Cuma, Aralık 27, 2024
No menu items!
ArşivHalil Nebiler - Esra Cengiz  Alevilik kuşatma altında

Halil Nebiler – Esra Cengiz  Alevilik kuşatma altında

AVRUPA BİRLİĞİ ALEVİLİK VE HAK İHLALLERİ  (1 )
Bu Ağustos ayında da, yıllardan beri uygulanan bir program / izlence yinelenecek. Bir inanç önderi adına Hacı Bektaş ilçesinde düzenlenen ve binlerce insanın yeni bir şeyler bulmak / görmek amacıyla katıldığı “kültür-sanat etkinlikleri” bir kültür ortamı olmaktan çok, önceki yılların izlencesinin yeniden gösteriminden öteye geçememektedir. Hatta belediye yönetimlerine bağlı olarak, zaman zaman da daha geri noktalara düşmektedir.  Özellikle seçimli yıllarda siyasetçiler için kendiliğinden oluşmuş miting alanına dönüştüğünden propaganda kaçırılmaz bir fırsat olmaktadır. Ansiklopedik ve bilimsel olmayan bilgilerle Alevilere övgü dizme yeri… Oysa hiç birisinin parti programında Alevilik ve Alevilerle ilgili, sorunlarına ciddi çözüm arayışı yok.    Öte yandan basında, çoğu ivedilikle hazırlatılmış ısmarlama, bilimsellikten, tarihsel gerçeklerden uzak dizi yazıları…  

Ama çözüm bekleyen konulara değinen yok. Örneğin, 1925 yılında kapatılan ve 1964 tarihinde de müzeye dönüştürülen ve Alevilerce bir “serçeşme” olarak kabul edilen dergahın Hacı Bektaş Belediyesi’ne bırakılması yıllardan beri söz verilmesine karşın yerine getirilmemektedir.  Daha da önemlisi Alevilerin ve Aleviliğin köklü çözüm bekleyen sorunları var. Artık Aleviler deyiş söylemenin, semah dönmenin ve cem tutmanın bir çözüm olmadığının, sorunlarının çözümünün toplumun demokratikleşmesine ve özgür / eşit bireyler durumuna gelmelerine, bunun için de yönetim erkinin “tek inanç” anlayışını terk etmesine bağlı olduğunun ayırdındalar.  Ayrıca Avrupa Birliğine girmek için yapılan bazı yasal düzenlemelerin / değişikliklerin içselleştirilmesi, uygulanması bir yana, Aleviler için ne getirdiğinin masaya yatırılarak değerlendirmesi, konunun çeşitli yönlerden ele alınması gerekmektedir.

Alevilik, Orta Asya, Ön Asya , Orta Doğu ve Mezopotamya kökenli birçok öğreti ve kültürün, çok ve tek tanrılı dinlerin ve inançların öğreti ve kültürün Anadolu’da yeniden biçimlenmesiyle oluşmuş, bir süreç sonunda kendi kendini yaratmış, bağdaştırmacı/senkretik bir inanç sistemi , toplumsal ve tarihsel bir olgu, bir gerçekliktir. Sünnilik/ ortodoksi “ilm-i ilahi” yi, öbür dünyayı, ümmetçi bir toplumu, kaderciliği ve dogmatizmi esas alırken, Alevilik “ilm-i insan”ı, bu dünyayı, sosyal toplumu gelişim, değişim eşit bölüşümü esas alan ve “insan”ı merkeze koyan bir inanç ve öğretidir. Özetle; Tanrıyı, evreni ve insanı kendince algılama ve yorumlama biçimidir. Bu yönleriyle de Anadolu’nun yadsınamaz bir gerçekliği ve kültürünün temel taşlarından biridir. Tüm bunlara karşın her dönemde (Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet) siyasal erkin genel ve değişmez eğilimi “tek etnik yapı” ve “tek inanç” olup, bu yaklaşım ve anlayış Anadolu’nun tarihsel ve toplumsal gerçeklerine ters düşer.

Çünkü Anadolu, bir uygarlıklar beşiği ve kavşağı, bir inançlar ve kültürler çeşitliliğinin coğrafyasıdır. Aslında, Cumhuriyet yönetiminin yeni olarak ilan ettiği ideolojilerin arkasında Osmanlı’dan devraldığı statü toplumunun değerlerini koruma anlayışı sürmektedir. Bu “tekçi anlayış” ve bu anlayışa göre yapılanma, yapıyı ve kurumları sürdürmeye yönelik hukuk düzeni ve yasalar, yaklaşımlar, toplumsal barışı bozan temel yanlışların kaynağıdır. Oysa insanlık tarihten; Tekçi anlayış ve uygulamalar, zorun ve baskıcı sistemlerin, otoriter yönetimlerin düşünsel beslenme kaynağıdır. Böylesi bir coğrafyada “tek etnik yapı” ya da “tek inanç”tan söz etmek olanaksızdır. Bu durum/ çeşitlilik/ çoğul yapı bir zenginlik kaynağı ve bu zenginliğin yarattığı olumlu bir dinamizmdir.
Çoğulculuk ve çeşitlilik bir zenginlik olup günümüz dünyasında kültürel, dilsel ve dinsel açılardan homojen/ uyuşumlu bir ülke kalmamış, gerçeklerini öğrenmiş bulunmaktadır.  Eğer bir inanç ve felsefi düşünce, en değerli varlık olarak “insan”ı görüyor ve “insan sevgisi”nin en üstün değer olduğunu kabul ediyorsa hiçbir inanç ve kültürü diğerlerinden üstün göremez. Kendisini “asıl öğe”, “biz” görüp, kendi gibi düşünmeyen ve inanmayanı da “öteki” sayamaz. Çoğulculuk günümüzün yadsınamaz bir gerçekliği olarak dar düşünce kalıplarını zorlamaktadır. Bu konuda değişim ve gelişime insanın toplumun ve Devletin demokratikleşmesi ve demokrasi kültürünün içselleştirilmesine bağlıdır.  Çözüm yolu, 80 yıllık Cumhuriyet’in günümüzde geçerliliğini yitirmiş tekçi anlayış, kurumlar ve yapısının toplumsal ve tarihsel gerçekler doğrultusunda değiştirilmesi , özetle Cumhuriyet’in demokratikleşmesinden geçmektedir.  Genelde Devletler merkeziyetçi yapıdadırlar.

Model/ kurgu/paradigma bu anlayışa göredir. Merkeziyetçiliğin tonu da ülkelere göre değişmekte olup, o ülkenin jeostratejik durumu, etnik ve inanç yapısı tarih gibi etkenlere göre değişir. Artık uzlaşarak, ortak paydalar bularak, temel mutabakatlar sağlanarak birlikte –bir arada yaşamanın yollarının arandığı bir dünyada yaşıyoruz. Bugün kuşku ve korkulardan kurtularak “alt kimlik ve kültürleri” bir bölünme/parçalanma nedeni görmeden önce kafaları /mentaliteyi , sonra da yasalar, kurumlar ve yapıyı değiştirerek aslında geç kalınmış değişiklikleri bütünsellik içinde gerçekleştirerek, gelişimin sağlanması gerekiyor. Ayrıca, yasalarda değişiklik yapmak yetmiyor, içtenlikli uygulamalar da kaçınılmaz bir zorunluluk ve görev olarak karşımıza çıkıyor. Önümüzde yol gösterenimiz/kılavuzumuz da var: Kopenhag Kriterleri. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nden Kopenhag Kriterleri’ne geliş sürecinde temel sorun, erki elinde bulunduran siyasal örgütlenme olan Devlet karşısında “insanın nasıl korunacağı ve özgürleşeceği” olmuştur. Oluşturulmak istenen “insanlığın ortak değerleri” ise Kopenhag Siyasal Ölçütleri’nde de belirtildiği gibi; Demokrasi, Hukukun üstünlüğü,İnsan hakları,Azınlıklara saygı ve azınlıkların korunmasıyla, bu hakları güvence altına alan kurumların istikrarının sağlanması olup, bu dört temel öğeden birisi olmazsa, diğerleri de hiçbir anlam ifade etmemektedir.  Dört temel ölçüt açısından bakıldığında, tüm bireylerin dil, ırk, cinsiyet, renk, siyasal düşünce, din ve inanca dayanan ayrım ve ayrımcılığa maruz kalmadan, taraf olunan uluslararası sözleşmelere uyulması, temel hak ve özgürlüklere sahip olmaları için yasal düzenleme yapılması ve uygulamaların güvence altına alınması da istenmektedir.

 Günümüzde uluslararası ve ulusal düzeyde/düzlemde üzerinde en çok durulan ve tartışılan bir konu da “azınlıklar” konusudur. Dünyanın her yerine “azınlık” vardır ve sosyolojik bir gerçekliktir.  “Azınlık” kavramına, 1923 Lozan Antlaşması’ndaki anlayış ve yaklaşım sınırlarını ve kapsamını aşarak yalnız etnik anlamda değil, dil, din, ırk, cinsiyet, renk, siyasal düşünce ve inanca dayalı ayrımcılığın önlenmesi için yeni bir yorum getirilmiştir. Bazı ülkelerde otokton /yerli halkların hak ihlallerine uğraması, göçmenler, göçmen işçiler, sığınmacılar ve diğer sosyolojik gruplar yeni “azınlık” kategorisini oluşturmuşlardır.  “Azınlık” tanımı konusunda bugüne değin bir uzlaşma sağlanamamış olmasına, 1978’den beri nesnel ve öznel ölçütleri eleştiri almasına karşın genel kabul gören tanım şudur: “Bir Devletin nüfusunun geri kalanına göre sayıca az olan, egemen durumda bulunmayan –o Devletin vatandaşları olan- üyeleri nüfusun geri kalanından farklı etnik, dinsel ya da dilsel özelliklere sahip olan ve kültürlerini, geleneklerini, dinlerini ya da dillerini korumaya yönelik örtük de olsa bir dayanışma duygusu gösteren bir grup.”  BM Dinsel Özgürlükler özel raportörü Abdullah Amor’un 1997 yılı ziyaretinden sonra hazırladığı raporda Müslüman olmayan azınlıklar ile Alevilere yönelik ayrımcı, adil ve eşit olmayan düzenleme ve uygulamalara değindikten sonra “Devlet –din işlerine gelince Anayasa, laiklik prensibini benimsemiştir. Anayasa Mahkemesi söz konusu ilkeyi yansızlık ilkesine göre yorumlamıştır. Bu ilkeye göre din, bir yanıyla bireyseldir, diğer yanıyla ise dini inançların açığa vurulması, kamu düzeninin korunması, güvenlik ve kamu yararı gibi belli koşullarda Devlet tarafından sınırlanabilir. Bu, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına uygundur.  Bununla birlikte laikliği, yansızlık ilkesi üzerine oturtan bu yaklaşım bazı Anayasal ve yasal hükümlerle çelişki içinde görülmektedir. Gerçekten de bu sonuçlar, bir İslam Dini yapılanması olan ve ölçüsüz dinsel yönetim yetkileriyle donatılan Diyanet İşleri Başkanlığı aracılıyla Devlete, inancın açığa vurulmasını keyfince yönlendirmesini ve İslam’ın nihai olarak bir Devlet işi olduğunun anlaşılmasını sağlayacak biçimde yetkilendirilmiş görülmektedir.

