1: Tarih : 14 Temmuz 1934
“14 temmuz 1934… Kuşadası Kanapiçe koyunda dip burnu karakolu erlerinden beşi pusudayken, saat 16.00 sularında İngiliz askerlerinden 4’ü çıplak olarak bir sandal ile kıyıya yaklaşırlar ve karaya çıkarlar. Askerlerimiz uyarı ateşi ve teslim ol çağrısı yaparlar. Savaştan yenik çıkmış ama hala bunu içine sindirememiş ve bunun verdiği eziklikle ara sıra bizim kıyılara çıkmaya ve taciz etmeye devam eden İngiliz askerlerine bu sefer bizimkiler acımazlar. kaçanlardan üçü öldürülür diğeri kaybolur. Sandal Sisam adasında demirlemiş İngiliz harp gemisine aittir.
Olay derhal kaymakam Dilaver beye iletilir. Kaymakam hemen Ankara’ya telgraf çeker. Başvekil İsmet paşa’dır. Ankara bütün ayrıntıları ister ve ancak uykusuz geçen bir geceden sonra 15 Temmuz’da ayrıntılı bilgi Ankara’ya geçilir.
Gazi paşa ise Kızılcahamam’da idi. Fakat olayları saati saatine takip ediyordu.
Olayın üçüncü günü, yani 16 Temmuz öğleden sonrasına kadar, Kuşadası’nda kayda değer bir şey olmadı. Olmadı ama Ankara’nın bütün dikkatleri yine de oradaydı. Bu arada Kuşadası ve Ankara arasındaki telgraf tellerine ambargo konmuş ve haberleşmede aksaklık olmaması sağlanmış.
Aynı gün öğleden sonra saat 14.00 civarında bir İngiliz harp gemisi Dipburnu’na gelir ve limanın 4 mil açığında durur. Akabinde kaymakam Ankara’ya telgraf çeker ve “karaya çıkmalarına izin verelim mi?” diye sorar.
Ankara’nın cevabı kısa olur. “gelen motoru yalnız liman reisi karşılasın. Siz telgrafhanede bulunun. Sadece liman reisiyle görüşsünler…” ancak gelenler kaymakamla görüşmek istediklerini söylerler hatta ayaklarına çağırırlar. Ankara ile irtibat telgrafın yanı sıra manyetolu telefon ile de sağlandığından kaymakam derhal durumu arz eder başvekil İsmet İnönü’ye.
telefonun diğer ucundan gelen ses şöyledir : “Gazi paşa Kızılcahamam’da, temas ediyoruz.”
birkaç dakikalık beklemeden sonra şu cevap gelir. “Kaymakamımız liman dairesine gitmeyecektir. Kaymakamı ziyaret etmek istiyorlarsa, gelenleri kaymakam bey ancak kendi makamında kabul eder. Olayın nasıl cereyan ettiğini sorarlarsa, münasip bir şekilde bilgi verir.”
iki İngiliz subayı ve iki sivil gelir kaymakamın makamına. Sivillerden biri iyi Türkçe konuşan bir Rumdur.
İngiliz subayı askerlerinin kıyıya 50 metre kala denizde vurulduğunu iddia eder. Kaymakam ise olayın böyle olmadığını açıklar. Dur emrine itaat etmediklerini ve kanunlara göre bu kişilere ateş edildiğini söyler. İki saat süren bir tartışmadan sonra amiral Londra Hükümeti’nden aldığını söylediği üç maddelik talimatı bildireceğini söyler ve şöyle der: “Londra hükümeti Osmanlı Hükümeti’ne şu isteklerin bildirilmesini ister”
Dilaver bey, burada kumandanın lafını keser o an: – kumandan cenapları yanlış temas aramaktadırlar. Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin temsilcisiyim. Osmanlı Hükümeti’nin değil… İngiliz, kızararak ve özür dileyerek “Türkiye cumhuriyeti” olarak değiştirir lafını ve istekleri sıralar!
1- Öldürülen subayın cesedini aramak üzere İngiliz Donanması’na bağlı motorlar sahillerimize gelecekler ancak, bu araştırma sırasında kendilerine ateş açılmayacağı hususunda yazılı teminat verilecektir. 2- İngiliz bayrağına tarziye verilecek, ölen subayın ailesine zarar ve ziyan ödenecektir. 3- Subaylarını öldürdüğünü tespit ettikleri Balıkesirli er Musa, derhal yerinden alınarak cezalandırılacak ve verilecek ceza kendilerine bildirilecektir.
18 temmuz günü saat 15.20 sıralarında, Sisam sahillerinin önünden 7 harp gemisi çıktı.. Bunlar ağır yolla darboğaz’a doğru seyrediyorlardı… Hemen Ankara’ya bildirildi. Alay kumandanı İlhami de İzmir Valiliği’ne bir rapor yollar. “rapor: darboğaz’a geldim. Sisam önünde 4 kruvazör, 7 torpido var. Kruvazörlerden biri, ‘Queen Elizabeth’tir. Cesedi aramak için yaptığım temasta, beni amiral gemisine çağırdılar. Gitmedim.”
