Çarşamba, Ocak 15, 2025
No menu items!
MMuhyeddin AbdalMUHYEDDİN ABDAL

MUHYEDDİN ABDAL

XVI ncı asır Bektaşî şairlerindendir. Hayatı hakkında tarihî menbalarda malûmata rastlamadım. Muhtar Yahya Dağlı neşrettiği «Bektaşî tomarı ve nefesleri» adlı küçük eserde hiç bir tahmin dahi serdetmeğe lüzum görmeden bu şairin «Şakayık tercümesi» nde mevzubahsedilen (S. 225) Şerefzade Mehmed Muhyeddin olduğunu kat’î bir ifade ile söylüyor. Halbuki Muhyeddin Abdal’ı, bu Muhyeddin olarak kabul edebilmemize yarayacak ufak bir ip ucuna bile malik değiliz. Sonradan Kalenderîliğe intisab eden bu zatın bu eserde şairliğine dair de bir işâret yoktur. Bir âlim olan Muhyeddin, şiir yazmış olsaydı, muhakkak muasırları gibi ekseriyetle âruz veznini kullanacaktı. Nitekim XV ve XVI ncı asırlarda yetişen bir çok mutasavvıflar hece vezniyle mahdud şiirler yazmakla beraber, en ziyade âruz vezniyle manzumeler vücude getirmişlerdir. Muhyeddin Abdal’ın şiirleri ise tamamiyle hece vezniyledir. Şu halde bu zatı, ancak halk arasında yetişmiş bir şair olarak kabul edebiliriz. Ve onu katiyetle şöyle dursun, hattâ uzak bir ihtimalle dahi Şakayık’ta tesbit edilen Muhyeddin olarak gösteremeyiz. Esasen onun yaşadığı devir de biraz daha evveldir.

Muhtar Yahya Dağlı bu eserinde başka Muhyeddin tarafından vücude getirilen Hızırnâme’yi de Muhyeddin Abdal’a isnad etmiş ve bu suretle ayrı ayrı şahsiyetler olan üç Muhyeddin’i bir adam zannetmiştir.

Muhyeddin Abdal’ın Otman Baba ve daha kuvvetli bir ihtimal ile onun müridi Akyazılı Sultan mensublarından olduğunu kuvvetle söyleyebiliriz. Divanında Otman Baba’dan hürmetle bahsetiği gibi Akyazılı’dan da bahsetmektedir. Aynı şahsiyete mensub olan Yemînî’nin Fazîletnâmesin’deki şu beyitler, Akyazılı İbrahim’in Otman Baba’dan sonra Kalenderîlerce «Kutub» telâkki edildiğini bildirmektedir:

Sekiz yüz seksen üç olunca hicret
Dem-i fânîden o şâh etti rihlet

Hüsam şâh idi ismiyle o sultan
Ganî Baba der idi bazı insan

Nişân ü kisveti Seb’ulmesâni
Yerine kutb, İbrâhîm-i sânî

Resûl’ün hicretinden anla âhır
Dokuz yüz bir içinde oldu zâhir

Ki şimdi âleme ol cândır kutb
Adı Akyazılı Sultân’dır kutb

Akyazılı, Romanya dahilindeki Balçık civarında medfundur. Nitekim Rusçuklu Zarifi divanında şu beyitler vardır:

Gamla gidüp dili şazlı
Erenler içinde nazlı
Balçık’taki Akyazılı
Maksûduma irgür beni

Muhyeddin Abdal’ın Hacı Bektaş Veli ile Balım Sultan’dan da hürmetle bahsettiğini görüyoruz.

İşte bütün bu deliller gösteriyor ki, Muhyeddin Abdal, 883 (M. 1478) de vefat eden Otman Baba’ya yetişsin yetişmesin, mutlak surette Akyazılı İbrahim zamanında, yâni XVI ncı asır içinde yaşamış bir şahsiyettir.

XVI ncı asırda yazılmış bazı mecmualarda da şiirlerine tesadüf edilen Muhyeddin Abdal’ın bir kaç yazma divanı mevcuttur. Bunlardan birini vaktiyle merhum İsmail Saib’in delâletiyle elde etmiştim. Bir nüsha da Millet Kütüphanesinde vardır (No: 395-1). Diğer bir yazması da Besim Atalay’ın hususî kütüphanesindedir.

