Küçükken duyardım bu sözü…
“Karı gibi ağlama.”
Erkekler güçlüydü, ağlamazdı.
Ağlamak kadına yaraşırdı.
Hem saçı uzundu kadınlarımızın…
Aklıysa kısa…
Zaten eksik etek ya da kaşık düşmanı değil miydi, diğer bir adı da.
Boşuna mı demişler; kızını dövmeyen dizini döver diye.
Ya davulcuya ya da zurnacıya kaçmasın diye.
Onun iyiliği için yani…
Evlendiğinde ise karnından sıpasını, sırtından sopasını eksik etmeyeceksin ki, değer bilsin.
Her ne kadar canını alsak da,
Yine de kadınlar bizim canımız, cananımız.
Ne de olsa kolumuza taktığımızda yakışan,
Duvara çarptığımızda yapışan o.
Horladığımız, aşağıladığımız…
Her ne kadar değeri ahırdaki öküzden sonra olsa da;
Baş tacımız, yine O.
O; kadınımız, kadınlarımız…
Tarlada ırgat, fabrikada işçi,
Aşçı, çamaşırcı, bulaşıkçı,
Yeri geldiğinde hastabakıcı…
Ana, bacı, hala, teyze…
O…
Ana bir, bacı iki… Gerisini sallamadığımız…
Yine de cennet onların ayakları altında dediğimiz,
Her zaman toplumun gerisine ittiğimiz,
Canı çıkana kadar dövdüğümüz,
Gözümüzün nuru,
Hayatımızın gururu,
O…
Gülmesi iffetsizlik kimine göre…
Başı açık olması ise ahlaksızlık…
Mini etek giymesi tam da tecavüz sebebi…
İşsizliğin tek nedeni, yine o…
Ya benimsin, ya kara toprağın dediğimiz…
Sahip olmak için iki öküz başlık verdiğimiz…
Hayatımıza katıp, hayatını çaldığımız, yine o.
Onlar…
Kadınlar…
Atatürk’ün; “ sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın” dediği Türk Kadını neden bunca eziyet görüyor?
Neden bedeni, ruhu, hayalleri sömürülüyor?
Neden bu kadar sövülüyor, neden dövülüyor?
Neden yarası asırlardır kabuk bağlamıyor, neden sürekli kanıyor?
Neden kadınları eve kapatmak isteyen bu köhne zihniyet hala kabul görüyor?
Neden kadınların aydınlanması, kendi ayakları üzerinde dimdik durması birilerini rahatsız ediyor?
Neden kaç çocuk doğuracağına hatta o çocuğu nasıl doğuracağına bile karışılıyor?
Neden kadınların o kutsal dediğimiz yaşam hakkı ellerinden alınıyor?
Neden?
Keşke…
Keşke kadınların gülmesine karışmasak.
Keşke sadece bunu yapabilsek.
Gülen bir kadın görmek bile dünyaya bedel çünkü.
Ne de olsa insanın içini ısıtır o gülüş,
Dertleri unutturur, yüreğe yaşama sevinci doldurur.
Gülmek kendine güvenin dışa vurumudur çünkü.
Gücün, zekanın belirtisidir.
Gülen kadın kin tutmaz.
İyimserdir, çünkü.
Öfkeye yabancıdır, hoşgörünün anasıdır.
Gülen kadın kötülük yapmaz.
Her ne kadar da kendisine iffetsiz deseler de,
Yolsuzluk, hırsızlık yapmaz.
Aslında gülen kadın her zaman güçlüdür.
Erkeklerden bile…
O yüzden susturuluyor ya…
Çünkü bir kez sesini çıkardığında, bir kez ayaklandığında,
Dünyaya meydan okuyacak olan,
Dünyayı güzelleştirecek olan yine o.
Onlar;
Kadınlar…
Kadınlarımız…
Özcan Kıyıcı