Formel Sayılar
Sayılar, bir gelenek bağlamında oluşan inançların taşıyıcısı ve aktarıcısı niteliğindedir. Sayılar soyuttur ve tek başına kutsallık taşıyan, anlam ifade eden bir sayı yoktur; sayıların kutsallığı, yansıttıkları varlık türü ile ilgilidir. Herhangi bir sayı anıldığında, o sayının neye karşılık geldiği, neyi düşündürdüğü de göz önüne getirilir ve böylelikle o sayıyla ilgili bir inanç kurumu ortaya çıkar (Eyüboğlu, 2010: 266). Yazıyla teması zayıf olan birincil sözlü kültürlerde sayılar, ritüellerde, dualarda, dinî ve kültürel terminolojide, öğrenmeyi ve aktarmayı kolaylaştırıcı bir işleve sahiptir (Coşar, 2011: 116). Formel sayılar, ortak kodlamalarla anlamlı hale getirilmiş sayılara işaret eder. Kültürel ve inançsal bağlamda karşılığı olan sayılar, etraflarında oluşan anlam alanı ile birlikte değerlendirilmelidir. Alevi-Bektaşi inanç sistemi, bâtıni arka planı dolayısıyla, formel sayılara yoğun biçimde başvurulan bir yapı arz eder. Ancak biz çalışmamızın sınırlıkları dolayısıyla gülbanklarda en sık rastlanılan formel sayılar hakkında bilgilendirme yapmayı yeterli görmekteyiz. Alevi-Bektaşi gülbanklarında yoğun biçimde kullanılan formel sayıları: “üç”, “beş”, “yedi” ve “kırk” olarak sıralayabiliriz.
Üç
Ernst Cassirer, üç sayısının bütün insanlığın manevi dünyasında önemli bir yere tekabül ettiğine işaret ederek, üç sayısının kutsallığını göklerin, yerlerin ve suların, eski çağlarda üç ayrı varlık olarak değerlendirilmesinden ileri geldiğini ifade eder. Bu bağlamda, çok tanrıcılığın üç biçimli tanrılarından, tek tanrıcılığın üç görünümlü tek tanrılarına dek tanrılık alanının tamamı üçlemelerle doludur (Bayat, 2000: 11). Annemarie Schimmel, Sayıların Gizemi başlıklı çalışmasında, insanın özsel olarak üç kutuplu olduğunu ve buna karşılık gelen üçlemelerde kendini rahat hissettiğini ifade eder. Schimmel’in ifadesi ile “üç şey iyi şeydir ve bu nedenle kendi etkin, orta ve pasif ilkelerimizin onlarda gerçekleştiğini ve doğrulandığını gördüğümüzde rahat ederiz.” (2000: 69-70) Schimmel’in de dikkat çektiği üzere, “üç” sayısı, teolojik yapılar bağlamında üzerinde durulması gereken formel sayıların başında gelir. Örneğin, Türk düşüncesinde evren tasarımının üç boyutlu olması rastlantısal olmadığı gibi, teolojik bir tasarım teşkil ediyor olması dolayısıyla inanç sistemleri bağlamında “üç” sayısının yeri ve önemi noktasında verilebilecek örnekler arasındadır.
Felsefe ve psikolojide, “zaman”, “mekân” ve bunları birbirine bağlayan “nedensellik” olarak bağı üzerinden “üç” sayısı, sınıflandırma sayısı olarak hizmet eder (Saydam, 1997: 228). İçerisinde yaşadığımız dünyanın üç boyutlu olması dolayısıyla bütün deneyimlerimiz uzam ve zaman koordinatları içinde yer alır. Hayatın tamamı, “başlangıç”, “orta” ve “son” olmak üzere üçlü bir sistem üzerine kuruludur. Bir bütün olarak yaşam, tez, antitez ve sentez üçlüsü üzerinden anlamlandırılabilir. Bunlara ek olarak doğada üç temel renk mevcuttur: Kırmızı, sarı ve mavi (Schimmel, 2000: 71). Evrende üç sayısının yeri üzerine örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu bilgiler ışığında, üç sayısının teolojik gösterge değeri, insanın algı ve tasarımlarının evrenin işleyiş yasalarından ayrı tutulmayacağının kanıtı niteliğinde değerlendirilebilir.
