Perşembe, Aralık 26, 2024
No menu items!
ArşivAkçaeniş Tahtacılarında Yerleşik Düzene Geçiş ve Günlük Yaşamdaki Dinî Davranış Kalıpları*

Akçaeniş Tahtacılarında Yerleşik Düzene Geçiş ve Günlük Yaşamdaki Dinî Davranış Kalıpları*

Dr. İsmail Engin

Akçaeniş, genel olarak Tahtacı köyü olmasına karşın, kısmen Bektaşîlerin de bulunduğu; bu niteliğiyle, Alevîlerin ve Bektaşîlerin birlikte “yan yana” yaşadığı, nüfusu yaklaşık 1500 kişiden ibaret bir yerleşim birimidir. Bu makale, Akçaeniş Tahtacılarının yerleşik düzene geçişlerine kısaca değinmek; günlük yaşamdaki dinî davranış kalıplarını betimlemek ve Tahtacılar üzerine çalışacak araştırmacılara, bu davranış kalıplarının içerdiği sembolik anlamları sergilemek amacıyla kaleme alınmış bir derlemedir.

Köy Üzerine Genel Bilgiler (Köyün Coğrafyası)

Akçaeniş, Akdeniz Bölgesi’nde Antalya’nın güneybatısında kalan ve ona 129 km. uzaklıkta olan Elmalı ilçesinin Akçay bucağına bağlı bir köydür. Elmalı’ya 18 km. uzaklıkta ve onun güneybatısında, Akçay’ın da 9 km. kuzeydoğusundadır. Denizden yüksekliği 1050 m. olan Elmalı Ovası’nın güneyinde ve onun bir bölümünü oluşturan Zümrüt Ovada kurulmuş ova köyü ve toplu bir yerleşim birimidir. Yerleşim yerinin etrafında, tarım alanları ile elma bahçeleri vardır. Güneybatısında, Muğla il sınırına paralel olarak uzanan sivri ve keskin sırtlı tepelerin yer aldığı Akdağ; güneydoğusunda Bey Dağları ve Avlan Gölü bulunmaktadır.

Yerleşik Düzene Geçiş (Köyün Tarihi)

Köy, 1929 yılında kurulmuş. Ondan önce, köyün bulunduğu yer, 7-8 haneden ibaret olan Bektaşîlerin yaşadığı ve tarımla uğraştıkları “çiftlik”miş. Bektaşîlerin burada bulunmasının nedeni, “Abdal Musa Tekkesi ve Türbesi”nin Tekke Köyü’nde -ki köy Tekke Köyü’ne 3 km. dir- olmasıymış.
1929 yılında Fethiye yöresinde yaşayan Tahtacı oymaklarından kimi haneler, yerleşik düzene geçip, tarımla uğraşmak istemişler. Kara çadırla konup-göçen bu oymaklar, hem hayvancılık yapıyorlarmış, hem de ormanda çalışıyorlarmış. Cumhuriyetin ilânından sonra, ormanlarda tüccarların işletmecilik yapmaya başlamaları, Tahtacı oymaklarının hareket yeteneklerini ve iş alanlarını kısıtlamış. Buna, tarımla geçinen köylerin, göçebelik yapan ve hayvancılık ekonomisine sahip oymaklardan, tarım alanlarına zarar vermeleri nedeniyle artan bir şekilde, şikâyetçi olmaları ve merkezi hükümetin baskısı eklenince, oymaklardan bir kısım haneler, toprağa dayalı yerleşmeler kurmak istemişler. Böylece, Fethiye yöresindeki Tahtacılardan “Gökçeli Oymağı”na bağlı 7 hane, bu “çiftliği” satın almış ve buraya yerleşmişler. “Kazan kazan, ver katıra; artırırsan ve bakıra, bakır da bir kıymettir” anlayışındaki katır ve bakır yerini toprağa bırakmış. Zamanla, ilk yerleşen hanelerin toprak sahibi olmak ve tarımla uğraşmak isteyen akrabaları, onların yanına yerleşmiş, köy oluşmuş. “Çiftlik” adı da kullanılmaz olmuş. Köy yolunun, biraz eğimli bir yerde bulunan yıkık bir değirmenden geçmesi ve toprağın da beyaz gibi gözükmesi nedeniyle adına “Akçainiş” denmiş. Köyün adı, daha sonra “Akçaeniş” olarak kullanılmaya başlanmış.

Günlük Yaşamla İlgili Dinî Davranış Kalıpları

Akçaeniş Tahtacılarında günlük yaşamla ilgili belirleyebildiğimiz dinî davranış kalıplarını, aşağıda yer alan sekiz genel başlık altında toplayabiliriz.

a) Suyla İlgili: Su içilmesi belirli kurallara bağlanmıştır. Buna göre, su, kutsal kabul edilmektedir ve sol elle ayakta içilmemektedir. Suyun, sağ elle oturarak içilmesi, genel kuraldır. Aynı zamanda, su içmeden önce, kişinin “Yezit’e lanet, Hüseyin’e rahmet” demesi gerekmektedir. “Hz. Hüseyin” taraftarlarının Kerbelâ’da susuzluktan “kırılırken”, “Yezitlerin sol elleriyle ve ayakta” su içtiğine inanılmaktadır.

