Cuma, Ekim 31, 2025
No menu items!
Serbest KürsüOsmanlıda Türk Düşmanlığı

Osmanlıda Türk Düşmanlığı

➖️Osmanlı özellikle 15.yüzyıldan sonra Türk devleti olma niteliğini tümüyle yitirmekle kalmamış, Türklüğe açıkça hakaret eder, söver duruma gelmiştir. Bu durumda Enderun mektepleri, harem ve devşirme uygulamaları son derece etkin rol oynamıştır.
Devşirmelerin ele geçirdiği devlet, sistemli bir Türk düşmanlığı yapmıştır. Padişahlar da bunu teşvik ederek düşmanlık yapanları “ihsaniye” ile ödüllendirmiştir.


OSMANLI DİVAN EDEBİYATI’NDA TÜRKLER

  • İbn-i Bibi, Türklerden “cahil Türkler”, “müfsid – – Türkmenler”, “çarıklı Türkmenler” diye söz eder.
  • Kerimüddin Mahmud Aksaraylı Türkleri “Gözün karalığından daha kara olan Türk…”, “Türklerin… o dinsiz zümrenin…”, “mel’un Türkler” ifadeleriyle anar.
  • Amasyalı Hüseyin b. Ali Fatih, “Tariku’l Edep” adlı çalışmasında “Türk” ve “Türkmen”i iki ayrı etnik grupmuş gibi gösterip bölmeye çalışır.
  • Şair Baki, “Türk ehlinin ey hace biraz başı kabadır.” diye hakaret eder.
  • Nef’i, “Türk’e Hak, çeşm-i irfanı haram etmiştir.” diye aşağılar.
  • Türkleri “çoban köpeği”ne benzeten tarihçi Mustafa Naima Efendi, ayrıca “nadan Türk, idraksiz Türk, çirkin suratlı Türk, mel’un Türk” olarak niteler.
  • Gelibolululu Mustafa Ali, Mevaidü’n Nefais’te “Anadolu, Karaman ve Rum ülkesi adlarını alan pasaklılar halkı elbette kır adamıdırlar. Bunlar, aralarında güzel ve sevimli olanı az görünen, çeşit biçimde çirkin kimselerdir.” der.
  • “Etrak-ı Bî-idrak” lafının mucidi Hoca Sadettin, “hilebaz Türk”, “akılsız Türk”, “aptal Türk”, “kudurmuş kurt”, “aşağılık türediler”, “sırtlan”, “anlayışsız kaltaban” diye nefret kusar.
  • “Baban da olsa Türk’ü öldür.” diyen Kadimi mahlaslı Hafız Hamdi Çelebi, Hz. Muhammed’in “Türk’ü öldürün kanı helaldir.” dediği iftirasını yayar.
  • İzvornikli Arnavut Taşlıcalı Yahya karakteri, “Soyu kuruyasıca Türk” diye mısralar düzer.
  • 1797-1802 yılları arasında Paris’te daimi elçiliğimizi yapan Moralı Seyyid Ali Efendi Çuhadır Ahmet’e “Türk-ü sutür” yani “Hayvan Türk” yakıştırması yapar.
  • Tokatlı Aşık Nuri, Türk’ü hayvana benzeterek şöyle der:
    “Türk’ün dilberidir gayetle inat
    Şehir dili bilmez lisanı kubat
    Kelamında eder Türklüğün isbat
    Hayvan gibi gözün diker samana”
  • 1912’de Sebilürreşat dergisinde çıkan bir yazıda “Türk” kelimesinin kullanılması, dinsizlik, kafirlik sayılır.
  • 1913 tarihli “Mecmua-i Ebuzziya” dergisinin 94. sayısında, “Bizim Türklüğümüz sembolizmden başka bir şey değildir… Türk falan değil sadece Müslümanız.” deniliir.
  • Bugün “Milli Eğitim Sistemi”ni milliyetçilikten arındıranlar, dindar fakat “milli bilinç yoksunu” nesiller yetiştirmeye girişenler gibi Prof. Ahmed Naim 1913 yılında yazdığı “İslamda Dava-i Kavmiye” adlı kitabında Türk’e karşı savaş açıp “Türk’ün geçmişini bilmesine, öğrenmesine lüzum ve ihtiyaç yok, gerekli olan şeriatı öğrenmektir.” der.
  • 1919-1920 yıllarında şeyhülislamlık yapan ve AKP iktidarında adına vakıf kurulan Mustafa Sabri Efendi, Türk’e Türklük benliğini vermek isteyenlere “soysuzlar” yakıştırmasında bulunur. Dahası, tiksintiyle söz ettiği Türklüğünden şöyle istifa eder:
    “Yalnız Müslüman ve insan
    Olarak kalmak üzere, Türklükten,
    Şeref ve izzetimle istifa
    Ediyorum Allah’ın huzurunda

