Giden gün ömürdendir…
Ve biz çoğu zaman fark etmeyiz;
takvimden düşen her yaprak sadece bir tarihin değil,
bir ihtimalin daha yok oluşudur.
İnsan sandığı kadar güçlü değildir aslında;
zamana karşı hep yenik,
umutlarına karşı hep eksik,
kendine karşı hep geç kalmıştır.
Her gün biraz daha yıpranır içimizdeki çocuk,
biraz daha susar içimizdeki isyan,
biraz daha ağırlaşır taşıdığımız yükler.
Ve biz yine de “yarın” deriz;
sanki yarın bize sadıkmış gibi…
Oysa hayat, susarak geçen anlarda tükenir;
kırıldığımız ama söylemediğimiz yerde,
affetmediğimiz ama gururdan geri dönmediğimiz anda,
sevdiğimiz halde belli etmediğimiz kişide.
Giden gün ömürdendir…
Ve ne kadar çok gün gidiyorsa,
o kadar çok eksiliyoruz aslında.
Ama insanın tuhaf bir yanı var:
Ömrü erirken bile,
kendi yangınını görmezden gelebiliyor.
Sanki çok vaktimiz varmış gibi yaşıyoruz;
oysa zaman, kimseyi beklemeyen
en acımasız öğretmen.
Sonunda anlıyoruz ki:
Giden her gün, bize değil,
bizden gidiyor.
Bu dağlar kömürdendir
Geçen gün ömürdendir
Feleğin bir guşu var
Pençesi demirdendir
Hadi leyli leylanı
Mevlam yazmış fermanı
Ya al canım gurtulam
Ya ver derde dermanı
Bu yol Pasin’e gider
Döner tersine gider
Burda (Şurda) bir garip ölmüş
Guşlar yasına gider
Hadi leyli leylanı
Mevlam yazmış fermanı
Ya al canım gurtulam
Ya ver derde dermanı
Bir at bindim başı yok
Bir çay geçtim daşı yok
Burda bir yiğit ölmüş
Yanında gardaşı yok
Hadi leyli leylanı
Mevlam yazmış fermanı
Ya al canım gurtulam
Ya ver derde dermanı

