Cuma, Ocak 17, 2025
No menu items!

Türkçenin Gücü;

Eski metinlerde ya da yazı dilinde kullanılan toplam kavram sayısı 39 bin kadardır. Bunların da nerede ise yarısı yabancı kökenlidir. Oysa yazı diline aktarılmamış halk dilinde aynı dönemde belirlenmiş duruma göre 300 bin Türkçe kavram bulunmaktaydı. Belirlenmemiş olarak baktığımız zaman bu kavramların sayısının rahatlıkla 500 bin dolayında olduğunu söylemek mümkündür. Bu yalnızca Anadolu ve çevresi ve 13. yüzyıl öncesi Anadolu Türkçesi için geçerli olan bir durumdur. Günümüzde 22 ayrı Türk kolunu da kapsama aldığımız zaman bu sayının 2 milyonu aştığını bildiren dil bilimciler var.

Burada şunu yinelemek isterim eklerin sözcükler gibi tek başına bir anlamı yoktur. Ekler Türkçede kök ya da gövde olan eylem ya da ad birimlerine gelerek yeni anlam örgüsü, bağı kuran birimlerdir. Dolayısı ile Türk dilinde farklı seslerden oluşmuş ne kadar çok ek olursa yapacağınız yeni sözcüğün ses düzeni, kullanışlı oluşu ve yeni anlam açılımı o oranda yüksek olur.

Ben bir dil devrimcisi olarak Türkçenin ana mantığı, ana düzenine bağlı kalınarak yepyeni eklerin tasarlanmasının büyük fayda getireceğine inanlardanım.

Ekleri de o dili konuşan halk yapar. Oluşturur, türetir, yapılandırır. Ancak günümüzde kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasından dolayı ve var olan dilin belli kalıplarının topluma o kalıplar dahilinde sunulmasından ötürü bunun mümkün olacağı kanısında değilim. Doğal olarak yepyeni eklerin yapılması da ancak bu dilin uzmanlarının görevi dahilinde olmalıdır.

Dilin malı olan kelimelere değinecek olursak;

Feza yerine UZAY, müşahede yerine GÖZLEM, alaka yerine İLGİ, tesir yerine ETKİ, ehemmiyet yerine ÖNEM, kaide yerine KURAL, şark yerine DOĞU, garp yerine BATI, nezif yerine KANAMA, mektep yerine OKUL, maarif yerine EĞİTİM, talebe yerine ÖĞRENCİ, muallim yerine ÖĞRETMEN, müdafaa yerine SAVUNMA, mükafat yerine ÖDÜL, ahit yerine SÖZLEŞME, ANT, ÇAĞ, akim yerine KISIR, VERİMSİZ, SONUÇSUZ, alametifarika yerine, SİMGE, BELİRTEÇ, GÖSTERGE, NİTELİK, ÖZELLİK, âlem yerine, EVREN, EĞLENTİ, EL, araz yerine BELİRTİ, BULGU, asli yerine BİRİNCİL, KÖKLÜ, BAŞ, atalet yerine DİNGİNLİK, DURAĞANLIK, SÜREDURUM, TEMBELLİK, GEVŞEKLİK, UYUŞUKLUK, badire yerine DARGEÇİT, DARBOĞAZ, SIKINTI, bab yerine KAPI, BÖLÜM, KONU, basit yerine YALIN, KOLAY, SIRADAN, bedhah yerine KÖTÜ YÜREKLİ, KÖTÜCÜL, bedbin yerine KÖTÜMSER, KARAMSAR hodbin yerine İYİMSER, idare yerine YÖNETİM, müdür yerine YÖNETEN, YÖNETMEN, YÖNETİCİ, beyzi yerine SÖBE, YUMURTAMSI, YUMRU….

Burada örnekleri sıralayacak olursak Türkçede aslında kavram yokmuş sanısına kapılmış oluruz. Neredeyse bütün kavramlar yabancı dillerden ”uydurulmuş” bana göre de uydurma tam bu oluyor. Türkçenin ses olaylarına, kurallarına, yapısına tümden aykırı olan bütün yabancı sözler bana göre uydurmadır.