Hece vezniyle gazellerle koşma, semaî ve mesnevî tarzında şiirler yazan Muhyeddin Abdal, Nesîmî’nin tuyuğlarını takliden bir takım mâniler de vücude getirmiştir. Onun ahlâkî mahiyeti haiz bazı şiirleri de vardır. Türkçe kelimeleri mümkün olduğu kadar çokça kullanan ve pürüzsüz bir ifade ile şiirler yazan bu değerli şair, manzûmelerinde bilhassa Alevîlik, Hurufîlik telâkkilerini terennüm etmiştir. Onun bazı manzumelerini dercediyorum:
— 1 —

— Mesnevi —

Yine bir söz diyelim dil ü candan
Her ne keşf oldu ise bana benden

Bir sözdür kim akl içinde mu’teber
Hıfz edene hoş haberdir bu haber

Yemiş ummak söğüt ile kavaktan
Hayır gelmez şaşıt ile savaktan

Tavuk yumurtasından doğmaz ördek
Ne diksen anı bitirir çekirdek

Toygar yumurtasından toy doğar mı
Bî basîret kişiden oy doğar mı

Bülbül dilin öte mi kara bakal
Hak sözün anlaya mı tilki çakal

Çaylâk şâhin olub şikâr kapa mı
Her mekes arı gibi bal yapa mı

Şeker yese tûti ola mı karga
Ma’rifet keşf ola mı ehl-i zerka

Nasîhat kabûl etmez imiş İblis
Tâati yok hırsı çok işi telbis

İki dilli iki gönüllü fuzul
İki yüzlü iki sözlü Azâzil

Kimin ki ikrârı yok îmânı yok
Bir kâfirdir ahd ile peymânı yok

Kimde ki olmaya ahde emânet
Hezâran lâ’net ol zâlime lâ’net

Zâlim olub sebeb olur zulüme
Bîşümâr lâ’net olsun ol zâlime

Söyler isen işitmez Hak sözünü
Hak şaşı yaratmış ânın gözünü

Gözü görmez urur inkâra gider
Meğer gelmesine Hak’ka âr eder

Özün bilmez aslına münkir olur
Anın içün gözü gönlü kör olur

İnsâniyet yanında ma’nâsı yok
Yoldaşına hiç hayır sanısı yok

Er odur hayır sana yoldaşına
Hak yâr ola hayır gele başına

bir başlı iki dilli yâra lâ’net
Şol yüze gülücü ağyâra lâ’net

İkrârı yok ehl-i inkâra lâ’net
Eri candan sevmeyenlere lâ’net

Eksik bakan eğri nazara lâ’net
Gülü bitmez dikenli hâra lâ’net

Şekli insan özü himâra lâ’net
Dışı İslâm içi kâfire lâ’net

Hak dedi Kur’an’da lâ’net zâlime
Rahmetim var dedi mü’min kuluma

Sıdk ile sâdıkane anlardürür
Aşk ile âşıkane anlardürür

Anlardır tevhîd-i Hak söyleyenler
Anlardürür Şâh’a saddak deyenler

Anlardır bu yolda Tanrı hasları
Anlardır Muhammed Ali dostları

Muhyeddin’im kulluk eyle anlara
Îman götür doğru yol varanlara

—2—

— Gazel —

Varmagıl bir yere gel olmayınca
Sana bir mürşid kâmil olmayınca

Senin yolun varub menzile ermez
Gönülden gönüle yol olmayınca

Kişi alçak kapulardan geçemez
Eğilüb ham-kaddi dal olmayınca

Ol âşıka zehî âşık demezler
Akuben göz yaşı sel olmayınca

Men kulum demekle kişi kul olmaz
Özü miskin nefsi kul olmayınca

Özü vahdet cismi sohbet bula mı
Kişinin müşkili hall olmayınca

Câhilin sohbetinde can bite mi
Sohbeti has sözü bal olmayınca

Boyun çeküb göz kıpmak kâr eylemez
Dilbere söyleyüb dil olmayınca

Muhyeddin demekle ol bulunmadı
Çöb kımıldar mı hiç yel olmayınca

— 3 —

Çün eriştim ben cânânın izine
Yüzüm sürdüm ayağının tozuna

Can tutuldu zülfünün tuzağına
Dil bend oldu kaşı ile gözüne

Gönül gözü sihrinden fehme vardı
Sabrı gitti korku düştü özüne

