Doç. Dr. Tonguç GÖRKER
TV’de büyük haber programının yönetmeni, iki milletvekilini konuşturuyor. ANAP’lı olanı ılımlı görünme çabasıyla, imam-hatip okullarında başörtünün kullanılması gerektiğini, laik Batı ülkelerinin ruhban okullarında rahibelik öğrencilerinin örtündüğünü söylüyor. DSP’li milletvekili yanıt olarak bu okulların imam yetiştirmediğini, mezunlarının mühendislik, hekimlik, hukukçuluk vb. mesleklere yöneldiğini belirtiyor. Büyük haber programının büyük yönetmeni, kendisinin tarafsız olduğunu belirterek, gerçekten de laik Batı ülkelerinin ruhban okullarında rahibelik öğrencilerinin örtündüklerini doğruluyor ve başörtücü milletvekiline (tarafsızca!) destek veriyor.
Bu görüntüye yakın günlerde ANAP Başkanı’nın 28 Şubat sürecini eleştirdiği söylentileri yayılıyor. Kısa zaman sonra İstanbul Üniversitesi’nin açılışında Rektör Profesör Kemal Alemdaroğlu , ”Dünyada hiçbir demokratik rejim, varlığını tehdit eden düşünce ve eylemlere özgürlük tanımaz. İnsan hakları ve özgürlük kavramı içinde demokrasi anlayışını yozlaştırmaya ve özgürlükler kaosu haline getirmeye hiç kimsenin ve hiçbir kurumun hakkı yoktur” diyor. Davetlilerden ANAP’lı genç bir bakan ısrarla söz alıp el-kol hareketleri ve artistik görünme çabaları ile rektörün konuşmasını eleştiriyor. Bu tür sözleri askerin kullanabileceğini, ancak rektörün konuşmasında aynı sözlerin yakışmadığını söylüyor. Toplantıyı izleyenler, bakanın konuşmasından, askerlerimizin kaba konuştukları, rektörün ise yuvarlak, kaypak, her anlama gelebilen belirsiz sözcükler kullanması gerektiği anlamını çıkarıyorlar.
Politikacılarımız zaman zaman sözleri ve tavırları ile bize Aziz Nesin’ i anımsatırlar. Bu art arda gelen savlar ve davranışlar, bu kez bana Aziz Nesin’i değil, Uğur Mumcu’ nun ”bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak” deyimini anımsattı. Başkanıyla, bakanıyla, milletvekiliyle ANAP yetkililerinin bu tür çıkışları, bende konu hakkında yeterince bilgi sahibi olmadıkları kanısına neden oldu. Çünkü ülkemizi tehdit eden din satıcılarına ve bölücülere destek vermeleri olasılığının söz konusu olmadığını biliyorum. Konu hakkındaki gerçekleri bir kez daha anımsayalım:
1- Laik Batı ülkelerinin rahibe adaylarının örtündükleri doğru. Ama imam-hatip okullarında rahip de yetişmiyor, rahibe de. Çünkü Müslümanlıkta ruhban sınıfı yok. Müslümanlıkta ”imam” isimli bir meslek de yok. Toplu namaz sırasında topluluktan bir kişi namazı yönetiyor ve namaz kılanlar onunla aynı hareketleri yaparak düzenli görünümü sağlıyor. Toplu namazı yöneten kişiye imam deniyor. Her toplu namazda ayrı bir kişi imamlık yapabiliyor. İmamın din diploması olması gerekli değil, sadece namaz kılmayı bilmesi yeterli.
2- Arap dünyasında bazı ülkeleri yöneten kimselere de lider veya yöneten anlamında imam deniyor. Bizde ve bazı Arap ülkelerinde imam okulu varlığı, dinin gereği değil. Bu, Hıristiyan dünyasında rahip ya da rahibe unvanını almış kişilerin toplumdaki saygın yerlerine özenip, Müslümanlıkta da bunlara benzer unvanlar yaratıp geçim yolu sağlamak isteği. Ülkemizde yükseköğrenimlilerden daha yüksek düzeyde imam aylığı alan kişiler, bu aylıklarını kamu kurumlarına gerekli olmadığı halde konulmuş imam kadrolarından alırlar, camilerden değil.