BİLGİ, BİLİM, BİLİÇ, KAVRAM, OLANAK, OLASILIK, EYLEM, ÖNEM, SORUN, GELENEK, GÖRENEK, DAYANAK, ÖDENEK, SEÇİM, ENGEL, SAKINCA, DOKUNCA, ÖDÜL, ÖDEV, SEÇENEK, KATILIM, KALKINMA, YAPISAL, SORUNSAL, BELGESEL, BELGE, DURUŞMA, OTURUM, ÇEKİNCE, İLGİ, BİLİŞİM, DEĞİŞİM, DÖNÜŞÜM, KAPSAM, KAPLAM, BAĞLAM, GÖZLEM, GÖZLEMCİ, BELLEK, BELLETMEN, GÖZETİM, SORUŞTURMA, SORGU, SORU, ETKİ, ETKİLEŞİM, ETKİ, ETKİNLİK, ÖZGÜR, ÖZGÜRLÜK, DEVRİM, DEVİNİM, DİRENÇ, ÖDÜNÇ, EDİM, ÖZEL, ÖZELLİK, BİREY, BİREYSEL, BOYUT, ÜÇGEN, DÖRGEN….

Gibi büsbütün Türkçe olan; pırıl pırıl, duru, yalın, çağıl çağıl akan nice ne denli güzel olan on binlerce kavramı kazanmıştır.

Bu sözcükler gerek halk ağızlarından yazı diline aktarma, gerek yazılı kaynaklardan aktarma, gerekse yeniden yapılarak dile kazandırılan sözlerdir. Şimdi bu sözcüklerin önceden Arapça, Farsça, Latince olanları yaygındır diye yenisini yapmayalım savı vardı. Bu sav aslında Türkçe sözlere karşı geliştirilen bir savdı ancak biz o görüşün geçersiz olduğunu anladık. Ayrıca dilden kelime çıkarılmadı. Dile Türkçe kavramlar önerildi doğal olarak da halk bu sözcükleri kullanıma almıştır. Yalnızca Arapça ”ehemmiyet” sözcüğünün dilden kullanımdan düşmesinden sonra ÖNEM kelimesinden oluşan en az 25 ayrı yeni kavramlar kendiliğinden oluşmuştur. (önem, önemse, önemseme, önemsiz, önemsizlik, önemsemez, önemsemezlik, önemsel, önemsellik, önemset, önemsetme vb.) çünkü dilin yapısına uygun olarak ”öne-mek” eyleminden yapıldığı için.

Yazım burada uzun oldu kusura bakmayınız.

>+sel-sak Eklerinin eski kaynaklarda örnekleri var. Bunlar derlenmiştir. Önceleri ”uydurma” olarak nitelenen bir çok konu, durum da dilde sonradan çıkan kaynaklara göre geçersiz kılınmıştır.

Bu durumda aslında Atatürk döneminde dil çalışmasında ne denli büyük bir çaba, emek, ve özveri ile nelerin başarıldığının kanıtıdır.

Dil Devrimi, Türkçenin, Arapça ile Farsça kökenli sözcük ile dilbilgisi kurallarından arındırılıp Türkiye Cumhuriyeti’nin ortak, ulusal dili olarak yazı ile konuşma dili durumuna getirilmesini amaçlayan, 12 Temmuz 1932 tarihinde başlayan devrimdir.

Cumhurbaşkanı Atatürk öncülüğünde başlatılmış, 1932-1938 yıllarındaki en köklü değişim döneminden sonra değişen hız ile yoğunluk düzeylerinde 1970’lere kadar sürmüştür. Eski Türk Dil Kurumunun kapatıldığı 1982 yılı, Dil Devrimi’nin bitiş tarihi olarak onaylanır. Dil Devrimi, 1928’de gerçekleştirilen Harf Devrimi ile birlikte, Türkçenin 20. yüzyılda geçirdiği büyük yapısal değişikliğin iki temel taşından biridir.

İLGİLİ YAZILAR
spot_img

Bizden Seçmeler