Âşıkı bin cân ile kurbân olur
Âferin bu şîve ile nazına

Hak Taâlâ ismini yâd eyledi,
Otuz iki hattı yazmış yüzüne

Yüzünde hem sözünde yirmi sekiz
Ol sebebden zâhir oldu özüne

Rence devâ derdine şifâ bulur
Kim ki bu nüshayı alub yazına

Zi saâdet zihi devlet mürüvvet
Vâkıf ola o kim gire râzma

Muhyeddin benliğim kayıdı benden
Hayâlim düşeli şeksiz yüzüne

— 4 —

Ey Hak’kın tâlibi gezme âvâre
Gel boyun sun kulluk eyle bir ere

Ere yeten Hak’ka yeter yakin bil
Erden olur yine derdine çâre .

Derdli isen iste bul tâbîbini
Zîrâ tabib bîmâr eder bimâra

Sana gerek olanı iste ara
Kişi Mekke’yi bulur sora sora

Hakim benim dürlü kumaş bendedir
Dükkân açub girdim bir ulu şara

Çağırın şol sarraflara kim gelsün
Uş bugün metâ’ çıkardım pazara

Sarraf bilür gevherin kıymetini
Bahâ biçsün ol kıymetli gevhere

Ârifin esrârını fâş idem ben
Ne münâsib deyem ehl-i inkâra

Okudum bildim der ise demesün
Her kimde ki var ise ol emmâre

Muhyeddin’in pazarı Hak iledir
Ki gözlü gerek gele Hak’kı göre

—5—

Aceb dostdan bize nazar ola mı
Dost ile asıllu pazar ola mı

Gönül olar yine hükmün yürüten
Gönülden gönüle gezer ola mı

Eksikli kul olan bilir günâhın
Gönülde suçunu sezer ola mı

Hayâle düşüp nefse uymak olmaz
Nefse uyan yoldan azar ola mı

Erenler sözünü pişürü söyler
Erin nutkun candan sezer ola mı

Muhyeddin fâriğ ol sözü uzatma
Söyledikçe bu söz uzar ola mı

—6—

Ariflerin sohbeti candan olur
Küfür gider lûtf u îmandan olur

Tarîkatte tâatin temiz kılan
Kendi ümmet tarîki dinden olur

Taleb ile nefsini bilmeyene
Zîrâ bilmezsen kusûr senden olur

Bunca ni’metler yenilüp içilür
Bilir misin aslını kandan olur

Gelsün gevher alan ma’deni buldum
Ma’den benim ol gevher benden olur

Genci buldun ise key fâş eyleme
Gavga düşer âleme dandan olur

Ârifler sohbeti Muhyeddin Abdal
Bilene nur bilmeze zindan olur

—7—

Nefsini bilmeyen kes can olamaz
Özü hayvandürür insan olamaz

Ol heman serserî gezer yabanda
Vücûdu şehrine sultan olamaz

Nutku yoktur ânın hem canı cindir
Hayâtı çeşme-i hayvan olamaz

Dizbediz oturur yüz yıllık yolda
Iraktır yakını mihman olamaz

Bu yola gelip de rızâ vermeyen
Teslîm-i Hak olub kurbân olamaz

Hüsnü gibi hulku aziz olmayan
Mısır’a Yûsuf-i Ken’ân olamaz

Yüzünde hak Fâtiha’yı bilmeyen
Akl-i kâmil ehl-i irfân olamaz.

Şerîatte edebin saklamayan
Tarîkatte pişip büryan olamaz.

Ma’rifet âbından içip kanmayan
Hakikat bâbında ummân olamaz

Muhyeddin kuş dilinden anlamayan
Göklere uçup Süleymân olamaz
— 8—

— Sekiz heceli şiirler —

Şâh-ı Merdan hurûc etti
Düldül’e oldu süvâri
Ver salevat Muhammed’e
Ali saldı Zülfikâr’ı

Bir Hacı Bektaş var idi
Ali misilli er idi
Münkirler görmez kör idi
Yürüttü cansız duvarı

Muhyeddin kaynadı taştı
Bu idi sözünün kasdı
Gel beri gel Tanrı dostu
Hak’dan ayrı bilme yârı

—9—

Bize serleşker olmağa
Şâh-ı Kerem Ali gerek
Mürşiddir rehber olmağa
Âdem Akyazılı gerek

Âlem âdeme çıkmağa
Ulu ateşler cunmağa
Er verip leşker çekmeğe
Gene Sultan Bâli gerek

