Pazartesi, Kasım 10, 2025
No menu items!
Ana Sayfa Blog Sayfa 5

Bağrıp durma boşuna

0

Bağrıp durma boşuna
Ho diyecek zaman değil
Taş vursalar da başına
Yo diyecek zaman değil
Taş vursalar da başına
Yo diyecek zaman değil

Pis oturdu temiz posta
Pis oturdu temiz posta
Evi çürük yaptı usta
Kağnı kırık öküz hasta
Ho diyecek zaman değil

Kağnı kırık öküz hasta
Ho diyecek zaman değil

Bizim hançer bize batar
Körlerden olur mu katar
Pınarda yılanlar yatar
Su diyecek zaman değil
Pınarda yılanlar yatar
Su diyecek zaman değil

Yürünecek yolu bekle
Yürünecek yolu bekle
Yükü götürene yükle
Tükrüğün ağzında sakla
Tu diyecek zaman değil

Tükrüğün ağzında sakla
Tu diyecek zaman değil

Menzile varılmaz yolsuz
Kovanlar serilmez balsız
Kimi korkak kimi halsiz
Ha diyecek zaman değil
Kimi korkak kimi halsiz
Ha diyecek zaman değil

Eskimez Gardaşın şalı
Eskimez Hamdinin şalı
Gül donuna girdi çalı
Tekke viran derviş deli
Hu diyecek zaman değil
Tekke viran derviş deli
Hu diyecek zaman değil

Hamdi Gardaş

Suret-i ademden göründüm amma

0

Suret-i ademden göründüm amma
Ne ademim ben bu demden içeri
Benim esrarımdan her nutk-u illa
Tercümanım tercümandan içeri

Gerçi suret ismim beni ademdir
Mana-i sirette bahr-i azamdır
Hükmü Kaf’dan Kaf’a ta ki hatemdir
Süleymanım Süleyman’dan içeri

Bülbülün goncası gülşeniyim ben
Sadıkların aşkı fermanıyım ben
Ehli diller sırrı, sultanıyım ben
Ne sırdayım ben bu sırdan içeri

Çar anasır babından nikab büründüm
Bir noktadan hasıl oldum arındım
Can gözüyle görenlere göründüm
Ne seyranım ben seyrandan içeri

Gencî hakikatım şah-ı nurdayım
Ne yerdeyim ne gökteyim nerdeyim
Mekan tutmaz ispat olmaz yerdeyim
Lamekanım lamekandan içeri

Ne dervişem, ne sofuyam ne canan
Ne kafirem, ne müminem ne iman
Ne zahidem, ne münkirem ne de nadan
Geçmişem küfr-ü imandan içeri

Viran bahçalarda bülbül öter mi

0

Viran bahçalarda bülbül öter mi
Gönül eğlencesi gül olmayınca
Merhemsiz yaralar onar biter mi
Bir gerçek veliden el olmayınca
Hey dost hey dost hey dost el olmayınca
Hey pir hey pir hey pir el olmayınca

Nefse uy an hakka uymuş değildir
Gaziler namazın kılmış değildir
Bu gezen abdallar derviş değildir
Arkasında hırka şal olmayınca
Hey dost hey dost hey dost şal olmayınca
Hey pir hey pir hey pir şal olmayınca

Talip olmayınca yaram sarılmaz
Mürşit olmayınca pire varılmaz
Yüz bin asker olsa yezit kırılmaz
Eli zülfikarlı al olmayınca
Haydar Haydar Haydar al olmayınca
Haydar Haydar Haydar al olmayınca

Bu aşk meydanında bir divan olur
O meydana düşen nur civan olur
İtikatsız talib boş kovan olur
Vızılar arısı bal olmayınca
Hü hü hü bal olmayınca
Hey dost Hey dost Hey dost bal olmayınca

Pir sultanım baştan dalga aşırır
Bu aşkın dolusu aşka düşürür
Her bildiğin rehber çığ mi pişirir
Yanıp ateşlere kül olmayınca
Hey dost hey dost hey dost kül olmayınca
Hey pir hey pir hey pir kül olmayınca

Eyvallah diyerek ikrar eyledik

0

Eyvallah diyerek ikrar eyledik
Erenler cemine girercesine
Hakikat bağında yetiştik bindik
Renk aldık her gülden çiçekçesine