    (…)
    Tövbe yarabbi tövbe Türklüğüme
    Beni Türk Milletinden addetme!”
  • Vahdettin El Ahsam gazetesinin 16 Nisan 1923 günlü baskısında şöyle denir:
    ” Türkler, dini, soyu sopu, vatanı şüpheli ve belirsiz, 5-6 milyonluk bir cahil sürüsüdür.”
    Bu şiir ve yazıları yazanlar ödüllendirilirken Türklüğü savunan halk ozanları ise Padişah, sadrazam ve diğer devlet idarecileri tarafından şiddetle cezalandırılmıştır.

  • TÜRK HALK EDEBİYATINDA OSMANLI

  • Şalvarı şaltak Osmanlı,
    Eğeri kaltak Osmanlı,
    Ekende yok biçende yok,
    Yiyende ortak Osmanlı!

    dörtlüğü anonimdir ve Türklerin Osmanlı yönetimine nasıl baktığını en çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır.
    Bir Türk beyliği olan Osmanlı, 16. yüzyıldan itibaren imparatorluğa dönüştükçe ırk çorbası haremlerin meyvesi padişahların, devşirmelerin, gayr-ı Türklerin yönetimine girmiştir. Bu süreçten itibaren de ne yazık ki Türk düşmanlığına soyunan bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Türk sözcüğüne bile hakaretler yağdıran divan edebiyatı şairleri Padişahlarca desteklenmiş, korunmuş ve ödüllendirilmiştir.
    Bu süreç, Osmanlının Türk tebaası arasında şiddetle eleştirilmiştir. Türk halk ozanları da kelleleri pahasına bu saldırılara yanıt vermiştir.
    İşte bu şiirler:
    1828’deki Ahıska Savaşı’na katılan Âşık Gülalî’nin Ahıska Destanı’nda yer alan:

  • Azgur boğazında kavga kuruldu
    Hain paşalara altın verildi
    Şehir talan oldu evler yarıldı
    Vah ki harap oldu güzel Ahıska

  • biçimindeki dizelerden Köse Mehmet Paşa ve yanındakilerin Ruslardan altın almak suretiyle savaşmadan şehri düşmana teslim ettikleri gerçeği belgelenmektedir.

  • Alemi yaratan yetiş imdada
    Kati çok bunda kaldı fukara
    Günden güne oldu zulüm ziyade
    Bir acayip halde kaldı fukara

  • Haneye dokuz yüz düştü salyana
    Şüphe yok eriştik ahir zamana
    Niceler muhtaç oldu aziz anana
    Elleri koynunda kaldı fukara

  • biçimindeki ifadelerle Karacaoğlan, yoksul köylülerin durumlarını yansıtıp Osmanlı döneminde yöneticilerin baskılarını da açıkça dile getirmektedir.
    Karacaoğlan bir başka şiirinde de şöyle söylemektedir:
    Çaresiz kalan bir âşığın:

  • Çıksam dağa ayısı var kurdu var
    Düze insem sıtması var derdi var
    Köye gitsem tahsildarda vergi var
    Şaştım ağam bu salgının elinden

  • Türkler, yalnızca savaşlarda şehit olmayı göze alacak asker gerektiğinde Osmanlının aklına gelirdi.

  • Bura Yemendir
    Gülü çemendir
    Giden gelmiyor
    Acep nedendir

  • Ağır vergiler altında inletilen ve ezilen halk bu nankörlüğü böylece âşığın sazına ses verip türkü yakıp dinlemiştir.
  1. yüzyılda başlayan bu tür olaylar daha sonraki dönemlerde de artarak sürmüştür. İşte bu durum halk şiirinde yoksul halkın dili olan âşıklara:
    Bütün malım aldın ey kanlı zalim
    Şikayet ederim Hüda’ya seni
    Garip mecnun gibi perişan halim
    Şu fani dünyada ağlattın beni

    ve
    Demirden kuşluk öşürcüler geldiler
    Zahirem samanım bütün aldılar
    Bir tek yaba ile beni saldılar

    biçimindeki söyleyişleri yanı sıra:

  2. Ki beyler başladı zulme
    Ve rağbet kalmadı ilme
    Gözün ağla hiç gülme
    Zaman ahir zaman oldu
    Alırlar kadılar rüşvet
    Edip müminlere himmet
    Fakire yoktur şefkat
    Zaman ahir zaman oldu

    gibi zulüm, rüşvet ve yolsuzluğu konu alan destanlar söyletmiştir.
  3. yüzyılın önemli âşıklarından Kabasakal Mehmet’in:

