Haziret-i Hızırselâm göndermiş
Oturduğu postu pâk etsin deyu
Muhammedkandilden indi buyurdu
Yediği lokmayı hak etsin deyu
Giyinip yediği meydanla erle
Yolu doğru tut da erkânı birle
Kimi talip olmuş kimisi pîrle
Onu birbirine kat etsin deyu
Katardan ayrılmış bir devesi var
Cemde kabul olmuş bir duası var
Bin katar devede bir devesi var
Anı ileriye çek etsin deyu
Kurbanlık koyunu sürüden seçme
Aç otur keçinin sütünü içme
Direksiz köprüyü uğrayıp geçme
Onun temeli yok, yık etsin deyu
Bir kişi rehbere gidemez ise
Rehberin buyruğun tutamaz ise
Hakk cem’ine meyil katamaz ise
Yükü saman, çaya dök etsin deyu
BUDALA’m der cehennemin ateşi
Rehbere bağlıdır talibin başı
Müdarayla yola gitse bir kişi
Yeri cehennemdir dık etsin deyu
BÜLBÜL OLDUM GÜL DALINDA ŞAKIRIM
Bülbül oldum gül dalında şakırım
Gül dalında biten gül nene yetmez
Süleymanım kuş dilinden okurum
Bana talim olan dil neme yetmez
Aşk kitabın açtım okur yazarım
Hakka doğru açılmıştır nazarım
Neme gerek dağı taşı gezerim
Şol pirime giden yol neme yetmez
Derviş oldum bir eteğin tutarım
Hakka doğru çekilmiştir katarım
Baykuş gibi garip garip öterim
Issız viranede çöl neme yetmez
Şu dünyanın olcağı malumdur
Bu ilmin aslına eren alimdir
Az yaşa çok yaşa sonu ölümdür
Eski hırka ile çul neme yetmez
Budalam sırrına kimseler ermez
Tevekkül mal altın eteğin komaz
Kişi kısmetinden ziyade yemez
Bana kısmet olan mal neme yetmez
…………………………………….
Seherde uğradım ben bir güzele
Güzel dedim zülüflerin ne kara
Korkarım ki ela gözler göz ala
Gözleri sürmeli kaşlar ne kara
İsmi çıkıp alemlerde öğüle
Dudu kumru haber vermiştir güle
Seher vakti davlunbazı dövüle
Zülfü çevgan yanakların ne kara
Melek bizden çok seğirdin baş ile
İki gözün doldu kanlı yaş ile
Dostum kumaşın uygurmuş baş ile
Ne aldır ol ne kırmızı ne kara
Ne ziba yaratmış yaradan Gani
Sel oldu aktı gözlerimin kanı
Gel bana rahm eyle mürüvvet kanı
Ben söylerim ne ak söyler ne kara
Budalam neylerim ben bu mali
Sohbet ile bulmuşum ben kemali
Mahbub derler gösterme gül cemali
Ne yağmura ne güneşe ne kara
…………………………………………
Bülbül oldum gülistanda şakırım
Öz bağında biten gül neme yetmez
Süleyman’ım kuş dilinden okurum
Bana ta’lim olan dil neme yetmez
Derviş oldum pîr eteğin tutarım
Hakk’a doğru çekilmiştir katarım
Baykuş gibi garip garip öterim
Issız virâneler çöl neme yetmez
Aşk kitabın ele aldım yazarım
Dâim Hakk’a doğru meylim nazarım
Neme gerek dağ başında gezerim
Ol Kerîm’e giden yol neme yetmez
Bu dünyanın n’olacağı ma’lumdur
Bu sırrın aslına inen Ali’mdir
Az yaşa çok yaşa sonu ölümdür
Bana hırka ile şal neme yetmez
BUDALA’m sırrına kimseler ermez
Tevekkül malını erteye koymaz
Kişi kısmetinden ziyâde yemez
Bana kısmet olan mal neme yetmez
Haziret-i Hızırselâm göndermiş
Oturduğu postu pâk etsin deyu
Muhammedkandilden indi buyurdu
Yediği lokmayı hak etsin deyu
Giyinip yediği meydanla erle
Yolu doğru tut da erkânı birle
Kimi talip olmuş kimisi pîrle
Onu birbirine kat etsin deyu
Katardan ayrılmış bir devesi var
Cemde kabul olmuş bir duası var
Bin katar devede bir devesi var
