Karadeniz Anadolu’da dede-talip ağının örülüşünde, devlet idaresinin kanun nizam olarak yürütülmesinde yardımcı olarak yazılmış hicri 726 yılında başlamış h. 940 yılına kadar yaşamış sistemler nizamıdır. Hünkâr Hacı Bektaş Velî zamanında, O’nun isteği doğrultusunda, Osman Bey, Orhan Bey, Murat Han zamanlarında, Kızıl Deli, Resul Balı, Mürsel Balı ve Balım Sultan zamanında (nizamname). Bu erkânname tamamlanmış; Karadeniz adlı esere kaydolunmuştur. Adı neden Karadeniz olmuş? Pek geçerli bilgim yok. Çeşitli rivayetler duymuştum.
Anadolu’da Osmanoğlu Devleti (Bey ve Padişahları) Osman, Orhan, Y. Bayazıt, Ç. Mehmet, Murat, Fatih Mehmet. “Beyazıt Kızıldeli’den Resulbalı’dan, Mürsel Balı’dan, Balım Sultan’dan ... gibi Çelebilerden referans ala ala ve de alarak; ülkesini doğudan batıya doğru, güneyden kuzeye doğru tarayarak meydana gelen karelere; her 36 veya 40 km’ye bir dergâh mevcudu, 6679 dergâh kurulmuştur. 19 dergâha dergâhları denetleme görevi verilmişti.
Her devlette olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu’nda da tacirlerin-tüccarların ticaret mallarını ürettikleri malları uzak şehirlere, yakın şehirlere komşu devletlere pazarlamasında ticaret malının taşındığı kervanların mutlaka yol emniyeti bakımından konaklamak han ve dinlenme yeri olarak dergâhların daha güvenilir yer olduğunu düşünerek kalkınmanın en önemli işini kervanların kolayca gideceği yere varması için dergâhların ehemmiyeti böyle düşünülmüş hesaplanmıştır. Her dergah Her gün, Doğuya, Batıya, Güneye, Kuzeye,Tığlı taberli dervişlerden en az iki derviş yola çıkarır. Öbür dergâhın dervişleri ile Cankurtaran mevkiinde buluşur dergâhına geri gelir. Yoldaki ticaret taşıyan kervana yol gösterir. Kevranlarda dergâh, han, hangâh, zaviye gibi dinlenme yerine güvenilir şekilde konaklar, kalkar. Konakladığı yerde ücret karşılığı hizmetler vardır: Yular, sicim, kolan, semer, eyer, nal, nalbant yem-yiyecek vs. vs.
Hükümetin yardımı da vardır. Dergâhın güvencesini temininde dergâh pirinin dervişlerinin selahiyetini pekiştirmek korumak; haramileri yakalamak, cezalarını vermek gibi garantisine güvendirmek.
Bu dergâhlar; arazi olarak otlak, sulak, yaylak, yataklık su ırmak vadilerine göre, valiliklere, sancaklara, mutasarrıflıklara, kaymakamlıklara. nahiyelere bağlı[dır]. (Mümerrin nas, devlet arazisidir.) Arazilerin dergâhların kullanacakları yerler ile, köylülerin, konar-göçerlerin kullanacakları yerler taksim edilmiştir. Alınacak vergilerde mükelleflere yalan söylememeleri için mallarının mahsullerinin (ürünlerinin) elde edildiğinde; pîrlerin, rehberlerin mürşitleri etkisi devlet adamlarından daha önemli olduğuna hiç şüphe etmemişlerdir.
Vakfı bulunan dergâhlara ayrıca Mümerrin Nas olan arazi üzerinde yerleşim birimi köy olsun, konar-göçer olsun bunların vergilerinin taşeron usulü, müzayede ile dergâhlar veya tarikat sultanlarına vergi toplanırdı.
