NEHRU’DAN KIZI İNDİRA GANDHİ’YE HAPİSHANEDEN YAZDIĞI MEKTUPTA TÜRKİYE VE MUSTAFA KEMAL’ İ ANLATIYOR
Hindistan bağımsızlık savaşının önderi, Batı Emperyalizmine karşı üçüncü dünya ülkelerinin bağlantısızlar hareketinin öncüsü, Hindistan Kongre partisi lideri, bağımsız Hindistan’ın ilk başbakanı Cevahirlal NEHRU, ingilizlerce hapse atılınca, hapishaneden kızı İndira GANDHİ’YE yazdığı mektuplar, dünya siyasi tarihinin çok önemli belgeleridir. Bu Mektupların Türkiye ile ilgili bölümü aşağıdadır. Mektup epey uzun olduğundan iki bölüm halinde yayınlayacağım.abırla okumanızı dilerim.
“Bugün sana yeni Türkiye’yi yazmak düşüncesindeyim. Türkiye, dünya savaşının sonunda Almanya’dan birkaç gün önce çöktü. İstanbul’un kendisi Müttefiklerin işgaline girmişti. İngiliz donanması muzaffer bir edayla Boğaziçi’ne demirlemişti. İngiliz, Fransız ve İtalyan birlikleri hemen her yerdeydi.
Türk ordusuna silah bıraktırılıyordu.
Genç Türk liderler Enver Paşa, Talat Bey ve ötekiler yurtdışına kaçtılar.
Tahtta, ülkenin başına ne gelirse gelsin, kendisini kurtarmaktan başka bir şey düşünmeyen kukla Vahdettin oturuyordu.
Türkler her zaman için olağanüstü dayanıklılık göstermişler ama sekiz yıl kesintisiz savaş, onlara fazla gelmişti.
Doğrusu hangi halk buna dayanabilirdi?
İşte böyle, Türkler, alçak Sultan’dan başlayarak yukarıdan aşağıya kadar yıkılmış, dağılmış gibiydiler.
“Avrupa’nın hasta adamı” sonunda son nefesini vermişti, ya da öyle görünüyordu.
Fakat direnişin koşulları ne kadar umutsuz görünürse görünsün, koşullara boyun eğmeyi reddeden bazı Türkler de vardı.
Bir süre sessizce çalıştılar. Müttefiklerin kontrolündeki depolardan silah ve malzeme sağlayarak Karadeniz üzerinden Anadolu’nun içlerine yolladılar.
Bu gizli faaliyetleri yürütenlerin başı Mustafa Kemal Paşa’ydı.
İngilizler Mustafa Kemal Paşa’dan hiç hoşlanmadılar. Ondan kuşkulandılar, tutuklamak istediler. İngilizlerin elinin altındaki Sultan da Mustafa Kemal’den hoşlanmıyordu.
O’nu iç bölgelere yollayarak uzaklaştırmanın daha güvenli bir politika olduğunu düşündüler.
Mustafa Kemal Paşa Doğu Anadolu’ya genel müfettiş atandı.
Aslında fiiliyatta teftiş edilecek bir ordu yoktu.
O’na verilen görevin esası, Türk askerlerinin silahlarını toplamaya çalışan Müttefiklere yardımcı olmaktı. Kemal bu fırsatın üzerine atladı, hemen harekete geçti.
Böyle davranmakla çok isabet etmişti, çünkü hareketinden birkaç saat sonra Sultan fikrini değiştirmişti. Kemal korkusu onu kıskıvrak yakalamıştı. Gece Kemal’i durdurmaları için bir not yolladı. Fakat kuş kafesten uçmuştu.
Kemal paşa ile bir avuç Türk Anadolu’da direnişi örgütlemeye başladılar.
İstanbul’dan gelen emirleri dikkate almadılar.
Bu arada, bir başka ve daha önemli olay Türkleri ayağa kaldırmıştı.
