Cuma, Aralık 27, 2024
No menu items!
Arşivİsmail Kaygusuz Alevisiz “Alevi Ön Zirvesi”

İsmail Kaygusuz Alevisiz “Alevi Ön Zirvesi”

Yazımıza, daha önce (burada) yayınlanan makalemizin son paragrafıyla başlamak istiyoruz. Ayrıca yanıt alıncaya kadar, bu konuda yazacağımız her yazının başında sorumuzu soracağız:
“Devlet Bakanının Diyanet İşlerinin yeniden yapılandırılması planlarının eyleme konulduğu; araştırma grupları oluşturularak çalışmalara başlandığını basından izliyoruz. Öyle anlaşılıyor ki, çok övdüğü ve Diyaneti ellerine teslim etmek istediği İlahiyatçı meslekdaşlarının “Türk Sünniliğinden, Hanefi mezhebinin bir tarikatına” ulaşan bir çizgi üzerindeki Alevilik tanımlamalarını yaşama geçirmeyi hedeflemektedir. Gerçekte biz, kendisinin Alevi-Bektaşiliği bir teolog ve felsefeci olarak nasıl yorumladığını öğrenmek istiyoruz; acaba Prof. Dr. Mehmet Aydın Alevilik-Bektaşilik üzerinde araştırmalar yapan, kitaplar yazan İlahiyatçı ve Diyanetçi bilginlerin neresinde bulunuyor? Hemen yanıbaşlarında mı yoksa uzaklarında mı? Merak bu ya, öğrenmekte ısrarlıyız!”
Diyanet’ten sorumlu Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın söyleşilerinde, “Aleviliği bilimsel ele alıp, bilgi zeminini güvenilir kılmalıyız. Bu bilimsel temeli oluşturduktan sonra Alevilerle ilgili birşeyler yapabiliriz” diyordu. Aldığımız duyumlara göre, “birşeyler yapmaya” başlamış; yani “Aleviliğin bilgi zeminini güvenilir kılmak ve böylece bir bilimsel temel oluşturmak” için Gölbaşı’nda bir ön Alevi zirvesi toplanmış bile. Sayın Bakan “Abant Gölü”nden sonra “Gölbaşı” toplantılarına başladığına göre gölleri çok seviyor olmalıdır. Olasıdır ki, göl kıyısı ya da gölün yanıbaşında bulunmak katılımcılara büyük düşünsel esin veriyor!
Ruşen Çakır 23.01.2003 tarihli Vatan gazetesinde bu mutlu haberi (!), “Gölbaşı’nda Alevi zirvesi” başlığı altında şöyle anlatıyor:
“Devlet Bakanı Mehmet Aydın, 70 kişiyle ‘ön zirve’ yaptı. Zirvede, Alevilerin isteklerini içeren 20 maddelik plan Bakan Aydın’a verildi. Göreve geldikten kısa bir süre sonra verdiği bir demeçte ‘Alevi zirvesi toplayacağız’ diyen Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan Sorumlu Devlet Bakanı Prof. Mehmet Aydın’ın, ilahiyatçı, öğretim üyesi ve Alevi inanç önderlerinden yaklaşık 70 kişiyle bir ‘ön zirve’de bir araya geldiği öğrenildi. Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi’nin ön ayak olduğu yemekli toplantı, 10 Ocak 2003 akşamı, üniversitenin Ankara Gölbaşı’ndaki sosyal tesislerinde gerçekleşti. Zirveye Diyanet işleri Başkan Yardımcısı Rıdvan Çakır, Din Öğretimi Genel Müdürlüğü ve Din İşleri Yüksek Kurulu üyeliği de yapan A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Mualla Selçuk, Çorum İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Nadim Macit, Alevi-Bektaşi kültürü üzerine araştırmalarıyla tanınan H.Ü. öğretim üyesi, tarihçi Prof. Ahmet Yaşar Ocak gibi isimlerin dışında Anadolu’dan bazı Alevi ocaklarının temsilcileri katıldı.”
