Sevdiğim edebiyatçılar serimde bugün sıra,
adı kitaplara sığmayan, kelimelerin bile el bağladığı adamda:
Neyzen Tevfik.
Her paylaştığım portrede bir yüz değil, bir ruh anlatmaya çalışıyorum.
Bazısında bir sızı olur, bazısında bir öfke, bazısında bir kahkaha.
Neyzen’e gelince…
Hepsi birden.
Bir tek insanda top yekûn bir dünyalık.
Sevdiğim Edebiyatçılarda Bugün; Neyzen
Neyzen’e dair; küfür doğru kullanıldığı yer ve zamana göre dilin tuzu biberidir, diye kalmış aklımda.
Gel, sandalyeni şöyle çek, hafiften bir demleniyormuşuz gibi (ister çay olsun ister başka bir dem) seninle şu bizim Hiç hazretlerini, Neyzen Tevfik’i bir konuşalım. Neyzen’i ne olduğunu, ne olmadığını gerçek anlamda anlayanlar; çok adam gördüm, çok laf duydum ama onun gibisi bu topraklara bir daha uğramadı, der.
İşte benim gözümden, o deli fişek, o sermayesi küfür olan ama küfrü bile sanat yapan Neyzen…
Gel Yamacıma, Sana Biraz Bizim Hiç’ten Bahsedeyim
Bak güzel kardeşim, şimdi sana Neyzen Tevfik 1879’da Bodrum’da doğdu falan diye başlasam, sen sıkılırsın, ben utanırım. Neyzen de mezarında ters döner; ulan hıyar, benim nüfus kağıdımı mı okuyorsun, ruhumu mu anlatıyorsun diye basar kalayı.
Ben Neyzen’i neden severim biliyor musun? Çünkü bu adam, bizim içimizde tutup da söyleyemediğimiz, boğazımızda düğümlenen ne varsa hem de ölüme tiz kellesi vurula kadar yakın bir dönemde hepsini o meşhur neyinin içine üflemiş, yetmemiş kalemin ucuna takmış, mürekkep niyetine tükürmüş kağıda.
Biz milletçe bayılırız cekete, koltuğa, unvana… Müdür Bey, Sayın Başkan, Bakanım, Reisimiz diye kırk takla atarız. Neyzen’in umurunda mı? Adam Sadrazam’a kafa tutmuş, Padişah’a dil uzatmış. Vali konağında ağırlanırken sıkılıp, çilingir sofrasını sokak köpekleriyle kurmuş bir adam bu.
Hani diyor ya o meşhur sözünde: Benim hiç’ten başka neyim oldu ki?
Şu ferahlığa bak. Hangimiz diyebiliyoruz bunu? Biz yeni telefon, araba, terfi peşinde koşarken; adam hiçlik mertebesine postu sermiş, oradan bize nanik yapıyor. Ben bu eyvallahsızlığını seviyorum işte.
Taşı Gediğine Değil, Gözünün Ortasına Koyması
Neyzen’in dili sadece keskin değil, zehirdir zehir. Ama şifalı zehir. Riyakarı, dinkârı, yalakayı gördü mü affetmez. Bugün biz kibarlıktan, aman tadımız kaçmasın diye susuyoruz ya; Neyzen olsa o masayı devirirdi.
Ve işte tam burada, onun ruhuna en uygun sözlerden biri patlar:
Sözüm ateş olur da çarpar yüzüne densizin,
Küfrüm iltifattır bazen, anlamaz her gerizekânın özü.
Makamına güvenen ittir, unvanına güvenen hödük,
Ben neyimi üflerim; kül olur sizin boktan düzenin çözü.
Bak ne diyor o dönemin çıkarcılarına:
Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler;
Kimi hırsız, kimi alçak, kimi deyyus dediler…
Künyeni almak için partiye ettim telefon:
Bizdeki kayda göre, şimdi o mebus dediler.
Gülme. Vallahi bugün yazsa bunu, altına imzamı atarım. Adamdaki vizyona bak: yüz yıl önce yazdığı şey bugün hâlâ manşetlik.
Peki, Neyzen Bugün Yaşasaydı?
İşte zurnanın zırt dediği, neyin hû dediği yer burası.
Düşünsene Neyzen Tevfik bugün aramızda.
Elinde neyi, sırtında o eski ceketi, Beyoğlu’nda yürüyor.
Instagram’da, TikTok’ta mükemmel hayatım var, bakın ne yiyorum diye sırıtanları görseydi…
Telefonu o fenomenin elinden alır, yere çalar, üstüne bir güzel tepinir;
sonra sakalını sıvazlayıp şöyle derdi:
Ulan parlak kutuya tapan ahmak,
Ekranda yüzün var ama ruhun karanlık.