Müttefiklerden İtalyanlar hem Antalya bölgesini hem de İzmir bölgesini istiyordu. İngilizler ve Fransızlar bundan hoşlanmadı. Bu vesileyle İzmir bölgesini İtalyanlara kaptırmamak için, Yunanlıları ikna ettiler, örgütlediler ve İzmir’e asker çıkarmalarını onayladılar.
İngiliz ve Fransız askerleri çok yorgundu ve artık evlerine dönmek istiyordu. Bunun için en uygun yunan askerlerini buldular.
Yunanlılar bu işe yatkındılar; Yunan hükumeti hem küçük Asya’yı, hem de İstanbul’u ilhak ederek eski Bizans İmparatorluğunu canlandırmayı hayal ediyordu.
Küçük Asya’ya İngiliz gemileriyle taşınan Yunan birlikleri, Mayıs 1919’da, İngiliz Fransız ve Amerikan gemilerinin himayesinde İzmir’e ayak bastılar.
Hemen ardından, Müttefiklerin Türklere attığı kazık olan Yunan birlikleri, katliamlara ve görülmedik tecavüzlere giriştiler.
Türkler Müttefiklerin kendileri için hazırladıkları kaderi gördüler.
Bölüm:2
” O ana kadar kararsız kalan Türk subaylarından birçoğu, davranışlarının Sultan’a başkaldırma anlamına geldiğinin bilincinde olarak Kemal Paşa’ya katıldı. Çünkü sultan, Mustafa Kemal Paşa’nın tutuklanmasını emretmişti.
Seçilmiş temsilcilerden oluşan bir kongre Mustafa Kemal başkanlığında 1919 Eylül’ünde Sivas’ta toplandı. Milli Misak benimsendi.
Bu arada İstanbul’da Ocak 1920’de Mebusan meclisi toplanmıştı. Kemal meclisin İstanbul’da değil de Anadolu’da bir şehirde toplanmasını istemişti. Çünkü İstanbul işgal altındaydı, işgalciler meclisi çalıştırmazdı. Ama Kemal Paşa’nın arkadaşlarından Rauf Orbay ve diğerleri ısrarla İstanbul’da toplanmasını istemişlerdi.
Nihayet 6 hafta sonra İngiliz General İstanbul’un üzerine yürüdü, komutayı ele aldı, sıkıyönetim ilan etti.
Milliyetçi temsilcilerden Rauf Orbay dâhil 40’ını tutuklattı. Malta’ya sürgüne yolladı.
Diğer birçok temsilci ise Ankara’ya Mustafa Kemal’in yanına kaçtılar.
Artık Sultan’ın İngilizlerin elinde bir kukla olduğu iyice anlaşılmıştı.
Bu defa Ankara’da toplanan meclis kendini milletin temsilcisi ilan etti. Adına – Türkiye Büyük Millet Meclisi- dedi.
Sultan Vahdettin buna karşılık olarak Kemal Paşa’yı ve ötekileri gayrimeşru ilan ederek, aforoz edip, onları ölüme mahkûm etti.
Ardından – Kemal Paşa’yı öldüren kimsenin kutsal bir görev yerine getirmiş olacağını, hem bu dünyada hem de öteki dünyada ödüllendirileceğini- duyurdu.
Sultan aynı zamanda dinsel önder olan halifeydi. Ondan gelen bu açık katletme çağrısı, felaket bir şeydi.
Sultan elinden geleni yaparak milliyetçileri ezmeye çalıştı. Cihat ilan etti, onlara karşı mücadele etmek için düzensiz güçlerden “Hilafet ordusu” örgütledi.
İsyanları organize etmek için din adamları yollandı. Bir ara Türkiye’nin dört bir yanında iç savaş patlak verdi. Acımasız bir savaştı, büyük zulümler yaşandı.
Fakat Kemal Paşa’nın sloganı “Ya hep ya hiç” oldu. “Yaşamı ve bağımsızlığı için her türlü özveriyi göze alan bir ulus yenilmez. Yenilgi, ulus öldü anlamına gelir” diyordu.
Bu arada Müttefikler tarafından tasarlanan Sevr anlaşması Ağustos 1920’de yayımlandı. Türkiye’nin idam cezası yürürlüğe konmuştu.
