Ali Sirmen
Avrupa’da laiklik ve türban tartışmaları
‘Okullarda türban serbestisi’ isteğiyle sokaklara dökülen eylemcilere karşı özellikle Fransız hükümeti sert önlemler aldı
Avrupa: Laiklikten vazgeçilemez
- Fransa’da Cumhurbaşkanı Chirac’ın, aralarında türbanın da bulunduğu dini simgelerin okullarda yasaklanmasını istemesi, ülkenin birçok kentinde kalabalık mitinglerle protesto edildi. Gösterilere katılan ‘Müslümanlar’ Fransız yönetiminin İslam korkusu ile hareket ettiğini ileri sürüyordu.
- Oysa Chirac konuşmasında laikliğin Fransa’nın temel ilkesi olduğunu belirttikten sonra, toplumun bir gerginlik içinde olduğunu söylüyor ve ekliyordu: ”Cumhuriyet ayıran, bölen ve dışlayan her şeye karşı çıkacaktır. Kural karışımdır, çünkü bir araya getirir, bireyleri eşitlik temeline oturtur…”
Fransa’nın birçok kentinde, (Marsilya, Lille; Toulouse, Nice, Bordeaux da) ve dünyanın dört bir yanında 18 Ocak 2004 günü gösteriler vardı. Gösterilerin amacı, Cumhurbaşkanı Chirac ‘ın çağrısı üzerine parlamentoda 4 Şubat günü oylanması beklenen, okullarda türban yasağını protesto etmekti.
Paris’teki gösteriye 20 bin gibi küçümsenmeyecek sayıda kişinin katılmasına karşın yoğun bir Türk Müslüman nüfusunun oturmakta olduğu Berlin’deki göstericilerin sayısı yalnızca binle sınırlı kalmıştı.
Ankara ve İstanbul’da Fransa Büyükelçiliği ile konsolosluğu önüne siyah çelenkler bırakıldı. ”Başörtüsüne mi yoksa İslama karşı yasa mı” diye soran pankartlar açıldı.
Fransa’da türban ile ilgili yasa İslama karşı mı?
Konuya bu biçimde yaklaşım ilk kez olmuyor. Stasi raporunun tartışıldığı sıralarda da, Chirac’ın açıklanmasının beklendiği günlerde de Fransa’da yönetimin ”İslam korkusu” ile hareket ettiği söylenmişti.
Acaba gerçekten öyle miydi?
Doğrusu Stasi komisyonunun oluşumu, cumhurbaşkanına sunduğu rapor, Jacques Chirac’ın açıklamaları hiç de bu yönde değildi.
Her şeyden önce, komisyonun resmi adı, ”Cumhuriyet’te Laikliğin Uygulanması Konusunda Düşünce Geliştirme Komisyonu” idi ve 22 seçkin üyesi arasında, biri de Türk olan Gaye Petek olmak üzere, 4 tane Müslüman üye vardı.
Bunlar arasında özellikle Sorbonne’da da İslami Düşünce Tarihi Kürsü’sünün başı olan Ord. Prof. Muhammed Arkoun dikkati çekmekteydi.
Üstelik komisyonun, cumhurbaşkanına okullarda aralarında başörtüsü de olmak üzere, göze çarpan dini simgelerin taşınması ve kimi hastanelerde, bazı Müslüman kadın hastaların erkek doktora muayene olmak istememesi ile igili olarak yeni bir yasanın gerekli olduğunu bildiren rapordaki bütün kararlar, oybirliği ile alınmıştı.
Başka bir deyişle, komisyonda bulunan Müslüman üyelerin de başörtüsü ile ilgili yasa konusunda, öbür üyelerden farklı bir görüşleri olmamıştı.
Chirac ne diyor?
Parlamentoya söz konusu yasa için çağrıda bulunan Fransız Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın konuşmasında, bazı noktaların yeterince anlaşılamadığı veya hiç değilse üzerinde durulamadığını da görüyoruz.
Jacques Chirac 17 Aralık 2003 tarihli konuşmasında, laikliğin Fransız Cumhuriyeti’nin temel ilkesi olduğunu, yıllar içinde bunun titizlikle korunduğunu belirttikten sonra, toplumun şu anda bir gerginlik içinde olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor:
”… Bu gerginlik etkenlerinin neler olduğunu hepimiz biliyoruz. Küreselleşme şans getirici bir unsur olsa da bireyleri endişelendirmekte, istikrarını bozmakta ve bazen onları içe kapanmaya itmektedir.
Büyük ideolojilerin ortadan kalktığı bu anda aydınlık düşmanlığı ve fanatizm dünya üzerinde kendine yer edinmeye başlamaktadır. Fransız ulusu ile olmasını istediğimiz Avrupa yurttaşlığı kavramı arasında kalan bu ara dönemde, her birimizin sınırlarını yeniden tanımlaması gerekiyor.
