Pazar, Ekim 5, 2025
No menu items!
ArşivTürk Kültüründe Abdallar ve Abdal Mahlaslı Halk Şairleri*

Türk Kültüründe Abdallar ve Abdal Mahlaslı Halk Şairleri*

Bayram Durbilmez

Türk Kültüründe Abdallar ve Abdal Mahlaslı Halk Şairleri*

Giriş

Tasavvuf terimi olarak “Tebdil olmak, değişmek, bir merhaleden başka bir merhaleye atlamak, kabuğunu bırakıp rûha sinmek” (Oytam 1970: 106-107) anlamlarını taşıyan “Abdal” sözcüğü, kısaca, “kalender yaşayışlı derviş” anlamına gelmektedir. Fakat,

“daha çok, 12. yüzyıl sonlarından itibaren bütün Orta Asya ve Orta Doğu’da, tabiî bu arada Anadolu’da muhalif bir sûfîlik hareketi olarak ortaya çıkan Kalenderî cereyanına mensup çeşitli zümrelerce kullanılmıştır.” (Ocak 1992: 271)

Bu cereyan,

“bir yandan Yesevîlik ve bundan doğan Haydarîlik şeklinde Asya içlerine uzanırken, öte yandan Orta Doğu’da, Cavlakîlik, Kalenderîlik, Vefâîlik tarzında teşkilatlanmıştır.” (Ocak 1992: 271)

“Abdal” sözcüğü “Melâmetî, Kalenderî, Haydarî, Işık, Torlak, Bektaşî, Kızılbaş” gibi dinî-tasavvufî zümre mensupları karşılığında kullanıldığı gibi “Çingene, Abdallu, Abdâlî, davulcu, deveci, elekçi, gûyende, kazancı, kuyumcu, tahtacı, teberci” gibi oymak, meslek ve yer adları yanında “ahmak, şaşkın, meczup, divâne, serseri, dilenci, derviş” anlamlarında da kullanılmaktadır.

Yakut Türkçesi’nde “Abdal” sözcüğü ile “şaman” ve şamana özgü özellikler arasında bağ kurulması dikkat çekicidir. Anılan Türk lehçesinde “Abıdal: erkek lâkabı [şamanın]; ap : l.Sihirbazlık, büyücülük, kâhinlik, falcılık; aptağ : sihirlemek; aptağh: sihirbaz, üfürükçü, büyücü (Pekarskiy 1945: 3, 25).” anlamlarına gelmektedir.

Köprülü’ye göre “Abdallar”, “Eftalitler”den yani “Akhunlar”dandır. Akhunların adı Hint kaynaklarında “Akhun, Huna, Eftalit, Abdal”, Bizans kaynaklarında “Ephtalit, Abdal, Neftalit”, Ermeni kaynaklarında “Hept’al”, Süryanî kaynaklarında “Eftalit ve Abdal” olarak geçmektedir (Konukçu 1973: 39-44). Ogurlar, Hunlarla karışınca “karışmış” (Bulgamış) manâsına gelen “Bulgar” adını aldılar. Eski Türk Bulgarlarının boylarından olan “Varsaklar” ile “Abdallar” da karışmıştır (Eröz 1984: 50). Tokat’ta bir yer adı da “Eftelit” olarak geçmektedir (Eröz 1984: 45). Doğu Türkistan’dan Anadolu’ya kadar değişik yerlerde “Abdal” adlı topluluklara rastlanması, tarihte bu adla anılan bir Türk kabilesinin varlığının işareti olarak kabul edilmektedir. Zaten Oğuz boylarından biri “Abdal” adını taşımaktadır: Türkmenistan’da Türkmenlerin ayrıldığı oniki boydan altısının Kay’ın oğlu ve selefi Hasan (Esen)’dan geldiklerine inanılır. Bunlardan birincisi “Abdal” boyu olup sembolleri “ay”dır. Bu kabile 1. Deli, 2. Karban, 3. Uğur / Ogrı, 4. Mengli Koca gibi kollara ayrılır (Köprülü 1935: 47).

Âşıkpaşazâde Tarihi’ne göre Anadolu ve Rumeli’yi Türkleştiren ve İslâmlaştıran manevî mimarlar arasında “Gâziyân-ı Rûm, Ahiyân-ı Rûm, Abdalân-ı Rûm ve Bacıyân-ı Rûm” zümrelerinin adları zikredilmektedir (Atsız 1985: 195). Abdallar da beş gruba ayrılmaktadır: 1. Fakçılar, 2. Tencili Abdalı, 3. Beğdili Abdalı, 4.Gurbet yahut Cesis Abdalı, 5. Kara Duman Abdalları (Köprülü 1935: 32-42).

Tasavvufî inanışa göre sayıları kırkı bulan abdâl, gayb erenleri deyimiyle anılan tasavvufî mertebeler sistemi içinde beşinci dereceyi oluşturur:

“Bir piramidi andıran bu sistemin tepesinde bir devirdeki velîlerin en büyüğü ve kâinatın yöneticisi addedilen kutb bulunuyordu. Ondan sonra ise, giderek sayıları artmak şartıyla imâman, evtad, efrad, abdal, nücebâ vs. adında, kutbun emrinde bulunan diğer velîler yer alıyordu. Hepsi birlikte Gayb Erenleri (Ricâlu’l-gayb) deyimiyle anılan bu sistemin içine Hızır’ın da yerleştirildiği görülmektedir. Hızır bu sistemde Abdal ‘ın reisi (Reîsu’l-Abdal) olarak tanındı ve Nakîbu’l-Evliyâ (bütün velîlerin nakibi) diye tavsif olundu. Bunun sebebi, Abdal zümresinden olup Hz. Âdem’in karşılığı kabul edilen Abdu’l-Basîr’in, peygamber sayıldığı için Hızır’la bir telâkki edilmesidir” (Ocak 1990: 84-85).

Abdal sözcüğü, 12. ve 14. yüzyıllarda “derviş”, 15. yüzyılda “divane, meczup” anlamlarında kullanılmıştır. 16. yüzyılda Bektaşîlik etkisi Abdallar arasında kuvvetlenmiş, 18. yüzyılda “Bektaşî Abdalları” tabiri yaygınlaşmış, “Abdal” sözcüğü “Bektaşîlik” yerine de kullanılmaya başlanmıştır (Köprülü 1935: 34). “Dedegan” ve “Babagan” kolları olarak ikiye ayrılan Alevî-Bektaşî zümreleri içinde “Abdallar”, Dedegan (Sofiyân) koluna mensupturlar. “Tahtacı”, “Kızılbaş”, “Çepni”, “Sürek” ve “Abdal” adlı Türkler bu kolu oluşturmaktadırlar (Oytam 1970: 349-350). Köprülü’nün naklettiğine göre, Vahidî’nin Hâce-yi Cihân ve Netice-yi Cân adlı eserinde Rum abdallarından şöyle söz edilmektedir:

“… sırtlarında yalnız bir tennure, adeta çıplak denecek şekilde, daima yalın ayak ve başları açık gezerlerdi. Bellerine yün örgü bir kuşak, omuzlarında Ebû Müslim nacağı, ellerinde baba Şüca çomağı, kuşaklarına asılı –kav, çakmak ve esrar taşımağa mahsus- iki cür’adan, tahtadan gayet büyük ve saplarına aşık kemiği asılı bir sarı kaşık ve bir keşkül vardı. Vücutlarında yanık yerleri, dövme Zülfikâr resimleri veya Ali’nin ismi, bâzûlarında yılan şekilleri bulunurdu. Ellerinde def, kudüm, boynuz gibi musiki aletleri bulunurdu ve zikir esnasında yahut yürürken bunları çalarlardı. Bunlar Âdem’in sünnetine uyarak çıplak gezerler, esrar yerler, sakallarını, saçlarını, bıyıklarını tıraş ederlerdi. Muharrem’de Kerbelâ şehitlerinin matemini tutarlar, bıçakla vücutlarına yaralar açarlar, sonra büyük bir aşure ziyafeti yaparlardı.” (Köprülü 1989: 374-375).