  4. Yiyiciler akça ister cereme
    Verilen malımız gelmez kaleme
    Perişanlık sayi oldu aleme
    Kullarına imdat kılın efendim

  5. Akşam olur yiyiciler derilir
    Fukara kulların kusurun bulur
    Haftada hem üç yüz kuruşun alır
    Keyfiyet halimiz bilin efendim

  6. söylediği bu tür şiirlerin yorumuyla ortaya çıkan tablo, sonuçta yoksulların, mazlumların insanca yaşama istemidir.
    Osmanlılar döneminde uzun süren savaşlarda yıllarca asker olarak görev yapan halk, şehzadelerin, vezirlerin taht ve çıkar kavgalarında da düşman dışında birbirleriyle savaşmak zorunda bırakılmalarından bıkmış, pek çok insan karın doyurma ve insanca yaşama uğruna canlarından olmuşlardır.
    Düzenin bozulması, yol ve erkânın hiçe sayılması üzerine:

  7. Hünkarım dünyaya gel eyle nazar
    Duacı kulların ağlayıp gezer
    Urumdan Acem’e ismini yazar
    Hani erkân hani yol padişahım

  8. Gelirse verme tuğ ile sancak
    Rüşvet almağı bilirler ancak
    Dünya elden gitti dahi n’olacak
    Dünyanın nizamın bul padişahım

  9. Ricalı kibarı devlete hayın
    Gizlice küffardan alırlar payın
    Fukara kullara vermezler tayın
    Sefil sergerdan oldu kul padişahım

  10. diyen Âşık Bahri gibi âşıklar durumu açıklıkla dile ve tele dökmüşlerdir.
    Osmanlı’nın Türk halkına zulmü ve baskısı karşısında yer yer direnmeler ve isyanlar baş göstermiş, 15. yüzyılda Bedrettin 16. yüzyıl ve sonrasında Şahkulu, Köroğlu, Bozoklu, Kalender Çelebi, Pir Sultan Abdal, Kozanoğlu, Elbeylioğlu vb. ya ezilen halkla ya da bireysel olarak baş kaldırmış, bu eylemlerin büyük bölümü âşıkların sazına ve sözüne yansımıştır.
    Âşıklar, yüzyıllar boyunca Osmanlı feodalizminin yarattığı gerilim sonucu dirlik ve düzen kavgası verip direnen halkın dili olmuşlardır.
    16.yüzyılın güçlü âşıklarından Nizamoğlu:
    Zulm ile doldu dünya yoktır huzura imkân
    Ma’mur olan yerleri zalimler etti viran

    biçiminde genel durumu dizelerine aktarırken Osmanlı baskısı sonucu ortaya çıkan haremlik-selamlık (kaç-göç) olayı da âşıkları:
    Kul Mustafa’m der ki müşkül halleri
    Seyreyleyin sefil olan kulları
    Has bahçeden öte ıssız çölleri
    Al Osmanlı geçtim m’ola ne dersin

    biçiminde söyletmiştir. Bu dönemde, halktan öşür, aşar ve cizye adları altında alınan ağır vergiler halkı inim inim inletmiş, perişan etmiştir.
    Vergi artırımı ve memurların vergi toplamayı bir soygunculuk olarak kullanmalarının kabarttığı ayaklanmalar ilk önce Alevi-Türkmen halkı arasında başlamış olsa bile, bunlar Sünni Türk çiftçi halka hatta şehirlere ve kasabalara da sıçramakta gecikmemiştir. Örneğin Halep’te Mal müfettişliği yapmakta olan Kara Kadı adındaki kadının rüşvet yolu ile yaptığı yolsuzluklar ve görevi sayesinde yaptığı soygunlar dayanılmaz bir zulüm haline ulaştığından camiden çıkanlar Kara Kadı ve dokuz arkadaşını öldürmüşlerdir.
    Olay, sonuçta Türklerin devşirme ve Türk düşmanı Osmanlı idaresine karşı hak ve özgürlük mücadelesidir.
  11. yüzyıla değin Osmanlı’ya karşı direniş şiirleri:
    Sayılmayız parmak ile
    Tükenmeyiz kırmak ile
    Başkasından sormak ile
    Kimse bilmez ahvalimiz

    dizelerinde olduğu gibi genel bir karşı koyma tavrını, halkı da katarak isyancı bir eda ile dile getirirken Türk halk hareketlerinin şiddetle bastırılması sonucu bireysel direnişleri dile getiren şiirler ortaya çıkmıştır. Bu asırdan itibaren âşıklarda:
    Herkes endamına verir ziyneti
    Baştan çıkardılar bütün milleti
    Batırdılar gitti din ü devleti
    Bozuldu Resul’ün yolu erkanı

    biçiminde ifadesini bulan düzen eleştirici şiirlerin ön plana çıktığı görünmektedir.
    Pir Sultan Abdal, vezir ve memurlarının kişiliğinde Osmanlı yönetimini eleştirmiş, Osmanlı valisi Hızır Paşa’ya meydan okurken mücadeleci, yılmaz, inançlı ve inatçı tavrından hiç ödün vermemiş:
    Yürü bre Hızır Paşa
    Senin de çarkın kırılır
    Güvendiğin padişahın
    O da bir gün devrilir