Aynı zamanda eşitsizliklerin sürmesi ve hatta ciddileşmesi, sorunlu mahallelerle ülkenin geri kalanı arasında derinleşen uçurum, fırsat eşitliği ilkesini boşa çıkarmakta ve cumhuriyetçi anlaşmamızı parçalamakla tehdit etmektedir.
Şurası kesindir ki, bu soruların cevabı ‘ne kendi içine tümden kapanmakta ne de cemaatçiliktedir.’ Cevap tam tersine beraberce yaşama isteğimizin ifadesinde, ortak hamlenin sağlamlaştırılmasında ve tarihimiz ve değerlerimizde yatmaktadır… Laiklik, geleneklerimizin bir parçasıdır. Cumhuriyetçi kimliğimizin merkezinde yer almaktadır. Bugün artık laikliği yeniden tanımlamak ya da sınırlarını değiştirmek söz konusu değildir. Laikliği, oluşturduğumuz dengelere ve cumhuriyetin değerlerine sadık kalarak yaşatmamız gerekmektedir.”
Fransa Cumhurbaşkanı, sonradan Fransız olan göçmenlerin ayrımcılığa uğramamaları için entegrasyonlarını daha iyi sağlayacak koşulların yaratılması için de yasal düzenleme ve programlar önerdikten sonra, ”Cumhuriyet ayıran, bölen ve dışlayan her şeye karşı çıkacaktır. Kural karışımdır, çünkü bir araya getirir, çünkü bireyleri eşitlik temeline oturtur, çünkü insanlar cinsiyetlerine, kökenlerine, renklerine, dinlerine göre ayırmayı reddeder” diyor ve önerisini açıklıkla dile getiriyor:
”Bilinçli olarak bağlı bulunulan dini gözle görülür biçimde sergileyen kıyafet ve işaretlerin okullar, kolejler ve kamu liselerinde kullanılmaması gerektiğini düşünüyorum.”
İşte kanun bu gerekçelere dayanıyor ve ister Katolik, ister Protestan, ister Yahudi, ister Müslüman olsunlar, öğrencilerin ve kamu görevlilerinin aşikâr biçimde fark edilecek dini simgelerle okula gelmelerinin yasaklanmasını istiyor.
Ayrıca kimi hanım hastaların dini inançlarını ileri sürerek karşı cinsten doktora muayene olmak istememeleri, kız öğrencilerin erkeklerle birlikte beden eğitimi derslerine katılmayı reddetmelerini de engelleyici hükümleri zorunlu buluyor. Yeni düzenlemeden sonra kamu alanı dışında kalan alanlarda evde, lokantada, sokakta, inancı yüzünden başını örtenler veya boynunda büyük bir haç taşıyan ya da Yahudi takkesi giyenlere yine kimse karışmıyor Fransa’da.
Müslümanlar ne diyorlar?
Hemen belirtmek gerekir ki, ülke kamuoyunun yarıdan fazlası daha bir yıl önce, böyle bir yasaya gerek görmüyordu. Bugün ise yasaya yandaş olanlar üçte iki çoğunluğa ulaşmış durumdadırlar. Dünyanın çeşitli bölgelerinde olduğu kadar Fransa’daki İslami kuruluşlar, Chirac’ın önerisi üzerine hazırlanmakta olan ve önümüzdeki hafta Bakanlar Kurulu’nda görüşüldükten sonra, parlamentoya sunulacak tasarıyı salt Müslümanlara yönelik olarak görüp şiddetle protesto etmekteler.
Bu arada, EL Cezire TV’sinde konuşan, Mısırlı Yusuf El Karaduyi , Fransız Cumhurbaşkanı Chirac’a gönderdiği mektupta ”bir zamanlar özgürlük ve hoşgörü ülkesi olan Fransa’nın şu anda İslamın değerlerine karşı böylesine büyük bir şiddetle saldırmasını protesto ettiğini” söyledikten sonra, başkanı olduğu Avrupa Fetva Komisyonu’nun da Dublin’de yaptığı toplantıda, Fransa’ya Moritanya Adalet Bakanı başkanlığında bir heyet göndereceğini açıkladı.
Fransa İslamcı Kuruluşlar Birliği, yeni yasaya karşı çıktığını, içlerinden herhangi birini ayırmaksızın, bütün girişim ve gösterilere destek vereceğini bildirdi 5 Ocak günü.
