Perşembe, Aralık 26, 2024
No menu items!
Alevilik - BektaşilikErenler-DergahlarBİR ANADOLU ERENİ: HASAN BASRİ/HASAN DEDE

BİR ANADOLU ERENİ: HASAN BASRİ/HASAN DEDE

Hüseyin ŞAHİN
(MALATYA’DA HASAN BASRİ ADI VE TÜRBESİ ÇEVRESİNDE OLUŞAN KÜLTÜREL DEĞERLER ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA)
I. GİRİŞ
Çalışmamıza konu olan Korucuk/Hasan Basri Türbesi (Hasan Basra, Hasan Dede, Korucuk adlarıyla da tanınmaktadır); 13 Ekim 1986 tarihine kadar Malatya, Yazıhan İlçesine bağlı , 40 hanelik, 150 nüfuslu, şehire 25 km. mesafedeki Korucuk Köyünde bulunmaktaydı. Fırat Nehri üzerine yapılan Karakaya Baraj Gölü’nün suları altında kalmaması düşüncesiyle; Kültür ve Turizm Bakanlığı, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu’nun 29.08.1986/2639 sayılı kararıyla, İl Valiliğince oluşturulan komisyonun gözetiminde yerinden alınmış ve İl merkezine 10 km. mesafedeki Battalgazi (Eski Malatya) İlçesi, Karahan Mahallesinde “Kırk Kardeşler Şehitliği” adıyla bilinen Selçuklu Dönemi’ne ait olduğu tahmin edilen mezarlığın hemen yanındaki alana taşınmıştır.(1) Burası daha sonra Battalgazi Belediyesi tarafından beton bina içerisine alınmış, üzerine kubbe yapılarak çevresi düzenlenmiş, bakımı üstlenilmiştir.

Çalışmanın yöntemi-araştırma teknikleri bakımından tebliğimiz hazırlanırken; öncelikle yazılı kaynaklar gözden geçirilmiş, Hasan Basri’nin tarihi kişiliği, nereden, ne zaman bu yöreye gelmiş olabileceği araştırılmış; ancak yeterli sonuçlar elde etmek mümkün olmamıştır. İkinci aşamada ise konu sözlü kaynakların aktardığı rivayetler/söylenceler değerlendirilerek açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır. Yine bu aşamada hem türbenin yeni yerine taşınmadan önceki kültür çevresi yönüyle durumu ile etrafında oluşmuş söylenceler görüşme tekniği ile derlenmiştir. Diğer taraftan ise, 1986’dan sonra taşınmanın ardından ve yeni yeri kültürel çevresi içerisinde oluşmuş uygulama, algılama ve söylenceler yönüyle de derleme yapılmaya çalışılmıştır.

Sözlü kaynaklarla yapılan görüşmelerin yanı sıra yerinde yapılan katılımlı ve katılımsız gözlem tekniği kullanılmış; yazılı kaynaklarda geçen ortak tanımlama, açıklama, benzetme, özdeşleştirme vb. ne yönelik motifler yönüyle de karşılaştırmalar yapılarak bir senteze ulaşmak amaçlanmıştır.

II.HASAN BASRİ/KORUCUK HAKKINDA YAZILI/SÖZLÜ
KAYNAKLARDAN EDİNİLEN BİLGİLER (1986 YILI VE ÖNCESİ)

2.1 ) Korucuk/Hasan Basri Türbesine Dair Yazılı Kaynaklardan Aktarılan
Bilgiler
Hasan Basri Türbesi’nin ilk yeri olan Korucuk Köyü’ne dair yazılı bilgileri 1560 Kanuni Dönemi Malatya Tahrir Defteri’nden öğrenmekteyiz. Kayıtta dört neferan’ın tüm vergilerden muaf sayıldığı; bunların Derviş Hasan’ın oğlu Yusuf ve Turali, Hamza’nın oğlu Şeyh Ali ile kardeşi Hasan adında kimseler olduğu, evvelden beri atalarının defter-i atikte muaf kaydoldukları, ülema ve süleha’nın hizmetinde bulundukları yazılıdır.(2)

H.1288 (1871-1872), H.1312 (1894-1895), H.1325 (1907) tarihli Diyarbakır ve Ma’muret’ül- Aziz Salnamelerinde ise; Korucuk’un Harbendelu taifesinden, 55 nüfuslu bir köy olduğu; Tohma Nehri’nin Malatya’ya iki saat mesafe mahalle yaklaştığında, Şimale (Güney) dönerek Korucuk adındaki ziyaretgahın bulunduğu yerden Fırat nehrine karıştığı bilgisinin yanı sıra; yöredeki tekke/ziyaret ve türbelerin sayıldığı bölümlerde ise, özellikle H.1325 (1907) senesi Ma’muret’ül- Aziz Salnamesinde Malatya ve çevresinden söz edilirken “Burada ziyaretler, bir çok mezarlar var ise de isimleri ve hayat hikayeleri ile geçmişteki yaşayışlarına dair inandırıcı, gerçek bilgiler yoktur.” denilmektedir.(3)

Korucuk (Hasan Basri)’un bulunduğu yerin bir değerlendirmesi Ankara ve İstanbul Üniversiteleri araştırmacılarının 1975 ve 1977 yıllarında yaptıkları Yüzey Araştırması Raporlarında geçmektedir: “Korucukbaba ziyareti bölgede Hasan Basri Ziyareti olarak bilinmektedir. Çok sayıda ziyaretçi çeken yatırın bulunduğu türbe yakın zamanlarda beton ile yenilenmiş, eski yapıya ait hiçbir iz kalmamıştır.” ifadesi yer alır.(4)

Diğer bir kaynakta ise, Hasan Basri Türbesiyle ilgili bilgi verilirken, bilgiler karıştırılmış olup Korucuk’a coğrafi bakımdan yakın olan Fırat’ın kenarında Elazığ Baskil ilçesine bağlı Tabanbükü (Şeyh Hasan) Köyündeki Şeyh Ahmet Dede Türbesi Korucuk Köyünde olarak gösterilmiş, verilen fotoğraflar da yanlış yer almıştır.(5) Türbenin bulunduğu Korucuk ile ilgili olarak bir kaç yazılı kaynakta ise, türbede yatan zat hakkında, bizim de derlediğimiz kısa söylencelerin yanı sıra Türbenin baraj gölü sularının altında kalmasının önlenmesi sırasında yaşananlar ve ziyaret nedenlerine dair tanıtım bilgileri yer almaktadır.(6)

Hasan Basri’nin Korucuk’taki türbesinin ilk mimari şeklinin nasıl olduğuna dair bilgiler köyleri baraj suları altında kaldığı için Malatya’ya yerleşmiş olan köylülerden öğrenilmeye çalışılmış, ancak sağlıklı bir bilgi edinilememiştir. Ziyaret binasının bulunduğu yerin su kenarında olması sebebiyle zeminde oluşan kaymalardan dolayı 1943 yılında göçtüğünü (yıkıldığını) ve 1945 yılında tamir edildiğini; yine 1965’te binada tekrar çatlaklar oluştuğu ve Sarının Hüseyin, Demirci Kasım ve köylülerin çalışması ile betonarme olarak tekrar yapıldığını öğreniyoruz. Türbe binası bu durumuyla 1986 yılı sonlarına kadar ayakta kalmış, sonra baraj gölü sularına gömülmüştür.

2.2) Hasan Basri İle İlgili Anlatılar (Adı, Nereden-Ne Zaman Geldiği Hakkında
Değerlendirmeler)
Korucuk/Hasan Basri Türbesinde yatan zatın tarihi kişiliği, nereden-ne zaman geldiği ile ilgili olarak yazılı bir kaynağa/belgeye ulaşmamız mümkün olmamıştır. Ancak, kaynaklarda adı geçen Şeyh Hasan Dede (Oner)(7), Şeyh Hasan(8), Hasan Dede(9), Hasan

Basri(10) , Şeyh Hasan Bey(11), Erzurumlu Hasan Basri(12) hakkında anlatılan/yazılan bilgilere ulaşılmış, konumuzda adı geçen Hasan Basri Türbesinde yatan zatla olabilecek ilgileri değerlendirilmeye alınmıştır. Mevcut yazılı kaynakların hiç birisinde, Korucuk ile ilgili açıklayıcı bir bilgiye ulaşılamamaktadır.(13)

2.1 ) Halk Anlatısında Hasan Basri ( Korucuk’a Gelişi, Fiziki Görünüşü, Ailesi,
Korucuk’taki Yaşantısı)

2.1.1) Halk arasında Hasan Basri, Hasan-ı Basra, Hasan Dede, Korucuk gibi adlarla anılan; kabrinin Malatya, Yazıhan İlçesi, Korucuk Köyünde bulunduğuna (Köy şimdi Karakaya Baraj Gölü suları altındadır.) inanılan ermişin yöreye gelişi, kimliği hakkındaki bilgiler söylence/rivayetlere dayanmaktadır. “Rivayete göre Hasan Basri, Irak’ın Basra şehrinde yaşarmış. Oradan da bilinmeyen bir tarihte Anadolu’ya gelmiş …” diye başlayan, aşağıda vereceğimiz söylence anlatılmaktadır :

Hasan Basri(Hasan-ı Basra), aslen Irak tarafında bulunan Basra’ dan olur. Oradan Anadoluya ne zaman geldiğini bilmiyoruz. Ancak Türklüğü ve İslamiyeti yaymak için Erzurum’un Horasan tarafına geldiği rivayet edilir. Yanında beraber geldikleri vardır ama bunu da kesin bilmiyoruz. On hane oldukları söyleniyor. Orada ne kadar kalmışsa…Bir gün demiş ki “Ben ebedi bir yerde mesken tutacam.” Neticede bir sal yapmış, suyla geldi denilir ya, Basra’dan bizim yana Fırat gelmiyor, o tarafa gidiyor. Erzurum’dan salı atmış…Bir asası varmış, biz çöven deriz, asasını savurmuş, “Asamın düştüğü yerde mekan tutacam” demiş. Sal ile gelmiş asasını Korucuk’ta bulmuş. Asanın düştüğü yere de Karadirek derler, oraya da evini yapmış. Orada büyük direkler vardı, kerpiçten ev, çift ana üzerine yapılmış. Alçacık bir evdi…Hasan Basri Fırat Nehri üzerinde bir haftada sal ile gelmiş. Epey zaman durmuş. Bir de hanımı varmış. Çok aksi bir kadınmış, “Kırk sene acuze kahrı çeken Hasan Basri” sözünü bundan derler. İşte bundan ermiş. Karısı çok zulümkarmış… Hasan Basri çok sabırlıymış, ona sabırla katlanmış. Neticede birgün dervişlerle geziye çıkmış. Orda dervişler acıkınca Allaha yalvarmışlar ki “kudret tahmı (taam/aş/yemek) gönder ki yiyelim” diye. O gün yemek inmiş yemişler. Hasan Basri de aynı biçimde yalvarmış, sofra inmiş yemişler. O zaman erdiğini anlamış diye rivayet edilir. O zaman tekrar köye dönmeye karar vermiş, karısı da hastaymış, “Yine gidem de elimden geldiği kadar her derdine katlanayım” demiş. Köye geldiğinde hanımı vefat etmiş.(14) Bir zaman sonra kendi de bu dünyadan göçmüş, mezarının yerini ziyaret yapmışlar.

