Çarşamba, Ocak 1, 2025
No menu items!
Arşiv“Erdoğan’ın İstanbul Büyük şehir Belediye Başkanı olduğu döneme kadar

“Erdoğan’ın İstanbul Büyük şehir Belediye Başkanı olduğu döneme kadar

Hüseyin Demirtas
“Erdoğan’ın İstanbul Büyük şehir Belediye Başkanı olduğu döneme kadar
uzanan bu ilişkiler zinciri daha başlangıçta güvensizlik temeli üzerine kuruldu. Çünkü Erdoğan, belediye başkanlığı döneminde Karaca Ahmet Sultan Dergahı’nı yıktırmış ve bu daha başlangıçta, Erdoğan’ın daha sonra AKP’nin Genel Başkanı olması hasebiyle ilişkilere büyük darbe vurmuştu. AKP-Alevi ilişkileri hâlâ bu olay nedeniyle düzelmesi çok zor bir zeminde seyrediyor.”
Türkiye’de 1950’de çok partili yaşama geçilmesinden bu yana Alevilerle sağ partilerin ilişkileri hep inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. şu anda iktidardaki AKP ile Alevilerin ilişkileri de diğer sağ partilerle olandan köklü bir ayrılık sergilemez. Hatta AKP, ıslamcı bir kökenden gelmesi nedeniyle, bu parti ile ilişkiler diğer sağ partilere oranla daha büyük pürüzlerle ve güven bunalımı ile malüldür.
Zira 1950 yılında çok partili iktidarla birlikte, tek parti iktidarından bezen diğer halk kesimleri gibi Aleviler de Demokrat Parti’yi (DP) kurtarıcı gibi algıladı ve ilk 7 yıllık süreçte bu partiyi destekledi. Ancak DP’nin oy avcılığı uğruna gerici ve yobaz kitlelere zamanla büyük tavizler vermeye başlaması, bir çeşit Sünni partisi imajı sergileme yoluna girmesi ve ınönü Dönemi’nde önü açılan ımam-Hatip okullarını hızla yaygınlaştırmaya başlaması Alevilerin kafasında, iktidara karşı soru işaretleri uyandırmaya başladı.
1960 ıhtilali sonrası iktidara gelen sağ partilerin gerici kitlelere desteğini artırması, din ticaretini keşfetmesi ve Alevi kesimin de bu değişimle birlikte sola kayması ile birlikte, Alevi-sağ partiler ilişkisi en az düzeye indi. Zaten 1970’li ve 12 Eylül sonrası da bu ilişkileri kopma noktasına geldi.
Bugün Alevilerin yüzde 70’den fazlası sol partilere destek vermekle birlikte, sağ partilere en uçtakinden merkezdekine kadar destek verdikleri de su götürmez bir gerçek. ışte AKP-Alevi ilişkilerini de bu bağlamda ele almak lazım.


Malum AKP-Alevi ilişkileri yeni değil. Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın ıstanbul Büyük şehir Belediye Başkanı olduğu döneme kadar uzanan bu ilişkiler zinciri daha başlangıçta güvensizlik temeli üzerine kuruldu. Çünkü Erdoğan, belediye başkanlığı döneminde Karaca Ahmet Sultan Dergahı’nı yıktırmış ve bu daha başlangıçta, Erdoğan’ın daha sonra AKP’nin Genel Başkanı olması hasebiyle ilişkilere büyük darbe vurmuştu. AKP-Alevi ilişkileri hâlâ bu olay nedeniyle düzelmesi çok zor bir zeminde seyrediyor. Ancak AKP ve Tayyip Erdoğan da, “Tamam Alevilerin bir kere gönlünü kırdık. Artık aramız düzelmez!” diye yerinde oturmuyor. Oturamaz, çünkü Aleviler Türkiye’nin bir gerçeği ve Alevilerle ilgili problemler büyük ölçüde çözülmeden duruyor ve çözümsüzlük devam ettiği takdirde, bunun ilerde Türkiye’nin toplumsal istikrarı bakımından olumsuz sonuçlara yol açması çok muhtemel görünüyor. Ayrıca her parti sadece kendi geleneksel oy tabanı ile yetinmek istemiyor. Bu nedenle de büyük bir oy kitlesi olan Aleviler hemen hemen tüm partilerin ilgi alanına giriyor.
