Cuma, Aralık 27, 2024
No menu items!
Alevilik - BektaşilikTerimlerİkrâr ve Musahiplik Kurumu

İkrâr ve Musahiplik Kurumu

Toplumsal Hayatı Düzenlemeye Yönelik Unsurlar
Alevi-Bektaşi inanç dairesi çerçevesinde, kapalı toplum yapısı özelliği göstermesinin bir sonucu olarak günlük yaşamın düzenlenmesi ile ilgili kendi içlerinde çözümler üretmek üzere sosyal kurumlar ortaya konulmuştur. İnanç öğretisinin kendi etik normları üzerine inşa edilen bu yapılar sosyal yaşantıyı düzenlemeye, insanlar arasındaki ilişkileri tanzim etmeye ve denetlemeye dönük olup kurumsal özellik göstermektedir. Alevi- Bektaşi inancına mensup toplulukların genellikle merkezi yapılanmalardan uzak yapı birimlerinde ikamet etme eğilimi gösterdiği dönem ve koşulları altında etkisi çok daha yoğun ve yaptırımları çok daha güçlü olan bu kurumların günümüz dünyasında etki alanları daralmıştır.
İçeriği, kural ve kaideleri geleneksel yapı içerisinde biçimlenen bu yapılar, kendi içerisinde tutarlık gösteren sistemli yapılardır. Teolojik boyutun sosyal yaşantıya dönük uygulamalarını içerdiğini ifade edebileceğimiz bu kurumlar, verdikleri yanıtlarla söz konusu inanç dairesinin ahlâki içeriğini de sistematize etmektedir. Alevi-Bektaşi inanç sistemi bağlamında ortaya konulan ve toplumsal hayatı düzenlemeye dönük yaptırımları olan bu yapılar: ikrâr ve musahiplik kurumu ile düşkünlük kurumudur.