Bunların görevleri arasında yağmur yağdırmak, harbi kazandırmak ve âfetleri defetmek suretiyle Müslümanlara yardım etmek, sayılmaktadır (İA, 1993:3).

  1. Türk Kültüründe Abdallar

1.1 Yer Adlarında Abdallar

Türk kültürü içinde kişi ve yer adlarının önemli bir yeri vardır. Anadolu’daki yer adları arasında “Abdal” adına da rastlanması, Abdalların Türk kültürü üzerindeki etkisini gösteren önemli hususlardan biridir. Eröz’ün tespitlerine göre Anadolu’ da şu Eftalit (Akhun) oymakları yer almaktadır: Şeditabdallı (Göktaş) -Ankara; Çokçabdal (Akgüller) -Tokat; Apdaldamı (Güzel yayla)-Tokat; Budalauşağı (Işıklı) -Malatya; Abdalan (Kaygısız) -Diyarbakır; Abdalân (Sırmalıoya) -Bingöl ; Abdalbodu (Yenihayat) -Çorum; Budalauşağı (Söğütlü) –Malatya (Eröz 1984:46).

Bunlardan başka, Aksaray, Ankara, Bingöl, Çorum, Denizli, Diyarbakır Erzurum, Gaziantep, Giresun, İçel, Kastamonu, Kayseri, Manisa, Samsun, Sinap, Sivas, Tokat, Trabzon, Van, Yozgat illerine bağlı yer adları arasında “Abdal” adı taşıyanlar da vardır. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz: Abdal (Denizli, Giresun), Abdalandicle (Diyarbakır), Abdalata (Çorum), Abdalbodur (Çorum), Abdaldamı (Niksar / Tokat), Abdalhasan (Taşköprü / Kastamonu), Abdalkolu (Niksar / Tokat), Abdalkuyusu (Tarsus / İçel), Abdallar (Aksaray, Zile / Tokat), Abdallı (Vakfıkebir / Trabzon), Abdalmehmetbey (Salihli / Manisa), Abdalmezrası (Erciş / Van), Abdaloğlu (Gerze / Sinop), Abdalrum (Giresun), Aşağıabdallar (Besni / Gaziantep), Budala (Malatya, Karaağaç / Manisa), Cakallıabdallar (Besni / Gaziantep), Çokcaabdal (Zile / Tokat), Hasanabdal (Erciş / Van), Höyükabdallar (Yozgat), Karaabdal (Terme / Samsun), Koyunabdal (Akkışla / Kayseri), Köseabdal (Haymana / Ankara), Siskeabdal (Akçadağ / Malatya), Yakubabdal (Ankara) vd. (Köprülü, 1935:46, Gülensoy, 1995)

1.2 Atasözleri ve Deyimlerde Abdallar

“Abdallar” ile ilgili atasözü ve deyimlere girmiş pek çok söz mevcuttur (Gölpınarlı 1977). Türkçe’ye geçen “Abdallar” ile ilgili deyim ve atasözlerinden, Abdalların karakteristik özelliklerini sergileyen, bazılarına burada yer vermek istiyoruz:

  1. Abdala malûm olur.
  2. Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz.
  3. Abdalın karnı doyduktan sonra gözü yolda olur.
  4. Abdal alacayı, isli karacayı sever.
  5. Abdalın karnı doyunca gözü pabucundadır.
  6. Abdaldan paşa, ağaçtan maşa olmaz.
  7. Bir kaşıkla dokuz abdal doyar. Dokuz abdal bir kaşıkla geçinir.
  8. Dokuz abdal bir kilimde uyur; iki padişah bir iklime sığamaz.
  9. Abdalın giydiği aba / Biri dururken birine tövbe (İki evlilik için söylenmiştir.)
  10. Abdala ‘kar yağıyor’ demişler, ‘titremiye hazırım (durmuşum)’ demiş.
  11. Abdal ata binince bey oldum sanır, şalgam aşa girince yağ oldum sanır.
  12. Abdal (derviş) Tekkede, Hacı Mekke’de bulunur.
  13. Abdal Abdalı Tekkede, Hacı Hacıyı Mekke’de, Dürzü Dürzüyü Dakka’da bulurmuş.
  14. Abdal semirmes, ogri béyimas (Dilenci semirmez, hırsız zenginleşmez).
  15. Abdallık parayla-pulla değil.
  16. Kırk abdal doyuran.
  17. Hasan abdalı gibi

(Aksoy 1984: 103-104; Gölpınarlı 1977: 4; MKGM, 1992; Öztopçu 1992: 69).

1.3 Halk Anlatılarında Abdallar

Halk anlatıları, kültürü oluşturan unsurlar arasında önemli bir yere sahip olmaları yanında, değişik kültür ürünlerini bünyesinde bulundurma, koruma ve taşıma işlevleri de taşımaktadır. Abdalların hayatları etrafında oluşan menkabeler, fıkralar, halk hikâyeleri, masallar gibi halk anlatıları ile halk tiyatrosu kapsamına giren ortaoyunları, gölge oyunları, köy seyirlik oyunları vd. gibi anlatıma ve / veya gösterime dayalı ürünlerde zaman zaman “Abdallar”dan da söz edilmektedir. Tahir ile Zühre, Şah İsmail ile Gülizar gibi bazı hikâyelerde “kapı kapı dilenen”, “ayağında demir çarık, elinde demir âsâ dolaşıp karşılaştıkları insanlara gelecekten haber veren”, “çocukları olmayan karı kocaları, verdikleri elmalarla çocuk sahibi yapan” derviş tipleri “Rum Abdalı” adı verilen Kalenderî dervişlerdir (Ocak 1992b: 272-273).

1.4 Şâirlerin Diliyle Abdallar

Kaygusuz Abdal, Hatayî, Kul Mustafa, Balım Sultan, Hayretî, Dertli, Kemterî, Sersem Abdal, Agâhî Dede gibi pek çok halk şairi “Abdallar” konusunda da şiir söylemiş / yazmıştır.