Denemelerinin sonu hüsran
Karaca Ahmet Sultan Dergahı’nın yıkılmasından ve AKP’nin kurulmasından sonra Alevi ilişkileri konusunda ikinci bir adım daha atıldı. AKP ile Alevi kitlenin ilişkisine AKP Kurucular Kurulu Üyesi olan Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Tuğcu aracılık etti. ılahiyat kökenli olan Sosyolog Dr. Hüseyin Tuğcu, önceleri Ankara’da daha çok Alevileri sünnileştirmeyi amaçlayan çevrelere teorik destek sağlayıcı tarzda bir yayın politikası izleyen Genç Erenler Dergisi’ni çıkarmış; buradan elde ettiği şöhretle AKP’ye yakın çevrelerle temasa geçme imkanına kavuşmuştu.
Gençlik yıllarında ve Ankara’da Mamak ımam-Hatip Lisesi Meslek Dersleri Öğretmenliği yaptığı dönemlerde daha çok 12 Eylül’den önce Yeniden Milli Mücadeleciler olarak tanınan şimdiki Millet Partisi Genel Başkanı Aykut Edibali ekibiyle hareket eden ve bu çevrenin yayın organı haftalık Bayrak Gazetesi’nde yazıları yayınlanan Tuğcu’nun yıldızı Alevi uyanışının başladığı doksanlı yıllarda parlama yoluna girdi. Dr. Tuğcu, 1991 yılında Diyanet’in aylık dergisinde yayınladığı Alevilik dosyasına açıkladığı fikirleriyle kamuoyunun dikkatini çekti. Burada Alevi-Sünni kardeşliği adına Alevileri camiye gitmeye davet eden ve Alevilerin Hz. Ali yolunu takip ettikleri için onun yaptığı tüm ibadetleri yerine getirmeleri gerektiğini ifade eden Dr. Tuğcu’nun yaklaşımı, bu sıralarda yeni yeni seslerini duyurmaya başlayan Alevi çevrelerde büyük bir tepki topladı.
Sonraları Dr. Tuğcu daha çok Diyanet’in ve Sünni çevrelerin düzenlediği söyleşi ve panellerde boy gösterdi. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan ise Dr. Tuğcu ile “Bir tane de Alevimiz olsun” mantığı ile daha Fazilet Partisi’nden kopmadan ilişkiye geçti ve partinin kuruluşu açıklandığında, Tuğcu’nun adını Kurucular Kurulu listesinde görünce şaşırmadık. Kısa zaman içinde 2 Kasım 2002 Seçimlerine gelindi. Partilerin kimleri aday göstereceği spekülasyonları yapılırken, AKP’den Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Tuğcu’nun da milletvekili adayı gösterileceği söylentileri çıktı. AKP’nin Alevi adaylar da göstereceği yolunda ortalıkta dolaşan söylentilere son noktayı Kanal 7’de Ahmet Hakan Coşkun’un sunduğu ana haber bültenine konuk olan Dr. Tuğcu bizzat kendi koydu. Konuşmasından heyecanlı ve coşkulu olduğu gözden kaçmayan ve AKP’nin Alevileri de kucaklayacağını müjdeleyen Dr. Tuğcu, kendisinin ve daha birkaç Alevi kökenli kişinin seçilebilecek sıralardan aday gösterileceğini kesin ifadelerle vurguladı. Daha önceki seçimlerde ve 3 Kasım için CHP ve DYP’den de adaylık teklifleri geldiğini ve bunları reddettiğini belirten Dr. Tuğcu koşa koşa AKP’ye geldiğini söyledi.
