Aslında bu başlıkla bir yazıyı yazacağımı 1993 ve 1996 yılları arasında düşünmezdim. Ama bugün Alevi örgütlenmelerinin içinde bulunduğu duruma tanık olunca bu başlığı koymakta tereddüt etmedim.
Bu yazımda sizlere Türkiye’de ve Avrupa`da Alevi toplumunun içinde bulunduğu örgütsel sorunları anlatmak ve mevcut Alevi örgütlenmelerinin neden yeniden yapılanmaya ihtiyacı olduğuna dair görüşlerimi, bazı çözüm önerileri ile birlikte sunmak istiyorum. Tıpta, bir hastalığa doğru bir teşhis konulmadan doğru bir tedavi yapılamaz, ilkesini, kurumsallaşamama hastalığı yaşayan Alevi örgütleri hakındaki durum değerlendirmesini yaparken de göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Öyleyse, bir durum değerlen-dirilmesi gerekiyor. Alevi örgütlenmelerinin bugün karşı karşıya olduğu sorunları daha iyi anlamak için geçmişin kısa bir muhasebesine eleştirel bir yaklaşım gerekir. Çünkü bugün yaşanılanların, dünle tarihsel ve örgütsel bir bağı var. Bu yazıda geçmişin kısa muhasebesini yaparken, tarihsel sürecimizin bir kesintisi üzerinden değerlendirme yapacağım: 1993 ve 2004 arası dönem. Çünkü, Alevi toplumun örgütsel olarak, bugün yaşadığı tıkanıklığı ve örgütsel krizin önemli bir kaynağı ve verileri bu dönemde gizlidir.
1993 – 1995 arası dönem
Türkiye’de ve Avrupa’da kurulmuş olan, üye sayıları sınırlı Alevi örgütleri daha çok kültürel ve inançsal alanda faaliyetler sürdüren yarı Dergah, yarı dernek örgütlenmesine denk düşmekteydi. Dönemsel ve siyasi erkin dayattığı koşullarda kısmi taleplerle daraltılmış örgütlülüğe sahipti. Fakat bu talepler doğrultusundaki faaliyetleri etkili ve sonuç alma konusunda oldukça yetersizdi.
1993 Sivas ve 1995 Gazi katliamından sonrası yaşanan süreç ile birlikte bu örgütlenmeler etrafından Alevilerin hızla kitleselleştiğine tanık olduk ve yaşadık. Madımak ve Gazi katliamı ile yaşanılan baskılara ve yok sayılmaya karşı Alevilerde bir kimlik uyanışı açığa çıkmıştır. Kültür ve Alevi inanç önderleri isimleriyle kurulmuş dernekler, 2 Temmuz 1993’ten sonra toplumsal tepkinin örgütlenmesine ev sahipliği yapmıştır. Üye sayıları onlar basamağını geçemeyen derneklerimiz, yüzler ve binler basamağına ulaştı. 2000 binli yıllarda tekrar bir düşüş yaşamasını engelleyemeyecekti.
Artık Alevi toplumun yarattığı bu tepki hareketi, süreç içerisinde ta-leplerini net ifade edebilen ve daha yüksek sesle kamuoyunun gündemine oturan bir meşru mücadele ile taraf ilişkisi yaratmıştır. Aleviler artık bir taraftır. Bu taraf ilişkisi yaratılmasından, Alevi örgütlenmelerinin daha geniş bir uygun etkinlikler ve eylemler ile desteklemesiydi.
Burada altı çizilmesi gereken husus, kitleselleşmenin bir örgütsel
çalışmadan daha çok kendiliğinden bir karaktere sahip olmasıydı. Alevi toplumu, Madımak Otelinde vahşice yakılan, Gazi’de kurşunlanan canları ile kendisini özdeşleştirdiği için kendine mekansal olarak duran en yakın Alevi derneklerine üye oldular. Aleviler, derneklerine üye olurken mekansal tercih yapmalarının nedenini, „hepimiz Aleviyiz, hangi dernek olduğu farketmez“ düşüncesi ile hareket ettiler.
Yüzü dışa dönük Alevi örgütlenmeleri
Bu tepki örgütlenmesinin duygusal ve dayanışma özelliği yüksekti. Bu dönemde Alevi örgütleri, üyeleri ve destek kitlesinin yüzü, tepki duyduğu devlete ve gericiliğe dönük eylemlerindeydi. Daha çok dışa dönük çalışma ve mücadele egemendi. Alevilerin kitleselleşmesine denk düşen süreçte, Alevi örgütlenmelerinde, demokratik çalışma tarzı, bilimsel ve teorik üretim alanında kalıcı bir çalışma istisnalar dışında yaratılmadı. Buna sebep ise, Türkiye gündeminin sürekli yoğun ve hareketli olması, bizleri de sürekli bu pratik çalışmalar içine çekerek daha çok koşturan ve az düşünen bir örgütlenmeye dönüştürdü. Hatta şunları sık sık duymaktaydık, “şu an iş yapana ihtiyaç var, kafa çalıştırana değil”
1996 ve yüzü içe dönük Alevi örgütlenmesi
Her toplumsal tepki hareketinde olduğu gibi, Alevi hareketinin dışa dönük çalışma ve mücadelesinde, 1996’lardan sonra düşüş yaşanmıştır.
1996 sonrası yüzü örgüt içine dönen yöneticiler ve üyeler, kurumsallaşamamış örgütlerinde, faaliyetlerinin merkezlerine hangi çalışma, program ve fikri açılımı koyacaklarına dair önemli adımlar atamadıklarından, ciddi bir bocalama dönemi ve dağınıklık yaşamıştır.
Önceside olan, ama özellikle 1996 sonrası, deyim yerindeyse derneklerde fikir ve yol yandaşlığının yerini, birey yandaşlığı almıştır. Bu ise dernek yönetimlerindeki iktidar mücadelesini açığa çıkarmıştır. Bu dönemde iyi niyetli bazı girişimler, Alevilerin BİRLİK sorununu gündeme getirmiş ise de sonuç alınmamıştır. Alevi Temsilciler Meclisi asli gündemi olan, Alevilerin birlik ve ortak program sorununu çözemeden, çözümü başka medet kapılarından arar duruma düştü.
Bu dönemde kitlesel ve taraf iliş-kisi yaratmış Alevi örgütlenmeleri üzerinde çok yönlü oyunların oynandığı ve projelerin yapıldığını biliyoruz. Alevilerin bağımsız örgüt-lenmesini zayıflatmak ve bunu güçlenmesine engel olmak için dıştan içeriye sokulan gizli ve sahte vaatlerle Alevi örgütlenmeleri arasında gereksiz tartışmalar yaratıldı. Gerek DBH gi-rişimi, gerekse mevcut siyasi partilerin bir çoğu Alevilerin örgütlü kitlesel gücünü, kendi lehine kazanmanın stratejik yöntemlerine başvurdular. Dönemin iştah kabartan teklifleri karşısında, siyasi rant beklentisi olan bir çok örgüt yöneticisi, “Alevilerin haklarını siyasette temsil etmek” için, iradesini temsil ettiği tabanından habersiz, parti kapılarında medet aramaya başlamıştır. Kişisel siyasi arayış tercihlerinin, Alevi toplumun beklentilerini karşılayacak bir toplumsal siyasi taleple örtüşmediği ve tarzında etik olmadığı biliniyordu.
Aleviliğin örgütlenmesini ve kendi demokratik haklarını, diğer toplumsal demokratik haklar mücadelesi ile bütünleşerek aramasını istemiyen sistem partileri ve devlet, Anadolu Alevi örgütlenmelerini dağıtmak ve zayıflatmak için, Ehlibeyt Vakfı ve CEM Vakfını “taraf” ,”uyumlu taraf” olarak göstermek için, bu kurumların protokollerindeki koltukları boş bırakmadılar. Yine aynı dönemde DYP Genel Başkanı Tansu ÇİLLER’in Alevilik dosyası hazırlatması bir tesedüf değildi.
Devlet erkanı bu konuda Alevi hareketinin toplumsal dokularındaki bazı hassasiyetleri iyi kullandığı biliniyor. Merkez sistem partileri, Alevilerin önde duran kadrolarını vitrinine alma vaatlerini ve seçim öncesi göstermelik „adaylarımız olacak“ aldatmacasıyla, Alevi örgütlerinin üyelerinin, yöneticilerine karşı güvensizlik duygusunu artırmayı başarmıştır.
O dönem siyasi taht vaatleri ile para gücünün ağır basması, inanç gücünü sollamıştı. Yoksa 1995, yılında Türkiye’deki Alevi Temsilciler Meclisinin (ATM) iflasını beraberinde getirmesini nasıl açıklanır ki?
Anadolu Alevi kimliği ve yabacılaşma sorunu
Yıllardır Türkiye’de uygulanmakta olan asimilasyon politikaları ile Aleviler kimliklerine yabancılaştırmaya ve sistemin Sünni Türk-İslam anlayışına eklemlenmeye çalışıldı. Gerçekleri “tehdit” olarak ortaya koyan siyasi iktidarlar, Anadolu Aleviliğini, İslamın Sünni yorumu ile Şiilik ekolündeki Alevilik tanımları ile dezavantajlı konumdaki insanların kafalarını karıştırmakta kısmen başarı elde etmiştir.
Aleviler, kendi kimliklerinin temel öğelerini oluşturan inanç/kültür ve felsefi öğretilerini devletin ideolojik aygıtları (diyanet, zorunlu din dersleri, TV-radyo programları, basın, vb..) ve bunun destekçileri üzerinden tanımlanması ile karşı karşıya kaldı. Aleviler yönelik bu tür asimilasyon amaçlı ideolojik saldırılar karşısında Alevi örgütlenmeleri arasında PSAKD, Hacı Bektaş Veli Dernekleri, Hacı Bektaş Anadolu Kültür Vakfı ve AABF kısmen kendi kimliklerinin gerçekliğine sahip çıkma konusunda önemli adımlar attı. Fakat bu “sahip çıkma” sürecinde bile kendi örgütleri içinde örgütsüzlük, kafa karışıklığı ve net bir tutum olarak ortaya konulacak Alevi kimliği tanımları bir bilimsel çalışma ile sonuçlandırılamadı.