Fransız imamlar
Aynı gün İsviçre’de Tarık Aziz de kitleleri coşturacak bir konuşma ile yeni tasarıya karşı olduğunu belirtti. 2003 Haziran’ında seçilmiş olan Fransa Müslümanlar Konseyi Başkanı ve Paris Camii Rektörü Dalil Boubakeur ise bu ayın 7’sinde, Parisen gazetesine verdiği demeçte, 17 Aralık günü yapılacak gösterilere katılmama kararı verdiğini, yerel seçimlere iki ay kala din adına yapılacak bir gösterinin doğuracağı sonuçların hayırlı olmayacağını söyledi.
6 Ocak günü, Elysee’de, Katolik, Protestan, Musevi temsilcileriyle birlikte Cumhurbaşkanı Jacques Chirac tarafından kabul edilen Boubakeur, Chirac’ın, Fransa’da laikliğin temellerini yeniden tanımlayıp genişletmenin söz konusu olmadığı konuşmasına atıf yapıp bu görüşü desteklerken ”söz konusu olanın gerginlik odaklarını söndürmek, cemaatçilik eğilimine set çekmek olduğunu, bunun için de bir an önce Fransız imamlar yetiştirilmesinin zorunlu olduğunu” söylemekteydi.
Ya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ne diyor?
Dinini ortaya koymak ve gereklerini yerine getirmek, Avrupa Konvansiyonu’nun 9. maddesi ile güvence altına alınmıştır. Ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde görülen çoğu Türkiye kaynaklı şikâyetlerin ele alındığı davalarda bugüne kadar, şikâyetlere hak veren bir karar çıkmamıştır.
Böylelikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ”başkalarının hak ve özgürlüklerini korumak, genel güvenlik ya da düzenin, sağlığın ya da moral değerlerin korunması” gerekçeleriyle bu özgürlüğe kimi sınırlamalar getirilebileceği yolunda, mustakar, (yerleşmiş, istikrarlı hale gelmiş) içtihatları vardır. Dilerseniz bu konuda, biri İsviçre’den gelen (DAHLAP davası 2001), öbürü Türkiye’den açılan (Ankara, Şenay Karaduman; 13.2.2003) davalarla ilgili olan iki karara göz atalım:
DAHLAP kararından: ”… Kadın türban takmakla erkek karşısında ikinci plana düşmektedir. Türbanlı kadın, kendisini cinsel bir varlık olarak görmekte, kendisini erkekten türban yoluyla koruyacağını düşünmekte, bu da kadın erkek eşitliğini bozmaktadır. (….) Kaldı ki, türban takarak kamuda dini bir işaret göstermek istenilmektedir ki, bu da kamu hukukuna aykırıdır. Türban yoluyla bayan öğretmen öğrencileri dini telkin altında tutmaktadır. Oysa çocukları dini telkinden korumak gerekmektedir. (Nakleden Vural F. Savaş Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk dergisi, Aralık 2003, sayı 63, sayfa 47)
Şimdi dilerseniz bir de Türkiye ile ilgili 13.2.2003 tarihli kararın, yine Vural F. Savaş tarafından nakledilen gerekçelerine bakalım:
1 – Mahkememiz demokratik bir toplumda devletin örneğin başörtüsü takarak dini inancını sergileme özgürlünü kamu düzeni ve güvenliğini koruma amacıyla sınırlayabileceğini düşünmektedir.
2 – Din özgürlüğü ile bağdaşmasa bile öğretmenin ibadet saatleri ile çakışan normal çalışma saatlerine uyma zorunluluğu vardır.
3 – Mahkememiz yukarıdaki ilkeleri Türkiye’ye uygularken laiklik ilkesinin hukukun üstünlüğü, insan hakları ve demokrasiye saygı ile birlikte devletin temel ilkelerinden biri olduğunu göz önünde tutmuştur. Bu ilkeye saygı gösterilmemesi şeklindeki bir tutum, kişinin dini inancını açıklama özgürlüğünü de kapsayan ve sözleşmenin 9. maddesindeki korumadan yararlanacak bir davranış olarak kabul edilmeyecektir.
4 – Dini inançların uygulanışının nötr ve tarafsız bir düzenleyicisi olarak devlet, bu rolünü yerine getirirken kendi egemen yetkilerinin bir bölümünü kullanarak halen çalışan ya da gelecekteki memurlarına hedef ve eylem planları dini kuralların yerleştirilmesi olan İslami köktendinci hareketlerde yer almama yükümlülüğü getirebilir .
5 – Türkiye gibi büyük bir çoğunluğu belli bir dine mensup ülkelerde, üniversitelerde dinin gereklerini yerine getirmeyen ya da başka dinlere mensup öğrenciler üzerinde baskı kurulmasını engelleyecek bazı önlemlerin alınması sözleşmenin 9/2 hükmü uyarınca haklı görülebilir.
Cumhuriyet, 27.1.2004’ten
Aleviyol, 29.1.2004
Gündem