Bir süre sonra partilerin geçici aday listeleri açıklandığında, Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Tuğcu’nun talebi üzerine Tayyip Erdoğan’a, aday yapılması için uzun bir çalışmayla hazırlayıp verdiği kendi dahil diğer 9 Alevi adayın hiçbiri listelerde son sıralarda da olsa kendine yer bulamamıştı. Dağ fare doğurmuştu ve bu Dr. Tuğcu, büyük emek vererek bulduğu 9 Alevi kökenli kişi ve AKP’ye bel bağlayan diğer Aleviler arasında deprem etkisi yarattı. Çünkü bizzat Tayyip Erdoğan seçim söylentilerinin hemen ardından Hüseyin Tuğcu’yu davet etmiş; Aleviler’in yoğunlukta olduğu illeri tek tek gezerek, çevresinde sevilip sayılan ve Alevi kitlenin oyunu partiye çekebilecek milletvekili adayları bulmasını istemişti. Dr. Tuğcu bu talebi büyük bir şevkle gecesini gündüzüne katarak yerine getirdi. ıl il gezerek uygun isimler buldu ve bir liste halinde Erdoğan’a sundu.
Dr. Tuğcu, Erdoğan’ın garanti vermesi üzerine memleketi olan Kütahya’da parti tarafından yapılan bir çeşit önseçim niteliğindeki eğilim yoklamasına katılmadı. Erdoğan, “Seni Kütahya birinci sıradan; olmazsa ıstanbul, Ankara gibi büyük illerden seçilebileceğin bir sırada aday göstereceğim” demişti. Kütahya’da yapılan eğilim yoklamasında Dr. Tuğcu’nun bulduğu Hisarcık ılçesi’ne bağlı tamamı Alevi olan şeyhler Beldesi’nden Dr. Ali Fazıl Kasap ise dördüncü sırada çıkmıştı. Kütahya gibi Alevi aday göstermenin AKP için olumsuz sonuçlar doğuracağı muhafazakar bir kentte bile, Dr. Kasap parti delege ve üyelerinin sempatisini kazanmış ve başarılı bir sonuç almıştı.
Ne var ki, tüm bu başarılar ve Dr. Tuğcu’nun harcadığı büyük emek ne olduysa olmuş AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın gözünde anlamını bir anda yitirivermişti. Erdoğan, başta verdiği “Alevi vatandaşları da kucaklama” sözünü yutmakta bir sakınca görmedi. Geçici aday listelerinde kendi ve 9 Alevi arkadaşının adını göremeyince, medyaya AKP’de Alevilerin dışlandığı yolunda açıklamalar yapan Dr. Tuğcu, kesin aday listelerinde yapılan bu yanlışın düzeltileceğini umut ettiğini belirtti ama bu beklenti de boş çıktı. Tayyip Erdoğan, Alevilerle köprüleri atmaya, adının onlarla birlikte anılmasına tahammül gösterememişti ve kararını kesinlikle vermişti: AKP’de Alevilere kesinlikle yer yoktu!
AKP ve yollarını ayırdığını iddia ettiği Milli Görüş geleneğinde, kendileriyle aynı yolda yürümek isteyen Alevilerin bile, her ne kadar evcilleşseler, kökenlerinden kopsalar; Sünni inanç ve ibadetleri neredeyse Sünnilerden daha fazla benimseseler de kabullenilmeleri mümkün değildi. Bu durumda AKP’nin tüm vatandaşlar gibi “Alevileri de bağrına basma” iddiası boş bir sözden öteye geçmezken, adeta iktidara geldiklerinde Alevilere, “Boşuna uğraşmayın sizleri, kimliğinizi ve sorunlarınızı görmezlikten gelmeye ve inkar etmeye devam edeceğiz” mesajı veriliyordu.
Sonunda seçimler yapıldı. AKP ezici çoğunlukla tek başına iktidar oldu. Her ne kadar yanlışlığı ve bir sonuca ulaşamayacağı başından beri bilinse de AKP-Alevi flörtü çabuk sona ermişti ama Dr. Tuğcu AKP’den vazgeçmedi ve şu anda Erdoğan’ın danışmanı olarak görevine devam ediyor. Onu AKP’nin Alevilere yönelik operasyonlarında hep başrolde görüyoruz ve de daha göreceğiz.
AKP’nin önümüzdeki yerel seçimler için de bazı şehir ve beldelerde Alevi adaylar aradığı ve Alevi desteğini arkasına almaya çalıştığı haberleri medyaya yansıdı. Ayrıca özellikle Batı ve Orta Anadolu’da bazı Alevi belediye başkanlarının pragmatik kaygılarla AKP’ye geçtiği öğrenildi.