İkrâr ve Musahiplik Kurumu
İkrâr olgusu, Alevi-Bektaşi inanç evreninde musahiplik kurumunu da içerisine alan ve yola girişi ifade eden bir kavramdır. Söz vermek anlamına gelen “ikrâr verme” ritüeli, söz konusu inanç dairesi bağlamında son derece önem arz eder. İkrâr olgusu altında, ikrâr alma ritüelini ve ikrâr alma ritüeli ile dâhil olunan musahiplik kurumunu ele almamız mümkündür. İkrâr alma ritüeli, Alevi anne babadan dünyaya gelen erkek çocuğuna uygulanan bir inanç pratiği olup hizmetlerini musahiplik kurumu üzerine icra eden Alevi ocaklarında görülür . Ocaklara göre ikrâr alma yaşı değişmekle birlikte, genellikle evlilik öncesi yahut on sekiz yaşından sonra ikrâr alınır. Musahiplik üzerine erkânlarını yapan ocaklarda, talip pir huzurunda iki kez ikrâr verir. Bunlardan ilki evlenmeden önce olandır. Bu ikrârın amacı, evlenecek bireyin dünyaya gelecek çocuğunun ikrârsız bir babadan dünyaya gelmemesi ve musahiplik ikrârının kapısının açılmasıdır. Evlenmeden önce verilen bu ikrâr, “tarikata aşılama” şeklinde anılır. İkrâr veren talip bu sözü verdikten sonra musahip olup yola gireceğini de belirtmiş olur. Bu ikrâr “bel ikrârı” şeklinde de isimlendirilir ve ele, dile, bele sahip olunacağına dair söz verilmesi esasına dayanır (Ersal, 2016a: 481).
Sözlük anlamıyla musahiplik, Arapça kökenli bir sözcük olup “sohbet, arkadaşlık eden kimse” ve “tatlı konuşmaları ile büyüklerin, özellikle padişahların güzel zaman geçirmelerini sağlamakla görevli kimselere verilen unvan” (2009: 1422) gibi anlamlar taşımaktadır. Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü’nde musahibin anlamını: “Tarikat arkadaşı, yoldaş, birlikte nasip alan canlar, tarikata yeni giren müride yol gösteren ve erkân öğreten tecrübeli ve kıdemli mürit” (2012: 256) olarak verir. Alevi-Bektaşi geleneğinde musahiplik, birbirlerine yaşam boyu maddi- manevi yardımda bulunacaklarına, birbirlerini koruyup kollayacaklarına ve çeşitli sorumluluklarla birbirlerine bağlı kalacaklarına dair iki kişinin dinî bir temsilcinin önünde akit yaparak oluşturdukları, ikrâr kavramı etrafında biçimlenen kuruma işaret eder.
Musahiplik, Alevi-Bektaşi geleneği içerisinde yer alan ve pratiğe dönük düzenlemeleri barındıran önemli bir kurumdur. Hayat boyu sürdürülen yol kardeşliğine işaret eden kurumsal yapı, Alevi-Bektaşi çevrelerde günümüze dek yaşatılmış olup inanç sistematiğinin temeline oturtulmuştur. Etrafında gelişen çeşitli ritüelik uygulamalarla kültürel bir yanıt olma özelliği gösteren musahiplik, sistematik önermeler bütününü de içermesi bakımından ahlaka ilişkin bir yapıya işaret eder. Musahiplerin birbirlerine karşı görev ve sorumlulukları, ahlaki bir içeriğin varlığının göstergesidir. Musahipliğin gereklerini yerine getirme ve kuruma itaat, bireyin otonom bir varlık olarak iyiyi arzulamasından kaynaklanır.
Musahiplik, kişilerin cem ritüelinde dedenin önünde görgüsünün yapılarak ikrâr verip hayatının sonuna dek bu ikrâra bağlı ve kardeş kalacaklarına, birlik içerisinde yaşayarak birbirlerine yardım edeceklerine ve birbirlerinden yüz çevirmeyeceklerine dair etmiş oldukları büyük bir ant sonucunda kurulur. Musahiplik kurumu, Alevi- Bektaşi geleneğinin sürekliliğini sağlayan başat unsurlar arasında yer alır. Sosyal dayanışmayı perçinlemek açısından önemli bir işleve sahip olan musahiplik, “verili kutsal yasa hükmünce birbirine kardeş ilan edilmiş Alevîlerin birbirlerinden haberdar olmalarını, birbirlerinin tanımlanmış yanlışlarına engel olmayı, cemaatin sürekliliğini, birlik ve beraberlik içinde Dede merkezli olarak yürütmeyi mümkün kılmaktadır. Bu bağlamda oluşabilecek sınır ihlalleri, öğretiden (yol) sapma olarak değerlendirilmektedir.” (Subaşı, 2005: 29, 71). Söz konusu yaptırımlar ve düzenlemeler, musahiplik kurumunun salt etrafında oluşan ritüelistik uygulamalarla kültürel bir yanıt olma özelliği göstermediğini, aynı zamanda ahlak düşüncesine ilişkin önermeler taşıdığının göstergesidir.
Musahip olma yükümlülüğü, İmam Cafer Sadık’ın buyurduğuna göre yedi farzdan, yerine getirilmesi gereken yedi yükümlülükten birisidir. Talipler, üç sünnet ve yedi farzı bilmek ve tanımakla yükümlüdür. Farzların ilki ise bir musahibe sahip olmaktır. Farzlar, tarikat yapısının yedi temelini oluşturur ve onlara riayet etmeksizin cem ritüeline katılım sağlanmaz. Buyruk’ta musahiplik, Şeriat kapısından Tarikat kapısına geçişin simgesi olarak ifade edilir. Bireysellikten çıkarak toplumsallığa geçişi sembolize eden Tarikat kapısı, on makamdan oluşur. Buyruk’ta söz konusu on makam şöyle sıralanmıştır: “Kişiliğini bulmak, dayanışma, soy bilinci, toplumsal bellek, umut, seçim, uyum, eli açıklık, sevgi, dostluk ve hoşgörü.” (Bozkurt, 2015: 72-78). Makamların isimlerinden de anlaşılacağı üzere, tarikata girişin sağlayıcısı olan musahiplik kurumu, bireyin sosyal hayat içerisindeki konumlanışını tayin etmeyi amaçlar.
Musahip sahibi olmanın Hz. Muhammed ve Hz. Ali’nin yolundan gitmek olarak ifade edildiği Buyruk’ta, Tarikat kapısından geçişin bireysel olamayacağının, kardeşlik andı ile iki aile olarak girileceğinin ve yol kardeşliği andının yaşam boyu bağlayıcılığı olan kutsal bir ant olduğunun altı çizilir. Dış dünyaya karşı toparlayıcı bir değerler bütününe işaret eden musahipliğin ilkelerinin bozulması, anda riayet etmeyen kişinin toplum dışına itilmesine ve düşkün ilan edilmesine sebebiyet verir. Geleneğe göre her Alevi, Hak yoluna girmeden önce musahip tutmak durumundadır. Ekonomik yardımlaşmayı da içeren musahiplik, bir dayanışma kurumudur. Buyruk’ta musahipliğin iktisadi yaptırımına ilişkin: “Yolkardaşları birbirine paralarını alıp verirken paralarını saymayacaklardır. Biri yoksul düşerse öteki elinden tutacaktır. Birinin işi bozulsa öteki yardıma koşacaktır. Biri anaparasını kaybetse öteki öz parasını onunla bölüşecektir. İnancın ilkelerine göre, kardeşler malı mana canı cana katacaklardır.” (Bozkurt, 2015: 73) ifadeleri yer alır. Söz konusu ifadelerden de anlaşıldığı üzere musahiplerin birbirlerine karşı yükümlülükleri, bir çeşit sosyal dayanışma ağı oluşturur.
Buyruk’ta musahiplerin çocuklarını birbirlerinden ayırmamaları gerektiği vurgulanır ve bu gereklilik verilen örnekle somutlaştırılır. Sözgelimi, ırmaktan geçerken kendi çocuğu ile musahibinin çocuğu boğulma tehlikesiyle karşılaşırsa kişi kendi çocuğundan önce musahibinin çocuğunu kurtarmalıdır. Musahiplerin yaptıkları, hatta onların ergin olmamış çocuklarının yaptıkları dahi birbirleri için bağlayıcıdır. Musahipler birbirlerini yanlış yapmaktan alıkoymakla yükümlüdür (Bozkurt, 2015: 73, 74).

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
İLGİLİ YAZILAR
spot_img

Bizden Seçmeler