 Buna, din ve ahlak öğretimi ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın örgütlenmesi ve çalışmaları örneklerinde olduğu gibi pratikte Alevilerinki dahil tüm diğer yorumları dışlayarak sadece Hanefi-İslam öğretisini ileten Devletin tutumu eklenmelidir.” denilmektedir.  Aleviler de, gerek tüm azınlıklar için geçerli olan BM İnsan Hakları Komisyonu’nca hazırlanan 1992 tarihli bildirgede belirtilen, gerekse diğer uluslararası belgeler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları doğrultunda ortaya çıkan; Varlıklarının korunması, Dışlanmama,Ayrımcılığa uğramama,Zaman içinde eritilmeme (asimile edilmeme),koşullarına uyulmasını istemektedirler .Din, inanç ve vicdan özgürlüğü konusundaki eşitsiz, tek yönlü uygulama ve “hak ihlalleri”nin anlaşılabilmesi için şu anda yürürlükte olan yasa, çeşitli düzenleme ve uygulamalarla uluslararası belgeleri ve AB’nin yaklaşımlarını karşılaştırmak gerekmektedir. AVRUPA BİRLİĞİ VE ALEVİLİK AB Komisyonu Haziran / 1998 tarihinde yaptığı Cardiff Zirvesi’nden sonra Türkiye hakkında rapor hazırlayarak, bu raporu Ekim / 1998 ‘de AB Konseyi’ne sunmuş olup, bu ve bundan sonraki düzenli ilerleme raporlarında din, inanç ve vicdan özgürlüğü konusunda Alevilerle ilgili olarak; 1998 Yılı İlerleme Raporu’nda ” Türkiye’nin Alevi Müslümanları en az 12 milyon kişi olarak tahmin edilmektedir. Sünni din adamlarının aksine, hükümetten maaş alan Alevi din adamları yoktur.” 1999 Yılı İlerleme Raporu’nda “Din özgürlüğü bakımından Lozan Antlaşması ile tanınan dinsel azınlıklar ve diğer dinsel azınlıklar arasında bir muamele farklılığı hala mevcuttur.” 2000 Yılı İlerleme Raporu’nda “Alevilere yönelik resmi yaklaşımda her hangi bir değişiklik olmadığı görülmektedir.