Yenilen pehlivan güreşe doymaz
AKP iktidar partisi ve bütün ipler elinde. Ayrıca Avrupa Birliği (AB) yıllık uyum raporlarında devamlı diğer azınlık gurupların yanı sıra Alevilerin de problemlerine değiniliyor ve çözüm bulunması talep ediliyor. O nedenle AKP ve Başbakan Erdoğan Alevileri görmezden gelemiyor. Ancak Erdoğan, Alevileri oldukları gibi kabulden çok “yamultarak, kendilerine benzeterek” yanına çekme niyetinde olduğundan, bu yolda attığı her adım Alevi kitleyi kendine yaklaştıracağı yerde daha da uzaklaştırıyor. Başbakan Erdoğan, bir yandan aynen Kıbrıs’ta olduğu gibi durmadan “güven artırıcı önlemler paketi” açıklıyor. Ama her paket açılışında “dağ fare doğruyor” ve bağlanan umutlar fiyaskoyla sonuçlanıyor. Zira Erdoğan, herşeyden önce Alevilerin ibadet yerleri olan cemevlerini, ibadet yeri olarak görmüyor. Bunu geçen aylarda yaptığı Almanya ziyaretinde açığa vurdu ve tüm Müslümanların olduğu gibi Alevilerin de ibadet yerinin cami, cemevlerininse sadece birer kültür merkezi olduğunu ısrarla vurguladı. Bu açıklama Aleviler arasında infial uyandırdı ve büyük tepki doğurdu doğurmasına ama Başbakan’ın bu yargısını değiştireceği yönünde henüz bir belirti ufukta görünmüyor.
Ancak Başbakan Erdoğan, attığı adımların Alevi cephesindeki yankılarını pek dikkate almaksızın yoluna devam etmeye kararlı gözüküyor. Nitekim aşağıda sıralayacağımız gibi, AB müktesebatını dikkate almak zorunda kalan AKP ve Diyanet ışleri Başkanlığı, Alevilere yönelik düzenlemelerini “yenilen pehlivan güreşe doymaz” edasıyla hız kesmeden sürdürüyor.
Paket çok ama içi boş
« Kısaca AKP Hükûmeti boş durmuyor. Kısa aralıklarla Alevilere yönelik bir operasyon ilan ediliyor. ışte iktidarın Alevilik üzerine çeşitlemeleri:
« Alevilik Müfredata Giriyor: Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, “şimdiye kadar Aleviler, şu veya bu şekilde dikkate alınmadıklarından şikayet ettiler. Laik devlet, dinler ve mezhepler karşısında eşit mesafede olmalı. Din asla devleti kontrol etmemeli. Devlet de dini yönlendiren, kullanan konumda olmamalı. 2004-2005 eğitim yılından itibaren Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitaplarına Alevilikle ilgili bir bölüm eklenecek. Bu fikrimi sayın Başbakan’a açtım. Kendisi bu yönde bir düzenleme gerektiğini söyledi. Aleviliği, ıslam Dini’nin nasıl bir yorumu olduğunu derslerde anlatacağız”
« Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın, CHP Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün soru önergesini yanıtlarken, Diyanet ışleri Başkanlığı’nın mezhep, inanç ve yorum farkı gözetmeksizin halkın inanç ve ibadet konularında bilgilendirilmesi ve buna bağlı olarak din hizmetinin yerine getirilmesi ile görevlendirildiğini belirtti. Din hizmeti götürürken Sünni, Alevi ya da şii ayrımını dikkate almadıklarını kaydeden Aydın, “Bütçe harcamasında da herhangi bir ayrıma gidilmiyor. Ama günümüzde tartışılan aktüel konuyu da görmezden gelmiyorum. Cemevlerine yardım yapılıp yapılmadığı meselesi çok sık gündeme geliyor. Cemevlerine başka bakımdan yardım yapılıp yapılmadığını Diyanet ışleri’nden Sorumlu Devlet Bakanı olarak bilmiyorum. Faaliyetleri ile ilgili olarak yardım alıyor mu bilmiyorum. Aldığı da olmuştur ama bunun Diyanet ışleri Bütçesi ile uzaktan yakından ilgisi olmamıştır.”