Söylesem manasın sığmaz takrire
Esrari noktamız gelmez tasvire
İman ettik ikrar verdik bir pire
Er olduk er ile gerçekçesine

Vücudumuz mutlaktır her yerde ayan
Körler zanneder ki didarı nihan
Bin bir ismi ile gaffur rahimken
Sofu inat eder eşşekçesine

Mirati sözlerim canlı mı amma
Arif olanlara olur hübeyda
Elsiziz belsiziz hey hey dilsiziz amma
Gezeriz alemde erkekçesine (insancasına)

Gel gönül giyin hırkayı

0

Gel gönül giyin hırkayı
Dervişlerin üstü olmaz
Bir mecliste mey olmazsa
O meydanın mesti olmaz

Yeşil olmaz yanan kömür
Gevher vermez kara demir
Yüz bin kere etsen çamur
Derya kumu testi olmaz

Bu gönlüm oldu perişan
Hiç ağlar mı kendi düşen
Bir yiğit saklarsa nişan
Yüreğinde kastı olmaz

Derviş Ali’m derdim yüzdür
Bu mihnetler bize azdır
Ululardan kalma sözdür
Düşenlerin dostu olmaz

Derviş Ali

Arş u kürşü kalem almadan düzler

0

Arş u kürşü kalem almadan düzler
Âb-ı rahmet demdiğini gördün mü
Otuz altı yılda bir kuzu kuzlar
O kuzunun emdiğini gördün mü

O bahçenin kaç gülü var dikensiz
Tellâlı var gevher satar dükkânsız
Ya o kimdir dû cihanda mekânsız
Bu devrânın döndüğünü gördün mü

Atam doğuncağız ben verdim adın
Anamın kız iken çok emdim sütün
Yüz dördün hangisi bu ilm-ü ledün
Gökten yere indiğini gördün mü

Anda bir hayvan var şeylerden yemez
Turâbi sırrını kimseye demez
Bu canlı camide (yahu) kim kıldı namaz
Selâ verip döndüğünü gördün mü?

Atasözleri Destanı

0

Tut atalar sözünü kalb-i selim ol
Gönülden gönüle yol var demişler
Gider yavuzluğun tab’-ı halim ol
Sert sirke küpüne zarar demişler

Bilirsin alçağa akmaktadır su
Kamilin cahile nasihati bu
İkrarını gözet olma abesgu
Birdir iman ile ikrar demişler

Akibet- endiş ol gönül dibelik
Yetişmez mi sana bu nümünelik
Kaçan loru kuşu bulsa bir kemik
Evvel ölçer sonra yutar demişler

Her kara uzatma elin eteğin
Yel kovana döner ahır emeğin
Nitekim şaşkını gölde ördeğin
Başın kor kıçından dalar demişler

Aldanma cihanın sakın varına
Düşmeyegör onun ah-ü zarına
Bugünkü işini koyma yarına
Yar yıkıldığı gün tozar demişler

Kestim Bu arsada ben de bir koyun
Meydan-ı hünerde gel sen de soyun
Feleğin zoruna dayanmaz oyun
Katı zor oyunu bozar demiyler

Gerçi çok cihanda boşa yelenler
Kande bilmeyenler kande bilenler
Eskiden adettir dağdan gelenler
Bağda olanları kovar demişler

Dediler bu pendi sordumsa kime
Tuz ekmek bilmeze müşkilin deme
Kül kömür ye namert lokmasın yeme
Gün olur başına kakar demişler

Abestir her vara yoğa koşanlar
Gahi doğru gahi eğri aşanlar
Ağlamaz ne demek kendi düşenler
İki gözü çeşme akar demişler
(İki gözü bile çıkar demişler)

Arzeyle bu pendi kendi özüne
Dost addetme her güleni yüzüne
İncinme dostunun doğru sözüne
Doğru söz insana batar demişler

Eski mesellerle eylersin amel
Kırkların birine olursun bedel
Usulü manayı bilmeyen eçhel
Solağına davul çalar demişler

Bir mürşid-i kamil bulmayanlara
Pirler nasihatın almayanlara
Sözünün ispatı olmayanlara
Dipsiz kile bomboş anbar demişler

Eşkin at yanına koşulsa güre
Huy alır huyundan ol göre göre
Hızmet eyler isen eyle bir ere
Su aktığı yere akar demişler

Çarsu-yü dehrinde nice toz kopar
Ol vakti gözeten çok tekke kapar
Helalzade gelir pazarlık yapar
Haramzade pazar bozar demişler