 Alevilerin şikayetleri yalnızca Sünni camileri ve dinsel vakıfların inşaası için mali destek sağlanması yanında, okullarda ve ders kitaplarında Alevi kimliğini yansıtmayan zorunlu din eğitimi verilmesi üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu konular son derece duyarlı, ancak bunlar hakkında açık bir tartışmaya girmek mümkün olmalıdır.” 2001 Yılı İlerleme Raporu’nda “Sünni olmayan Müslüman toplulukların durumunda iyileşme olmamıştır. Alevilere yönelik resmi yaklaşım değişmemiştir. Alevilerin sorunlarına Diyanet İşleri Başkanlığı’nca ilgi gösterilmemiştir. Alevilerin şikayetleri, okullarda ve ders kitaplarında Alevi kimliğini tanımayan zorunlu din eğitimi verilmesiyle ve yalnızca Sünni camileri ve dinsel vakıfları için mali destek sağlanmasıyla ilgilidir.” 2002 Yılı İlerleme Raporu’nda “Şubat ayında Alevi ve Bektaşi Kuruluşları Birliği Kültür Derneği, Anayasa’nın 14 ve 24.maddeleri ve Dernekler Yasası’nın 5.maddesi uyarınca , Alevi ve Bektaşi adı altında dernek kurulamayacağı gerekçesiyle mahkemece kapatılmasına karar verilmiştir. Derneğin başvurusu üzerine kararın uygulanması Yargıtay kararına kadar bekletilmektedir. (….)  Zorunlu din dersleri, farklı dinlere ait açıklamalar içermektedir, ancak bu açıklamaların çoğu dini azınlıklarca subjektif ve yanlış bulunmaktadır. (….)  Aleviler konusunda gelişme olmamıştır.” 2003 Yılı İlerleme Raporu’nda “Sünni olmayan Müslüman toplulukların durumuna ilişkin olarak, Aleviler konusunda bir değişme olmamıştır. Nisan /2003 ‘te daha önce kurulu bulunan Alevi Bektaşi Kuruluşlar Birliği’ne, çalışmalarını sürdürmesine olanak tanıyacak bir hukuksal statü tanınmıştır. Bununla birlikte Alevilerin, Diyanet İşleri Başkanlığı’nda temsil edilmesi ve Alevi kimliğinin okullardaki zorunlu din eğitiminde tanınmaması konusunda sorunlar sürmektedir.” denilmektedir. SONUÇ AB Komisyonu’nca hazırlanan İlerleme Raporları’nda Lozan Antlaşması’nda azınlık olarak kabul edilen, gayrı müslimler ve azınlık olarak kabul edilmeyen Süryanilerle ilgili olarak geniş ve ayrıntılı açıklamalar yapılmasına karşın, sayıları onlarca milyonu bulan Aleviler hakkında zaman zaman bir paragraf ya da bir satır açıklama yapılmaktadır. Ayrıca açıklamalar Alevi örgütlerinin yıllardan bu yana ileri sürdükleri ve savundukları görüşleri de yansıtmamaktadır. ULUSAL DÜZENLEMELER / YASALAR ANAYASA Cumhuriyetin nitelikleri Madde : 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir. Kanun önünde eşitlik Madde : 10 – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. Din ve vicdan hürriyeti Madde : 24 – Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Milletlerarası antlaşmaları uygun bulma Madde : 90 – /son fıkra Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz. Diyanet İşleri Başkanlığı Madde : 136 – Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirir. 633 SAYILI DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA YASA Madde : 1- İslam Dini’nin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur. 2820 SAYILI SİYASİ PARTİLER YASASI Madde: 89 – Siyasi partiler, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirmek durumunda olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, genel idare içinde yer almasına ilişkin Anayasa’nın 136 ncı maddesi hükmüne aykırı amaç güdemez. 442 SAYILI KÖY YASASI Madde : 2 – Cami, mektep, otlak, yaylak, baltalık gibi orta malları bulunan ve toplu veya dağınık evlerde oturan insanlar bağ ve bahçe ve tarlalarıyla birlikte bir köy teşkil ederler. (…) Madde : 13- Köylünün Mecburu İşleri Şunlardır  (…)  14 – Köyde bir mescit yapmak ( yeniden yapılacak ise köy meydanının bir tarafına yapılacaktır.) 1587 SAYILI NÜFUS YASASI Madde : 43 – Aile kütükleri; ailenin bütün fertlerinin cinsiyetini, adı, soyadı, baba ve anası adıyla soyadlarını, sağ olup olmadıklarını, il ve ilçe itibarıyla doğum yeri ve tarihlerini, vücutlarındaki belirli değişikliklerini, dinini, okur-yazar olup olmadıklarını, medeni hallerini ve diğer şahsi hal değişikliklerini ihtiva eder. (…) 6785 / 3194 / 4928 SAYILI İMAR YASASI Madde : 18  (…)  Düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan yerlerin ihtiyacı olan yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, ibadet yeri ve karakol gibi umumi hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden başka maksatlarla kullanılamaz. (…) 2981 SAYILI İMAR VE GECEKONDU MEVZUATINA AYKIRI YAPILARA UYGULANACAK BAZI İŞLEMLER VE 6785 SAYILI İMAR YASASI’NIN BİR MADDESİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA YASA Ek Madde : 3 – ( 22.5.1986- 3290 Sayılı Yasa madde :15)  İbadet yerleri, mescit, türbe gibi yerlerin sınırları içinde kalan veya bu yerlerin sınırları içinde kalmamakla beraber eserlerin bütünlüğünü bozan yapılar korunamayacak yapılar olup, bunlara tapu veya tapu tahsis belgesi verilmez. Ancak, bu hak sahiplerine başka yerden öncelikle arsa tahsis edilir. 3402 SAYILI KADASTRO YASASI Kamu Malları : Madde : 16- Kamunun ortak kullanılmasına veya bir kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerlerle Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerlerden; a)Kamu hizmetinde kullanılan bütçelerinden ayrılan ödenek veya yardımlarla yapılan resmi bina ve tesisler ( Hükümet, belediye, karakol, okul binaları, köy odası, hastane veya diğer sağlık tesisleri, kütüphane, kitaplık, namazgah, cami, genel mezarlık, çeşme, kuyular, yunak ile kapanmış olan yollar, meydanlar, pazar yerleri, parklar ve bahçeler ve boşluklar ve benzeri hizmet malları) kayıt, belge veya özel kanunlarına göre Hazine, kamu kurum ve kuruluşları, belediye, köy veya mahalli idari , birlik, tüzel kişiliği adlarına tesbit olunur. (…) 667 SAYILI TEKKE VE ZAVİYELERLE TÜRBELERİN SEDDİNE VE TÜRBEDARLAR İLE BİR TAKIM ÜNVANLARIN MEN VE İLGASINA DAİR YASA Madde : 1- Türkiye Cumhuriyeti dahilinde gerek vakıf suretiyle, gerek mülk olarak şeyhının tahtı tasarrufunda gerek suveri aharla tesis edilmiş bulunan bilumum tekke ve zaviyeler sahiplerinin diğer şekilde hakkı temmellük ve tasarrufları baki kalmak üzere kamilen seddedilmiştir. Bunlardan usulu mevzuası dairesinde filhal cami veya mescit olarak istimal edilenler ipka edilir. Alelumum tarikatlerle şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, nakiplik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük ve gayıptan haber vermek ve murada kavuşturmak maksadıyla nüshacılık gibi unvan ve sıfatların istimali ile bu unvan ve sıfatlara ait hizmet ifa ve kisve iktisası memnudur. Türkiye Cumhuriyeti dahilinde salatine ait veya bir tarika veyahut cerri menfaata müstenit olanlarla bilumum sair türbeler mesdut ve türbedarlıklar mülgadır. Seddedilmiş olan tekke veya zaviyeleri veya türbeleri açanlar veyahut bunları yeniden ihdas edenler veya ayını tarikat icrasına mahsus olarak velev muvakkaten olsa bile yer verenler ve yukarıdaki unvanları taşıyanlar veya bunlara mahsus hidematı ifa veya kıyafet iktisa eyleyen kimseler üç aydan eksik olamamak üzere hapis ve elli liradan aşağı olmamak üzere cezayı nakdi ile cezalandırılır. 765 SAYILI TÜRK CEZA YASASI Din Hürriyeti Aleyhinde Cürümler Madde : 175 – ( Değişik : 20.05.1987 –3369/1 md.) Dinlerden birine ait dini işleri veya ibadet veya ayinin yapılmasını men ve ihlal eden kimseye altı aydan bir yıla kadar hapis ve beş bin liradan yirmi beş bin liraya kadar ağır para cezası verilir. Fiilin işlenmesi sırasında cebir, şiddet, tehdit veya hakaret vaki olmuş ise, faile bir yıldan iki yıla kadar hapis ve on bin liradan elli bin liraya kadar para cezası verilir. Allah’a veya dinlerden veya bu dinlerin peygamberlerinden veya kutsal kitaplarından veya mezheplerinden birine hakaret eden veya bir kimseyi dini inançlarından veya mensup olduğu dinin emirlerini yerine getirmesinden veya yasaklarından kaçınmasından dolayı kınayan veya tezyif veya tahkir eden veya alaya alan kimseye altı aydan bir yıla kadar hapis ve beş bin liradan yirmi beş bin liraya kadar ağır para cezası verilir. Üçüncü fıkrada yazılan suçlar, basın ve yayın yoluyla işlenirse ceza bir misli artırılarak hükmolunur. Birinci fıkrada yazılı suçların basın ve yayın yoluyla teşvik ve tahrik edilmesi halinde aynı ceza uygulanır. BAKANLAR KURULU KARARI  Karar Sayısı : 2002/ 4100 Elektrik abonesi bazı kişi ve kuruluşların 8.1.2002 tarihli 4736 sayılı kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrası hükmünden muaf tutulması ve uygulama esaslarının düzenlenmesine ilişkin ekli kararın yürürlüğe konulması; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 15.03.2002 tarihli 4522 sayılı yazısı üzerine, 4736 Sayılı Kanunun 1 inci maddesi ile 8.6.1984 tarihli ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 35 inci maddesine göre Bakanlar Kurulu’nca 12.4.2002 tarihinde kararlaştırılmıştır. Tanımlar Madde : 1…………………………… İndirimli Tarifeden yararlanan kişi ve kurumlar Madde : 2 – a)…………………….. f) İbadethaneler ( cami, mescit, kilise, havra ve sinagog ) ve genel aydınlatma yerleri (il, ilçe, belde ve köylerdeki cadde ve sokak ile kamuya ait ücretsiz girilen park ve bahçe gibi halka açık yerler.) Madde : 3- a) ……………………. f) 2002 yılı içerisinde bu Karar’ın 2 nci maddesinin (f) bendinde belirtilen abone gruplarına ilişkin ölçü sistemlerinin tesis edilmesini takiben, genel aydınlatma yerlerinin elektrik enerjisi yıllık giderleri belediye sınırları içerisinde ilgili belediye, belediye sınırları dışında ilgili özel idare bütçesinden, ibadethanelerin elektrik enerjisi yıllık giderleri de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın takip eden yılı bütçesinden konularak ödeneklerden karşılanır.  İbadethane ve genel aydınlatma yerlerine 19.1.2002 tarihinden itibaren içme ve kullanım suyu abone grubu ortalama satış fiyatı uygulanır.  2002 yılı içerisinde ibadethane ve genel aydınlatma yerleri için ölçülen tüketim bedeli gelir kaybı tutarı olarak belirlenir.  Avrupa Birliği sürecinde bazı yasalarda değişiklik yapılarak yeni düzenlemelere gidilmişse de temel yaklaşımda bir değişiklik olmamıştır. Çoğu yasa maddelerinde “cami sözcüğü çıkarılıp, yerine “ibadethane” ya da “ibadet yeri” konmuşsa da, bunlardan amacın yine “cami” olduğu bu Bakanlar Kurulu Kararı’ndan açıkça anlaşılmaktadır. 2002 / 4100 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nda ibadet yeri olarak cami, mescit, kilise, havra ve sinagog sayılmasına karşın “cemevi” sayılmamıştır. Oysa “cemevi” Alevilerin inanç ve kültürlerini yaşattıkları önemli bir inanç kurumudur. ULUSLARARASI BELGELER İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ Paris / 1948 Madde : 2/ 1- Herkes ırk,renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka türden kanaat, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuş veya başka türden statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin bu bildirgede belirtilen bütün hak ve özgürlüklere sahiptir. Madde : 18 – Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır; bu hak din veya inancını değiştirme özgürlüğünü ve din veya inancının tek başına veya topluca ve kamuya açık veya özel olarak öğretme, uygulama, ibadet ve uyma yoluyla açıklama serbestliğini kapsar. Madde : 26 – (…) Eğitim, insan kişiliğinin tam geliştirilmesine, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmeye yönelik olmalıdır. Eğitim, bütün uluslar, ırklar ve dinsel gruplar arasında, hoşgörü ve dostluğu yerleştirmeli ve Birleşmiş Milletler’in barışı koruma yolundaki etkinliklerini güçlendirmelidir. Ana-babalar, çocuklarına verilecek eğitimi seçmede öncelikli hak sahibidir. AVRUPA İNSAN HAKLARINI VE TEMEL ÖZGÜRLÜKLERİ KORUMA SÖZLEŞMESİ  Roma / 1950 Madde: 9/1- Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, din ya da inancını değiştirme özgürlüğü ile din ile inancını tek başına ya da topluca ve açık ya da özel olarak ibadet, öğretim, uygulama ve gözetme yoluyla açıklama özgürlüğünü de kapsar.  2- Din ve inancı açıklama özgürlüğü, ancak demokratik bir toplumda kamu güvenliğinin gerekleri, kamu düzeninin, genel sağlık ve ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olan ve yasayla konulan sınırlamalara bağlıdır. AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİNE EK 1 NO’LU PROTOKOL Paris / 1952 Madde: 2- Hiç kimsenin eğitim hakkı yadsınamaz. Devlet, eğitim ve öğretim ile ilgili üzerine aldığı görevleri yerine getirirken anne ve babaların çocuklarına, kendi dini ve felsefi inançlarına uygun olan bir eğitim ve öğretimin verilmesini isteme hakkına saygı gösterir. EKONOMİK, TOPLUMSAL VE KÜLTÜREL HAKLAR ULUSLARARASI SÖZLEŞMESİ New York / 1966 Madde 2/1 (…)  2- Bu Sözleşmeye taraf olan Devletler, bu Sözleşmede öne sürülen hakların ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka bir görüş, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuş ya da başka bir statü gibi herhangi bir ayrım gözetmeksizin uygulanacağını güvenceye bağlamayı üstlenir.   KİŞİSEL VE SİYASAL HAKLAR ULUSLARARASI SÖZLEŞMESİ New York / 1976 Madde: 18/1 Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, herkesin bir dine sahip olma ya da kendi seçtiği bir inancı benimseme özgürlüğü ile din ya da inancını tek başına ya da topluca, açık ya da özel olarak ibadet, gözetme, uygulama ve öğretme yoluyla açıklama özgürlüğünü de içerir.  2- Hiç kimseye bir din ya da inanca sahip olma ya da seçtiği bir din ya da inancı benimseme özgürlüğünü zedeleyici baskıda bulunulamaz.  3- Din ya da inanç açıklama özgürlüğüne ancak, yasayla konulan ve kamu güvenliğini, kamu düzenini ve sağlığını ya da genel ahlakı ya da başkalarının temel hak ve özgürlüklerini korumak için gerekli olan sınırlamalar getirilebilir.  4- Bu Sözleşmeye taraf Devletler, ana babanın ve kimi durumlarda yasal vasilerin, çocuklarını kendi inançları doğrultusunda din ve ahlak eğitimi görmelerini sağlama özgürlüğüne saygı göstermeyi üstlenir. Madde: 24/1 Her çocuğun; ırk, renk, cinsiyet, dil, din,ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet ya da doğuşça herhangi bir ayrım yapılmaksızın ailesi, toplum ve Devlet tarafından erginleşmemiş konumunda olmanın gerektirdiği koruma önlemlerine hakkı vardır.  (…) HELSİNKİ SONUÇ BELGESİ Helsinki/ 1975 (10 TEMEL İLKE) 1.Devletlerin egemen eşitliği ve egemenliğin özündeki haklara saygı 2.Tehdit veya kuvvete başvurmamak 3.Sınırların dokunulmazlığı 4.Devletlerin toprak bütünlüğüne saygı 5.Uyuşmazlıkların barışçı yollarla çözümü 6.İçişlerine karışmamak 7.Düşünce, vicdan, din ve inanç özgürlükleri de dahil olmak üzere, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı 8.Halkların hak eşitliği ve kendi kaderlerini tayin hakkı. 9.Devletler arasında işbirliği 10.Uluslararası hukuk çerçevesinde üstlenilen yükümlülüklerin iyi niyetle yerine getirilmesi. DÜŞÜNCE, VİCDAN DİN YA DA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ DAHİL İNSAN HAKLARINA VE TEMEL ÖZGÜRLÜKLERİNE SAYGI  Katılan Devletler ırk, cinsiyet, dil ya da din ayrımı gözetmeksizin herkes için düşünce, vicdan, din ya da inanç özgürlüğü dahil insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı gösterir. AGİK (AGİT) PARİS ŞARTI Paris / 1990 YENİ BİR DEMOKRASİ BARIŞ VE BİRLİK ÇAĞI  (…) Her bireyin düşünce, vicdan ve din ya da inanç özgürlüğüne; ifade özgürlüğüne, dernek kurma ve sükunu bozmayan bir şekilde toplanma özgürlüğüne; yer değiştirme özgürlüğüne hakkı olduğunu ve hiç kimsenin keyfi bir şekilde tutulamayacağını ya da tutuklanamayacağını; işkence ya da öteki acımasızca, insana yaraşmayan ya da insanı alçaltan bir işlem ya da cezalandırmaya uğratılamayacağını, keza herkesin haklarını bilmeye ve haklarına dayanarak hareket etmeye; hür ve adil seçimlere katılmaya; tek başına ya da ortaklaşa mal ve mülk sahibi olmaya ve bireysel girişimlerde bulunmaya; iktisadi toplumsal ve kültürel haklardan yararlanmaya hakkı olduğunu hiçbir ayrım yapmaksızın belirtiriz.  Bir ulus içindeki azınlıkların soy, kültür, dil ve din yönünden sahip oldukları kimliğin korunacağını ve azınlıklara mensup kişilerin hiçbir ayrım yapılmaksızın kanun önünde tam bir eşitlik içinde bu kimliği serbestçe dile getirmek, korumak ve geliştirmek hakkına sahip olduklarını belirtiriz.  Haklarının herhangi bir şekilde zedelenmesi karşısında herkesin ulusal ya da uluslararası her türlü etkin çarelere başvurabilmesinin sağlayacağız.  Bu ilkelere tam bir saygı, yeni Avrupa’yı üzerine kurmaya çalışacağımız sağlam bir temeldir. Devletlerimiz demokratik kazançları geri çevrilemez kılmak amacıyla birbirleriyle işbirliği edecek ve birbirlerini destekleyeceklerdir. (…) KOPENHAG TOPLUMSAL KALKINMA DEKLERASYONU Kopenhag/ 1995 FARKLI ÖZELLİKLERE SAHİP BİREY VE GRUPLARA KARŞI AYRIMCILIK YAPMAMAK, HOŞGÖRÜLÜ VE SAYGILI DAVRANMAK VE HER FARKLILIĞIN KENDİNE GÖRE BİR DEĞERİNİN OLDUĞUNU KABUL ETMEK. 73- Ulusal ve uluslararası düzeylerde, ayırımcılığı ortadan kaldırmak, farklı özelliklere sahip birey ve gruplara hoşgörülü ve saygılı davranma tavrını geliştirmek ve farklılıkların kendine göre bir değerinin olduğunu kavramak gerekmektedir. Bunun için yapılması gerekenler şunlardır: a)- Bütün biçimleriyle ırkçılık, ırkçı ayırımcılık dinsel hoşgörüsüzlük yabancı düşmanlığı ve bütün biçimleriyle toplumsal yaşantının her alanında ayırımcılık ile mücadelede gereken yasaların ve başka düzenlemelerin kabul edilerek uygulanması. (…) ÇOCUK HAKLARI SÖZLEŞMESİ New York/ 1959  Madde 14 /1- Taraf Devletler, çocuğun düşünce, vicdan ve din özgürlükleri hakkına saygı gösterirler.  2- Taraf Devletler, ana-babanın ve gerekiyorsa yasal vasilerin; çocuğun yeteneklerini gelişmesiyle bağdaşır biçimde haklarının kullanılmasında çocuğa yol gösterme konusundaki hak ve ödevlerine saygı gösterirler.  3- Bir kimsenin dinini ve inançlarını açıklama özgürlüğü kanunla öngörülmek ve gerekli olmak kaydıyla yalnızca kamu güvenliğiyle, düzeni, sağlık ya da ahlakı ya da başkalarının temel hakları ve özgürlüklerini korumak gibi amaçlarla sınırlandırılabilir. Madde 30- Soya, dine ya da dile dayalı azınlıkların ya da yerli halkların varolduğu Devletlerde, böyle bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan olan çocuk, ait olduğu azınlık topluluğunun diğer üyeleriyle birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz. DİN YA DA İNANCA DAYALI HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜK VE AYIRIMCILIĞIN KALDIRILMASI BİLDİRGESİ. New York / 1981 Madde: 1 1.Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, bir dini ya da dilediği bir inancı benimseme ve din ya da inancı tek başına yada topluca, açık yada özel olarak ibadet, gözetme, uygulama ve öğretme biçiminde açıklama özgürlüğünü de içerir. 2.Hiç kimseye, bir dini yada dilediği bir inancı benimseme özgürlüğünü zedeleyecek baskıda bulunulamaz. 3.Bir kimsenin din ya da inançlarını açığa vurma özgürlüğü ancak yasa ile öngörülen ve kamu güvenliği, düzeni sağlığı yada genel ahlakı yada başkalarının temel hak ve özgürlüklerini korumak için gereken sınırlamalara bağlı olabilir. Madde: 2 1.Hiç kimse , din yada başka inançtan gerekçesiyle herhangi bir Devlet, kurum, grup yada bir kimse tarafından ayırımcılık konusu olamaz. 2.Bu bildirgenin amaçları bakımından “din yada inanca dayalı hoşgörüsüzlük ve ayırımcılık” deyişi, din yada inanca dayalı olarak insan hakları ve temel özgürlüklerin eşitlik temeli üzerinde tanınmasını, kullanılmasını ve bunlardan yararlanılmasını önlemek yada zedelemek amaç ya da sonucuyla herhangi bir ayırım, dışlama, kısıtlama yada yeğlemede bulunmak anlamına gelebilir. Madde: 3 İnsanlar arasında din yada inanç gerekçeleriyle ayırım gözetmek, insan saygınlığına karşı bir saygısızlık ve birleşmiş milletler antlaşması ilkelerinin yadsınması niteliğinde olup, insan hakları evrensel bildirgesinde ilan edilen ve insan hakları uluslararası sözleşmelerinde ayrıntılı olarak öne sürülen insan hakları ve temel özgürlüklerin çiğnenmesinde ve uluslararasında dostça ve barışçı ilişkiler için bir engel olarak kınanır. (…) Madde: 6  Bu bildirgenin 1. maddesi uyarınca ve 1. maddesinin 3. fıkrası hükümleri saklı kalmak üzere düşünce, vicdan, din ya da inanç özgürlüğü hakkı ötekilerin yanı sıra a)Bir din ya da inancın gerekleri uyarınca ibadet ya da toplanma ve bu amaçla ibadet yerleri kurma ve koruma; b)Uygun yardım ve insancıl amaçlı kurumlar kurma ve koruma; c)Bir din ya da inancın tören yada törelerine ilişkin araç yada gereçleri yeterli ölçüde yapma, edinme ya da kullanma d)Bu alanlarda ilgili metinleri yazma, yayınlama ve yayma e)Bir din ya da inancı bu amaçlara uygun yerlerde öğretme; f)Bireylerden, kurumlardan gönüllü maddi ya da başka yardımlar isteme yada alma; g)Her hangi bir din ya da inancın gerekimleri ve standartlarının öngördüğü uygun liderleri yetiştirme, atama, seçme ya da yerini alacak olanı belirleme, h)Dinin ya da inancın kuralları uyarınca tatil günlerine uyma ve bayram ve törenleri kutlama; i)Din ve inanç konularında ulusal ve uluslararası düzeylerde bireylerle ve topluluklarla iletişim kurma ve sürdürme özgürlüklerini içerir. HER TÜRLÜ IRK AYIRIMCILIĞININ KALDIRILMASI ULUSLARARASI SÖZLEŞMESİ New York/ 1965  Bu Sözleşmeye Taraf Devletler,  Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın tüm insanların niteliğindeki onur ve eşitlik ilkelerine dayalı olduğunu, tüm üye Devletlerin Birleşmiş Milletlerin amaçlarından biri olan ırk, cinsiyet, dil ve din ayırımı yapılmaksızın herkes için insan hakları ve temel özgürlüklerin evrensel saygı görerek gözetilmesini geliştirmeyi ve özendirmeyi gerçekleştirmek üzere örgütle işbirliği içerisinde topluca ve ayrı ayrı eylemde bulunma yükümlülüğü üslendiklerini göz önüne alarak,  (…) ULUSAL AZINLIKLARIN KORUNMASINA İLİŞKİN ÇERÇEVE SÖZLEŞME Strasbourg /1995 Madde: 5/1- Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin kendi kültürlerini yaşatmaları ve geliştirmeleri ve kimliklerinin asli öğeleri, yani dinleri, dilleri, gelenekleri ve kültürel miraslarını korumaları için gerekli koşulları sağlamayı taahhüt ederler. Madde: 8- Taraflar ulusal azınlığa mensup her kişinin dinini yada inancını açıklama ve dini kurumlar, örgütler ve dernekler kurma hakkına sahip olduğunu tanımayı taahhüt eder. Madde: 12/1 Taraflar gerektiğinde ulusal azınlıklarını ve çoğunluğun kültür, tarih, dil ve din bilgisini geliştirmek için eğitim ve araştırma alanlarında önlem alırlar. EĞİTİMDE AYIRIMCILIĞA KARŞI SÖZLEŞME Paris /1960 Madde: 5/1. b- Ana babaların ve uygulandığı yerlerde vasilerin çocukları için önce, yetkili makamlarca konan yada onaylanan en az eğitim standartlarına uymakla birlikte kamu makamlarınca yönetilen kurumlardan başka kurumları seçme ve ikinci olarak, yasaların uygulanması uyarınca bu Devlette izlenen işlemlerle bağdaşmak koşuluyla çocukların ana baba ve vasilerinin inançlarına göre din ve ahlak eğitimi almalarını ve hiçbir kişiyi yada grubun kendi inancıyla bağdaşmayan dinsel eğitim görmeye zorlanmamasını sağlama özgürlüğüne saygı göstermek temel ilkedir. AVRUPA BİRLİĞİ TEMEL HAKLAR BİLDİRGESİ Nice / 2000 Madde: 10- Herkes düşünce, din ve vicdan özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, din veya inancını değiştirme özgürlüğünü ve din veya inancını tek başına veya topluluk halinde, aleni veya gizli olarak ibadet etme, öğretme, uygulama ve gereklerine uyma şeklinde açığa vurma özgürlüğünü içerir. Bu hakkın kullanılmasına ilişkin ulusal mevzuata uygun olarak dini nedenlerle askerlik görevini yapmayı reddetme hakkı tanınmaktadır. ALEVİLERİN İSTEKLERİ VE BEKLENTİLERİ Uluslararası belgelere, insan haklarına ve temel özgürlüklere dayalı, bir toplumsal mutabakat sözleşmesi olan eşitlikçi, özgürlükçü ve çoğulculuğu esas alan demokratik bir Anayasa, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Genel İdare Yapısı’ndan çıkarılmasını, Zorunlu din derslerinin kaldırılmasını, Alevi köylerine zorla cami yapılması uygulamasının durdurulmasını ve cem evlerinin tanınmasını ve bunların hukuksal olarak güvence altına alınmasını, Pozitif ayrımcılık yapılamasını, “Alevi” kimliğinin tanınmasını, kendi özgünlüklerini yaşamak ve kendilerini , kendileri tanımlamak istiyorlar. Ayrıca kendi dışlarında yaratılacak / yaratılan bir temsiliyeti de istemiyorlar.

