Hz. Muhammed olvakitkim MİRACA gitti Ansızın yoluna bir aslan çıktı. Aslan kükreyerek Hz. Muhammede hücum etti. Aslan’ın durumunu gören Resul o anda ne yapacağını bilemedi. Kayıptan bir ses duydu.
“Ey Muhammed! Aslan senden bir nişan ister. Yüzüğünü ağzına ver.” Hz. Muhammed yüzüğünü çıkardı, aslan’ın ağzına verdi. Orda yüzük aslanda nişan kaldı. Ol zaman aslan sakinleşti
Peygamberi MIRACA okudu Çalap,
Önüne bir aslan geldi ne acep?
Cebrail der bunda üşenme Habip!
Medet Allah, ya Muhammed ya Ali!
Onda aslana baç verdiler hatemi,
Ali’nin sırrına kimse yete mi?
Münkirlere sürdürürler sltemi,
Medet Allah, ya Muhammed ya Ali!
Ondan aslan sakin oldu gittiler.
Orda iki gönülü bir ettiler.
Varuben arşı Alftya yettller.
Medet Allah, ya Muhammed ya Ali!
Hz. Muhammed yoluna devam etti. Sidret’ül Münteha’ya erişti. Orada dost, dostuna kavuştu. Doksanbin kelam söyledi Otuz bini şeriat’a ait idi ki tüm ümmete ait oldu. Geri kalan altmış bini Hz. Ali’de mefhar-ı sır oldu. 0 dem Hz. Muhammede, bal, süt ve elma verdiler. Bunlar seçilmiş yiyeceklerdendi İnsan’a sütün yüz yararı, babn yüz yararı vardır. Elma da katılınca binbir yararı olur. Balın peteği insanın mayası, sütün memesi ana rahmi, elmanın kabuğu insanın derisi sayılır. Tanrı süte sevgiyi, bala aşkı, elmaya dostluğu bağışladı. Uçünü de insanlara cennet nimeti olarak verdi
Peygambere süt getirdi hediye,
Perd-altından bir el geldi, “ye” diye
Bu Allah’ın elleridir dedi ya,
Medet Allah, ya Muhammed ya Ali!
Perd-altından gelen eli tanıdı.
Ta Ezelden ikisi bir can ıdı.
“Lahmike lahm” idi iki nur idi
Medet Allah, ya Muhammed ya Ali!
MİRAC’dan dönerken Hz. Muhammed bir kubbe gördü. Safayı Safa denilen kubbe ilgisini çekti, ilgiyle kapısına vardı. Kırklar anda sohbet ederler idi. Ol Hz. Resul dahi dakk-ı bab (Kapıyı tıklattı) eyledi. Kapıyı kaktı. (şiddetle vurdu) İçerden Kırklar işitip:
“Kimsin dediler, nedir hacetin?”
Hz. Resul eyitti, (söyledi)
“Peygamberim, açın kapıyı, içeri gireyim, siz erenler ile demi didar göreyim,” dedi.
Orda şad oluben güldüydü Resul
Kırkların cemine vardı usul usul
Kapı açın peygamberim ben asıl
Medet Allah, ya Muhammed ya Ali
Eyittiler: (Cevap verdiler)
“Bizim aramıza peygamber sığmaz, peygamberliğin, var ümmetine eyle” dediler.
Ümmetine peygambersen bilesin
Benlik ile bizi nerde bulasın
Elfakiri fukaradan olasın
Medet Allah, ya Muhammed ya Ali
Hz. Muhammed bu sözleri duydu geri döndü, tam gidiyordu. Hak Taala Hazretlerinden ol vakit tekrar nida geldi ki:
“Ya Muhammed ol kapıya var.”
Resul Hazretleri ol nidayı işitip filhal geri döndü. Yine geldi, ol kapının halkasına el urup dakkı bab (kapıyı tıkılattı) eyledi
“Kim 0?” diye sordular.
Hz. Muhammed:
“Ben peygamberim. Açın içeri gireyim. Mübarek yüzlerinizi göreyim” dedi.
“Bizim mabeynimize Resul sığmaz ve hem bize hacet değildir” dediler.
Tanrının elçisi bu söz üzerine gene geri döndü, diledi ki ferağat gele. Kendi makamına geri sakin ola. Hazreti izzetten Seyyidin kulağına, hitabı müstetap erişti ki:
“Ya Habibim! Var yine o kapıya ol meclise dahil ol. Kande gidersin dön geri dedi Seyyid geri döndü. Geldi ol kapının halkasına el vurdu. İşaret eyledi ve tekrar geri dönüp geldiğini bildirmedi:
Eyittiler ki: (söylediler) Kimsiniz?
Resul eyitti (seslendi)
“Sırrıl kayyum, hadimül fıkarayım, bir yoksulum,” dedi.
Bir dahi: “Ene biatihim, ene miskinim, ene fıkarayım.”