Diğer bir benzerlikler taşıyan söylencede ise onun Erzurum’dan ayrılarak Korucuk’a gelişinde onların ikliminin sertliğinin etkili olduğu yönündedir. Bu aktaracağımız söylencede Hasan Basri’nin asasını Korucuk’a savurması motifi görülmemektedir;

“Erzurum’un iklimi sertmiş. Hasan Basri Erzurum’un Korucuk adındaki köyünde yaşarmış, ancak oraların soğuğuna dayanamazmış. Fırat’ı takip ederek iklimi daha yumuşak geçen yerlerine gitmeye niyetlenirmiş. Karasu’nun kenarında bir Sal yapmış ve yanına da sevdiği birkaç kişiyle beraber suyu takip ederek, Malatya’nın Fırat ile Tohma Çayı arasında bir ada oluşturan yere geldiklerinde orada durup, çevreyi seyretmeye başlamışlar, Hasan Basri orasının tam kendinin istediği bir yer olduğuna kanaat getirir ve oraya yerleşirler. Önce yaşadığı köyün adını da buraya koyar Korucuk diye…Ben suyla geldim suyla gideceğim diye de bir vasiyette bulunur oradakilere…”

Hasan Basri’nin Irak tarafından Erzurum’a, oradan da suyla Korucuk’a gelmiş olduğu söylencesine dayanılarak onun “Suyla geldim suyla gideceğim” sözünün, 1986 yılında türbesinin Karakaya barajının suları altında kalması neticesinde, suyla tekrar gittiği inancının doğrulanması olarak algılanmaktadır. Tarihi kaynaklara bakıldığında ise Hasan Basri’nin künyesinin el-Hasan ibni Ebül Hasan Yesar el Basri olduğu, 21 h./641 m. de Medine’de doğduğu, 110 h./728 m. de 88 yaşında iken Basra’da vefat ettiğini öğreniyoruz. Hasan Basri, Hz. Muhammed’in hadimi Muhammed Yeseri’nin oğlu olup, İmam Muhammed Bakır zamanına kadar yaşamıştır. Hasan Basri’nin Hz. Muhammed’in süt evladı olduğu, O’nun Aliyel Murtaza’ya, O’nun da Hasan Basri’ye hırka giydirdiği, bilgisi ve görgüsüyle de bir çok alim yetiştirdiği çeşitli kaynaklarda rivayet edilmektedir.(15)

Tarihi dönemler içerisinde anılan Hasan Basri’nin Anadolu’ya gelmediği, kabrinin de Basra’da olduğu düşünüldüğünde, Korucuk/Hasan Basri Türbesinde yatan zatın bir başka “Hasan” olması ihtimalinin olduğu görüşündeyiz.(16)

2.1.2) Fiziki Yapısı/Görünümüne Dair Anlatılar

Hasan Basri’nin fiziksel tarifi, türbeyi ziyaret edenlerin rüyalarından aktardıkları anlatılara göre şöyledir: “Ak sakallı, çok uzun değil, orta boylu… nurani yüzlü/buğday benizli…” olarak anlatılır ki, diğer bir kaynak kişi anlatısında “Beyaz sakallı, iri yarı-kulunçlu, nurlu, pembe gibi yüzlü” olarak da tarif edilmektedir.

Bir kaynakta, 1986 yılında kabrin açılması sırasında çıkan anılan zata ait olduğu düşünülen iskeletin yaklaşık 1.90 m. boyunda olduğu, belirtilmektedir.(17) Ancak kabirden çıkan iskelet üzerinde bilimsel bir laboratuvar çalışması yapılmadığından; yaşı, kime ait olduğu yönünde bir bilgi bulunmamaktadır. Konuyla ilgili değerlendirmeler söylencelerle sınırlı kalmaktadır.

2.1.3) Hasan Basri ve Korucuk’taki Yaşantısı

Halk ağzından anlatılarda; köyün ilk kurucusunun Hasan Basri olduğu ve buralarının O’na vakıf arazisi olarak tahsis edildiğidir. Ancak yazılı bir arşiv belgesine ulaşılamamış olması, bu anlatıyı söylenceler içerisinde açıklamaya yöneltmektedir. Yine, köyün kuruluşu ve köyden 300 sene kadar önce, yörede yaşanan kuraklık ve anlaşmazlıklar sonucunda Tokat

tarafına büyük bir göç olduğu anlatılarını da sözlü kaynakların açıklamalarından öğreniyoruz.(18)

Hasan Basri’nin Korucuk’taki yaşantısına ait ve vefatının ardından, yaşadığı belirtilen kültür çevresi içerisinde bir çok söylencenin oluştuğunu görüyoruz. Bu söylencelerden birisi önceki bölümde de anlatıldığı üzere 40 yıl eşinin kahrını sabırla çektiği yönündedir. Söylenceye göre, bu sabrı neticesinde ermişlerin/velilerin arasına karışmıştır.(19)

Köyde, sonraki yıllarda Türbe’nin hizmetine bakan ve Hasan Basri’nin evlatları (Hizmet edenleri) olarak belirtilen dört kapı (Aile/hane) bulunur. Bunlar; Kör Hüseyingiller, Hoca Mamoğgiller, Hafızlar ile kız tarafından akraba oldukları söylenilen(üç kardeşin bir bacısı vardır.) Deli Hüsükler’dir. Sonraki bölümlerde söz edilecek “Hafta Sırası” adı verilen, ziyaretin bakımı sırası, bu haneler arasında oluşturulmuş bir sıra düzeniyle olmaktadır. Köye sonradan yerleştikleri söylenen “Kışlakçılar” diye anılan hanelerin ise hafta sırası olmamaktadır.

2.1.4) Hasan Basri’nin Eşi, Çocukları- Karasolak ve Ağsolak’ın Kabirleri

Türbenin hemen güney tarafında bulunan taştan yapılmış mezarların yanı sıra, doğu tarafında ise Hasan Basri’nin dervişleri oldukları rivayet edilen Karasolak ve Ağsolak’a ait olduğu; hemen yakınındaki üç mezardan birinin Hasan Basri’nin eşine, diğer iki küçük mezarda ise çocuklarının yattığı biçiminde anlatıların olduğu görülür. Bir rivayete göre Ağsolak ve Karasolak’ın Hasan Basri’nin vefatından sonra oraya geldikleri, diğer bir anlatıya göre de arkadaşları olduğu ifade edilmektedir. Bu kabirler su altında kalmıştır.

  1. 2 ) Korucuk’ta Türbeyi Ziyaret Nedenleri- Uygulamalar

2.2.1 ) Ziyaret Nedenleri

  • Korucuk/Hasan Basri Ziyaretine gidişteki en başta gelen ziyaret nedenlerinden biri, ruhsal rahatsızlığı olanların götürülmesi yönündedir.
  • Çeşitli konulardaki dilekler için, orada yatan ermişin hürmetine “Allah’ın dileklerini kabul etmesi” düşüncesiyle gidilir. Çocuğu olmayanlar, işlerinin iyi gitmesini dileyenler, müşküllerinin çözüme kavuşması yönlü dilekler; kısmet, bolluk, bereket dileyenler; adaklarının yerine gelmesi ve/veya adaklarının gerçekleşmesi üzerine yapılan ziyaretler.
  • Sonbaharda hasat sonu, yaz işlerinin bitiminde köylerden yapılan ziyaretler.
  • Felç, ağrı-sızı, uykusuzluk vs. gibi rahatsızlığı olanların buna umar aramak üzere yaptıkları ziyaretler.
  • Düğünde, askere , gurbete giderken ya da geldikten sonra, yağmur duası gibi çeşitli amaç ve nedenlerle yapılan ziyaretler.

2.2.2 ) Türbeye Hizmet Edenler-Hafta Düzeni/Sırasının Uygulanışı

Türbeye gelen ziyaretçilere hizmet vermek, türbenin temizlik ve bakımını yapmak üzere; önceki bölümde sözü edilen dört hane arasında “hafta sırası” olarak adlandırılan bir

düzenlemeyle görev yürütülür. Bu hanelerden evlenip ayrı ev açmayla birlikte, bakım sırasındaki sürede bölünür.(20)

Hafta sırası gelen evin büyüğü; yıkanır, abdestini alır. Sırayı teslim alacağı haneye gider. Oradan “Hasan Basri’nin çöveni” olarak tanımlanan “Demir asa/Baston” alınacaktır. “Çöven” i teslim edecek olan, çövenin yanına iki tane da ekmek koyacaktır. Sıra, bir çarşambadan başlar ve bitişi de yine çarşambaya denk getirilir. Çöven yeşil bir beze sarılmıştır. Sıra hizmetini yürütecek olan bunu alır ve kendi evine götürür. Yanına konulan ekmeği de aile beraberce yerler. Daha sonraki hafta değişimi de aynı pratiklerle gerçekleştirilir.

Hafta sırası kendisinde bulunan aile; gelen ziyaretçilere kurbanın kesiminde (Ziyarete gelenler kurbanlık getirmeyebilir) kazan, kab-kacak, yakacak ve eğer orda yatacaklar ise de yatak temininde bulunur. Kurban sahibi bu hizmetler karşılığı isterse hizmet edene biraz et ve kurbanın da postunu verebilir. Kurban etinden pişirilen “lokma” denilen etli aşın dağıtımı ise kurban sahiplerince yapılır.

2.2.3) Ziyaret Sırasındaki Uygulamalar / Anlatılan Rüyalar- Söylenceler

2.2.3.1 ) Uygulamalar- Pratikler
Korucuk/Hasan Basri Ziyareti 1986’dan önceki yıllar dikkate alınarak değerlendirildiğinde; ziyarete, önceki bölümlerde de kısaca değinildiği gibi, özellikle ruhsal sıkıntısı olanlar, sara, kalbi sıkışanlar, felçliler, çocuğu olmayanlar ve çeşitli dileklerinin gerçekleşmesini isteyenler gitmiştir. Ziyaretçi yoğunluğu dışarıdan gelenler-köyler- açısından bakıldığında hasat mevsiminin sonu yani güz aylarıdır. Hastası olanlar/dertlerine umar arayanlar, rüyasında ziyarete gittiğini görenler ve diğer dilek amaçlı ziyaretler ise genellikle hafta sonu tatil günlerinde ya da Cuma günleri yoğunluk kazanmıştır.