Halil Nebiler – Esra Cengiz  
Alevilik kuşatma altında
AVRUPA BİRLİĞİ ALEVİLİK VE HAK İHLALLERİ  (1 )
Bu Ağustos ayında da, yıllardan beri uygulanan bir program / izlence yinelenecek. Bir inanç önderi adına Hacı Bektaş ilçesinde düzenlenen ve binlerce insanın yeni bir şeyler bulmak / görmek amacıyla katıldığı “kültür-sanat etkinlikleri” bir kültür ortamı olmaktan çok, önceki yılların izlencesinin yeniden gösteriminden öteye geçememektedir. Hatta belediye yönetimlerine bağlı olarak, zaman zaman da daha geri noktalara düşmektedir.  Özellikle seçimli yıllarda siyasetçiler için kendiliğinden oluşmuş miting alanına dönüştüğünden propaganda kaçırılmaz bir fırsat olmaktadır. Ansiklopedik ve bilimsel olmayan bilgilerle Alevilere övgü dizme yeri… Oysa hiç birisinin parti programında Alevilik ve Alevilerle ilgili, sorunlarına ciddi çözüm arayışı yok.    Öte yandan basında, çoğu ivedilikle hazırlatılmış ısmarlama, bilimsellikten, tarihsel gerçeklerden uzak dizi yazıları…  

