Cumartesi, Aralık 28, 2024
No menu items!
ArşivHüseyin Demirtaş 32.gün. TÜRKİYE’NİN ALEVİLERİ…

Hüseyin Demirtaş 32.gün. TÜRKİYE’NİN ALEVİLERİ…

32.güne hoş geldiniz. Bugünkü konumuz Türkiye’nin Alevileri. Bugün Türkiye’de her 4 kişiden biri dini inancı sorulduğunda Aleviyim yanıtını veriyor. Oysa çok yakın bir geçmişe kadar Türkiye’de sanki böylesi bir dini topluluk yaşamıyormuş gibi davranılıyordu. Bugün hala ders kitaplarında Alevilikten bahsedilmiyor. Devletin din kurumu, Diyanet İşleri Başkanlığında Aleviler temsil edilmiyorlar. Anayasa’da herkesin din ve vicdan hürriyeti olduğu vurgulanıyor ama Aleviler yok sayıldığı için o hürriyettende yararlanamıyorlar. Türkiye’nin son 50 yılında Aleviler adeta kimliklerini saklayarak varlıklarını sürdürdüler. 10 yıldır ise sivil toplum hareketi başlatan Aleviler inançlarına ve kimliklerine sahip çıkmaya başladılar. Kurulan vakıflar, dernekler ve cem evleri Aleviler için bir dönüm noktasını anlatıyor.

32.gün 3 hafta boyunca Banu Acun’un hazırladığı Türkiye’de Alevilik dosyasını ekrana getirecek. Cumhuriyet ile birlikte rahat bir soluk alan Alevi Bektaşilerin çok partili sisteme geçişlerini hangi baskılarla karşı karşıya kaldıklarını anlatacak. Köyden kente göç ederek toplumsal hayata kavuşan Alevilerin maruz kaldığı ön yargı ve aşağılamaların nedenlerini sorgulayacak……

  1. Gün 3 hafta boyunca Alevilerin kendilerini nasıl tanımladıklarını kültür ve felsefelerini anlamaya çalışacak. Kızılbaşlık, mum söndü ayinleri gibi yakıştırmaların nedenlerini sorgulayacak. Alevilerin sorunlarını, taleplerini tartışmalarını ekrana getirecek. Hacı bektaşın dediği gibi araştırma açık bir sınavdır. yy.lardır Anadolu topraklarında dönen bu eller haktan alıp, halka vermeyi anlatır. Yy.lardır Anadolu’nun topraklarında Hacı Bektaşi-ı Veli’nin inananlarına ve bütün insanlığa yaptığı o çağrı yankılanıyor. “Eline, beline, diline sahip ol”. İşine, eşine, aşına sadık ol”…. “ Özüne, sözüne, gözüne sahip ol”… İslami inanışlarda Hz.Muhammet’in yanı sıra Hz. Ali’yi merkez alanlar bu çağrı ile Anadolu’nun çok kültürlü coğrafyasında harman oldular. Ancak Osmanlı imparatorluğu yıllarında kimi dönenlerde İran Şiiliğini 5.kolu gibi görüldüler. Kıyımlarla terbiye edilmek istendiler. O kıyımlara karşı inançlarını gizleyerek korumaya çalıştılar. Anadolu’nun Alevileri ne İran’ın Şiilerine ne de Şiiliğin Caferi mezhebine yakın durdular. Onlar bedenlerini ve ruhlarını kırbaçla değil Alevi inancının o felsefi çağrısı ile terbiye ettiler. Osmanlı imparatorluğu döneminde kimi zaman içlerinden Şeyhülislam çıkaran kimi zamanda yasa dışı ilan edilip inançlarını yer altında yaşayan Aleviler için kurtuluş savaşı yeni bir başlangıcı anlatıyordu.
  • Mustafa Kemal’in kurtuluş savaşını örgütlemesinde en önemli destekçileri arasında Alevi ve Bektaşiler vardı. Aleviler Sünni bir imparatorluk olan Osmanlı yönetiminin Alevileri soluksuz bırakan ayrımcılığına karşı Mustafa Kemal’in kulluktan eşit ve özgür yurttaşlığa dönük o uygarlık çağrısına kulak verdiler. Ve mecliste hilafetin kaldırılmasında önemli rol oynadılar. Zira yeni cumhuriyetin Laiklik ilkesi ile din ve devlet işlerini ayırarak onları inançlarında daha özgür kılacağını düşünüyorlardı….
  • Öyle ki 1925’de Hacı Bektaş dergahının tekke ve zaviyelerin kapatılmasına ilişkin kanun ile kapısına kilit vurmasına dahi seslerini çıkaramadılar. 1924’da çıkarılan köy kanununda köyün camisi olan yer olarak tanımlanması onları şaşırttı. Öyle ki yasa ya göre camisiz oldukları için Alevi köyleri köy değildi. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda Alevi nüfusu toplam nüfusun % 20-25’ini oluşturuyordu. Alevi nüfusunun büyük çoğunluğu köylerde yaşıyor kapalı bir ekonomi de yaşam kavgası veriyordu. İçlerinde okuma yazma bilen, ticaret yapan yok denecek kadar azdı. Hal böyle olunca Cumhuriyetin onlara tanıdığı merkezi yapıda yer alamadılar. Tek partili sistemden çok partili sisteme geçerken siyasiler Alevilerin oy potansiyelinin farkına vardılar. 1950 seçimlerinde demokrat partinin yeter söz milletin ve özgürlük sloganları Alevi toplumunun oylarının bu partiye kaymasına neden oldu. acaba inançlarını yaşamaları için gerekli ortamı demir kıratlar sağlayabilir miydi?
  • Demokrat Parti Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Sivas, Yozgat, Çorum, Malatya gibi illerde Alevileri milletvekili adayı olarak göstermişti. Ancak Demokrat parti Aleviler için tam anlamı ile bir düş kırıklığı oldu. Menderes milletvekillerine siz isterseniz şeriatı bile getirirsiniz demiş tarımsal kesimde Alevilerinde çağdaşlaşmasına büyük katkısı olan Köy enstitüleri kapatılmış, kuran kursları açılmış ve Türkçe ezan yeniden Arapça’ya çevrilmişti. 1950’ler kentleşmenin de başladığı yıllardı. Köyden kente göçle birlikte kapalı bir topluluk olan Aleviler toplumsal hayatın içinde yerini almaya başladı. Daha önce Sünnilerden ayrı köylerde kapalı bir topluluk olarak yaşayan Aleviler artık Sünnilerle komşu olmuştu. Ancak karşılıklı ön yargılar birlikte yaşamayı hiç de kolay kılmıyordu. Aşağılayıcı, hakaret dolu ithamlarla karşılaşan Alevilerin büyük kısmı şehirde kimliklerini saklamak zorunda kaldı. yüzyıllar içinde oluşturulan ön yargıları kırmak kolay değildi

Abidin Özgünay: (Cem dergisinin sahibi, TKP kurucusu): Ben ilkokuldayken biz Ramazan aylarında oruç tutmazdık ama mahallede tek Alevi ailesiydik. Anamın komşular bizim de oruç tutuyorlar kanaatine sahip olsunlar diye sahur zamanı lambaları yakıp, kap-kacak sesleri çıkarmak sureti ile komşulara yarın ki oruç için hazırlık yapan bir aile görüntüsü vermeye çalıştığını hatırlıyorum. Bu bende ters tepkilere neden oldu. isyanım burada başladı.

