Alevi-Bektaşi Grupları
I. Ocaklar ve Ocaklara Bağlı Gruplar
Anadolu Aleviliğinde Hacı Bektaş Dergahı merkezdir. Dergaha bağlı olarak çevresindeki Alevi gruplarını irşat eden çok sayıda ocak, tekke, dergah faaliyetlerini sürdürerek bugünlere gelmişlerdir. Hacı Bektaş Veli’nin soyunun Oniki İmamlar’a (İmam Musa Kazım’a) uzandığı, ocakların kökenlerinin Ehlibeyt”e dayandığı, dedelerin “Evlad-ı Resul” olduğu kabul edilir.
Yol’un kurucusu Şah-ı Merdan Ali’dir. Hacı Bektaş Veli, Yol’un Anadolu’daki temsilcisi, yürütücüsüdür. Anadolu’ya Hacı Bektaş Veli’den önce veya sonra gelmiş tüm erenler, dervişler, dedeler-babalar Hünkar’a bağlanmıştır. Tüm Horasan Pirleri’nin ve Rum Erenleri’nin Hacı Bektaş Veli’ye nasıl bağlandıkları Vilayetnamede (Menakıb-ı Hacı Bektaş’da) anlatılır. Kurulduğundan beri Hacı Bektaş Veli Dergahı, bu dergahın etrafında ocaklar, ocakların etrafında talipler Yol’u sürdürmüşlerdir. Dergah ocak temsilcisi dedeleri, dedeler taliplerini yuyup yıkamışlar ve kontrol etmişlerdir. Hünkar kutuptur, dergah merkezdir. Alevi Yol’unda “baş başa bağlıdır, başta da Padişaha”. “Yol cümlesinden uludur”.
Alevi Ocaklarını bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Tüm ocaklar ve onların mürşidleri dün de bugün de Hakk yoluna hizmet etmektedirler. Hakk yolunda benlik, üstünlük taslamak yakışık almaz.
Burada tarihçi Baki Öz’ün ocaklarla ilgili tespitlerine yer verilecektir. Ona göre; Alevi ocaklarına ve dedelik kurumuna kaynaklık eden kişiler Emevi ve Abbasi zulmünden kaçıp Orta Asya ve Orta Doğu’nun Türklerin yaşadığı bölgelere sığınan Ehlibeyt soyundan olan kimselerdir. Özellikle Türkler tarafından saygı görmüş, korunmuş ve Türk boyları içerisinde barınma, yaşamlarını korkusuzca sürdürme olanağı bulmuşlardır. Türklerle evlenen Ehlibeyt soyundan kimselerin soyları, bu evlilik ilişkisi içerisinde sürmüştür. Bugün dede soyundan olan kimileri bu soylardan gelmekte, “Seyyid” veya “Şerif” olarak sınıflandırılmaktadırlar. Günümüzdeki dede soylarının kimilerininse bu ailelerle doğrudan veya dolaylı olarak bağı yoktur. Doğrudan Oğuz/Türkmen oymaklarından gelmektedirler. Yalnız içinde bulundukları toplumsal-kültürel ortam onların bu tür bir hüviyeti sahiplenmelerine neden olmuştur. Uzun tarihsel süreç bu tür ailelerin “Ehlibeyt’ten olmayış etkeni”ni unutturmuş, sonradan edindiği “Ehlibeyt soyu etkeni” ne sıkı sıkıya sarılmalarına sonradan kazandıkları bu nitelikleriyle toplumsal statülerini kurmalarına ve yürütmelerine neden olmuştur. Ocaklar ve dedelik tarihindeki bu gerçeği unutmamak gerekir. Dedelerin kendi toplumuna dinsel, siyasal ve toplumsal önderlik/yöneticilik konumları dede ocakları ve oymakların (aşiret) biçimlenmesinde de belirleyici olmuştur. Kimi oymaklar tümüyle dede ocağı olmasına karşın, kimileriyse Gureyşanlılar/Kureyşliler, Şadıllılar ve Şeyh Hasanlılar da olduğu gibi hem ocak hem de oymak (aşiret) tirler.