Ama çözüm bekleyen konulara değinen yok. Örneğin, 1925 yılında kapatılan ve 1964 tarihinde de müzeye dönüştürülen ve Alevilerce bir “serçeşme” olarak kabul edilen dergahın Hacı Bektaş Belediyesi’ne bırakılması yıllardan beri söz verilmesine karşın yerine getirilmemektedir.  Daha da önemlisi Alevilerin ve Aleviliğin köklü çözüm bekleyen sorunları var. Artık Aleviler deyiş söylemenin, semah dönmenin ve cem tutmanın bir çözüm olmadığının, sorunlarının çözümünün toplumun demokratikleşmesine ve özgür / eşit bireyler durumuna gelmelerine, bunun için de yönetim erkinin “tek inanç” anlayışını terk etmesine bağlı olduğunun ayırdındalar.  Ayrıca Avrupa Birliğine girmek için yapılan bazı yasal düzenlemelerin / değişikliklerin içselleştirilmesi, uygulanması bir yana, Aleviler için ne getirdiğinin masaya yatırılarak değerlendirmesi, konunun çeşitli yönlerden ele alınması gerekmektedir.

Alevilik, Orta Asya, Ön Asya , Orta Doğu ve Mezopotamya kökenli birçok öğreti ve kültürün, çok ve tek tanrılı dinlerin ve inançların öğreti ve kültürün Anadolu’da yeniden biçimlenmesiyle oluşmuş, bir süreç sonunda kendi kendini yaratmış, bağdaştırmacı/senkretik bir inanç sistemi , toplumsal ve tarihsel bir olgu, bir gerçekliktir. Sünnilik/ ortodoksi “ilm-i ilahi” yi, öbür dünyayı, ümmetçi bir toplumu, kaderciliği ve dogmatizmi esas alırken, Alevilik “ilm-i insan”ı, bu dünyayı, sosyal toplumu gelişim, değişim eşit bölüşümü esas alan ve “insan”ı merkeze koyan bir inanç ve öğretidir. Özetle; Tanrıyı, evreni ve insanı kendince algılama ve yorumlama biçimidir. Bu yönleriyle de Anadolu’nun yadsınamaz bir gerçekliği ve kültürünün temel taşlarından biridir. Tüm bunlara karşın her dönemde (Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet) siyasal erkin genel ve değişmez eğilimi “tek etnik yapı” ve “tek inanç” olup, bu yaklaşım ve anlayış Anadolu’nun tarihsel ve toplumsal gerçeklerine ters düşer.

Çünkü Anadolu, bir uygarlıklar beşiği ve kavşağı, bir inançlar ve kültürler çeşitliliğinin coğrafyasıdır. Aslında, Cumhuriyet yönetiminin yeni olarak ilan ettiği ideolojilerin arkasında Osmanlı’dan devraldığı statü toplumunun değerlerini koruma anlayışı sürmektedir. Bu “tekçi anlayış” ve bu anlayışa göre yapılanma, yapıyı ve kurumları sürdürmeye yönelik hukuk düzeni ve yasalar, yaklaşımlar, toplumsal barışı bozan temel yanlışların kaynağıdır. Oysa insanlık tarihten; Tekçi anlayış ve uygulamalar, zorun ve baskıcı sistemlerin, otoriter yönetimlerin düşünsel beslenme kaynağıdır. Böylesi bir coğrafyada “tek etnik yapı” ya da “tek inanç”tan söz etmek olanaksızdır. Bu durum/ çeşitlilik/ çoğul yapı bir zenginlik kaynağı ve bu zenginliğin yarattığı olumlu bir dinamizmdir.
Çoğulculuk ve çeşitlilik bir zenginlik olup günümüz dünyasında kültürel, dilsel ve dinsel açılardan homojen/ uyuşumlu bir ülke kalmamış, gerçeklerini öğrenmiş bulunmaktadır.  Eğer bir inanç ve felsefi düşünce, en değerli varlık olarak “insan”ı görüyor ve “insan sevgisi”nin en üstün değer olduğunu kabul ediyorsa hiçbir inanç ve kültürü diğerlerinden üstün göremez. Kendisini “asıl öğe”, “biz” görüp, kendi gibi düşünmeyen ve inanmayanı da “öteki” sayamaz. Çoğulculuk günümüzün yadsınamaz bir gerçekliği olarak dar düşünce kalıplarını zorlamaktadır. Bu konuda değişim ve gelişime insanın toplumun ve Devletin demokratikleşmesi ve demokrasi kültürünün içselleştirilmesine bağlıdır.  Çözüm yolu, 80 yıllık Cumhuriyet’in günümüzde geçerliliğini yitirmiş tekçi anlayış, kurumlar ve yapısının toplumsal ve tarihsel gerçekler doğrultusunda değiştirilmesi , özetle Cumhuriyet’in demokratikleşmesinden geçmektedir.  Genelde Devletler merkeziyetçi yapıdadırlar.

Model/ kurgu/paradigma bu anlayışa göredir. Merkeziyetçiliğin tonu da ülkelere göre değişmekte olup, o ülkenin jeostratejik durumu, etnik ve inanç yapısı tarih gibi etkenlere göre değişir. Artık uzlaşarak, ortak paydalar bularak, temel mutabakatlar sağlanarak birlikte –bir arada yaşamanın yollarının arandığı bir dünyada yaşıyoruz. Bugün kuşku ve korkulardan kurtularak “alt kimlik ve kültürleri” bir bölünme/parçalanma nedeni görmeden önce kafaları /mentaliteyi , sonra da yasalar, kurumlar ve yapıyı değiştirerek aslında geç kalınmış değişiklikleri bütünsellik içinde gerçekleştirerek, gelişimin sağlanması gerekiyor. Ayrıca, yasalarda değişiklik yapmak yetmiyor, içtenlikli uygulamalar da kaçınılmaz bir zorunluluk ve görev olarak karşımıza çıkıyor. Önümüzde yol gösterenimiz/kılavuzumuz da var: Kopenhag Kriterleri. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nden Kopenhag Kriterleri’ne geliş sürecinde temel sorun, erki elinde bulunduran siyasal örgütlenme olan Devlet karşısında “insanın nasıl korunacağı ve özgürleşeceği” olmuştur. Oluşturulmak istenen “insanlığın ortak değerleri” ise Kopenhag Siyasal Ölçütleri’nde de belirtildiği gibi; Demokrasi, Hukukun üstünlüğü,İnsan hakları,Azınlıklara saygı ve azınlıkların korunmasıyla, bu hakları güvence altına alan kurumların istikrarının sağlanması olup, bu dört temel öğeden birisi olmazsa, diğerleri de hiçbir anlam ifade etmemektedir.  Dört temel ölçüt açısından bakıldığında, tüm bireylerin dil, ırk, cinsiyet, renk, siyasal düşünce, din ve inanca dayanan ayrım ve ayrımcılığa maruz kalmadan, taraf olunan uluslararası sözleşmelere uyulması, temel hak ve özgürlüklere sahip olmaları için yasal düzenleme yapılması ve uygulamaların güvence altına alınması da istenmektedir.

 Günümüzde uluslararası ve ulusal düzeyde/düzlemde üzerinde en çok durulan ve tartışılan bir konu da “azınlıklar” konusudur. Dünyanın her yerine “azınlık” vardır ve sosyolojik bir gerçekliktir.  “Azınlık” kavramına, 1923 Lozan Antlaşması’ndaki anlayış ve yaklaşım sınırlarını ve kapsamını aşarak yalnız etnik anlamda değil, dil, din, ırk, cinsiyet, renk, siyasal düşünce ve inanca dayalı ayrımcılığın önlenmesi için yeni bir yorum getirilmiştir. Bazı ülkelerde otokton /yerli halkların hak ihlallerine uğraması, göçmenler, göçmen işçiler, sığınmacılar ve diğer sosyolojik gruplar yeni “azınlık” kategorisini oluşturmuşlardır.  “Azınlık” tanımı konusunda bugüne değin bir uzlaşma sağlanamamış olmasına, 1978’den beri nesnel ve öznel ölçütleri eleştiri almasına karşın genel kabul gören tanım şudur: “Bir Devletin nüfusunun geri kalanına göre sayıca az olan, egemen durumda bulunmayan –o Devletin vatandaşları olan- üyeleri nüfusun geri kalanından farklı etnik, dinsel ya da dilsel özelliklere sahip olan ve kültürlerini, geleneklerini, dinlerini ya da dillerini korumaya yönelik örtük de olsa bir dayanışma duygusu gösteren bir grup.”  BM Dinsel Özgürlükler özel raportörü Abdullah Amor’un 1997 yılı ziyaretinden sonra hazırladığı raporda Müslüman olmayan azınlıklar ile Alevilere yönelik ayrımcı, adil ve eşit olmayan düzenleme ve uygulamalara değindikten sonra “Devlet –din işlerine gelince Anayasa, laiklik prensibini benimsemiştir. Anayasa Mahkemesi söz konusu ilkeyi yansızlık ilkesine göre yorumlamıştır. Bu ilkeye göre din, bir yanıyla bireyseldir, diğer yanıyla ise dini inançların açığa vurulması, kamu düzeninin korunması, güvenlik ve kamu yararı gibi belli koşullarda Devlet tarafından sınırlanabilir. Bu, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına uygundur.  Bununla birlikte laikliği, yansızlık ilkesi üzerine oturtan bu yaklaşım bazı Anayasal ve yasal hükümlerle çelişki içinde görülmektedir. Gerçekten de bu sonuçlar, bir İslam Dini yapılanması olan ve ölçüsüz dinsel yönetim yetkileriyle donatılan Diyanet İşleri Başkanlığı aracılıyla Devlete, inancın açığa vurulmasını keyfince yönlendirmesini ve İslam’ın nihai olarak bir Devlet işi olduğunun anlaşılmasını sağlayacak biçimde yetkilendirilmiş görülmektedir.