Melis Tosun (Yazar) Kurban bayramında kurbanı dağıttıktan sonra bir komşum yukarıdaki komşu sizin kurbanı çöp bidonuna attı dedi. Sizin Alevi oluşunuzdan dedi. Bu da işte Alevilerin kesildiği yenmez, Aleviler sünnet olmaz, anne bacı tanımaz gibi söylemleri doğruluyor.

  • 60’lı yıllarlın başlarında Aleviler şehir ve kasabalarda küçük esnaf olarak görülmeye başlandı. Alevilerin okumuş kesimi bürokraside de yavaş yavaş yer edinmeye başlamıştı. Almanya’nın Türkiye’den işçi talebine en çok rağbet edenler özellikle Kürt kökenli Aleviler oldu. 60’larda Avrupa’ya giden Aleviler 70’li yıllarda Türkiye’de küçük tasarruflarla müteşebbis oldular. Aynı yıllarda kent ve kasabalarda kimlik arayışına giren Aleviler örgütlenmeye başladı. İlk dernek kurucu başkanlığını Ali Cemalettin Ulusoy’un yaptığı Hacı Bektaş turizm ve tanıtma derneğiydi. Derneğin ilk etkinliği 1963 Aralık ayında Ankara büyük sinema’da yaptığı cem töreni oldu. kentleşen Aleviler yavaş yavaş kendi aralarında iletişim kuracakları yayınlar çıkarmaya başladılar. 66 yılında Cem dergisi ilk baskısını yaptı.
  • Aleviler artık sözlü kültürden yazılıya geçiyor inançları ile görüşlerini toplumsal sorunlarını bu yayınlarda dile getiriyordu. Diyanet işleri Başkanlığı o yıllarda Alevilerin tepkisini çekmeye başladı. Diyanet işleri başkanı İbrahim Elmalı’nın yaşanan bir tecavüz olayının ardından Alevilik sönmüştür sözleri Alevileri kızdırdı. Elmalı görevinden azledildi ama Alevilik sönmedi yaşıyor anlamına gelecek bir tepki ile Türkiye’nin ilk Alevi partisi kuruldu. 66’da Ekim ayında kurulan Türkiye Birlik partisinin amblemi Aleviliği simgeleyen 12 yıldız ve kuyruğu zülfikar çatallı aslan amblemiydi. Partinin genel başkanlığına Emekli general Tahsin Berkmen getirildi. Bu seçimle Aleviler devlete size yakınız mesajı veriyordu.
  • Ancak Akis dergisinin Birlik Partisi Adalet partisinin verdiği 200 bin lira ile kurulda haberi Alevilerin partiye şüphe ile yaklaşmasına neden oldu. haberde Adalet Partisinin, CHP’nin oylarını bölerek tek başına iktidar olma hesabı yaptığı iddia ediliyordu. Bu iddia aydın Alevilerin Birlik partisinden uzak durmasına neden oldu.
  • Alevilerin çıkardığı Cem dergisi partinin genel başkanı Tahsin Berkman’ın istihbaratçı olduğuna yönelik bir haber yayınladı ve Berkman görevden azledildi. 69 seçimlerinde meclise 8 milletvekili sokan Türkiye Birlik partisinin 5 milletvekili Adalet partisine transfer olunca Akis dergisinin iddiaları doğrulanmış oldu. 1980 darbesinde kapatılan parti Alevi desteğini kaybetmiş, 77 seçimlerinde meclise hiç milletvekili sokamamıştı. 1960’ların ikinci yarısından itibaren Aleviler dışlanmışlıklarını göz ardı edilişlerini ve ön yargılarla kuşatılmışlıklarını solun özgürlük vaadi ile aşmaya başladılar. Solda Alevilerin yy boyunca ulaşan kültürel ve çoğulcu özellikleri ile bütünleşmeye başladı. Osmanlı’dan beri süregelen dünün muhalefeti ile düzeyini değiştirmek isteyen bugünün muhalifleri buluşmuştu.
  • 1970’lere damgasını vuran sokaklara taşan kan, gözyaşı ve çatışmalardı. Yurdun dört bir yanında çatışma ve ölüm haberleri geliyordu. Ülke ülkücü ve devrimci diye sokak, sokak mahalle, mahalle bölünüyordu. Türkiye bölünüyor, bölenler daha diyordu. İşte bu süreçte sol ile Aleviler, sağ ile Sünniler özdeşleştirildi. Alevilere, komünist sıfatı eklendi……
  • Artık bölünen şehirlerde Aleviler ve Sünniler mevzileniyor, düşmanlık tohumları söylenti, dedikodu ve suçlamalarla giderek bir çatışma ortamı yaratıyordu. Kentlerin azınlıkları Aleviler bu kuşatılmışlıkta adeta kendi mahallelerine hapis olmuştu.

1980 öncesinde sokaklarda yaşanan ideolojik çatışmalar Anadolu’da mezhep kavgasına dönmeye başlamıştı….

336, 224, 209, 0, 1, 476

Osmanlı döneminde fetva ve fermanlarla katle vaciz kılınan Aleviler için 1970’lerin Türkiye’sinde sanki benzer bir karar çıkarılmış gibiydi. Alevilerin ismi sol ile birlikte anılıyor. Aleviler siyasi çatışmaların hedefi haline getiriliyorlardı. Bir el sanki düğmeye basmış Anadolu’da mezhep kavgasının fitili ateşlenmişti. Alevilerin evleri, işyerleri yakılıyor, yaralanıyorlar, öldürülüyorlar. Garip bir hava esiyordu.

  • Bu dönemde Alevilere karşı ilk saldırı 1978 Nisanında Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu’nun gelini ve torunu ile birlikte bombalı paketi açarak öldürülmesiydi. Anadolu’da fitil yakılmış, provokasyon sağlanmış ve sıra iç savaşı andıran o görüntülere gelmişti. Fendoğlu’nun cenazesi sonrası komünizmi Alevilik olarak algılayan anlayış Alevi mahallelerine, işyerlerine saldırıyor. Yakıyor, yıkıyor, yağmalıyordu. Malatya’da çıkan olaylarda Alevi kökenli 7 kişi öldürüldü. Bu olay sonraki katliamların habercisiydi.

Malatya olayından önce Elazığ’dan birisi geldi. Dev genç politikası içinde kendini ifade eden bir takım şeyler ama karşı tarafı da müthiş kötüleyerek sizi empoze etmeye çalışıyor. Benden önce Hüseyin Karataş, emniyet birinci şubeye gidiyor ve böyle bir adam var diyor. Gelmiş Elazığ’dan böyle bir şey diyor dedi. adam yakalandı, üstünden silah çıktı buna tanık oldu Birden ortadan kayboldu. Sonradan CIA ajanı olduğunu ve devletin de bir tür ajanı olduğu söylendi.