Bu görev halen önümüzde duran, ciddi bir ihtiyaçtır.
Anadolu Aleviliği ve öğretisine yönelik, içten ve dıştan gelen yoğun bir tarihsel, sosyal, siyasi ve kültürel tahribatlara karşı, aklın ve bilimin ışığında çağdaş yorumları ile gerçek özü buluşturmak en temel çalışma ve görev olmalıdır. Aleviler ve Alevi örgütlenmeleri yaratılmış bir muğlaklık ile yoluna devam edemez.
Anadolu Aleviliğinin 7 asırlık tarihsel mirasını ve öğretisini, günümüz dünyasının gerçekliğine, çağdaşlığına taşımak, aydınlık bir gelecekle buluşturmak zorundayız. Fikri kaynağını resmi görüşün ve Şiilikle yorumlanmış, hiçbir bilimsel temeli olmayan fikir artıklarından derlenmiş kitapların ışığından yürüyerek, Aleviler yolunu bulamaz. Bugün yüzlerce derneğimizin kitaplığında ve standlarında, Anadolu Aleviliği yerine, Şiilik ya da “halk islamını” “kurtuluş” adresleri olarak gösteren kitaplar sunulmaktadır.
Aleviliğin tarifi konusunda otuzdan fazla ayrı yorum yapılmaktadır. Alevilerin ve Aleviliğin sosyolojik, tarihsel, kültürel, inançsal, felsefi bir çok yönüne ilişkin farklı yorumlar, farklı uygulamalar mevcuttur. Bunların tümünü birden tarif etmenin olanaksızlığı bu soruya cevabı da güçleştirmektedir. Bu sorunun güçlüğü iki sebepten kaynaklanmaktadır. Birincisi, Alevilerin dağınık ve parçalanmış örgütlenmelerinin sonucu, her kesim, Alevilik konusunda kendi bakışı ile bir tarif ve yorum yapmaktadır. Alevilik sanki bir bedenin tüm organlarının birbirinden ayrı yerde durması gibi adeta parçalanmış durumdadır. Bunlara ek olarak Alevilik ve Aleviler üzerine bir dizi araştırmalar yapılmış ve yazılar yazılmıştır.
Aleviliğin bugüne kadar yapılan tarifi ya da yorumları körün fili tarif etmesine benziyor. Dolayısı ile bir bütünlük arzeden ortak bir çalışma mevcut değildir. Onun içinde her Alevi örgütlenmesi kendi yorumunu getirerek, durumu güçleştirmektedir.
İkincisi, Alevilik kendi içerisinde mozaik yapısı olan, Alevilerin değişik yörelerde, ülkelerde olması, farklı uygulamaları olması da ayrı bir durumdur. Yani bugün Alevilik öğretisi hakkındaki farklı düşünceler ve uygulamadaki farklılıklar üzerinden ayrışmalar yaratılıyor.
Alevilik hakkındaki tarifler ve yorumlar
Özünü bilirsen, özürden kurtulursun
(Hacı Bektaşi Veli)
Bu konuda Alevi yazarlarından, Baki Öz ”Alevilik nedir” adlı eserinden Alevilik hakkında 32 tane ayrı tarif ve yorum yapıldığını yazıyor.
”Alevilik islam içidir, Alevilik islam dışıdır, Alevilik bağımsız bir dindir, Alevilik, tarikat değil mezheptir, Alevilik sadece kültür ve yaşam biçimidir, Alevilik şiilikin alt koludur, Alevilik gerçek Şiiliktir, Alevilik gerçek islamdır, Alevilik, Allah-Muhammed-Ali üçlüsünün sentezidir, Alevilik öz Türklüktür, Alevilik Araplarla ilişkisi yoktur, Alevilik orta Asya kaynaklıdır, Alevilik dinler üstüdür; barış ve sevgidir, Alevilik materyalist dünya görüşüdür, Alevilik marksizmle müsahiptir, Alevilik İran-Mezopotamya platosundaki kürtlükten ibarettir.” diye, Alevilik konusunda henüz ortak bir görüşün bulunmadığını göstermiş oluyor. Kendisi de bu arada 33. Alevilik tarifini yapıyor. Ayrıca bu tarifleri bugün çoğaltmak mümkündür. Mesala, Diyanet Aleviliği, Zaza Aleviliği, Arap Aleviliği gibi farklı tanımlamalarda sık sık gündeme gelen yorumlar içindedir. Aleviliğin bu kadar çok farklı ve bazen birbiri ile zıt olan tanımları karşısında ise Lütfü Kaleli, Pir Sultan Abdal Dergisi’nin Kasım-Aralık 1996 tarihli sayısında şaşkınlığını şöyle dile getiriyor. ”Son beş yıldır Alevi örgütlülüğünde yer aldım. Birçok ülke, il ve köy gezdim; konuştum, dinledim, araştırdım, yazdım.. esef duyarak söylüyeyim ki, ne denli Alevi varsa, o denli Alevilik tanımına rastladım. Toparlamak adına ne kadar, ne denli çok örgütlendikse, o denli çok ayrışmaya tanık oldum” Yani kimi Aleviliğin inanç boyutunu öne çıkarmakta, kimi kültürel ve felsefi boyutu savunmaktadır. Kimi gerçek islamın Alevilik, kimi ise islamla hiç alakası olmadığını savunmaktadır. Bugün Alevileri bölünmüş ve dağınık halde yaşamlarını sürdür-mesinin, diğer bir nedeni ise, değişik Alevilik yorumu getirenlerin, ortak bir zemin bulma yerine, birbirlerinden nasıl farklı oldukları üzerine eğilmeleri ve bu ayrılıklara uygun farklı farklı uygulamalara ve yorumlara başvurmalarıdır. Fakat burada önemli olan, yaşadığımız dünyanın nasıl yorumlandığı ve bu yorumlayış içerisinde kendi kimliğini sorgulayan onu kendi çoğulculuğu içerisinde kabullenerek, birini birine empoze etmeden, yaşadığı sürecin toplumsal sorunları içerisinde kimliğine sahip çıkmak ve toplumsal sorunların çözümü içerisinde kendini koruyarak yer almasıdır. Bugün bu tezlerin hiç birisi tek başına Aleviliğin net tarifini yapamamaktadır. Körün fili tarifi gibi herkes kendi hoşuna giden biçimi ile tarif etmektedir. Aslında bu tarifleri arkaik Alevilikte aramak gerekir. Yani yaşanmış olan Alevilikte. Bugün Alevilerin yüz yıl önceki Alevilerden farklı yaşamasının nedenleri üzerine düşünmek, unutulmuş bir kimliği bugün yeniden çağın gerekliliğine uygun halde nasıl yaşanılır olacağına kafa yormak gerekir. Alevilik ilk Çağ inançları, mazdek, sabilik, budizm, şaman, zerdüşt ve daha bir çok inançsal geleneklerin kaynağına dayanan ve sonra İslamın ortaya çıkmasıyla, İslamdan da etkilenen, kendine özgü inancı olan ve Anadolu
daki çok dilli, çok inançlı ve çok kültürlü toplumsal formasyonda, Anadoluya özgü Alevi kimliğine ulaşan yapısı ile, bir inançsal, kültürel ve felsefi kimliktir. Alevilik insan olmanın evrensel tanımıdır Anadolu
da bir çok dinin, inancın, kültürün birbiri ile iç içe yaşamındaki kültürel ve inançsal alışverişi ile şekillenen ve giderek kendi inançsal, külterel ve felsefi kimliğini oluşturan, Kızılbaşların ve Bektaşilerin üst kimliğidir. Temelinde insan sevgisi olan, her inanca, her mezhebe, her dine saygı ve hoşgörü ile yaklaşan, insanlar arasında dil, din, ırk, renk ayrımı gözetmeyen, eline, diline, beline sahip olma ilkesini benimseyen, dünya nimetlerinin eşit paylaşımını savunan, laik, demokratik, çağdaş prensiplerden yana tavır alan, mazluma destek olan, eşitlikçi, katılımcı, kadın-erkek eşitliğinden yana, paylaşımcı toplum özlemi duyan, inancını kendine göre yorumlayan, özü doğruluktan yana, kemali dostluk, cevheri merhamet, görüşü eşitlik, hazinesi bilgi, meyvası sevgi hamuru ile yoğrulmuş, korkuyu aşıp sevgi ile Tanrıyı kendinde gören, Enal-hak ile Tanrıyı insan kalbine indiren, Vahdet-i vucuta varan, edep ve ahlaklılığı yaşamın temeline otur-tan, insanı yücelten, akıl ve iman bütünlüğünde birleştiren, cem
i ile muhabbet eden bir inanç, kültür, felsefe ve aydınlanma hareketinin evrensel adıdır.
Alevilik, Anadoluda yaºayan tüm Alevilerin üst kimliği olarak, tüm alt kollarını içinde barındırır. Aleviliğin sünni islamla kültürel ve tarihsel tanışıklığı, dostluğu olsa bile, öğretimizdeki farklılık Anadolu
ya özgü farklılıkları ile kendine ait öz inancına sahiptir. Alevilik zora ve şekilciliğe dayalı bir inanç sistemi değildir. Anadolu Alevililiği, Alevilik “İslamın içindedir” ya da “İslamın dışındadır” gibi tanımları aşan, evrensel bir öğreti olarak kabul edilmelidir. Anadolu Aleviliği ne İslamın ne içindedir ne de dışındadır. Çünkü Anadolu Aleviliği her hangi bir inancın içine sığacak kadar dar ve ortodoks, ne de dışında kalacak kadar da dışlayıcı değildir. Bir çok inançsal değerlerden İslamın bazı öğeleri ve değerleri Alevi öğretisinin içinde mevcuttur. Özünde insan sevgisi, paylaşım, dostluk, bilimsellik ve çağdaşlık yatan Anadolu Alevi öğretisini, biçimsellikten ve sonradan bu öğretiye dışarıdan şırınga edilmiş yabancı unsurlardan ayıklayarak, günümüz dünyasına ve Anadolu Aleviliğinin özüne uygun bir şekilde buluşturma sorunu aşılmalıdır.