Aydın, Diyanet ışleri Başkanlığı’nın Türkiye’nin gerçek durumunu gözönüne alarak bu yıldan itibaren ilmi faaliyetlere, bilimsel faaliyetlere daha fazla önem vereceğini bildirdi. Bu konuyu “ıhmal edilmiş bir alan” olarak gördüklerini kaydeden Aydın, bunu gidermek için Alevilik ve Bektaşilik kaynaklarının incelenmesi, araştırılması, kullanılır hale getirilmesi yönünde projeleri bulunduğunu anlattı.
« Diyanet, Alevileri istemiyor. Diyanet ışleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, Alevi dedelerinin Diyanet’te temsil isteğine, “Alevi dedeleri Kültür Bakanlığı’nda çalışsınlar” diye yanıt verdi.
« 1. Dini Yayınlar Kongresi’nde yayımlanan sonuç bildirgesinde, yurtiçi ve yurtdışındaki kütüphanelerde yayınlanmayı bekleyen Alevilik ve Bektaşilik ile ilgili kıymetli eserlerin dini-kültürel hayata kazandırılmasının tarihi bir zorunluluk olduğu vurgulandı. Bildirgede, dini yayıncılıkta yapılacak tercüme konusunda tutarlı bir politika geliştirilmesinin önemine işaret edilerek, “Alevilik-Bektaşilik, pek çoğu yayınlanmamış, kütüphane raflarında yayınlanmayı bekleyen zengin bir dini kültürel mirasa sahiptir. Bugün bu eserlerin çok az bir kısmı yayınlanmıştır. Ancak bu tür yayınlarda özgün metne ve ilmi yayın kriterlerine bağlılık konusunda yeterli titizlik genelde gösterilmediği için toplum olarak önemli bir bilgi kirlenmesiyle karşı karşıyayız. Bu durum toplum katmanları arasında iletişimsizlik sorununun sürüp gitmesine, gereksiz gerginliklerin yaşanmasına ve karşılıklı dini hoşgörünün zayıflamasına sebep olmaktadır. Diyanet ışleri Başkanlığı, ıslam kültürüne dair Alevi ve Bektaşilerce yapılan ve halk klasikleri haline gelmiş bu kıymetli eserlerden bir kitap seti oluşturarak halkın yararlanabileceği genel kütüphanelere ve ilgili yerlere dağıtmayı hedeflemektedir.”
« “Alevi zirvesini toplayacağız” ıslam dünyasındaki akıl tutulmasını aşmak için dini düşüncede reform şart olduğunu belirten Din ışlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın, “Alevi dünyasındaki düşünce ve bilgi genişliğini yeterince bilmiyoruz. Bir grup arkadaşımızın söylediğini bir başka grup kabul etmiyor. Demek ki ortada bir bilgi zenginliği var” dedi. Aleviler için büyük bir seminer yapacaklarını vurgulayan Aydın, Alevi yorumu üzerinde yeteri kadar bilgi olmadığını ve Alevilerin dine getirdikleri farklı yorumların açılması, bir seminer veya sempozyum konusu olması gerektiği yorumunda bulundu.
« Diyanet’ten sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın Alevilerin “gönlünü alma” çabalarıyla başlayan gelişmelere bir yenisi daha eklendi. Diyanet ışleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz, Hz.Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesinin yıl dönümü olan 14 Mart 2003 Cuma günü camilerde okunacak vaazlarda bu konuya da değinileceğini bildirdi. Yılmaz’ın bu genelgesinin Diyanet tarihinde bir ilk olacağı belirtiliyor.
