Ilyas Üzüm
Alevilik Islam ilişkisi
Sevgili gurup üyeleri,
“Alevilik Islam ilişkisi” tartışmalarını belli ölçüde basından ve guruptan gelen maillerden takip ettim. Konuyla ilgili birkaç noktaya değinmek istiyorum:
- Aleviler tarih boyunca kendilerini Islam üst kimliği içerisinde görmüşlerdir. Alevi kaynağı niteliği taşıyan eserlerin hiçbirisinde Alevilik, o dönemlerde ismi ne olursa olsun, ne ayrı bir din olarak ifadelendirilmiş ne de Islam’ın dışında bir dine aidiyetten söz edilmiştir.
- Hacı Bektaş Veli, Otman Baba, Demir Baba, Yemini gibi “yol”un ileri gelenleri Anadolu ve Balkanlar’ın Islamlaşmasında önemli katkılar yapmışlardır. “Gaziyân-ı Rûm” içinde mütalaa edilen dervişlerin dini pratikler bakımından yer yer farklı tutumları olmakla birlikte sonuçta bunların kendilerini “Muhammed dini” içinde gördükleri muhakkaktır.
- Alevi ve Bektaşi menakıbnamelerinde birtakım dinlere ait inanç unsurları bulunmakla beraber Islam dinine ait inanç ve inanç unsurları diğerleriyle kıyaslanamayacak kadar fazladır.
- “Yol”un yedi büyük ozanının deyişlerinde aynı şekilde bazı dinlere ait inanç motifleri yer almakla birlikte Islam’a mensubiyet vurgusu göz ardı edilemeyeck kadar açık ve nettir.
- Buyruk’un bütün versiyonları Islam’a ait inanç ve inanç motifleri ile örülüdür.
- Günümüzde Alevi dedelerinin tamamına yakını Alevilik’i Islam’la ilişkilendirmektedir (Bu konuda bilgi için “Anadolu Inanç Önderleri II. Toplantısı’na bakılabilir).
- Bugün gerek Anadolu’da gerekse Balkanlar’da yaşayan Alevi halkın tamamına yakınının kendilerini Islam dini içinde mütalaa ettikleri kesindir. Farklı görüş ileri sürenler oldukça sınırlıdır.
- Her din gibi “Islam” dini de tarih boyunca çeşitli dönem ve coğrafyalarda farklı biçimlerde algılanmıştır. Felsefî, kelâmî, fıkhî, tasavvufi ekoller esas itibariyle bunun sonucudur. Söz gelimi, Islam hicaz bölgesinde dinî dogmaların öne çıktığı bir yorum biçimiyle (Selefilik, Ehl-i hadis) algılanırken Maveraünnehir’de dogmalar göz ardı edilmeksizin aklî ve fikrî temellendirmelerin de belirleyici olduğu bir biçimde (Matüridilik) algılanmıştır. Diğer taraftan bazı sufi ekoller Islam’ın ontoloji görüşü etrafında vahdet-i vücutçu bir anlayışı benimserken kimi kelami ekoller (müteahhir selefilik’te olduğu gibi) bu anlayışı küfür olarak yorumlamışlardır.
- Aleviliğin ilk dönemlerindeki kalıpları olan Yesevilik, Kalenderilik, Vefailik, Haydarilik tasavvufi nitelik taşıyan yapılardır. Bu yapılar tarihi süreç içinde Safevilik, Hurufilik, Şiilik (başlangıçta Ismailiyye Şiiliği Safevilik’ten sonra ise Oniki Imam Şiiliği) ile temasa geçmiş, bunlardan birtakım öğeler alarak varlığnı sürdürmüş, daha sonra da içe kapanmıştır.
- Alevilik temel karakteri itibariyle batınî bir tasavvufi anlayıştır. Ne var ki Aleviliğin XVII. yüzyıldan itibaren içe kapanmasından sonra batinilik de çok iyi işlenememiş, batınî semboller anlamını belli ölçüde kaybetmiş, beltilen dönemden sonra Bektaşilik hariç Kızılbaş Alevi geleneğinde Nesimî, Hatayî ve Pir Sultan gibi şairler yetişememiştir. Hatta adı geçen kişilerin deyişleri de kimi zaman iyi anlaşılamamıştır. Nesimi, Virani, Hatayî ve Pir Sultan’da bulunan çok önemli ve çok anlamlı birçok deyiş “uluhiyet, nübüvvet, velayet” bağlantıları hesaba katılmadığı için anlaşılabilir olma özelliğini yitirmiştir.
- Islam felsefi, fıkhî, kelamı ve mistik ekollerce nasıl yorumlanırsa yorumlansın, bu yorumları aşan “olmazsa olmaz”lara sahiptir. Inanç bağlamında bunlar “Aşkın bir yaratıcının varlığı birliği, Hz. Muhammed’in peygamberliği ve ahiret hayatı; pratikler bakımından ise farz namazlar, ramazan orucu, hac, zekat gibi hususlardır. Bu açıdan bakıldığında Alevi ve Bektaşiler arasında Islam’ın olmazsa olmazlarına sahip kimseler bulunageldiği gibi daha ağırlıklı olarak bunlardan kimilerine sahip kimilerine karşı daha az ilgili kimseler de olagelmiştir.
- Sonuç olarak,”Islam’ın olmazsa olmazları” bakımından yer yer farklı algılama ve uygulamaları bulunmakla birlikte, Aleviliği kaynakları, inanç önderlerinin görüşü, halkın genel yaklaşımı bakımından Islam dışı görmek hiçbir şekilde mümkün değildir.
Doç. Dr. Ilyas Üzüm
28. März 2006