Tplanmasında dergâh mensuplarının devlete çok büyük ölçüde faydaları olmaktadırlar. Toplanan verginin % 37 dergâhın hakkıdır. Toplanan verginin % 63’ü ise defterdarlığa, mal müdürlüğüne, vergi dairelerine teslim edilir, Padişahın hazinesine giderdi.
. El Ele, El Hakka düzeni kurulmuştur. Genelde talipler, Rehber ocağına Pîr Ocağına, Mürşit ocağına bağlılık vardır. Direkt Hacı Bektaş Velî ocağına bağlı talip yoktur.
Hacı Bektaş Velî’den el alan 36 bin halifeden Velayetname bahsediyorsa da kayıtlarda bu sayı yoktur.
Hacı Bektaş Velî’ye direkt bağlı 19 mürşit ocağı vardır; her mürşit ocağına bağlı19 pîr ocağı vardır. Her Pir ocağına bağlı 40 rehber ocağı vardır.
6679 ocak Osmanlı evkaf umum müdürlüğünde görevleri ihdas edilmiş; İslâm-ı Şeri’a Vekâleti Nazırlığı yerleşimi tamamlamıştır.
7777 veya daha fazla olan tüm ocak Dedelerinin Hünkâr Hacı Bektaş Velî ocağına bağlı oldukları tartışma götürmez.
ANADOLU’DA DEDELİĞİ, KARADENİZ ŞÖYLE YAZIYOR:
Hacı Bektaş Velî Anadolu’ya gelmeden [önce] kimin talibi, kimin dedesi olduğu bilinmiyordu. Her dede her talip üstünde tasarrufunu kullanmak istiyordu. Talipler bu durumdan memnun değilidi. Dedeler de memnun değilidi. Erken davranan av alır gibi, bazı dedeler talipleri bezdirirlerdi. Yine de avını alamayan dedeler daha çok dert yanıyorlardı.
TAPU KADOSTRO GENEL MÜDÜRÜ HACI BEKÜTAŞ VELİ
Dedeleri ve talipleri tefrik ederek “Felan ocak felan yerde felan aşirettin üstünde, demini yomunu oynatacaksın, felan yerdeki sınırı geçmeyeceksin, felan yerde yerleşmiş olan aşiretler de felan ocağın talibidir” diye tapu sicil tescilini yapmıştır.
Konar-göçerlere de “Felan sancaktan felan mutasarrıflığa kadar ilçeleriyle felan ocağa bağlı kalacaklardır. Felan ocak dedeleri de şu taifelere bakacaklardır, demini yomunu ordaki konar göçerlerin üstünde tasarrufu olacaktır” buyurmuştur.
Hünkâr’ın vefatından sonra Anadolu’ya gelen konar-göçer Türk aşiretlerinin pîri Yağmuroğluları, Tozluoğluları’dır. Genelde Hünkâr’ın dergâhına bağlıdır. Dolayısıyla Kızıldeli talipleridir diye kabul edilmektedirler. Hz.Pirin “demini yomunu oynatacaksın” deyimi şudur: Oraların tarım, ticaret, hayvan ve ürün vergilerini alacaksın demektir. Padişahın muhatabı da Dergâhın başındaki köylüyle konar-göçerle ilgilenen vergiyi toplayan dergâhın başını muhatap alırdı.
Devlette bu taksimatın karışıklığa sebep olmaması için konar-göçerleri zabtiye marifetiyle tayin olunan Sancakbeyi mıntıkasında tutmakta görev vermiştir. Konar-göçerlerin otlak, sulak, yaylak, geçici olarak göçerliğini tanzim etmiştir. O tefrik edilen göç yollarının konaklamaların dışına mani olunmaktadır. Devlet de hayvan vergisini, yün, yapağı, yağ, peynir vergisini böylece kolay alabilmektedir. Obalarda hayvansal vergi kaçağından şüphelenen veya kaçıranlar, talibleri bağlı olduğu pîr, rehber, mürşidine edebine göre bildirilir.yaptırım uygulanır gerekirse düşkün edilir. Düşkün olan otlakta, sulakta, yaylakta, hayvanının ürününü büyük şehre pazara göndermede çok kötü duruma düşer. Bütün obalarada bu duruma çok dikkat ederlerdi.