Anı ileriye çek etsin deyu
Kurbanlık koyunu sürüden seçme
Aç otur keçinin sütünü içme
Direksiz köprüyü uğrayıp geçme
Onun temeli yok, yık etsin deyu
Bir kişi rehbere gidemez ise
Rehberin buyruğun tutamaz ise
Hakk cem’ine meyil katamaz ise
Yükü saman, çaya dök etsin deyu
BUDALA’m der cehennemin ateşi
Rehbere bağlıdır talibin başı
Müdarayla yola gitse bir kişi
Yeri cehennemdir dık etsin deyu
BÜLBÜL OLDUM GÜL DALINDA ŞAKIRIM
KUL BUDALA
Bülbül oldum gül dalında şakırım
Gül dalında biten gül nene yetmez
Süleymanım kuş dilinden okurum
Bana talim olan dil neme yetmez
Aşk kitabın açtım okur yazarım
Hakka doğru açılmıştır nazarım
Neme gerek dağı taşı gezerim
Şol pirime giden yol neme yetmez
Derviş oldum bir eteğin tutarım
Hakka doğru çekilmiştir katarım
Baykuş gibi garip garip öterim
Issız viranede çöl neme yetmez
Şu dünyanın olcağı malumdur
Bu ilmin aslına eren alimdir
Az yaşa çok yaşa sonu ölümdür
Eski hırka ile çul neme yetmez
Budalam sırrına kimseler ermez
Tevekkül mal altın eteğin komaz
Kişi kısmetinden ziyade yemez
Bana kısmet olan mal neme yetmez
KUL BUDALA
Seherde uğradım ben bir güzele
Güzel dedim zülüflerin ne kara
Korkarım ki ela gözler göz ala
Gözleri sürmeli kaşlar ne kara
İsmi çıkıp alemlerde öğüle
Dudu kumru haber vermiştir güle
Seher vakti davlunbazı dövüle
Zülfü çevgan yanakların ne kara
Melek bizden çok seğirdin baş ile
İki gözün doldu kanlı yaş ile
Dostum kumaşın uygurmuş baş ile
Ne aldır ol ne kırmızı ne kara
Ne ziba yaratmış yaradan Gani
Sel oldu aktı gözlerimin kanı
Gel bana rahm eyle mürüvvet kanı
Ben söylerim ne ak söyler ne kara
Budalam neylerim ben bu mali
Sohbet ile bulmuşum ben kemali
Mahbub derler gösterme gül cemali
Ne yağmura ne güneşe ne kara
Bülbül oldum gülistanda şakırım
Öz bağında biten gül neme yetmez
Süleyman’ım kuş dilinden okurum
Bana ta’lim olan dil neme yetmez
Derviş oldum pîr eteğin tutarım
Hakk’a doğru çekilmiştir katarım
Baykuş gibi garip garip öterim
Issız virâneler çöl neme yetmez
Aşk kitabın ele aldım yazarım
Dâim Hakk’a doğru meylim nazarım
Neme gerek dağ başında gezerim
Ol Kerîm’e giden yol neme yetmez
Bu dünyanın n’olacağı ma’lumdur
Bu sırrın aslına inen Ali’mdir
Az yaşa çok yaşa sonu ölümdür
Bana hırka ile şal neme yetmez
BUDALA’m sırrına kimseler ermez
Tevekkül malını erteye koymaz
Kişi kısmetinden ziyâde yemez
Bana kısmet olan mal neme yetmez
ÂŞIK BUDALA (18. yy ORTALARI)
Kutlu Özen
Sivas, Tokat, Amasya, Erzurum ve Kars gibi Toroslar ve Çukurova’da âşıkların harman olduğu yörelerimizden birisidir. Adana’dan Gaziantep ve Kahramanmaraş’a kadar uzanan sahada Karacaoğlan, Dadaloğlu, Deliboran, Elbeylioğlu, Gündeşlioğlu, Derdiçok, Sıdkı… gibi halk edebiyatımızın ünlü ozanları yetişmiştir. 18.yy ikinci yarısında yaşamış olan Aşık Budala da bu yörenin, Torosların güçlü bir şairidir. O da Dadaloğlu gibi iskâna tabi tutulmuş ve mensubu olduğu Beğdilli oymağı ile Rakka’ya sürgün edilmiştir. Bugün Çukurova’da ve Toroslarda Beğdilli oymağından pek az Türkmen kalmıştır. Bunlar da İçel’in Gülnar ve Adana’nın bazı yörelerinde yaşamaktadırlar.