  • Kahramanmaraş, insanların dini inançları ile oynamanın ne gibi sonuçlar doğurabileceğinin tipik örneği oldu. önce daha sonra tanık olacağımız bir senaryo uygulandı. Solcu ve Alevi vatandaşların gittiği kahve tarandı. Bir kişi yaşamını yitirdi. Ölen bir Alevi dedesiydi. Ve böylece Maraş’ta etnik bir düşmanlığın tohumları bu saldırı ile serpilmiş oldu. ülkücülerin kalesi olan Maraş’ta CHP’nin iktidara gelmesi ve Alevi kökenli solcuların koltukları kapmaya başlaması ile yay gerilmeye başladı. Önce bu ülkücülerin film seyrettiği bir sinemaya ses bombası atıldı. 4 gün sonra iki Alevi solcu öğretmen sokak ortasında vuruldu. Yay artık iyice gerilmişti. İki öğretmenin cenazeleri ailelerine Cuma namazı çıkışına denk gelecek şekilde verildi. Kortej cenaze namazı için ulu camiye yaklaştığında onların sayıları 10 bini öfkeli Sünni, sağcı bir grup bekliyordu. Ok yaydan fırlamıştı. Ve yumruklar konuşuyor, taşlar Alevilerin üzerine yağmur gibi yağıyordu.ok yaydan fırlamıştı. İki öğretmenin cenaze namazı kılınamadı.
  • Bu arada Alevilerin evlerini, iş yerlerini tıpkı Malatya provasında olduğu gibi saldırılmaya başlandı. Çıkan olaylarda 3 ülkücünün öldürüldüğü haberi bardağı taşıran son damla oldu. Maraş’ta rüzgar ilikleri donduracak kadar soğuk esiyordu ve 23 Aralık sabahı tıpkı Malatya’da olduğu gibi Aleviler suları zehirliyor, cami yakıyorlar haberleri kulaktan kulağa yayılmaya başlandı. Alevilere yönelik toplu katliamın startı verilmişti. Evler yakıp, yıkıldı, kadın çocuk demeden Aleviler hunharca katledilmeye başlandı. Kiminin karnı deşildi, kiminin balta ile kafası kopartıldı. Kiminin bacakları ayrıldı ve ne gariptir ki 3 gün boyunca güvenlik güçleri olanları izlemekle yetindi. Maraş katliamı sonrasında sıkı yönetim ilan edildi.

· Mehmet Tanır (MHP İL başkan Adayı): Ateş ediliyor karşılıklı insanlar ölüyor, bazı evler yanıyor polis, yok, jandarma yok, asker yok. Ben telefon ettim jandarmaya bana verilen cevap askerimiz yok.

· Mehmet Kapan ( Maraş olayları görgü tanığı): Çoluk çocuğu evi, barkı yaktılar, askerde gelmedi…..

  • 26 Aralık 1978 günü Kahramanmaraş’ta Anadolu topraklarında yaşanan en büyük katliamlardan birinin bilançosu ortaya çıkıyordu. 120 ölü, bine yakın yaralı….
  • Ülke sağ-sol çatışmasından bir mezhep çatışmasına yönelirken 1980’de Çorum bu çatışmaların diğer bir sahnesiydi. Ve ne ilginçtir ki bu kentte ve diğerlerinde Alevi-Sünni çatışmaları çıkmadan kısa bir süre önce bir esrarengiz Amerikalı dolaşıyor ve kentin ileri gelenlerine hep aynı soruyu soruyordu.

· SADIK ERAL: Bu dönemde her gittiği yerde olaylar çıkması ile bilinen Amerikan büyükelçiliği katibi Alexsandre Peck denilen kişinin CIA ajanı olduğu biliniyor. K.maraş, Malatya, Çorum ve Amasya’da da görüşmeler yaptığı ve bu görüşmelerinde gerek MHP’den, gerek CHP’den gerek AP’den gerek Çorumlu belediye başkanına kadar değişik insanlarla temasta bulunduğu bu insanlara da genellikle Çorum’da ki olayların bir sağ-sol ekseninde mi yoksa Alevi- Sünni ekseninde mi diye tahminlerini sorarak araştırmalar yapmıştır.

Prof Ali Bardakoğlu telefon hattımızda. Hoş geldiniz..

      – Hoş bulduk,

      Siz dediniz ki modern Müslüman yaratmak lazım, bunlar yeni sözler bune demek? Modern Müslüman ne demek nasıl tanımlıyorsunuz?

      – Cüppe ve Sarık’ın içini bedenle değil, bilgi ile dolduralım. Modern; dindarlığımızı çağa uygun bir hale getirelim. Aradan geçen 14 asırlık bir zamandan sonra bu soruya iki türlü cevap verilebilir. Tarihe bakarak ya da biz Müslümanlığımızı etrafımızdaki realitelere bakarak yeniden inşa edebiliriz.

      Somut bir örnek verebilir misiniz?

      – Din diyerek sadece İslam’ı kast etmiyorum. Ölçüyü iyi tartıyı iyi yapın diyor. Günümüzde artık sanat var, tarihçilik var, modern ahengi yakalamalıyız.

      Bir örnek?

      – Her birey kendi dindarlığını kendi inşa edecektir. Örnekleri birey kendi seçecektir. Biz dini bilgi konusunda yardımcı olabiliriz. Soyuttan örneklendirmeye Diyanetin işi değil bireylerin işidir. Reform olmaz, yenilik olur ama içini nasıl dolduracağız?

      – Bizi belli tiplere kilitler. Kavramlar ve zihniyetler üzerinde  durmamız lazım. çağın yakaladığı insan tipini kast ediyoruz. Avrupa’daki  insanlarımız çevre ile uyumlular. Anadolu’dan götürdükleri bazı yükler sırtında duruyor. Bir insanın dindar olması ile modern olması çelişen bir durum değildir. Zihniyetlerimizin, insanlığa bakışımızın, çağa uyması lazım.

      Diyorsunuz ki tarihi bazı geleneklerin din gibi algılandığını söylüyorsunuz bu ne demek? Hurafelerden arındırmalı mıyız diyorsunuz?

      – Evet. İnsanların dindarlıkları kendi dönemlerine göre şekillenir.Bizkendi tipimizi, kendi zihniyetimizi bugüne göre şekillendirmeliyiz. Bizdinin özüne bakmalıyız. Allah yarattığı insanlar arasında zengin fakirayırımı yapmaz. Tarihte kadına karşı yapılan haksızlıkları din olarak değil o günkü insanların kültürü olarak görerek bugün yeni bir Müslüman kadın anlayışını yakalamalıyız.

      Kara çarşaf sizce nedir?

      – Dinin hiçbir metninde kara çarşaf yer almaz. Din bize çok yüksek ufuklar çizer. Din bize iffetli olmayı anlatır. İnsanlar kendi dönemlerine göre bunların ölçülerini geliştirirler. Tarihsel tecrübe olarak da mahalli ölçüleri ve sınırları alırız.

      Türbanı nereye yerleştiriyorsunuz, siyasi bir simge mi?

      – Türbanın özünde örtünme var. Biz bir dinin ne olduğunu anlamak için o dinin tarihini ve dinin dindarlarının nasıl algıladığına bakarız. 14 asırlık tarihte kadınlar dinin gerektirdiği bir şekilde örtünmüşlerdir.

      Bizdeki uygulamaya baktığınız zaman belirli çevrelerde simgesel olarakullanıldığı kuşkusu yok mu?

      – Ben dinin gerekliliğini hiçbir zaman siyasi olarak kullanılmasını tasvip etmiyorum.