Hani sayın Bakan daha önce, “Alevilik İslam’ın yorumu olarak kabul edilir, ancak Alevi yorumu üzerinde yeteri kadar bilgi yok. Alevilerin dine getirdikleri farklı yorumların açılması, bir seminer veya sempozyum konusu olması lazım. Bunun için de yorum sahiplerinin kendilerinin konuşması lazım; Alevi dünyasındaki düsünce ve bilgi genişliğini yeterince bilmiyoruz” diyordu? Üstelik bu toplantıların İzmir’de yapılacağı gündeme gelmiş ve çeşitli gazetelerin köşe yazarları da bu karara övgüler düzmüştü. Doğrusu biz, yararına fazla inanmasak da bunu, gerçekten Alevilikteki düşünce ve bilgi zenginliğinden doğan çok çeşitli görüş ve yorumları benimsemiş -yerli ve yabancı- yazarların, ilahiyatçı, bilim adamı, tarihçi ve araştırmacıların katılacağı, topluma açık panel ve seminerler biçiminde algılamıştık. Kaldı ki, zaten bu tartışmalar kıyasıya yapılıyor, yorum ve görüş sahipleri de ortada. Oysa sayın Bakan, bu çeşit toplantılarla bilimsel temel oluşturup, ortak toplumsal yarar noktaları saptadıktan sonra, kendi deyimiyle “Aleviler için birşeyler yapmayı” düşünüyordu. Ne oldu da alelacele, bir Gölbaşı ön zirvesi toplama gereği duyuldu? Yoksa, sayın Bakan’ın kulağına birileri, “düşündüğünüz biçimde yapacağınız toplantılardan bir sonuç alamazsınız; Alevilerde her kafadan bir ses çıkıyor, kendi aralarında bile ortak düşünsel yaklaşım gösteremiyorlar” filan mı dedi acaba? Onun için mi, böyle bir gizlilik ve el çabukluğuyla -Alevilere rağmen- Alevi zirvesi, başkentin siyaset delhizlerine taşındı? Birkaç Ocak dedesi, Diyanet uzmanları, İlahiyat Dekanları ve bazı yazarlardan oluşturulan 70 kişiyle bir toplantı yapılıyor ve adına “Alevi Ön Zirvesi” deniyor. Demek bu kişiler, Alevi-Bektaşiliğin ne olup, ne olmadığı konusunda düşünce üretiyorlar? Ve büyük olasıyla bu düşünceler temelinde (bilimsel?) bir tanımda birleşecekler. Öyle anlaşılıyor ki, bu tek tip elbiseyi -pardon tanımlamayı-, ülke nüfusunun üçte birini oluşturan Alevi-Bektaşi toplumuna giydirmek için hazırlanıyorlar.
Böylelikle devlet ve hükümet siyaseti bağlamında resmi Alevilik tanımlaması oluşturulduktan sonra, Bakan’ın arzu eder göründüğü geniş toplantılar yapılabilir. Bugüne değin Diyanet ve İlahiyat çevrelerinin Aleviliğin ne olduğu -gerçekte onlara göre ne olması gerektiği!- üzerinde döktürdükleri çok sayıda yazılarındaki tanımlar ve yorumlarını zaten biliyoruz. İlahiyatçılardan bazıları, “Alevilik Türk Sünniliğidir, Türklüktür; düşünsel ve tasavvuf anlayışıyla Maturidi’ye ve bu nedenle Hanefi mezhebine bağlı bir tarikattır. (Hanefi mezhebinin en büyük İmamlarından biri olan Abu Mansur-i Maturidi, “eğer bir kişi, Kuran-ı Kerim’i zamanımızın melodik yapısına uyarlanmış bir müzik tonunda okuyan birini dinler ve ‘okuyuşun çok güzel’ derse kafir olur; karısı boş düşmüştür ve o ana kadar yaptığı dualarını, kıldığı namazları ve tövbelerini kaybeder” demiştir. Oysa Alevi toplu tapınmalarında, yani Görgü Cemlerinde Kuran’dan ayetler ve hadisler içeren nefesler, deyişler müzik ve saz eşliğinde okunmakta. Müzik ve semah Tanrı’ya tapınmanın bir parçasıdır, onlarsız ibadet eksik kalır. Maturidi’nin tasavvuf anlayışına bağlı bir tarikattır demek Aleviliğe en büyük