Adetullah budur ezel-ü ebad
Kul kula sebeptir ey dil-i naşad
Baya geda hizet etmekte murad
Bal tutan parmağın yalar demişler

Dilden ister isen gıll-ü gış gide
Meta-ı razını açma haside
Kıyma müşteriye az al faide
Altın da satanlar umar demişler

Yar ile ettiğin kavle ver karar
Kar etmezsen bari eyleme zarar
Aza kanaat et olma tamahkar
Ucuz satan tezcek satar demişler

Ham tamahı gel sen terk eyle elden
Elinden çıkmasın der isen özken
Deve ahu gibi boynuz isterken
İki kulaktan da çıkar demişler

Hileyi İrtikab etme kıl hazer
Denilsin namına bir er oğul er
Sen elin kapısın kakarsan eğer
El de senin kapın kakar demişler

Irzıyla varamaz eşkıya eve
Uslu gez kim seni kamiller seve
Harden büyük at var attanda deve
Deveden de büyük fil var demişler

Güneş balçık ilen sıvanmaz ey dil
Bi-zeban da olsa bellidir kamil
Kendüden gayruyu beğenmez cahil
Kendi çalar kendi oynar demişler

Talib-i marifet çekerse emek
Yöğrak at artırır yemin giderek
Şaire ses ile saz-ü söz gerek
Yalınız taş duvar olmaz demişler

Kuy-ü dildaraya eylersen akın
Hele gafil olma etrafa bakın
Kada yürü izin belirtme sakın
Arif olur el tez duyar demişler

Doyar mı can-ü dil bus-ü kenare
Hicran-ü aşk ile leb pare pare
Ne giderse gitsin visal-i yare
Bir vuslat hezaran dinar demişler

Gerek şaki olsun gerekse said
Kereminden kerim eylemez baid
Dergah-i Mevla’dan sen kesme ümid
Gün doğmadan neler doğar demişler

Kani ol lokmanaher urz-ü şebe
Eller konar topladığın şhedebe
Bilirsin atalar biryerde debbe
Yıkılır bir yerde dolar demişler

Yırtıcı kuşların ömürleri az
Bir tek ipte iki cambaz oynamaz
Şehrahta kuyuyu kametince kaz
Ez kaza ayağın kayar demişler

Yüzüm yerde tenim Hak ile yeksan
Serim kavgalarda halim perişan
Gözlerim cemal-i canana hayran
Gönül masumudur umar demişler

Levni nasihatı pirlerin böyle
Durub-ı emsalden hazm ile söyle
Meydan-ı hünerde ağırlık eyle
Ağır bassa beğni ağar demişler

Kaynak: Edirneli Levni

Mah Cemalin Güneş Midir Ay Mıdır

0

Mah Cemalin Güneş Midir Ay Mıdır
Yüzüne Baktıkça Bakasım Gelir
Kirpiğin Ok Hilal Kaşın Yay Mıdır
Alıp Şu Bağrıma Çakasım Gelir

Seni Gören Aşık Döner Şaşkına
Taş Olsa Dayanamaz O Bakışına
Aslı Mısın Nesin Allah Aşkına
Kerem Gibi Kendim Yakasım Gelir

Yandım Ateşinle Oldum Muzdarip
He De Kapına Kul Olayım Varıp
Canımı Sarrafta Gerdan Yaptırıp
Ak Göğsünün Üstüne Takasım Gelir

Bağla sürüklenen zülfün teline,
Onulmaz bir yara açtın derine
Yad ellerin eli deyse eline
Dünyayı başına yıkasım gelir.

Kaşların name bakışların ayet,
Eğdirme kaşların kopar kıyamet.
Hüzünlenip bir gün ağlarsan şayet
Yaş olup didenden akasım gelir.

Tuba Ağacında Benzersin Dala
Dilin Örnek Olmuş Şekere Bala
N’Olur Yüzün Dönme Mahmut Erdal’a
Yaşarken canımdan bıkasım gelir.

