Ahmet Destanı, Kaplumbağalar, Tırpan…
Onun kahramanları ağalar değil, köylülerdi.
Toprakla, kuraklıkla, haksızlıkla, kaderle mücadele eden insanlar…
Kadın karakterleri — Irazca gibi — Anadolu’nun direniş ruhunu taşıdı.
1965’te Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın (TÖS) kurucu başkanı oldu.
Öğretmenlerin örgütlenmesi için verdiği mücadele yüzünden sürgün edildi, soruşturmalara uğradı.
Ama halktan kopmadı, çünkü o halkın içinden doğmuştu.
1970’lerde ve 80’lerde Almanya’ya göç eden işçilerin hikâyelerini anlattı:
Gece Vardiyası, Yüksek Fırınlar, Duisburg Treni, Koca Ren…
Yurdundan kopan insanların iç göçünü, yalnızlığını, özlemini yazdı.
“Sanat engelleri aşmak, devrim yapmaktır,” derdi.
Roman, halkı uyandırmanın bir yoluydu onun için.
Gerçekçiydi ama asla umutsuz değildi:
“Yoksulun yüzüne gülmeyen bir edebiyat, bana göre değildir.”
Eleştirmenler onu “köy romancısı” olarak anladı.
Ama o şöyle dedi:
“Ben ne köy ne şehir yazarıyım. Ben insanın yazarıyım.”
Almanca, Fransızca, Rusça, Bulgarca, Hollandaca, Gürcüceye çevrilen eserleriyle,
dünyaya Anadolu’yu tanıttı.
İki şiir kitabı da yayımladı: Bir Uzun Yol ve Ateş Dikenleri.
11 Ekim 1999’da Almanya’nın Essen kentinde pankreas kanseri nedeniyle hayata veda etti.
Cenazesi Türkiye Yazarlar Sendikası önünde yapılan törenle uğurlandı,
Zincirlikuyu’da toprağa verildi. Fakir Baykurt, yalnız bir yazar değil, bir halk öğretmeniydi.
O, köy enstitülerinin, emeğin, direnişin, halkın sesiydi.
Onun kalemiyle köyler konuştu, kadınlar direndi, insanlar bilinçlendi.
Bugün onu bir kez daha sevgiyle, saygıyla, minnetle anıyoruz.
“Romanımda halkın soluğunu duymayan kalem, kalem değildir,” demişti.
Onun kalemi hâlâ Anadolu’nun rüzgârında uçuşuyor. EDİTÖR
Fakir Baykurt, evlerinin önüne açılan kahveden gelen hoş kokulara dayanamaz ve “Çay isterim, ille de çay!” diye tutturur. Çayın da yeni yeni içilmeye başladığı günlerdir. Anası oğluna kıyamaz; elinden tutup kahvenin önüne götürür ve kahveciyi çağırıp, “Hüseyin, bir bardak çay getir!” der.
Ağzı yanar, bardağı atar.
Çay gelir; çayın nasıl içileceğini bilmeyen Fakir Baykurt, sıcak çaydan hızla bir yudum içer; ağzı yanınca bardağı yere atar. Çay dökülür ama yer toprak olduğu için bardak kırılmaz. Fakir Baykurt, “Anam şimdi vuracak mı? Şurama mı vuracak? Burama mı vuracak?” diye beklerken anası kahveciyi yeniden çağırır:
“Hüseyin, bir çay daha ver!”
Fakir Baykurt’a ikinci çay gelir. Çayı üfleyerek içer. Yıllarca anasına sorup durur:
“Anacığım, o gün çayı döktüm; bir tokat vurmadın; neden vurmadın?”
Bu sorunun cevabını anası yıllar sonra, oğlunun öğretmenlik yaptığı köy okulunda verir. Oğlunun sınıfını görmek isteyen Elif Baykurt o gün sınıfa girer; oğlunun ders vermesini izler. Beş sınıfı birden okutan Fakir Baykurt, anasının ders izlemeye geldiği günü şöyle anlatır:
“Sınıfta estim, gürledim!”
— Nasıl, beğendin mi öğretmenliğimi?
Ders bitince dışarı çıkarlar. Fakir Baykurt anasına sorar: “Anacığım, beğendin mi öğretmenliğimi?” Anası: “Eh, işte, fena değil!” Fakir Baykurt: “Nasıl fena değil? Müfettişler geliyor; iyi veriyor, pekiyi veriyor. Sen de ‘fena değil’ diyorsun; nasıl olur böyle?” Anası cevap verir:
“Yıllarca sordun, durdun. Şimdi söylüyorum — aç kulağını, dinle! Ben sana çay döktüğün gün kızsaydım, içindeki aslan küserdi. Dövseydim, o aslan ölürdü! Böyle öğretmen falan olamazdın. İşte sen de benim yaptığımı yap ve sakin ol. Dayak atıp bu çocukların içlerindeki aslanı sakın öldürme!”
Türk hikâyeci, romancı, şair, sendikacı ve öğretmen Fakir Baykurt’u saygıyla anıyorum.

İLGİLİ YAZILAR

Kütüphane

Yazarlar

Çizginin Gücü

ŞİİR

Alevilik Takvimi

Alevilik Takvimi 2024-2025-2026

2024 13 – 15 ŞUBAT 2024HIZIR ORUCU 21 MART 2024HZ ALİ ‘NİN DOĞUMU NEVRUZ BAYRAMI(21 Mart 598) 31 MART 2024HZ ALİ ‘NİN ŞAHADETİ GÜNÜ(21 Ramazan 40 Hicri) 05/06...