iftiradır. Bunlar ne yapmak istiyorlar bu tür hakaret ve karaçalmalarla? Alevi toplumunu bu zırvalarla yıldıracaklarını mı sanıyorlar?) Bu ikilik neden? Aleviler Ali’yi ve Ehlibeyti seviyorlarsa , Sünniler de seviyor. Allahımız peygamberimiz bir; Ali Muhammed’in şeriatına tamamıyla bağlı ve beş vakit namazını kılıyordu, zaten mescitte öldürülmüştü(!) O zaman biz Sünniler Alevi, Aleviler de Sünnidir. Ayrılık-gayrılık yok aramızda; gelin bütünleşelim, birlik olalım; Sünnilik ne Alevilik ne?” gibi basit mantık oyunlarıyla siyasi hamaset yapıyordu. Bazıları ise, Ehlibeyt kavramının sözcük anlamından (evhalkı) hareketle, Emevi Ehlibeyti, Abbasi Ehlibeyti ile karşılaştırarak, hakaret edercesine “Muhammed, Ali, Fatima, Hasan ve Hüseyin” (Ehlibeyt) beşlisini kutsallıktan uzaklaştırıyor. Ehlibeyt yandaşlarının İslam tarihi içerisindeki toplumsal ve inançsal hareketlerini, gururla Emevi-Abbasi yandaşlığını yaparak, “Ehlibeyt rantını yeme” biçiminde değerledirebiliyordu. Kısacası koskoca Heterodoks İslam (Alevilik) tarihini yadsımaktan geri kalmıyorlar yazılarında. Devlet Bakanı Prof.Dr. Mehmet Aydın, işte bu görüş ve anlayıştaki İlahiyatçılara, yeniden yapılandırmak istediği Diyaneti teslime hazırlanıyor.
Alevilik ve Alevilere karşı bu tür anlayışla bakan ve değerlendirmeler yapan kişilerle, göstermelik ve bunları benimseyen “namaz da niyaz da bizim, hakiki Müslüman biziz, biz Caferiyiz ya da Alevinin Sünninin birbirinden farkı yoktur” diye “Hacı Bektaş Veli Dergisi”nde ve Milliyetçi-İslamcı yazılı / görsel basında demeçler vermiş bazı çıkarcı ve takıyyeci Ocak dedeleri Gölbaşı Alevi ön zirvesi yapıyorlar. Alevi-Bektaşi toplumu adına içeriğini bilmediğimiz 20 maddelik de bir plan sunuyorlar Devlet Bakanına.
Meğer Devrede Kimler Varmış?
Bir bakıyoruz arkasından “Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi” çıkıyor. Hem de ne çıkış! Alevi-Bektaşi kültürü üzerinde çalışma yürüten tek devlet kuruluşu olduğunu olduklarını saklamadan gururla söyleyerek, toplantıyı yönlendiriyorlar. Dergilerinde ısrarla inancımızı bir tek Orta Asya Şamanizmine bağlayarak, Alevi dede ve babalarını, Şaman ve Kamanlarla eşleştirip Alevi-Bektaşiliği Türk dini olarak niteleyen; Alevilik inanç sisteminin evrenselliğini yadsıyıp, “Çubuk (çevresi) Aleviliği” diyecek kadar yerelleştirip parçalamaya çalışan bu merkezin elemanları görüş ve düşüncelerini 20 maddelik resmi bildirim gibi yeni Bakan’a sunuyorlar. Bu Merkezin amacı, adını taşıdığı Hacı Bektaş Veli’yi Sünnileştirip, onun 13.yüzyılda Anadolu’da Türklüğü yaymış (?) olduğunu yayınlarıyla herkese kabul ettirmek. Alevi-Bektaşi kültür ve inancın üzerinde araştırma yaptıklarını söyleyenler, Hacı Bektaş Veli Dergisi’nde, Anadolu Aleviliğinin can damarları ve yaratıcıları olan Hacı Bektaş Veli’yi, Yunus Emre’yi, Kaygusuz Abdal’ı, Pir Sultan Abdal’ı.. Sünni gösterme, onların ortodoks inançlı olduklarını ıspatlama çabasına girişmiş çok sayıda makaleler yayınlamış ve yayınlamayı sürdürmektedirler. İşte bu bilgin kişiler Aleviliği, Alevilerden daha çok sevdikleri ve kendi söylemleriyle, Alevilerde “yetişmiş elemanlar bulunmadığı” için Alevi-Bektaşi toplumu adına zirve toplantısı düzenliyorlar.