Kaygusuz Abdal, “Abdal Mûsa”dan söz ettiği şiirinin bir dörtlüğünde “Abdallar”ı şöyle anmaktadır:

Urum Abdalları gelür dost deyü
Eğnimizde abâ, hırka, post deyü
Hastaları gelür derman isteyü
Sağlar gelür pîrim Abdal Mûsa’ya

(Eyuboğlu 1991: 109)

Hatâyî’nin bir şiirinde, “abdal”, “başı açık abdâl” şeklinde benzetme unsuru olarak kullanılmaktadır:

Men Hasen Hulku’r-Rızâ’nın bir muhibb-i âliyem
Hamdü lillâh kim hasetle kibr ü kinden hâliyem
Şâh Hüseyn-i Kerbelâ’nın baş açık abdâliyem
Kıblegâhımdır Muhammed, secdegâhımdır Ali

(Gölpınarlı 1992: 49)

Kul Mustafa’nın bir şiirinde teşhis sanatı yapılmakta, “Abdala karışmış posttadır gönül” denerek gönül “abdal”a benzetilmektedir:

Nesini sorarsın garip hâlimin
Çoktan beri yatar, hastadır gönül
Alışmış gurbete, geçmiş ilinden
Abdala karışmış posttadır gönül

(Gölpınarlı 1992: 218)

Balım Sultan’ın, bir şiirinde “Urum Abdalları”ndan şöyle bahsedilmektedir:

Biz Urum Abdallarıyız
Maksûdumuz yârdır bizim
Geçtik ziynet kabâsından
Gencînemiz erdir bizim

1 (Özmen 1998, 2.cilt: 21-22)

  1. yüzyıl Bektaşî şairlerinden Hayretî’nin “Abdallar” redifli şiirinde “Fazl-ı İlâhî çeşmesi”, “Câvidân” gibi sözlere yer vermesi Hurûfîliğin Abdallar üzerindeki etkisini göstermesi bakımından önemlidir. Anılan şiirde Abdalların “ölmeden evvel ölerek ebedî hayata kavuştukları” da ifade edilmektedir:

İçdiler Fazl-ı İlâhî çeşmesinden âb-ı Hızr
İtdiler kesb-i hayât-ı Câvidân Abdâllar
Öldiler ölmezden evvel oldılar hayy-ı ebed
Virdiler can buldılar bir özge cân Abdâllar

2 (Ergun 1944: 105-106)

Hayretî’nin “Keskin erler tîğ-ı uryanlar durur Abdâllar” nakaratlı murabbasında, Abdallar, “birer kemter gedâ” gibi görünseler de manâ âleminin padişahları olarak kabul edilmektedirler:

Sûretâ gerçi birer kemter gedâlardır bular
Âlem-i ma’nâda lâkin pâdişâlardır bular
Merve hakkı sôfiyâ ehl-i Safâlardır bular
Keskin erler tîğ-ı uryanlar durur Abdâllar

3 (Ergun 1944: 106-107)

Hayretî’nin “Cür’adânı getür Abdal yine hayrân olalım” nakaratlı murabbası da yine konumuzla ilgilidir:

Nice bir âyine-yi câm ile hodbîn olalım
Nice bir bâde-yi hamrâ gibi rengîn olalım
Gele yek reng gedâlar gibi miskîn olalım
Cür’adânı getür Abdal yine hayrân olalım

4 (Ergun 1944: 107-108)

Dertli’nin şu şiirinde de “hırka-yı Abdâl” ve “dergâh-ı Abdal”dan söz edilmektedir:

Ey gözüm görme cihanın efser-i hakanını
Hırka-yı Abdâlının başındaki külâhı gör

….

Girme bezm-i zâhide görme mürayîler yüzün
Dergeh-i Abdal’a gir de bezm-i hasullahı gör

5 (Özmen, 1998 3. cilt: 363)

Agâhî Dede’nin “abdala aşk olsun” redifli şiirinde Abdalların “tecerrüt cür’asını içen, harabat ehli sevdası çeken” kimseler oldukları belirtilmektedir:

Tecerrüt cür’asın nûş eyleyen abdala eyvallah
Harabat ehli sevdasın çeken abdala aşk olsun

6 (Ergun 1944: 279)

Kemterî’nin bir şiirine göre Abdallığın çekirdeğini “Allah, Muhammed, Ali” oluşturmaktadır. Bu şiirde “Cümle ululardan ulu” olarak görülen Abdallar arasında Hz. Hatice, Hz. Fatıma, Selman, Seyyid Battal Gâzi ve Hünkâr Hacı Bektaş Velî’nin adları geçmektedir. Şiirin ilk dörtlüğü şöyle:

Abdallığın binasını sorarsan
Allah bir Muhammed Ali Abdaldır
Hakîkât ilminin aslın sorarsan
Cümle ululardan ulu Abdaldır

7 (Gölpınarlı 1992: 38)

  1. Abdal Mahlaslı Halk Şairleri

2.1 Mahlas Alma Geleneği ve Abdal Mahlaslı Halk Şairleri

Tasavvufî zümrelere mensup halk şairlerinin, genellikle, derviş, sefil, kemter, kul, abdal gibi sıfatları mahlaslarına ekledikleri bilinmektedir. Bazı Alevî-Bektaşî halk şairleri, inançlarının gereği olarak veya kendilerini alçak gönüllü göstermek için Abdal sıfatını mahlaslarının bir parçası olarak kullanmışlardır.

“Abdal” mahlasını kullanan kırk iki halk şâiri tespit ettik. Bu şâirleri alfabetik olarak şöyle sıralayabiliriz:

  1. Abdal
  2. Abdal Dede
  3. Abdal Mehmet
  4. Abdal Musa
  5. Abdal Oğlan
  6. Abdal Pir Sultan
  7. Ârif Abdal
  8. Cafer Abdal
  9. Derun Abdal (Derunî Baba)
  10. Genç Abdal (Gencî)
  11. Güvenç Abdal (Genç Abdal?)
  12. Hüseyin Abdal (Hüseynî)
  13. Kalender Abdal
  14. Kara Abdal (Kara Baba)
  15. Kaygusuz Abdal
  16. Kazak Abdal
  17. Kılıç Abdal
  18. Koyun Abdal
  19. Kul Abdal
  20. Kumral Abdal
  21. Küçük Abdal (Köçek Abdal)
  22. Meczup Abdal
  23. Mesrur Abdal
  24. Meydan Abdal
  25. Miskin Abdal
  26. Muhyiddin Abdal
  27. Pinhan Abdal
  28. Pir Hâtem Abdal
  29. Pir Gaip Abdal
  30. Pir Sultan Abdal
  31. Pir Sultan Abdal (Serezli)
  32. Sadık Abdal
  33. Sefil Abdal (19.yy.)
  34. Sefil Abdal (20.yy.)
  35. Seher Abdal
  36. Sersem Abdal (Sersem Ali Dedebaba)
  37. Şahin Abdal
  38. Teslim Abdal
  39. Uryan Abdal
  40. Viran Abdal (Viranî)
  41. Yeşil Abdal
  42. Yûnus Abdal.

Bunlardan başka Ziya Baba ( Sezgin 1991: 280-281), Sorgunlu Sıdkı Baba (Durbilmez 1995: 196-204)… gibi halk şâirleri de bazı şiirlerinde “Abdal” mahlasını kullanmışlardır.