Ziyarete getirilen hasta ya da rahatsızlığına umar aranan kişi, türbenin içerine yatırılır, uyuması beklenir. Uyandıktan sonra eğer Hasan Basri’yi rüyasında görmüşse anlattırılmaya ve bu anlatımdan da yorumlar çıkarılmaya çalışılır. Özellikle ruhsal rahatsızlığı olduğuna kanaat getirilmiş olan hastalar uyandıklarında “ağlarlarsa iyileşeceğine, gülüp- kahkahalar atarsa iyileşemeyeceğine” yorumlanır.

Diğer bir yönden sağlık, bolluk-bereket, işlerinin olması-rast gitmesi, çocuk isteği gibi taleplere yönelik dilekte bulunanlar da Türbenin hemen dışında bulunan 1 m. yüksekliği 40-50 cm. eni bulunan bir taşa, yerden aldıkları küçük çakıl taşlarını dilekte bulunarak, yapıştırmaya çalışırlar. İnanışa göre, dilek gerçekleşecekse taş yapışırmış.

Yine türbenin içerisinde bulunan kabrin üzerinde bulunan parlak-kaygan bir yassı taş bulunur. Ziyaretçiler, bu taşı ellerine alır, üç defa öperek niyaz ederler. Sonra ise ağrı-sızı, zihin açıklığına kavuşma ve tüm dertlerinden kurtulma umarıyla vücutlarına sürerler.

Kabrin baş yanında bulunan çömleğin içerisinde dışarıda temiz, ayak değmemiş diye nitelendirilen bir yerden alınan toprak bulunur. Bu toprağa “cöher” adı verilir. Cöher’den az miktarda alınarak şifa niyetiyle yenilir, yüze sürtülür, özellikle doğum sancısı çekenlere ve hastalığı olanlara suda eritilerek içirildiği kaynaklarca ifade edilmiştir.

Türbenin güneydoğusunda bir yerde 50 kg. kadar ağırlığı olan, yumurta biçimli taş, “Sarılık Taşı” dır. Sarılık olduğuna kanaat getirildiğinde de Çarşamba günü iki yumurta pişirilir, ağı taşın yanına bırakılır, sarısı yenilir. Böylece de sarılığın geçeceği düşünülürmüş.

Türbe içerisinde bulunan kollu şamdanda hafta sırası olan kimse tarafından her akşam mum yakılır ki, türbedeki ermiş zat karanlıkta kalmasın…

Hasan Basri’nin asası olarak bilinen (Çöven), bir metre kadar uzunluğu olduğu tarif edilen demir asayla, “çövenlenmek isteyen” kimi ziyaretçiler ağrı ve dertlerinden-sıkıntılarından kurtulmak düşüncesiyle, sırtlarına üç defa hafifçe asa ile vurdururlar.Bu işlem yapılırken, elinde asayı tutan ocaklı “Allah, Muhammed, ya Ali” üçlemesini söyler, dualar eder.

Ziyaretçiler, kabrin üzerindeki yeşil bezden bir parça yırtarak ya da keserek alırlar, bu bir “uğur” ve “teberik” (21) olsun diyedir. Kimi bu bezlerden koluna bağlar, kimi arabasının içinde görünür bir yere bağlar, kimisi de üzerinde taşır.

Özellikle evlenme düğünlerinde, baba evinden alınan gelin, düğün alayıyla birlikte türbeye getirilir ve burada niyazda bulunur. Yine gurbete ya da askere giden gençlerinde ziyarete gitmeleri adettendir. Kurban ve Ramazan bayramlarında türbeye ziyaretler yapılır, evden getirilen bisküvi, şeker, leblebi ya da kömbe (Hamurdan yapılan bir tür börek) lokma olarak orada bulunanlara dağıtılır. Hatta kavun, karpuz gibi meyveler de getirilmektedir.

Çocuğu olmayanlar ya da doğup da yaşamayanlar ziyarete gelir, dileklerini dilerler. Kimisi “Eğer çocuğum olursa 7 yıl üzerine koç kurbanla geleceğim” diye taleplerini dile getirirken, kimisi “Eğer oğlum olursa adını da Hasan/Hasan Basri koyacağım” gibi dileklerde bulunurlar. Dileklerden sonra kurbanını keser. Ziyaret sonrasında dileği gerçekleşmişse, tekrar gelir adaklarını “yerine teslim ederler”, yani kurbanlarını keserler.

Halk ağzından aktarılan anlatılardan anladığımız kadarıyla, ziyaretin köye koruyucu bir manevi desteğinin olduğuna inanılır. Yağmur yağmadığı, kurak giden zamanlarda ise, kaynakların anlatısına göre; ağız tarafı yılana benzetilen demir çöven (asa) Fırat’tan alınan suya batırılır, bu su türbenin ve oradakilerin üzerine serpilirmiş. Kurbanlar kesilip, aş pişirilirken; “Allah, Allah yerden nimet, gökten bereket…” diye başlayan dualar edilirmiş.

2.2.3.2 ) Ziyaretçilerin Anlatıları – Rüyalar, Söylenceler, Yorumlar

Sözlü kaynakların aktarımı ve yorumlarına dayalı olarak derlenen rüya, söylenceler ve bu anlatıların içerisinde biçimlendirilmiş olan değerlendirmeler bize ziyarete geliş nedenleri, beklentiler, uygulamalardaki törensel nitelikler yönüyle de bilgiler verir. Anlatılar dan bazıları şunlardır:

  • B. Köyünden olduğunu söyleyen bir genç askerliğini yaparken ruhi bunalıma girmiş. Teskeresini aldıktan sonra da durumu düzelme göstermemiş. Ailesi çocuklarını zorla ziyarete getirmişler. Türbenin içerisine de zorlukla sokabilmişler. Genç adam, içerde bir süre kaldıktan sonra uyumuş. İki saat kadar sonra uyandığında dışarı çıkarmışlar. İyileşme belirtisi göstermeyen genci tekrar alıp evlerine götürmüşler… Bunlar bir Perşembe günü yine gelmişler. Gencin babası bu gelişlerini oradakilere şöyle anlatmış: “Evde uyurken Hasan

Basri Hazretleri rüyama girdi. Dedi ki, siz üzerime geldiğinizde ben yoktum, bir hastanın üzerine gitmiştim. Bu cuma akşamı gelip hastanızı göreceğim… Üzerime bir kurban alıp geleceksiniz… Adamlar siyah bir koçla geldiler. Çocukları akıllanmış, iyileşmişti… diye anlatılmaktadır.

  • Hasan Basri’nin Kore Savaşı’na katılmasıyla ilgili bir söylence şöyledir: Manisa tarafından biri ziyaretin adını duyup gelmiş. Ziyaretçinin anlatımına göre rüyasında, Hasan Basri ona “Ben şu anda Kore’de harpteyim. Yakın zamanda gel, gelip senin şifanı vereceğim.” demiş. Ziyaretçi bunun üzerine Korucuk’a gelir, iyileşip gider.
  • Bir genç kız hayalet geçiriyormuş (Havale-Sara nöbeti), akıldan hastaymış. Kıza rüyasında görünen Hasan Basri “Sen iyi olacaksın hiç üzülme…Kurbanımı niye ayağıma getirmedin, kurbanımı getir” demiş. Kız rüyasını anlatırken, “Hasan Basri bana iyi olacaksın diye söz verdi. Kurbanlık alıp hemen üzerine varalım.” diyerek, ziyarete gelmiş, adağını yerine getirmiş.
  • Bir tarihte B. köyünden bir ana-kız ziyarete geliyormuş, yolda “Nereye ?” diye sormuşlar. Onlar da Hasan Basri ziyaretine gideceklerini söylemişler. Orada birisi bunları kandırıp, kurbanı ziyarete gitmeden kestirmiş…Daha sonra “Kelek” (Sal) ile Tohma Nehrini karşıya geçirmişler ve ana-kızı ziyarete bırakmışlar. Kız ziyaretin içine yatar yatmaz uyumuş… Rüyasında Hasan Basri “Hani benim kurbanım ?” diye kıza sormuş. Bunun üzerine tekrar gidip kurban alıp, ziyarete adaklarını yerine getirmişler.
  • Ziyarete inancı olmayan, alay eden birinin başından geçtiği aktarılan bir söylence şöyle anlatılır ve yorumlanır : Adam, ziyarete inanmazmış…Gelmiş ki türbeyi yıkıp uçura: ziyaretin önüne geldiğinde acayip bir şeyle karşılaşmış; artık yedi başlı bir canavar mı ne, ne şekil görünmüşse gözüne…Adam korkmuş. Dert kapmış, çok geçmeden ölmüş.
  • On senedir hiç gözüne uyku girmeyen bir adam, Hasan Basri ziyaretinden belki bir umar bulurum ümidiyle türbeye gelmiş, bir gece ziyarette yatmış. O akşam hemen uyumuş.
  • Otuz yıl kadar önce aslen A.’dan olup, İstanbul’da oturan bir ailenin 22 senedir
    evli oldukları halde çocuğu olmuyormuş. Kadın Hasan Basri ziyaretine gelmiş; ağlamış sızlamış…Yatmış uyumuş. Kadının gördüğü rüya şöyle nakledilmektedir: “Rüyamda, türbe (Kabir) ortadan ikiye yarıldı. Orta boylu, beyaz sakallı biri türbeden çıktı. Bana, üzülme kızım, bir erkek evladın olacak, sen bir kurban al, üzerime gel,” dedi…Ziyaretten sonra hamile kalan kadının bir oğlu dünyaya gelir. Çocuğun ismini Hasan Basri koyar. Çocuğunu yanına alan kadın, koç kurbanla birlikte türbeyi tekrar ziyarete gelir.
  • Bundan 20 sene önceydi. Yiğenim C.’nin gözleri kapandı. Çok doktora gitti, fayda yok…Yiğenim bir gece uykudan telaşla uyanmış, babasına “Beni amcama götürün, bir şey diyeceğim” demiş. Gece saat bir sıraları bize geldiler. Yiğenim bana “Beni Hasan Basri ziyaretine götür.” dedi. Gece aldım, ziyarete götürdüm, orada yattı, uyudu…Sabah uyandığında dedi ki “Rüyamda bir adam geldi, Hasan Basri burada yok, bir hafta sonra gelin” diye…Bir hafta sonra tekrar toplaştık, kurbanla beraber gittik. Yiğenim türbede yattı uyudu. Aradan üç saat kadar geçmişti, biz lokmayı pişirmiş dağıtmaya hazırlanıyorduk. Anası da eşikte duruyordu. O sırada yiğenim uyanmış seslenmiş, “Amcamı çağırın” demiş. Koşup gittim. Bana, “Amca, gözlerim açıldı” dedi, boynuma sarıldı, kucaklaştık ağlaştık…Yiğenime “Bu nasıl oldu, nasıl tedavi oldun” diye sorunca, o anlattı; “Yatıyordum.