  12. Kadılar müftüler fetva yazarsa
    İşte kemend işte boynum asarsa
    İşte hançer işte kellem keserse
    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

  13. biçimindeki söyleyişleriyle belli bir dönemde bozuk düzene karşı direnişin simgesi olmuştur ve düşünceleri uğruna kendini feda etmekten çekinmeyen bir destan kahramanı olarak karşımıza çıkmaktadır.
    Pir Sultan Abdal’ın şiirlerinde devlet düzeninin bozukluğu, yöneticilerin zulmü, kadıların bağnazlığı, haram yemesi ve yalan fetvalar vermeleri, konumlarıyla eylemlerinin birbirine uymaması:
    Fetva verir yalan yulan
    Domuz gibi dağı dolan
    Sırtına vururum palan
    Senin gibi hayvan var mı

    deyişinde görüldüğü gibi çarpıcı biçimde dile getirilmiştir.
    Pir Sultan’ın deyişlerinin temelini bozuk toplum yapısının eleştirisi oluşturur. Pir Sultan’ın deyişleri her türlü haksızlığa karşı toplumun ortak vicdanının sesidir. Eleştirilerden “Fetva vermiş koca başlı kör müftü” deyişiyle kadılar, “Pir Sultan Abdal’ım hey Hızır Paşa” deyişiyle paşalar payını alırken “Masumlar boğdurur padişahım var!” gibi deyişleriyle de padişahlar payını alır.
    Osmanlı döneminde haksızlıklara dayanamayıp başkaldıran, sazı-sözü ve eylemleriyle dikkatleri üzerine çeken bir âşık da Köroğlu’dur.

  14. Köroğlu’yum kayakarı yararım
    Halkın kılıcıyım hakkı ararım
    Sultan padişahtan hesap sorarım
    Uykudan uyanan katılır bana

    diye ünleyen âşık, geniş kitlelerin uzak-yakın umutlarını gerçekleştirmek için ortaya çıkan bir Türk yiğitlerinden biri daha olmuştur.
    Yüzyıllar boyu halkla ve köylü ile ilgilenmeyen saray adamlarından birinin Şarkışla’dan geçerken toplanan köylülerin hatırını sorması üzerine topluluğun arasında bulunan Serdari’nin:
    Nesini söyleyeyim canım efendim
    Gayrı düzen tutmaz telimiz bizim
    Arzuhal eylesem deftere sığmaz
    Omuzdan kırılmış kolumuz bizim

  15. Sefil rençberin yüzü soğuktur
    Yıl perhizi tutmuş içi koğuktur
    İneği davarı iki tavuktur
    Burdan gayrı yoktur malımız bizim

  16. Benim bu gidişe aklı ermiyor
    Fukara halini kimse sormuyor
    Padişah sikkesi selam vermiyor
    Kefensiz kalacak ölümüz bizim

  17. Tahsildar da çıkmış köyleri gezer
    Elinde kamçısı fakiri ezer
    Yorganı döşeği mezatta gezer
    Hasırdan serili çulumuz bizim

  18. Serdari halimiz böyle n’olacak
    Kısa çöp uzundan hakkın alacak
    Memurlar yıkılıp viran olacak
    Akibet dağılır ilimiz bizim

    deyişi Osmanlı döneminde halkın genel durumunu ve âşıkların serzenişlerini dile getiren ilginç örneklerdendir.
    Dadaloğlu da Türk kırmayı çok seven Osmanlı Padişahlarına “Ferman Padişahınsa dağlar bizimdir!” diyerek kafa tutmaktadır.
Önceki İçerik
İLGİLİ YAZILAR

Kütüphane

Yazarlar

Çizginin Gücü

Bizi Takip edin

12,971BeğenenlerBeğen
38TakipçilerTakip Et

ŞİİR

Alevilik Takvimi

Alevilik Takvimi 2024-2025-2026

2024 13 – 15 ŞUBAT 2024HIZIR ORUCU 21 MART 2024HZ ALİ ‘NİN DOĞUMU NEVRUZ BAYRAMI(21 Mart 598) 31 MART 2024HZ ALİ ‘NİN ŞAHADETİ GÜNÜ(21 Ramazan 40 Hicri) 05/06...