Âşık Budala hakkındaki kişisel kanaatlarımızı belirtmeden önce bu alanda yapılan çalışmaları anlatmayı uygun gördük.
ÂŞIK BUDALA KONUSUNDA ÇALIŞMALAR:
Sadeddin Nüzhet Ergun:
Ergun, Bektaşi Şairleri ve Nefesleri adlı eserinde Budala, Kul Bu¬dala hakkında şu bilgiyi vermektedir:
“XVII. asırda yaşadığını tahmin ettiğimiz Bektaşi şairlerindendir. Yalnızca Bektaşiliği terennüm etmekle kalmayan, âşıkane mahiyette birtakım koşmalar da vücuda getiren bu saz şairinin eski ve yeni mecmualarda hece vezniyle kaleme alınmış epeyce şiirine tesadüf olunmaktadır’ (1)
Ergun, adı geçen eserinde Budala’nın dört koşmasına yer vermiştir. Bunlardan ikisi Sivas yöresinde tutulmuş olan cönklerde de geçmektedir.
(1) S.N.Ergun, Bektaşi Şairleri ve Nefesleri, Cilt: 1-2, istanbul Maarif Ki- taphanesi, lstanbul-1955, s.69
Muhammed, Ali’ye selâm gönderdi.
Oturduğu postu paketsin dedi
Miraçtan indikte yine söyledi
Yediği lokmayı haketsin dedi. (2)
ÂŞIK BUDALA Bizdeki cönkte ise aynı nefes şöyle başlamaktadır:
Hazreti Hızır selâm göndermiş
Oturduğu postu pâk itsün diyü
Muhammed kandilden indi, buyırdı
Yediği lokmayı hak itsün diyü (3).
Adı geçen nefes her iki kaynakta da 6 dörtlükten ibarettir. Son dörtlük Ergun’daki nüshada “Kul Budala” olarak geçtiği halde bendeki cönkte “Budala” olarak geçmektedir.
