AKP-MHP-DEM + PKK ortaklığı iddiaları eşliğinde yürütülen gizli pazarlıklar, “parlak bir barış” söylemiyle ve “terörsüz Türkiye” vaatleriyle devam ediyor. Ancak halk, bu süreçte ne olup bittiğini tam anlamıyla bilmiyor. Günlük geçim mücadelesi içinde, siyasi gelişmeleri sağlıklı bir şekilde değerlendirecek zamanı ve imkânı da bulamıyor.
Bundan bir ay kadar önce, kalemini iktidar lehine kullanan bir köşe yazarı Alevilerle ilgili dikkat çeken bir cümle kurmuştu. Ardından Cumhurbaşkanı Yardımcılığı için bir Alevi ismin gündeme geleceği söylentileri dolaşmaya başladı. Bir ay sonra ise bir başka kişi, “Biri Alevi, biri Kürt olsun” şeklindeki açıklamasıyla bu süreci pekiştirdi. Görünen o ki bu tür çıkışlarla toplumun tepkisi ölçülmeye çalışılıyor; kimlerin bu görevlere talip olacağı, kimlerin karşı çıkacağı izleniyor.
Alevilerin bu defa birlik ve beraberlik içinde hareket ederek bu tür ayrıştırıcı planlara karşı durması büyük önem taşıyor. Mezhepsel ya da etnik temelli siyaset, ülkeyi geri dönüşü zor bir kaosa sürükleyebilir. Böyle bir senaryo, Türkiye’yi mezheplere ve etnik gruplara göre bölünmüş, Cumhuriyet’in temel niteliklerinden uzaklaşmış bir Ortadoğu ülkesine dönüştürebilir.
Aleviler için en doğru ve güçlü duruş, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyet’e sıkı sıkıya sarılmaktan geçer. Bu değerlerden bir adım bile taviz verilmemelidir.
Unutulmamalıdır ki Alevilik; mekâna ihtiyacı olmayan, zamanı belli olmayan, gönülden gelen ve her yerde yaşanabilen bir inanç sistemidir. “Eline, diline, beline, aşına, eşine, işine sahip ol” ilkesi, Aleviliğin yaşam felsefesini özetler. Bu anlayış, inancı sadece ibadetle sınırlamaz; yaşamın tamamına yansıtır.
Cumhuriyet’e ve Atatürk devrimlerine sahip çıkmak, yalnızca Alevilerin değil, aynı zamanda her devrimcinin, her demokratın, her özgürlük ve eşitlik yanlısı insanın temel sorumluluğudur. Çünkü demokrasi, barışın ve huzurun yegâne güvencesidir.