O anda kapı açıldı içeriden kırklar:
“Merhaba; ehlen ve sehlen, dediler. Yani hoş geldin, kadem getirdin, gelmekliğin mübarek olsun ey kapılar açan!” Dediler. Kapıyı açtılar karşılayarak içeriye aldılar, miftahül ebuab deyü ol kapıyı açtılar.
Özden fahri attı açıldı kapı
Birayağa durdu oturdu hepi
Muhammed der taptığınız ne tapı
Medet Allah, ya Muhammed ya ali
Resul Hazretleri:
“İftehlena hayrel bab, (kutsal kapı, hayırlar kapısı açıldı) bismillahirrahmanirrahim dedi.
Ol kapıdan içeri girdi. Evveli sağ ayağın bastı. Baktı gördü ki, otuz dokuz sahabe otururlar. Meğer birisi taşraya çıkıp pars’a gitmiş idi Selman Farisi derler idi ona. Meğer ki, Şah-ı Merdan Ali dahi ol muhabbette hazır idi. Bunlar, Resul hazietlerini görüncek kıyama durdular. Yer gösterdiler. Seyyid geçip Ali’nin yanına oturdu.
Lakin, Ali olduğunu bilmedi. Andan sonra baktı; yirmi ikisi müzekker, on yedisi müennestir. Haber sorup eyitti: (sordu)
“Sizler kimlersiniz, size kim derler. Eyittiler: (Söylediler)
“Biz kırklarız.” Deyi cevap verdiler. Hz. Muhammed Mustafa dedi ki:
“Ben müşkilde kaldım. Sizin küçüğünüz ve ulunuz kimdir ve hanginizdir, dedi
“Bizim ulumuz da uludur ve hem küçüğümüz de uludur kırklar: Bizim kırkımız birdir, birimiz kırktır. Deyü cevap verdiler.
Kırklar der ki taptığımız Ali’dir
Kırkımızın biri cömert velidir
Şah’ı Merdan cümlemizden uludur
Medet Allah, ya Muhammed ya Ali
Hz. Muhammed Mustafa eyitti: (söyledi)
— Ya hanı biriniz eksik noldu biriniz, dedi.
Kırklar eyittiler: (cevap verdiler)
— Şeydullaha gitti, deyü buyurdular. Ve hem dediler ki, niçün sordunuz. Selman da bunda hazırdır, hazır bil, dediler.
Hazreti Resul onlardan nişan istedi:
Muhammed der sizden nişan isterim
Kırkınız da bir nişanı gösterin
İbrevan koluna vurdu neşteri
Medet Allah, ya Muhammed ya Ali
Ol demde Şah’ı Merdan Ali mübarek kolunu uzattı; ve birisi “Destur” deyü o’na neşter (bıçak) urdu. Kan revan oldu, cümlesinin bileğinden aktı. Bir damla kan dahi pencereden gelip meydana döküldü. Meğer ki, taşra parsına çıkan Selman Fanisi’nin kolundan idi. Murtaza Ali’nin kolunu bağladılar, cümlesinin kanı durdu.
Kırkından kan geldi birisi sail
Ondan da kan geldi oldular kail
Keşkürün ortaya koydu tufah
Medet Allah, ya Muhammed ya Ali
Oldem O’nu gördüler kim, parstan Selman Farisi geldi. Bir tane engür yani bir üzüm tanesi getirip Seyyidin önüne koydular, eyittiler: (Söylediler)
-Ey hadimül fukara, hadimlik edip, bu üzüm tanesini kısmet eyle, kırk kişiye pay et, dediler.
Seyyid, dura bakıp fikre düştü: “Bunlar kırk kişi, bu bir üzümü nice kısmet edeyim” dedi. Derhal, Hazreti İzzetten Cebrail Aleyhisselama emroldu ki, “Habibim fikirde kaldı: Tez yetiş cennetten bir nur tabak al, Habibim Muhammede ilet. Ol engürü bu tabak içinde ezip şerbet eylesin. Kırlaara bahşedip içirsin” dedi.
Keşkürde var idi bir tane üzüm
Bunu bize bahş eylemeli gözüm
Muhammed der bunu bir engür ezin
Medet Allah, ya Muhammed ya Ali
Cebrail Aleyhisselam, cennetten bir nur tabak alıp Resul Aleyhisselamın huzuruna geldi. Hak Taala hazretlerinin selamını farz kıldı. Ol tabağı önüne koydu.
“Şerbet eyle, ya Hz. Muhammed, dedi.