Kul Budala’m cehennemin ateşi
Rehbere bağlıdır talibin başı
Hile ile yola gitse bir kişi
Onu cehenneme tık etsin dedi (4)
Budala’m der cehennemin atası
Rehbere bağlıdır talibin başı
Mudarayla yola gitse bir kişi
Yeri cehennemdir dik atsun diyü (5)
Ergun, a.g.e., s.69
Divriği Höbek köyü 1290 tarihli cönk
Ergun, a.g.e., s.70
Divriği Höbek köyü, 1290 tarihli cönk
Bülbül oldum gülistanda şakırım
Gül dalında biten gül neme yetmez
Süleyman’ım, kuş dilinden okurum
Bana talim olan dil neme yetmez (6)
- Bizdeki cönkte de adı geçen şiir aynı dörtlükle başlamakta pek az nüsha farklarıyla devam etmekte ve Budala, tapşırması ile bit¬mektedir. (7)
b. Naci Kum Atabeyli:
Budala konusundaki ilk çalışma Naci Kum Atabeyli’ye aittir. Ata¬beyli, 1937 tarihli Ülkü mecmuasında “XVII. Asır Halk Şairlerinden Budala Hakkında Notlar” adlı incelemesinde Budala’nın dört şiirini neşretmiştir. Bu şiirlerin dördü de iskân konusunu işlemektedir. (8) Atabeyli, bu şiirlerden yola çıkarak Budala hakkında özetle şu bilgiyi vermektedir:
“…Fakat biz Budala’nın şiirlerinde geçen isimlerin delaletiyle şairin Selim III (1776) sıralarında yaşadığını tespit ediyoruz. Manzu¬mede adı geçen Yusuf Paşa, Koca Yusuf Paşa olacaktır. Kadıoğlu ise Konya’da Nizam-ı Cedid teşkilatını yapan zattır (9)”.
Yine Atabeyli, Budala’nın şiirlerinden yola çıkarak onun Kırıkkale iline bağlı Hasan Dede kasabasındaki “Gazi Âşık Hasan Dede” ile de bir gönül yakınlığı içinde bulunduğunu belirtmektedir. Bu konuda şöyle demektedir: “Kırıkkale kamununa bağlı Hasan Dede köyünde, Mimar Sinan camiine bitişik türbesi bulunan Hasan Dede menkıbeleri etrafında yazılan manzumelerin/şiirlerin üçü Budala’nın mahlasını
Ergun, a.g.e., s.70
Şarkışla Sivrialan köyünde tutulan tarihsiz cönk
Naci Kum Atabeyli, XVII. Asır Halk Şairlerinden Budala Hakkında Notlar, Ülkü, Cilt: X, Sayı: 58, llkkanun 1937, s.321-325
Atabeyli, a.g.m., s.323 taşıyor” (10). Dr.Tahir Kutsi Makal “Halkbilim ve Edbiyat” adlı eserin¬de aynı hususa değinmektedir. “…Gazi Âşık Hasan Dede, Bektaşiler aasında çok sevilen ve saygı duyulan bir kişiliğe sahiptir. Hasan Dedenin bendesi Deli Boran, Derviş Ali, Budala, Âşık Vey¬sel… gibi ozanlar O’nun öven şiirler yazmışlardır” (11).
Atabeyli, adı geçen makalesinde Hasan Dedeyle ilgili şöyle bir menkıbeyi de anlatmaktadır.
“Balım Sultan’ın postnişliği zamanında dergâhtaki Akpınar’dan Kızılelma akıyor. Hasan Dede, o civarda sekiz on kişi ile oturup konuşurken, Balım Sultan’a misafir oluyorlar. Balım Sultan, Hasan Dedeye işaret ederek “Ceyhan kazası senin nasibindir, git nasibin ordadır” diyor. Orada Türkmenden dört aşiret kendisine tâbi oluyor¬lar: B eğ dilli, Gündeşli, llbeğli, Kuyumcu. Bu aşiretlerden bir kısmı Adana tarafında yerleşiyorlar” (12)
Atabeyli’ye göre asıl adı Hüseyin Şah olan Budala, Beğdilli oymağına mensup bir Türkmendir (13)
Refik Ahmet Sevengll:
Sevengil, Yüzyıllar Boyunca Halk Şairleri adlı eserinde Atabey- li’nin makalesinden de yararlanarak Budala hakkında şu bilgiyi ver¬mektedir:
“…Budala mahlâsıyla şiirler söyleyen Bektaşi şairinin adı Hüseyin’dir” dedikten sonra Atabeyli’nin makalesinde geçen iki şiiri örnek olarak vermiştir (14).