2.2 Yaşadıkları Yüzyıllara Göre Abdal Mahlaslı Halk Şairleri

  1. Yüzyıl: Türk edebiyatının en ünlü Alevî-Bektaşî şâirlerinden Kaygusuz Abdal 14. yüzyılda yaşamıştır. Abdal Musa’nın da aynı yüzyılda yaşadığı tahmin edilmektedir. Abdal Musa da Alevî-Bektaşî şairleri arasında büyük üne sahiptir. Kaygusuz Abdal’ın bir şiirinde Abdal Musa’ya bağlılığını dile getirmesi, onun yaşadığı dönemde bile saygın olduğunu göstermektedir. Âşıkpaşazâde Tarihi, Künhü’l-Ahbar (Gelibolulu Âlî), Tâcü’t-Tevârih (Hoca Saadettin Efendi), Evliya Çelebi Seyahatnâmesi gibi bazı kaynaklarda adından söz edilse de Abdal Musa’nın hayatı hakkında yeterli bilgimiz yoktur (Bkz. Eyuboğlu 1991: 106-107). Kaygusuz Abdal’ın Menâkıb’ında, Antalyalı bir beyin oğlu olduğu yazılıdır. Bektaşîlerin dört halife makamından biri sayılan Mısırdaki Bektaşî tekkesinin kurucusudur. Alevî-Bektaşî şiirinin de kurucusu sayılmaktadır (Gölpınarlı 1992: 14). Pek çok Alevî-Bektaşî şâirini olduğu gibi Muhyiddin Abdal’ı da etkilemiştir.
  2. Yüzyıl: Bu yüzyılda yaşamış Abdal mahlaslı halk şairi Sadık Abdal’dır. Dimetokalı’dır. Henüz on üç, on dört yaşlarında iken tarikata heveslenmiş, yirmi iki yaşında iken de Seyyid Ali Sultan (Kızıl Deli)’a intisap etmiştir. Bir divanı vardır. “Sadık Abdal Divanı” 36 varaktan ve 968 beyitten oluşmuştur. Rüstem Abdal isimli birisi tarafından, 1155 Şabanında istinsah edilen ve bazı sayfaları eksik olan bu divanın bir nüshası Ankara Umumî Kütüphanesinde Hacı Bektaş kitapları arasında mevcuttur. Şiirleri daha çok ahlâkî öğütlerle doludur. Kızıl Deli, Hacı Bektaş Veli ve Otman Baba hakkında da şiirleri vardır (Ergun 1944: 207-210). Malatyalı Sadık Baba ve Çamlıca tekkesine bağlı Sadık Baba ile karıştırılmamalıdır. Bunlardan birincisi Hekimhan ilçesinin Güvenç köyünden olup 18. yüzyılda yaşamıştır. İkincisi ise 19.yüzyıl şairlerinden olup 1897’de vefat etmiştir.

Otman Baba velâyetnâmesi yazarı Köçek / Küçük Abdal’ın da 15. yüzyılın sonunda, 16. yüzyılın birinci yarısında yaşadığı tahmin edilmektedir.

  1. Yüzyıl: Abdal mahlaslı halk şairlerinin en fazla 16. yüzyılda yaşamış olduğunu görüyoruz. Pir Sultan Abdal, Virân Abdal (Viranî), Muhyiddin Abdal, Kalender Abdal, Koyun Abdal, Hüseyin Abdal, Seher Abdal, Neşter Abdal, Sersem Abdal, Miskin Abdal, Pir Gaib, Meczub Abdal ve Pir Gaib Abdal gibi şairler bu yüzyılda yaşamıştır. Yedi büyük Alevî- Bektaşî şairinden sayılan Pir Sultan Abdal ve Virân Abdal da bunlar arasında yer almaktadır. Boratav’a göre bu yüzyılın en önemli iki Bektaşî şâirinden biri Muhyiddin Abdal’dır (Boratav 1968: 351). Hatta, Ocak’a göre, 16. yüzyılın sonlarıyla 17. yüzyılın başlarında yetişmiş Kalenderî şâirlerin en kuvvetli temsilcisi Muhyiddin Abdal’dır (Ocak 1992: 226).

Kalender Abdal ile Balım Sultan’ın kardeşi olan Kalender Çelebi’nin aynı kişi olabilceği ileri sürülmüştür (Gölpınarlı 1992: 14). Fakat yapılan araştırmalar sonucu bunların aynı kişi olmadıkları tespit edildi. Kalender Abdal, Baskil’in Şeyhhasan köyündendir. Şeyh Ahmet Dede’nin torunudur. 16. yüzyıllın sonu ile 17. yüzyılın başlarında yaşamıştır. Şeyhhasanlı (Baskil-Elâzığ) Teslim Abdal’ın da babasıdır (Aslanoğlu 1989:24). Koyun Abdal, Kalender Çelebi’nin müritlerindendir. Kalender Çelebi ayaklanmasına katılmıştır. 1645’te ölen Koyunoğlu ile aynı kişi olup olmadığı tartışmalıdır. Muhyiddin Abdal, Balım Sultan’dan inâbe almış, Akyazılı İbrahim Baba’ya bağlanmıştır. Viran Abdal mahlasını da kullanan Viranî, Balım Sultan’a intisap etmiştir (Ergun 1944: 214).

Muhyiddin Abdal Aydınlı, Koyun Abdal Akkışlalı (Kayserili), Muhyiddin Abdal ve Hüseyin Abdal Edirne’de yaşamıştır. Divriği’nin Çamşıhı yöresinde de bir Hüseyin Abdal’ın yaşamış olması araştırmacıların işini zorlaştırmaktadır. Muhyiddin Abdal, Rumeli’ye giderek bugün Bulgaristan ve Romanya sınırları içinde olan pek çok yeri gezip görmüştür. Meczub Abdal’ın Otman Baba dergâhının postnişini Zati Baba’dan el aldığı, elinde sazı ile Deliorman ve Dobruca civarında yaşadığı bilinmektedir. Miskin Abdal, Azerbaycanlı olup Gedebes’in Büyük Garamurad köyünde doğduğu belirtilmektedir (Sakaoğlu, Alptekin, Şimşek 1986: 9-10).

Kalender Abdal’ın mezarı Elâzığı’ın Baskil ilçesine bağlı Şeyhhasan köyünde, Koyun Abdal’ın mezarı Kayseri’nin Akkışla ilçesine bağlı Koyun Abdal köyündedir. Muhyiddin Abdal’ın mezarı Edirne’nin Lalapaşa ilçesinde, Bulgaristan sınırı yakınlarındaki “Muhittin Baba Tepesi”ndedir (Durbilmez 1996: 427-438).

Kalender Abdal, Seher Abdal ve Hüseyin Abdal’ın aruzlu ve heceli şiirleri vardır. Pek çok şâiri etkileyen Miskin Abdal, halk şiirinin geraylı, koşma ve divanî gibi şekillerinde şiirler söylemiş / yazmıştır. Koyun Abdal velâyetnâmesi vardır. Köçek / Küçük Abdal, Otman Baba velâyetnâmesi yazarı olarak tanınmaktadır. Velâyetnâmenin her bölümü arasında şiirlerine de yer vermiştir. Koyun Abdal velâyetnâmesi henüz yayımlanmamıştır. Muhyiddin Abdal’ın bir divanı mevcuttur.

Çok tanınmış olmasına rağmen Pir Sultan Abdal’ın hayatı hakkında yeterli bilgi ve belgeler bulunmamaktadır. Pir Sultan Abdal’ın oğullarından olduğu tahmin edilen Pir Gaip Sultan’ın hayatı hakkında da fazla bilgi yoktur. Sersem Abdal’ın, Balım Sultan müritlerinden olduğu ve 958 (M.1551)’de Hacı Bektaş hankâhı postnişinliğine tayin edildiği, 977 (M.1569)’da vefat ettiği bilinse de hakkında yeterli bilgimiz yoktur (Ergun 1944: 228). Bazı şiirlerinde Hüseynî mahlasını kullandığı bilinen Hüseyin Abdal, mesleği helvacılık olduğu için “Helvacı Hüseyin” adıyla da tanınır. Bektaşî şairidir.

Seher Abdal’ın, değişik mecmualarda şiirleri mevcuttur. Bektaşî şâirlerinden olduğu şiirlerinden anlaşılmaktadır (Eyuboğlu 1991: 170-171). Battal Gâzi’yi pir tanımaktadır. Aruzlu şiirleri çoktur. Dördüncü Murad dönemi şairlerinden Kul Mustafa’nın bir şiirinde Neşter Abdal’dan söz edilmektedir.