« Devlet Bakanı Mehmet Aydın, 70 kişiyle ‘ön zirve’ yaptı. Zirvede, Alevilerin isteklerini içeren 20 maddelik plan Aydın’a verildi. Göreve geldikten kısa bir süre sonra verdiği bir demeçte “Alevi zirvesi toplayacağız” diyen Diyanet’ten Sorumlu Devlet Bakanı Prof. Aydın’ın, ilahiyatçı, öğretim üyesi ve Alevi inanç önderlerinden yaklaşık 70 kişiyle bir “ön zirve”de bir araya geldiği öğrenildi. Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi’nin ön ayak olduğu 10 Ocak 2003’te gerçekleşen toplantıya, Diyanet ışleri Başkan Yardımcısı Rıdvan Çakır, Din Öğretimi Genel Müdürlüğü ve Din ışleri Yüksek Kurulu üyeliği de yapan A.Ü. ılahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Mualla Selçuk, Çorum ılahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Nadim Macit, Alevi-Bektaşi kültürü üzerine araştırmalarıyla tanınan H.Ü. Öğretim Üyesi, Tarihçi Prof. Ahmet Yaşar Ocak gibi isimlerin dışında Anadolu’dan bazı Alevi ocaklarının temsilcileri katıldı.
« Diyanet’te temsil şansı bulamayan Alevilik için ilahiyat fakültesinde kürsü kuruluyor… Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi ilk şubesini Çorum ılahiyat Fakültesi’nde açacak. Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı’nın Çorum şubesi’nin yaptırdığı külliyenin yemekhane açılışında konuşan Gazi Üniversitesi Çorum ılahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nadim Macit, ‘Konuyla ilgili üniversite senatosundan onay geldi. Kürsünün başına Yrd. Doç. Dr. Osman Eğri geçecek” dedi.
« Hükümette ilk dini polemik: Diyanet’ten Sorumlu Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın, “Alevi zirvesi toplayalım” dedi, AK partili vekil “Hepimiz aleviyiz” diyerek karşı çıktı… Bakan Aydın’ın Alevi zirvesi toplama önerisine partisinden tepki geldi. AKP Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek, Türklerin müslümanlığı Hz. Ali taraftarlarından öğrendiklerini belirterek, zirvenin birliği zedeleyeceğini savundu. Çiçek, “Türklerin tamamı Hz. Ali taraftarı olmuştur, yani alevidir. Farklılık olmayan yerde farklılık yaratmak yanlış olur” dedi.
« AKP Kurucular Kurulu üyesi de olan Dr. Hüseyin Tuğcu, Başbakan Tayyip Erdoğan’a Alevilik, Diyanet’te temsil, sorunlar ve çözüm önerilerini içeren bir rapor sundu. Raporda, DıB bünyesinde, Başbakanlığa bağlı ancak yarı özerk çalışacak bir Alevi-Bektaşi Araştırmaları Merkezi oluşturulması gerektiğinin altı çizildi. Merkezin başkanlığına Alevi-Bektaşi çevrelerinin benimseyebileceği, Alevi kökenli ilahiyatçı bir akademisyen, araştırmacı ya da din görevlisinin getirilmesinin zorunlu olduğu vurgulandı. Alevi kökenli olmayan bir ismin başkanlığa getirilmesinin büyük bir eksiklik olacağı ve merkezin çalışmalarının daima şüpheyle karşılanmasına neden olacağı kaydedilirken, bu merkezin başkanının, DıB’de başkan yardımcısı olarak temsil edilmesi de önerildi. Raporda, Alevi-Bektaşi kültürüne din derslerinde yer verilmesi ve ılahiyat Fakültelerinde “mezhepler tarihi” ve “dini gruplaşmalar” adlı derslerin okutulması da istenirken, kültür ve inanç birliği konulu dersin de bütün üniversitelerde yer alması gerektiğine dikkat çekildi.
« AKP Ağrı Milletvekili Melik Özmen, Alevilerle ilgili ayrımcılığın AB’ye üyelik sürecinde Türkiye’nin en önemli sorunu haline getirileceğini öne sürerek, cemevlerinin Diyanet’e bağlanması ve Alevi dedeleri için cemevlerine kadro verilmesini önerdi. Özmen’e CHP’den destek geldi. Özmen, TBMM’de Diyanet ışleri Başkanlığı’nın 2003 mali yılı bütçesi görüşmelerinde Alevilere yönelik bir dizi öneride bulundu:

  • Türkiye’de ve yurtdışında tanınmış, ilmi araştırmaları olan, halkla ilişkileri iyi kişilerden oluşan ‘Alevi şûrası’ bir an önce toplanmalıdır.