Prof.Dr.Şükrü Elçin:
Elçin, “Şâimâmeler ve Sun’i’nin Şâirnâmesi” adlı makalesinde Âşık Budala’dan da bahseder. Sun’i XVII. yüzyılda yaşamıştır.
Atabeyli, a.g.m., s.322
Dr.Tahir Kutsi Makal, Halkbilim ve Edebiyat, lstanbul-1990, s.46
Atabeyli, a.g.m., s.323
Atabeyli, a.g.m., s.325
R.Ahmet Sevengil, Yüzyıllar Boyunca Halk Şâirleri, İstanbul, 1965, s.
224-233
Şâimâmesinde 108 şairin adını zikretmiştir. Prof.Dr.Şükrü Elçin tarafından neşredilen bu şâirnâmede Budala şu dörtlükte geçmektedir.
Kızkapan’ın tab’ı bir derya idi Kuloğlu şakıyan bir şeydâ idi BUDALA da gayet pür-sevdâ idi Üryan gezer idi Derviş Ferahi (15)
e.Mehmet Sabri Koz:
Koz, Türk Dili ve Edebiyatı Ans. (Dergâh) yazmış olduğu Budala maddesinde Âşık Budala hakkında şu bilgiyi vermektedir:
“XVIII. yy. halk şairlerindendir. Türkmen aşiretlerinden birine mensup ve Bektaşi olduğu sanılıyor. Şiirlerinde göçebe aşiretlerin iskân olaylarından, aşiretlerarası mücadelelerden aşiretlerin ünlü kişilerinden ve devrin devlet adamlarından söz ettiği gibi tarikat ko¬nularına da değinmiştir. Bazı şiirlerinde mahlasının başına “Kul” sıfatını da getirdiği görülüyor. Nerede, hangi yıllar arasında yaşadığı bilinmediği gibi, bazı kaynaklarda XVII. yüzyılda yaşamış olarak gösterilmektedir. XVII. yüzyıl âşıklarından Sunînin şâimâmesinde anılmaktadır. Bu kayıt Sunînin yaşadığı asır değişmedikçe XVII. yüzyılda Budala mahlâslı bir âşığın yaşadığını düşündürecektir. Bunu şimdilik ayırt etmek mümkün gözükmüyor” (16).
Görüldüğü gibi S.N.Ergun’la başlayan çalışmalar günümüze kadar sürdürülmüştür. Âşık Budala yalnız Adana, Kahramanmaraş, Gaziantep yöresinde tanınan bir ozan değildir. Ankara, Sivas ve Tokat yöresinde de tanınmaktadır. Nitekim bu yörelerde tutulmuş olan cönklerde Âşık Budala’mn şiirleri de yer almaktadır. Biz bu araştırmamızda Budala’mn altı koşmasını halk şiirimize ka¬zandırmaya çalıştık.
Bunlardan:
Prof.Dr. Şükrü Elçin, Şâimâmeler ve Sun’i’nin Şâirnamesi, MİFAD, Halk Ed.Araştırmaları, Ankara, 1977, s.282-89
M.Sabri Koz, Budala maddesi, Türk Dili ve Ed. Ans. Cilt: 1, Dergâh Yay.
Kömür gözlüm bana dertlerin çoktur Çık bir yol salın ki andan gideyim Hayli zamandır seni gördüğüm yoktur Çık bir yol salın ki andan gideyim (17)
dörtlüğüyle başlayan koşması,
Yörük olur gönül kuşu
Evliya söyletir taşı
İrfanını bilen kişi
İrfanda niyaz eylesin (18)
dörtlüğüyle başlayan semaisi ile,
Elime aldım kalemi
Seyrettim cümle âlemi
Arifler seçer kelamı
Gevher incilmez incitmez (19)
dörtlüğüyle başlayan diğer semaisi ilk defa tarafımızdan derlen¬miştir.