  1. Yüzyıl: Kazak Abdal ve Yeşil Abdal bu yüzyılda yaşayan Bektaşî şairlerindendir. Abdal, Abdal Dede, Abdal Oğlan, Kul Abdal, Teslim Abdal gibi halk şairlerinin hayatları hakkında hiçbir bilgimiz bulunmayıp, anılan şairlerin 17. yüzyılda yaşadığı sanılmaktadır. Bunlardan “Abdal” mahlası kullanan halk şairi, Muhyiddin Abdal ile karıştırılmakta, Muhyiddin Abdal’ın bazı şiirleri bu şâire mal edilmektedir (Ergun 1955: 26). Gölpınarlı, bu şâirin Pîr Sultan Abdal olabileceğini tahmin ederken (Gölpınarlı 1992: 8), kimi araştırıcılar da Kul Budala ile aynı kişi olabileceğini ileri sürer (Özmen 1998, 3.cilt: 55). 160 yıllık (şimdi 180 yıllık) bir mecmuada biri “Abdal”, ikisi “Kul Abdal” mahlaslı üç deyişin varlığından bahsedilmesi (Gürel 1980: 142) “Kul Abdal”ın “Abdal” ile aynı kişi olup olmadığı sorusunu akla getirmektedir. “Abdal Dede”nin de “Abdal” ile aynı kişi olup olmadığı bilinmemektedir. Ergun’un belirttiğine göre 17. yüzyılın ilk yarısında yaşadığı tahmin edilen (Ergun 1944: 96) Teslim Abdal, Yeniçeri ocağında “Halife Baba” mertebesine yükselmiştir. Dördüncü Murad döneminde yaşadığı ileri sürülmekle birlikte, bir şiirinden hareketle Kanunî devrinde yaşadığı ve Bağdad’ın alınışını (1534) gördüğü sanılmaktadır. Keşan’a bağlı Teslim Abdal köyünde, Denizli’de ve Çorum’un Teslim köyünde “Teslim Abdal Türbesi” bulunmaktadır.

Kazak Abdal, Balım Sultan’a bağlıdır. Kazak Türkleri’nden olduğu için bu adı kullanmış olabilir. Annesinin Rus çarının kızı olduğunu belirten söylence, babasının da Kazak Türkü olabileceği yönündeki görüşümüzü desteklemektedir. Balım Sultan’a bağlandıktan sonra “Kazak Abdal” olarak anılmıştır. Kaygusuz Abdal tarzında şiirleri vardır. Bir şiirinde adının Ahmet olduğunu söylemektedir. Kazak Abdal’ın olarak bilinen “beğenmez” redifli şiir, Muhyiddin Abdal adına da kayıtlıdır.

Kazak Abdal ve Yeşil Abdal Balkanlarda yaşamıştır. Söylenceye göre Kazak Abdal’ın asıl adı Ahmet olup, Demir Baba tarafından verilmiştir. Yeşil Abdal da Demir Baba dergâhına hizmet etmiştir. Deliorman ve Dobruca yöresinde yaşadığı bilinen Yeşil Abdal, Keçideresi’ndeki Kanaat Baba mezarlığında gömülüdür.

Uryan Abdal’ın 17. veya 18. yüzyılda yaşadığı tahmin edilmektedir.

  1. Yüzyıl: Cafer Abdal ve (Özmen 1998, 3.cilt: 285). Uryan Abdal’ın 18. yüzyılda yaşadığı tahmin edilmektedir. Elmalı Baba’nın müritlerinden bir Bektaşî olduğu şiirlerinden anlaşılan Uryan Abdal’ın 17. yüzyılda yaşamış olduğu da ileri sürülmektedir. Her iki şairin hayatı hakkında da hiçbir bilgimiz yoktur.

19.Yüzyıl: Derun Abdal, Genç Abdal, Mesrur Abdal, Sefil Abdal, Abdal Pir Sultan gibi “Abdal” mahlaslı halk şairlerinin l9. yüzyılda yaşadıkları tahmin edilmektedir. Mesrur Abdal’ın hayatı hakkında hiçbir bilgi sahibi değiliz. Diğerleriyle ilgili bilgiler de çelişkilidir. Sözgelimi, Genç Abdal (Gencî) mahlası taşıyan şiirlerin Güvenç Abdal’a ait olduğu ileri sürülmektedir. Güvenç Abdal’ın adı Hacı Bektaş Veli velâyetnâmesinde geçmektedir. Mezarı Hacı Bektaş Veli Türbesi içindedir. Hacı Bektaş ile çağdaş olan Güvenç Abdal ve Genç Abdal mahlaslı şiirlerin ilişkisi tartışmalıdır. Genç Abdal mahlaslı bir şairin de 19. yüzyılda yaşamış olması bu konuda hüküm vermemizi iyice zorlaştırmaktadır. İkinci Genç Abdal, Eskişehirli olup Şeyh Gâzi ve Şücaüddin Velî tekkelerine bağlıdır. Gencî mahlasını da kullanan bu şâir 1874’te vefat etmiştir (Özmen 1998, 1.cilt: 437).

Gölpınarlı 17. yüzyılda, Ergun 18.yüzyılda yaşadığını tahmin etse de Derun Abdal’ın 19. yüzyılda yaşadığı söylenmektedir (Çelebi 1991). Babası Seyit Hasan Baba’dır. Doğum tarihi bilinmemektedir. 1899’da 81 yaşındayken vefat etmiştir. Hacı Bektaş Veli dergâhı postnişini olan Feyzullah Efendi’nin müritlerindendir. Tokat’ın Erbaa ilçesine bağlı Keçeci köyünde yaşamış, hayatı etrafında pek çok söylence oluşmuştur. İyi derecede Arapça ve Farsça öğrenmiş, Câvidân’ı Türkçe’ye çevirmiştir.

Şiirlerinde Sefil, Sefil Abdal, Sersem Sefil gibi mahlasları kullanan şairin, cönklerde şiirlerine rastlanan Sefil Ali ve / veya Sefil Ahmet ile aynı kişi olabileceği de tahmin edilmektedir. Bektaşî ulularından Fethi Baba’ya bağlı olduğu şiirlerinden anlaşılmaktadır. Şiirlerinin dili sadedir.

20.Yüzyıl: Yirminci yüzyılda Abdal Sıdkı (Sıdkı Gök), Turgut Abdal (Turgut Koca) gibi halk şairleri “Abdal” mahlaslı şiirler yazmışlar / söylemişlerdir.

Araştırmacı, şâir ve bestekâr Turgut Koca da bazı şiirlerinde Turgut Baba, bazılarında ise Turgut Abdal mahlasını kullanmıştır. 1921’de İstanbul’da doğmuştur. Şâir Kâzım Baba’nın oğludur. 1944’te Halis Baba’dan nasip alarak tarikata giren şair, Bedri Noyan’dan babalık, 1978’de de halîfelik almıştır. Bektaşî-Alevî Şâirleri ve Nefesleri, Kâzım Baba Dîvânı, Şevki-Hayatı ve Şiirleri, Güldeste gibi kitapları yayımlanmıştır (Özmen 1998, 5.cilt: 367).

“Sıdkı”, “Hacı Sıdkı”, “Sefil Sıdkı”, “Miskin Sıdkı” ve “Abdal Sıdkı” mahlaslarını kullanan Sıdkı Gök, 1898 / 99’da Yozgat’ın Sorgun ilçesine bağlı Tiftik köyünde doğmuş, 24 Şubat 1961 Cumartesi günü vefat etmiştir. Mezarı Tiftik köyündedir. Kadirî şairlerdendir. Dinî ve Ahlâkî Öğütler (Gök 1952) adlı yayımlanmış bir kitabı ve yayımlanmamış el yazması bir şiir defteri bulunmaktadır (Durbilmez 1995: 196-204).