“Üç”, Alevi-Bektaşi inanç evreninin sözlü yaratım kümesinin tamamına yakınında yer verilen formel sayıların başında yer alır. Alevi-Bektaşi inancında, grubun kendisine ait özgün ifade ile belirtecek olursak, “Üçler” ile “Hak”, “Muhammed” ve “Ali” kast edilir. Gülbanklarda da kimi zaman “Üçler” denilerek, kimi zamansa doğrudan üç varlığın inanç hiyerarşisine uygun bir biçimde isimleri zikredilerek “üç” sayısının kutsallığına vurgu yapılır. Cem ritüellerinde birçok pratik “Allah-Muhammed- Ali” isimlerinin zikredilmesiyle gerçekleştirilir. Bir formel sayı olarak Alevi-Bektaşi ibadet metinlerinde yer alan “üç”, uğur ve kutsallığına inanılması dolayısıyla ibadet pratiklerindeki ritik aşamaların üç kez tekrarlanmasında da karşımıza çıkar. Örneğin, talipler, cem olunacağı zaman, “eşiğe, delile ve dedeye olmak” üzere, üç defa niyaz ederek geçip yerlerini alırlar.
Üç sayısı, Alevi-Bektaşi ritüellerinin içeriklerinde de karşımıza çıkar. Üçleme esasına dayalı ritlerin başında dem hizmeti gelir. Allah, Muhammed ve Ali üçlemesini temsilen demin en az üç kez içilmesi gerektiğine inanılır. Isparta, Bursa Kurşunlu, Antalya Elmalı, Bulgaristan Deli Orman ve Güney Bulgaristan, Yunanistan Dimetoka, Kızıldeli Ocaklıları, Babagan Bektaşilerinde cem başlayıp tövbe, tarikat namazı ve delil uyarıldıktan sonra meydana gelen dem, dede tarafından dualanır. Ardından saki, dualanan demi herkesin üç defa almasını gözeterek, hiyerarşik sıraya uygun biçimde dağıtır. Meydanda dem üçleninceye kadar kimse konuşmaz. Demin üçlenmesinin ardından dede dua ederek lokmaya destur verir. Cem ritüellerinde dem, en az üç âşıklık hizmetine paralel şekilde dağıtılır (Ersal, 2015: 168-175).
Üç sayısı, Alevi-Bektaşiliğin temelinde yer alan ahlak anlayışında da karşımıza çıkar. Temel ahlakî kaide, eline, diline ve beline sahip olmak şeklindedir. Bu üç sözcüğün baş harfleri yan yana geldiğinde “edeb” sözcüğü oluşur (Birdoğan, 2019: 341) ve bu sözcük, söz konusu inanç sisteminin ahlak anlayışını formüle eder niteliktedir.
Beş
Alevi-Bektaşi inanç dairesi bağlamında anlamı ve karşılığı olan bir diğer formel sayı “beş” sayısıdır. “Beş” sayısı, “pençe-i âl-i abâ” diye de anılan Ehlibeyt’e işaret eder. Ehlibeyt’i oluşturan beş isim vardır. Bunlar: Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fatma ve Hz. Ali ile Hz. Fatma’nın evlatları, Hz. Muhammed’in torunları olan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’dir. Alevi-Bektaşi gülbanklarında bu isimlere tek tek yer verilebildiği gibi, Ehlibeyt yahut “beşler” ifadeleri kullanılarak da bu isimlerin toplamı kast edilebilir.
Alevi-Bektaşi teolojisinde “beş” sayısına yüklenen anlam, bir elin beş parmağa sahip olması ile açıklanır. Bunun yanında “beş” sayısı ile açıklanan, anlatılan beş ayrı evrenin de varlığından söz edilir (Eyüboğlu, 2010: 269). “Beş” sayısı, “yaşam ve sevgi sayısı” olarak ifade edilmiştir. İnsan yaşamıyla ve beş duyuyla bağlantılı olduğuna işaret edilen “beş”, pek çok kültürde önemli ve merkezi bir rol oynar. Beş parmaklı el, “Yâ Ali!” yakarışıyla “panjtan”ı, yani Ehlibeyt’i temsil eder. Beş parmaklı insan eli, nazarlık olarak İslam dünyasında çok yaygındır. Bu el temelde, Hz. Muhammed’in kızı Hz. Fatma’nın elini sembolize ettiği gibi , aynı zamanda Ehlibeyt olarak ifade edilen, Hz. Muhammed ve ailesini simgeler. İslam dünyasında “beş” sayısı, İslam’ın beş şartı, beş peygamber, beş ek gün, beş gezegen, beş geometrik figürde de karşımıza çıkar (Schimell, 2000: 118-135).
Alevi-Bektaşi teolojisinde beş sayısı, ritüel evreninde de aşamalandırma amaçlı kullanılan sayılar arasındadır. Cem ritüellerinde, daha önce üçlendiğine işaret ettiğimiz demin beşlendiği de olur. Demin beş kez alındığı cemler, “beşlenmiş” kabul edilir (Ersal, 2016c: 135-136). Alevi-Bektaşi ritüellerinde beş sayısı, niyaz edilirken de karşımıza çıkar. Seccade hizmetinden sorumlu hizmet sahibi, seccadeyi meydana serdikten sonra dört köşesine ve ortasına olmak üzere beş kere niyaz eder (Ersal, 2016a: 228). Buna beşli niyaz adı verilir.