Kuduretten bir el geldi engüre
Hatemin nişanın hep cümle göre
Birisi içüben cümle mest ola
Medet Allah ya, Muhammed ya Ali
Pes, Kırklar da, üzümü nasıl ede görelim deyü bakıp dururken anı gördüler kim, Seyyidin önünde, bir nurdan tabak zahir oldu, aşikare. Gün gibi şule verdi. Seyyid ol tabak içine su koyup şakkul kamer parmaklanıyla üzümü şerbet eyledi. Kırkların önüne koydu. Hak Taala hazretinin bunda hikmeti var idi. Kudret zahir olsa gerek idi. Kırklar ol şerbetten içtiler. Cümlesi mesti elest oldular. Kendilerini yavi kıldılar. Bunlara bir halet oldu ki, oturdukları yerden ayağa durdular. Bir kerre “Ya Allah” deyip dest (el), verdiler. Üryan ve büryan semaa girdiler. Seyyid dahi bunlarla sema ederken mübarek başından imamesi yere düştü. Ol imameyi aldılar, kırk pare kıldılar. Bellenine bağlayıp tennure (etek) ettiler.
Semaha girdiler peygamber coştu
Ser tacın ortaya serini açtı
Mümin kullarına ırahmet saçtı
Medet Allah, ya Mahammed ya Ali
Anda kırk pare ettiler Şemle’yi
Irahmete bandırdılar cümleyi
AŞIKI’nin yaresini emleyi
Medet Allah, ya Muhammed ya Ali
Hz. Muhammed kırklara pirlerini ve rehberlerini sordu.
Kırlar:
“Pirimiz Şah’ı Merdan Ali’dir, rehberimiz Cebrail Aleyhisselam” dediler.
Sadık olan kişiye gerektir ki, canı gönülden, derunu dilden hizmet eyleye. Ol sohbette orada tamam oldu.
Bunun üzerine Muhammed Ali’nin orada olduğunu anladı. Hz. Ali Hz. Muhammed’in yanına doğru yürüdü. Hz. Muhammed, Hz. Ali’nin geldiğini görünce tecella ve temenna ile Hz. Ali’ye yer gösterdi. Kırklar da Hz. Muhahımed’e katılarak Hz. Ali’ye saygı ile eğilip yol açıp yer gösterdiler. Bu sırada Hz. Muhammed Hz. Ali’nin parmağında Mirac’a giderken aslanın ağzına verdiği yüzüğü gördü.
Dönüp ashaplar dediler ki: “Ya Resulullah, Hüda aşkına, bize Hak süphane ve taala hazretlerinin sizlere beyan eylediği ne ise beyan eyle ki bizler de işitelim dediler.
Andan peygamber Aleyhisselam, anlara buyurdu. “Ya ashaplar hakkın size hakikattır. Hakikat dahi haklıyanındır” dedi.
Gene peygamber buyurdu:
“Gelin hakikata talip olun ki, Hakkın sırrına agah olasınız” dedi.
Ondan sonra ashaplar eyittiler: (sordular)
“Hakikat nedir. Ya Resulullah!” dediler.
Peygamber Hazretleri eyitti: (buyurdu)
“Hakikat oldur ki evvel özünü bile, kendine yar edesin. Andan ehlini (eşini) kendine yar edesin, andan sonra kendini bir pire teslim edesin, onun emrine giresin hakikatı kabul etmiş olasın. Yani dil ile ikrar kalp ile tastik edip inanıp iman getirmek,” dedi.
Pes ashaplar, Hazreti Resule eyittiler: (sordular)
“Biz dahi biat kılmağa iradet getirmeğe geldik,” dediler.
İkrar edip talip oldular. Resul hazretleri buyurdu ki:
“Ya ashaplar, hakikat Ali hakkındadır. Varın, Hazreti Ali’ye iradet getirin,” dedi.
Pes öyle malüm olsun ki, cümle ashaplar vardılar, Hazreti Aliye biat kıldılar. Talip olup iradet getirdiler. Hazreti Resul buyurdu; iki adamı birbirleriyle müsahip ettiler. Peygamber Aleyhisselam, Ali ile müsahip ve kardeş oldu. Birlik manasını gösterdiler. Peygamber Sallalla-hu aleyhi yesellem kendi mübarek eliyle kuşağmı açtı. Ali’yi bağrına bastı. İkisi bir gömleğe girdiler. Baş iki, gövde bir oldu, gördüler. Peygamber, Hazreti Ali hakkında bu hadisi okudu. «LAhmike lAhmi demmi ke demmi, ruhike ruhi, cismike cismi» dedi. «Senin kanın benim ka-nım, senin etin benim etim, senin vücudun benim vücudum, senin ruhun benim ruhum, senin canın benim canımdır.»
Bazı Ashaplar eyittiler. «Bak imdi, hem kızını verdi ve hem karındaşım dedi.» Bazıları ikrarmı zayi eyledi. Murtad oldular. Akibet Al-i abaya zarar yetiştirdiler. Lanetli oldular. Lanet Abi aba düşmanına.
(İmam Cafer-i Sadık Buyruğu, Hazırlayan Adil Ali Atalay, Can yayınları,İst. Ağustos 1994, sf.13-22)