Örgütlerimizin zayıflamasının iç nedenleri
Çoğulculuk temelinde bir Alevi örgütlenmesi yaratılamadı. Her yörenin kendine özgü farklılığından oluşan, Aleviliğin zengin mozaiğini içimize sindiremedik. Bölgecilik, feodal ilişkiler ve kendi yarattığımız şeyhlere müritlik yaparak “72 millete aynı nazardan bakmak”ı içselleşetiremedik.
Alevilerin örgütsel yaşamındaki düşünsel farklılıklar, örgütlenme içerisinde farlılıkları koruyarak yaşayabilme kültürünü ortaya koyamadı. Nasıl mücadele edeceğimiz konusunda ilkeli ve hedefleri belli bir zemin oluşturamadık. Alevi örgütlenmelerinin kendi iç dinamiklerini işlevsel hale getirebilmesinin ve kendini yeniden üretebilmesinin yerine, onu olduğu yerde bırakan ve hatta geriye doğru götürerek zayıflamasına neden olan iktidar hırsı, bu hareketin kendi kendini yiyip bitirmesinin zeminini yaratmıştır. Kişisel hırs ve ihtirasların, Alevi toplumun çıkarlarının ve taleplerin önünden geçtiğine yine hep beraber tanık olduk.
Tüm Alevi örgütlenmelerinin ortak bir çatı altında bir araya gelmesini sağlamak yerine, ayrı ayrı zeminlerde durmasını, farklı “Alevilik” tanımı ve anlayışına zorladı. Bugün onlarca parçaya bölünmüş Alevi örgütlenmelerinin herbiri ”ben Aleviliği senden daha iyi yapıyorum” diyerek, Aleviliği adeta kendi kişisel ihtiraslarının ve kaprislerinin araçları haline getirmiş duruma düştüler. Üst örgütlenmeler arasında ve içerisindeki yanlış tartışma düzlemleri ve üs-luplarının yaşandığı döneme denk düşen süreçte ise, tabandaki Alevilerde kendi aralarında bölünerek birlik girişimini daha da zorlaştıran bir hale getirdi.
Fikirsel katkılar küçümsendi
Diğer bir iç neden ise, Derneklerimizde farklı fikir ve düşünce ifade eden üyelere tahammülün olmayışı ve „bölücü“ damgası ile dışlanmasıdır. Eğitim düzeyi düşük ve yöneticilik yapabilme becerilerine ve vasfına sahip olmayan kişiler, dernek bünyesindeki fikri açılım su-nabilecek, yaratıcı ve insiyatif sahibi kadroların kellelerini cehalet tırpanı ile kopararak aydınlanmaya ve gelişmeye engel olmuştur.
Bölgeciliğin ve feodal ilişkilerin egemen olduğu derneklerde, “Cehalet çoğalınca, bilginler aptal olur” sözünün ne kadar yerinde ve doğru bir söz olduğu kanıtladı. Cehaletin bir çok örgütlenmelerde egemen olması ve bundan kaynaklanan dışlanma sonucu bir çok birikim sahibi aydın ve akademisyen örgütlerle ilişkisini kopardı.
Birlik tartışmaları eksik kaldı
Birlik sürecine ilkeleri netleşmiş, hedefleri belirli bir program zemini üzerinde tartışma ile varmak yerine, birlik tartışmaları sadece üst düzeyde yöneticilerle sürdürülmüş ve taban bu birlik tartışmalarında dışarıda bıra-kılmıştır.
Önderlik kavramına yüklenen anlam
Alevi öğretisinin fikri ve kurumsal önderlik anlayışı kişilerin önderliğine indirgenmiştir. Dolaysıyla Alevi örgütlenmelerinde “önderlerin” sayısı giderek artmaya başlamıştır.
Önderlik tanımı, ancak fikirsel yönelim ve kurumsal amaçlarla içerik kazanıldığında bir anlam ifade eder. Alevi örgütlenmeleri bu nedenle fikirsel ve kurumsal amaca hizmet eden bir kollektif önderliği yaratmak zorundadır.
Önderlik Alevi toplumunun çıkarlarını temsil etme gücünü, tabanın karar alma sürecine aktif katılımı sağlayarak oluşacak, ortak akıl, ortak fikir ve ortak dil birliğinden alır. Oysa bugün ortak akıl, ortak ilkeler ve kurumsal kimlik yerine, dernek yöneticilerin şahsi fikri ve kimliği ikame edilmeye çalışılmaktadır.
Bu nedenle geçmişte yaşanan ve üyelerin dışlanması gibi çoğaltılabilecek bir dizi uygulamalar, iç sorunlar doğurmuştur. Bu sadece Alevi örgütlenmelerine ait bir sorun değildir. Bu bir çok siyasi örgütte, partide, sivil toplum örgütlerinde de yıllardır yaşanarak/yaşatılarak! günümüze kadar gelmiştir. Azınlık gruplar çoğunluk için, onun adına “önder” olarak sürekli iktidar ve söz sahibi olmuşlar. Salt bir merkezci karaktere sahip olma geleneğinin, büyüme şansı olmamıştır.Yani “başkan hep yönetir ve üyeler de ona uymalı” kültürü egemen kılınmaya çalışılmıştır. Kurum içi demokrasinin işlevselleştirilmediği yapılarda, bu tür yapılanmaların çıkması kaçınılmazdır. İşte bu nedenle yanlış özne ve nesne ilişkisi kurmayı benimsemiş olan örgütlenmelerin içinde de bu ilişkiyi kurarak, etken merkez, edilgen taban, karar veren, uygulayan ikilemleri genel olarak tarihimize ikame edilmiştir. Pratik çalışmalar bir örgütlenme için ne kadar gerekli ise, bilginin de elde edilmesi ve fikirsel üretim de o kadar önemlidir. Ayrıca mücadele süreci, aynı zamanda taraflar arasında eşit, kararda eşit, aşağıdan yukarıya örgütlenerek ve eşit katılımcılıkla mümkündür.
Alevi örgütlenmelerin fikirsel ve ahlaki önderlik ve liderlik gereksinimi
Günümüz dünyasından insanlığı ve dolaysıyla toplumu etkileyen küresel yozlaşmanın en temelinde, toplumun tüm kesimlerinde fikirsel ve ahlaki liderliğin eksik olması yatmaktadır. Ahlaki liderliğin eksikliği, bir çok DKÖ’lerinde kendini gösteren bir olgudur. Bir çok Alevi örgütlenmesinde de bu eksiklik vardır. Toplumsal liderliğin tanımı, kurumsal ve fikirsel liderlikten geçer. Örgüt içinde saygınlık kazanmak için, kişisel ihtiraslara değil, hizmete dönük, fikir/kurumsal liderlik ve önderlik esas alınmalıdır.
Alevi örgütlenmelerinde “Liderlik ve önderlik” kavramı net olarak anlaşılmamış ve eksiklik olarak sürmektedir. Bu temel sorunun cevabı, Alevi öğretisinde temel ilkelerinde ve toplumsal düşünmenin esaslarında mevcuttur. İnsan merkezli Alevi öğretisinde “liderlik ya da önderlik” tanımı arkaik Alevilikte mevcuttur. Bu öğretinin çağdaş yorumunda ise bir tıkanıklık yaşanmaktadır. Bu neden bu konu tartışılması gereken önceliğe sahiptir.
“Liderlik ve önderlik” kavramına yüklenen farklı anlamlar ve tanımlar, yöneticiler ne üyeler arasında netleşmelidir. Genellikle “liderlik ve önderlik” kelimesinin tanımlaması istendiğinde insanlar çoğunlukla, “yöneten, iş başında olan, kontrol eden kişi”, “o daha iyi bilir, yönetir” veya “görev talimatı veren kişi” şeklinde yanıtlar vermektedir. Ne yazık ki, tarih sayfaları da liderliği bu şekilde tanımlayan kişilerle doludur. Fakat arkaik Alevi tarihinde ne böyle bir tanım, nede böyle kişiler yoktur. Alevi toplumun tarihinde, Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaşi Veli, Şeyh Bedrettin ve daha bir çok önder öğretinin ve Alevi toplumun doğal önderliğini mücadeleleri, fikirsel katkıları ile yaratmıştır. Yani toplumsal düşünmek ve toplumsal davranmaktan başka bir dertleri olmamıştır. Onların kılavuzluğu, liderliği ve önderlik anlayışı, yozlaşmış kişisel ihtiras kurbanı “liderlik ve önderlik”lerden farklı bir yaşam ve öğreti tarihidir. Bugünün Alevi yöneticileri bu öğreti ile tanışmak zorundadır.
Alevi öğretisi, dünyanın her yerinde görülen, otokratik, babacan, yöneten ve “herşeyi bilen” liderlik şekillerine karşıdır. Çünkü bu tarz bir “liderlik” anlayışı, bu türden “liderlerin”, hizmet etmekle yükümlü oldukları kişileri yetkisiz kılma eğilimindedir. Bu tür liderler karar verme sürecini aşırı bir merkeziyetçilik anlayışı içinde kontrol eder ve diğerlerini anlaşmaya ya da dışlamaya zorlarlar.
Eğer son 15 yıllık Alevi örgütlenmeleri ortak ergenlik döneminden, ortak olgunluk çağına geçecekse ve eğer Alevi toplumun sorunlarına ilişkin uzun vadeli kazanımları toplamak istiyorsa, kendine bazı sorular sormalıdır.