Bilinmeyenler: 1713 tarihli bir cönkte “Yûnus Abdal” mahlaslı bir şiire rastlanmaktadır (Tatçı 1991: 54). Söz konusu şiir Öztelli’nin Yunus Emre adlı eserinde de yer almaktadır (Öztelli 1986: 168-169). Bu şiirin Yunus mahlaslı şairlerden kime ait olduğu bilinmemektedir. İbrahim Aslanoğlu’nun “Pir Sultan Abdallar” adlı kitabında; Pir Sultan Abdal (16.-17.yüzyıl), Pir Sultan’ım Haydar (Merzifonlu veya Çorumlu), Pir Sultan Abdal (Halil İbrahim), Abdal Pir Sultan (19. yüzyıl), Pir Sultan Abdal (aruz şairi) adlarını / mahlaslarını taşıyan altı şaire yer verilmiştir. Pir Yakup’un bir şâirnâmesinde / âşıknâmesinde adı geçen “Şahin Abdal” mahlaslı halk şairinin hakkında da hiçbir bilgiye sahip değiliz. Kendisinden bahsedilen dörtlükte geçen yer adından hareketle bu şairin Sivas Keskin’den olduğunu söyleyebiliriz.

Sonuç

Abdallar, Türk kültürü içinde önemli yere sahip olan halkbilimi ürünlerini pek çok bakımdan etkilemiş bir zümredir. Atasözleri, deyimler, hikâye, efsane, masal ve fıkralar üzerinde etkileri yanında “Abdallar”dan söz eden şiirlerin çokluğu da dikkat çekicidir. “Abdal” mahlaslı kırktan fazla halk şairi tespit ettik. Yapılacak araştırmalarla başka şairlerin de “Abdal” mahlası kullandığı ortaya çıkarılabilir. Tespit ettiğimiz halk şairleri hakkında yeterli bilgi ve belge bulamadık. Bilgilerin tamamına yakını söylencelerden ibaret. Çoğu sözlü kültür geleneği içinden tespit edilerek yazıya geçirilmiş olan şiirlerin farklı şairler adına kaydedilmiş olduğu da görülmektedir. Aynı mahlası kullanan farklı şairlerin şiirlerinin hangi şaire ait olduğu tam olarak bilinmezken, aynı şairin birden çok mahlas kullanmış olabileceği ihtimali de araştırıcıların işini zorlaştırmaktadır. Zorluklara rağmen, elde edilen bilgiler, “Abdallar”ın Türk kültürü ve edebiyatında önemli bir yeri olduğunu göstermektedir.

Notlar

  1. Balım Sultan’ın şiirinin tamamı şöyle:

Biz Urum Abdallarıyız
Maksûdumuz yârdır bizim
Geçtik ziynet kabâsından
Gencînemiz erdir bizim

Dâim kılarız biz zârı
Harc eyleriz elde varı
Dost yoluna verdik seri
Münkirimiz hârdır bizim

Aşk bülbülüyüz öteriz
Râh-ı Hakk’a yüz tutarız
Mânâ gevherin satarız
Müşterimiz vardır bizim

İstivâyı gözler gözüm
Sebü’l-mesânîdir yüzüm
Ene’l-Hakk’ı söyler sözüm
Mirâcımız dârdır bizim

Haber aldık Muhammed’den
Geçmeyiz zât u sıfattan
Balım nihân söyler Zât’tan
İrşâdımız sırdır bizim

(Özmen 1998, 2.cilt:21-22)

  1. Hayretî’nin anılan kasidesinin tamamı şöyledir:

Buldular ol bî-nişandan çün nişan Abdâllar
Lâ-mekân ilinde tuttular mekân Abdâllar

Satdılar bir yâre cümle iki âlem rahtını
Yapamadılar dükkân içre dükkân Abdâllar

İçdiler Fazl-ı İlâhî çeşmesinden âb-ı Hızr
İtdiler kesb-i hayât-ı Câvidân Abdâllar

Öldiler ölmezden evvel oldılar hayy-ı ebed
Virdiler can buldılar bir özge cân Abdâllar

Oldular çün kim sırât-ı-müstakîmin sâliki
Olsalar Hızr ile tan mı hem-inan Abdâllar

Cümle nefsânî murâdâtı çü dilde sürdiler
Oldılar mâ’nîde şâh-ı kâm-rân Abdâllar

Sakınup düzd-i hevâdan gerçek erler himmetin
Söylediler şehr-i dilde pâs-bân Abdâllar

Eylemişdür her biri ifrîtini nefsin zebûn
Sûretâ seyr itdüğin şol nâ-tüvân Abdâllar

Basdılar çün küştî-gîr-i nefsi tan mı olsalar
Baş açık meydân içinde pehlivân Abdâllar

İrdiler tahkîke taklîdin yıkup bünyâdını
Buldular vîrânede genc-i nihân Abdâllar

Düşmeninden ehl-i beyt-i Ahmed’in olup berî
Oldılar candan muhibb-i hânedân Abdâllar

Kerbelâ’da can revân idenler içün teşne leb
İtdiler göz yaşların âb-ı revân Abdâllar

Umaram yarın olalar ümmet içre sürh rû
İtdiler gözden bugün çün hun-feşân Abdâllar

Yandılar nâr-ı cefâya bunda yarın umaram
İdeler Ahmed livâsın sâyebân Abdâllar

Mustafâ bahrinde gavvâs oldılar çün buldılar
Gevher-i El-fakr ü fahrî’den nişân Abdâllar

Eylemez vesvâs-ı Şeytân-ı recîm anlara kâr
İtdiler çün Şâh ismin Hızr-ı cân Abdâllar

Bunda ol mesmûm-ı râh-ı dîn Hasen Şâh aşkına
İtdiler çün nûş nîş-i cân sitân Abdâllar

Bezm-i mahşerde ümîd oldur ki yarın içeler
Sâki-yi kevser elinden nûş-i cân Abdâllar

Hem tutup her dem Hüseyn-i ibn-i Ali’nin mâtemin
Ağlaşup gözden dökerler bunda kan Abdâllar

Umaram handân u hurrem yarın anınla bile
İdeler seyr-i gülistân-ı cinân Abdâllar

Oldılar Zeynü’l-ibâd’ın çün ibâdı oldılar
Cân u dil milkinde şâh-ı şeh nişân Abdâllar

Bâkır’ın sertâc idinüp ayağı toprağını
İşin altun eylediler bî-gümân Abdâllar

Peyrev olup pîşrev idindiler çün Ca’fer’i
Menzil-i maksûda irdiler hemân Abdâllar

İtdiler Şâh-ı Horasan’ın ayağı tozını
Cân u dil çeşmine kûhl-i İsfahân Abdâllar

Şeh Takî vü Nâkî’nin medhini bülbül gibi
Subh u şâm idindiler vird-i zebân Abdâllar

Oldılar çün Askerî’nin askeri kimden ne gam
Âlemi seyr eylesünler şâdmân Abdâllar

Var ümîdim kim doğup bir gün güni mü’minlerin
İre devr-i Mehdi-yi sâhib-zamân Abdâllar

Zulmet-i gafletden arınup cihân mülki tamâm
İrişe Hak’dan inâyet nâgehân Abdâllar

Bir hidâyet necmidir her dağ-ı reh mâ’nîde kim
Menzilinden sâlike virür nişân Abdâllar