Ocak kurucusu dedeler, Horasan Erenleri sadece Hacı Bektaş’la veya onun döneminde Anadolu’ya gelmemişlerdir. Anadolu’ya Türk göçleri bu tarihten çok önceleri başladığından, ocak kurucusu dedelerin çoğu Hacı Bektaş’tan önce Anadolu’ya gelmiş ve özellikle Doğu Anadolu’da dinsel-toplumsal yapılanmaya/yapılandırmaya başlamıştır. Bu nedenle Doğu Anadolu’daki Kureyşan, Baba Mansur ve daha birçok dede ocağı Hacı Bektaş ocağından önce kurulmuştur. Bunlar kendi çevrelerinde faaliyet göstermiş ve önemli birer dinsel-kültürel çevreler kurmuşlardır. İletişim ve ulaşımın olmayışı bu tür çevrelerin Hacı Bektaş dışında ayrı Alevilik üsleri olmasına, ondan bağımsız birer kurum olarak çalışmalarına neden olmuştur. İç ve Batı Anadolu ile Balkanlar’daki dede ocakları çoğunluk Hacı Bektaş’a bağlıdırlar ve Pirevi’ni daha başından “serçeşme” olarak kabul etmişlerdir. Doğu Anadolu’daki ocaklar bağımsızdırlar. Ancak bağlılık, 19. yüzyılda başlamıştır. Bunda da 1826 Yeniçeri Bektaşiliğinin yasaklanması sonucu Çelebilerin Anadolu’ya dağılmaları, dedelik yapmaları tanışmayı ve ilişkiyi geliştirmiş, giderek Hacı Bektaş Dergahı’na bağlanma, onu “serçeşme” ve “mürşid kapısı” olarak tanıma sürecini başlatmıştır. Bundan önceki Hacı Bektaş Dergahı’nı mürşid edinme olayı sadece kimi ocak dedelerinin bireysel eğilimiyle sınırlı kalmıştır. Bu da fazla yaygın değildir. Bir de ayrıca Hacı Bektaş veya dergahının ülkenin Doğu yörelerine gönderdiği halifelerinin kurdukları ocaklar Hacı Bektaş veya Pirevi’ne bağlı bir dedelik ocağı olarak hareket etmişlerdir. Bilindiği gibi bunların sayısı fazla değildir (Baki Öz, Cem sayı 109: 29-30, 2001)
Uzun yıllardan beri Türkiye’deki inanç önderleriyle ilgili özellikle dedeler ve ocaklar konusunda ciddi çalışmalar yapan ve bu alanda 3 uluslar arası toplantı gerçekleştiren Cem Vakfı’nın arşivinde yer alan ocaklarla ilgili isim listesi aşağıdaki gibidir.
OCAKLAR LİSTESİ
AGUİÇEN
AĞLARCA İBRAHİM
ALI ABBAS
ALİ SEYDİLİ SULTAN
ASLAN BABA
BABA MANSUR
BEDRETTİN OCAĞI
BEYAZITI BESTAMİ
BOSTANCI HASAN HALİFE
BOSTANKOLU
BULGURCU DEDE
BÜKLÜ DEDE
BÜYÜK KALENDER
CELAL ABBAS
CEMAL ABDAL
CİBALİ SULTAN
ÇALAP VERDİ
ÇELEBİOĞULLARI
ÇEPNIOĞLU
DEDE GARGIN
DEMİR BABA
DERVİŞ BEYAZ (DERVİŞ GEVHER)
DERVİŞ CEMAL
DERVİŞ ÇİMLİ
DÖREÇAMI
EMİR ŞIH YAKUB
EMİROĞULLARI
ERASLAN
ERDEBİL
GARİP MANSUR
GARİP MUSA
GÖZÜ KIZIL
GÜVENÇ ABDAL
HACI BEKTAŞ-I VELİ
HACI MURAD-I VELİ
HACI TURABİ
HACIM SULTAN
HAK HALİLİ HÜSEYİNİ KOLU
HAMZA BABA
HASAN DEDE
HIDIR ABDAL
HİMMETÇİ ALİ BABA (YAĞMUR OCAĞI)
HUBYAR SULTAN
HÜSEYİN ABDAL
HÜSEYİN GAZİ
İBRAHİM SANİ
İMAM BAKIR
İMAM CAFER
İMAM RIZA
KAHVECİ/ ŞEYH ŞAHAT
KALENDER ÇELEBİ
KALENDER VELİ
KARA YAĞMURLU
KARADONLU CAN BABA
KEÇECİ BABA
KIZILDELİ (SEYİT ALİ SULTAN)
KOCA LEŞKER
KOCA SEYİT
KOÇU BABA
KÖSE SÜLEYMAN
KUL HİMMET
