Didem Gülçin ERDEM KÜK
Alevi-Bektaşi inancında Hak, Muhammed ve Ali isimlerinin ritüelik bağlam içerisinde bir arada zikredilmesi söz konusudur. İnanç sisteminin temel felsefesi de bu üçlü birlik üzerine inşa edilmiştir. Alevi-Bektaşi dua, gülbank ve deyişlerinde “Üçler” şeklinde işaret edilen de Hak, Muhammed ve Ali’dir. Hak, Muhammed ve Ali isimleri, bu sıraya uygun olarak zikredilir. İsimlerin yerlerinde bir değişiklik olması söz konusu değildir. Bu sıralama, kutsal kabuller arasındaki hiyerarşiye uygun yapılmış bir sıralama olup Alevi-Bektaşi inanç sisteminde Hz. Ali’nin tanrısallaştırıldığı yönündeki iddiaları çürütür niteliktedir. Söz konusu üç isim, hiyerarşik olarak bir sıraya sokulmuş ve ayrı ayrı taşıdıkları teolojik anlamların dışında bir arada zikredildiklerinde de Alevi- Bektaşilerin inanç hinterlandının önemli koordinat noktalarına işaret edilmiş olur.
Alevi-Bektaşi inanç sisteminde Hak, Muhammed ve Ali isimleri, yalnızca söylenirken değil; düşünce boyutunda da birbirinden ayrılmayan isimlerdir. Söylenişteki birlikteliğin yanında bu üç ismin birbirini tamamladığına inanılır. Alevi-Bektaşiler arasında Tanrı’nın Hz. Muhammed ile Hz. Ali’yi kendi nurundan yarattığına yönelik bir inanç mevcuttur (Çıblak, 2005: 54-55). Bir tür “birlik tasarımı” olarak değerlendirebileceğimiz (Çıblak Coşkun, 2010b: 77-78) Hak, Muhammed, Ali isimlerinin birlikte anılması, Alevi-Bektaşilerin ibadet pratiklerinde de karşımıza çıkmaktadır. Üçleme esasına dayalı bir sistem arz eden ibadet pratikleri genellikle “Hak, Muhammed, ya Ali!” ifadesi zikredilerek aşamalandırılır. Cem ritüelinin hizmet aşamaları arasında yer alan çerağ hizmetinde Alevi-Bektaşi teolojisinin temelini teşkil eden üç ismin zikredilmesinin ritüelik akışın sağlaması noktasındaki etkilerini görmek mümkündür. Söz konusu ritüelik aşamada, üç ayrı çerağ uyandırılır ve her bir çerağ sırasıyla “Hak/Allah”, “Muhammed”, “Ya Ali” zikirleri eşliğinde uyandırılır. Üç çerağ ayrı ayrı yakılmasına karşın toplamda uyandırılan tek bir çerağdır. Bu ritüelik yapıdaki sembolik önerme, Alevi-Bektaşi inancındaki “Hak, Muhammed, Ali” algısının birlik tasarımı ile ilişkili olmasına dayalıdır.
Alevi teolojisinde kutsal, tek bir noktaya hapsedilmeyerek varlığın tamamına yayılmıştır ancak varlığın tamamının kusalla olan ilişkileri ve taşıdıkları bilgi bakımından özdeş ve eşit kabul edilmediği ifade edilmektedir. Alevi teolojisinde kutsalı temsil eden üç kavram sırasıyla ulûhiyet, nübüvvet ve velayet kavramlarıdır. Bu kavramlardan ulûhiyet, Tanrı’ya ilişkin bir kavramdır ve kutsal alanın tepe noktasını teşkil eder. Nübüvvet ve velayet makamları ise Hz. Muhammed ve Hz. Ali tarafından temsil edilmekte; bu üçlü yapı, Alevi-Bektaşi kutsallarının çekirdeğini oluşturmaktadır (Yıldırım, 2018: 166-167).
Niyaz ederken ve herhangi bir işe başlarken “ya Allah, ya Muhammed, ya Ali!” şeklinde dua eden Alevi-Bektaşiler, bu üçlemeyi oluşturan Allah, Muhammed ve Ali’nin birbirlerinden ayrılmaması gerektiğine inanırlar. Bu sebeple üç ismin birlikte zikredilmesi gerekir. Alevi-Bektaşi teolojisinde, Allah’ın dünya var olmadan önce Hz. Muhammed ile Hz. Ali’yi kendi nurundan yarattığı inancı mevcuttur. Bu inanışa göre, Hz. Muhammed ile Hz. Ali bir ve aynı kişilerdir ve Allah’ın nurunu taşımaktadırlar. Bu sebeple Muhammed Ali diye iki ismin tek bir isim olarak zikredilmesi de söz konusudur (Selçuk, 2008: 72, 73). Bu hususta Buyruk’ta Hz. Muhammed ile Hz. Ali’nin musahip olduğu, Hz. Muhammed’in Miraç gecesi Cebrail tarafından kendi beline bağlanan kuşağı Hz. Ali’nin beline bağladığı ve ardından şu cümleleri sarf ettiği bilgisine yer verilir: “Biz Ali ile aynı nurdanız. Ben ilim şehriyim. Ali ise o şehrin kapısıdır. Ali dünya ahiret kardeşimdir. Ali ile aynı etten, aynı tendeniz. Zahirimiz, batınımız birdir. Ben kimin velisi isem, Ali de onun velisidir.” (Bozkurt, 2015: 240).