  • Aleviliği konu edinen araştırma merkezleri ve enstitüler kurulmalıdır.
  • Diyanet ışleri Teşkilatı bünyesinde hizmet veren kurumlar arasına cemevleri de alınmalıdır.
  • Camilere tahsis edilen din görevlisi kadrosu cemevlerine de verilmelidir.
  • Halk arasında dede olarak bilinenler bir sınavdan sonra resmen atanabilir.
    AB süreci ve Aleviler
    Görüldüğü gibi, Aleviler açısından AKP diğer sağ partiler gibi parlak bir gelecek vaat etmiyor. Hoş Alevilerin yıllardır desteklediği CHP de, onların en ufak bir hak talebini bile sahiplenmedi ya… Neyse.
    AKP sadece AB’nin zorlamasıyla göstermelik bazı adımlar atıyor gibi yapıyor, ancak yapılan vaatlerin arkasından ölüm sesizliği hakim oluyor ve uygulama aşamasına geçilmeden dosya rafa kaldırılıyor veya içeriği sulandırılıyor. Çünkü, AKP Türkiye’nin diğer bütün sorunlarında olduğu gibi Aleviler konusunda da bir netliğe ulaşamamış gözüküyor.
    AKP, Utah Üniversitesi Öğretim Üyesi siyasal bilimci Doç. Dr. M. Hakan Yavuz’un Tempo Dergisi’ne verdiği söyleşide belirttiği gibi, hem karizmatik bir lider partisi, hem de değişik sağ ve ıslamcı gurupların bir araya gelerek oluşturduğu toplama bir parti. Ayrıca iktidarda olduğu halde, parti felsefesini ve yönünü netleştirememiş, ıslamcılıktan muhafazakar demokratlığa evrilmeye çalışıyor. Yani bu evrimin nereye ve ne zamana kadar süreceği belli olmadığı ve partinin Erdoğan dahil üst yönetiminin kafa karışıklığı devam ettiği sürece, AKP Türkiye’nin sorunlarına kalıcı ve net çözümler getireceğe benzemiyor. Bunun tek istisnası, önümüzdeki Aralık ayında Türkiye’ye AB’ye giriş tarihi verilmesi ve bunun getirdiği dinamikle AKP’nin evriminin hızlanması; ardından yine Doç. Dr. Yavuz’un deyimiyle önümüzdeki 50 yılda Türkiye’nin en büyük iki sorunu olmaya aday Aleviler ve Kürtler konusunda daha olumlu ve yapıcı adımlar atması olabilir. Bu beklentinin gerçekleşmemesi, AKP’nin zaten zoraki çıktığı muhafazakar demokratlık yolundan derhal çark ederek, büyük bölümü şeriatçılardan oluşan çekirdek kitle tabanını memnun edecek icraatlara ağırlık vermesine yol açacaktır. Ancak, böyle bir icraat AB yenilgisinin ardından kartların kesinlikle yeniden açılacağı bir Türkiye’de belki de AKP iktidarının sonu anlamını taşıyabilecektir.
    Sonuç ve değerlendirme
    AKP’nin mevcut halinden Alevileri memnun edecek sonuçların çıkmasını beklemek hayalperestlikten öte bir anlam taşımaz. Burası kesin gibi. Çünkü, AKP’ye hakim olan zihniyet, öncelikle Aleviliği özgün bir kimlik olarak kabul etmediği gibi, Alevilere tepeden bakıyor; onlara kendi tanımını kendi yaptığı özünden uzaklaştırılmış bir Alevilik anlayışı dayatmaya çalışıyor. Bu da AKP ile Aleviler arasında bir diyaloğun oluşmasını sürekli geciktiriyor.
    Öte yandan AKP, Alevilere yönelik çıkışlarında, daima büyük Alevi örgütlerini muhatap almak, onların görüşlerini dinlemek gibi bir zahmete katlanmıyor. Aksine nerede Alevilerin dışladığı kişi ve çevre varsa, onlarla bağlantıya geçiyor. Veya bir takım temsil kabiliyetinden yoksun Alevi örgütlerini el altından destekleyerek, “Alevi Diyaneti” gibi hangi amaca hizmet edeceği belli olmayan kurumlar oluşturulmasına önayak oluyor.