Yedi
“Yedi” sayısının doğu kültürlerinde önemli bir yeri vardır. Haftanın yedi günü, yedi gök, yedi yer, insanın yedi secde uzvu, “yedi” sayısı bahsinde verilebilecek örneklerden bazılarıdır. Türkçede “yedi” sayısı etrafında geniş bir söz varlığı mevcuttur. Bunlara örnek olarak: “yedi yerden temenna etmek”, “yedi kat el olsa acır.”, “yedi göbek ecdadı belli”, “yedi iklim dört köşe” verilebilir (Gölpınarlı, 2017: 330-331). Eski Türklerin teolojik yöntemlerinde ve evren tasarımlarında “yedi”, çeşitli karşılıkları olan bir sayıdır. Eski Türk dininde Göğün yedi katı olduğuna inanılır. Bu yedi kat gök, insanın yeryüzüne gelinceye dek geçirdiği varlık aşamalarını da bildirdiği gibi, tek gerçek olan Tanrı’ya ulaşmak için de geçilmesi gereken olgunluk aşamaları da bu gök katlarını gösteren varlık alanlarıyla ilgilidir. Söz konusu yedi varlık katı, yedi yükseliş aşamasına tekabül eder. Yine eski Türk inancında, Tanrı Ülgen’in ilk olarak “yedi” kişi yarattığına inanılır. Şamanist dünya görüşüne göre, tufanın olacağını önceden haber veren Gök Teke, dünyanın çevresini “yedi” kez dolaşmıştır. Çeşitli Türk topluluklarında kamların davullarında yedi sarı kız resmi yer alır. “Yedi” sayısıyla ilgili eski Türk inanç sisteminden verilecek bir diğer örnek, kamların ayin yaparken “yedi” pınardan, “yedi” değirmen oluğundan su almaları ve sonra “yedi” demir kızdırıp suya atıyor olmalarıdır (Eyüboğlu, 2010: 270, 272).
“Yedi” sayısı, Alevi-Bektaşi inanç sisteminde anlam yüklenen sayılar arasında yer alır. Alevi-Bektaşi gülbanklarında “yediler” ile Hz. Muhammed, Hz. Hatice, Hz. Fatma, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Selman-ı Farisî’den oluşan, Ehlibeyt üyelerinin genişletildiği isimler kast edilir. Bu yedi kişinin sıralanmasında, teolojik bir hiyerarşi söz konusudur.
Alevi-Bektaşi inanç sisteminde, “yedi” sayısı ile oluşturulan terkipler de mevcuttur. Pir, rehber, mürşit, iki musahip ve onların iki eşinde oluşan yedi görev, “yedi erkân” şeklinde karşılanır. Bunun yanında, Alevi-Bektaşilikte Hz. Ali’ye Hz. Muhammed tarafından “yedi” ayrı nitelik verdiğine, Hz. Ali’nin bu “yedi” niteliği varlığında topladığına inanılır. Alevi-Bektaşi inancı bağlamında “yedi” sayısının varlığına ilişkin temas edilmesi gereken bir diğer husus, Hacı Bektaş Veli’yi pir kabul eden Yeniçeriler’de “Adet kapısı”, “Ağa Bölüğü Kapısı”, “Çayır Kapısı”, “Solaklar Kapısı”, “Karaköy Kapısı” ve “Meydan Kapısı” olmak üzere “yedi kapı”nın mevcut olduğudur (Eyüboğlu, 2010: 273).
Kırk
Alevi-Bektaşi inanç sistemi bağlamında ortaya konulan nefes, düvaz imam, nutuk, gülbank gibi metinlerin büyük çoğunluğunda kullanılan formel sayılar arasında “kırk” sayısı da yer alır. Kırk sayısının ilk telmihinin “Kırklar”a yönelik olduğunu ifade etmemiz mümkündür. Alevi-Bektaşi inanç evreninde kırk, çeşitli ritüelik adlandırmalarda da karşımıza çıkmaktadır. Kırk budak , kırk makam, kırklar şerbeti bunlardan bazılarıdır. Alevi-Bektaşi gülbanklarında kırk sayısı, “Cemimiz Kırkların cemi ola!”, “Allah Kırkların katarından ayırmaya!” gibi ifadelerde tek başına yahut diğer formel sayılarla bir arada “Üçler, beşler, kırklar saklaya, bekleye!” şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
Gülbank metinlerinde “kırk” sayısına sıkça yer verilmesini yalnızca Alevi- Bektaşi teolojisindeki “Kırklar” ile açıklamamız yeterli olmayacaktır. Kırk sayısının Türk kültür evreninde karşılık geldiği anlam alanı son derece geniştir. Halk kültüründe ve daha özelde de anlatılarda kırk, çokluk bildirme sayısı olarak karşımıza çıkar. Çeşitli Türk destanlarında görülen “kırk yiğit ve kırk kız” motifleri buna örnek olarak gösterilebilir. Süre bildirmek için kullanılan “kırk gün kırk gece” şeklinde ifadeler; halk kültüründe yeri olan “kırklama”, “kırkının çıkması” gibi ritüeller, kırk sayısının kültürel bağlamdaki yerine dikkat çekme noktasında verilebilecek diğer örneklerdir. Bunların yanına, kırkın tasavvufta karşımıza çıkan tekâmül sayısı olma özelliği de eklenmelidir.