Beyaz sakallı, nurani yüzlü ve üzerinde doktor giysisi giymiş bir zat eline ‘Kırklık’(22) almış, neşter diye…, yat, seni ameliyat edeceğim dedi, ben kırklığı görünce korktum. Yeniden seslendi: Yat çabuk…Birden elindeki kırklığı gözüme batırdı. Can havliyle uyandım, gözlerim açılmıştı. Görüyordum…Bunun üzerine ziyaretten dışarı heyecanla çıktım.” diye kaynak kişi tarafından nakledilmektedir.

  • Köyden Hasan Basri türbesinin bakımını yapan kadının, ziyarete gelen misafirlerle ilgili gördüğü rüya şöyle geçmektedir: Rüyamda gördüm. Türbede üç tane zat yan yana dizilmiş, ellerini açmış Allah’a dua ediyorlardı. Ben de türbenin –kabrin- ayak ucundaydım. Bir baktım ki yan tarafında da kirvemiz olur, E.’nın oğlu V. var. “Niye geldin” dedim. O da, “Kirve buraya geldim, bunlara hizmet ediyorum” dedi. Ben “Bunlar kim ?” deyince, “Baştaki Hz. Ali (Siyah sakalları var, uzun boylu, başında sarılı bir şey var.), ortada da Zeynel Abidin (Siyah sakallı, iri yarı boylu), onun yanındaki de Hasan Basri (Beyaz sakallı, iri yarı, kulunçlu, allı morlu, nurlu, pembe gibi yüzlü)…” dedi. İşte böyle gördüm. 1974 yıllarıydı sanırım…
  • Cuma akşamları türbede bazen ışık yandığı söylenirmiş. O zaman derlermiş ki “Hasan Basri Hazretlerinin erenlerden misafiri var, erenler misafirliğe gelmişler.”
  • Bir kadın, rüyasında türbede davul-dümbelek çalıp oynayan çırcıbıl (Çıplak) kadınlar görür. Onlara sinirlenip, hareketlerinden dolayı kızar. Onlar da kadına gülerler. Sabahleyin rüyasını eşine anlatan kadına, eşi “Onlar herhalde mübareği rahatsız edecekler…” demiş.
  • Hasan Basri türbesine ruhsal rahatsızlığı olanlar çok sık götürülür. O’nun ünü de bu yönlü yansımıştır. Eğer birkaç defa da hastada iyileşme görülmezse ya da normal hayatı içerisinde sürekli fevri hareketlerde bulunuyorsa, halk arasında yerleşmiş olan şu deyim tekrarlanır: “Yerli deliye Hasan Basri neylesin?”
  • Çok eskilerde geçtiği söylenen olay şöyle rivayet edilmektedir: Yakın köylerden birinde birisi çok hastalanmış, ziyaretin üzerine gelememiş. Yakınları gelip ziyaretten çöveni (Demir asa) almış, götürmüşler…Hasan Basri “Niye ayağıma gelmiyorlar” diye razılık göstermemiş…Çöveni götürenler hastanın yanına varmışlar. İçeri girince, Hasan Basri öfkelenmiş çöven o anda bir yılan olmuş (Asanın rengi kurşuni, demirdir. Elle tutulacak kısmın ağız tarafı yılan ağzı gibi nakışlıdır.), pencereden hızla uçmuş, kaybolmuş…Elazığ’ın S. Köyü varmış. Orada bir de çeşme. Gidip o çeşmenin içine düşmüş. Bir çiftçi öküzlerini oraya suvarmaya (Sulamaya) getirmiş. Bir de bakmış ki, bir baston. Almış evine götürmüş. Bir gün hanımına “Bunu şehire götüreyim de çüt (çift) demirine uç yaptırayım.” demiş. Şehire (Elazığ) bir demirciye götürmüş. Adam gittikten sonra demirci iki-üç gün uğraşmış, demiri bir şekle sokamamış. Bakmış ki olmuyor, bir noksan kelime kullanmış. O anda demircinin gözleri görmez olmuş…Çiftçi birkaç gün sonra gelmiş, demirci ona “Bu nasıl demir ki kaç gündür bir şekle girmiyor, al bunu evine götür.” demiş… Tabii, buradaki köylüler çöven kaybolduğundan beri ağlaşıp sızlanmışlar. Beş-altı ay geçmiş bulamamışlar. Aradan bir zaman geçmiş, yakın köyde oturan biri Elazığ’a o köye gitmiş. O köyde sohbet sırasında çövenden söz edilince, çövenin kaybolduğunu bilen adam, onlara durumu anlatıp, geri dönüp Korucuk’a haber vermiş. Korucuk’tan birkaç kişi gidip çöveni alıp gelmişler ve bunun üzerine her ev bir kurban kesmiş…
  • Ruhi bunalım geçirenlerin Korucuk’a götürülmesiyle ilgili ilginç bir hatıra sözlü kaynaklar tarafından sohbetlerde şöyle anlatılmaktadır: 1930’lu yıllarda çevreye korku salmış bir eşkıya olan Resul, soyduğu bir devecinin yaygara koparması üzerine “Ulan beni kızdırma! Beni kızdırırsan seni deveye bağlar, şehrin içinden geçiririm” der. Deveci yaygaraya devam edince de elinden ayağından deveye bağlayan Resul, yakalanma riskine aldırmadan şehrin içinden geçerken, devesine bağlı olan deveci onu yakalatmak amacıyla, “Amanın, beni kurtarın, bu eşkıya Resul’dur. Beni soydu” diye bağırır. Resul, toplanan halka “Benim kardeşimin oğlu. Çıldırdı. Beni eşkıya Resul zannediyor. Kendisini Korucuk’a götürüyorum. İnşaallah şifa bulur” der. Bu ara bağırmakta olan devecinin saçlarını okşayarak “Amcan sana kurban olsun. Tek sen iyi ol da, ben eşkıya Resul olaydım” diyen Resul, halkın “Allah yardımcısı olsun” şeklindeki duaları arasında, deveciyi şehrin dışına çıkarmış, dayak attıktan sonra serbest bırakmış.(23)
  1. TÜRBENİN SU ALTINDA KALMASI SONRASINDA OLUŞAN KÜLTÜR
    ÇEVRESİNDEKİ UYGULAMALAR VE ANLATILAR (1986 Yılı Sonrası)

Tebliğimizin giriş bölümünde de kısaca belirtildiği gibi; Korucuk Köyünde bulunan Hasan Basri/Korucuk Türbesi, 13 Ekim 1986 tarihinde Battalgazi (Eski Malatya) İlçesinde “Kırk Kardeşler Şehitliği/Mezarlığı” yanındaki alana taşınmıştır. Araştırmacı C. YALVAÇ’ın belirtiğine göre halk arasında “Suyla geldi, suyla gidecektir” inancına uygun olarak bulunduğu yerin su altında kalması ile nakli gerçekleşen Korucuk ziyareti, yüzyıllardır ruhi bunalım geçiren hastalara şifa verici bir makam olarak bilinmekte ve bu şöhretini il dışına taşırmış bulunmaktaydı… Belirtilen tarihte açılan türbe-mezarda bulunan iskelet, yeniden kefenlenip ve dini tören yapılarak bugünkü yerine taşındığında; Korucuk’taki mezar yeri hemen tamir edilerek betonla kapatılmış, “Mübarek yeni yerini beğenmediği için geri dönmüş” denilerek, eski türbenin bulunduğu yeri su altında kalıp yolu kesilinceye kadar ziyaretçilere açık bırakılmıştır. (24)
Bir başka kaynakta da türbe-mezarın Battalgazi’deki yeni yerine taşınması sırasında yaşananlar özet olarak şöyle aktarılmıştır: Ziyaretin su altında kalmasını önlemek için Battalgazi Belediyesi Kültür Bakanlığına müracaat eder. Taşıma izni alınır. Ancak köylüler ziyaretin taşınmasına karşı çıkarlar, taşınmanın durdurulması için yetkili makamlara dilekçe verirler. Sonuç alamazlar. Yatırı yerinden çıkarmak için il deki resmi görevlilerden oluşan heyet, yanlarına gerekli araç-gereç ve işçiyi de alarak köye gelirler…Heyette bulunan İl Müftüsü görevlilere “ Anadolu’da birçok yatırın boş olduğu görülmüştür.Olaki bu yatırda da bir şey çıkmayabilir.Bunu dışarıya belli etmeden bu işlemi gerçekleştireceğiz.” der. Kabir eşilir, boş çıkmaz.Gerçek bir mezardır, bir insan iskeleti çıkar. Buradan alınan iskeletin kemikleri kefenlenir, Battalgazi’de hazırlanan yerine taşınır, kurban kesilerek, yeni yerindeki mezara bırakılır… (25)

Ancak, heyetin türbe-mezarı yeni yerine nakletmesiyle her şey bitmez. Yine önceki yerinde olduğu gibi rüyalara dayalı yorumlar ve söylencelerin yanı sıra ziyaretlerin başlamasıyla birlikte, dertlerine umar arayanlar ve çevresinde yaşayanlarca bir çok söylence/menkıbe anlatılmaya başlanmıştır. Bu anlatılar hiç eksilmeden çoğalarak devam etmektedir.

Battalgazi’deki türbe-mezarın üzeri belediye tarafından betonarme olarak, kubbeli olarak yaptırılmış; gelen ziyaretçilerin ihtiyaçlarının karşılanması için 1994 yılında büfe açılarak, çevre düzenlemesi çalışması yapılmıştır. (26)

Yeni yerinde, Türbe yine ziyaretçi akınına uğramaktadır. Yine, özellikle ruhsl sıkıntı ve rahatsızlığı bulunanlarla, felç geçirenlerin, en çok ziyaret edip himmet diledikleri, yatıp uyuyarak şifa bulacaklarına inandıkları bir yer olarak (27) eskiden olduğu gibi şimdi de sürdürmektedir.