Birincisi, günümüzde yaygın olan liderlik ve önderlik modelleri, insanlığın karşısındaki önemli küresel konuları bütünlük ve adalet içinde çözme yeteneğine sahip fikirsel ve kurumsal liderler ve önderler üretebilmekte midir ?
İkincisi, günümüzün liderlik ve önderlik modelleri tarafından oluşturulan kurumlar, sürdürülebilir bir dünya uygarlığı yaratma yeteneğine sahip midir ? Derneklerinde herkesi kucaklayan, fikirsel vizyon etrafından kitleselleşebilme kapasitesine sahip midir?
Üçüncüsü, biz kendimiz modası geçmiş, şah kurnazlığı alışkanlıklarımızı ve kişisel ihtiraslarımızı terk etmeye ve yeni bir ahlaki liderlik mo-deli aramaya hazır mıyız ?
Dördüncüsü, böyle yeni bir liderlik ve önderlik tarzı nasıl olmalıdır?
Alevi öğretisi, kin, kibir, ikircilik, bencillik, kıskançık gibi kötü huylardan arınmış, toplumsal, kollektif, düşünsel, kültürel, ahlaki ve kurumsal liderlik ve önderlik modeli önermektedir. Bizde önderlik ve önderlik anlayışı, insanlara hizmet üzerine kuruludur. Bu nedenle, bunun ön koşullarından birisi hizmet ruhudur. Bu hizmet ruhu her bireyin kendi ailesine, toplumuna, kurumuna ve sonuçta da, dünya toplumuna hizmettir. Bu hizmetin alanları ise, inançsal, kültürel, felsefi ve siyasidir. Kollektif davranabilmenin yolu, akıl ve mücadele ortaklığından geçer.
Örgütlenme ve çalışma tarzlarımıza ilişkin bencilliklerimizi sorgulayalım!
Mevcut kurumsal yapılar, çalışma tarzı, yıllardır kafalarımızda şekillendirdiğimiz ve giderek donuklaşan değişmezlerimiz olarak kalmaya devam edemez. Gündelik hayatın nesnel gerçekliği karşısında ve sosyal bir varlık olarak insanların düşünüş ve davranışlarındaki değişikliği diyalektik bir ilişki kurmadan, onun gerisinde kalıp sadece ilkel ve bürokratik merkezci örgütlenme modeli ve anlayışı, yöneticiler için bir anlam ifade edebilir. Fakat Alevi toplumu için bir anlam ifade etmiyor. Yöneticilerin kafalarındaki değişmezleri, sabitleri, sosyal hayatın değişkenliği karşısında, ileriye dönükmüş gibi görünüyor olsa bile, aslında yaptığı tek şey bir adım daha ilerlemeye engel olan, değişkenlik karşısında geriye adım atmaya neden oluyorlar. Dolaysıyla örgütlenme tarzı ve biçimi bir ihtiyaç üzerinden şekillenen, biçimlenen, değişkenliği içinde barındıran bir anlamda ele alınmalıdır.
Kafalarımızda sadece kendi kişisel ihtiyaçlarımıza göre şekillendir-diğimiz modeller ve yapılar, toplumsal açıdan hiç bir işlevi olmayan, küçük gettolar olarak hayatını sürdürürler. Bu kısır döngünün yarattığı geriliğe ve tekçiliğe karşı, hayatın kendi renkliliğine uymayan, hayatın bin tür sorunu karşısında, bir tarz örgütlenme modelini benimsemek ve bunları kendi üzerimize empoze ettiğimiz gibi, toplumun değişik kesimleri üzerinde de aynı modeli empoze etmenin yaratacağı sorunları bir kez daha kucaklamaya kimsenin gücü yetmez.
Alevilerin karşı karşıya olduğu kurumsal ve kimlik sorunları, ihtiyaçları ve talepleri ile göz önüne alınırsa, aslında aşağıdan yukarıya örgütlenme gibi anlayışı genel olarak benimsemek, buna denk düşen demokratik bir Alevi örgütlenme modelini yaratmak daha gerçek-çidir.Çünkü kapsayacı ve büyümeye aday bir örgütlenme ihtiyacı ancak, katılımcılık ve eşitlik ilkesi üzerinden mümkündür. İşte bu nedenle Alevi örgütlenmelerinde çoğulculuğu sadece düşünsel alana ilişkin değil, aynı zamanda gündelik hayatın pratiği içerisinde yaşatabilecek bir kültürel gelişimle birlikte ele almalıyız. Çoğulculuk fikri herkesin kendi başına buyruk hareket etmesi olarak değil, ortak bir fikirsel yolu bulmak için, tartışma düzlemlerinde kendini ifade etmesi olarak anlaşılmalıdır.
Yöneticiliğin yerel örgütlenmelerle kollektifleştirilmesi gerekir. Varolan sorunlara eski tarzda bir örgütlenme ve yöneticilik anlayışı ile çözümleri, teorik olarak bulmak mümkün olabilir, fakat bunun uygulamada sürekli duvara toslamasının sebebi, bu tarz bürokratik örgütlenmelerin, somut verimlilikten yoksun olması, geliş-meyi teşvik edecek pratik işlevsellikten uzak durması, faaliyeti koordine etme becerisinde olmaması, herşeyi monolotik ve tek merkezden idare etme psikolojisini aşamamasındandır.
Zaten bu tarz bir örgütlenme modelinden medet ummak dipsiz kuyudan yeni bir umutla su çekmeye ben-zer. Sadece şu son 10 yıllık Alevi örgütlenmesinde, örgüt içi demokrasi, dernekler arası ilişkiler ve diğaloglar alanında verdiğimiz sınavların sonucu hepimizce malümdur. Malum olmasına rağmen bu sonuçlar konusunda hiçbir şey olmamış gibi davrananların yaklaşık % 80`inin eski “Yöneticiler” olması zaten şaşırtıcı değil.
Demokratik ve Alevi öğretisine uygun örgütlenme modeli vardır
Bugüne kadar sürdürülen geleneksel örgütlenme modelinin karşısında sanki başka bir altenatifi yokmuş gibi davranmak, alternatif olarak sunulanları çok lüks bulanlar, aslında içlerine nüfus etmiş bürokratik örgüt cana-varını tek model olarak dayatmaktan başka bir derdi yoktur.
Bu açıdan yaklaşıldığında, elit bir yönetim anlayışını dışlamak ve üyelerinin, en yaygın biçimde, kendi beceri ve yeteneklerini, ilgi alanlarını sunalabilecek demokratik imkanlar yaratılmalıdır. Bu tarz bir çalışma olanaklarını yaratmak ise ancak kollektiv yöneticilik modeli gerçekleşir. Böylece dar grupla yürütülecek faaliyetin yerine, daha fazla insan gücünün katılımını sağlarak yürütülmesi olanağı doğar. Alevi öğretisinde katılımcılığı eşit haklarla tanımlayan felsefi ilkeleri, Alevi örgütlerinde egemen kılınmaya çalışılmalıdır. Bu ise açıklık ve demokratik katılım olanakları, bir çok insa-nın,dernek çalışmaları sahiplenmesini ve onlara haz duygusunu verir. Dar bir kadro ile kalitesi düşük bir çalışma yerine, istenilen nitelikte bir sonucun elde edilmesi için geniş kadro ile çalışmayı teşvik etmek, alevi örgütlenmelerinin temel ihtiyaçlarındandır. Dolayısı ile katılımcı örgütlenme model üyelerin mücadele cephesini ve çalışma alanını geniºletir.
Katılımı teşvik eden ve buna uygun olanaklar sunan örgütlenme modelleri kendi içinde bürokrat değil, iş üreten ve çalışan, bireysel değil, kollektiv çalışabilme alışkanlıklarını teşvik eder. Bu tarz bir örgütlenme taban merkezliğini savunur. Yönetici ya da yönetici olmayan insanlarımızın, sürekli kollektif çalışma ruhu içende hareket etmeleri bu hareketin kitleselleşmesi için, bir çekim merkezi haline gelebilir, dolayısı ile hedef kitlelere destek verme imkanını yaratabilir.
Demokratik örgüt işleyişine sahip anlayış, üyelerin sadece aidat ödeyen ve pasif konuma itilen, üzerinde yaptırım uygulan bir kesim olarak görmez. Aksine üyeye edilgen olma yerine etkin olma rolü veren, karar dinleme yerine karar alma süreçlerine katılma, üretilen fikirlerin sonuçlarını sadece savunan değil, aynı zamanda bu fikir üretimine aktif katılma olanağı sağlar.
Tabana dayanan demokratik mo-deller, “azınlığın” “çoğunluk” adına karar almasına, bürokratikleşmeye, memur kafalılı davranmayı teşvik eden davranışlara karşı bir alternatif modeldir. Farklı fikirlere saygılı ve hoşgörülüdür. Genel sorunlara yönelik ortak bir fikrin ortaya çıkması için yaygın bir tartışmayı teşvik eder. Ortak kararların aşağıdan yukarıya doğru alınmasını sağlar. Bu model “yönetme” psikolojisi ile “yönetilme” psikoloji arasındaki gizli ve açık çatışmayı önler. Çünkü bu çatışmanın önüne geçilmediği taktirde, “yönetilme” psikolojisi içinde olanların faaliyete aktif katılımını engeller. Bu çatışma aynı zamanda dernek içi ve dışı ilişki-lerde bir güvensizlik duygusunu ortaya çıkarır. Yönetme psikolojisi ya da dürtüsü bir çok insanda vardır, fakat düne kadar yönetilen insanlar yönetilmek istemiyor. Aleviler artık, kendilerinin yönetilmesinden bıkmış, sadece işi ve faaliyeti yönetecek doğal önderler arıyor. Yani insanları yöneten, iktidarını, kendi çıkarlarına payda çıkarabilmek için koruyan bürokratik bir yöneticilik değil, aksine faaliyeti koordine eden, işin yöneticiliğine soyunmuş, iş yapan, iş koordine eden, bürokratlaşmaya olanak vermeyecek bir örgütlenme modellerine alışmalıyız.