Padişahın sarayda tutturduğu vakıflara ait defterler ve aşiretlerin vergi defterleri ve il defterdarlarının örnekleri elimde, kütüphanemde bulunan 5 ciltlik vergi kitabından örneklerden. Biraz da olsa Hasan Dede ve Öğretisi adlı eserimizde, s. 165 – 175. sayfalarında bilgi vermiştik.
H. 923-924 yılında Yavuz Sultan Selim, Mısır el-Ezher Medresesinde görevli Sünni müderrislerinden Batınîlik düşmanı olduğu bilinen 2000 (iki bin) müderris İstanbul’a getirmiştir. Bunlar sarayda devlet erkânının teşkiletlanmasını Firavûn Bizans idaresi şeklini ve medreselerde tedrisatı Sünni-Hanefi, Arapçı mezheb üzere yürütülmesini yerleştirmişlerdir.
Köylülerin ve konar-göçerlerin defterdarlara, mal müdürlerine teslim edilmek üzere dergâhın pîrine rehberine teslim ettiği verginin cinsleri Şöyledir: Çiftlik hassa, Şair (arpa) Otlak, Çayır maktu, Yozyatak, kışlık yaylak, yün yapağı, peynir, mümerrid (düz taş duvarlı bina), çadırlı yerleşim yarı konar-göçerler için, Anilgalle. (Zahire mahsülü, çeç, agnâm (koyunlar), su sığırı, kara sığır, Asyap (uygun ortalama vergi) Bedii havamaarrus(düzensiz olarak alınanlar) Resmi bennak (kazanç vergisi) semeni (tereyağ), öşür, Elisi (odun kömüründen alınan) hınta (buğday)
Konar-göçerlerde köylerde hayvan vergisi, yün, yapağı, peynir, arazi gibi elde edilen ürünlerin vergisini hiç yalan söylemeden bağlı oldukları dergâhın rehberine teslim ederler. Dergâh % 37’sini kendi med sarfında alıkor. % 63’ünü mali defterdara (padişah hazinesine) teslim edilmek üzere verirlerken.
Şehir Bâtınî inanışta olanlarda Ahi kolu deniliyor. Ahi üreticilerde Çırak, Kalfa, Usta, Ahibabalar eliyle pazarlamacı esnafa teslim ederler. Paraya çeviren Esnaf hiç hile ve yalan söylemeden alınterini verir. Tahakkuk ettirilen verginin % 63’ünü Mali Mal Müdürlüğüne, Defterdarlara teslim ederlerdi. % 37’si AhiBabalarda zaruri ihtiyaç için bloke edilir.
Mısır’dan gelen ithal Sünni Arapçı (müderris) ulemalar padişahlara akıl hocalığı yaparak aşiretleri, konar-göçerleri, ahibabaları sık sık sürgün ve iskan ederek Hacı Bektaş Velî’nin Rum erenlerinin ve ilk Osmanoğlu devletinin temelden kurduğu düzeni yıkmaya h. 933 yılında başlamışlardır..
Karadeniz adlı eser güzel şekilde tutulmuştur. Hangi ocağın dedesi hangi ili, sancak, ilçe, hangi köyde ikamet ediyor? Hangi Ocakzade hangi aşirete hangi köylere konar-göçerlere aniden baskın yapılarak gasbla, haramilikle, yamacılıkla, akla hayale gelmedik iftiralarla suçlayarak bulundukları yerden uzak yerlere sürgün edilirler, ayrı ayrı yerlere iskan edilirler. (Bak: Aşiret Sürgünleri, Padişah Fermanları adlı eser bu bilgileri teyit etmektedir.)