3- Ülkemizde hangi hanıma imamlık yapma izni verilmiş? Hiçbirisine. Peki, imam-hatip okullarından mezun binlerce erkeğin kaçı camilerde imamlık yapıyor? Hemen hemen hiçbirisi.
4- Müslümanlıkta camiler, kiliseler gibi ibadet evleri değildir. Hıristiyanlar kilisede ibadet ederler. Müslüman için ibadetin yeri yoktur. Deve üstünde yolculuk ederken bile namaz kılabilir. Müslümanın camisi, zamanın halkevidir. O zamanlarda tatil olan cuma günleri camiye giden Müslümanlar, öğle namazı vakti geldiğinde zorunlu olarak toplu namaz kılarlar. Yoksa ayrıca cuma namazı farz olduğu için değil. Camilerin temizlik işlerini kayyum, mali ve idari işlerini mütevelli yürütür. İkisinin de imam olması gerekmez.
5- Laik yönetimde din eğitimi, cemaatin kendi konusudur. Cami, kilise ve benzeri binaları, cemaatlerin vakıfları yapar ve yürütür. Devlet, kamu düzenini bozacak eylemler yapılmadıkça din inançlarına ve işlemlerine karışmaz.
Din toplumuna ibadet yeri açmaz, toplumun açtıklarına karışmaz. Din okulu açmaz, devlet okullarında zorunlu din eğitimi vermez. Özel olarak verilen eğitimlere resmi denklik vermez. Özellikle Müslümanlıkta din eğitimi ile unvan kabul etmez.
Bir ülkede demokrasiden söz edilebilmesi için öncelikle laikliğin varlığı zorunludur. Laikliğin olmadığı bir ülkede demokrasi de yoktur. Demokrasinin var olduğu bir toplulukta, demokrasiyi yok etme özgürlüğü de yoktur, demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan laikliği zedeleme özgürlüğü de.
Ülkemizde demokrasi var mıdır yok mudur, bu ayrı bir tartışma konusu. Ama var olmasını istiyorsak, ılımlı laiklik gibi, yararlı tarikatlar gibi, şeriata saygılı olmak gibi demokrasiyle bağdaşmayacak sözlerden vazgeçmeliyiz. Herkese mavi boncuk dağıtma niyetiyle yuvarlak laflardan, kaypak tavırlardan, oy kaygısı ile irticaya göz kırpmaktan, bölücünün sırtını sıvazlamaktan kaçınmalıyız. Mustafa Kemal’ in kendisinden sonraki nesillere emanet ettiği laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını korumak için ülke gerçeklerini açık ve yalın biçimde her yerde ve her fırsatta dile getirmeliyiz. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yaptığı gibi, İstanbul Üniversitesi Rektörü’nün yaptığı gibi.
Ülkemizde dönekliğin, kaypaklığın, yalancılığın politika olduğu şeklinde oldukça yaygın bir kanı vardır. Geçmişte ”Ben politikacıyım arkadaş, gerekli gördüğümde dönerim, dün söylediğimi inkâr ederim” diyen bakanlar görülmüştür. Ülkemizin böyle politikacıya gereksinimi yok. Dürüstlük, açık sözlülük, varlığı da yoksulluğu da paylaşmak, çalışkanlık ve özveri de bir politikadır. Ülkemizin aradığı politikacı tipi budur.
Org. Büyükanıt: İrticayla mücadeleye devam
Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Silahlı Kuvvetler’in cumhuriyete bakış açısında bir değişiklik bulunmadığını belirterek, “İrtica ile mücadele konusunda en ufak bir tutum değişikliği yok. Biz olduğumuz yerde duruyoruz” dedi.Ankara
AA
8 Ocak— Orgeneral Büyükanıt, “28 Şubat süreci devam ediyor mu? Türkiye’de irticai tehdit devam ediyorsa, o süreç devam ediyor. Bizim için halen bölücü terör ve irtica bir iç tehdit unsurudur ve bu tehdit devam ediyor” diye konuştu.Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Basın Kokteylinde gazetecilerin çeşitli konulara ilişkin sorularını yanıtladı.
Orgeneral Büyükanıt, irtica konusundaki bir soruyu yanıtlarken şunları kaydetti:
“Silahlı Kuvvetler’in tutumunda bir değişiklik yok. Cumhuriyete bakış açısında bir değişiklik yok. İrtica ile mücadele konusunda en ufak bir tutum değişikliği yok. Biz olduğumuz yerde duruyoruz.
