Faydası olmayan bahardan yazdan
Yüce dağbaşınm kışı makbuldur
Cahilin ettiği sohbetten sözden
Alimin hayali düşü makbuldur
Lokma yeme muhannetin elinden
Kurtulaman sonra acı dilinden
Namertlerin kaymağından balından
Merdin kuru yavan aşı makbuldur
Hüdai konuşur bir ince dilden
Hal ehli olmayan bilir mi haldan
Bilgisiz görgüsüz duygusuz kuldan
Ölülerin mezartaşı makbuldur
Asıl adı Sabri Orak olan Âşık Hüdâi, 1940 yılında Maraş’ın Göksun ilçesine bağlı Yoğunoluk köyünde doğdu.
Henüz dokuz yaşındayken babası Hakk’a yürüdü. Hüdâi 11 yaşındayken ailesi, Göksun’dan Adana’nın Kadirli ilçesine göç etti. Hüdâi, çalışmak zorunda olduğu için okula gidemedi, bu süre içerisinde çobanlık ve ırgatlık yaptı. O, okuma yazmayı askerdeyken öğrendi. Âşık Hüdâi, sonra İstanbul’a göç etti ve hayatının 25 yılını İstanbul’da geçirdi. Bu dönemde saz çalarak geçimini sağlamaya çalıştı. Gezmeyi âşıklığın bir gereği olarak gören Hüdâi, sık sık Anadolu gezilerine çıkarak ve usta âşıkların meclisinde bulunarak kendisini yetiştirdi.
Kısa bir süre İstanbul Büyükşehir Belediyesinde çalışan Hüdâi, 1990’lı yılların başında buradan ayrılarak, Ankara’ya göç etti. Ankara’da Çankaya Belediyesi’nde işe giren Hüdâi, Park ve Bahçeler Müdürlüğünde işçi olarak çalıştı.
“Âşık ne gurbeti sever, ne de ondan vazgeçer” diyen Hüdâi’nin şiirlerinde bu yüzden gurbet, ayrılık, hasret, yokluk ve yoksulluk temalarının ağırlıklı olarak yer alır.
1995 yılında Asiye Hanım’la evlilik yapan Hûdai’nin 1996 yılında bir oğlu dünyaya geldi ve adını Ali Kerem koydu. Âşık Hüdâi şeker hastalığı nedeniyle Ankara’da 23 Kasım 2001 tarihinde 61 yaşında Hakk’a yürüdü. Hüdai Ankara’da toprağa sırlandı