Karadeniz’de kayıtlıdır. Türkmenler (Oğuz boyları) her boy aşiret yalan söylemezler, haram yemezler. Birisi, öbürü için kötülük düşünmez. Vergisini saklamadan, kaçırmadan bağlı olduğu birime tam olarak zorluk çıkarmadan teslim eder. Her sene görgüde-sorguda seccadeye çıkar, kelle keser. (Başını secdeye koyup kasem eder) yalan söylemeyeceğini beyan eder. Bu görgüyü musahibi ile tüm tanıyanları huzurunda, herkese duyurmuştur. Saklaması yalan söylemesi mümkün olmayan bu bâtınî inançlı, böyle bir tebaa devlet eliyle yıkılmıştır.
Devlet eliyle Hacıbektaş Dergâhı tahrip edilmeye başladıktan sonra dergâhta bulunan mukaddes bilinen her şey yakılmış yıkılmıştır. Karadeniz adlı geniş hacimli eserin ne kadarı kalmışsa . Hicri 945 yılından sonraki tarihlerde bâtınî inanışlı bir fedai ekip tarafından Erdebil dergâhına kaçırılmıştır. Osmanoğlu devleti ulemalarının eline geçmemiştir. Dergâhı tahrip eden devlet kuvvetlerinin asıl görevi; Çelebi Kalender’i katletmektir. Karadeniz’i alıp İstanbul’a götürmek değildir.
Hacıbektaş Dergâhı Çelebisinin isyan yapacağı, ayaklanacağı şüphesi üzerine h. 943 yılında, Halife padişahın emriyle İstanbul’dan Sadrazam Makbul İbrahim Paşa ve Beyler Beyi Behram Paşa 30 bin kişilik kuvvetle yola çıkarılarak gönderilmiştir. Dergâh darmadağın edilmiş, Çelebi Kalender İdam edilmiş. Karadeniz ne kadar hacimdedir? Ne kadarı Erdebil dergâhına kaçırılmıştır? Kimse bilmemektedir.
(Zamanımız 2005 yılında Tahran Üniversitesinde Mohammad Hoseyin Düzgün adında bir profesör, Erdebil Dergâhından ne kadar hacimde Karadeniz elde edebilmişse, elde ettiğini Kara Mecmua adıyla Farsçaya tercüme ederek Farsça olarak bastırmaya başlamıştır. 173 sayfa kadar bir fasikül elde etmiş bulunuyorum. Bildiğim Karadeniz’le hiç ilgisi yoktur . Elimde Karadeniz’den fasiküller vardır. Şeyh Safi Buyruğu değildir. Her ocakta İmam Cafer Buyruğu adıyla, Şeyh Safi Buyruğu bulunmaktadır. Mohammed Hoseyin Düzgün beyin elindeki Kara Mecmua olabilir de. Çünkü Karadeniz’in Erdebil dergâhına kaçırıldığı bilinmektedir. Ama bu Şeyh Safi’nin yazdığı kısımdır. Anadolu’da Osmanlı Devleti hükümet erkânı ile Hacı Bektaş Dergâhının müşterek yazdığı, yazdırdığı Karadeniz nerededir; Tahran’da ele almışlar mı almamışlar mı bilemiyoruz. Karadeniz Kara Mecmua adıyla basılmaya başlamış mıdır?
Elimdeki Erdebil Dergâhı şeyhi Anadolu’da Aleviler arasında.