      Türban konusunda yıllardır kavga ediyoruz. Bu kadar önemli mi?

      – Din üzerinde konuşmayı tercih ederim. Din konusu ayrı bir konu,türbanın siyasi, sosyal….Türban daha karışık bir konu ve başka unsurlar da var.

      – İnsanlar o unsurları tartışmak yerine konuyu bir din tartışmasına
getiriyorlar o yanlış. Üniversiteye türbanlı girsin, girmesin o başka bir tartışma?

      – O siyasetçilerin ve kamu alanındaki insanların karar vereceği bir
şeydir.

      Sizin türban konusunu din unsurunun dışına çıkarmanız da ilginç….

      İmam hatipler bazılarına göre meslek okuludur, diğerlerine göre ciddi
eğitim görmek için önündeki engel kaldırılmalı. Sizin için ne önemi vardır?

      – Türban dinden bağımsızdır yerine türbanın tartışılan kısmı dini
değildir. Türban kamusal ve sosyaldir.

      Bugün tartışılan türban konusu siyasidir.

      – İmam hatipler bizim yetişkin din adamları bulmamız lazım. önemli bir başka konu da insanların din öğrenim ihtiyacını Milli eğitimin karşılaması lazım. Biz insanımızı, yeni nesillerimizi doğru bilgi ile donatırsak imam hatipler ve kuran kursundaki taleplerde azalacak.

      Dini eğitim verilmiyor mu ?

      -Din öğrenimi konusunda yeterince eğitilmiyorlar. Din eğitiminden vazgeçmek çocuklarımızı sağlıklı bir dini bilgi ile donatmak zorundayız. Dindarlığnıı kendisi belirleyecek ama biz onları sağlıklı yetiştirmeliyiz.

      Orta liseden bahsediyorsunuz?

      – Evet. Biz sağlıklı ve doğru bilgiyi vermezsek bodrum katlarında
sağlıksız bilgiler verilir. İkinci yanlışta dini bilginin radikal boyutları
besleyecek tarzda verilmesi. Biz doğru, sıhhı bir bilgi vermeliyiz.

      İkincisi nerede veriliyor?

      – Oda veriliyor. Ayarında tutulmuş, çağdaş dünyaya açılan bir dini
bilgiyi vermek zorundayız. İmam hatipler aslında okullarda verilmeyişinin
yarattığı şeyler. Donanımlı ve cemaattin önünde olan bilgili, donanımlı din
adamlarına ihtiyaç var. 21.yy deyiz. Eski bilgilerle insanlarımızı
aydınlatamayız. Sadece namaz konusunda, oruç konusunda değil, hayatın her
alanında öncülük edecek bilginlere ihtiyacımız var.

      Diğer fakültelerle de eğitim görmelerini ister misiniz?

      – Elbette isteriz.

      Açığınız var mı?, Bu kadar fazla okula ihtiyacınız var mı?

      – Cumhuriyetin önemli bir projesi vardı. Her köye bir öğretmen ve bir
imam göndermek. Kalkınmayı en ücra yerlerden başlatmak. En ücra yerlere
birbirine destek olarak insanlarımızı modern çağa yetiştirmek zorundayız.
Benim kadrolarımın önemli kısmı boştur. Ben doldurmazsam başkaları daha
seviyesiz bir şekilde birilerini getirecek ve olumsuz sonuçlara sebebiyet
verecektir. İmam hatip ekseninde tartışmıyorum. Yetişkin, donanımlı insana
ihtiyacımız var. lise seviyesi ile yeterli değil.. batı dillerini bilen,
insanlık tarihi bilen, aydın din adamlarına ihtiyacımız var. herkes söylüyor
ama ben inanmıyorum. Bazıları aydınlık olmamasını tercih ediyor gibi geliyor
bana.

      Aleviler çok sorunlular, çok şikayet ediyorlar. Siz Alevilere el
uzatabilecek misiniz?

      – Müslümanlık ve İslam bizim üst kimliğimizdir. Bütün mezhepleri
kardeş biliriz. Alevi kardeşlerimizin incinmesine razı olmam. Onları da
kucaklayan, projeler düşünüyoruz. Önümüzdeki hafta kongreler yapacağız.
Alevi köylerimizin cem evleri eksikse, camileri eksikse bunları tamamlamayı
düşünüyoruz.

      .bütçenizden pay ayıracak mısınız?

      – Mevzuatta belli. Diyanet bir kamu kuruluşu. Özgün ve özgür bir
kuruluş. Biz dini bilgimizi kendi öz irademizle belirleriz. Bize göre en
büyük otorite bilgidir. Bizim bu bilgi ağımız içinde Alevi kardeşlerimizin
birikimleri de vardır.

      Sayın Başkan din ile devlet işlerini birbirine karıştırmamalıyız
diyorsunuz peki bunun sınırları nedir, nasıl bir laiklik anlayışınız var,
nasıl bir din anlayışınız var?

      – Diyanet niçin sivildir, çünkü toplumumuzun içinde yaşayan bütün
dindarlık motiflerini kucaklamayı ve halkımızın genel dindarlık eğilimlerine
göre bir din hizmeti üretmeyi hedefliyoruz. Bu hizmet böyle olunca Alevi
kardeşlerimizin de beklentilerini karşılayacak bir yelpaze genişliğinde. Din
devlet ilişkilerine gelince Türkiye’nin modern yüzü veya İslam anlayışı
batıya ve Türk cumhuriyetlerine model olabilecek örneklik teşkil edecek
konumda. Bunu da Osmanlı ile başladığımız bir başarıdır. Osmanlı da din
devlet ilişkileri çok ahenkli ve biri diğerine yönlendirmeden oluşmuştur.
Bugün de buna ihtiyacımız var. siyaset rasyonel bir hadisedir. Diyanet
işlerini siyasetten uzakta tutmaya çalışıyorum. Din politikamıza da kendi
özgür irademizle belirlemeye özen gösteriyorum.

      Çok çok teşekkürler..

      MANŞET; TÜRBAN DİNİ DEĞİL SİYASİ..

      Diyanet işleri Başkanı Prof Ali Bardakoğlu “Kara çarşaf dinin emri
deği. Din bize hangi giysilerle örtünmemiz gerektiğini anlatmaz. Türbanın
siyasi simge olması ayrı bir konu ama bugün tartışılan türban dini değil,
siyasidir. Dedi.

      Dini gerekliliklerin siyasal simge olarak kullanılmasına karşı çıkan
ve din ile dindarlığı birbirinden ayıran diyanet işleri Başkanı dindarlığın
çağa göre şekillenmesi gerektiğini vurguladı. Örneğin Abbasiler dönemindeki
kadına bakış açısı şimdi geçerli olamaz diye konuştu.

      Modern çağa ayak uyduran bir Müslüman yetiştirmek için çağdaş din
eğitim verilmesi gerektiğini vurgulayan prof Ali Bardakoğlu imam hatip
okullarında da donanımlı din adamları yetiştirilmediğini söyledi.