Demokratik kurumsal işleyiş bilgi tekeline engeldir.
Tabana dayanan demokratik modeller, bilginin üzerindeki tekelleşmeyi yok eder ve herkesin eşit zamanda, eşit bir biçimde bilgiye ulaşma, bilgiye sahip olma hakkı sağlar. Hiç bir yöneticinin diğer yöneticiden ya da üyelerden, bilgiyi saklamasına fırsat vermez. Bugüne kadar Alevi örgütlenmelerinde sorun yaratan önemli bir olgu ise, bilgilerin saklanması, bilgiyi yukarıda “bilinç” haline dönüştürüp ve bilgi tekelini elinde tutan tek bir merkezin ortaya çıkmasına ısrarla olanak sağlayan ve bunların gündelik hayatın politik ve sosyal sorunlarını çözen ayetler gibi yukarıdan aşağı gönderilme devridir. Bu halen devam eden, yok edilmesi ise uzun bir süre alacak olan bir tür psikolijik vakadır.
Alevilerin kendi sorunlarının çözümü konusunda söz ve karar sahibi olma, toplumda eşit, bağımsız, katılımcı, hakları ve inançsal kimlikleri özgürce yaşayabilen bir insan olarak yaşama gibi haklarını elde edebilmelerinde örgütlü mücadelenin çok önemli bir rolü vardır.
Güçlü, katılımcı, şeffaf ve kurumsallaşmış bir örgütlenme olmadan, güçlü bir mücadele olamaz. Örgütlenme; önceden belirlenmiş ortak amaçları gerçekleştirmek üzere insanların bilgilerini, emeklerini ve olanaklarını birleştirerek belli kurallar çerçevesinde hareket etmeleri demektir. Bireysel başarı; gücünü, sadece o kişinin kendi bilgi ve yeteneklerinden; Örgütsel başarı ise; gücünü, harekete katılan bütün insanların ortak bilgi ve yeteneklerinden alır. Bu nedenle; güçlerini, bir çatı altında birleştiren insanlar, her zaman çok daha büyük başarılara ulaşma olanağına sahiptirler. Her köşe başında bir dernek şeklinde parçalanmış bir örgütlenme anlayışının, Alevilere bugüne kadar istenen faydayı sağlayamadığı her-kesçe bilinmektedir.
Ülkemizde Alevi hareketi büyük bir dağınıklık yaşamaktadır. Bu dağınıklık plansızlığa, plansızlık ise savurganlığa yol açmaktadır.
ABF Alevi örgütleri arasında koordinasyonu ve işbölümünü gerçek anlamda hayata geçirecek durumda ve etkinlikte değildir. Her dernek, kendi başına buyruk bir çalışma anlayışına sahiptir. Örgütlerin hiçbirinde gerçek bir kurumsallaşma ve gerçek bir demokrasi yoktur. Bütün sorunlara günübirlik politikalarla yaklaşılmaktadır. Belli bazı yöneticilerin kişisel çıkar hesaplarına dayanan tasfiyeci anlayışlarla neden oldukları örgüt içi ve örgütler arası kavgalar ise, kronik bir hal almakta ve sadece kavganın taraflarına değil tüm Alevi toplumuna zarar vermektedir. Bu duruma tanık olan Alevilerin içindeki umut beklentisi giderek umutsuzluğa dönüşmektedir.
Bazı şehirlerde aynı şeyleri yapan benzer amaçlı çok sayıda dernek bulunmaktadır. Bir şehirde benzer amaçlı on tane dernek olduğunu düşünelim. Bu aynı zamanda, on ayrı kiralık daire, on ayrı personel, on ayrı telefon, faks, bilgisayar, on ayrı eşya, on ayrı evrak, on ayrı yardım başvurusu, on ayrı kadro demektir. Aynı olayın bir de ülke genelinde meydana geldiğini gözümüzün önüne getirelim. Ortaya çıkan karmaşanın ve savurganlığın boyutlarını kolaylıkla tahmin edebilirsiniz.
Dernekler kendi çalışmaları ya da edinmek istedikleri gayri menkuller konusunda (Cemevi, dernek binası, vb.) yardım toplamak için işyerlerini, Alevileri kapı kapı, dolaşarak bağış toplamaktadır. Bu kapıların on farklı Alevi derneği tarafından yapıldığı düşünüldüğünde, halkımıza da bıkkınlık gelmektedir.
Asıl sorun, Alevilere yeteri kadar kaynak ayrılmamasından daha çok, eldeki kaynakların doğru kullanılmamasıdır. Bazı, sözüm ona “becerikli yöneticiler” Alevilerin çeşitli ihtiyaçlarını karşılama bahanesiyle her yıl bilinen yöntemlerle halktan ve devletten yüz milyarlarca lirayı bulan paralar toplamakta, ancak bu paraların büyük bölümünü, belirtilen amaçlar doğrultusunda harcamamaktadırlar. İhtiyaç olan kültürevi, cemevi, cenaze yıkama yerine, başka çalışmalara aktarılmaktadır.
Alevilerin ihtiyaçlarını ve halkın iyi niyetini istismar ederek topladıkları paraların amaca ve ihtiyaca uygun kullanılmadığı da bilinmektedir. Alevi toplumun örgütlü kesimi bunların kimler olduğunu gayet iyi bilmektedir.
Türkiye’nin başkenti olan Ankara’da, Alevilerin cenazesini kaldıracak, cenaze yeri olan bir Cemevi yoktur.
Dernekler gönüllülük esasına göre faaliyet gösteren hizmet örgütleridir. Bir derneğe üye olan veya yönetici olarak seçilen kişiler, bu durumu bilerek tercihlerini yapmaktadırlar.
Bütün bu olumsuzluklar arasında, büyük maddi imkânsızlıklara rağmen, Alevi toplumuna yararlı olmak için fedakârca çırpınan, ancak sistemdeki bozukluklar nedeniyle fazla bir şey yapamayan gerçekten iyi niyetli insanların da bulunduğunu inkâr etmemek gerekir. Bu gibi insanların bilgi ve emeklerinin boşa gitmemesi için, örgütlenme alanında yeniden yapılanmanın gözden geçirilmesine mutlaka ihtiyaç vardır.
Bilimsel yöntemlerle çalışamayan, sorunlara kalıcı çözümler üretemeyen, uzun vadeli programlar hazırlayamayan, en temel hizmet tesislerini kuramayan, demokratik baskı grubu olma gücüne sahip olamayan örgütlerimiz, toplum üzerinde de, Alevi kitlesi üzerinde de olumlu ve inandırıcı bir etkiye sahip değildirler.
Alevi toplumunun ve örgütlerinin içinde bulunduğu sorunlar istenirse daha da genişletilebilir. Ancak, dünyanın en kolay şeyi, sorunlardan şikâyetçi olmaktır. Sürekli şikâyetçi konumunda kalınarak bugüne kadar hiçbir sorunun çözüldüğü görülmemiştir. Ülkemizde Alevilerin sorunları da, çözüm yollarını da çok iyi bilen; deneyimli ve bilgili insanlar bulunmaktadır. Eksik olan, bu insanların bilgi ve deneyimlerini kararlılıkla uygulamaya geçirme iradesi ve Alevi kitlesinin doğrulardan yana aktif tavır almasıdır. Bu güne kadar Aleviler yararına gerçekleştirebildiğimiz hizmetler olması, gerekenin yüzde beşi bile değildir. Ancak, bazı sorunları aşabildiğimiz takdirde, kısa zamanda çok önemli başarılar sağlayabilecek bir potansiyele ve bilgi birikimine de sahip olduğumuzu belirtmek isterim.
Çözüm önerileri:
- Türkiye’de ve Avrupa’da Alevilerin kurdukları dernek sayısının fazla oluşu bugüne kadar Alevilere hiçbir yarar sağlamamıştır. Derneklerin birleşmesi, birlikte iş yapabilme becerisi, isteği ve motivasyonu artırılmalıdır. Ulusal ve uluslararası düzeyde etkili ve işlevsel bir eşgüdümün sağlanması gerekir. Bu mümkün olamıyorsa, çalışma alanlarına göre örgütlenmiş farklı konularda ihtisaslaşan dernekçilik anlayışı benimsenmeli. Her dernek her işi yapamayacağına göre, dernekler belli alanlarda (kültürel, siyasal, inançsal, hukuksal, bası yayın, vb.) daha uzmanlaşmayı temel olarak üstlenebilir.
- Örgütlenme alanında yeniden yapılanmaya ilişkin konuları tartışmak ve gerekli adımları atmak üzere Alevi örgütlerinin temsilcileri vakit kaybetmeden bir masa etrafında toplanmalı. Gerek geçmişte, gerekse bugün dahi, Alevileri yakından ilgilendiren gündemlere karşı ortak tepki oluşturma konusunda, refleksiz durumumuz açılmalıdır.
- Tüm Alevi toplumuna zarar vermekte olan örgüt içi ve örgütler arası kavgalara son vermek ve karşılıklı güven ortamını tesis etmek amacıyla, ilgili taraflar bir masa etrafında iyi niyet çerçevesinde, uzlaşmaya dönük görüşmelere başlamalı.
- Örgüt içi demokrasiyi sağlamanın ve katılımcı ruhu geliştirmenin en önemli yollarından biri, farklı görüşlerin dernek organlarında temsil edilmesine olanak vermektir. Bu nedenle, dernek tüzükleri, farklı görüşlerin karar organlarında temsil edilmesini sağlayan nisbi temsil esasına dayalı seçim sistemine uygun biçimde düzenlenmeli.