Ülke sadece küçük parçalara ayrılmakla kalmıyor, İstanbul’un kendisi bile bir Müttefik komisyonun denetimine terk ediliyordu.
Ülke yas tutuyor, protestolar yapıyordu.
Her şeye rağmen, Sultan’ın temsilcileri Antlaşmayı imzalamışlardı.
Milliyetçiler de doğal olarak antlaşmayı reddettiler.
1921 yazında Yunanlılar büyük bir çaba göstererek Başkent Ankara’yı ele geçirmeye çalıştılar.
Sakarya Irmağında durduruldular.
Yunan kuvvetleri gelişlerinde olduğu gibi dönüşlerinde de yakıp yıkarak geri çekildi.
350 km.lik verimli bölgeyi çöle çevirmişlerdi.
Sakarya savaşı zar zor kazanılmıştı.
Kemal’in orduları 1922 Ağustos’unda, çok dikkatli hazırlanmış bir düzen ve kararlılıkla Yunanlılara saldırdı.
8 gün içinde Yunanlılar 25 km geri çekilmek zorunda kaldılar. Ama önlerine çıkan her Türk erkeğini, kadınını, çocuğunu öldürerek intikam almayı sürdürdüler.
Yunan ordusunun büyük bölümü İzmir üzerinden kaçtı ama İzmir’in kendisi büyük ölçüde yakıp yıkıldı.
Kemal Paşa birliklerini İstanbul’a doğru yürüterek zaferini sürdürdü.
Çanakkale’de İngiliz birlikleri durdurdular ve Eylül 1922 de savaş görüşmeleri yapıldı. İngilizler Türklerin hemen hemen bütün taleplerini benimsedi ve Yunan güçlerinin Trakya’yı boşaltacağını vaat ettiler, ateşkes ilan edildi.
Lozan’da toplanan barış konferansı aylarca sürdü. İngiltere adına katılan dayatmacı Lord Curzon’u çileden çıkaran, – işine geleni duyup işine gelmeyeni duymayarak gülümseyip sağır gibi davranan İsmet paşa- oldu.
Curzon’un hiçbir baskısı İsmet Paşa üzerinde etkili olmadı. İkinci bölümde Curzon’un yerine başka bir temsilci gönderildi.
Neticede Ulusal Ant’ta yer alan bütün Türk talepleri, biri dışında(Musul), onaylandı. Lozan antlaşması 1923 Temmuz’unda imzalandı.
Kemal Paşa, Muzaffer Gazi, istediklerinin hemen hepsini almıştı.
Lozan’da üzerinde anlaşılamayan Musul konusu Milletler Cemiyetine götürüldü. Sonuçta Musul, Irak devletinde kaldı. Irak’ın bağımsız kalacağı varsayılıyordu. Ama pratikte İngiliz mandası olmayı sürdürdü.
Mustafa Kemal’in Yunanlılara karşı kazandığı büyük mücadeleyi, yaklaşık 11 yıl önce duyduğumuz zaman ne kadar çok sevindiğimizi çok iyi hatırlıyorum.
Birçoğumuz Lucknow Bölge hapishanesindeydik.
Türklerin zaferini kutlamak için hapishane barakamızı sağdan soldan bulabildiğimiz şeylerle süslemiş, dahası o akşamı ışıklandırmaya çalışmıştık. “
SON
PANDİT CEVAHİRLAL NEHRU -(1889-1964)
Hindistan eski başbakanı- Hindistan bağımsızlık hareketinin liderlerinden.
(Luckow hapishanesinden kızı İNDRA GANDİ’YE mektuplar yazarak dünya siyasetini ve yakın tarihi anlattı. Bu sırada İndira Gandhi 14 yaşındadır. Daha sonra yıllarca Hindistan Başbakanlığı yapacaktır.
Bu Mektupları daha sonra – Kızıma mektuplar- ve Türkiye ve Orta Asya Tarihi- adlarıyla yayınlandı.)
KENAN ÖZEK