Hayretî’yim gam şebinde koyasız lâyık mıdır
Olmayasız ol garîbe mihribân Abdâllar

Siz erenlerden niyâz oldur ki reddolunmaya
Eyledi meydanda çün rûh-i revân Abdâllar

(Ergun 1944: 105-106)

  1. Hayretî’nin söz konusu murabbasının tamamı şöyledir:

Olmayup âlemde sûret satmada dellâllar
Kîl ü kâli kazıdı defterden ehl-i hâller

Vâkıf-ı esrâr-ı aşk-ı Hak olan kattâller
Keskin erler tîğ-ı uryanlar durur Abdâllar

Na’ller kim kesdiler râh-ı Hudâ’ya dâldir
Tâlibi cezb itmeğe her biri bir çengâldir

Dağlar rûşen delîl-i meclis-i ikbâldir
Keskin erler tîğ-ı uryanlar durur Abdâllar

Bezm-i dilde her elif bir şem’-i cân efrûzdur
Münkirin kalbinde lâkin tîr-i âhen dûzdur

Gicesi Kadr oldı bunların günü Nevrûzdur
Keskin erler tîğ-ı uryanlar durur Abdâllar

Çün bular râh-ı tarîkatde gelüp hâk oldular
Zerre iken mihr-i âlemtâb-ı eflâk oldular

Gıll u gışdan saykal-ı tevhîd ile pâk oldular
Keskin erler tîğ-ı uryanlar durur Abdâllar

Sûretâ gerçi birer kemter gedâlardır bular
Âlem-i ma’nâda lâkin pâdişâlardır bular

Merve hakkı sôfiyâ ehl-i Safâlardır bular
Keskin erler tîğ-ı uryanlar durur Abdâllar

Cism sûretde hemân ma’nâda bunlar cândır
Âlem-i ma’nâya her bir sözleri burhândır

Kisvet-i fakr içre bunlar da birer sultândır
Keskin erler tîğ-ı uryanlar durur Abdâllar

Pâdişehsin Hayretî Hünkâr’a gerçek kulsun
Âstân-ı devletinde bende-yi makbûlsün

Sen de bir dîvânesi ol bunların ma’kûlsün
Keskin erler tîğ-ı uryanlar durur Abdâllar

(Ergun 1944: 106-107)

  1. Haydetî’nin bu murabbasının tamamı şöyledir:

Nice bir zülf gibi hâk ile yeksân olalım
Nice bir turraları gibi perîşân olalım
Açılalım leb-i dilber gibi handân olalım
Cür’adânı getür Abdal yine hayrân olalım

Silelim gel berü âyine-yi kalbin tozını
Açalım kûhl-i gubâr ile yine cân gözini
Kulağa komayalım Hâce Fakîh’in sözini
Cür’adânı getür Abdal yine hayrân olalım

Kalmayup gülşen-i dilde eser-i hâr-ı melâl
Yeridir açıla yer yer gül-i gülzâr-ı hayâl
Müfti-yi aşk çü fetvâ virüben itdi helâl
Cür’adânı getür Abdal yine hayrân olalım

Yıkuben zühd ü vera’mülkini vîrân idelim
Girelim cân u gönül şehrini seyrân idelim
Cem’ olup bir araya sohbet-i rindân idelim
Cür’adânı getür Abdal yine hayrân olalım

Nice bir âyine-yi câm ile hodbîn olalım
Nice bir bâde-yi hamrâ gibi rengîn olalım
Gele yek reng gedâlar gibi miskîn olalım
Cür’adânı getür Abdal yine hayrân olalım

Aşk esrârının anlamağa keyfiyyetini
Ni’met-i hân-ı gamın almak içün lezzetini
Hayretî’nin dahi arturmak içün hayretini
Cür’adânı getür Abdal yine hayrân olalım

(Ergun 1944: 107-108)

  1. Dertli’nin şiirinin tamamı:

Gir melâmet mülküne mâlik oluk şâhı gör
Ebr olup eflâki tuttu ettiğin eyvâhı gör
Ey gözüm görme cihanın efser-i hakanını
Hırka-yı Abdâlının başındaki külâhı gör

Ebruvan mihrabını bilmez taşa eyler sücûd
Ahsen-i takvime bakmaz vaiz-i gümrâhı gör
Girme bezm-i zâhide görme mürayîler yüzün
Dergeh-i Abdal’a gir de bezm-i hasullahı gör

Bezm-i aşkı bilmeyüp ta’n eyleme zâhit bizi
Nokta-yı Bâ ismini zikr eyle Sırrullah’ı gör
Dön ziyaret eyleme İbrahim’in bünyâdını
Dertli’nin kalbin ziyaret eyle Beytullah’ı gör

(Özmen 1998, 3.cilt: 363)

  1. Agâhî Dede’nin “abdala aşk olsun” redifli şiiri şöyledir:

Tevellâsın, teberrâsın bilen abdala aşk olsun
Temennâsın, tesellâsın bulan abdala aşk olsun

Havayi “seyrfillâh” eyleyen dervişe şeydallah
Fenâfillah sevdasın eden abdala aşk olsun

Tecerrüt cür’asın nûş eyleyen abdala eyvallah
Harabat ehli sevdasın çeken abdala aşk olsun

Abasından, kabâsından geçüp bu dehri faninin
Fenâ vü fakr dibâsın giyen abdala aşk olsun

Dilâ bu “çille-yi merdan” çıkarmış câna teslimiz
Bu “esma”nın “müsemmâ”sın duyan abdala aşk olsun

Niyaz ile vücudun eyleyüp mir’atı yezdanî
Gönül âyinesi pasın silen abdala aşk olsun

Muhibb-i Hanedâha sathezaran aferin olsun
Olar ki şol ahibbasın seven abdala aşk olsun

Erenler tâlibi esrara bizden çok niyaz eyleyen
Şarab-ı aşkın âlâsın bulan abdala aşk olsun

Ey Agâhî yine bir tarz-ı dervişâne nazm ettin
Hezaran hüsnü hemtasın bilen abdala aşk olsun

(Ergun 1944: 279)

  1. Kemterî’nin Abdallardan bahsettiği bu şiiri şöyledir:

Abdallığın binasını sorarsan
Allah bir Muhammed Ali Abdaldır
Hakîkât ilminin aslın sorarsan
Cümle ululardan ulu Abdaldır

Ben bu Abdallıktan geriye kalmam
Tuttum Abdallığı elimden salmam
Hem Hatice, hem Fadime, hem Selman
Kemerbestelerin beli Abdaldır

Muhammed kırklarda bir hayâl gördü
Ol hayâl ne imiş aslına erdi
Firdevs-i âlâdan içeri girdi
Öten bülbüllerin dili Abdaldır

Muhammed kırklara “belî bes” dedi
Ali’yi görünce Allah dos(t) dedi
Hak Muhammed Abdal olmak istedi
Muhammed Ali’nin yolu Abdaldır

Dertli Kemter anladın mı hisâbı
Seyyid Battal Gâzi, Abdülvahâb’ı
Hem doksan bin halifenin sahabı
Hünkâr Hacı Bektaş Velî Abdaldır

(Gölpınarlı 1992: 38)

Kaynakça

Aslanoğlu, İbrahim (1984): Pir Sultan Abdallar. İstanbul.

Aslanoğlu, İbrahim (1989): “Bir Soydan Gelen Dört Şair” Fırat Havzası II.Folklor ve Etnoğrafya Sempozyumu (5-7 Kasım 1987) Bildirileri. Elâzığ.

Aksoy, Ömer Asım (l984): Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü I, Atasözleri Sözlüğü, 4.Basılış, Ankara.