      Alevilerle bütünleşme çabalarının süreceğini vurgulayan Prof. Ali
Bardakoğlu, Diyanet sünni bir kuruluş değil, sivil özgür ve özgün bir
kuruluştur.. Alevilerin birikimleri de bizimdir kimseden de talimat alamayız
dedi.
32.gün Aleviler…

Sevgili seyirciler 32.güne hoş geldiniz. İki haftadır sizlerle Türkiye’nin Alevilerini, bu topraklar üzerinde yaşadıklarını anlatıyoruz. Bu programların yayının ardından CNN Türk’e eleştiri de geldi ama teşekkür telefonları da geldi.

Bugün İlahiyatçı ve gazetecilerle tartışacağız. Aleviler kendilerini nasıl tanımlıyorlar, nasıl örgütleniyorlar. Kendi aralarında nasıl fikir ayrılıkları yaşıyorlar. Devletten ne bekliyorlar. Diyanetin nasıl değiştirilmesini bekliyorlar. Bu soruların yanıtlarını arayacağız.

Konuklarım;

Süleyman Ateş Prof. Dr. Diyanet İşleri eski Başkanı…..

Doç. Dr. Atilla Erden. Alevi, Bektaşi federasyonu genel sekreteri.Hacı Bektaşi Kültür ve Tanıtım dernekleri genel başkanı….

Lütfü Kaleli.. Alevi Bektaşi Kültür ve Eğitim Vakfı kurucusu genel Başkanı..

Miyase İlknur. Benim meslektaşım. Cumhuriyet gazetesi…

Kimdir bu Aleviler, nasıl bir hayat yaşıyorlar, neler düşünüyorlar diye baktığımız zaman hemen aklımıza bir semah geliyor….

Semah nedir, Cem ayinlerindeki yeri nedir Atilla bey?

  • Semah dünyadaki bütün toplumlardaki oyun temeline dayanan bir yapı. Oyunun ilk çıkış nedeni doğayı taklit ederek doğadan bir şeyler ummak, beklemek. Semah ta şimdiye kadar az çok gizli kalmış. Çünkü büyük baskılar olduğu için Alevi toplumları üzerinde her yerde gösterememişler, yapamamışlar cemlerinde semah yapmışlar. O hareketler, mimiklerde, motiflerde doğayı, toprağı, toprak anayı,gök anayı temsil etme, ondan aldığını göğe verme veya gökten beklemek. Aldığını dağıtmak. Bu dönme motifleri üzerinde durursak o zaman insancıl….

Alevilik dediğimiz zaman temel insanın üstünde….

  • İnsan sevgisi..

Aleviler açıkça ben Aleviyim demeye ne zaman başladılar diye baktım. Geçmişte gizleniyordu çünkü. Bizim bile Aleviler ile yazılar yazmamız pek hoş görülmezdi. Bir anket var. Aleviler Aleviliklerini ne kadar saklıyor. Evet ediyorum diyenler. % 66.9
Bazen gizliyorum 17,2. Çoğunlukla gizliyorum diyenler ise % 16,0….

Süleyman bey sizce hala toplumsal bir baskı hissediyor mu Aleviler?

  • Toplumsal bir baskı hissettiklerin zannetmiyorum. Şimdi Türkiye’de laiklik var. herhangi bir mezhep hakimiyeti olmaz. Diyanet işleri başkanlığı vardır ama mezhep esaslarına göre kurulmuş değildir. Islama göre kurulmuştur. Orada yöneticiler Hanefi mezhebindedirler ama teşkilat kanununda herhangi bir mezhep söz konusu değil.

Miyase hanım?

  • Metropollerde artık saklamıyorlar. Kente ilk göçen kuşak daha çok saklamıştır. Onlar hala bugün saklamak zorundadır çünkü çevresindekine artık Alevi olmadığını söylediği için bugün de devam ettiriyorlar.

Lütfü bey?

  • Bu baskı Osmanlı döneminde uygulanan ve yoğunlukla da kırımla da sonuçlanan kent yapısında kendilerinde yer edinemedikleri için kırsal alanda kapalı toplum olarak yaşamasından kaynaklanmıştır.

Atilla bey katılıyor musunuz?

  • Ciddi baskılar var. Bugün hala sözlüklerimizde, ansiklopedilerimizde birçok yayında Alevi dediğiniz zaman hala ana-bacı dinlemeyen, ahlaksal dışı bir yaşam felsefesi olduğu yazılıyor. Devlete hala bunları kaldırtamadık. Bunun verdiği bir baskı var onun için insanlar kendilerini gizliyorlar beni kötü tanırlar diye. 12 Mart –12 Eylülde bütün karakollara giden, tutuklanan herkese ilk sorulan Alevi misindir? Bunun getirdiği devletin kadrolarından uzaklaştırıldığı çok kesin. Bugün Türkiye 400 küsurdan fazla genel müdürlük içinde iki tane Alevi genel müdür gösteremezsiniz. Ve bunlar hep baskıdandır. Üniversitelerde talebe kendini söyleyememektedir. Ramazan geldiği zaman bu toplumda kendisi oruç tutmadığı halde orucum diyen yüzlerce adam vardır.

Baskı bu kadar diyorsunuz. Katılıyor musunuz?

  • Büyük boyutlarda var.

Miyase hanım?

  • Gidin bir Erzurum Üniversitesine, Van’da bir çocuk şişlenerek öldürüldü oruç tutmadığı için. Bu koşullarda bir öğrencinin ben Aleviyim demesi çok kolay değil.

Lütfü bey?

  • Katılıyorum. Devletin bu bakışında da bu yanlışlık devam ediyor. Biz 1990 yılında Alevi sözcüğünü ilk kez tüzüğüne alan ve 10 yıl sonra ancak yasal kimlik kazanan bir savaşını verdik. Günümüzde. Bu semah kültür vakfı olarak kurduğumuz bu vakıfta Alevilerin hak ve hukuklarını koruyacağız, Alevileri yaşatacağız amaçlar bölümünde böyle söylediğimiz için vakıflar genel müdürlüğü itiraz etti. 4 sefer Yargıtay’a gittik.

Ali Aktaş Şah kulu dergahında 1600 kişiden Kızılbaşlılığı Alevi Bektaşiliğini tanımlamasını istemiş. Bir anket ve Alevilik din mi değil mi?

Dindir: % 10,35
Mezheptir % 43,43
Tarikattır % 10,41
Kültürdür % 16,14
Yaşam tarzıdır % 16,88
Başka % 2,77

Sayın Ateş, siz Aleviliğin tanımını nasıl yapıyorsunuz?

  • Alevilik, Hz. Ali’nin halifeliği döneminde meydana gelen bir savaş vardır. O savaşta tam bir sonuç alınacağı sırada karşı tarafın askerleri mızrakların ucuna Kuran sayfalarını takmışlar biz niye savaşıyoruz. Aramızda Allah’ın kitabı hükmetsin demişler bu defa Ali askerlerinin çoğunluğu da buna razı olduğu için bir hakem olayı çıkmış. O hakem olayı da fiyasko ile nitelenmiş. Henüz bir netice alınmamışken hz. Ali’nin askerlerinden bir kısmı ayrılıyorlar. Bunlara hariciler deniliyor fakat Ali’nin yanında sımsıkı kalan insanlar vardır ki bunlara Alevi denmiştir. Ali taraftarı, Ali’yi tutan insanlar demektir.

O zaman Şiilikle eş anlamda.?

  • Evet.

Sizce de eş anlamda mı? Atilla bey?