Bana soruyorlar 28 Şubat süreci devam ediyor mu? Türkiye’de irticai tehdit devam ediyorsa, o süreç devam ediyor. Bitti diyorsanız ben bir şey demiyorum. Eğer irticai tehdit devam ediyorsa, ki bize göre devam ediyor, o zaman o süreç de devam ediyor. Tartışmasız. Onun tartışılacak yanı yok. Bizim için halen bölücü terör ve irtica bir iç tehdit unsurudur ve bu tehdit devam ediyor.
Silahlı Kuvvetler, endişelerini yıllardır topluma iletiyor. Bunu her gün söylememize gerek yok. Silahlı Kuvvetler’in irtica konusundaki tutumunun değişmeyeceğini, hassasiyetini herkes biliyor. Bilmeyen var mı bilmiyorum. Açık bir konu. Türk Silahlı Kuvvetleri, cumhuriyetin temel ilkelerinden asla taviz veremez. Böyle bir şey olamaz.”
“Sizin duyarlılığınız çok zorlanıyor. Nereye gidecek. Adını koyamadığımız bir süreç mi başlayacak?” şeklindeki soru üzerine Orgeneral Büyükanıt, “Devam ediyor derken, şartlı olarak…. İrticai tehdit varsa Türkiye’de, o da var. bitti derseniz bir şey diyemem” diye konuştu.
Orgeneral Büyükanıt, bir gazetecinin “28 Şubat’ta imam hatip olayı kaşınmıyordu” sözleri üzerine, şöyle konuştu:
“Benim inandığım bir prensip var. Tarih hiç tekerrür etmez. Ama tarihten ders almak lazım. Neden tekerrür etmez, tarihteki olaylarla bugünü farklı kılan unsurları iyi tespit etmek lazım. Daima farklılıklar vardır. Buna dikkat etmezseniz yanlış yaparsınız.”
YAŞ KARARLARI
Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Büyükanıt, Yüksek Askeri Şura kararlarıyla ilgili bir soru üzerine de şunları söyledi:
“Ben okullarda çok görev yaptım. Genç subaylar yetiştirdim. İçinde yaşıyoruz. Silahlı Kuvvetler, daima o kurumlardan itibaren irticanın hedefi olmuştur. Bunu yaşayan insan olarak söylüyorum. Onlar bizim de çocuklarımız. Biz birini Silahlı Kuvvetler’den attığımız zaman sevinmiyoruz. Yetiştirmişsiniz, okutmuşsunuz… Bunu çok sevinerek yaptığımızı söyleyemeyiz.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nde 127 bin subay ve astsubay var, yedek subaylar hariç. Bunun içinde 142 kişi geldi, süzgeçlerden geçerek. Çalışmalar 2 seneden daha az sürmüyor. 142 kişiden elendi, elendi, üzerinde 7 kişi kaldı. 127 bin kişi içinde 7 kişi. Büyük bir hassasiyet söz konusu.
Siz siyasi olarak o maddeye karşı olabilirsiniz, onu değiştirmek de isteyebilirsiniz, var olduğu sürece ona uymak zorundasınız. Bu Silahlı Kuvvetler’den uzaklaştırmak zorunda kaldığımız kişiler arasında, astsubaydan emir alan üstteğmen var.” Orgeneral
Büyükanıt, konuyla ilgili olarak, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün konuşmasındaki hükümete dönük eleştirinin dozu konusundaki soruyu da şöyle yanıtladı:
“Eleştirilerin, ağır olduğu kanaatinde değilim. Bu son derece düşünülmüş taşınılmış, komutanımızın üslubu çok zariftir. Polemik konusu olacak konulara girmez. Ama olaylara bakış açısı tamamen gerçekleri yansıtıyor. Biz manşetlerde olmak istemiyoruz. Hoşumuza da gitmiyor. Bazen söylediğimiz şeyler oluyor. Ama bu kaçınılmaz, Türkiye’nin garip yapısı çerçevesi içinde oluyor. İrtica Türkiye cesaretlendirilmemeli, cesaretlenmemeli”
Orgeneral Büyükanıt, “Hükümet cesaretlendirici mi davranıyor?” sorusu üzerine de, “Ben o konuda katiyen bir şey söylemek istemiyorum. Öyle suçlamada falan bulunmak istemiyorum” dedi.