Mahmut Erdal

Ağlayalım Atatürk’e

0

Ağlayalım Atatürk’e
Bütün Dünya Kan Ağladı
Başbuğa Olmuştu Ülke
Geldi Acem Can Ağladı

Şüphesiz Bu Dünya Fani
Tanrının Aslanı Hani
İnsi Cinsi Cem’i Mahluk
Hepisi Birden Ağladı

Doğu Batı Cenup Şimal
Aman Tanrı Bu Nasıl Hal
Atatürk’e Oldu Zeval
Yas Çekip Mebusan Ağladı

İskenderi Zülgarneyin
Çalışmadı Buncaleyin
Her Millet Atatürk Deyin
Cemiyeti Akvam Ağladı

Atatürkün Eserleri
Söylenecek Bundan Geri
Bütün Dünyanın Her Yeri
Ah Çektiler Tan Ağladı

Fabrikeler İcat Etti
Atalığın İspat Etti
Varlığın Türke Terketti
Döndü Çark Devran Ağladı

Bu Ne Kuvvet Bu Ne Kudret
Varıdı Bunda Bir Hikmet
Bütün Türkler İnönü İsmet
Gözlerinden Kan Ağladı

Tren Hattı Tayyareler
Türkler Giydi Hep Karalar
Semerkantı Buharalar
İşitti Her Yan Ağladı

Siz Sağolun Türk Gençleri
Çalışanlar Kalmaz Geri
Mareşal Fevz’askerleri
Ordular Teğmen Ağladı

Zannetme Ağlayan Gülmez
Aslan Yatağı Boş Kalmaz
Yalınız Gidenler Gelmez
Her Gelen İnsan Ağladı

Uzatma Veysel Bu Sözü
Dayanmaz Herkesin Özü
Koruyalım Yurdumuzu
Dost Değil Düşman Ağladı

Oğuz’um, Çepni’yim, Karakeçili,

0

Oğuz’um, Çepni’yim, Karakeçili,
Vallahi billahi sizden değilim,
Sizler değiştiniz idrar içeli,
Vallahi billahi sizden değilim,

Haramsa haramdır riyaysa riya,
Yine kuru sıkı atıyor Ziya,
Maskeler inince göründü foya,
Vallahi billahi sizden değilim.

Üç’e alıp üç’e yirmiye satmam,
Rızkımın içine haramı katmam,
Çektiğim çileyi asla unutmam,
Vallahi billahi sizden değilim.

Kömüşe, koyun’a saygım var fakat,
Hayvanın suçu ne; zihniyet sakat,
Avradı sormayın bambaşka avrat,
Vallahi billahi sizden değilim.

Bende namus var, ahlak var bende,
Halkımın yanında oldum zor günde,
Bu gün de böyleyim inanki dünde,
Vallahi billahi sizden değilim.

                         Hacıbey ÖZBAY
                            15/10/2025

Yandım Dünyada

0

Yenilen haramlar tez sindirildi,
Kusulmadı ona, yandım dünyada.
Hain hırsızlar dost ilan edildi,
Küsülmedi ona, yandım dünyada.

Kopmasın vatanın dalı, yaprağı,
Diyerek fukara bekler toprağı.
Şöyle bir villadan şehit bayrağı,
Asılmadı ona, yandım dünyada.

Yatan ayılmıyor ondan horultu,
Gırtlaklar sıkılmış, odur hırıltı.
Doğru duyulmasın diye gürültü,
Susulmadı ona, yandım dünyada.

Uyanıklıktan hep Harun şişmeler,
Yükü tutup kaçmaktan bu koşmalar.
Zorbaya, yobaza akan çeşmeler,
Kesilmedi ona, yandım dünyada.

Harun Ustaoğlu 14.10 .2025 SALI

Günün Sözü

0

Hiç kimse durumundan hoşnut değil,

ama herkes aklından hoşnut

Lev Tolstoy (Anna Karenina)”