 Buna, din ve ahlak öğretimi ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın örgütlenmesi ve çalışmaları örneklerinde olduğu gibi pratikte Alevilerinki dahil tüm diğer yorumları dışlayarak sadece Hanefi-İslam öğretisini ileten Devletin tutumu eklenmelidir.” denilmektedir.  Aleviler de, gerek tüm azınlıklar için geçerli olan BM İnsan Hakları Komisyonu’nca hazırlanan 1992 tarihli bildirgede belirtilen, gerekse diğer uluslararası belgeler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları doğrultunda ortaya çıkan; Varlıklarının korunması, Dışlanmama,Ayrımcılığa uğramama,Zaman içinde eritilmeme (asimile edilmeme),koşullarına uyulmasını istemektedirler .Din, inanç ve vicdan özgürlüğü konusundaki eşitsiz, tek yönlü uygulama ve “hak ihlalleri”nin anlaşılabilmesi için şu anda yürürlükte olan yasa, çeşitli düzenleme ve uygulamalarla uluslararası belgeleri ve AB’nin yaklaşımlarını karşılaştırmak gerekmektedir. AVRUPA BİRLİĞİ VE ALEVİLİK AB Komisyonu Haziran / 1998 tarihinde yaptığı Cardiff Zirvesi’nden sonra Türkiye hakkında rapor hazırlayarak, bu raporu Ekim / 1998 ‘de AB Konseyi’ne sunmuş olup, bu ve bundan sonraki düzenli ilerleme raporlarında din, inanç ve vicdan özgürlüğü konusunda Alevilerle ilgili olarak; 1998 Yılı İlerleme Raporu’nda ” Türkiye’nin Alevi Müslümanları en az 12 milyon kişi olarak tahmin edilmektedir. Sünni din adamlarının aksine, hükümetten maaş alan Alevi din adamları yoktur.” 1999 Yılı İlerleme Raporu’nda “Din özgürlüğü bakımından Lozan Antlaşması ile tanınan dinsel azınlıklar ve diğer dinsel azınlıklar arasında bir muamele farklılığı hala mevcuttur.” 2000 Yılı İlerleme Raporu’nda “Alevilere yönelik resmi yaklaşımda her hangi bir değişiklik olmadığı görülmektedir.

