“İnsan-ı Kâmil”, kâmil, tamamlanmış, bilgili, yetkin insan anlamına gelen, tasavvufî bir terimdir. İnsanın özünü eğiterek nefsini yenmesi, yüceltilen tutum ve davranışlarla donanması sürecinin sonunda ulaşabileceği bir mertebe olan kemalet mertebesi, Alevi-Bektaşi inancında, ulaşılabilecek son aşamadır. İbadet yaşantısının tasavvufî bir içerik arz ettiği Alevi-Bektaşi inanç sisteminde icra edilen tüm ibadetler, insanın kendini, özünü bilmesine yöneliktir ve temelde hepsi insanın kâmil insan olmasını amaçlar.
Alevi-Bektaşi inancına göre, insanın Tanrı’yı bilmesinin yolu kendini bilmesinden geçer; ancak kendini bilen kişi Tanrı’yı bilebilir. Kendini bilmek, sabırla olgunlaşılması, edeb ile yaşanması ile mümkündür. Kin, kibir gibi nefsin marazlarından uzak, toprak gibi alçakgönüllü olan insan, kâmil insan olmak için gerekli olgunluk seviyesine ulaşmış demektir. Kendini bilen insan, insan-ı kâmildir ve bu özelliğiyle Tanrı katında muteber bir kimsedir. Tanrı’nın insandan ulaşmasını istediği mertebe de insan-ı kâmil mertebesidir ve tüm peygamberler, velîler, erenler insan-ı kâmildir (Bal, 2014: 260).
İnsan-ı kâmil anlayışı ve öğreti bağlamındaki değeri, Alevi-Bektaşi şiirinde de sık işlenen temler arasında yer alır. Kaygusuz Abdal’ın şu dizeleri, yaratıcıyı kendi özünde bulan kâmil insanın Tanrı katındaki değerinin altını çizer niteliktedir:
“Hakk’ı ol buldu bildi cân içinde
Kâmil insan odur insan içinde
Ol insandur hemân Hakk’un emîni
Dâyim Hak iledür anun yakîni” (2009: 111)