Altı şiirinin beşini koşma ve semai tarzında yazan Budala, diğer bir şiirini bozuk bir aruzla ve fâilâtün/fâilâtün/fâilâtün/fâilün vezniyle yazmıştır. İlk bakışta hece vezniyle yazılmış gibi görünüyorsa da aaba/ccca/ççça/ddda/eeea kafiye düzeniyle yazılan bir divandır.
Üç huruf ile bir nokta dört krtab andan çıkar
Elifi mim’den ayıran o kezzab dinden çıkar
Üstüvayı hikmetini değme bir can anlamaz
Ziya verir şems kamer mâhı-tâb andan çıkar
Divriği Örenik Köyü tarihsiz cönk
Tokat’ta tutulan 1320 tarihli cönk
Kangal Karanlık köyü 1331 tarihli cönk
dörtlüğüyle başlayan divan,
Ey Budala tefekkür ol gözle dostun yolunu
Künt- ü kenze nazar eden bulur ednâ halini
Bâ ile câ, zâ ile kâ, o gösterir yolunu
Ehl-i hakikat mâdeni cavidan andan çıkar (20)
dörtlüğü ile bitmektedir. Divan, tamamen Hurufîliğe ait kelimeleri, tel¬mihleri, harfleri ihtiva etmektedir. (21)
Bütün bu bilgilerden ve yayınlanmış şiirlerden yola çıkarak ko¬nuyu şöylece özetleyebiliriz:
Yunuslar, Pir Sultanlar, Kul Himmetler, Noksaniler, Feryadiler… örneğinde olduğu gibi bizim kanaatimize göre farklı yüzyıllarda yaşamış ve Budala mahlâsıyla şiirler yazmış halk ozanları vardır.
Bunlardan ilki Sunînin Şâirnâmesi’nde adı zikredilen XVII. yy.da yaşamış Budala’dır.
Budala mahlâslı ikinci halk ozanı XVIII. yy.da Toroslarda yaşamış Beğdilli oymağına mensup Âşık Hüseyin’dir. Bu ozan şiirlerinde “Kul Budala ve Budala” mahlasını kullanmıştır. Şiirlerinden örnekler verdiğimiz ozan, Âşık Hüseyin’dir.
Divan tarzında şiirler yazan, Hurufîliği benimsemiş olan Budala’nın bizim kanaatimize göre Âşık Hüseyin’le ilgisi yoktur. Budala mahlâslı bu üçüncü halk şairi konusunda iddialı değiliz. İleride yapılacak olan bilimsel araştırmalar bu konuya açıklık getirecektir.
Kangal Karanlık köyü 1331 tarihli cönk
Fazlullah Hurufî (1339-1393), Hurufîliğin kurucusu
DEYİŞ/KOŞMA (NASİHAT)
Hazreti Hızır selâm göndermiş
Oturduğu postu pâk etsün deyü
Muhammed kandilden indi buyurdu
Yediği lokmayı hak etsün deyü
Yiyüb yediğini meydanda erid
Yolı togrı tut da erkânı yürüd
Kimi talib olmuş kimisi purud
Anı birbirine kat etsün deyü
Katardan ayrılmış bir devesi var
Cemde kabul olmuş bir duası var
Bin katar devede bir devesi var
Elinde ilerüye çak etsün deyü
Kurbanlık koyunu sürüden seçme
Aç otur kimsenin südini içme
Direksiz köprüyü uğrayup geçme
Elin temeli yok yık etsün deyü
Bir kişi rehbere gidemez ise
Rehber buyırdığın tutamaz ise
Hak cemine meyi katamaz ise
Yükü saman …. dök etsün deyü
BUDALA’m der cehennemin atası
Rehbere bağlıdır talibin başı
Mudarayla yola gitse bir kişi
Yeri cehennemdir dik atsun deyü
Açıklama:
Divriği Höbek köyünde tutulan 1290 tarihli cönk. Aynı deyiş, S.N. Ergun’un Bektaşi Şairleri ve Nefesleri’nde (s.69-70) nüsha farkıyla geçmektedir. “Kul Budala’m cehennemin ateşi” tapşırması bulunmaktadır.