KUREYŞAN (SEYİT MAHMUT HAYRANİ)
KURTOĞLU
KUZU KIRAN
MAZLUM ABDAL
MİR SEYİT
MUSA-İ KAZIM
MÜRSEL BALI
NUR BAKİ
NUR CEMAL
NURDEDE
OTMAN BABA
ÖKSÜZ ALİ BABA
PİR HAMZA
PİR SULTAN ABDAL
RESUL BALİ
SARI İSMAİL
SARI MECNUN
SARI SALTUK
SARIBAL
SEYİT ABDULLAH-İ HORASANİ
SEYİT AHMET KEBİR
SEYİT BATTAL GAZİ
SEYİT CEMAL
SEYİT KERİM
SEYİT NEBİ OĞLU
SEYİT NİZAMOĞLU
SEYİT SABUR
SEYİT SELAHATTİN
SEYİT SEYFİ
SEYYİD AHMED EL-MİR
SİNEMİLLİ
SULTAN MUNZUR
SULTAN SAMUT
SULTAN SÖYLEMEZ
SULTAN YALINCAK
SÜCAATTİN VELİ
ŞAH AHMET DEDE
ŞAH AHMET YESEVİ
ŞAH İBRAHİM
ŞEYH HASAN
ŞEYH HASAN ONAR
ŞEYH SÜLEYMAN
ŞEYH ŞAZELİ
ŞEYH TURHANİ
ŞIH ÇOBAN
ŞIH DELİ BEHRİCAN
ŞIH HASAN
ŞIH MEMEDİ
TESLİM ABDAL
ÜRYAN HIZIR
VELİ BABA
VEYSEL KARANİ
YAĞMUROĞLU
YANYATIR
ZEYNEL ABİDİN
II. Alevi-Bektaşi Grupları
Anadolu Aleviliği Şah-ı Merdan Ali’nin kurduğu, Ehlibeyt soyunun yaşattığı Anadolu coğrafyasında Hacı Bektaş Veli’nin önderlik ettiği bir inanç Yoludur. Bu nedenle Alevilik ve Bektaşilik olarak iki ayrı Yol yoktur. Yol birdir sürek binbir. Geldikleri veya yaşadıkları yöreye, etnik kökene, yaptıkları işe veya kendilerinin veya başkalarının adlandırmasına göre çeşitli Alevi grupları oluşmuştur; Kızılbaşlar, Bektaşiler, Tahtacılar, Abdallar, Çepniler, Avşarlar, Nalcılar, Amucalar vb. Bu gruplar arasında Yol’un esasları konusunda hiçbir farklılık yoktur. Bu grupların hepsi Alevidir, Ali ve Ehlibeyt sevgisiyle doludur.
Bu nedenle Alevi – Bektaşi, Soydan gelenler- Yoldan gelenler, Çelebiler Kolu- Babagan Kolu, Dedeler-Babalar, Ocaklara bağlı olanlar-Olmayanlar vb. gibi gruplandırmalar yüzeyseldir, işin özüne ilişkin değildir. Adı, soyu, makamı ne olursa olsun bu Yol’un esaslarını benimsemiş olan her mürşid (uyarıcı) her talib (Yol’a istekli) Alevidir, Bektaşidir. Bunun ötesinde kendini üstün görmek, çok net olmayan geçmişten ayrıcalık elde etmek benlik göstermek olur ki, bu da Yol’un esaslarına aykırı olan bir durumdur.
Yol birdir sürek bin bir. Önemli olan Yol’un birliği, özün değişmemesidir. Sürek yani uygulamalar değişebilir. Gruplar yaşadıkları şartlara ve geçmişten gelen alışkanlıklarına göre farklı uygulamalar yapmaktadırlar. Bunun sakıncası yoktur hatta zenginlik olarak da algılanabilir.
Bazı gruplarda musahipli olmak şarttır, bazıların da değildir.
Bazı gruplarda Alevi ana-babadan gelmek gerekir, bazı gruplarda belirlenmiş şartlara uyanlar nasip alabilir.
Bazı gruplarda hiyerarşi postnişin-dede-talib şeklindedir, bazılarında dede-talib, bazılarında ise dedebaba-halifebaba-baba-derviş-muhib (talib) şeklindedir.
Bazı gruplarda dedeler görgüde talibi “pençe-i al-i aba” dan geçirirler, bazı dedeler de bu hizmeti “erkan” veya “tarik” ile yaparlar.
Bazı gruplarda dolu alınır bazılarında alınmaz.
Bazı gruplarda okunan tercümanlarda, gülbenklerde farklılıklar görülmektedir.