- Halkın ve üyelerin katkıları ile toplanan kaynakların doğru kullanılmasını sağlamak için, daha etkili düzenlemeler ve daha titiz denetimler getirilmelidir. Kaynaklarımızı örgütlerimizin fikirsel kapasitelerini artırmaya yönelik kullanmak ve eğitime aktarmak için önceliklerimizi tesbit etmek gerekir.
- Alevilerle ilgili ulusal ve uluslararası düzenlemeler, (AB süreci) kararlar ve uygulamalar, açıklamalar, örgütlerimiz tarafından yakından izlenmeli ve eş zamanlı refleks gösterilmesini sağlayacak kurumsal mekanizma oluşturulmalıdır.
- Örgütlerimizin olanakları ve sorumlulukları genişletilerek yasal güvencelere kavuşturulmalı.
- Alevi örgüt temsilcilerinin ve uzmanların ortak katılımıyla belli süreleri ve belli hedefleri kapsayan uzun vadeli ulusal çalışma programlar hazırlanmalı ve uygulamalar yakından izlenmeli.
- Aleviler olarak, Alevilerin sorununu, Türkiye
deki mevcut siyasetin kirlenmişleğinden, demokrasi ve insan hakları ihlalindeki politikalardan kaynaklandığını biliyoruz. Çözümünü Türkiye
de verilmekte olan demokrasi ve barış mücadelesinin içerisinde, diğer demokrasi ve barış güçleri ile yan yana durmakla elde edebiliriz. Aleviler olarak taleplerimizi bu ülkede siyasi ve ekonomik baskı altında yaşayan işçinin, köylünün, öğrencinin, kadının, memurun, savaş karşıtlarının, insan hakları savunucuların, sendikaların mücadeleleri ile buluşturmadan, birlikte mücadele edilmeden, Alevilerin kendi sorunlarını çözmesi mümkün değildir. Çünkü herkesin talebinde ortak ve vazgeçilmez ortak unsurlar var; EŞİTLİK, DEMOKRASİ ve BARIŞ. - Derhal geleneksel bir ALEVİ FORUMU örgütlenmelidir. Uluslararası katkılımla oluşabilecek ve her yıl iki kez (Nisan-Kasım olabilir) düzenlenmesinde fayda gördüğüm bu ALEVİ FORUMU, Avrupa’da ve Türkiye’deki Alevi örgütlenmelerinin temsilcileri, fikir kadroları, bilgi ve akademisyen, aydın kimliğinden yararlanacağımız fikir insanlarınında katılımına açık biçimde örgütlenebilir. ALEVİ FORUMU ile Alevi örgütlerinin içinde bulunduğu durumu ve geleceğe dönük çalışma ve vizyonlarını oluşturması için katkı sunması hedeflenmelidir.
”Şimdi bizim aramıza
Yola boyun eğen gelsin
Doğrulayıp öz nefsini
Hakikatı bilen gelsin”
Son söz olmasa da
Bu ve benzer sorunların çözümüne dair düşünce önerilerin, Alevi örgütlerin gündemine getirilmesi ve çözüme kavuşturulması yönünde, herkesin ortak çaba göstermesi Alevilerin ve kurumlarının geleceği açısından tarihi bir sorumluluktur. Böyle bir sorumluluğu yüreğinde hissedenlerin görev başında olması dileği ile….
ALEVİ ÖRGÜTLENMELERİ, SORUNLARI VE GERÇEKLERİ KABUL EDELİM
Alevi örgütlenmelerin fikirsel ve ahlaki önderlik ve liderlik gereksinimi
Günümüz dünyasından insanlığı ve dolaysıyla toplumu etkileyen küresel yozlaşmanın en temelinde, toplumun tüm kesimlerinde fikirsel ve ahlaki liderliğin eksik olması yatmaktadır. Ahlaki liderliğin eksikliği, bir çok DKÖ’lerinde kendini gösteren bir olgudur.
Bir çok Alevi örgütlenmesinde de bu eksiklik vardır. Toplumsal liderliğin tanımı, kurumsal ve fikirsel liderlikten geçer. Örgüt içinde saygınlık kazanmak için, kişisel ihtiraslara değil, hizmete dönük, fikir/kurumsal liderlik ve önderlik esas alınmalıdır. Alevi örgütlenmelerinde “Liderlik ve önderlik” kavramı net olarak anlaşılmamış ve eksiklik olarak sürmektedir. Bu temel sorunun cevabı, Alevi öğretisinde temel ilkelerinde ve toplumsal düşünmenin esaslarında mevcuttur. İnsan merkezli Alevi öğretisinde “liderlik ya da önderlik” tanımı arkaik Alevilikte mevcuttur. Bu öğretinin çağdaş yorumunda ise bir tıkanıklık yaşanmaktadır.
Bu neden bu konu tartışılması gereken önceliğe sahiptir. “Liderlik ve önderlik” kavramına yüklenen farklı anlamlar ve tanımlar, yöneticiler ne üyeler arasında netleşmelidir. Genellikle “liderlik ve önderlik” kelimesinin tanımlaması istendiğinde insanlar çoğunlukla, “yöneten, iş başında olan, kontrol eden kişi”, “o daha iyi bilir, yönetir” veya “görev talimatı veren kişi” şeklinde yanıtlar vermektedir. Ne yazık ki, tarih sayfaları da liderliği bu şekilde tanımlayan kişilerle doludur. Fakat arkaik Alevi tarihinde ne böyle bir tanım, nede böyle kişiler yoktur. Alevi toplumun tarihinde, Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaşi Veli, Şeyh Bedrettin ve daha bir çok önder öğretinin ve Alevi toplumun doğal önderliğini mücadeleleri, fikirsel katkıları ile yaratmıştır. Yani toplumsal düşünmek ve toplumsal davranmaktan başka bir dertleri olmamıştır. Onların kılavuzluğu, liderliği ve önderlik anlayışı, yozlaşmış kişisel ihtiras kurbanı “liderlik ve önderlik”lerden farklı bir yaşam ve öğreti tarihidir.
Bugünün Alevi yöneticileri bu öğreti ile tanışmak zorundadır. Alevi öğretisi, dünyanın her yerinde görülen, otokratik, babacan, yöneten ve “herşeyi bilen” liderlik şekillerine karşıdır. Çünkü bu tarz bir “liderlik” anlayışı, bu türden “liderlerin”, hizmet etmekle yükümlü oldukları kişileri yetkisiz kılma eğilimindedir. Bu tür liderler karar verme sürecini aşırı bir merkeziyetçilik anlayışı içinde kontrol eder ve diğerlerini anlaşmaya ya da dışlamaya zorlarlar. Eğer son 15 yıllık Alevi örgütlenmeleri ortak ergenlik döneminden, ortak olgunluk çağına geçecekse ve eğer Alevi toplumun sorunlarına ilişkin uzun vadeli kazanımları toplamak istiyorsa, kendine bazı sorular sormalıdır. Birincisi, günümüzde yaygın olan liderlik ve önderlik modelleri, insanlığın karşısındaki önemli küresel konuları bütünlük ve adalet içinde çözme yeteneğine sahip fikirsel ve kurumsal liderler ve önderler üretebilmekte midir ? İkincisi, günümüzün liderlik ve önderlik modelleri tarafından oluşturulan kurumlar, sürdürülebilir bir dünya uygarlığı yaratma yeteneğine sahip midir ? Derneklerinde herkesi kucaklayan, fikirsel vizyon etrafından kitleselleşebilme kapasitesine sahip midir? Üçüncüsü, biz kendimiz modası geçmiş, şah kurnazlığı alışkanlıklarımızı ve kişisel ihtiraslarımızı terk etmeye ve yeni bir ahlaki liderlik mo-deli aramaya hazır mıyız ? Dördüncüsü, böyle yeni bir liderlik ve önderlik tarzı nasıl olmalıdır? Alevi öğretisi, kin, kibir, ikircilik, bencillik, kıskançık gibi kötü huylardan arınmış, toplumsal, kollektif, düşünsel, kültürel, ahlaki ve kurumsal liderlik ve önderlik modeli önermektedir. Bizde önderlik ve önderlik anlayışı, insanlara hizmet üzerine kuruludur.
Bu nedenle, bunun ön koşullarından birisi hizmet ruhudur. Bu hizmet ruhu her bireyin kendi ailesine, toplumuna, kurumuna ve sonuçta da, dünya toplumuna hizmettir. Bu hizmetin alanları ise, inançsal, kültürel, felsefi ve siyasidir. Kollektif davranabilmenin yolu, akıl ve mücadele ortaklığından geçer.Örgütlenme ve çalışma tarzlarımıza ilişkin bencilliklerimizi sorgulayalım! Mevcut kurumsal yapılar, çalışma tarzı, yıllardır kafalarımızda şekillendirdiğimiz ve giderek donuklaşan değişmezlerimiz olarak kalmaya devam edemez. Gündelik hayatın nesnel gerçekliği karşısında ve sosyal bir varlık olarak insanların düşünüş ve davranışlarındaki değişikliği diyalektik bir ilişki kurmadan, onun gerisinde kalıp sadece ilkel ve bürokratik merkezci örgütlenme modeli ve anlayışı, yöneticiler için bir anlam ifade edebilir. Fakat Alevi toplumu için bir anlam ifade etmiyor. Yöneticilerin kafalarındaki değişmezleri, sabitleri, sosyal hayatın değişkenliği karşısında, ileriye dönükmüş gibi görünüyor olsa bile, aslında yaptığı tek şey bir adım daha ilerlemeye engel olan, değişkenlik karşısında geriye adım atmaya neden oluyorlar.
