Anadolu fiziksel konumu sebebiyle kültürel açıdan zengin bir yapıya sahiptir. Yüzyıllar boyunca çeşitli halk ve kültürlerin yaşayıp kaynaştığı Anadolu toprakları bir çok dinin gelişimine ve yayılışına mekân olmuştur. Bir zamanlar Ana Tanrıçanın yaşadığı topraklarda zamanla Meryemler ve Azizler, sonraları ise Evliyalar, Pirler, Erenler yaşamıştır. Bunlar arasında önemli bir yeri olan Hasan Dede ve Hasan Dede Türbesi Kırıkkale iline bağlı, aynı adla anılan kasabada bulunmaktadır. Kasaba önceleri “Süleymanlı”, “Çukurcak” ve “İkikol” adlarını almış sonunda bu topraklarda yaşayıp bölgenin gelişmesinde önemli katkıları olan ve halkça büyük bir saygı gören Hasan Dede’ nin adını almıştır
Hasan Dede Horasan diyarı Karaman ilinden Anadolu’ ya gelmiştir. Babası 31. Babadan Hz. Peygamber (sav) evlatlarından ve Karaman Ustucalı dergahının piri Şeyh Yakup Fakih’ dir. Soy olarak aslı Muhammed nesli Ali soyundan 9. İmam Muhammet Taki’ye dayandırılır. 1071 Malazgirt zaferinden sonra Orta Asya dan Horasan yoluyla Anadolu’ya göç hız kazanmıştır. Özellikle ulu kişilerin arkasından Anadolu’ya gelen Türk boyları, erenlerin barışçı ve hoşgörülü yaklaşımları sayesinde Anadolu’nun Türkleşmesi daha kolay ve hızlı olmuştur. Bu erenlerin biri de Hasan Dede’dir. Hasan Dede sekiz nefer derviş ile Anadolu’ya gelir. 1515 yılının ilkbaharında Suluca Karahöyük’e (Hacı Bektaş’a) gelir. Bir efsaneye göre; Hacı Bektaş’ın bırakmış olduğu Peygamber emanetlerinin Akpınar’ dan kızıl elma aktığı zaman gelecek kişiye verileceği üzerinedir (Bkz. BİRDOĞAN, 1992: 44-45). O zamanın Postnişini Balım Sultan tarafından emanet olan Peygamberin tahta kılıcı Hasan Dede’ ye verilir ve bundan sonra nasibinin Anavarza (Adana dan sonra Çukurova’nın doğu tarafından Kadirliye dayanan bölge) da olduğu söylenir. Bir süre burada yaşayan Hasan Dede Padişah Kanuni Sultan Süleyman’ın ordu kumandanı olarak 1. Viyana Kuşatmasına katılır
Hasan Dede’ nin şu an ki yerleşim bölgesine gelmesi m.1579 dur. Hasan Dede bu bölgeye sekiz dervişi ile beraber gelmiştir. Bu dervişlerin adları şöyledir. İshak (iki oğluyla gelmiştir. Bunların adları Süleyman ve Mustafa’ dır.), Ramazan, İsrafil, Emirze, Mahmut, Havahindi, İskender ve Işık. Köy, ilk başlardan beri tümü ile Alevi iken sonradan Mahmut’ un soyundan gelenlerin Sünnileştiği söylenmektedir. Dönemin Padişahı tarafından verilen beratla bu bölgeye yerleşmesi ve topraklarından vergi alınmaması sağlanmıştır. Nejat Birdoğan Hasan Dede Kasabası hakkında yazmış olduğu eserinde bu beratın bu günkü dile aktarımını şöyle yapmaktadır:
“Yakup Fakih’in oğlu Şeyh Hasan Fakih”
Adı geçen Şeyh Hasan Fakih, sekiz dervişi ile Karaman’dan gelip Ankara yolu üzerindeki Teke Salan adındaki bölgenin yanındaki İki Kol adlı terkedilmiş, viran yerde “alişan beratı” ile iki çiftlik büyüklüğündeki arazi ve bu yol ise ıssız bir yol olduğundan üzerinde zaviye yapıp gelen gidene hizmet etmiştir. Durum, yüce makamlara sunulup kendisinden vergi alınmaması ve kurduğu zaviyeye hizmet etmesi buyruldu. Yeni Hakani Defterlerine bu biçimde yazılmıştır. Eski Defter’de ise 9 nefer kayıtlıdır.” (BİRDOĞAN,1992: 32)
Bu bölgeye yerleşen Hasan Dede bağcılık ve bahçecilikle uğraşmış, özellikle yetiştirmiş olduğu karpuzların büyüklüğü nedeniyle ün salmıştır. Hatta bu nedenle bölgeye “Karpuzu Büyük Hasan Dede” bile denmektedir.