Gazi paşa, bütün bu olaylar sırasında Kızılcahamam’da bulunmaktaydı.. Ve gelişmeleri de saati saatine izliyordu.. İngiliz Donanması’nın tehditkar bir tavırla kıyılarımıza yaklaştığı kendisine iletilince, Ankara’ya ve Kuşadası’na bağlı hatlardan emretti:
“kanuni vazifesini yaptığı anlaşılan Türk eri Balıkesirli Musa, yerinden alınamaz ve cezalandırılamaz. gerekirse Musa için Britanya imparatorluğu ile hali mahasama (savaş) göze alınır… Kızılcahamam’dan şimdi Ankara’ya hareket ediyorum. Ege Bölgesi’nde kısmi seferberlik emrini veriyorum.”
o dönemin Kuşadası kaymakamı Dilaver Argun, Ata’nın bu çıkışı ile ilgili olarak sonradan şöyle konuşacaktır: “bu emir, bu haysiyetli ses, beni ağlattı. bütün yorgunluğumu alıp götürdü. genç bir kaymakam olarak, bütün benliğim gurur ve iftiharla sarsılıyordu. o günden bu yana birçok valilik ve müsteşarlıklarda bulundum. Atatürk’ün görev aşkını koruyan bu laflarını başka kimseden duymadım ve sözleri hiç unutmadım.”
İngilizler’in davranışlarının ne olacağı beklene dursun, seferberlik emri de yerine getirilmeye başlandı.. Kuşadası halkının telaşa kapılmaması için gerekli uyarılar yapıldı.. Seferberlik emri madem ki Gazi paşa’nın ağzından çıkmıştı, o halde en kısa zamanda yerine getirilecekti.. Öyle de oldu.. Kuşadası ve havalisinde, en ufak bir aksaklığa meydan verilmeden her şey tamamlandı..
İzmir müstahkem mevki komutanlığı birlikleri, Balıkesir’den 2. kolordu ile afyon’daki 1. kolordu bölgeye doğru yola çıkar!
karar kesindi. Türkiye cumhuriyeti Devleti’ni yöneten iktidar, “er Musa için” dünyanın ‘kabadayısı’ İngiltere ile gerekirse savaşacaktır!
bu kararlılık karşısında İngiliz elçisi, dışişleri bakanı Tevfik Rüştü Aras’ı ziyaret etmek zorunda kalır. Atatürk’ün bakanı, Atatürk’ten aldığı talimat üzerine elçi’yi hiç konuşturmadan, “İngiliz askerlerinin bağımsız bir devletin topraklarında ne işi vardır?” gibi seri sorularla bunaltır… Tehdit için gelen elçi, sonunda özür diler ve sorun böylece kapanır.”
2: Tarih : 113 yıl önce
Birkaç Rus savaş gemisi, Karadeniz’de karasularımıza tecavüz ederek Terkos açıklarına demirledi!
Ruslar İstanbul’u tehdit ediyor ve Halim’in asılmasını istiyordu.
Bu savaş ilanı sayılırdı.
Osmanlı’nın cevabı, padişahtan yolladığı ÇİÇEK ile karşılamak oldu Rusları!
Halim Sivaslıydı. Manastır’da askerdi.
Askeri karakol önünde nöbet tutarken tanımadığı sivil biri gelip “niye selam vermedin?” diye çıkışmıştı.
Bu kişi Manastır Rus konsolosu Rostkovski idi. Osmanlı askerlerine, yabancı konsolosları selamlamak zorunluluğu getirilmişti.
Rus konsolos haddini aşan tavırlarıyla bilinen, Türk ahali ve askerlerine kötü davranışlarına defalarca şahit olunmuş biriydi.
Konsolos hiddetlendi, Halim’e hakaret ederek kamçısıyla vurmaya başladı. Halim silahına davrandı.
İşte bu olay sonrası Rus gemileri Sivaslı Halim’in cezalandırılması için İstanbul’a dayandı!
Ruslar çiçeklerle karşılandıktan sonra Manastır’da mahkeme kuruldu:
Sadece Halim değil yanındaki nöbetçi dahi idama mahkum edildi.
Beklenti, idamların saray tarafından hapse çevrilmesi yönündeydi.
Zira Rus konsolosun haddini aştığı herkes tarafından bilinmekteydi.
Ayrıca Osmanlı askeri “üniformalı konsoloslara” selam vermekle yükümlüydü.
Oysa o gün konsolos sivildi ve Halim’in onu Tanımaması normaldi
Ve bir gün, beklentilerin aksine Halim ve Abbas asıldı!
Olayla hiç alakası olmayan, Türk askerler lehinde tanıklık eden ya da bu haksızlığa itiraz eden birçok subay azledildi, hapse atıldı.
O gün 2. Abdülhamit’in
Türk askerlerinin idam edilmesi için baskı yapmak amacıyla karasularımızı işgal eden Rus savaş gemisini çiçekle karşılattığı bölgenin kıyısında, bugün 3. hava alanı yapıldı.