Beğeni diye yalvara yalvara dilin pas tuttu,
Ben neyimi üflerim; senin hayat denen süslü yalanın tuzla buz olur artık.
Markete girdiğini düşün. Bir şişe rakının, bir kalıp peynirin fiyatını gördü.
Kasiyere bakıp gevrek gevrek gülerdi.
Sonra Maliye Bakanı’na ithafen, o meşhur Behey Dürzü şiirinin 2024 versiyonunu patlatırdı.
Ekmek aslanın ağzında değil, midesine inmiş, derdi.
Sonra da eklerdi:
Vergiden belimiz büküldü, yay oldu,
Vatandaşın hali, harap bir köy oldu.
Biz bade derken, zamlar badeyi aştı,
Meze niyetine yediğimiz sade bir oy oldu.
Akşam açtı televizyonu, o bağıran çağıran uzmanları izliyor.
Hepsinde bir ciddiyet, hepsinde bir ben bilirim tavrı…
Neyzen bir yudum alır ve televizyona şöyle üflerdi:
Âlim geçinenler cahile rehber,
Sözde hepsi dahi, hepsi peygamber.
İki kelam etseler manası yoktur,
Eşek bile anırırken bunlardan dilber.
Ben Neyzen’i Neden Seviyorum Azizim?
Çünkü adam sadece küfürbaz değildi.
O küfürün arkasında bir yangın vardı.
Adamın derdi vardı:
Memleket derdi, insanlık derdi, adalet derdi.
O ney üflerken aslında ağlıyordu.
Şiir yazarken aslında tokat atıyordu.
Bugün stres dediğimiz, psikologlara para döktüğümüz şeyleri,
o bir nefeste, bir dörtlükte çözüyor.
Bize Kendini bu kadar ciddiye alma, dünya dediğin bir gölgelik, diyordu.
Özledik be Neyzen.
Senin o paspal kılığının altındaki dev yüreği özledik.
Bugün yaşasaydın, muhtemelen seni tımarhaneye değil,
bizlerin arasına yani asıl tımarhaneye kapatırlardı da;
sen yine bir yolunu bulur, oradan da bize nanik yapardın.
Ruhun şad olsun Hiçlerin Efendisi.
Hiç Olmak
Bir gün Neyzen Tevfik bir devlet dairesine girer.
İşini halledecek ama kılık kıyafet malum; dökülüyor.
Memurlar suratına bile bakmaz. Neyzen sinirlenir, ortalığı velveleye verir.
Gürültüye içerideki müdür çıkar, bakar ki karşısında bir garip adam.
Müdür küçümseyerek sorar:
Sen kimsin be adam? Bağırıp çağırıyorsun… Sen nesin?
Neyzen sakince döner:
Ben… ben hiçim.
Sonra müdüre sorar:
Peki sen nesin?
Müdür kabarır:
Ben bu dairenin müdürüyüm.
Neyzen:
Sonra?
Müdür:
Müsteşar olurum… vekil olurum… belki bakan olurum…
Neyzen üstelemeye devam eder:
Peki ondan sonra?
Müdür durur, düşünür:
Hiç… ondan sonrası hiç… emeklilik… ölüm…
Neyzen yapıştırır cevabı:
Be adam. Sen o kadar sene okuyup, unvan kovalayıp, debelenip en sonunda hiç olacaksan…
Ben şimdiden hiçim. Ne diye bu tantana?
Dünya malı, makam, mevki… Neyzen için hepsi bir tiyatro dekoru.
Oyun bitince perde kapanır, herkes hiç olur.
O yüzden severim ben bu adamı; oyunun sonunu baştan görmüş çünkü.
Ben her sevgili edebiyatçımı çizerken şunu düşünürüm:
Onlar bugün hayatta olsaydı, bugünün dünyasında
hangi sözü söyleyemeden duramazlardı?
Neyzen’de cevabı bulması en kolay olanlardan biri.
O susamazdı.
Bizim gibi yutkunup geçemezdi.
O yüzden çizmesi de, yazması da en kolay görünüp
en zor olanlarındandır.
Çünkü Neyzen’i anlatmak kendini saklamadan yazmayı gerektirir.
Önce kendi yalanlarını temizleyeceksin,
sonra onun aynasına bakacaksın.
Küfrü duymaktan korkmayacaksın,
çünkü onda küfür bile bir ağırlık ölçüsüdür.
Sevdiğim Edebiyatçılarda Bugün;
Neyzen’i ağırladım.
Sıradaki kim olur bilmem ama
benim için bu masada boş kalan sandalye,
onun ney sesinin buharı tüterken hâlâ sıcak.
Mısmıl olun,
Demirhan
Çizim, Demirhan
Neyzen Tevfik.
İLGİLİ YAZILAR