  • Hayır kesinlikle. Sayın Ateş bir teolog olarak konuya yaklaşıyor. Anadolu Aleviliği koca bir kültürel yapıdır. Örgütlenmiştir, aile yapısı vardır, sanal akrabalık sistemleri vardır. pek çok dinden de motifler almıştır. Senkronize olmuştur. Manizim, Şamanizm, Budizm doğa kültürü, gök tanrı kültürü. Şamanizm bugün hala yaşamaktadır. Bunu tek başına bir mezhep haline getirdiğiniz zaman Alevilik katiyen içine alamaz.

Ama tabi görüşler son derece farklı.

Alevilik kimileri için zamanında korkulan sevilmeyen bir yaklaşım ama bugün Türkiye’nin kucakladığı ama tanımlanmasında da farklı görüşler var.

Lütfü bey niçin bu kadar çok tanım var?

  • Anadolu Aleviliğini yaşamak lazım, dışardan bakarak yorumlar yaparsanız çok yanlışlıklar yaparsınız. Anadolu Aleviliği Anadolu’ya özgü, tasavvufi bir inanç sistemidir. Bunun içinde temel öğe insandır. İnsanı eksen olarak aldığı zaman 72 milleti bir göz ile görmek…

Ayrı bir din olarak mı siz görüyorsunuz?

  • Din olarak bakarsanız yanılırsınız. Din değil, inanç. Yani din bir peygamberi, bir kitabı öyle bakmak lazım.

Prof. Ateş diyor ki Şiilikle…

  • İslam dini içinde bir farklı inanç sistemi bu da biz tasavvuf kanalında kendini ifade eden ve insanı eksen alan, din, dil, ırk, mezhep ve cinsiyet ayırımı yapmaksızın bütün insanlığı kucaklayan bir inanç sistemi..

Miyase aslında bu ortak taleplerin oluşmasını güçleştirmiyor mu? farklı farklı görüşler, farklı farklı yaklaşımlar.?

  • Sözlü bir kültüre, geleneğe dayanıyor. O nedenle çok zor. Kentleşme ile beraber köklerinden kopmuşlar bir de herkes kendine göre bir kalıp uydurmaya çalışıyor. Alevilik bu kalıpların hiçbirine sığmayacak kadar derinliği olan bir geniş inanç ve kültür felsefe bileşkesidir.

Zorlaştırmıyor mu devletle ilişkilerini?

  • Zorlaştırıyor ama bunda biraz devletin de sorumluluğu var. Bunca sene devletle muhatap olmamış bir inanç kente gelince iyice bağlarından kopmuş hiyerarşi bozulmuş, örgütlenme sistemi köye göre oluşan bir inanç kente gelince o sistemde çökmüş o nedenle herkes farklı bir düşüncede..

Sayın Ateş, Başbakan Erdoğan geçtiğimiz günlerde Almanya ‘da yaptığı bir konuşma sırasında dedi ki; Alevileri ibadet için camiye gitmelerini sağlarım dedi. Alevilerin ibadet yeri neresi ?

  • İslam’da mabet camidir ve cami hiçbir mezhebin tekelinde değildir. Alevi kardeşlerimiz kendilerini İslam dışı kabul ediyorlarsa…. Onların felsefeleri, düşünceleri ayrı olabilir ama Hacıbektaş’ın bir camiyi vardır. Hacı Bektaşın Mevlana ile bir farkı yoktur, Yunus ile bir farkı yoktur. Cami bütün Müslümanların, mezhebi ne olursa olsun ortak malıdır. Ama kendilerine ayrıca Cem evleri var, orada ayinlerini yapabilirler, semahlarını yapabilirler, toplanabilirler, zikir yapabilirler ama İslam da cami şarttır.
  • Ben katılmıyorum. Öncelikle Hacı Bektaşi de bulunan cami 1826’da yeniçeriliğin kapatıldığı oraya atanan bir Nakşibendi şeyhinin 1834’de yaptırdığı bir camidir yani cami sonradan yapılmıştır. Bugün yüz binlerce insan Hacı Bektaşi Veli’yi ziyarete gittiklerinde camiye girmemektedirler. Alevi’nin ibadet yeri Cem evidir. Bu farklılığı kabul etmek zorundalar.

Atilla bey 7-8 yıl önce Cem evleri böyle bir terör örgütünün cenaze evleri gibi alınırdı, toplumun içinde. Bu devletin Cem evlerine temkinli yaklaşmış olmasına neden olabilir mi?

  • Orada önemli bir nokta var. Anadolu Alevi Bektaşi inancı, felsefesi, kültürü aydınlanmacı bir yaşamdan yanadır. Bu Aydınlanmacı yaşam gerici iktidarlarla çatışmaktadır.. İbadetine gelince Anadolu Alevi’si söyler; muhabbet bizim için ibadet sayılır, en büyük ibadet insana hizmettir, bizim bazı köylerdeki camilerimizin kapılarında bunlar yazar. En büyük ibadet insana hizmettir.

Benim camiye gitmeye ihtiyacım yok diyorsunuz.

  • Biz şekilci ibadeti kabul etmiyoruz çünkü olgun insanın tanrıya ulaştığına inanıyoruz. Şimdi bizim iktidarlarımız bizi bu felsefe ile ele almıyorlar. Sadece bir mezhep olarak ele alıyorlar. Bizim felsefemizden haberleri yok.

Miyase?

  • Alevilikte ibadethane yok. Cem evi denen bir olayda yok. köylerde büyük evlerde toplanılır, ibadet öyle yapılır. Şekilciliğin kendisi yok, ruhban sınıfı yok. Her yerde ibadet yapılır. Yaz aylarında ibadet yapılmaz, bu kadar da pratik bir olay.

Sayın Ateş, Aleviler 79 yılında İran’da Molla Madari ile yaptığınız bir görüşmeden söz ederler. Madari size; Alevileri ya siz Sünnileştirin ya da biz Şiileştirelim dedi mi, demedi mi?

  • Böyle söylediğini pek hatırlamıyorum ama yardımcıları da vardı bir kaç kişi bu sözü bana söylediler. Çünkü her dinin bir kitabı vardır, inanç sistemi vardır. Alevi kardeşlerimiz bize bizim cami ile alakamız yok, bizim şekil ibadetini de kabul etmiyoruz böyle diyorlarsa o zaman kendilerine büyük bir antipati meydana gelir. Bu doğal bir şeydir. Kendilerini bir yerde görmeleri lazım.İslam’ın sınırları içinde için de midirler, değiller mi?

Ne diyorsunuz? Atilla bey?

  • Anadolu Aleviliği İslam’dan bir çok motifler almış bir Ali sevgisi var, bir Muhammet sevgisi motifi var. Ta Budizm’den de eline, beline diline sahip ol felsefesini getirmiş. MÖ’ye dayanıyor. Sayın Ateş kendi açısından sadece bu Ali taraftarlığı ile Aleviliği karşılaştırıyor. Alevi kelimesi bile bize 1800’lerde falan girmiş. Ondan önce İsmail’i var, Haşaşi var, Kızılbaş var. Bunları bertaraf ediyorlar. Biz tek başına bir dinin içine oturttuğunuz zaman küçültürsünüz..