3.1) Taşınma Sonrası Ortaya Çıkan Söylence ve Anlatı Örnekleri

3.1.1) Halk ağzından nakledilen, türbe-mezarın yeni yerine taşınması ve taşınmasının ardından ortaya çıkmış olan özellikle rüya görmeye dayalı yorumlamaların bir kaçını aktarmak istiyoruz:

  • Bakım sırası bizde idi … Eski Malatya’dan K.Ali derler , o arkadaşına diyor ki “Ziyarete gidelim”, orada bulunan birisi diyor ki, “Nere gidiyorsunuz, türbeyi buraya taşıdılar, gidip burada ziyaret edelim” demiş…O gün akşam Hasan Basri, K.Ali’nin rüyasına girmiş, bir kumandan kıyafeti varmış üzerinde..Demiş ki, “Ben yerimdeyim, bir yere gitmedim. Buraya gelin, beni burada (Korucuk) arayın…Beni kazmaladılar, ama ben buradayım.” demiş.
  • Taşınma esnasında, heyetdekiler kimseyi türbeye yaklaştırmadılar. H. adlı kadın çoban olarak yaklaşmış, fakat yine kazı işini görememiş. Sonra kadın, kanserden üzüntüsünden ölmüş.
  • Korucuk’taki türbe mezar eşildiğinde bir şey çıkmadığına dair, anlatılardan biri şöyledir: Dediler ki çevreden kazma deyince vücudundan kan çıktı. Sakalı vardı. Niye hiç kimseye göstermediler ya…Yarım metre eşti gittiler…Baraj basıp, yol kesilinceye kadar ziyaretçi geldi. Şimdi su çekilse yeri açılsa yine gidilir. Esas yeri orası…O yerindedir. Rüyamda gördüm. Rüyamda bir ses geldi, şahsını görmedim. Üç kere seslendi: “Ben burdayım, ebedi yerim de Korucuk’tadır” diye üç kere seslendi. Yine “Gitmem, gitmem, gitmeyeceğim” dedi, kayboldu rüyamdan.
  • Yatırın taşınmasının ardından, açılma sırasında yaşananlarla ilgili söylenceler de artmıştır. Mezarın eşilmesi çalışmasında anlatıya göre “Önce iki ağızlı kazma ile başladılar. İlk vuruşta kazmanın iki ağzı birden kırıldı. İkinci kazmayı aldılar, o da eğilince, mecburen kurban kesildi. Yavaş yavaş kazı devam etti, bir metre derinlikte 3-5-7 yaşlarında üç kız çocuğunun cesedi çıktı. Bu bebekler sanki bir gün önce gömülmüş gibiydiler. Etleri, yüzleri parıl parıldı. Hasan Basri Hazretlerinin sandukasına yaklaşıldı…Sanduka açıldı. Sandukanın içinden bembeyaz ipek kefeni göründü, kefenin üzerinde yalnızca birkaç damla suyun lekesi vardı…Görüldü ki, Hasan Basri Hazretleri sakalları göbeğine kadar inmiş, yanakları kıpkırmızı, vücudu sanki canlıymış gibi duruyordu. Eski kefeniyle birlikte çıkardılar. Yeni sandukaya koydular…diye yeni bir söylence anlatılmaya başlanmıştır.(28)
  • Karakaya Barajı yapılmış, suyun önü tutulmuştur. Bir kadın rüyasında kendisini Herdi Köprüsü’nün orada Fırat’ın kenarında bulmuş. Bir de bakmış ki Hasan Basri suyun üzerinde gidiyor.
  • Hasan Basri’nin türbe-mezarı açılıp Battalgazi’deki yeni yerine taşındıktan sonra, birileri kum, çimento alır, Korucuk’taki yerine gelirler. Bunlar rüyasında görmüşler, taşındığını duymamışlar daha…Hasan Basri o adamın rüyasına girmiş. Rüyasında ona “Gelin benim yerim açıkta kaldı, burada üşüyorum. Üzerimi yapın.” demiş. Bu gelenler tekrar kabrin üzerini betonla kapatırlar.
  • Türbe taşındıktan sonra, şehre göç eyleyen ailelerin birinin gelini gördüğü rüyayı anlatmış: “Hasan Basri şehire gelmişti, ziyaretin önceki bakıcısı ile kapıda bir şeyler konuştu…Ancak, ben sadece Hasan Basri olduğunu anladım, başında foter (Fötr şapka) benzer bir şey vardı, buğday benizli, ak sakallıydı. Geri dönüp gitti.”

3.1.2) Battalgazi’deki yerine taşınan türbe-mezar’ın ziyaretçileri, arasında yeni söylenceler ve anlatılarla ziyaret etrafında oluşmuş olan kültürel çevrenin daha da genişleyip, zenginleşmesine katkılarda bulunmuşlardır.

Türbe’nin Battalgazi’deki yeri Anadolu’nun bir çok yerinden gelen ziyaretçilerin uğrak yeri olmuştur. Özellikle hafta sonu, tatil günlerinde bu sayının arttığı görülür. Ziyarete geliş nedenleri, önceki yerinde olduğu gibidir, değişmemiştir. Ancak, kurbanlar kesildikten sonra, onlara yakacak, yatacak yer vb. hizmeti sağlayan önceki yerinde uygulandığını aktardığımız “Hafta sırası” bakımcılığı burada ortadan kalkmıştır. İlçe Belediye’since türbenin temizlik ve çevre bakımı gerçekleştirilmektedir.

Türbeyi ziyarete gelenlerin bir kısmı, kurbanlarını burada kesmekte, lokma (Etli pilav) denilen yemek pişirilmesi ve dağıtımı işi ise, aynı ilçenin baraj kıyısında bulunan Zeynal Abidin Türbesi’ne götürülerek yapılmaktadır. Gözlemlerimize göre; bu davranışı sergileyen ziyaretçilerin bazıları “Suyla geldi, suyla geri gitti.” deyişinden hareketle burayı bir makam olarak görmeleri ve Hasan Basri’nin esas yerinin Korucuk’ta suyun altında kalması düşüncesinden kaynaklanır. Aynı davranışı gösteren ziyaretçilerin bir kısmı ise, kurban etini pişirme, dağıtma gibi hizmetlerin, diğer türbe yerinde daha kolaylıkla-rahat yapılmasından hareket etmekte ve “Kurbanımızı getirip burada üstünde kestik, ziyaretimizi yaptık. Lokmamızı başka yerde pişirsek bir şey değişmez.” düşüncesi içerisindedirler.

Türbe’nin yeni yerinde gözlemlenen bir diğer durum ise; önceki yerinde dilek taşına taş yapıştırma, bez bağlama, şamdanda mum yakma, cöherlik (Ziyaret toprağının konulduğu yer) gibi pratik ve uygulamaların burada tamamen ortadan kalkmasıdır. Yine, çöven (Asa) etrafında oluşturulan söylence ve uygulama unutulmuştur. Yağmur duası ritüelindeki çövenin suya sokulması, suyun etrafa serpilmesi pratiği de terkedilmiştir.

Yeni yerinde, ziyaretçilerin türbede yatan veli ile ilgili olarak “Nereden gelmiş, ne zaman gelmiş” gibi sorularla karşılık olarak anlatılan; sonradan geliştirilmiş olma ihtimalini düşündüğümüz, bir araştırmacının tespit ettiği söylence şöyle anlatılmaktadır: “Korucuk’un Basra’daki Hasan Basri’nin müridlerinden olduğu söylenir. Bunlar üç kişi olarak yola çıkmışlar ve Fırat kenarındaki köyleri irşad ederek ilerlemişler.Nitekim, Hasan Basri’nin eski Türbesinin dışında iki tane de toprak kabir bulunmaktadır…” (29)

Araştırmacı A.Berat ALPTEKİN, Fırat Havzasında anlatılan efsanelere yer verdiği eserinde, Korucuk Türbesi ile ilgili olarak , Battalgazi İlçesindeki yeni yerini ziyaret eden kaynak kişinin rüya görmeye dayalı olarak anlattığı söylenceyi, Veliler ile ilgili Efsaneler sınıflandırması altında aktarmaktadır:

“Türbeyi daha çok akıl, sinir ve ruh hastaları ziyaret etmektedir.Gelenler, bir gece türbenin başında yattıktan sonra, dertlerine deva bularak tekrar dönerler.Bu türbenin, gerçekten hastalıklara iyi gelmesi ile ilgili bir hadise, daha yakınlarda olmuştur. On-oniki

yaşlarında bir kızın(anlatıcının) üvey annesi, akıl hastasıdır.Kadıncağız, ne yaptığını, ne dediğini bilmez; olur olmaz yerlerde kalkıp, şarkı türkü söylermiş.Bir gün, köy halkı, bu kadını Korucuk’a getirirler, kadının yanında, üvey kızı da vardır.Kadın yolda yine söylenmeyecek sözler söyler, yapılmayacak hareketler yapar ve sonunda türbeye gelirler.Orada, küçük kızı ile üvey anne, yanyana yatarlar.Kız, bir süre uyuduktan sonra, bir rüya görür.Rüyasında, yanına ak saçlı, nur yüzlü bir ihtiyar gelerek: “Haydi kızım, sen kalk git buradan.Senin burada kalmana lüzum yok” , der. Kız, heyecanla kalkıp oturur.Biraz sonra, üvey anne de uyanır ve yine hep birlikte, kadın erkek kamyona binip yola çıkarlar.Kadının iyileşip iyileşmediğini merak eden birisi yolda:“ Zehra Teyze, haydi bir türkü söyle de, dinleyelim” , der.Kadın ise: “Aaa…, bu kadar erin-erkeğin içinde, hiç şarkı-türkü söylenir mi, ayıp değil mi? Siz delirdiniz mi, ben söyleyemem” der.Böylece, kadının iyileştiği anlaşılır.O günden sonra da, kadının hareketleri normale döner” (30)

  1. GENEL DEĞERLENDİRME

4.1) Tarihsel Kimliği Yönüyle Değerlendirmeler

Korucuk/Hasan Basri Ziyaretinde kabri bulunan ermiş zatın, tarihsel kimliğini ortaya koyabilmenin eldeki verilere göre çok zor olduğunu, çalışmamızın girişinde de kısaca belirtmişti. Bu açıdan yaptığımız çalışmada ismi “Hasan” olan adlar ve “velilik” şahsiyeti kazandırılmış aynı adlı şahsiyetlerle olabilecek karıştırmaların en aza indirilmesi yönüyle de değerlendirmeler yapıldı. Bunların, Hasan Basri’nin kimliğinin açıklığa kavuşturulmasında ilgilerinin ne olabileceği konusu, daha önceden yörede yaşadığı kayıtlarda geçen ya da rivayet edilen ismi “Hasan” olan şahsiyetler açısından da ele alınarak aşağıda incelenmiştir.

Türbede kabri bulunan zatın Medine’de 21 h.(641 m.) doğan ve Basra’da 110 h. (728 m.) de vefat eden Arap İslam alimlerinden Hasan Basri olduğu görüşü, halk arasıdaki rivayet/söylencelere dayanmakta olup, bu yönüyle türbe- mezarı bulunan ermiş zatın, belirtilen Hasan Basri olmasını tamamen imkansız kılmaktadır.