Türk Halk Edebiyatında da önemli bir yeri olan Aşık Hasan Dede’ nin hece ölçüsü ve aruz ölçüsü ile yazılmış şiirleri, deyişleri ve cönkleri bulunur. Görmüş olduğu eğitim neticesinde Arapça ve Farsça bilen Hasan Dedenin Bektaşi şairleri arasında saygınlığı yüksektir. En ünlü deyişleri “Budin Türküsü”, “Tameşvar Türküsü” ve “Eşrefoğlu al haberi” sayıla bilir.
Hasan Dede Türbesi
Hasan Dede Camisi’nin batı duvarı bitişiğinde yan yana duran iki türbedir. Bu türbelerin camiye bitişik ve büyük olanında Şeyh Hasan Dede diğerinde ise evlatları Mustafa, Halil İbrahim ve Ümmühan’ın sandukaları bulunur. Kesme taş duvarlı ve sekiz köşe duvar üzerine oturtulmuş kubbeden oluşur. Camiinin hemen önünde yeşillikler içinde bir şadırvan bulunmaktadır. Güllerle süslenmiş bahçenin içinde ise Hasan Dede torunlarının mezarları bulunmaktadır. Türbenin girişinde bulunan onarım yazıtı Hicrî 1312(1894) tarihlidir. Hasan Dede Camii Kanuni Süleyman zamanında Mimar Sinan’a Hasan Dede tarafından yaptırılmıştır
Caminin kasabaya bakan giriş kapısının yanında duvarda Hacerü’l- esved’in parçasıdır denilerek el sürülen ve öpülen Mekke taşı bulunur. 15×25 santim boyutunda olan bu taş rengi ve parlaklığıyla diğer taşlardan ayırt edilir. Ayrıca bir Alman mühendis tarafından pirinç çerçeve içine de alınmıştır. Bu taşın gelişine dair çeşitli efsaneler vardır. Bunlardan en yaygın versiyonu şöyledir:
Hasan Dede Kasabasının eşraflarından Ömer Ağa Hacca gitmeden önce Hasan Dedeye uğrar. Hasan Dede evinde inşaat olduğu için Hacca gidemeyeceğini söyler ancak Mekke Şerifine verilmek üzere bir çıkın verir. Ömer Ağa yolda iken Hasan Dedenin vermiş olduğu çıkını merak eder ve içine bakar. Çıkını açtığında iki karpuz çekirdeği ve bir kömür parçası görür. Bunun üzerine Mekke’ye ulaştığında çıkını Mekke Şerifine vermeyi istemez. Ancak Hac borçlarını yerine getirdikten sonra dönüş hazırlığına giriştiği vakit Mekke Şerifi dellel çıkartarak Rum diyarından bir emanetinin olduğunu söyletir. Bunun üzerine Ömer Ağa Mekke Şerifinin huzuruna çıkar ve çıkını açar. Yere dökülen karpuz çekirdekleri birer büyük karpuza, kömür parçası ise kara koyuna dönüşür. Bunun üzerine Mekke Şerifi de Hasan Dede’ye verilmek üzere bir emanet verir. Dönüş yolunda çıkını merak eden Ömer Ağa çıkını açtığında çıkın içinde bulunan taş güvercin olur ve camii inşaatında bir türlü taş tutmayan bir oyuğa gelerek yerleşir ve tekrar taş kesilir.
Güler Özden GÖKBULUT
şiirler
Seni seven aşıkların
Gözü yaşı dinmez imiş
Seni maksut edinenler
Dünya, ahret anmaz imiş
Gönlün sana verenlerin
Eli sana erenlerin
Gözü seni görenlerin
Davranları dönmez imiş.
Ölmez imiş aşık canı
Hiç çürümez imiş teni
Aşk her kimi kıldı fani
Ana zeval vermez imiş.
Aşkına düşen canların
Yoluna baş verenlerin
Aşka bülbül olanların
Kimse dilin bilmez imiş.
Aşkın ile bilişenler
Senin ile buluşanlar.
Sen Maşuka erişenler
Ezel edeb olmaz imiş.
“EŞREFOĞLU RUMİ” senin
Yansın aşk uğruna canın
Aşk uğruna yanmayanın
Kalbi safi olmaz imiş.
Bizdedir
Eşrefoğlu al haberi,
Bahçe bizim gül bizdedir.
Bizde Mevlanın kuluyuz,
Yetmiş iki dil bizdedir..
Erlikmidir eri yormak,
Irak yoldan haber sormak.
Cennetdeki ol dört ırmak,
Coşkun akan sel bizdedir..
Adem vardır cismi semiz,
Aptest alır olmaz temiz,
Halkı dahl-eylemek nemiz.
Bircümle vebal bizdedir.
Arı vardır uçup gezer,
Teni tenden seçip gezer.
Canan bizden kaçıp gezer.
Arı biziz bal bizdedir..
Kimi sofu kimi hacı
Cümlemiz hakka duacı
Resulü Ekremin tacı
Aba, hırka, şal bizdedir..
Biz erenler gerçeğiyiz.
Has bahçenin çiçeğiz.
Hacı Bektaş köçeğiyiz
Eden, Erkan, yol bizdedir.
Kuldur Hasan Dedem kuldur.