Dolaysıyla örgütlenme tarzı ve biçimi bir ihtiyaç üzerinden şekillenen, biçimlenen, değişkenliği içinde barındıran bir anlamda ele alınmalıdır. Kafalarımızda sadece kendi kişisel ihtiyaçlarımıza göre şekillendir-diğimiz modeller ve yapılar, toplumsal açıdan hiç bir işlevi olmayan, küçük gettolar olarak hayatını sürdürürler. Bu kısır döngünün yarattığı geriliğe ve tekçiliğe karşı, hayatın kendi renkliliğine uymayan, hayatın bin tür sorunu karşısında, bir tarz örgütlenme modelini benimsemek ve bunları kendi üzerimize empoze ettiğimiz gibi, toplumun değişik kesimleri üzerinde de aynı modeli empoze etmenin yaratacağı sorunları bir kez daha kucaklamaya kimsenin gücü yetmez. Alevilerin karşı karşıya olduğu kurumsal ve kimlik sorunları, ihtiyaçları ve talepleri ile göz önüne alınırsa, aslında aşağıdan yukarıya örgütlenme gibi anlayışı genel olarak benimsemek, buna denk düşen demokratik bir Alevi örgütlenme modelini yaratmak daha gerçek-çidir.Çünkü kapsayacı ve büyümeye aday bir örgütlenme ihtiyacı ancak, katılımcılık ve eşitlik ilkesi üzerinden mümkündür. İşte bu nedenle Alevi örgütlenmelerinde çoğulculuğu sadece düşünsel alana ilişkin değil, aynı zamanda gündelik hayatın pratiği içerisinde yaşatabilecek bir kültürel gelişimle birlikte ele almalıyız.
Çoğulculuk fikri herkesin kendi başına buyruk hareket etmesi olarak değil, ortak bir fikirsel yolu bulmak için, tartışma düzlemlerinde kendini ifade etmesi olarak anlaşılmalıdır. Yöneticiliğin yerel örgütlenmelerle kollektifleştirilmesi gerekir. Varolan sorunlara eski tarzda bir örgütlenme ve yöneticilik anlayışı ile çözümleri, teorik olarak bulmak mümkün olabilir, fakat bunun uygulamada sürekli duvara toslamasının sebebi, bu tarz bürokratik örgütlenmelerin, somut verimlilikten yoksun olması, geliş-meyi teşvik edecek pratik işlevsellikten uzak durması, faaliyeti koordine etme becerisinde olmaması, herşeyi monolotik ve tek merkezden idare etme psikolojisini aşamamasındandır. Zaten bu tarz bir örgütlenme modelinden medet ummak dipsiz kuyudan yeni bir umutla su çekmeye ben-zer. Sadece şu son 10 yıllık Alevi örgütlenmesinde, örgüt içi demokrasi, dernekler arası ilişkiler ve diğaloglar alanında verdiğimiz sınavların sonucu hepimizce malümdur.
Malum olmasına rağmen bu sonuçlar konusunda hiçbir şey olmamış gibi davrananların yaklaşık % 80`inin eski “Yöneticiler” olması zaten şaşırtıcı değil. Demokratik ve Alevi öğretisine uygun örgütlenme modeli vardır Bugüne kadar sürdürülen geleneksel örgütlenme modelinin karşısında sanki başka bir altenatifi yokmuş gibi davranmak, alternatif olarak sunulanları çok lüks bulanlar, aslında içlerine nüfus etmiş bürokratik örgüt cana-varını tek model olarak dayatmaktan başka bir derdi yoktur.Bu açıdan yaklaşıldığında, elit bir yönetim anlayışını dışlamak ve üyelerinin, en yaygın biçimde, kendi beceri ve yeteneklerini, ilgi alanlarını sunalabilecek demokratik imkanlar yaratılmalıdır. Bu tarz bir çalışma olanaklarını yaratmak ise ancak kollektiv yöneticilik modeli gerçekleşir. Böylece dar grupla yürütülecek faaliyetin yerine, daha fazla insan gücünün katılımını sağlarak yürütülmesi olanağı doğar. Alevi öğretisinde katılımcılığı eşit haklarla tanımlayan felsefi ilkeleri, Alevi örgütlerinde egemen kılınmaya çalışılmalıdır. Bu ise açıklık ve demokratik katılım olanakları, bir çok insa-nın,dernek çalışmaları sahiplenmesini ve onlara haz duygusunu verir.
Dar bir kadro ile kalitesi düşük bir çalışma yerine, istenilen nitelikte bir sonucun elde edilmesi için geniş kadro ile çalışmayı teşvik etmek, alevi örgütlenmelerinin temel ihtiyaçlarındandır. Dolayısı ile katılımcı örgütlenme model üyelerin mücadele cephesini ve çalışma alanını geniºletir. Katılımı teşvik eden ve buna uygun olanaklar sunan örgütlenme modelleri kendi içinde bürokrat değil, iş üreten ve çalışan, bireysel değil, kollektiv çalışabilme alışkanlıklarını teşvik eder. Bu tarz bir örgütlenme taban merkezliğini savunur. Yönetici ya da yönetici olmayan insanlarımızın, sürekli kollektif çalışma ruhu içende hareket etmeleri bu hareketin kitleselleşmesi için, bir çekim merkezi haline gelebilir, dolayısı ile hedef kitlelere destek verme imkanını yaratabilir. Demokratik örgüt işleyişine sahip anlayış, üyelerin sadece aidat ödeyen ve pasif konuma itilen, üzerinde yaptırım uygulan bir kesim olarak görmez. Aksine üyeye edilgen olma yerine etkin olma rolü veren, karar dinleme yerine karar alma süreçlerine katılma, üretilen fikirlerin sonuçlarını sadece savunan değil, aynı zamanda bu fikir üretimine aktif katılma olanağı sağlar. Tabana dayanan demokratik mo-deller, “azınlığın” “çoğunluk” adına karar almasına, bürokratikleşmeye, memur kafalılı davranmayı teşvik eden davranışlara karşı bir alternatif modeldir.
Farklı fikirlere saygılı ve hoşgörülüdür. Genel sorunlara yönelik ortak bir fikrin ortaya çıkması için yaygın bir tartışmayı teşvik eder. Ortak kararların aşağıdan yukarıya doğru alınmasını sağlar. Bu model “yönetme” psikolojisi ile “yönetilme” psikoloji arasındaki gizli ve açık çatışmayı önler. Çünkü bu çatışmanın önüne geçilmediği taktirde, “yönetilme” psikolojisi içinde olanların faaliyete aktif katılımını engeller. Bu çatışma aynı zamanda dernek içi ve dışı ilişki-lerde bir güvensizlik duygusunu ortaya çıkarır. Yönetme psikolojisi ya da dürtüsü bir çok insanda vardır, fakat düne kadar yönetilen insanlar yönetilmek istemiyor. Aleviler artık, kendilerinin yönetilmesinden bıkmış, sadece işi ve faaliyeti yönetecek doğal önderler arıyor. Yani insanları yöneten, iktidarını, kendi çıkarlarına payda çıkarabilmek için koruyan bürokratik bir yöneticilik değil, aksine faaliyeti koordine eden, işin yöneticiliğine soyunmuş, iş yapan, iş koordine eden, bürokratlaşmaya olanak vermeyecek bir örgütlenme modellerine alışmalıyız. Demokratik kurumsal işleyiş bilgi tekeline engeldir. Tabana dayanan demokratik modeller, bilginin üzerindeki tekelleşmeyi yok eder ve herkesin eşit zamanda, eşit bir biçimde bilgiye ulaşma, bilgiye sahip olma hakkı sağlar. Hiç bir yöneticinin diğer yöneticiden ya da üyelerden, bilgiyi saklamasına fırsat vermez. Bugüne kadar Alevi örgütlenmelerinde sorun yaratan önemli bir olgu ise, bilgilerin saklanması, bilgiyi yukarıda “bilinç” haline dönüştürüp ve bilgi tekelini elinde tutan tek bir merkezin ortaya çıkmasına ısrarla olanak sağlayan ve bunların gündelik hayatın politik ve sosyal sorunlarını çözen ayetler gibi yukarıdan aşağı gönderilme devridir.
Bu halen devam eden, yok edilmesi ise uzun bir süre alacak olan bir tür psikolijik vakadır. Alevilerin kendi sorunlarının çözümü konusunda söz ve karar sahibi olma, toplumda eşit, bağımsız, katılımcı, hakları ve inançsal kimlikleri özgürce yaşayabilen bir insan olarak yaşama gibi haklarını elde edebilmelerinde örgütlü mücadelenin çok önemli bir rolü vardır. Güçlü, katılımcı, şeffaf ve kurumsallaşmış bir örgütlenme olmadan, güçlü bir mücadele olamaz. Örgütlenme; önceden belirlenmiş ortak amaçları gerçekleştirmek üzere insanların bilgilerini, emeklerini ve olanaklarını birleştirerek belli kurallar çerçevesinde hareket etmeleri demektir. Bireysel başarı; gücünü, sadece o kişinin kendi bilgi ve yeteneklerinden; Örgütsel başarı ise; gücünü, harekete katılan bütün insanların ortak bilgi ve yeteneklerinden alır. Bu nedenle; güçlerini, bir çatı altında birleştiren insanlar, her zaman çok daha büyük başarılara ulaşma olanağına sahiptirler. Her köşe başında bir dernek şeklinde parçalanmış bir örgütlenme anlayışının, Alevilere bugüne kadar istenen faydayı sağlayamadığı her-kesçe bilinmektedir. Ülkemizde Alevi hareketi büyük bir dağınıklık yaşamaktadır. Bu dağınıklık plansızlığa, plansızlık ise savurganlığa yol açmaktadır. ABF Alevi örgütleri arasında koordinasyonu ve işbölümünü gerçek anlamda hayata geçirecek durumda ve etkinlikte değildir. Her dernek, kendi başına buyruk bir çalışma anlayışına sahiptir. Örgütlerin hiçbirinde gerçek bir kurumsallaşma ve gerçek bir demokrasi yoktur.