Nutuk 15 Ekim 1927

0

Atatürk’ün
15 Ekim 1927’de okuduğu
Nutuk neden önemli?..
Nutuk, Mustafa Kemal Atatürk’ün 15 Ekim 1927 tarihinde CHP kurultayında yaptığı konuşmanın metnidir.
Söylevinin son kısmı olan gençliğe hitabında, Nutuk’un felsefesi hakkında ipuçları vermiş; geçmişi anlatıp aynı zamanda gelecekte olabilecek tehlikeleri önceden sezmemiz için alınacak derslerden bahsetmiştir.
Nutuk nasıl bir eser?
Nutuk, Atatürk’ün Samsun’a çıktığı tarih olan 19 Mayıs 1919’dan, Cumhuriyet sonrası inkılap dönemine kadarki (1927) zaman diliminde olan olayları anlatmaktadır.
Eser yazıldığı dönemde Cumhuriyet Halk Fırkası Genel Başkanı olan Mustafa Kemal Atatürk’ün 15 – 20 Ekim 1927 tarihleri arasında yerli ve yabancı basın mensuplarının da katıldığı partisinin 2. yılında okuduğu yaklaşık 900 sayfalık bir kitaptır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bu dönemle ilgili en temel resmi tarih kaynağı olmak niteliğindedir.
Atatürk’ün tarihçi kimliği
Nutuk’un güncel Türkçeye çevrilmiş sürümleri pek çok yayınevi tarafından basılmış bazıları Söylev adını tercih etmişlerdir. Nutuk, belgeleri sayesinde, Atatürk’ün tarihçi kimliğini de ortaya koymaktadır.
Atatürk; yaşanılan olaylarla ilgili kayıtlı belgeleri toplamış ve Nutuk’u yazarken bu belgelere dayanarak icraatlarını özetlemiştir.
Atatürk, gençliğe hitabında, Nutuk’un felsefesi hakkında ipuçları vermektedir.
Atatürk, Nutuk ile geçmişi anlatıp aynı zamanda gelecekte olabilecek tehlikeleri önceden sezmemiz için alınacak derslerden bahsetmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı dönemi’ni birinci ağızdan aktardığı, Cumhuriyet tarihi açısından önemli bir eserdir.
Bazı sayfalarda açıkça belirttiği “sonraki yıllarda durumun kolay ve açıkça değerlendirilmesi için bu kadar ayrıntıya yer verilmiştir” sözü ile Atatürk ileri görüşlülüğünü bir kere daha ortaya koymuştur.
Nutuk’u okumadan önce Dolmabahçe Sarayı’nda…Afet İnan anlatıyor:
Atatürk, Büyük Nutuk’u seslendirmeden önce 1927 yazında Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlediği akşam toplantılarında arkadaşlarına okumakta, onlarla tartışmaktadır.
Yaz aylarının sıcak bir gününün gecesi, Atatürk’ün etrafında daha kalabalık bir aydınlar topluluğu vardı. O, arkadaşlarına adeta bir sürpriz hazırlamanın sevinci içinde, ‘Oturunuz ve dinleyiniz’ dedi.
Atatürk’ün manevi kızı Prof. Dr. Afet İnan (1908-1985)
Nutuk‘un sonuna koyacağı satırları yüksek sesle okumaya başladı. Dinleyenlerin nefes dahi almadıklarını sanıyorum. Çünkü ben kendimi öyle hissediyor ve milli bir heyecanın tesiri içinde yaşıyordum.
Atatürk bu metni okuyup bitirdiği zaman derin bir nefes almış, fakat iki damla gözyaşını bizlerden saklamamıştı…
Bu “Gençliğe Hitabe” okunduğu akşam artık tarih olmuş olaylar konuşma mevzuu değildi. Atatürk coşmuş konuşuyor ve başkalarına, diğer akşamlarda olduğu gibi, konuşma fırsatı vermiyordu.
O, Türkiye Cumhuriyeti’nin istikbali üzerinde duruyordu. “Tarihi yaşadığımız gibi yazdık, fakat geleceği Cumhuriyet’e inananlarla, onu koruyanlara ve yaşatacaklara emanet etmek lazımdır” diyordu.
“Gençliğe Hitabe” nutkunu ilk dinleyenlere, methetmek fırsatını dahi verdiğini hatırlamıyorum. Sadece O’nun sözleri hâlâ kulaklarımda akisler yapmaktadır:
“Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın müspet fikirlerini veriniz. İstikbalin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Hür fikirler tatbik mevkiine geçtiği vakit Türk Milleti yükselecektir.” diye telkinlerde bulundu.
O, Türk gençliğinin sağ duyusuna, milliyetçiliğine, vatan muhabbetine inandığını ve onlara güvendiğini söylüyordu.
Nutuk’un okunması tam altı gün, 36 saat 33 dakika sürmüştü. Kongre’nin son günü olan 20 Ekim 1927’de Mustafa Kemal sözlerini şöyle bağlamıştı:
“Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen ulusal yıkımların yarattığı uyanıklığın ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır. Bu sonucu, Türk gençliğine kutsal bir armağan olarak bırakıyorum.”
Bu cümleyi okurken sesi daha kısılmış, titremiş, gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı. Gözyaşları içinde “Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ebediyen muhafaza ve müdafaa etmektir!” diye başlayan ve “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” diye biten Gençliğe Hitabe’yi okuduktan sonra cebinden çıkardığı mendil ile gözlerinin yaşını silmiş ve alkış tufanı arasında kürsüden inmişti. Bu sırada neredeyse herkes onunla birlikte ağlamaktaydı…
Türk Gençliğine bıraktığım emanet
“Saygıdeğer Efendiler, sizi günlerce işgal eden uzun ve teferruatlı nutkum, nihayet geçmişe karışmış bir devrin hikâyesidir. Bunda milletim için ve gelecekteki evlâtlarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek bazı noktaları belirtebilmiş isem kendimi bahtiyar sayacağım.
Efendiler, bu nutkumla, millî varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milletin, istiklâlini nasıl kazandığını, ilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan millî ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.
Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen millî felâketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.
Bu sonucu, ‘Türk gençliğine emanet ediyorum.
Ey Türk Gençliği!
Birinci görevin, Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini sonsuza dek korumak ve savunmaktır.
Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. Gelecekte bile seni bu hazineden yoksun bırakmak isteyecek iç ve dış düşmanların olacaktır.
Bir gün, bağımsızlık ve cumhuriyeti savunmak zorunda kalırsan, göreve atılmak için içinde bulunacağın durumun olanak ve koşullarını düşünmeyeceksin!
Bu olanak ve koşullar hiç uygun olmayan bir durumda kendini gösterebilir. Bağımsızlık ve cumhuriyetini yıkmak isteyecek düşmanlar, dünya tarihinde benzeri görülmemiş bir galibiyetin,bir gücün temsilcisi olabilirler.
Zorla veya hile ile kutsal yurdun bütün şehirleri teslim alınmış, bütün işletmeleri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesi işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu koşullardan daha acıklı ve korkunç olanı ise, ülkede iktidara sahip olanlar gaflet, sapkınlık ve hatta ihanet içinde olabilirler.
Hatta bu iktidar sahipleri kişisel çıkarlarını, işgalcilerin siyasi amaçlarıyla birleştirerek düşmanla işbirliği yapabilirler. Ulus, yoksulluk ve sıkıntı içinde ezik ve bitkin düşmüş olabilir.
Ey Türk geleceğinin evladı! İşte bu durum ve koşullar içinde bile görevin, Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!
Muhtaç olduğun güç, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
Mustafa Kemal Atatürk (1927)