Bakınız adı geçen Merkez’in müdürü Prof. Dr. Alemdar Yalçın, Vatan gazetesine neler söylüyor:
“Bakan’ın sözleri üzerine böyle bir şurayı düzenlemeye biz talip olduk. Her ne kadar Bakan Bey, bunun İzmir’de olmasını temenni etse de Alevi-Bektaşi kültürü üzerine çalışma yürüten en eski ve tek kamu kuruluşu biziz.”
Bu sözlerle söylenmek istenen bizce şudur: Alevi-Bektaşi kültürü üzerine çalışan bir devlet kuruluşu olarak, Alevilik ve Alevilere ilişkin resmi devlet görüşünü biz temsil ediyoruz; bu görüşleri bir ön zirveyle tam netleştirdikten sonra, yapılacak Alevi zirvesine gidilmelidir. Demek ki devlet, Gazi Üniversitesi’nin “Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi”ne böyle bir yükümlülük vermiş. Sayın Yalçın, “Alevi sorununu soğukkanlı bir şekilde, bilimsel bir ortamda tartışılması gerekir. Yapılacak zirvede ağırlığın bilim adamlarında olmasını, Alevi-Bektaşi kuruluşlarınınsa ilgili komisyonlara katılmasını savunuyor” görünüyorsa da, bu ön zirvede Bakan’a ve katılımcılara, devletin resmi görüşünü aktarma görevini yerine getirmektedir. Anlaşılıyor ki, bilimsel tartışma ortamında bu görüşlerin dışına çıkılmaması ve aykırı düşüncelerin kabul görmemesi konusunda onlar uyarıldılar. Sonra sanki, belli bir çevrenin dışında Alevi-Bektaşi toplumu, Diyanet’te temsil edilmek istiyormuş gibi, “Alevilerin yeterli sayıda yetişmiş elemanları yokluğundan, Diyanet’te temsil edilme konusunda hazır olmadıklarını, bu konunun süreç içinde çözümleneceğini” düşünen Prof. Yalçın şunu ekliyor: “Eğer varolan sivil toplum örgütlerinden birinin temsili söz konusu olursa o zaman kavga çıkar, kaos olur.” Böylece, Cem Vakfı’nın da önü kapanmış (!) görünüyor.
Sonuç olarak gizlice yapılan bu sözde Alevi ön zirvesi yanlıştır. Alevi-Bektaşi toplumu hakkında, kendi inançsal ve demokratik sivil örgütleri dışında, herhangi bir devlet kurumu karar veremez. Önemli olan, bu inanç toplumunun tüm örgütlerinin yöneticileri, Alevi inancının gerektirdiği “kendi özünü Dar’a çekerek”, yani özeleştiri yapıp birlik sağlamasıdır. Amaçları ve isteklerinde birlik sağlayarak mücadele etmeleridir. Aleviliği tanımlamaya ve inancımızı Sünni anlayışı çerçevesinde değerlendirmeye devletin hakkı olmadığı gibi, Alevi inanç toplumunu yok saymaya da hiç kimsenin gücü yetmez.
Aleviyol, 6.2.2003
Yorum

İLGİLİ YAZILAR
spot_img

Bizden Seçmeler