Bir anket daha var. İstanbul’da yapılmış. Alevilerle, Sünniler arasında sorun var mı, yok mu?

Var ama çözülebilir % 70,07
Sorun yok % 13,05
Çözümsüz sorunlar % 13,03
Fikrin yok % 0,6

Atilla bey?

  • Hiçbir sorunumuz yok ama TC. Ulus devleti içinde aydınlanmacı gruplarla, ortaçağ zihniyetini götürenler arasında bir çatışma var. Anadolu Alevi’sinin çok büyük bir kısmı Aydınlanmacı grup içinde yer alıyor. Şekilciliğe, şeriatçılığa ödün vermiyor, mücadele bu. Bütün sorun Türkiye’yi çağdaş, modern, demokratik, hukuk normlarına ulaştırma sorunu.

Lütfü bey?

  • 40 yıllık bir örgütlü yaşamın içindeyim. Gazetecilik mesleğimde var. 30 yıldır Türkiye yazarlar sendikasının faal üyesiyim. Şu anda denetim kurulu başkanıyım. Tek Alevi olarak bu örgütlü yapı içinde sürekli kabul görüyor.

Bunun ötesinde apartmanlarında kabul görüyorum. Hiçbir Sünni komşumla, hiçbir Sünni arkadaşımla sorun yaşamıyorum. Sorun cahil kişilerin bu konuda Aleviliği yanlış aktarmalarından kaynaklanıyor.

Miyase, aynı fikirde misin?

  • Sorun Osmanlı döneminde de devletle ve düzenle alakalı, Sünnilerle hiçbir sorun yok. karşılıklı bir çatışma olmamıştır. Ya tek taraflı olmuştur. Bir Alevi’nin, Sünni köyünü bastığını, Sünnilere yönelik bir saldırısı bugüne kadar görülmüş değildir.

Devletle sorunu var? Sizce son söz Sünnilerle Alevilerin sorunu var mı sayın Ateş?

  • Bence olmaması lazım ama öyle bir tanım ortaya kondu ki bu sorun çıkarabilir. Bu arkadaşımızın Atilla beyin anlattığına göre bir çok dinlerden motifler almış. Böyle bir şeyi biz kabul edemeyiz. Bir çok dinden motif olmaz. İslam’ın motifi birdir o da Kurandır. Kendisi uygular, uygulamaz o ayrı bir konudur ama bir Müslüman bütün ibadetlerini yapmıyor diye biz onu İslam dışına atmayız. Kabul ettiği sürece o Müslümandır.

Ama Sünniler kızıp Alevilere onların üstüne gittikleri oluyor….

  • Kesinlikle olmaz…

Bir başka anket daha var. Alevi-Sünni sorununun nereden kaynaklandığını artık bıraktık, şimdi devletle olan sorunu var.

Aleviler arasında yapılan anketin sonucu.

Devlet politikalarından kaynaklanıyor % 92,4
Alevilerin kendisinden % 2,5
Diğer % 0,3
Fikrim yok % 4,2

Katılıyor musunuz?

  • Evet.

Miyase?

  • Evet çünkü istediği zaman bu sorunu ortadan kaldıracak olan, ayrımcılığı ortadan kaldıracak olan devlettir. Ben hocama cevap vermek istiyorum. Bizim hiçbir ortak noktamız da olmayabilir, birlikte yaşamamıza engel değil bu. Hiçbir ortak noktamız da olmayabilir her noktamızda ortak olabilir. Bu bir inanç ve herkesin inancına saygı gösterilmeli.

Atilla bey?

  • Bizim devletle hiçbir sorunumuz yok, iktidarlarla sorunumuz var. İktidarı ele geçirenlerle bir sorunumuz var. Aydınlanma, Laikleşme, çağdaş demokratik yapıyı kurabilme sorunumuz var. Bunları kurarsak sağlıklı laik bir bünyeye kavuşursak hiçbir sorunumuz olmaz. Sayın Ateş’te söyledi. Tek bir kalıpta bizi dondurmaya çalışıyorlar. Budizm, Şamanizm yaşıyor diyorum bende. Bugün hala Anadolu’da yatağı, yorganı ile gömülen yaşantıyı veriyorum size. Akrabalık sistemini veriyorum. Teke indirgemeye kalkınca iktidarlar bizi aydınlanmacı felsefemiz de çıkıyor.

Diğer en büyük sorun Diyanet içinde Alevilerin yer alma sorunu.

Tekrar yapılan bir grafikte yapılan açıklamalarda bakın ankete katılan Alevilerin verdikleri yanıtlar..

Alevilere temsil hakkı verilmesi % 66,5
Kaldırılmalı % 23,5
Bugünkü durumunu korumalı % 5,6
Fikrim yok % 4,5

Sayın Ateş, olabilir mi?

  • Olsunda nasıl olacak. Alevi bir temsilci Diyanet işleri Başkanlığında neye göre hüküm verecek. Diyanet işleri Başkanlığı Kurana bağlıdır. O sistem içinde yönetir. Camilerde İmam tayin eder, müftü tayin eder. Alevi gelecek arkadaşımız neye görü hüküm verecek, kitap yok ortada…

Bu kadar milyon insanı da dışlamış olmuyor musunuz?

  • Dışlamıyoruz. Benim sözüm yanlış anlaşıldı, ben sanki kendilerinin inancına veya özgür yaşamalarına karşıymışım gibi hayır, herkesin inancına saygılıyım ve saygılıyız da. İslam’da zorlama yoktur ama İslam’ın sınırı içinde midir,değil midir biz bunu konuşacağız..
  • Diyanetin içinde yer almayı biz kesinlikle Demokratik Alevi örgütleri olarak istemiyoruz.

Ne istiyorsunuz?

  • Bir defa Laik devlet cumhuriyetinin içinde olmasını istiyoruz.

Siz ne istiyorsunuz?

  • Biz bu ülkede yurttaş olarak kabul görüyorsak vergisini ödeyen yurttaşların devletten de beklentisi varsa biz bağımsız kimliğimizle Diyanet işlerinin dışında devletten de bizim pay almamız şarttır.

Siz pay almak derken neyi kast ediyorsunuz?

  • Laik işlerde din işlerini devlet organize etmez. Bizdeki Diyanet işleri aynı zamanda eğitimi organize ediyor.

Zorunlu din dersi koyuyor.

  • Biyoloji dersleri, felsefe dersleri hatta yasaya kadar o konuda Diyanet fetva vermeye başladı.

Siz Alevilerinde o din derslerinde anlatılmasını istiyorsunuz?

  • Biz diyoruz ki; eğer çağdaş demokratik yapıya kavuşacaksak Diyanet kaldırılır, cemaatlere bırakılır din işleri. Devlet bütün dini cemaatlere eşit yardımda bulunur. Bizimde nüfusumuzun…

Cemaatlere bırakıldığı zamanda çıkacak sorunları tahmin edebiliyorum.

  • Hiçbir şekilde çıkmaz. Bugün Hizbullah’ın, Cemalletin Kaplan’ların hepsi yüzde 90’ı diyanet kadrolarından geldiler. Bizim kadrolarımızdan çıkmadılar.

Sayın Ateş?