b) “Eşik”le İlgili: “Eşik”, kutsallık taşımaktadır. Eşik, evi kötü ruhlardan korumaktadır. Bu nedenle, eşiğe basmamak gerekmektedir. Eşiğe basan kişi, o haneye kötülük etmiş sayılır. Eşiğin üzerinden geçen kişi, kötülüklerden arınarak eve girmiştir. Türbe ve yatır ziyaretlerinde eşik, kutsallığını daha da artmış bir şekilde korumaktadır. Bu durumda eşik, yere diz çökerek üç kez öpülür ya da ona niyaz edilir. Eşik, ilk öpülen yerin sağı ve solu sırasıyla üç kez öpülürken ya da ona niyaz edilirken, “ya Allah, ya Muhammed, ya Ali” denilir. Burada Allah eşikte ilk öpülen yerdir; Muhammed ilk öpülen yerin sağ tarafı, Ali ise sol tarafıdır. Ali sol tarafta olarak kalbe daha yakındır. Türbe ve yatır ziyaretlerinden çıkarken de eşik yine üç kez öpülmektedir ya da eşiğe niyaz edilmektedir.

c) El Öpmeyle İlgili: El öpme, son derece önemli bir davranış kalıbıdır. Dedenin sağ eli, kaç yaşında olursa olsun, kendisinden küçük ve büyük herkes tarafından öpülmektedir. Öte yandan büyüklerin eli öpülürken, sadece elin dudakla öpülmesine dikkat edilmektedir. Eli öptükten sonra alna götürmek söz konusu değildir. Bu davranış kalıbı, bir “Alevî el öpme biçimi” olarak değerlendirilmektedir. Akçaeniş Tahtacıları için, karşılaşılan kişinin Sünnî olup olmadığı, el öpme tarzıyla da ölçülebilmektedir. Onlara göre, Sünnî bir kişi, eli dudakla öpmeden onu önce çenesine koymakta ve sonra alna götürmektedir. Sünnî ile Alevi arasındaki farklı davranış kalıpları, bu şekilde de ortaya çıkmaktadır. Köyde elin öpülürken alna götürülmesi, ikiyüzlülük olarak kabul edilmektedir.

ç) Üçleme (Yanakla İlgili): Büyüklerin elleri, Alevî el öpme biçimine göre, öpüldükten sonra, yanak yanağa değecek şekilde mutlaka yanaklardan da öpülmesi gerekmektedir. Bu davranış kalıbı, aynı yaştaki kişiler için, tokalaştıktan sonra geçerlidir. Yanaklardan öpülürken, önce sol, sonra sağ yanaktan, bir kez daha sol yanaktan öpülmelidir. Burada bir “üçleme” söz konusudur. Yanaktan öperken, kişi içinden önce Allah, sonra Muhammed ve Ali demektedir. Allah ve Ali sol yanağı öperken anılmakta, Muhammed ise, sağ yanağı öperken söylenmektedir. Bu durum, eşik örneğindeki üçlemeye benzemektedir.

d) Yemek Yemekle İlgili: Her öğün yemekten sonra, yemek duası yapılmakta ve başparmaklar sofranın üzerine konarak herkes “Bismi Şah” demektedir. Sofradan kalkarken dua etmek ve başparmakları sofranın üzerine koymak, bereketi artıran bir davranış olarak kabul edilmektedir. Yemekte sofranın üzerine kaşık ve çatal sürekli olarak açık olarak konulmaktadır. Kaşığın ve çatalın kapalı konulması, bereketi sınırlayan bir davranış biçiminde değerlendirilmektedir.

e) Hayvanlarla İlgili: Tavşan, uğursuz bir hayvandır ve eti asla yenmemektedir. Yolda bir kimsenin önünden tavşan geçmesi, onun için uğursuzluktur.

f) Adlarla İlgili: Doğan çocuğa Osman, Ömer ve Bekir adları konulmamaktadır. Akçaeniş Tahtacılarında, söz konusu adlara sahip hiç kimse bulunmamaktadır. Bunun nedeni olarak da İslâmiyetteki “Dört Halifeler Dönemi”nde, bu adlardaki üç halifenin Ali’nin hakkını aldığı söylenmektedir. Köyde, Ali, Hasan, Hüseyin, Hamza ve İsmail gibi erkek adları ve Elif, Fatma, Gül gibi kadın adları çoğunluktadır.

g) Hastalıkla İlgili: Kişi hastalandığında, yatırdan yardım ummaktadır. İlk olarak, köyde bulunan “Keramettin Yatırı”na başvurulmakta ve dilek tutulmaktadır. Dilek, hastalığın iyileşmesi içindir ve hastalığın iyi olma durumunda yatıra adak adanmaktadır. Yatırın kutsal kişi olarak hastaya yardım edeceği düşüncesi vardır. Yatır adağı, genellikle kurban tığlatmadır. “Keramettin Yatırı”ndan çare istenmiş, ancak, hastalık herşeye karşın iyileşmemişse, bu kez “Abdal Musa Yatırı” ziyaret edilerek ondan yardım istenmektedir.

İLGİLİ YAZILAR
spot_img

Bizden Seçmeler