DEYİŞ/KOŞMA (NEFES)
Bülbül oldum gülistanda şakırım
Öz bağında biten gül neme yetmez
Süleyman’ım kuş dilinden öterim
Bana talim olan dil neme yetmez
Derviş oldum pir eteğin tutarım
Hakka doğru çekilmiştir katarım
Baykuş gibi garip garip öterim
Issız viraneler çöl neme yetmez
Aşk kitabın ele aldım yazarım
Daim hakka doğru meylim nazarım
Neme gere dağ başında gezerim
Ol kerime giden yol neme yetmez
Bu dünyanın nolacağı malûmdur
Bu sırrın aslına eren Ali’mdir
Az yaşa çok yaşa sonu ölümdür
Bana hırka ile şal neme yetmez
BUDALA’m sırrına kimseler ermez
Tevekkül malını erteye komaz
Kişi kısmetinden ziyade yemez
Bana kısmet olan mal neme yetmez.
Açıklama:
Şarkışla Sivrialan köyünde tutulan tarihsiz cönk (XIX. yy?) Aynı deyiş, S.N. Ergun’un Bektaşi Şairleri ve Nefesleri’nde (s.70) nüsha farkıyla geçmektedir.
DEYİŞ/SEMAİ
Yörük olur gönül kuşu
Evliya söyletir taşı
İrfanını bilen kişi
İrfanda niyaz eylesin
Alma gözlü arayanlar
Ahdi bütün koçyiğitler
Yeryüzünde biten otlar
İrfanda niyaz eylesin
Hacca giden can hacılar
Görmesin ağrı acılar
Yoloğlu, müslim bacılar
İrfanda niyaz eylesin
Der BUDALA’m oldu tamam
işte şimdi hazır zaman
Şeyh Safi’yan, On’ki İmam
İrfanda niyaz eylesin
Açıklama:
Tokat’ta tutulan 1320 tarihli cönk
DEYİŞ/KOŞMA (GÜZELLME)
Kömür gözlüm bana dertlerin çoktur
Çık bir yol salın ki andan gideyim
Hayli zamandır seni gördüğüm yoktur
Çık bir yol salın ki andan gideyim
Çıkıp çıkıp yollarımı bağlama
Ciğerciğim hak oduna dağlama
Gitti kömür gözlüm beni eğleme
Çık bir yol salın ki andan gideyim
Gideceğin yollar kıştır borandır
Gidiyorum geleceğim gümandır
Yardan ayrılmışım hayli zamandır
Çık bir yol salın ki andan gideyim
Gideceğim yollar hayli yokuşlu
Ağ gerdana çifte benler nakışlı
Üsküfün eğdirmiş şahin bakışlı
Çıkıp bir yol salın ki andan gideyim
BUDALA’m eydür ömrümün varı
Canımın cananı gözümün nuru
Ben gidenden sonra var salın yavru
Çıkıp bir yol salın ki andan gideyim
Açıklama:
Divriği Örenik köyünde tutulan tarihsiz cönk (XIX. yy ?)
DEYİŞ/SEMAİ (TAŞLAMA)
Elime aldım kalemi
Seyrettim cümle âlemi
Arifler seçer kelâmı
Gevher incilmez incilmez
Dünya tebdil düzen olmuş
İkrarından bezen olmuş
Her talip bir hezan olmuş
Yonsan incilmez incilmez
Öyle kılın uyrığın
Sorun evliya buyrığın
Kırksan yelesin kuyrığın
Koca gencelmez gencelmez
Bu yollarda olmaz yalan
İmanını verme talan
Yorulup da yolda kalan
Hergiz dincelmez dincelmez
BUDALA’yım der ki bilin
Dinleyin sesin bülbülün
Vakti geçince bir gülün
Solar goncalmaz goncalmaz