Pazar, Aralık 29, 2024
No menu items!
ArşivHasan Kaya Alevilik Nerede?

Hasan Kaya Alevilik Nerede?

Hasan Kaya
Alevilik Nerede?
Alevilik üzerine çok uzun zamandır okumaya çalışıyorum. Üstelik bu okumalar sırasında aldığım notlardan kalkarak Alevilik üzerine bir de kitap yazdım ( Bir Başka Gözle Alevilik – Kızılbaşlık)
Alevilik üzerine okuduğum her kitapta şaşırdığım bir çok noktayla karşılaştım. Abartmalardan tutun da farkında olmadan yermelere kadar bir çok hata yapılırken, Aleviliğin özü ile yakından uzaktan ilgisi olmayan kimi zaman kişisel, kimi zaman siyasal çıkarlar için Alevilik yorumlanıp anlatılmakta. Okuduklarımın bir çoğunu, yaşadığım bildiğim Alevilik ile kıyasaladığımda şaşırmadım dersem yalan olur.
Bunun bir yere kadar doğal olduğunu kabul etiğimi hemen söylemeliyim. Benim bildiğim ve yaşadığım Aleviliğin sadece bir parçasıydı. Geniş bir coğrafyaya yayılmış Alevilerin yaşadıkları ülke veya yöreden kaynaklanan farklılıklarının olması son derece doğal.
Kimi yerde etnik unsurlar, dil veya yörenin geçmiş kültür ve uygarlıklarından gelen farklılıklardır bunlar. Doğrusunu söylemek gerekirse bu farklılıklara rastlamak kadar doğal bir olgu olmaz. Çünkü hiç bir düşünce, inanç kendisinden önce var olan kültürler ve uygarlıklardan soyutlanamaz. Geçmişin mirasını hepten yadsımış bir inanç veya dünya görüşü yoktur. Bir adım daha ileri gidip, aynı etnik köken aynı kültür ve yörede dahi farklılıklar olması doğaldır diyebiliriz.
Toplumun homojen bir yapı içermediği, toplumda değişik sınıf ve katmanların olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda her sınıfın veya katmanın Alevilik anlayışında da bir farklılık olması doğaldır. Ancak Anadolu’nun her yerinde bir birine çok da uzak olmayan farklılıkların olduğu da bir gerçek.
Benim bildiğim ve yaşadığım Aleviliğin, İslamın içinde olup olmama diye bir kaygısı yoktu. Şimdi ise böyle bir kaygı herşeyin önüne geçmiş gibi. Ne yalan söyleyeyim bu manzara hiç hoşuma gitmediği gibi beni rahatsız da ediyor. Çünkü bu kaygı bana pek anlamlı gelmiyor.
Bir inancın iyi olup olmadığının, doğruluğunun, güzelliğinin tartışılması kadar saçma bir düşünce olamaz. Ve bu, o inancın hangi inanca yakın olup olmadığı veya hangi inancın içinde görülmesine hiç bağlı değildir. Birilerinin Alevileri İslamın içinde görmesi veya görmemesi ise hiç mi hiç önemli değil. Bunu düşünmek ve bu türden söylemlere değer vermek saçma olduğu gibi onları memnun etmek için de inadına bir yerlerde olduğumuzu ispatlamaya ihtiyacımız yok. Kaldı ki içinde görülmemiz istenen İslamın kendisi de değil İslamın Sunni versiyonudur.
Alevilik İslamın içinde değil de bir başka dinin içinde olsa ne olur ? Örneğin; Alevilik İslamın içinde değil de Hiristiyanlığın içinde olsa Aleviliğimizden mi vazgeçeceğiz… Kaldı ki Aleviliği Hiristiyanlığın içinde görmek eğliminde olanlar da yok değil.
Peki ne yapmak gerekiyor ?
Herşeyden önce bir yere bağlanma veya bir inancın içinde olma çabasından vazgeçmeliyiz. Çünkü; bu bir yere ait olma çabası doğal olarak o ait olmak istediğimize uygun olma zorlamasını beraberinde getiriyor. “Cami de bizim, oruç da, namaz da bizim” gibi söylemler tam da buradan kaynaklanıyor. Bunlar bir kere dillendirilince ardından Diyanet içinde köşe kapmaca sevdası da gündeme gelebiliyor.
Hemen burada bir parantez açıp Alevilik içinde kabul gören bazı guruplar için bu doğru olabilir saptamasını yapıp devam edelim. Namaz kılan, oruç tutan Aleviler de mutlaka vardır. Ancak söz konusu olan Anadolu Aleviliği ise bu saydığımız unsurlar pek yoktur.
Bunu bilmek için çok okumak gerekmiyor. Yaşadıklarımızı anımsamak yeterli. Köylerimizde yaşadığımız biçimi belki de inancımızın temeli olarak alınmalı. Bu yapıldığında görülecektir ki bu gün söylediğimiz ve doğruluğuna inandığımız bir çok şey, sonradan Aleviliğin içine girmiştir. Hatta sokulmuştur.
Bugün “oruç da bizim, namaz da bizim” diyenler çok değil otuz kırk sene önce ramazanın gelip geçtiğinden haberdar bile olmazdı. Köylerimizde cami olmadığı da ortada. Bazı köylerimizde caminin var oluşunun tarihide çok eski değildir. Bu camilerin varlığı son yirmi, otuz senenin marifetidir. Hangi amaçla kuruldukları üzerine uzun uzun bir şeyler yazmanın anlamı da yok. Bunlar hepimiz tarafından biliniyor. Şimdi hal böyleyken bütün yaşanmışlığı yadsıyarak inançlarımıza yeni anlamlar vermeye çalışmak ne kadar mantıklıdır diye sorabiliriz.
Okuduğumuzu veya bize söylenen bir şeyi unutmak bir yere kadar anlaşılabilir. Ancak yıllarca yaşanmış ve hatta yaşamın anlamı olmuş değerleri unutmak pek kolay anlaşılan bir olgu değil.
Burada; köysel bir toplumun şehirlere göçü ve oradan Avrupa’nın büyük metropollerine uzanan yolculuğunda, inançlarda değişimler olmaz mı sorusu aklımıza gelebilir…
Elbette değişimler olacak ve günün yeni değerleri gibi yeni yaşamın inanca katacağı şeylerde mutlaka olacaktır. Ancak bu yeni unsurların inancın özü ile bir çelişmesi söz konusu olmaz. Doğal süreç içinde gelişecek etkilenmelerde, bu öz ve biçim çatışması yaşanmaz. Sorun burada değil. Örneğin demokrasi kadın ve insan hakları bağlamında çağın inancımıza kattığı katacağı değerler mutlaka olacaktır. Bu yeni değerlere kapımızı açarken geçmişten getirdiğimiz ve inancın özünü oluşturan değerlere de kapımızı kapatma hakkımız olmaz. Olmamlıdır.
Geçmişi ile bağlarını kopartan toplumların çürümesi, kökleri topraktan çıkartılmış ağacın çürümesi kadar hızlı ve geriye döndürülemez boyutta olur.
Aleviyol, 21.01.2004
Yorum

İLGİLİ YAZILAR
spot_img

Bizden Seçmeler