    Bu şekil bir hareket tarzı tabbi ki, Alevilerin AKP’ye karşı var olan şüphe ve önyargılarını daha da kemikleştiriyor. Ancak, burada AKP’nin Alevilere karşı veya onlar adına hangi planların hazırlığında olması aslında Alevileri o kadar fazla ilgilendirmemeli. Çünkü Türkiye’deki sağ ve ıslamcı gelenekten Aleviler adına büyük beklentilere girmemek gerektiğini bilmek için alim olmak şart değil. Sadece geçmişi biraz bilmek yeter.
    Diğer bir şart ise Alevilerin artık Türk siyasal partileri karşısında pasif ve yalvaran tutumlarını terk etmesidir. Çünkü Türkiye gibi “Hak verilmez, alınır” anlayışının çok yaygınlaşmadığı ve Cumhuriyet de dahil pek çok hakkı ve kurumu bir fatura ödemeden elde etmeye alışmış bir halkın bireyleri olan bizler, henüz “Bir hakkı sunanın, onu geri de alacağını” bir türlü öğrenemedik.
    Bu çerçevede düşünürsek, AKP Hükûmeti aslında kendinden beklenenin aksine davranmıyor. Zira sorunları olan Aleviler ama onlar taleplerini yeterince dillendirmiyor. Dillendirenler varsa da, arkalarında güçlü bir taban desteği olmadığından ya sesleri cılız çıkıyor, yukarılarda işitilmiyor veya bu çıkışların büyük çoğunluğu kişisel çabalardan öteye geçemiyor. O zaman ne oluyor, sorunlara çözüm bulma konumunda olan AKP bildiğini okuyor. “Veren el alan elden üstündür” anlayışına sığındığından, dayatmacı oluyor ve verilenlerin ne olması ve ne kadar olması gerektiğini ben belirlerim gibi otoriter bir tavır içine giriyor.
    O nedenle Aleviler öncelikle hak taleplerinin yerine getirilmesinde inisiyatifi kendi ellerine almaları gerektiği bilincine ulaşmalıdır. Yıllardır biriken sorunların çözümü, Alevilerin yine yıllardır sürdürdüğü “pasif alıcı” konumunu terk etmeleri ve yediden yetmişe talepleri konusunda “aktif alıcı” tutumunu benimsemeleri ile mümkün olabilecektir. Yani bir Alevi olarak insanca yaşamak için gerekli olan haklara sahip olabilmenin yolu, “Alevi olarak eziliyorum. Benim vergilerimle başkalarına din hizmeti veriliyor, bana ise hadi ordan sen de kim oluyorsun, deniliyor” gibi sızlamadan öteye geçmeyen tavırların terk edilerek, “Arkadaş ben Aleviyim. Özelliklerim, kimlik tanımım şu. Örgütlendim. Arkamda şu kadar insan var. Taleplerim de şunlar şunlar. Bunların en geç şu tarihe kadar yerine getirilmesini istiyorum. Aksi takdirde her türlü demokratik ve legal baskı mekanizmasını devreye sokacak güç ve hazırlıktayım” şeklinde bir meydan okuyuştan geçmektedir.
    Sonuçta Aleviler bugünkü davranış kalıplarını sürdürerek, sorunlarının çözüldüğü bir noktaya ulaşamadıkları gibi, bu konuda hayal görerek sadece kendilerini kandırabilirler. Kedinin elindeki fare gibi o veya bu partinin oyuncağı olmaya devam ederler. Çünkü artık, sadece sızlanmak ve kendilerine karşı yapılan haksızlıklar konusunda homurdanmak, dünya ve Türkiye’de bulundukları her yeri “ağlama duvarı” haline getirmek bu zamana kadar Alevilerin bir işine yaramadı; sonra da yaramayacak. Yararlı olan tek şey varsa, istemlerin yerine getirilmesi için “aktif tavır” almak ve “örgütlülük-talep iletimi-sonuç alma veya eylem” konumuna geçmektir. Gerisi hava ile civadır!
    Gündem
İLGİLİ YAZILAR
spot_img

Bizden Seçmeler