Korucuk’tan bakıldığında Fırat’ın karşı yakasındaki Şeyh Hasan (Tabanbükü) Köyünde Türk Mutasavvıfı Ahmed Yesevi’nin soyundan olduğu ve moğol saldırılarından kaçarak , Bağdat’a gittiği, sonra da Konya’ya Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın yanına geldiği, Malatya’ya gelişinin de 1232 yıllarına rastladığı rivayet edilen (31) Şeyh Hasan’a ait olduğu bilinen Türbedeki zat ile ilgili anlatılarda ona, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından arazi verilerek ödüllendirildiği anlatılır.Bu türbenin yakınında kardeşi
Şeyh Ahmet Dede’nin türbesi bulunur. Bu türbenin yeri bazı kaynaklarda yanlışlıkla karıştırılmış ve Korucuk olarak gösterilmiştir. (32) İsim benzerliği ve coğrafi olarak hemen Fırat’ın karşı sahilinde bulunan Şeyh Hasan Köyü’nün (Tabanbükü) ismi ile ilgili bağlantılar kurulmasına sebep olmuştur. Tabanbükü’nde Horasanlı Şeyh Ahmet Dede’nin (1103-1166) türbesinin yakınında kardeşi Şeyh Hasan’ın mezarı’nın bulunduğu ve her kisinin de Horasan’dan gelip burayı yurt edindikleri, bir başka araştırmada da anlatılmaktadır. (33)Anadolu ve özellikle bölge tarihi incelendiğinde Şeyh Hasan, Şeyh Hasan Dede, Hasan

Dede, Şeyh Hasan Bey, Derviş Hasan gibi isimler rastlanıldığı da görülür.Yine, Arapgir İlçesi Onar Köyünde bulunan ve bir Selçuklu vakfiyesinde ismi geçen (22 Nisan 1224 m. tarihli) Şeyh Hasan Onar/Oner Dede’nin Korucuk’daki Hasan dede/Hasan Basri olup olamayacağı konusu değerlendirildiğinde; bu isimle bir ilişki kurulamayacağını; İsmail KAYGUSUZ ve İsmail ONARLI’nın belge ve kayıtlara dayalı olarak hazırladıkları, yayınlanmış çalışmalarından öğreniyoruz. (34)

1153/1740 tarihli bir fermanın değerlendirildiği bir çalışmada (35) Şeyh Seyyid Muhammed Bin’i Seyyid Hasan’a ait Korucuk Köyündeki araziye tecavüz edilmemesi hakkındaki Sivas Beylerbeyi Hafız Paşa’ya yazılan fermanda adı geçen tekkenin ismi; Araştırmacı İsmail ONARLI’nın da belirttiği gibi, Elazığ’ın Baskil İlçesi, Tabanbükü Köyünde bulunan Şeyh Ahmed Tavil Tekkesi, türbenin adı da Şeyh Hasan değil Şeyh Ahmet olması (36) gerekmektedir. Çalışmasında Sevgen’in yanlışlığına dikkat çeken Araştırmacı, Hasan Basri Türbesi’nin Şeyh Hasan köyünde değil, Korucuk köyünde bulunduğunu, aynı yayında gösterilen iki fotoğrafın da yanlış kullanıldığını belirtmiştir. Şeyh Hasan’ın soy kütüğünü verirken de onun 1156?-1276 yıllarında yaşadığını aktarır.(37) Bu değerlendirmede geçen Şeyh Hasan Dede ve Şeyh Hasan Onar/Oner’in de Korucuk’ta türbe-mezarı bulunan “Hasan Basri” ismiyle anılan ermiş/veli ile isim benzerliği dışında ilgisinin olmadığı anlaşılmaktadır.

Korucuk’taki Hasan Basri/Hasan Dede’nin Kırıkkale iline bağlı Hasan Dede beldesinde türbesi bulunan “Hasan Dede” (1489-1596) ile ilgisi var mıdır diye bakıldığında, 1515 veya 1562’de Anadolu’ya geldiği yönünde iki farklı tarih verilen(38) Hasan Dede’nin yaşadığı yıllardaki arşiv kayıtlarında Malatya yöresine geldiğine dair bir bilginin bulunmaması, kurmaya çalıştığımız ilgiyi boşa çıkarmaktadır.Diğer taraftan Nezihe ARAZ’ın “Anadolu Evliyaları” adlı eserinde sözü edilen, Erzurum’un Hasan Basri Mahallesi’nde Selçuklu Dönemi’ne ait “Rabia Adeviye Sultan Türbesi’nde” kabri bulunduğu söylenilen kadınla ilgili anlatılan menkıbede; Erzurum’da yaşayan o devrin ulularından Hasan Basri ve Rabia Sultan arasında geçen menkıbevi olaylar anlatılır.(39) Burada dikkatimizi çeken Hasan Basri ile Rabia’nın birbirlerini sınamak için Karasu Nehri kenarında su üzerine post sererek namaz kılma motifidir.

Korucuk ve çevresinde Hasan Basri’nin geliş yönüyle ilgili olarak anlatılan söylence de; onun Erzurum’dan oranın kışına dayanamadığı için bir Sal (Kelek) yaparak Karasu ve Fırat Nehri’ni takip ederek, Korucuk’a gelip yerleştiğinin anlatılmasıdır. Ancak, söylencelerin tarihi bilgilere denk düşen bir yönü bulunmadığından; Hasan Basri’nin Erzurum’da bir mahalleye adını vermiş “Hasan Basri” adlı zat ile bir ilgisinin olamayacağıdır.

Buraya kadar verdiğimiz bilgiler, bize Hasan Basri’nin tarihsel kimliğini açıklamak ve ortaya koymaktan uzaktır. Ancak, Araştırmacı Celal YALVAÇ’ın konuyla ilgili

incelemesi bize bazı ipuçları vermektedir; Zeki ORAL’ın bir çalışmasında açıkladığı Malatya’da Emirlik yapmış Melik Sunullah bin Melik Nasrullah’ın aile seceresinden(40) hareketle kaleme aldığı, ancak yayımlamadığı makalesinde(41) “Bizce Türbede yatan kişi, bir ara Malatya’da müstakil emirlik yapmış olan Şeyh Hasan Bey’dir…Bu Şeyh Hasan Bey, Malatya Emir-i müstakili iken 718 h. (1318)’de vefat etmiş Melik Sunullah’ın oğlu olup, Malatya Emirliği’nde de bulunmuş bir zattır. Torunu Nefise Hatun’un Eski Malatya’nın Meydanbaşı’ndaki türbe-mezarı halen durmaktadır. Emir Ömer’in akrabasıdır.(42) Harbendelü Türkmen Aşireti’ne mensuptur. Sonraki kayıtlarda (Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri-1560) Korucuk Köyü bu aile mensuplarına verilmiş bir timar olarak gözükmekte, bazı mensupları da vergiden muaf tutulmuş bulunmaktadır(43)…Mezkur aile arasında çıkan ihtilaflar, ailenin bölünmesine sebep olmuş, ailenin bir kısmı Arapkir’e, bir kısmı Tokat’a nakil ve yerleşmek durumunda kalmıştır. Korucuk Köyü halkınca anlatılan yakında bir köyle olan kavgadan sonra Tokat’a giden köy halkından sadece Hasan Basri’nin köyde kaldığı(44) ve burada vefat ettiği rivayeti, yukarıda anlatılan aile arasındaki ihtilaf ve göçlerden kaynaklanmış olsa gerektir.” demek suretiyle, ortaya attığı görüşleri ispata çalışır.

Bu aktarmadan sonra, bizim konuyla ilgili görüşümüz ise şöyle biçimlenmiştir: Korucuk/Hasan Basri Türbesi’nde türbe-mezarı bulunan velinin tarihsel kimliğini ortaya çıkarmaya yönelik açıklamalar bir tahminden öteye gitmemektedir. Bu türbede bulunan zatın, 1560 tarihli Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri’ndeki vergi kayıtları dikkate alındığında Araştırmacı Celal YALVAÇ’ın yukarıda belirtilen görüşlerine kısman katılmakla beraber, Tahrir Defteri’ndeki kayıtta geçen Korucuk’un Harbendelu Türkmenleri’nden olduğu, arazilerin Şeyh Nasır’ın kardeşi Mehmet’in tımarı olarak yazıldığı görülür. Kayıtta tüm vergilerden muaf tutulan dört kişiden söz edilir ve adları verilir; bunların bazısının atalarının da önceden beri divani ve örfi vergilerden muaf oldukları belirtilmiştir. C. YALVAÇ’ın bahsettiği Harbendelu Türkmenleri’ne mensup Melik Sunullah ailesinden Şeyh Hasan Bey’in akrabalarından olduğunu tahmin ettiğimiz kayıtta adı geçen iki “Hasan” ismi vardır; bunlardan Hamza’nın kardeşi Hasan’ın kayıtın tutulduğu 1560 tarihinde hayatta olduğu anlaşılırken, Yusuf’un babası “Derviş Hasan” ’ın
ise hayatta olmadığı anlaşılmaktadır. Bunların atalarının vergiden muaf tutulmuş olması durumu da dikkate alındığında; bizce türbede kabri bulunan zatın bu ismi geçen “Derviş Hasan” olma ihtimali de göz önünde bulundurulmalıdır.Sonradan yapılacak çalışmalarda Malatya Müstakil Emirleri’nden Melik Sunullah’ın oğlu Şeyh Hasan Bey veya Tahrir Defteri’nde ismi geçen aynı aileden olduğunu düşündüğümüz “Derviş Hasan” ismi üzerinde durulması gerektiğini öneriyoruz.