Bütün sorunlara günübirlik politikalarla yaklaşılmaktadır. Belli bazı yöneticilerin kişisel çıkar hesaplarına dayanan tasfiyeci anlayışlarla neden oldukları örgüt içi ve örgütler arası kavgalar ise, kronik bir hal almakta ve sadece kavganın taraflarına değil tüm Alevi toplumuna zarar vermektedir. Bu duruma tanık olan Alevilerin içindeki umut beklentisi giderek umutsuzluğa dönüşmektedir.Bazı şehirlerde aynı şeyleri yapan benzer amaçlı çok sayıda dernek bulunmaktadır. Bir şehirde benzer amaçlı on tane dernek olduğunu düşünelim. Bu aynı zamanda, on ayrı kiralık daire, on ayrı personel, on ayrı telefon, faks, bilgisayar, on ayrı eşya, on ayrı evrak, on ayrı yardım başvurusu, on ayrı kadro demektir. Aynı olayın bir de ülke genelinde meydana geldiğini gözümüzün önüne getirelim. Ortaya çıkan karmaşanın ve savurganlığın boyutlarını kolaylıkla tahmin edebilirsiniz. Dernekler kendi çalışmaları ya da edinmek istedikleri gayri menkuller konusunda (Cemevi, dernek binası, vb.) yardım toplamak için işyerlerini, Alevileri kapı kapı, dolaşarak bağış toplamaktadır. Bu kapıların on farklı Alevi derneği tarafından yapıldığı düşünüldüğünde, halkımıza da bıkkınlık gelmektedir. Asıl sorun, Alevilere yeteri kadar kaynak ayrılmamasından daha çok, eldeki kaynakların doğru kullanılmamasıdır.
Bazı, sözüm ona “becerikli yöneticiler” Alevilerin çeşitli ihtiyaçlarını karşılama bahanesiyle her yıl bilinen yöntemlerle halktan ve devletten yüz milyarlarca lirayı bulan paralar toplamakta, ancak bu paraların büyük bölümünü, belirtilen amaçlar doğrultusunda harcamamaktadırlar. İhtiyaç olan kültürevi, cemevi, cenaze yıkama yerine, başka çalışmalara aktarılmaktadır. Alevilerin ihtiyaçlarını ve halkın iyi niyetini istismar ederek topladıkları paraların amaca ve ihtiyaca uygun kullanılmadığı da bilinmektedir. Alevi toplumun örgütlü kesimi bunların kimler olduğunu gayet iyi bilmektedir. Türkiye’nin başkenti olan Ankara’da, Alevilerin cenazesini kaldıracak, cenaze yeri olan bir Cemevi yoktur. Dernekler gönüllülük esasına göre faaliyet gösteren hizmet örgütleridir. Bir derneğe üye olan veya yönetici olarak seçilen kişiler, bu durumu bilerek tercihlerini yapmaktadırlar. Bütün bu olumsuzluklar arasında, büyük maddi imkânsızlıklara rağmen, Alevi toplumuna yararlı olmak için fedakârca çırpınan, ancak sistemdeki bozukluklar nedeniyle fazla bir şey yapamayan gerçekten iyi niyetli insanların da bulunduğunu inkâr etmemek gerekir.
Bu gibi insanların bilgi ve emeklerinin boşa gitmemesi için, örgütlenme alanında yeniden yapılanmanın gözden geçirilmesine mutlaka ihtiyaç vardır. Bilimsel yöntemlerle çalışamayan, sorunlara kalıcı çözümler üretemeyen, uzun vadeli programlar hazırlayamayan, en temel hizmet tesislerini kuramayan, demokratik baskı grubu olma gücüne sahip olamayan örgütlerimiz, toplum üzerinde de, Alevi kitlesi üzerinde de olumlu ve inandırıcı bir etkiye sahip değildirler. Alevi toplumunun ve örgütlerinin içinde bulunduğu sorunlar istenirse daha da genişletilebilir. Ancak, dünyanın en kolay şeyi, sorunlardan şikâyetçi olmaktır. Sürekli şikâyetçi konumunda kalınarak bugüne kadar hiçbir sorunun çözüldüğü görülmemiştir. Ülkemizde Alevilerin sorunları da, çözüm yollarını da çok iyi bilen; deneyimli ve bilgili insanlar bulunmaktadır. Eksik olan, bu insanların bilgi ve deneyimlerini kararlılıkla uygulamaya geçirme iradesi ve Alevi kitlesinin doğrulardan yana aktif tavır almasıdır. Bu güne kadar Aleviler yararına gerçekleştirebildiğimiz hizmetler olması, gerekenin yüzde beşi bile değildir. Ancak, bazı sorunları aşabildiğimiz takdirde, kısa zamanda çok önemli başarılar sağlayabilecek bir potansiyele ve bilgi birikimine de sahip olduğumuzu belirtmek isterim.
Çözüm önerileri:
- Türkiye’de ve Avrupa’da Alevilerin kurdukları dernek sayısının fazla oluşu bugüne kadar Alevilere hiçbir yarar sağlamamıştır. Derneklerin birleşmesi, birlikte iş yapabilme becerisi, isteği ve motivasyonu artırılmalıdır. Ulusal ve uluslararası düzeyde etkili ve işlevsel bir eşgüdümün sağlanması gerekir. Bu mümkün olamıyorsa, çalışma alanlarına göre örgütlenmiş farklı konularda ihtisaslaşan dernekçilik anlayışı benimsenmeli. Her dernek her işi yapamayacağına göre, dernekler belli alanlarda (kültürel, siyasal, inançsal, hukuksal, bası yayın, vb.) daha uzmanlaşmayı temel olarak üstlenebilir.
- Örgütlenme alanında yeniden yapılanmaya ilişkin konuları tartışmak ve gerekli adımları atmak üzere Alevi örgütlerinin temsilcileri vakit kaybetmeden bir masa etrafında toplanmalı. Gerek geçmişte, gerekse bugün dahi, Alevileri yakından ilgilendiren gündemlere karşı ortak tepki oluşturma konusunda, refleksiz durumumuz açılmalıdır.
- Tüm Alevi toplumuna zarar vermekte olan örgüt içi ve örgütler arası kavgalara son vermek ve karşılıklı güven ortamını tesis etmek amacıyla, ilgili taraflar bir masa etrafında iyi niyet çerçevesinde, uzlaşmaya dönük görüşmelere başlamalı.
- Örgüt içi demokrasiyi sağlamanın ve katılımcı ruhu geliştirmenin en önemli yollarından biri, farklı görüşlerin dernek organlarında temsil edilmesine olanak vermektir. Bu nedenle, dernek tüzükleri, farklı görüşlerin karar organlarında temsil edilmesini sağlayan nisbi temsil esasına dayalı seçim sistemine uygun biçimde düzenlenmeli.
- Halkın ve üyelerin katkıları ile toplanan kaynakların doğru kullanılmasını sağlamak için, daha etkili düzenlemeler ve daha titiz denetimler getirilmelidir. Kaynaklarımızı örgütlerimizin fikirsel kapasitelerini artırmaya yönelik kullanmak ve eğitime aktarmak için önceliklerimizi tesbit etmek gerekir.
- Alevilerle ilgili ulusal ve uluslararası düzenlemeler, (AB süreci) kararlar ve uygulamalar, açıklamalar, örgütlerimiz tarafından yakından izlenmeli ve eş zamanlı refleks gösterilmesini sağlayacak kurumsal mekanizma oluşturulmalıdır.
- Örgütlerimizin olanakları ve sorumlulukları genişletilerek yasal güvencelere kavuşturulmalı.
- Alevi örgüt temsilcilerinin ve uzmanların ortak katılımıyla belli süreleri ve belli hedefleri kapsayan uzun vadeli ulusal çalışma programlar hazırlanmalı ve uygulamalar yakından izlenmeli.
- Aleviler olarak, Alevilerin sorununu, Türkiye
deki mevcut siyasetin kirlenmişleğinden, demokrasi ve insan hakları ihlalindeki politikalardan kaynaklandığını biliyoruz. Çözümünü Türkiye
de verilmekte olan demokrasi ve barış mücadelesinin içerisinde, diğer demokrasi ve barış güçleri ile yan yana durmakla elde edebiliriz. Aleviler olarak taleplerimizi bu ülkede siyasi ve ekonomik baskı altında yaşayan işçinin, köylünün, öğrencinin, kadının, memurun, savaş karşıtlarının, insan hakları savunucuların, sendikaların mücadeleleri ile buluşturmadan, birlikte mücadele edilmeden, Alevilerin kendi sorunlarını çözmesi mümkün değildir. Çünkü herkesin talebinde ortak ve vazgeçilmez ortak unsurlar var; EŞİTLİK, DEMOKRASİ ve BARIŞ. - Derhal geleneksel bir ALEVİ FORUMU örgütlenmelidir. Uluslararası katkılımla oluşabilecek ve her yıl iki kez (Nisan-Kasım olabilir) düzenlenmesinde fayda gördüğüm bu ALEVİ FORUMU, Avrupa’da ve Türkiye’deki Alevi örgütlenmelerinin temsilcileri, fikir kadroları, bilgi ve akademisyen, aydın kimliğinden yararlanacağımız fikir insanlarınında katılımına açık biçimde örgütlenebilir. ALEVİ FORUMU ile Alevi örgütlerinin içinde bulunduğu durumu ve geleceğe dönük çalışma ve vizyonlarını oluşturması için katkı sunması hedeflenmelidir.”Şimdi bizim aramızaYola boyun eğen gelsinDoğrulayıp öz nefsiniHakikatı bilen gelsin” Son söz olmasa da Bu ve benzer sorunların çözümüne dair düşünce önerilerin, Alevi örgütlerin gündemine getirilmesi ve çözüme kavuşturulması yönünde, herkesin ortak çaba göstermesi Alevilerin ve kurumlarının geleceği açısından tarihi bir sorumluluktur. Böyle bir sorumluluğu yüreğinde hissedenlerin görev başında olması dileği ile….
Turan Eser PSAKD MYK Üyesi
turaneser@pirsultan.org
30.08.2004