YÜKSEL IŞIK
Sünniler ve Alevilik
Bugün (15 Ağustos) başlayan ve artık uluslararası bir nitelik kazanan Hacı Bektaş Şenlikleri, bu yıl, din ve inanç özgürlüğü açısından önemli sayılabilecek sorunların yoğun olarak tartışıldığı bir ortamda yapılıyor. Bu coğrafyanın, yüzyıllardır, din ve inanç alanında sorunları olduğu söylenebilir; ancak, bu konunun, AKP’nin hükümet olmasıyla birlikte daha da hassas bir hal aldığı kuşku götürmez. Umulur ki, oluşan bu hassasiyet, Alevi-Bektaşi inancının her açıdan masaya yatırılacağı Hacı Bektaş Şenlikleri sırasında tartışmalara yön verir, kanal açar. Böylece “yedi iklim, dört köşeden” bir araya gelmiş bulunan Alevilerin oluşturacağı büyük armoni, bu coğrafyada farklılıkların bir realite olduğu, buradan zenginlik üretilebileceği gerçeğinin bilinçlerde açığa çıkmasına vesile olabilir.
Her inanç gurubunun kendi özgürlüklerinin sınırını yetersiz bulmakla birlikte, bu sınırın başka inanç biçimlerinin özgürlük alanıyla hiçbir bağ kurma gereğini hissetmedikleri bilinir. Devasa bütçeli Diyanet’in bütün olanaklarıyla hizmet ettiği Sünni Müslümanlar da, bu bütçenin oluşma sürecine vergileriyle katkıda bulundukları halde kendi inançlarına uygun hiçbir dinsel hizmet alamayan Aleviler de çizilen sınırlardan memnun değil.
Mezhepler kendi memnuniyetsizliğiyle diğerininki arasında bir bağ olabileceği ihtimalini hesaba katma yetisinden yoksun görünüyor. Simgesel bir hal alan türban sorunu başta olmak üzere, inançlar alanında hemen hiç bir konuda toplumsal mutabakata varılamamasında, hiç kuşkusuz, herkesin kendi vadisini önemseyip, başka vadilere kulak tıkamasının etkisi küçümsenemez.
Dermansız dert yoktur
Hacı Bektaş Şenlikleri’nde start verilmesi beklenen nokta, her sorunun başka sorunlarla ilişkisi bulunduğu gerçeğidir. Alevilerin beklentileri açık. Bir Sünni İslam kuruluşu olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 100,000’i aşkın imam ve 70,000’i aşkın camiyle fiilen oluşturulan hegemonyaya hukuki ama haksız bir destek vermesi; ilköğretim okullarında okutulan zorunlu din derslerinin varlığı; her ne kadar AB ile uyum sürecinde ibadet yeri olarak değiştirildiyse de caminin tartışılmaz ibadet yeri olarak kabul edilmesi ve bu amaçla ayrılmış bulunan alanların Cemevleri’ne tahsisinin neredeyse olanaksızlığı; hepsinden öte Yavuz’dan bu yana işlenegelen Alevilik ile ilgili hurafelerin hâlâ inandırıcılığını koruması ve elbette ister İslam dışı isterse de İslam’a ait kabul edilsin Aleviliğin farklı bir inanış olduğu gerçeğinin reddi gibi problemler çözüm bekliyor.
Esasen sorunun kökeni derinlerde. Örneğin Hacı Bektaş Şenlikleri, 40 yılı aşkın süredir ulusal; 15 yıldır da uluslararası nitelikte yapılıyor. Her yıl, Alevilerin sorunları ve bu sorunların giderilmesine vesile olabilecek talepleri, Hacı Bektaş Meydanı’na kurulan kürsüde dile getiriliyor. Bu süre içinde sayısız hükümet kuruldu; bir o kadar da Kültür Bakanı atandı. Ancak, son hükümetin Kültür Bakanı örneğinde olduğu gibi, hâlâ Hacı Bektaş’ta gerçekleştirilen şenlikler, Kiraz Festivali ile aynı potada değerlendirilebiliyor. Bu mentalite, taşıyanı için bir kusur olabilmekle birlikte, Alevilerin “iğne-çuvaldız” diyalektiğinden yoksun davranıyor olmalarından kaynaklanan bir gerçeklik olduğu da kuşku götürmez. Çünkü Alevilerin dert anlatmak konusundaki ısrarları, her nedense Hacı Bektaş Meydanı’nda dile getirilmekle sınırlanıyor ve gene o meydanda bir sonraki yıla kadar uykuya bırakılıyor.