 Alevilerin şikayetleri yalnızca Sünni camileri ve dinsel vakıfların inşaası için mali destek sağlanması yanında, okullarda ve ders kitaplarında Alevi kimliğini yansıtmayan zorunlu din eğitimi verilmesi üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu konular son derece duyarlı, ancak bunlar hakkında açık bir tartışmaya girmek mümkün olmalıdır.” 2001 Yılı İlerleme Raporu’nda “Sünni olmayan Müslüman toplulukların durumunda iyileşme olmamıştır. Alevilere yönelik resmi yaklaşım değişmemiştir. Alevilerin sorunlarına Diyanet İşleri Başkanlığı’nca ilgi gösterilmemiştir. Alevilerin şikayetleri, okullarda ve ders kitaplarında Alevi kimliğini tanımayan zorunlu din eğitimi verilmesiyle ve yalnızca Sünni camileri ve dinsel vakıfları için mali destek sağlanmasıyla ilgilidir.” 2002 Yılı İlerleme Raporu’nda “Şubat ayında Alevi ve Bektaşi Kuruluşları Birliği Kültür Derneği, Anayasa’nın 14 ve 24.maddeleri ve Dernekler Yasası’nın 5.maddesi uyarınca , Alevi ve Bektaşi adı altında dernek kurulamayacağı gerekçesiyle mahkemece kapatılmasına karar verilmiştir. Derneğin başvurusu üzerine kararın uygulanması Yargıtay kararına kadar bekletilmektedir. (….)  Zorunlu din dersleri, farklı dinlere ait açıklamalar içermektedir, ancak bu açıklamaların çoğu dini azınlıklarca subjektif ve yanlış bulunmaktadır. (….)  Aleviler konusunda gelişme olmamıştır.” 2003 Yılı İlerleme Raporu’nda “Sünni olmayan Müslüman toplulukların durumuna ilişkin olarak, Aleviler konusunda bir değişme olmamıştır. Nisan /2003 ‘te daha önce kurulu bulunan Alevi Bektaşi Kuruluşlar Birliği’ne, çalışmalarını sürdürmesine olanak tanıyacak bir hukuksal statü tanınmıştır. Bununla birlikte Alevilerin, Diyanet İşleri Başkanlığı’nda temsil edilmesi ve Alevi kimliğinin okullardaki zorunlu din eğitiminde tanınmaması konusunda sorunlar sürmektedir.” denilmektedir. SONUÇ AB Komisyonu’nca hazırlanan İlerleme Raporları’nda Lozan Antlaşması’nda azınlık olarak kabul edilen, gayrı müslimler ve azınlık olarak kabul edilmeyen Süryanilerle ilgili olarak geniş ve ayrıntılı açıklamalar yapılmasına karşın, sayıları onlarca milyonu bulan Aleviler hakkında zaman zaman bir paragraf ya da bir satır açıklama yapılmaktadır. Ayrıca açıklamalar Alevi örgütlerinin yıllardan bu yana ileri sürdükleri ve savundukları görüşleri de yansıtmamaktadır. ULUSAL DÜZENLEMELER / YASALAR ANAYASA Cumhuriyetin nitelikleri Madde : 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir. Kanun önünde eşitlik Madde : 10 – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. Din ve vicdan hürriyeti Madde : 24 – Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Milletlerarası antlaşmaları uygun bulma Madde : 90 – /son fıkra Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz. Diyanet İşleri Başkanlığı Madde : 136 – Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirir. 633 SAYILI DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA YASA Madde : 1- İslam Dini’nin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur. 2820 SAYILI SİYASİ PARTİLER YASASI Madde: 89 – Siyasi partiler, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirmek durumunda olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, genel idare içinde yer almasına ilişkin Anayasa’nın 136 ncı maddesi hükmüne aykırı amaç güdemez. 442 SAYILI KÖY YASASI Madde : 2 – Cami, mektep, otlak, yaylak, baltalık gibi orta malları bulunan ve toplu veya dağınık evlerde oturan insanlar bağ ve bahçe ve tarlalarıyla birlikte bir köy teşkil ederler. (…) Madde : 13- Köylünün Mecburu İşleri Şunlardır  (…)  14 – Köyde bir mescit yapmak ( yeniden yapılacak ise köy meydanının bir tarafına yapılacaktır.) 1587 SAYILI NÜFUS YASASI Madde : 43 – Aile kütükleri; ailenin bütün fertlerinin cinsiyetini, adı, soyadı, baba ve anası adıyla soyadlarını, sağ olup olmadıklarını, il ve ilçe itibarıyla doğum yeri ve tarihlerini, vücutlarındaki belirli değişikliklerini, dinini, okur-yazar olup olmadıklarını, medeni hallerini ve diğer şahsi hal değişikliklerini ihtiva eder. (…) 6785 / 3194 / 4928 SAYILI İMAR YASASI Madde : 18  (…)  Düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan yerlerin ihtiyacı olan yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, ibadet yeri ve karakol gibi umumi hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden başka maksatlarla kullanılamaz. (…) 2981 SAYILI İMAR VE GECEKONDU MEVZUATINA AYKIRI YAPILARA UYGULANACAK BAZI İŞLEMLER VE 6785 SAYILI İMAR YASASI’NIN BİR MADDESİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA YASA Ek Madde : 3 – ( 22.5.1986- 3290 Sayılı Yasa madde :15)  İbadet yerleri, mescit, türbe gibi yerlerin sınırları içinde kalan veya bu yerlerin sınırları içinde kalmamakla beraber eserlerin bütünlüğünü bozan yapılar korunamayacak yapılar olup, bunlara tapu veya tapu tahsis belgesi verilmez. Ancak, bu hak sahiplerine başka yerden öncelikle arsa tahsis edilir. 3402 SAYILI KADASTRO YASASI Kamu Malları : Madde : 16- Kamunun ortak kullanılmasına veya bir kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerlerle Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerlerden; a)Kamu hizmetinde kullanılan bütçelerinden ayrılan ödenek veya yardımlarla yapılan resmi bina ve tesisler ( Hükümet, belediye, karakol, okul binaları, köy odası, hastane veya diğer sağlık tesisleri, kütüphane, kitaplık, namazgah, cami, genel mezarlık, çeşme, kuyular, yunak ile kapanmış olan yollar, meydanlar, pazar yerleri, parklar ve bahçeler ve boşluklar ve benzeri hizmet malları) kayıt, belge veya özel kanunlarına göre Hazine, kamu kurum ve kuruluşları, belediye, köy veya mahalli idari , birlik, tüzel kişiliği adlarına tesbit olunur. (…) 667 SAYILI TEKKE VE ZAVİYELERLE TÜRBELERİN SEDDİNE VE TÜRBEDARLAR İLE BİR TAKIM ÜNVANLARIN MEN VE İLGASINA DAİR YASA Madde : 1- Türkiye Cumhuriyeti dahilinde gerek vakıf suretiyle, gerek mülk olarak şeyhının tahtı tasarrufunda gerek suveri aharla tesis edilmiş bulunan bilumum tekke ve zaviyeler sahiplerinin diğer şekilde hakkı temmellük ve tasarrufları baki kalmak üzere kamilen seddedilmiştir. Bunlardan usulu mevzuası dairesinde filhal cami veya mescit olarak istimal edilenler ipka edilir. Alelumum tarikatlerle şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, nakiplik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük ve gayıptan haber vermek ve murada kavuşturmak maksadıyla nüshacılık gibi unvan ve sıfatların istimali ile bu unvan ve sıfatlara ait hizmet ifa ve kisve iktisası memnudur. Türkiye Cumhuriyeti dahilinde salatine ait veya bir tarika veyahut cerri menfaata müstenit olanlarla bilumum sair türbeler mesdut ve türbedarlıklar mülgadır. Seddedilmiş olan tekke veya zaviyeleri veya türbeleri açanlar veyahut bunları yeniden ihdas edenler veya ayını tarikat icrasına mahsus olarak velev muvakkaten olsa bile yer verenler ve yukarıdaki unvanları taşıyanlar veya bunlara mahsus hidematı ifa veya kıyafet iktisa eyleyen kimseler üç aydan eksik olamamak üzere hapis ve elli liradan aşağı olmamak üzere cezayı nakdi ile cezalandırılır. 765 SAYILI TÜRK CEZA YASASI Din Hürriyeti Aleyhinde Cürümler Madde : 175 – ( Değişik : 20.05.1987 –3369/1 md.) Dinlerden birine ait dini işleri veya ibadet veya ayinin yapılmasını men ve ihlal eden kimseye altı aydan bir yıla kadar hapis ve beş bin liradan yirmi beş bin liraya kadar ağır para cezası verilir. Fiilin işlenmesi sırasında cebir, şiddet, tehdit veya hakaret vaki olmuş ise, faile bir yıldan iki yıla kadar hapis ve on bin liradan elli bin liraya kadar para cezası verilir. Allah’a veya dinlerden veya bu dinlerin peygamberlerinden veya kutsal kitaplarından veya mezheplerinden birine hakaret eden veya bir kimseyi dini inançlarından veya mensup olduğu dinin emirlerini yerine getirmesinden veya yasaklarından kaçınmasından dolayı kınayan veya tezyif veya tahkir eden veya alaya alan kimseye altı aydan bir yıla kadar hapis ve beş bin liradan yirmi beş bin liraya kadar ağır para cezası verilir. Üçüncü fıkrada yazılan suçlar, basın ve yayın yoluyla işlenirse ceza bir misli artırılarak hükmolunur. Birinci fıkrada yazılı suçların basın ve yayın yoluyla teşvik ve tahrik edilmesi halinde aynı ceza uygulanır. BAKANLAR KURULU KARARI  Karar Sayısı : 2002/ 4100 Elektrik abonesi bazı kişi ve kuruluşların 8.1.2002 tarihli 4736 sayılı kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrası hükmünden muaf tutulması ve uygulama esaslarının düzenlenmesine ilişkin ekli kararın yürürlüğe konulması; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 15.03.2002 tarihli 4522 sayılı yazısı üzerine, 4736 Sayılı Kanunun 1 inci maddesi ile 8.6.1984 tarihli ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 35 inci maddesine göre Bakanlar Kurulu’nca 12.4.2002 tarihinde kararlaştırılmıştır. Tanımlar Madde : 1…………………………… İndirimli Tarifeden yararlanan kişi ve kurumlar Madde : 2 – a)…………………….. f) İbadethaneler ( cami, mescit, kilise, havra ve sinagog ) ve genel aydınlatma yerleri (il, ilçe, belde ve köylerdeki cadde ve sokak ile kamuya ait ücretsiz girilen park ve bahçe gibi halka açık yerler.) Madde : 3- a) ……………………. f) 2002 yılı içerisinde bu Karar’ın 2 nci maddesinin (f) bendinde belirtilen abone gruplarına ilişkin ölçü sistemlerinin tesis edilmesini takiben, genel aydınlatma yerlerinin elektrik enerjisi yıllık giderleri belediye sınırları içerisinde ilgili belediye, belediye sınırları dışında ilgili özel idare bütçesinden, ibadethanelerin elektrik enerjisi yıllık giderleri de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın takip eden yılı bütçesinden konularak ödeneklerden karşılanır.  İbadethane ve genel aydınlatma yerlerine 19.1.2002 tarihinden itibaren içme ve kullanım suyu abone grubu ortalama satış fiyatı uygulanır.  2002 yılı içerisinde ibadethane ve genel aydınlatma yerleri için ölçülen tüketim bedeli gelir kaybı tutarı olarak belirlenir.  Avrupa Birliği sürecinde bazı yasalarda değişiklik yapılarak yeni düzenlemelere gidilmişse de temel yaklaşımda bir değişiklik olmamıştır. Çoğu yasa maddelerinde “cami sözcüğü çıkarılıp, yerine “ibadethane” ya da “ibadet yeri” konmuşsa da, bunlardan amacın yine “cami” olduğu bu Bakanlar Kurulu Kararı’ndan açıkça anlaşılmaktadır. 2002 / 4100 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nda ibadet yeri olarak cami, mescit, kilise, havra ve sinagog sayılmasına karşın “cemevi” sayılmamıştır. Oysa “cemevi” Alevilerin inanç ve kültürlerini yaşattıkları önemli bir inanç kurumudur. ULUSLARARASI BELGELER İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ Paris / 1948 Madde : 2/ 1- Herkes ırk,renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka türden kanaat, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuş veya başka türden statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin bu bildirgede belirtilen bütün hak ve özgürlüklere sahiptir. Madde : 18 – Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır; bu hak din veya inancını değiştirme özgürlüğünü ve din veya inancının tek başına veya topluca ve kamuya açık veya özel olarak öğretme, uygulama, ibadet ve uyma yoluyla açıklama serbestliğini kapsar. Madde : 26 – (…) Eğitim, insan kişiliğinin tam geliştirilmesine, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmeye yönelik olmalıdır. Eğitim, bütün uluslar, ırklar ve dinsel gruplar arasında, hoşgörü ve dostluğu yerleştirmeli ve Birleşmiş Milletler’in barışı koruma yolundaki etkinliklerini güçlendirmelidir. Ana-babalar, çocuklarına verilecek eğitimi seçmede öncelikli hak sahibidir. AVRUPA İNSAN HAKLARINI VE TEMEL ÖZGÜRLÜKLERİ KORUMA SÖZLEŞMESİ  Roma / 1950 Madde: 9/1- Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, din ya da inancını değiştirme özgürlüğü ile din ile inancını tek başına ya da topluca ve açık ya da özel olarak ibadet, öğretim, uygulama ve gözetme yoluyla açıklama özgürlüğünü de kapsar.  