Osmanoğlu Devletiyle çok büyük kopmuş uçurumlar bulunmaktadır. Olayları hiç bilememektedirler diye dert yanmaktadır. Dergâh Kalender İsyanı diye bir şey kabul edilmemektedir. Anlatımında derler ki: Aynı sene Baba Zünnun İyanı bastırılarak Türk aşiretleri kılıçtan geçirilmiştir. Yine hemen sonra Celali Ayaklanması diye aşiretler hallaç pamuğu gibi atılarak en büyük katliam yapılmıştır. Aşiretlerin Kalender’in etrafında toplanması mümkün olamaz. Yedi haneli bir Karahüyük köyünde 30 bin kişilik orduyu bozguna uğratacak kalabalık toplanamaz. Olayı anlatmak için uydurulan yalana bakın. Karaçayır denilen yer şimdiki Çayır bucağıdır. Orada böyle bir isyanı bastırma olayı olmamıştır. İkinci yer Karaçayır, Hacıbektaş ilçesi yakınındaki Karabacak karyesi [köyü] olsa bile aşiretlere lojistik destek oralarda bulmak mümkün olamaz. Yiyeceklerini, yatacaklarını ayaklanmaya hazırlanacak avadanlık gerekcelerin temin edilmesi mümkün olamaz.
Ayaklanmada öldürülenlerin mezarları, kemikleri nere gitmiştir?
Osmanlı padişah fermanlarının içinde pek çok ayaklanma ile haramilik, yol kesmeler ile yalandan suçlanarak katledilenleri biliyoruz. Bunların arasında h. 943 yılında Kalender Çelebi de aynı öyle, yalancı ayaklanmalar bahanesiyle, katledilmişlerdir. Aniden dergâhı basan müfreze işi bitirmiştir. 30 bin kişilik Osmanlı ordusunu yola çıkmadığını, bozguna uğratmadığını, takviye kuvvet olarak makbul İbrahim Paşa’nın yola çıkıp savaşmadığını, Safevi Devleti İstanbul sefiri yalanlamaktadır. diye Erdebil dergâhı şeyhi Dergâh-ı Âliye muhib olan müminlere adlı makalesinde yazmaktadır.
Bu bilgiler Kankal Dışlık köylü Polis şefi silah arkadaşım Ali Rıza Arısoy
Babası Hasan Fehmi Kusuri’den kalan makale yazısını tercüme etmem için bana vermişlerdir. Kendileri Hakk’ın rahmetine yürümüşlerdir.
Polis şefi silah arkadaşımdan Fakire verdikleri eserlerin içinde başka bir makaleden birkaç paragraf örnek olarak:
Osmanoğlu Devletinde Siyasi Değişiklik – Hicri 928-936 senelerde olmuştur. Dedelere taliblere bâtınî görüşe düşmanlık almış yürümüş. Düşünülmüş, düşünülmüş, dede-talip ilişkilerini darmadağın etmek için. Hicri 940 tarihinde Halife padişah K[anûnî] Sultan Süleyman ile başlamış başlatılan. Sürgün sürerek başka başka memleketlere iskan yapma padişah fermanları başlatılmıştır. Her ocakzade dedenin talibi en az yirmi ilçeye, yirmi beş ilçeye sürgün sürülmüş; gittiği yerden bir yere daha sürgün edilmiş. Talipler sürgün edilince Dedeler yerinde bırakılmamış ki. Dedeler de çok çok sürgün fermanı ile ecdadının yatırı olan yerden uzak yerlere sürgün olmuşlar. Karadeniz kitabındaki kanun, nizam-nameler, umdeler, muallakta kalmıştır.
Bu sürgün sürme işe (h. 940’dan h.1178’e kadar) devam etmiş. Padişah fermanları Fakire intikal etmiş. Kütüphanesinde 245 adet ferman mevcuttur. 238 sene devam etmiştir. 18 padişah imzalı frmanı vardır. Son olarak III. Mustafa zamanında 1178 tarihli sürgün fermanı bulunmaktadır. Kütüpanemdeki fermanlara artı olarak Anadolu’da Türk Aşiretleri Sürgünü adlı yazılarda zamanımızda bulunmaktadır. Teyit için araştıranlar bulabilirler.
Yunus Koçak
Emekli Emniyet Müdürü.
Yazım ve noktalama, Yunus Koçak erenlerimin desturuyla fakir tarafından düzeltilmeye çalışıldı, (Ö.Savaşçı.)
Hayat, c.1, nr. 1, 2 Kanun-i evvel, 1926, s. 2