MUSTAFA KEMAL’İN KAĞNISI / FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA

0

Yediyordu Elif kağnısını,
Kara geceden geceden.
Sankim elif elif uzuyordu, inceliyordu,
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar,
İnliyordu dağın ardı, yasla,
Her bir heceden heceden.


Mustafa Kemal’in kağnısı derdi, kağnısına
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı.
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifcik,
Nam salmıştı asker içinde.


Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü,
Doğrulmuştu yola önceden önceden.
Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif,
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar,
Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı,
Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanı sıra,
Gecenin ulu ağırlığına karşı,
Hafifletir, inceden inceden.


İriydi Elif, kuvvetliydi kağnı başında
Elma elmaydı yanakları üzüm üzümdü gözleri,
Kınalı ellerinden rüzgâr geçerdi, daim;
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına.
Alını yeşilini kapmıştı, geçirmişti,
Niceden, niceden.


Durdu birdenbire Kocabaş, ova bayır durdu,
Nazar mı değdi göklerden, ne?
Dah etti, yok. Dahha dedi, gitmez,
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacır gucur
Nasıl dururdu Mustafa Kemal’in kağnısı.


Kahroldu Elifçik, düşünceden düşünceden.
Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş
Vur beni, öldür beni, koma yollarda beni.
Geçer götürür ana, çocuk, mermisini askerciğin,
Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım.
Bak hele üzerinden ses seda uzaklaşır,
Düşerim gerilere, iyceden iyceden.


Kocabaş yığıldı çamura,
Büyüdü gözleri, büyüdü yürek kadar,
Örtüldü gözleri örtüldü hep.
Kalır mı Mustafa Kemal’in kağnısı, bacım,
Kocabaşın yerine koştu kendini Elifcik,
Yürüdü düşman üstüne, yüceden yüceden.
TABLO: SAMİ YETİK