2- Din ve inancı açıklama özgürlüğü, ancak demokratik bir toplumda kamu güvenliğinin gerekleri, kamu düzeninin, genel sağlık ve ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olan ve yasayla konulan sınırlamalara bağlıdır. AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİNE EK 1 NO’LU PROTOKOL Paris / 1952 Madde: 2- Hiç kimsenin eğitim hakkı yadsınamaz. Devlet, eğitim ve öğretim ile ilgili üzerine aldığı görevleri yerine getirirken anne ve babaların çocuklarına, kendi dini ve felsefi inançlarına uygun olan bir eğitim ve öğretimin verilmesini isteme hakkına saygı gösterir. EKONOMİK, TOPLUMSAL VE KÜLTÜREL HAKLAR ULUSLARARASI SÖZLEŞMESİ New York / 1966 Madde 2/1 (…)  2- Bu Sözleşmeye taraf olan Devletler, bu Sözleşmede öne sürülen hakların ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka bir görüş, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuş ya da başka bir statü gibi herhangi bir ayrım gözetmeksizin uygulanacağını güvenceye bağlamayı üstlenir.   KİŞİSEL VE SİYASAL HAKLAR ULUSLARARASI SÖZLEŞMESİ New York / 1976 Madde: 18/1 Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, herkesin bir dine sahip olma ya da kendi seçtiği bir inancı benimseme özgürlüğü ile din ya da inancını tek başına ya da topluca, açık ya da özel olarak ibadet, gözetme, uygulama ve öğretme yoluyla açıklama özgürlüğünü de içerir.  2- Hiç kimseye bir din ya da inanca sahip olma ya da seçtiği bir din ya da inancı benimseme özgürlüğünü zedeleyici baskıda bulunulamaz.  3- Din ya da inanç açıklama özgürlüğüne ancak, yasayla konulan ve kamu güvenliğini, kamu düzenini ve sağlığını ya da genel ahlakı ya da başkalarının temel hak ve özgürlüklerini korumak için gerekli olan sınırlamalar getirilebilir.  4- Bu Sözleşmeye taraf Devletler, ana babanın ve kimi durumlarda yasal vasilerin, çocuklarını kendi inançları doğrultusunda din ve ahlak eğitimi görmelerini sağlama özgürlüğüne saygı göstermeyi üstlenir. Madde: 24/1 Her çocuğun; ırk, renk, cinsiyet, dil, din,ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet ya da doğuşça herhangi bir ayrım yapılmaksızın ailesi, toplum ve Devlet tarafından erginleşmemiş konumunda olmanın gerektirdiği koruma önlemlerine hakkı vardır.  (…) HELSİNKİ SONUÇ BELGESİ Helsinki/ 1975 (10 TEMEL İLKE) 1.Devletlerin egemen eşitliği ve egemenliğin özündeki haklara saygı 2.Tehdit veya kuvvete başvurmamak 3.Sınırların dokunulmazlığı 4.Devletlerin toprak bütünlüğüne saygı 5.Uyuşmazlıkların barışçı yollarla çözümü 6.İçişlerine karışmamak 7.Düşünce, vicdan, din ve inanç özgürlükleri de dahil olmak üzere, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı 8.Halkların hak eşitliği ve kendi kaderlerini tayin hakkı. 9.Devletler arasında işbirliği 10.Uluslararası hukuk çerçevesinde üstlenilen yükümlülüklerin iyi niyetle yerine getirilmesi. DÜŞÜNCE, VİCDAN DİN YA DA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ DAHİL İNSAN HAKLARINA VE TEMEL ÖZGÜRLÜKLERİNE SAYGI  Katılan Devletler ırk, cinsiyet, dil ya da din ayrımı gözetmeksizin herkes için düşünce, vicdan, din ya da inanç özgürlüğü dahil insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı gösterir. AGİK (AGİT) PARİS ŞARTI Paris / 1990 YENİ BİR DEMOKRASİ BARIŞ VE BİRLİK ÇAĞI  (…) Her bireyin düşünce, vicdan ve din ya da inanç özgürlüğüne; ifade özgürlüğüne, dernek kurma ve sükunu bozmayan bir şekilde toplanma özgürlüğüne; yer değiştirme özgürlüğüne hakkı olduğunu ve hiç kimsenin keyfi bir şekilde tutulamayacağını ya da tutuklanamayacağını; işkence ya da öteki acımasızca, insana yaraşmayan ya da insanı alçaltan bir işlem ya da cezalandırmaya uğratılamayacağını, keza herkesin haklarını bilmeye ve haklarına dayanarak hareket etmeye; hür ve adil seçimlere katılmaya; tek başına ya da ortaklaşa mal ve mülk sahibi olmaya ve bireysel girişimlerde bulunmaya; iktisadi toplumsal ve kültürel haklardan yararlanmaya hakkı olduğunu hiçbir ayrım yapmaksızın belirtiriz.  Bir ulus içindeki azınlıkların soy, kültür, dil ve din yönünden sahip oldukları kimliğin korunacağını ve azınlıklara mensup kişilerin hiçbir ayrım yapılmaksızın kanun önünde tam bir eşitlik içinde bu kimliği serbestçe dile getirmek, korumak ve geliştirmek hakkına sahip olduklarını belirtiriz.  Haklarının herhangi bir şekilde zedelenmesi karşısında herkesin ulusal ya da uluslararası her türlü etkin çarelere başvurabilmesinin sağlayacağız.  Bu ilkelere tam bir saygı, yeni Avrupa’yı üzerine kurmaya çalışacağımız sağlam bir temeldir. Devletlerimiz demokratik kazançları geri çevrilemez kılmak amacıyla birbirleriyle işbirliği edecek ve birbirlerini destekleyeceklerdir. (…) KOPENHAG TOPLUMSAL KALKINMA DEKLERASYONU Kopenhag/ 1995 FARKLI ÖZELLİKLERE SAHİP BİREY VE GRUPLARA KARŞI AYRIMCILIK YAPMAMAK, HOŞGÖRÜLÜ VE SAYGILI DAVRANMAK VE HER FARKLILIĞIN KENDİNE GÖRE BİR DEĞERİNİN OLDUĞUNU KABUL ETMEK. 73- Ulusal ve uluslararası düzeylerde, ayırımcılığı ortadan kaldırmak, farklı özelliklere sahip birey ve gruplara hoşgörülü ve saygılı davranma tavrını geliştirmek ve farklılıkların kendine göre bir değerinin olduğunu kavramak gerekmektedir. Bunun için yapılması gerekenler şunlardır: a)- Bütün biçimleriyle ırkçılık, ırkçı ayırımcılık dinsel hoşgörüsüzlük yabancı düşmanlığı ve bütün biçimleriyle toplumsal yaşantının her alanında ayırımcılık ile mücadelede gereken yasaların ve başka düzenlemelerin kabul edilerek uygulanması. (…) ÇOCUK HAKLARI SÖZLEŞMESİ New York/ 1959  Madde 14 /1- Taraf Devletler, çocuğun düşünce, vicdan ve din özgürlükleri hakkına saygı gösterirler.  2- Taraf Devletler, ana-babanın ve gerekiyorsa yasal vasilerin; çocuğun yeteneklerini gelişmesiyle bağdaşır biçimde haklarının kullanılmasında çocuğa yol gösterme konusundaki hak ve ödevlerine saygı gösterirler.  3- Bir kimsenin dinini ve inançlarını açıklama özgürlüğü kanunla öngörülmek ve gerekli olmak kaydıyla yalnızca kamu güvenliğiyle, düzeni, sağlık ya da ahlakı ya da başkalarının temel hakları ve özgürlüklerini korumak gibi amaçlarla sınırlandırılabilir. Madde 30- Soya, dine ya da dile dayalı azınlıkların ya da yerli halkların varolduğu Devletlerde, böyle bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan olan çocuk, ait olduğu azınlık topluluğunun diğer üyeleriyle birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz. DİN YA DA İNANCA DAYALI HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜK VE AYIRIMCILIĞIN KALDIRILMASI BİLDİRGESİ. New York / 1981 Madde: 1 1.Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, bir dini ya da dilediği bir inancı benimseme ve din ya da inancı tek başına yada topluca, açık yada özel olarak ibadet, gözetme, uygulama ve öğretme biçiminde açıklama özgürlüğünü de içerir. 2.Hiç kimseye, bir dini yada dilediği bir inancı benimseme özgürlüğünü zedeleyecek baskıda bulunulamaz. 3.Bir kimsenin din ya da inançlarını açığa vurma özgürlüğü ancak yasa ile öngörülen ve kamu güvenliği, düzeni sağlığı yada genel ahlakı yada başkalarının temel hak ve özgürlüklerini korumak için gereken sınırlamalara bağlı olabilir. Madde: 2 1.Hiç kimse , din yada başka inançtan gerekçesiyle herhangi bir Devlet, kurum, grup yada bir kimse tarafından ayırımcılık konusu olamaz. 2.Bu bildirgenin amaçları bakımından “din yada inanca dayalı hoşgörüsüzlük ve ayırımcılık” deyişi, din yada inanca dayalı olarak insan hakları ve temel özgürlüklerin eşitlik temeli üzerinde tanınmasını, kullanılmasını ve bunlardan yararlanılmasını önlemek yada zedelemek amaç ya da sonucuyla herhangi bir ayırım, dışlama, kısıtlama yada yeğlemede bulunmak anlamına gelebilir. Madde: 3 İnsanlar arasında din yada inanç gerekçeleriyle ayırım gözetmek, insan saygınlığına karşı bir saygısızlık ve birleşmiş milletler antlaşması ilkelerinin yadsınması niteliğinde olup, insan hakları evrensel bildirgesinde ilan edilen ve insan hakları uluslararası sözleşmelerinde ayrıntılı olarak öne sürülen insan hakları ve temel özgürlüklerin çiğnenmesinde ve uluslararasında dostça ve barışçı ilişkiler için bir engel olarak kınanır. (…) Madde: 6  Bu bildirgenin 1. maddesi uyarınca ve 1. maddesinin 3. fıkrası hükümleri saklı kalmak üzere düşünce, vicdan, din ya da inanç özgürlüğü hakkı ötekilerin yanı sıra a)Bir din ya da inancın gerekleri uyarınca ibadet ya da toplanma ve bu amaçla ibadet yerleri kurma ve koruma; b)Uygun yardım ve insancıl amaçlı kurumlar kurma ve koruma; c)Bir din ya da inancın tören yada törelerine ilişkin araç yada gereçleri yeterli ölçüde yapma, edinme ya da kullanma d)Bu alanlarda ilgili metinleri yazma, yayınlama ve yayma e)Bir din ya da inancı bu amaçlara uygun yerlerde öğretme; f)Bireylerden, kurumlardan gönüllü maddi ya da başka yardımlar isteme yada alma; g)Her hangi bir din ya da inancın gerekimleri ve standartlarının öngördüğü uygun liderleri yetiştirme, atama, seçme ya da yerini alacak olanı belirleme, h)Dinin ya da inancın kuralları uyarınca tatil günlerine uyma ve bayram ve törenleri kutlama; i)Din ve inanç konularında ulusal ve uluslararası düzeylerde bireylerle ve topluluklarla iletişim kurma ve sürdürme özgürlüklerini içerir. HER TÜRLÜ IRK AYIRIMCILIĞININ KALDIRILMASI ULUSLARARASI SÖZLEŞMESİ New York/ 1965  Bu Sözleşmeye Taraf Devletler,  Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın tüm insanların niteliğindeki onur ve eşitlik ilkelerine dayalı olduğunu, tüm üye Devletlerin Birleşmiş Milletlerin amaçlarından biri olan ırk, cinsiyet, dil ve din ayırımı yapılmaksızın herkes için insan hakları ve temel özgürlüklerin evrensel saygı görerek gözetilmesini geliştirmeyi ve özendirmeyi gerçekleştirmek üzere örgütle işbirliği içerisinde topluca ve ayrı ayrı eylemde bulunma yükümlülüğü üslendiklerini göz önüne alarak,  (…) ULUSAL AZINLIKLARIN KORUNMASINA İLİŞKİN ÇERÇEVE SÖZLEŞME Strasbourg /1995 Madde: 5/1- Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin kendi kültürlerini yaşatmaları ve geliştirmeleri ve kimliklerinin asli öğeleri, yani dinleri, dilleri, gelenekleri ve kültürel miraslarını korumaları için gerekli koşulları sağlamayı taahhüt ederler. Madde: 8- Taraflar ulusal azınlığa mensup her kişinin dinini yada inancını açıklama ve dini kurumlar, örgütler ve dernekler kurma hakkına sahip olduğunu tanımayı taahhüt eder. Madde: 12/1 Taraflar gerektiğinde ulusal azınlıklarını ve çoğunluğun kültür, tarih, dil ve din bilgisini geliştirmek için eğitim ve araştırma alanlarında önlem alırlar. EĞİTİMDE AYIRIMCILIĞA KARŞI SÖZLEŞME Paris /1960 Madde: 5/1. b- Ana babaların ve uygulandığı yerlerde vasilerin çocukları için önce, yetkili makamlarca konan yada onaylanan en az eğitim standartlarına uymakla birlikte kamu makamlarınca yönetilen kurumlardan başka kurumları seçme ve ikinci olarak, yasaların uygulanması uyarınca bu Devlette izlenen işlemlerle bağdaşmak koşuluyla çocukların ana baba ve vasilerinin inançlarına göre din ve ahlak eğitimi almalarını ve hiçbir kişiyi yada grubun kendi inancıyla bağdaşmayan dinsel eğitim görmeye zorlanmamasını sağlama özgürlüğüne saygı göstermek temel ilkedir. AVRUPA BİRLİĞİ TEMEL HAKLAR BİLDİRGESİ Nice / 2000 Madde: 10- Herkes düşünce, din ve vicdan özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, din veya inancını değiştirme özgürlüğünü ve din veya inancını tek başına veya topluluk halinde, aleni veya gizli olarak ibadet etme, öğretme, uygulama ve gereklerine uyma şeklinde açığa vurma özgürlüğünü içerir. Bu hakkın kullanılmasına ilişkin ulusal mevzuata uygun olarak dini nedenlerle askerlik görevini yapmayı reddetme hakkı tanınmaktadır. ALEVİLERİN İSTEKLERİ VE BEKLENTİLERİ Uluslararası belgelere, insan haklarına ve temel özgürlüklere dayalı, bir toplumsal mutabakat sözleşmesi olan eşitlikçi, özgürlükçü ve çoğulculuğu esas alan demokratik bir Anayasa, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Genel İdare Yapısı’ndan çıkarılmasını, Zorunlu din derslerinin kaldırılmasını, Alevi köylerine zorla cami yapılması uygulamasının durdurulmasını ve cem evlerinin tanınmasını ve bunların hukuksal olarak güvence altına alınmasını, Pozitif ayrımcılık yapılamasını, “Alevi” kimliğinin tanınmasını, kendi özgünlüklerini yaşamak ve kendilerini , kendileri tanımlamak istiyorlar. Ayrıca kendi dışlarında yaratılacak / yaratılan bir temsiliyeti de istemiyorlar.

2004

İLGİLİ YAZILAR
spot_img

Bizden Seçmeler