Su Çürüdü Tuz koktu
Bu yüreği sana bırakıyorum, ey zaman
Ağır geliyor bana,
ondaki sevdanla yaşamak
Ellerimden döküken şiir haracı
Neye dokunsa, kirleniyor
gayrı bu sokaklarda
Ölüm üşüdü, su çürüdü, tuz koktu!…
Geçmişten bu güne,
ihanet emziriyor, günler
masum bakışlar ile yüzleşir iken, ihanetin yüzü
Zaman aşımına dökülür
dilimdeki yaralı ezgiler
Düşler kırık halklar kandırılmış,
Gayrı emek gezgin ve mülteci kendi ülkesinde..
Uykunun deliksiz karanlığında
Yaşamak gibi bir şey
Cami avlularındaki terk edilmişlik
Ölçüleri çiğnenmiş hayatta gebe yarınlar
Ki ölüm üşüdü, su çürüdü, tuz koktu
Mavzer kurşunuyla dilini bileyen çığlık
Susmanın zamanı değil yarınsaz kalışlara
Haydi kaz, derinlemesine yüreğinin duvarlarını
İçinde sonsuzluğun ufkunu bulacaksın..
Son kazmayı özüne vur ki!
Kendi özünden sen, kendini yeniden yaratacaksın..
Ellerindeki bahar kokusu
Kirpiklerindeki hüzün gamzesinden,
siler’ diye düşlemiştim,
Yarına yüklenen acıları.!
Ki yasak koydular ellerime,
Aşındı zaman;
Korku kumaşından dokunan
Yüzlerin mutluluğu üşüdü
Su çürüdü, tuz koktu….
Artık yasak:
Uzaklara saplanıp kalan
Gözlerin patikasında
Düşler ile yarına yürümek!..
Haydi mezarcı
Kaz, derinlemesine zamanı
Kendi içine doğru vur kazmayı
Kendi dağlarını yarat kazdıklarından
Özünde doğal cennetini bulacaksın.
Baksana ölüm üşüdü su çürüdü tuz koktu!..
Koyaklardan akıp giderken,
Kıyılarında gelincikler sevişen su ,
Gölgesinde zamansız
Uçurumlar büyüten çınar,
ladin köknar ve çamlar
Haydi vur dallarınızı bir birine
Ki iğnelensin
yüreği nasırlaşmış insancıklar.
Kızıl ırmak yataklarından
karşı ufuk çizgisine
dökülüp gelen nehirler,
Haydi ne duruyorsunız öyle
zaman tarihe sığmıyor,
Gayrı omuz vurarak yıkın kıyılarınızı ki
Birazda Güneşin kızarsın yüzü.!
Ölüm üşüdü, su çürüdü, tuz koktu…
Temmuz 1994 Abdullah Oral,