Manayı söyleyen dildir
Elif hakka doğru yoldur
Cim arasan dal bizdedir..
Gönlüme
Acep neden benim zarı figanım
Gül yüzlü cananım düştü gönlüme
Leylü nehar sevdasında gezdiğim
Derdimin tabibi düştü gönlüme
Dosttan cüda düştüm nic olur halim
Acep vis’aline erermi elim
Lalürenk kırmızı konca misalim
Sümbülü, reyhanım düştü gönlüme.
Aşıka naz eden bakışın nazlım
Gülüstana girmiş bülbül avazlım
Mestane bakışlım o ela gözlüm
Kaşları kemanım düştü gönlüme.
“HASAN DEDEM” her an doğup dolunan
Cemalin görünce aklımı alan
Her sabah her seher çıkıp salınan
Selvi hürümanım düştü gönlüme..
Efendim
Böyle adet olmuş bu yol ezelden,
Har düşer domurcuk güle efendim.
Haberin var ise ilmü ezelden,
Mevladan maksudun dile efendim.
Ey gönül aldanma bu cihan fani
Önünü fikriyle, sonunu tanı
Kişinin ettiği kalırmu yani
Herkes ettiğini bulur efendim.
Bel bağlama zemanenin dostuna
At umurun mukadderin üstüne
Nereye uzatsa gelir destine
Hak nazar ederse kula efendim.
Gel imdi eyleyem sana bir takrir
Yok olamaz,
ne ise o olur takdir
İster isen eyle, bin türlü tebdir
Nasip yoksa ele, girmez efendim.
Alimler ilmine aşıklar varis
Kah arabi söyler, kahi’de faris
“HASAN DEDEM” derki imanım dürüs
vermezler rızgımı ele efendim..
Kaderim Benim
Bir zaman anama erlik eyledim
Bir zaman hıfzetti pederim benim
Bir zaman babama avretlik ettim
Bir zaman taşıdı Maderim benim.
Mevlam izin verdi doğdum anadan
Arif olan fehmeyleyor manadan
Vücudumuz gelip geçti fenadan
Aşkdan başka yoktur didarım benim
Piyadeyim şimdi yoktur kardeşim
Sırrım verip sır alacak sırdaşım
Her nereye gitsem, size yoldaşım
Yanımdan ayrılmaz kaderim benim.
Kimi işi işarette, kimi mihnette,
Kimi Ruşendedir, kimi zulmette,
“HASAN DEDEM” kusurum yok gayrette
Bu kadarca imiş kaderim benim..
Gönül
Ey sevgilim hayalinde gezerim,
Ne amel işledin dünyada gönül.
Rüzgarın muhalif esti sezerim,
Gemin baştan kara deryada gönül..
Ne bir ahbabımız nede yaran var,
Lokman gibi ne yaremi saran var,
Dert gönderip dermanını veren var,
Gitme başka yere imdada gönül.
Aşıkların işi cilvedir nazdır,
Söyle bu cevabını kamile sezdir,
Böyle ağlamanın gölmesi tezdir,
Niçin döştün ahu feryada gönül.
Bakmazmısın şu feleğin fendine,
Düşürüptür tuzağına bendine,
Kamilin kemali yeter kendine,
Ne hacet arifi işrada gönül.
Tarikden çıkarmı hiç asil dida,
Kendine malumdur kıldığım nida,
“HASAN DEDEM” derki takdiri hüda,
Ya niçin karıştın inada gönül..
Gelmiştir
Gönül melul olma eyleme ahı,
Aşıka ayrılık uya gelmiştir.
Dinle nasiyatım huyların şahı,
Herdem ağlayanlar güle gelmiştir..
Bir gün arzularsın konca gülleri,
Bülbül aşk elinden çeker halleri,
Eser badi seba seher yelleri,
Sevdiğim zülfünü yola gelmiştir.
Her seher vaktinde zar eder bülbül,
Gülünü metheder dilince bülbül,
Lale, menekşe, karanfil, sümbül,
Cümlesi bu hale uyagelmiştir.
Ey sevdiğim canım yoluna feda,
Affeyle günahım ey bari hüda,
“HASAN DEDM” daim eyleyip dua,
Aşk ile serini veregelmiştim.
Gerek
Efendim cihanda iptida kula,
Tanrı tarafından hidayet gerek.
Hidayete eren Mevlasını bula,
Hulüsu kalbile itikat gerek.
İtikatı tam eyle bulasın iman,
Hamdolsun Nebimiz hem ahir zaman,
Ahlakını düzelt tutasın daman,
Daima yedekde şeriat gerek.
Şeriat sahibi vahidi mutlak,
Hiç mahrum olurmu kimki diye hak,
Cihana aldanma sen behey ahmak,
Mümin olanlara tarikat gerek.
Marifeti olmayan naşidir naşi,
Dünyada ahretde fenadır işi,
“HASAN DEDEM” farkeyle şeş ile beşi,
Her zaman kalbine hakikat gerek.