Alevi-Bektaşi inancında tevhit anlayışı mevcuttur. Bu anlayış doğrultusunda Alevi-Bektaşi dualarında, edilen duanın kabul olması talebi “âmin” yerine “Allah Allah!” şeklinde karşılık verilerek iletilir. Bu durum, yakarışın muhatabının yalnızca Tanrı olduğunun kanıtı niteliğindedir. Bununla birlikte gülbanklara “Bismişah, Allah Allah!” şeklinde başlanması da edilen duaların kabulü noktasında yalnızca Tanrı’nın muktedir olduğu inancı kaynaklıdır.
Hz. Muhammed, Alevi-Bektaşiler tarafından Allah’ın elçisi ve İslam dininin peygamberi olarak kabul görmektedir. Alevi-Bektaşilerin ibadet pratiklerinde söyledikleri her türlü duada Hz. Muhammed’in adı, Tanrı’dan sonra, Hz. Ali’den önce gelmekte ve genellikle Muhammed Mustafa şeklinde anılmaktadır. Alevi-Bektaşilerin köken anlatısı şeklinde değerlendirebileceğimiz Hz. Muhammed’in miraca yükselişinin ardından katılım gösterdiği Kırklar Ceminin ibadet pratiklerinin biçimlenmesinin sağlayıcısı olduğu yönündeki genel görüş, Hz. Muhammed’in Alevi-Bektaşi teolojisindeki yerinin ve öneminin kanıtı niteliğindedir. Hz. Muhammed, Alevi-Bektaşi deyişleri ve dualarında genellikle “nur-u nebi” olarak ifade edilir ve Hz. Muhammed’in son peygamber olduğunun altı çizilir.
Alevi-Bektaşi inancında Güneş’in Hz. Muhammed’i, Ay’ın ise Hz. Ali’yi sembolize ettiğine inanılır. Bu gerekçe ile Alevi-Bektaşiler, yeni ayın doğduğu akşam yüzlerini aya doğru dönerek ya Allah, ya Muhammed, ya Ali! şeklinde niyaz ederler ve avuç içleri yukarı gelecek şekilde dua ederler. Hz. Ali’yi sembolize ettiğine inanılan Ay’a saygı göstermek için Ay tutulmasında tutulma hadisesi sona erene kadar Ay’a doğru yönelerek niyaz edilir (Selçuk, 2008: 75-76).
Hz. Ali, Hz. Muhammed’den sonra İslam dünyasının öneme haiz ikinci ismidir. Ehlibeyt’e mensup olan Hz. Ali, On İki İmamların başında yer alan imamdır. Alevi- Bektaşi inancına göre Hz. Muhammed ve Hz. Ali, bir/aynı nurdan yaratılmıştır. Alevi- Bektaşiliğe ait Hz. Ali tasavvurunda, etrafında oluşan kahramanlık temalı anlatılarla çok katmanlı bir hale gelerek Hz. Ali’nin tarihî kişiliğine mitik bir çerçeve kazandırılmıştır (Yar, 2016: 130). Gerçek Ali olan Hz. Ali, Alevilik içerisinde bir sembol niteliğindedir ve hiçbir zaman bir Alevi gibi düşünüp Alevi gibi yaşamamış; Hz. Muhammed’in sünnetine sıkı sıkıya bağlı bir kişidir. Hz. Ali’nin yaptığı düşünülen, ona isnat edilen tutum ve davranışlar ona yüklenmiş birer fonksiyon olmakla birlikte, yaratılan doğaüstü Ali’nin kişiliğinde gerçek temsilini bulmuştur. Bir başka deyişle, Anadolu Aleviliğini doğuran Hz. Ali değildir; Anadolu Aleviliği, Hz. Ali düşüncesini doğurmuştur (Er, 1998: 2). Dolayısıyla, Hz. Ali, Alevi-Bektaşilerin kolektif belleğinde, tarihî şahsiyetinin yanında, menkıbevi ve mitik şahsiyeti ile de yer alır. Bu da söz konusu inanç ve kültür evrenindeki Hz. Ali tasavvurunun çok boyutlu ve tarihî mahiyetinden çok daha geniş olmasının sebebidir.