Ayata, Saim (1997): Kayseri Merkezinde Meskun Abdalların Dini İnançları Üzerine Bir Araştırma, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Kayseri.

Babinger, F(ranz)- F(uad) Köprülü (1996): Anadolu’da İslâmiyet. (Çev.Râgıb Hulûsi, Yay.Hzl. Mehmet Kanar), İstanbul.

Barkan, Ömer Lütfi (1942): “Kolonizatör Türk Dervişleri” Vakıflar Dergisi, c.11, İstanbul.

Bayrı, M.Halid (1949): “Bektaşî Şairleri II, Pir Gaib Abdal” Türk Folklor Araştırmaları, nr.3 (Ekim 1949), İstanbul. s.38-39.

Bayrı, M.Halid (1957): Virânî, Hayatı ve Eserleri. İstanbul.

Çelebi, Abdullah (1991): Amasyalı Fedayî Baba Dîvânı. İstanbul.

Dağlı, Yahya Muhtar (1935): Bektaşi Tomarı ve Nefesleri. İstanbul.

Durbilmez, Bayram (1995): “Sorgunlu Halk Şâiri Sıdkı Baba” Tuncer Gülensoy Armağanı, (Hzl. Ahmet Buran), Kayseri.

Durbilmez, Bayram (1996): “Muhyiddin Abdal’ın Tuyug ve Mânileri” Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, nr. 7, Kayseri.

Durbilmez, Bayram (1998a): Muhyiddin Abdal Dîvânı (İnceleme-Tenkitli Metin), Yayımlanmamış Doktora Tezi, Elâzığ.

Durbilmez, Bayram (1998b): “Muhyiddin Abdal’ın Hayatı Etrafında Oluşan Menkabeler” I.Uluslar arası Türk Dünyası Eren ve Evliyaları Kongresi Bildirileri. Ankara.

Durbilmez, Bayram (1999): “Muhyiddin Abdal’a Göre Hacı Bektaş ve Otman Baba” Folklor-Edebiyat, nr. 18, (1999 / 2), Ankara.

Durbilmez, Bayram (2001): “Muhyiddin Abdal’ın Seyrannâmesi Üzerine” Yol, nr. 10, (Mayıs 2001) Ankara.

Durbilmez, Bayram (2002): “Yunus Emre ve Muhyiddin Abdal Divanlarında Gönül”, Folklor-Edebiyat, nr. 30, (2002 / 2), Ankara.

Elçin, Şükrü (1988): Halk Şiiri Antolojisi. Ankara,.

Eröz, Mehmet (l984): “Sosyolojik Yönden Türk Yer Adları” Türk Yer Adları Sempozyumu Bildirileri, (ll-l3 Eylül l984),Ankara.

Ergun, Sadeddin Nüzhet (1944): Bektaşî Şairleri ve Nefesleri. İstanbul.

Eyuboğlu, İsmet Zeki (1991): Alevi-Bektaşi Edebiyatı. İstanbul.

Gök, Hacı Sıdkı (1952): Dinî ve Ahlâkî Öğütler. Yozgat.

Gölpınarlı, Abdülbâki (l953): Pir Sultan Abdal, Hayatı, Sanatı, Eserleri. Ankara.

Gölpınarlı, Abdülbâki (l977): Tasavvuf’tan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri. İstanbul.

Gölpınarlı, Abdülbâki (1992): Alevî Bektâşî Nefesleri. 2.Baskı, İstanbul.

Gülensoy, Tuncer (1995): Türkçe Yer Adları Kılavuzu. Ankara.

Günay, Umay (1999): “Pir Sultan Abdal Üzerine Bir Değerlendirme” Türkiye’de Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi. Genişletilmiş ve Gözden Geçirilmiş 3. Baskı, Ankara.

Gürel, Ziya (1980): Halk Âşıklarından Deyişler. Ankara.

Güzel, Abdurrahman (1981): Kaygusuz Abdal. Ankara.

Güzel, Abdurrahman (1987): Kaygusuz Abdal Bibliyografyası. Ankara.

Güzel, Abdurrahman (1981): Kaygusuz Abdal. Ankara.

Güzel, Abdurrahman (2000?): Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı. Ankara.

Güzelbey, Cemil (1972): “Abdallar” Folklor, nr.25 (Mayıs 1972), s.21-25.

Koca, Turgut (1990): Bektaşi Nefesleri ve Şairleri (13.yüzyıldan 20.yüzyıla kadar). İstanbul.

Konukçu, Enver (1973). Kuşan ve Akhunlar Tarihi. Erzurum.

Köprülü, M.Fuad (1935): “Abdal”, Türk Halk Edebiyatı Ansiklopedisi. İstanbul.

Köprülü, M.Fuad (1989): Edebiyat Araştırmaları 2. İstanbul.

Ocak, Ahmet Yaşar (1990): İslâm-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü. (Genişletilmiş 2.Basım), Ankara.

Ocak, Ahmet Yaşar (1992a): Osmanlı İmparatorluğunda Marjinal Sûfilik: Kalenderîler (XIV-XVII.Yüzyıllar). Ankara.

Ocak, Ahmet Yaşar (1992b): “Türk Folklorunda Rum Abdalları” IV. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Bildirileri, II. Cilt Halk Edebiyatı. Ankara.

Oytam, M.Tevfik (1970): Bektaşiliğin İçyüzü. İstanbul.

Özmen, İsmail (1998): Alevi Bektaşi Şiirleri Antolojisi, 5 cilt. Ankara.

Öztelli, Cahit (1971): Pir Sultan abdal, Bütün Şiirleri. İstanbul.

Öztelli, Cahit (1986): Yunus Emre. İstanbul.

Öztopçu, Kurtuluş (1992): Uygur Atasözleri ve Deyimleri. İstanbul.

Pala, İskender (1996): “Kıyâfât-ı Abdâlân Şerhi”, Şairlerin Dilinden. İstanbul.

Pekarskiy, Edourd (1945): Yakut Dili Sözlüğü, c.1, İstanbul.

Sakaoğlu, Saim- Ali Berat Alptekin- Esma Şimşek (1986): Âzerbaycan Âşıkları ve El Şairleri, 2 cilt, İstanbul.

Sezgin, Abdülkadir (1991): Hacı Bektaş Veli ve Bektaşilik. 3.Baskı, İstanbul.

Tatçı, Mustafa (1991): Âşık Yunus ve Diğer Yunusların Şiirleri. Ankara.

Ülkütaşır, M. Şakir (1981): “Abdallar” Türk Kültürü, nr. 64 (Şubat 1968), Ankara. S.251-255.

www.alewiten.com, 7.11.2002

  • Hüseyin Gâzi Vakfı – Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü işbirliğiyle düzenlenen “Alevî-Bektaşî Edebiyatı Sempozyumu” (Ankara, 7-8 Eylül 2002) için hazırlanan ve sunulan bildiri metnidir.
İLGİLİ YAZILAR

Kütüphane

Yazarlar

Çizginin Gücü

Bizi Takip edin

12,971BeğenenlerBeğen
38TakipçilerTakip Et

ŞİİR

Alevilik Takvimi

Alevilik Takvimi 2024-2025-2026

2024 13 – 15 ŞUBAT 2024HIZIR ORUCU 21 MART 2024HZ ALİ ‘NİN DOĞUMU NEVRUZ BAYRAMI(21 Mart 598) 31 MART 2024HZ ALİ ‘NİN ŞAHADETİ GÜNÜ(21 Ramazan 40 Hicri) 05/06...