İbadet bir haktır
Sorunun bir diğer boyutu da Sünni Müslümanları ilgilendiriyor. Sünni Müslüman çoğunluğun, okulda, kışlada, sokakta, işyerinde karşılaştığı Aleviler hakkında kaynağı meçhul söylentilerden öte bir merak içinde olmadığını söylemek abartı olmaz. Bu durum, İslam’ın siyasallaşması tezine dayanan radikallerin İslam hegemonyası kurulana dek bütün dünyanın savaş alanı ilan edilmesi teziyle birleştirilince sorunun boyutu daha da çetrefilleşiyor. İşyerinde Cuma namazına gelmeyen, kışlada Ramazan süresince oruç tutmayan, yurtta sabah namazını kılmayan kişilerin başka bir inanç sistemiyle Tanrı’ya ulaşma ihtimalini akıllarına dahi getiremeyen Sünni Müslümanlar, sorun dönüp dolaşıp kendilerini bulduğunda, örneğin kadınların örtünmesi sorununun kabul edilir bulunmamasını anlayamaz hale geldiler.
Başörtüsü, bir simge değil de inancın gereğiyse, başörtüsü takmak isteyenler, Hacı Bektaş Meydanı’nda dile getirilen Alevilerin yaşadığı yığınla soruna duyarsız kalmamalı. Çünkü herhangi bir inancın gerçekleşme zemini dinamitlenmişse bu tahribattan bütün inançlar kendi payına düşeni almaktan kurtulamaz. Yıllardır Hacı Bektaş Meydanı’nda dile getirilir ki, Alevilerin rızası hilafına karşın onlardan kesilen vergilerle Sünni Müslümanlığın zemini güçlendiriliyor; kendi rızaları olmadan çocuklarına Sünni Müslümanlığın gerekleri öğretiliyor. Hiçbir Sünni Müslüman da, “Alevilerin inançları içinde namaz kılmak, oruç tutmak, camiye gitmek yoktur; niçin inanışları farklı ritüeller gerektiren Alevilere Sünni Müslümanlığın gereği empoze ediliyor” diye sorma gereğini duymuyor.
İbadet bir haktır; bu hak herkes için kullanılmazsa eksik ve dolayısıyla sınırlıdır. Herkesin kendi ibadetini o ibadetin gerektirdiği mekânda yapması da bir haktır; ancak bu hakkın biri için devlet olanakları sonuna kadar açılırken, diğeri için “cümbüş yeri” denilmesine sessiz kalınması, sıranın kendilerine geldiğinin işareti olarak da algılanmalıdır. Zorunlu din dersleri verilmesi, “bizim dinimizi öğretiyorlar” vesilesiyle desteklenirse sıra o dinin sınırlarına müdahale noktasına gelindiğinde destek verecek kimsenin ortaya çıkmamasında problemli bir duruş olmakla birlikte şaşırtıcı bir yan yoktur.
Hacı Bektaş Şenlikleri, bu yıl, hassasiyeti yoğun bir süreçte yapılıyor. Bu yoğun süreçte, Hacı Bektaş Meydanı’nı dolduran onbinler, herkesin kendi diniyle kuracakları ilişkiyi kendilerine bırakarak, özgürlük sorunsalını masaya yatırabilirlerse Şenlikler anlamlı hale gelebilir. Üstüne üstlük, Alevilik felsefesi, kendisi için olmaktan çok kendinden öte olma haline daha da yatkındır. Hacı Bektaş’tan, Yunus’tan, Pir Sultan’dan, Nesimi’den bu yana, Tanrı’ya her yakarışlarında herkes için dilenen iyiliklerin bir ucundan da kendilerine bahşedilmelerini istemeleri yabana atılamayacak kadar önemlidir. Bu halka, özgürlük sorunsalının herkesi ilgilendirdiği gerçeğinin yakalanmasına olanak sağlayacak önemde olduğu için Hacı Bektaş Meydanı’nda tartışmanın bu noktada yoğunlaşması, geleceğin olumlu seyretmesi açısından anahtar niteliğindedir.
O halde farklı vadilerden sessiz sedasız akıp gitme alışkanlığına son vermenin zamanıdır; Hacı Bektaş Şenlikleri, bu olumsuz alışkanlığa son vermenin gereğine vurgu yaparsa amacına ulaşmış olur. Ne de olsa Alevilik, mezarı da Hacı Bektaş’ta olan Mahsuni’nin dediği gibidir; “İncittim galiba dostun telini/ Şimdi gönül alma sevdasındayım”!
15/08/2004 Radikal 2