Bunun gibi çok sayıda farklı uygulama tespit edilebilir. Bunlar sürekle ilgilidir, Yol’un özünde farklılık yoktur. Bu nedenle Alevi grupların farklı olduğu iddia edilemez. Allah-Muhammed-Ali ve Ehlibeyt sevgisiyle dolu olan, eline -diline-beline sahip olan, bir mürşide ikrar verip Yol’a giren ve bunun gereğini yapan herkes Alevidir. Alevi Yol’a talib olandır, Yol cümlesinden uludur.
Anadolu Aleviliğinde bir başka kırılma noktası Hacı Bektaş Veli’nin evli veya mücerred olduğuna dair tartışmadır. Babagan Kolu Bektaşileri Hünkar’ın evlenmediğini kabul ederler. Bu nedenle de Bektaşiliğe Balım Sultan’dan sonra mücerred dervişlik sisteminin girdiği kabul edilir. Bedri Noyan Dedebaba Hacı Bektaş Veli’nin evlenmediğini, Kadıncık Ana (ki ona göre Kutlu Melek veya Fatıma Nuriye denilen kişiler Kadıncık Ana’dan başkası değildir) Hacı Bektaş’a intisab etmiş, onun manevi evladı olmuştur. Noyan, Hacı Bektaş’ın evli olduğunun Çelebilerden Cemaleddin Efendi’nin çok sonra ileri sürdüğünü, fermanlarda yer alan “sulbu evladı” deyiminin o belgenin yazıldığı sırada yaşayanların çocukları için kullanıldığını, “Hacı Bektaş Veli evladı” deyiminin ise Hacı Bektaş yoluna mensup olanları anlattığını iddia etmiştir (Noyan, 1995: 26)
Celebiler Hacı Bektaş Veli’nin evli olduğunu ve kendilerinin Hünkar’ın soyundan geldiğini söylerler. Celalettin Ulusoy’a göre Hacı Bektaş Veli Suluca Karahüyük’te İdris Hoca’nın kızı Fatma Nuri’ye (Kadıncık Ana) ile evlenir, bu evlilikten İbrahim Seydi (Seyyid Ali Sultan) ve Timurtaş adlı çocukları olur (Ulusoy, 1986: 29).
Dedebaba Bedri Noyan’a göre, “Hazret-i Pir’den sonra Dergahta, İdris Hoca’nın oğlu Hızır Bali posta geçmiştir. Ondan sonra sırasıyla Resul Bali, oğlu Yusuf Bali ve onun oğlu Balım Sultan geçmiştir. Balım Sultan mücerred olduğundan bu nesil burada bitmiştir. Kardeşi Kalender yolu ile bir kol gelmektedir. Balım Sultan’dan sonra Hacı İskender Dede, Emir Kasım Dedeler görev almışlarsa da, Resul Bali torunu Mahmud oğlu Hüdadad, Kalender ile geçinememiş, Kalender öldürülmüş, onun taraftarları da Hüdadad’ı öldürmüşler. Bu yüzden Pir Evi 34-35 yıl kadar post-nişinsiz kalmıştır. Sonradan Balım Sultan Halifelerinden ve eski vezirlerden Sersem Ali Baba, (Dedebaba) unvanı ile 1551-1570 yılları arasında 19 yıl post’a oturmuştur.” (Noyan, 1995: 51).