“Kırk” sayısı, “hazırlama” ve “tamamlama” sayısı olarak anılır. Büyük sayılar arasında, “en büyüleyici sayı” olarak görülen “kırk”, Orta Doğu’da sık kullanılır. Kırk, başlangıçtan beri yazgıyla ve ciddi durumlarla ilişkili olarak kullanılan bir sayıdır. Kutsal metinlerde geçen, “kırk gün”, “kırk yıl” gibi gruplandırmaların da kanıtladığı üzere bekleme ve hazırlama süresini belirtirken de “kırk” sayısına başvurulur (Schimmel, 2000: 265-274).
“Kırk” sayısı, Alevi-Bektaşi inancında, gizil güçlere göndermesi olan, kutsal bir sayı olarak kabul edilir. Kırklar, “sır” olarak Alevi-Bektaşi teolojisinin özünde yer alan bir kurumdur. “Kırklar” ile kast edilenin kimler olduğu net bir biçimde ifade edilmez; fakat varlıklarına ve kutsallıklarına inanılır. Alevi-Bektaşi şiirinde de “kırk” sayısının ve “kırklar”ın geniş bir yeri vardır. “Kırklar”ın yücelik bakımından Hz. Muhammed’de bile saygı uyandıran bir toplama işaret ettiğine inanılır (Eyüboğlu, 2010: 276, 279). Cem ritüellerinin tasavvufî arka planı, Hz. Muhammed’in Miracına ve Kırklar Cemine dayandırılır. Bu sebeple söz konusu iki kavramın ritüel metinleri içerisinde en çok yer verilen iki kavram olduğu ifade edilebilir. Semah, dua ve gülbanklarda da “Kırklar” ve “Kırklar Cemi” kavramları özel bir yer tutar ve Kırklara sürekli olarak gönderme yapılır (Akın, 2020a: 80-81). Cem ritüelinin varlık sebebi olarak işaret edilen Kırklar Cemi, ritüeli tanzim eden Kırkların ritüelik bağlamlarda sürekli zikredilmesiyle hatırlanır. Bunun yanında, “kırk” sayısı, Alevi-Bektaşi inancının felsefî boyutunu teşkil eden “dört kapı kırk makam” anlayışında somutlaşan makamların sayısını ifade etmek üzere de kullanılır.
Assmann, kültürel belleğin içeriğinin, iletişimsel bellekten faklı olarak efsaneleşmiş bir köken tarihine ve uzak geçmişte yaşanan olaylara dayandığı görüşündedir. Bu görüş uyarınca, kültürel bellek için gerçekten ziyade hatırlanan; resmi tarihten ziyade alternatif tarih önemlidir. Dahası, kültürel bellekte gerçek tarih, hatırlanan tarihe ve ardından da kurucu bir tarih olma özelliği gösteren efsaneye dönüşür (2015: 60-61). Rappaport, varlık ile kutsalın ritüeldeki birliğinin tecrübelerin en belirgin ve en önemli olanına bağlandığını (2016: 192) ifade eder. Bu noktada Alevi- Bektaşi cem ritüellerinde söylenen, kullanılan metinlerde baştan sona Kırklar Cemine yönelik ifadelerin yer alması ve yaşanan deneyimin referansının sürekli Kırklar Cemine veriliyor olması, Assmann’ın ve Rappaport’un kurucu tarih referansı üzerine kaydettikleri ifadeleri kanıtlar niteliktedir. Alevi-Bektaşi cemlerinin varlık sebebi olarak değerlendirilen “Kırklar Cemi”, Hz. Muhammed’in miraca yükseldiği gece gerçekleşmiş bir toplanmadır. Telmih sanatı vasıtasıyla sürekli “Kırklar”ın ve “Kırklar Cemi” nin anımsatılması, efsaneleşmiş köken tarihine ve varlık ile kutsalın birliğinin dayandırıldığı önemli bir tecrübeye referans verilmesi ihtiyacından ileri gelir. Kırkların manzum ve mensur metinlerde yer bulmasıyla inanç sisteminin kökeni hatırlatılmış olur. Bu da, söz konusu inanç dairesinin paydaşları arasında kendilerini aynı kök üzerinden tarif ediyor olmanın getirdiği bir ortaklık ve güven ortamı tesis eder.