4.2)Veli/Evliya Kültü Yönüyle Değerlendirme

Hasan Basri adı ve türbe-mezarı etrafında oluşturulmuş Veli/Evliya Kültü içerisinde menkıbe/söylencelerin günümüzde sürekli artarak ve çeşitlenerek devamının olması, bizi kültürel süreç içerisinde öncelerden başlayarak bir değerlendirme yapmaya yöneltmiştir.
“Veli” kavramı, sözlük anlamıyla Arapça vela ( ) yahut veliye ( ) –yaklaşmak, yakın olmak- fiilinden gelen Veli kelimesi sözlükte “Dost, ahbap, arkadaş,

yardımcı, komşu vs.” gibi anlamlar ihtiva etmekte olup, evliya ise onun çoğuludur. Türkçe’de halk arasında çoğu zaman evliya kelimesi tekil anlamında kullanılır.(45) Bir velinin kült konusu olup olmadığını anlamak için şu üç unsura bakmak lazımdır:

  1. Veli adına yapılmış bir mezar veya türbenin, yahut kendisinden kalan, kaldığına inanılan bir kısım eşyaların bulunması,
  2. Söz konusu mezar, türbe veya eşyanın, mesela bazı dileklerin gerçekleşmesi, hastalıkların tedavisi gibi herhangi bir maksatla ziyaretlere ve bunlar esnasında adak ve kurbanlara sahne olması,
  3. Dua mahiyetinde olarak veli ile ilgili ve onun adı geçen bir takım sözlerin mevcudiyeti.(46)

Evliya/Veli kavramı IX. Yüzyıldan itibaren yazılmaya başlayan tasavvufi esrlerde yer almıştır.(47) Eren/evliya kültü konusunda önemli çalışmalar yapmış olan Araştırmacı Kutlu ÖZEN, evliya kültünün ancak XI. Yüzyıldan sonra başladığını; Türklerdeki evliya/veli kültünün temelinin şamanist dönemde atıldığının söylenebileceğini ileri sürmektedir. Konuyla ilgili görüşlerine A. Yaşar OCAK’ın çalışmasına atıfta bulunarak devam eden K.ÖZEN, Eski Türk Şamanları incelendiği zaman, bunların Türk evliya/veli imajına çok benzediğini belirtir. Gelecekten haber veren, hava şartlarını değiştiren, felaketleri önleyen- yahut düşmanlarına belalar musallat eyleyen, hastaları iyileştiren, göğe çıkıp yanmayan Türk şamanları ile İslam evliyaları arasında büyük benzerlik vardır.Ancak burada, Şamanizm öncesi eski Türk inançlarından olan Atalar Kültü ‘nün ; evliya/veli kültünün temelinin hazırlanmasındaki önemli rolünü unutmamak gerekir (48) demektedir, bizde aynı görüşü paylaşmaktayız.

“Atalar Kültü ataların takdisine dayanır.Atanın öldükten sonra ruhunun bir takım üstün güçlerle donanacağı ve sayede yardım edeceği inancı vardır.Ataların eşyaları ve mezarları kutsal kabul edilip, ruhlarına kurban sunulurdu.İslamiyetin kabulünden sonra atalar kültü Türkler arasında veli kültünün oluşumunda etkili rol oynamıştır.” (49)Etrafında veli kültü gelişmiş olan insan-kişilerin olağanüstü güçlerle donatıldığı durumu Hasan Basri adı çevresinde de görülür. Halkbilimci BORATAV, olağanüstü güç yüklenilen insan-kişileri iki bölümde tasniflemiştir:

  1. Peygamberlerle, tabat-dışı olumlu ya da olumsuz güçleri belirten kişiler,
  2. Yazılı tarih ve menkıbe kaynaklarında anılmış olsun olmasın, kendilerine tarihilik bir değer verilen “ermiş” diye tanınan kişiler. (50) Çalışmamızda incelediğimiz Hasan Basri çevresinde oluşmuş olan veli kültü, BORATAV’ın belirttiği sınıflandırmada ikinci gruba girmektedir. Ulu kişi kültü bakımından konumuz yatır kültüyle ilgisi yönünden incelendiğinde, ulu kişi kültünün yatır kültüründen tamamen farklı düşünülemeyeceği görülür… Ulu kişi öldükten sonra da taşıdığı üstün vasıfları korur. O’nun sadece türbesi değil, hayatta iken kullandığı tesbih veya asa…(51) Ölünce defnedildiği yer ve çevresindeki

ağaç, su kaynağı, taş, toprak vs. de ziyaretçiler ve onun çevresinde bulunan kişiler için kutsallık atfedilen yerlerdir. Bunlarda bir takım hikmetlerin varlığı olduğuna inanılır.

Hasan Basri ‘nin adı ve türbe-mezarı etrafında oluşmuş olan kült içerisinde birçok pratikler ve uygulamaların yanında özellikle rüyaya dayalı söylencelerin varlığını görmek mümkündür. Özellikle bu ermiş/velinin türbesinin ; ruhsal rahatsızlığı olan, korktuğu düşünülen, sarası bulunanların götürülmesi yönlü ziyaret edilmesinin yanında, diğer bir çok yatıra gitme nedenlerinden olan murad istegi, işlerin iyi gitmesi, şans ve kısmet, bolluk- bereket ve sağlık taleplerine dair dileklerin yanında, çocuk isteme vs. gibi arzularının yerine gelmesi isteğiyle de ziyaret edildiği kaynak kişi anlatı ve gözlemlerimizle tespit edilmiştir. Ermiş velinin çevresinde “rüya” görmeye dayalı olarak da iyileşme-iyileşememe; dilek ve taleplerin karşılanmasında ermiş zatın yaklaşımı vb. gibi kültürel psikolojik algılama ve yorumlama kalıpları da oluşmuştur. Böylece, ziyaret çevresinde hastalığı sağaltma fonksiyonu ön plana çıkmaktadır. Çalışmamız içerisinde incelemeye gayret ettiğimiz “Hasan Basri” adına yüklenilen –rüya, menkıbe/söylence ve ziyaretçi anlatımlarıyla- çözümlemeye çalıştığımız motiflerde bir hastalığın uzmanı olma fonksiyonunun yanı sıra diğer bir çok genelleştirilmiş fonksiyonun da anılan türbe-mezarın kültür çevresinde kült oluşturması, onun “mahalli veli” kimliğinin tanınma çevresini genişletmiştir.Çünkü yakın çevresi dışında da tanınmakta ve bilinmektedir. Bir diğer yaklaşıma göre de Anadolu’da veli tiplerinin ortaya konulması yönündeki açıklamalarda , şahsiyetleri niteliğine göre değerlendirildiğinde; “Anadolu Selçukluları ve Osmanlı devirlerinde , yeni fethedilen toprakların üzerinde yerleşerek oraların iskanına da ön ayak olan pek çok adı bilinen ya da bilinmeyen veli, türbe ve mezarlarına Anadolu’nun birçok yerinde rastlanır. Bunlar köy veya aşiretlerin kendi çevrelerinden olanlardır.” (52) görüşü ileri sürülmektedir.

Hasan Basri/Hasan-ı Basra adının, A.Y.OCAK’ın veli tipi yönünden yaptığı değerlendirme esas alındığında O’nun “mahalli veli tipi” özelliğinin olmasının yanında, söylencelerde “Kore Savaşı” na katıldığı anlatısıyla da “Gazi-savaşçı veli tipi” (53) misyonunun menkıbe/söylence geleneğinin anlatı ve aktarımlarla zenginleştirilerek, yaşanılan kültür çevresinin sınırlarını da aşarak daha genel bir çevre oluşturduğunu bize göstermektedir.

Yukarıda veli/ermiş kimliği yönünden tanımlama ve açıklamaya çalıştığımız, Hasan Basri adı ve yatırı etrafında gelişmiş olan geleneksel uygulama ve algılamalarla bütünleşmiş olan inanç kalıpları, bu kültün yapısal ve fonksiyonel durumunu ortaya çıkarır niteliktedir.

4.3) Uygulamaların 1986 Yılı Öncesi ve Sonrası Yönüyle Değerlendirilmesi

Hasan Basri türbesi çevresinde oluşmuş kültürel değerler bütününde; konunun ziyarete geliş nedenleri, ziyaretteki uygulama ve pratikler yönünden su altında kalmadan önceki durum ile 1986 yılında yeni yerine taşınmasının ardından değişen, gelişen ya da tamamen terk edilen /unutulan uygulamaların değerlendirilmesi, kültür değişmesi sürecindeki yapı ve fonksiyonel fenomenlerin durumunun belirlenmesi bakımından önem arzeder.1986 yılından önceki ve sonraki uygulamalar incelendiğinde;
*Ruhsal sıkıntı kapsamında algılanan ve değerlendirilen rahatsızlıklarda şifa umuduyla türbeye yapılan ziyaretler günümüzde de devam etmektedir.

*Türbeyi ziyarette, türbeye ziyarette bulunacak olan “kurban sahibi” yakın akraba ve komşu çevresini de davet eder.Uygulama şimdi de aynıdır.
*Türbeye köylerden hasat işlerinin tamamlandığı veya azaldığı güz aylarında topluca ziyarete gitme geleneği, şimdilerde azalmış ve aile gruplarının yılın her hangi bir uygun düşen zamanında yapılır olmuştur.
*Türbenin 1986 yılı öncesindeki bulunduğu Korucuk’ta; ziyarete bakım(Ziyaret bekçiliği) , ziyaretçilere yardımcı olma işi türbeye “ Hafta sırası” adı altında dört aileye mensup olanlarca düzenlenmiş bir sırayla Çarşamba günleri sıra değişerek yapılırken, yeni yerinde bu durum mecburen ortadan kalkmıştır.Çünkü, İlçe Belediyesi’nin kontrolü altında bakım- hizmet sunulması bu görev düzeninin sona ermesine neden olmuştur.
*Türbeye getirilen hasta ya da rahatsızlığına umar aranan kişinin bir süre türbe içinde yatıp, uyuması düşünülür. Yattığında rüya görmesi ve Hasan Basri’nin rüyasında iyileşip-iyileşmeyeceğine dair işaretler vermesi de beklentiler arasındadır. Bu uygulama ve yorumlama motifi şimdi de aynı biçimde sürmektedir.
*Korucuk’ta türbenin hemen dışında bulunan dilek taşına, dilek taşı yapıştırılırken; -bu taş suyun altında kalmıştır- yeni taşındığı yerde bu uygulama yoktur.
*Türbeden “cöher” (Ziyaret toprağı) alınarak şifa niyetine azıcık tadılır, hastaya suda ezilerek içirilirken; şimdiki uygulamada bu durum ortadan kalkmıştır.
*Türbede bulunan “Ziyaret taşı” üç defa niyaz edilerek, ağrısı-sızısı olanların sırtına sürme-hafifçe vurma işlemi de terkedilmiştir.
*Mum yakma geleneği unutulmuştur.
*Korucuk’ta Hasan Basri’nin asası (Çöven) olarak tanımlanan demir asanın; yağmur yağdırma töreni, hafta sırası değişiminde üzerine ekmek konularak diğer sıra sahibine teslimi ve ziyaretçilerden isteyenlerin hafifçe sırtına vurulmrk suretiyle “Çövenlenme” pratiği de Battalgazi’deki yeni yerinde tamamen unutulmuş ve uygulanmamaktadır.
*Ziyarete gidenlerin orada adakları olan kurbanı kesip, aş pişirecek “Lokma dağıtma” geleneği şimdi de aynıdır. Yine, ziyaretçilerin yanlarında bisküvi, şeker, mevye vb.’ni götürüp, gelenlere, tanıdık olsun-olmasın dağıtmaları geleneği de sürdürülmektedir.
*Özellikle ziyarete götürülen hastaların, türbeden dışarı çıktıklarında eğer taşkınlıkları devam ediyor ve gülüyorlarsa iyileşemedikleri; ağlıyor ve durgunlaşmışlarsa
iyileştiklerine inanılmakta; diğer ziyaret yerinde olduğu gibi tekrar bir kurban alarak, türbeye gelmeleri uygulaması, yine devam eden pratiklerdendir. Kurban kanının önce kurban sahibinin alnına bir damla sürülmesi geleneği de devam etmektedir.
*Zamansızlık ya da imkanların türbeye gitmeye el vermediği gibi zamanlarda; kurban sahibinin kendi bulunduğu mahalde, kurbanını “Hasan Basri aşkına adağımı burada kesiyorum, Allah kurbanımızı kabul eylesin.” sözleriyle; adağını kimi hallerde türbeye gitmeden de yerine getirmesi pratiği önceden olduğu gibi şimdi de görülür.
*Türbe-mezarın yeni yerine taşınması, önceki yerinin su altında kalmasının ardından, eski yerindeki mezar yeri uzun süre ziyaretçi gidişi yaşamıştır. Bundaki düşünce, Hasan Basri’nin “Suyla Geldim, Suyla Gideceğim” deyişinin halk arasındaki değerlendirilmesinden kaynaklanmıştır. Hatta son birkaç yıldır; yeni yerinde türbeyi ziyaret edip, kurbanını kesen bazı ziyaretçiler “Kurban aşını” yakın bir mahalde baraj gölü kenarında bulunan Zeynal Abidin Türbesi’nde götürüp pişirmekte ve lokmalarını orada dağıtmaktadırlar. Bunun iki açıklaması vardır; birincisi yeni yerinde aşı pişirmeye hazırlama-pişirme, yemek yeme yerlerinin diğer türbedeki imkanlara göre az olmasıdır. İkinci neden ise daha önce belirtilen “Suyla geldi, suyla gitti, kendisi önceki yerinde, burası makamıdır” yorumlama ve algılamasından kaynaklanmaktadır.

