Cumartesi, Aralık 13, 2025
No menu items!
Serbest KürsüAVRUPA ALEVİ ÖRGÜTLENMESİ NEREYE GİDİYOR?

AVRUPA ALEVİ ÖRGÜTLENMESİ NEREYE GİDİYOR?

Avrupa’daki Alevi örgütlenmesi, Almanya’da 1987 yılında başlayan ilk girişimlerle kısa sürede yükselmiş ve 2000’li yılların başında önemli bir olgunluk düzeyine ulaşmıştı. Ancak bu dönemden sonra örgütsel yanlışlar, kişisel çıkar ilişkileri ve yönetici kadroların kendi anlayışlarını örgüte dayatma çabaları, geniş bir kitlenin örgütlerden uzaklaşmasına neden oldu.
Bu süreci bizzat yaşamış biri olarak, özellikle ilk kuşak Alevi göçmenlerin örgütlenmeye taşıdığı ruhu hatırlıyorum. Çoğu işçi kökenli olan bu kuşak, genç yaşta geldikleri ülkelerde Alevilik bilgisi sınırlı olmasına rağmen inançlarına bağlı, heyecanlı ve kapsayıcı bir yaklaşım sergiliyordu. Örgütlenme tecrübeleri yoktu, fakat güçlü bir dayanışma ve hizmet anlayışı vardı.
1993 öncesinde kendisini açık biçimde “inanç örgütü” olarak tanımlayan yapı, Sivas Katliamı’nın yarattığı toplumsal kırılma nedeniyle zamanla siyasal tepkiselliğin etkisi altına girdi. 2000’li yıllara gelindiğinde ise kurucu inanç çevreleri AABF’nin dışına itilmiş, örgüt giderek belirli kişiler etrafında şekillenen bir yapıya dönüşmüştü. Özellikle Öker döneminde görülen merkezileşme çabası, örgütte bir “kişi kültü” oluşmasına zemin hazırladı. Tecrübesiz kadroların yönetimlere taşınması, örgüt içi demokratik işleyişi zayıflattı; kurumsallaşmanın yerini kişisel sadakat ilişkileri aldı.
Bu süreç, örgütün hizmet anlayışını da zayıflattı. Yönetimlere seçilen bazı kişiler için Aleviliğe hizmet değil, projelerden alınan kadro maaşları öncelikli hale geldi. Üretime dayanmayan, kolay gelir sağlayan bu yapı, örgütsel motivasyonu ve kaliteyi düşürdü.
Avrupa Alevi örgütlenmesi yıllar boyunca Alevilik konusunda ne yeterli uzman yetiştirebildi ne de akademik bilgi üretecek mekanizmalar kurabildi. Bu durum, dış çevrelerde üretilen ve Aleviliği kendi köklerinden koparan yaklaşımların örgüt içinde yaygınlaşmasına yol açtı. “İslam dışı tezler” gibi tartışmalar, geleneksel Alevi inancı ile örgüt arasında mesafe oluşmasına neden oldu. İnançlı kesimler derneklerden uzaklaşırken, örgüte yeni katılanlar da geleneksel bilgiyle bağ kurmadan modern söylemlerin etkisine girdi. Böylece örgütlerin en temel birleştirici unsuru olan inanç zemini ciddi biçimde aşındı.
“Alevilerin Sesi” dergisinde yalnızca belirli tezlere yer verilmesi, geleneksel Aleviliği savunan yazıların dışlanması da bu süreci pekiştirdi. Akademisyen ya da araştırmacı kimliğiyle öne çıkan kişilerin örgütsel sorunlara dair eleştirel tutum geliştirmek yerine yöneticilere methiyeler düzmeleri, bilgi alanının kişisel ilişkiler üzerinden şekillenmesine yol açtı.
Örgüt içi demokratik işleyişteki sorunlar mali şeffaflığın kaybolmasına da neden oldu. Çok uzun süredir gelir ve giderlerin sağlıklı şekilde açıklanmadığı biliniyor. Bu yalnızca bir yönetim döneminin değil, yapısal bir sorunun sonucudur. Deprem bağışları meselesinde olduğu gibi denetim kurulları sorun tespit ettiğinde, üstünün örtülmesi yönünde güçlü tepkiler ortaya çıktı. Kurullar delegelerin oyları ile seçilmiş olsa da, raporlarının dikkate alınmadığı, yönetimin ikna edici açıklama sunmadığı iddia edilmektedir. Örgüt içindeki kanallar tıkandığında ise insanlar doğal olarak adli mercilere başvurmaktadır. Bu durum yönetime yakın bazı çevreleri rahatsız etmiş oldugu anlaşılmaktadır. Denetim kurulu üyelerini Alevilge ihanet etmekle suçlamaktadırlar. Bunun çok dogru bir tavır oldugunu söylemek mümkün degil. Sonuçta bu kararı alanlarında Örgüt delegeleri tarafından seçilmiş kişilerdir. 30 senedir Örgütlenmede emek vermiş insanları Alevilge ihantele itam etmek son derce sorunludur. Bu duruma itiraz edenlerin iddialar karşısında daha şefaf olanması için çaba göstermeleri gerekirdi. Bu durum, Alevi kamuoyunda güven kaybına ve örgütlerin itibarının zedelenmesine yol açmaktadır.
Türkiye’deki Alevi örgütlenmeleri de benzer bir tablo sergilemektedir. Mali şeffaflık eksikliği, kimi kutsal mekânların kontrolü üzerinden ekonomik rant alanları oluşması, kurban kesimlerinde görülen keyfi uygulamalar ve AB fonlarının denetlenememesine ilişkin hukuki süreçler, Alevi örgütlerinin ulusal ve uluslararası düzeyde sorgulanmasına neden olmaktadır.
Bu tablo, Alevi örgütlerinin hem tabanın taleplerinden hem de hesap sorma kültüründen uzaklaştığını göstermektedir. Hesap verilmediğinde hesap sorulması da engellenmekte ve örgütler kendi içinde kapalı, dışa karşı savunmacı bir yapıya dönüşmektedir. Oysa adalet arayan insanları “ihanetle” suçlamak hem adaletsizdir hem de örgüt içi sorumluluktan kaçmanın bir ifadesidir. Doğru olan, mahkeme süreci sonuçlanana kadar sakince beklemek, tarafları suçlamadan objektif bir duruş sergilemektir.
Sonuç olarak Alevi örgütlenmesi bugün ciddi bir yeniden yapılanma ihtiyacı ile karşı karşıyadır. Sorunları şahıslaştırmak yerine, yapısal reformlara odaklanmak; şeffaflık, hesap verebilirlik, demokratik işleyiş ve inanç merkezli bir örgütsel kültürü yeniden inşa etmek gerekmektedir. Alevi toplumunun taleplerine yanıt verebilecek, güven uyandıran ve geleceğe dönük bir örgütlenme için artık kapsamlı bir değişim zorunlu hale gelmiştir.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
İLGİLİ YAZILAR

Kütüphane

Yazarlar

Çizginin Gücü

ŞİİR

Alevilik Takvimi

Alevilik Takvimi 2024-2025-2026

2024 13 – 15 ŞUBAT 2024HIZIR ORUCU 21 MART 2024HZ ALİ ‘NİN DOĞUMU NEVRUZ BAYRAMI(21 Mart 598) 31 MART 2024HZ ALİ ‘NİN ŞAHADETİ GÜNÜ(21 Ramazan 40 Hicri) 05/06...