Vilayetname’de (Menakıb-ı Hacı Bektaş Veli’de) bu konuya ilişkin olaylar şöyle anlatılır; Hünkar Rum ülkesine yaklaşınca selamı 57 bin Rum ereni arasında sadece Fatıma Bacı’ya malum olur. Bu kadın, Sivrihisar’da Seyit Nurettin’in kızıydı; henüz evlenmemişti; sohbet meydanındaki erenlere yemek pişirmekte idi (1995: 37). İdris’in ahiret hatunu bir karısı vardı; ona Kutlu Melek derlerdi; herkes sevip sayar, Kadıncık diye seslenirdi (1995: 52). Kadıncık Ana eşiyle birlikte Hünkar’a bağlanırlar ve hizmet ederler. Hünkar hem dergahta hem de Kadıncık Ana’nın evinde kalır. Kadıncık Ana’nın çocuğu olmazmış. Bir gün abdest alırken Hünkar’ın burnu kanar. Kan leğendeki suya karışır. Kadıncık bu suyu gizlice içer. Bu durum Hünkar’a malum olur. Kadıncık Ana’ya “Bizden umduğun nasibi aldın. Senden iki oğlumuz gelecek, onlar yurdumuzun oğlu olacak” der. Kadıncık Ana’nın zaman içinde üç oğlu olur. Bunlar Hünkar’ın koyduğu isimlerle Habip, Mahmut, Hızır Lale’dir. Mahmut cezbeye kapılır, nefesi güçlü bir er olur, fakat “iki kılıç bir kına sığmayacağı için” Hakk’a yürür (1995:121). Hünkar Hakk’a yürüme vakti gelince halifesi Saru İsmail’e vasiyet eder; “Benden sonra Kadıncık oğlu Hızır Lala Cüvan yerime geçsin, o elli yıl hizmet eder, ondan sonra yerine oğlu Mürsel geçer, o da kırk sekiz yıl hizmet eder…” (1995: 161). Vilayetname’nin sonunda Hünkar Hakk’a yürüdüğü zaman Gazi Murat padişah olduğu anlatılır. Padişah Hünkar’ı ziyaret etmeyi düşünürken onun Hakk’a yürüdüğünü duyar, çok üzülür, ağlar, türbesini yaptırmaya karar verir. Hızır Lala’yı çağırıp ona niyaz eder, onun himmetini alır (1995:163).
Vilayetname’den anlaşılan şudur; Hünkar kerametler gösteren bir velidir, evlenmemiştir. İdris Hoca’nın eşi Kadıncık Ana ona talip olmuş hizmetini görmüştür. Çocuğu olmayan Kadıncık Ana’nın Hünkar’ın kerameti ile çocukları olmuştur. Hünkar’dan sonra yerine Kadıncık Ana’nın oğlu Hızır Lala ve sonra onun oğlu geçmiştir.
Velayetnameler ulu şahsiyetlere inanlar tarafından onlardan çok sonra oluşturulmuştur. Bu nedenle gerçek hangisidir, bilinmez. Hacı Bektaş Veli’nin evli veya mücerred olduğu, kendisinden sonra posta kimin geçtiği tarihi belgelerle ispat etmek mümkün değildir. Böyle bir kayıt o dönemde tutulmadığı için geriye sadece yorum yapmak veya inanmak kalıyor. Belgenin olmadığı yerde kabul edişler öne çıkar. Ancak bu Alevilerin iki kola ayrılmasını ve “Soydan gelenler”- “Yoldan gelenler” ayrımını anlamlı kılmaz. “Çelebiler Kolu”-“Babagan Kolu” sosyal bir realitedir. Fakat bu durum yani ikilik gerçeğe uygun değildir. Hünkar’ın buyurduğu “bir olalım-diri olalım” prensibine aykırıdır. En büyük hatalardan biri benlik göstermektir. Alevilikte “baş başa, baş Padişaha” bağlıdır. “El ele, el Hakk’a” gider. “Yol birdir, sürek binbir.”
Anadolu Alevileri arasında Ocaklara bağlı olanlar, Ocaklı olup Hacı Bektaş Dergahına bağlı olanlar veya sadece Dergaha bağlı olanlar Hacı Bektaş Dergahında Çelebiler Koluna bağlıydılar. Buradaki mürşidden icazet alır, hizmet yürütürlerdi. Bugün Çelebiler kolunu Hacı Bektaş’ta oturan Ulusoy ailesinin en büyüğü sürdürmektedir.
Dergahta aynı zamanda Babagan kolu postnişini (Dedebabası) bulunurdu. Dedebaba Bedri Noyan Dergahta babagan kolundan gelen Dedebabaları posta oturdukları sürelerle birlikte sırayla verir. Buna göre (1551-1570) yılları arasında postta oturan Sersem Ali Dedebaba’dan sonra 27 Dedebaba “Horasan Postunda” Hacı Bektaş Veli’yi temsilen otururlar. Son 28. Dedebaba Bedri Noyan 1960 yılında, bu hizmeti Ali Naci Baykal Dedebaba’dan alır. Bedri Noyan Dedebaba Hakk’a yürüyünce halifebabalar arasında bazı sorunlar yaşanmış ve İzmirli Mustafa Eke Baba Dedebabalığa getirilmiştir. Kendisi Hacı Bektaş’ta ikamet etmektedir.
KAYNAK: PROF. DR. HÜSEYİN BAL, ALEVİ İSLAM YOLU, CEM VAKFI YAYINLARI, 2004, İSTANBUL, SAYFA: 86-94