Muhyeddin derviş olmağa
Ölmezden önden ölmeğe
Bir kişi nasib almağa
Edeb erkân yolu gerek

—10—

İnsan insan derler idi
İnsan nedir şimdi bildim
Can can deyu söylerlerdi
Ben can nedir şimdi bildim

Kendüzünde buldu bulan
Bulmadı taşrada kalan
Mü’minin kalbinde olan
Îman nedir şimdi bildim

Takvâ ehlinin sattığı
Mü’minlerin ok attığı
Münkirlerin şekk ettiği
Güman nedir şimdi bildim

Bir kılı kırk yardıkları
Birin köprü kurdukları
Erenler gösterdikleri
Erkân nedir şimdi bildim

Sıfât ile zât olmuşum
Kadr ile berât olmuşum
Hak ile vuslat olmuşum
Mihman nedir şimdi bildim

Muhyeddin eder Hak kadir
Görünür her şeyde hâzır
Ayan nedir pinhan nedir
Nişan nedir şimdi bildim

— 11 —

Bizim tâcımız sûretâ
Seb’ulmesânî gösterir
Zira bu Seb’ulmesânî
Şekl-i insânı gösterir

Giydiğimiz hırka dahi
Çektiğimiz sikke dahi
Mescid ile Mekke dahi
Hep bu nişânı gösterir

Mekke’nin tavâfı yedi
Mekke deyu kim okudu
Kim dünyâdan elin yudu
Ol câvidânı gösterir

Görünen Hak’dır gözünde
Söyleyen Hak’dır sözünde
İnsânın hattı yüzünde
Hatm-i Kur’ân’ı gösterir

İnsandır Hak’kın mazharı
Hak’dır insânın azheri
Lâ’l-i lebinin kevseri
Hayât-ı cânı gösterir

Hak’ka âşık olan kişi
Hak’la olur her bir işi
Âşıkların gözü yaşı
Âb-ı hayvânı gösterir

Her kimin ki pakdir özü
Uyanıkdürür can gözü
Muhyeddin’in sözü yüzü
Şerh ü beyânı gösterir
— 12—

—Yedi heceli şiirler —

Dört mukarreb ferişte
Her birisi bir işte
Müekkeldir âdeme
Âdem nedir gör işte

Hak der Kur’ân içinde
Kerâmetim âdemde
Bil ki öyle olıcak
Hak’ka çıkar bir işte

Terk-i dünyâ ibâdet
Dedi Peygamber Ahmed
Bu sözün mânâsı ne
Gel dinle haber işte

Dinle Ahmed sözünü
Anla sözün özünü
Bilmez isen remzini
Muhyeddin’e sor işte
—13 —

Şükür elhamdülillâh
Kara sakal ağardı
Gördüm dağlar başında
Ağırup kar yağardı

Eski sürüldü gitti
Geldi yenisi yendi
Ekilen yerden bitti
Yer yaşardı köğerdi

Yetti yerin nebâtı
Götürüldü zulmâtı
Erdi Hızır Hayâtı
Can bostanın suvardı

Urdu can baş terkisin
Çekmez ölüm korkusun
Açtı gaflet uykusun
Gönül gözün uyardı

Sünbül nerkis benefşe
Âşık oldu bu nakşe
Bunlar Hak’ka yüz tutup
Her dem boynun eğerdi

Sultana erdi kuldan
Âşık oldu gönülden
Muhyeddin cân ü dilden
Erenleri severdi
— 14 —

Hızır’ın suyu benem
Âb-ı hayat bendedir
Kevserden içen gelsin
Kadr ü berat bendedir

Uş ten ile can benem
Delîl ü burhan benem
Bu cümle Kur’ân benem
Savm u salât bendedir

Geldi îman hissesi
Gitti küfür gussası
Ali Hamza kıssası
Ol hidayet bendedir

On dört mafsal on parmak
Can ile Hak’kı görmek
Yedi deniz dört ırmak
Şatt u Furat bendedir

Mûsâ ile Tur benem
Cennet ile hur benem
İki benem bir benem
Bin kâinat bendedir

Ey can sözümü işit
Benem mâh ile hurşid
Hem tâlibem hem mürşid
Hem hidâyet bendedir

Uluya kulluk eyle
Bir hizmet-i yârî it

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
İLGİLİ YAZILAR
spot_img

Bizden Seçmeler