  • Cemalletin Kaplan Adana müftüsüydü ve devlete çok bağlı bir insandı. Diyanet işleri Başkanlığı da yapmış bir insandır fakat Almanya’ya gittikten sonra çizgisini değiştirdi.
  • Daha yakın tarihte Hizbullah’ın doğu illerimizde 300 dolayında camiyi karargah olarak kullandıkları resmen tespit edildi. Din işlerinden sorumlu olan bir kurumun içerisinde çalışan maaşlı imamlar devlet memuru olmasına rağmen kendinin emanetinde bulunan camileri Hizbullahlara niye kullandırıyor.

Miyase?

  • Alevilerin Diyanet işleri içinde bir talepleri olması çok da doğru değil. kendileri cemaat olarak dini işlerini görebilirler ama camilere sağlanan kolaylıklar sağlanırsa elektrik, su gibi bunlar bile yeterli..

O kadar yeter

Alevilerin bir de siyasette önemli ağırlıkları var.

Siz siyasetçilerin sizi kullandığını düşünüyor musunuz? Miyase ?

  • İnsanlar kendi kendilerini kullandırtırlar aslında.

Hacı Bektaş’ta yapılan törenleri hiç kaçırmıyorlar, orada verilen sözler tutuluyor mu?

  • Hayır tutulmuyor.
  • Kesinlikle bu konuda iki yüzlülük yapıyorlar, bütün siyasetçiler için diyorum. Hemen hepsi Aleviler birinci sınıf yurttaşlar diyor, bizim sırtımızı sıvazlıyorlar ama…Bin yıldır kapalı toplum olarak yaşamış ve kent yapısında daha yeni kendisini ifade eder noktaya geldik. Bunlar Hacı Bektaş’ı veli törenlerine gelen cumhurbaşkanı da, Başbakanı da çok güzel şeyler söylüyor ama devleti yöneten kendileri, olanaklar ellerinde verilen sözlerden hiçbirini yerine getirmiyorlar.

3 kasım seçimlerinde Alevilerin % 64’ünün CHP’ye oy verdiğini, oyların % 6,5 DYP’ye, % 6,5’nun AKP’ye gittiğini gösteriyor. Ne etkin sizce bu oy dağılımında?

  • Bir defa Anadolu Alevilerini değil, bütün toplumu bizim siyasilerimiz kullanıyorlar. Tüzüklerinde demokratik yapımızın gelişmesi için gerekenler yer almıyor. Nerede bir toplantı var hepsi oraya toplanıyorlar. Bir çok parti.

Siz niye kendinizi kullandırıyorsunuz? Atilla bey?

  • Türkiye’deki bürokratik yapıda yer alanların çoğu Anadolu Alevi kültürel yapısını tanımıyor hatta bize düşmanlar. Bizi suçlu ilan ediyorlar.

AKP’nin yaklaşımını nasıl görüyorsunuz? Lütfü bey?

  • Bir takiyeden ne zaman kurtulacak diye bekliyoruz..

Atilla bey?

  • Kurnazca herkese yaklaşıyor ama programları bizim felsefemize uymuyor.

Miyase?

  • Zaten Aleviliği reddettiğini sayın Erdoğan Almanya’daki açıklamasında gösterdi.

Sayın Ateş?

  • Ben diyorum ki biz birbirimize saygılı ve hoşgörülü olmalıyız ama temel bir noktada birleşmeliyiz. Peygamberimizi peygamber, kuranı da Allahın kitabı olarak kabul eden herkes o uygulaması, pratiği ne olursa olsun Mevlana felsefesi ile, Hacı Bektaşi Veli felsefesi ile birleşmeli, uzlaşmalı dostluk kurmalı… Böyle sürerse daha böyle bin sene gider. Hacı Bektaşi Veli de kimsenin malı değildir o bir ideal insandır.

Ama birileri diğerlerinden daha fazla sahip çıkıyor?

  • Kitapları ortada…

İzzettin Doğan diyor ki; Alevilerin demokratik talepleri yerine getirilemezse ve verilen sözler yerine getirilemezse yardım açısından biz dava açacağız diyor siz ne diyorsunuz? Lütfü bey?

  • Sayın Doğan bir hukukçudur ama neye dava açacağını bir türlü anlamıyorum. Burada Laik demokratik yapıya ülkeyi kavuşturma sorunu var. Bu ülkenin aydınları, Alevisi, Sünnisi, Bektaşi bir araya gelerek bu aydınlanmayı tamamlamak zorundayız. Zorunlu din dersinden, zorunlu Diyanetten anayasadan bunları sökerek çağdaş yapıya bu yapıyı götürmek zorundayız.

Başka çaresi yok diyorsunuz?

Miyase?

  • Aleviler önce sorunları kendi içlerinde aşacaklar sonra devletle oturup o sorunları birlikte çözecekler. Siyasette de ne yapacaklarına karar verecekler. Bugüne kadar sol partilere meyil ettiler.

Deva eder mi?

  • Eder ama sol partilerde de Alevilerden büyük bir rahatsızlık var. CHP içinde bu parti mezhepçilik yapılıyor deniliyor. Yönetim kadrolarında Alevi çok az, demek ki Aleviler mezhepçilik yapmıyor. Yapacak olsalar Genel Başkanı da dahil hepsini seçecek.

Devlet kadrolarında Sünni-Alevi ayırımı oluyor mu?

  • Üst düzeyde bizim kanatimız Alevi gruplar yükselemiyorlar. Önemli sorunları var.

Sayın Ateş ?

  • Ben o kanaatte değilim. Kendi kabiliyetini ortaya koyan insan her şeye yükselebilir. Kamer Genç Alevi ve TBMM başkan yardımcılığına kadar gelebildi.

Parlamento da oluyor da kadrolarda bir zorluk çıkıyor, Miyase?

  • Türkiye’de bir Alevi müsteşar oldu diye basında Bakan, Kendisine Alevi müsteşar seçti deniliyor.
  • Kesinlikle oluyor. Önce Alevilerin o bin yıllık kapalılıktan kurtulup kendini örgütlü bir donanımlı kılarsa sorunlarını netleştirebilir.

Miyase’nin dediği gibi Aleviler önce kendi içlerindeki görüşlerini birleştirmeleri ondan sonra ….

  • Alevilerin arasında pek çatışma yok. İktidar baskılarından dolayı nasıl kendimizi koruruz ve bu bürokratik yapının da bizi tanımaması…

İzzettin Doğan’ı çağırdım ama gelmek istemedi.

  • Bizlerde kendi felsefemizi sağlıklı anlatamıyoruz.. Bürokrasisinin ve iktidarın baskısı da var.

Miyase?

  • Bundan sonrası Aleviler belirli bir noktaya geldiler. Devlette bunu kabul etmek zorunda çünkü artık eskisi gibi kafasına vurulup susturulacak bir toplum olmaktan çıktılar. Eğitim düzeyi en yüksek toplum olarak sermaye birikimi de edindiler. Artık eskisi gibi kenara çekilip susacak kentlerin gettolarında yaşayacak bir toplum değiller.

Çok teşekkürler.

Aleviler daha çok konuşacaklar, kendi aralarında tartışacaklar çünkü hem ülkenin ayrılmaz parçası onlar sevdiğimiz insanlarımız.

Yayın tarihi 16.10.2003  Hüseyin Demirtaş

İLGİLİ YAZILAR
spot_img

Bizden Seçmeler