4.4) Söylence/Anlatıların 1986 Yılı Öncesi ve Sonrası Yönüyle İncelenmesi

Anadolu’da hemen hemen çevresinde yaşayanlar tarafından ermiş/veli olarak kabul edilen şahsiyetlere dair bir çok menkıbe/söylencenin anlatıldığı bilinmektedir. Bu tespit çalışma konumuz için de geçerlidir.Hasan Basri’nin Korucuk’a gelişi, kim olduğu, oradaki yaşantısı ve türbesini ziyaret gidenlerin başından geçenler, rüyaya dayalı anlatılarla ilgili olarak birçok söylence/menkıbenin varlığını görmek mümkündür. Derlenen örnekler tebliğimizin önceki bölümlerinde vermeye çalışıldığından, değerlendirmemizde bu derleme metinlerini tekrar vermiyoruz. 1986 öncesinde, yani türbe-mezarın su altında kalan yerinde bulunduğu zaman ve O’nun kim olduğu, nasıl geldiği, aile çevresi,ermişliğinin anlaşılmasına dair rivayet ve menkıbelerin; halk söylencesi bakımından önemli motiflerle yüklü olduğunu görüyoruz; suyla Erzurum’dan gelişi, eşine gösterdiği sabır, arkadaşlarına yemek-sofra açması, suyla gelip suyla tekrar gideceği hakkındaki rivayet ve menkıbelerin yanı sıra; O’nun hastalara şifa dağıtıcı, koruyucu yönü üzerine rüya görmeye dayalı ve ziyaretçiler üzerindeki yaşayarak izlenebilen iyileşmeye, dileklerinin yerine gelmiş olması yönündeki gözlem anlatıları bulunmaktadır.

Türbe-mezarın yeni yerine taşınması hazırlıkları ve taşınmasının ardından sözlü kültür anlatıları olarak ortaya çıkan söylenceler de artmıştır. Bunlar; türbe-mezarın açılması, eski yerini terk etmediği sadece su altında kaldığı inancına dair söylencelerle, yeni yerinde de önceden olduğu gibi ziyarete getirilen hastalarla ve dileklerin olması yönünde anlatılan söylencelerin devamlılığıdır. Bu durum, veli/ermiş etrafında yeni bir çok söylencenin ve yorumlamanın zaman içerisinde artarak zenginleşeceğini göstermesi bakımından değerlendirilebilir.

4.5) Motiflerin Değerlendirilmesi ve Sonsöz

Çalışmamız da verilen bilgiler motifler yönüyle değerlendirildiğinde, söylence, rüya görmeye dayalı anlatılar ,ziyaretle ilgili uygulama ve pratiklerin , Anadolu’nun hemen bir çok yöresinde mezarı ya da türbesi bulunan ermiş/veli çevresinde oluşmuş veli kültündeki görünümle aynı veya benzer ortak motifler taşıdığı görülebilir.

4.5.1) Söylenceler ve Rüya Görmeye Dayalı Anlatılarda Görülen Motifler

Hasan Basri’nin Demir asasını(çöven) Erzurum’dan Korucuk’a atması,
Erzurum’dan Fırat Nehri’ni Sal üzerinde takip ederek Korucuk’a gelmesi, asasının düştüğü yere evini yapması.
Allaha’a yalvararak yoktan yemek gelmesini sağlaması,
Rüyasında kişilerin gözüne gözükmesi, onlara şifa vermesi,
Gözleri görmeyen genci, rüya aleminde ameliyat ederek iyileştirmesi,
Hiddetlenerek demir çövenini yılan şekline sokarak, uçması ve Elazığ’ın Sün Köyünde pınarın yalağına düşmesi, demircinin çövene kötü söz söylemesi ve gözlerinin kapanması,çövenin kurbanlar kesilerek tekrar getirilmesi,
Çok sabırlı olması kahır çekmesi,
Kore’ye savaşa gitmesi,Türbeyle alay edenin gözüne ejderha donunda gözükmesi,
Rüyaya dayalı anlatıda ermiş zatlarla görülmesi,
Türbede Cuma akşamları ışık yanmasının görülmesi,
Suyla geldiği ve tekrar suyla gideceğine inanılması,
Kabri eşilirken kazmanın ağzının kırıldığı ve kurban kesiminden sonra işin normale döndüğüne inanılması,

Türbesinin yeni yerine taşınmasının ardından, rüyalarda “Ben yerimi terketmedim, beni arayan burada bulsun” demesi inancı.
Türbe- mezar eşilirken önce üç çocuk cesedinin, ardından da ermişin hala canlı gibi duran naaşının kefene sarılı olması, kefenin üzerinde de bir su damlası olduğu yönünde anlatılan söylence motifleri.

4.5.2) Uygulama ve Pratikler Yönüyle Gözlemlenen Motifler

Ziyarete gelen ziyaretçinin önce kapının yan pervazını niyaz ettiği, sonra içeride bulunan kabri niyaz ettiği görülür. Sonra dua eden ziyaretçi – eğer hastaysa içeride uyumaya çalışır, rüya görmesi arzulanır. Korucuk’taki yerindeki uygulamada ziyaretçilerin bazıları “ziyaret taşı” na niyaz ederek taşla sırtını sıvazlatır, bu işlem çövenle de yapılabilmektedir.Yine cöher denilen ziyaret toprağı da şifa niyetine azıcık alınır tadılır ya da suda eritilerek hastaya içirilir.Kabrin üzerindeki yeşil bezden alınan parça ya bileğe bağlanır, ya kişi üzerinde “teberik (andaç)” olarak taşınır.

Ziyarete gelenler ya önceden adakları olan koç, kuzu, horoz gibi hayvanları kurban olarak getirir, orada etli aş pişirerek lokma olarak bulunanlara dağıtırlar.Kanlı kurban geleneğinin yanı sıra kimileri de yanlarında getirdikleri bisküvi, kömbe (Bir tür börek), şeker, elma, portakal, kavun, karpuz gibi kansız kurban geleneği olarak açıklayabileceğimiz lokmalarını dağıtabildikleri de görülür.

Ziyarete getirilen özellikle ruhsal sıkıntısı olan hastaların yatıp uyuması beklenir.Uyandıktan sonra, durgunlaşıp veya ağlamaya başlarsa iyileştiğine, taşkın hareketlerde bulunup gülmeye başlarsa iyileşemediğine yorumlanır. Bir süre sonra bir kurbanla tekrar ziyarete gelinir. Yine çocuk isteği ile gelenlerin, erkek çocuğu olursa adını “Hasan Basri” korlar, yedi yıl kınalı koç kurbanla ziyarete gelip adaklarını yerine getirirler.
Doğum sırasında sancısı artan hastaya şifa dilenerek, ziyaretten getirilen cöher verilir…Türbe’nin Korucuk’taki yerinde Ziyaretin yakınında bulunan “Dilek Taşı” na dilek için taş yapıştırıldığı ve ziyaretin yakınındaki “Sarılık Taşı” na ise sarılık olanları gittiği de anlatılır.

4.5.3) Motiflerin Değerlendirilmesi ve Sonuç

Tebliğimizde incelemeye çalıştığımız velinin çevresinde oluşan kültürel değerlerle biçimlenmiş kült içerisinde yukarıdaki bölümde verilen motiflerin önemi büyüktür. Özellikle Orta Asya eski Türk inançları yönüyle baktığımızda atalar, su, toprak ve taş kültünün izlerini bu söylence ve uygulama içerikli motiflerin ortaya çıkmasında açıkça görebiliyoruz. Bir Anadolu ereni olarak incelediğimiz Hasan Basri adıyla anılan velinin çevresinde oluşmuş olan kült çevresinde ritüellerin varlığını ve bu ritsel çevrede kümelenmiş inançlar ve mitolojik algılama ve anlatıları da belirleyebiliyoruz.(54) Motiflerin (55) menşelerinin izlerini belirttiğimiz çerçeve içerisinde değerlendirilmesini yaptığımızda şu değerlendirme ortaya çıkmaktadır:

1.Hasan Basri’nin demir çöveni’ni(Asa) Erzurum’dan Malatya-Korucuk Köyüne atması,suy takip ederek Asasının düştüğü Korucuk’a yerleşmesi söylencesi incelendiğinde; Ulu kişi/ermiş veli kültünde Anadolu’ya geliş ya da orada gidip yerleşeceği yere yanmış

köseği, taş, ok ve asasını savurması motifleriyle karşılaşmak mümkündür.(56) Çövenin yağmur yağdırma ritüeli içinde işlevinin olması, ermişin eşyalarına da güç yüklenilmiş olmasından kaynaklanan bir algılamadır. Demire yüklenilen anlam, onun Türk mitolojisindeki önemini akla getirir. Eski Türk inançlarında demirin kötü ruhlara, kara iyeler karşı (57) koruyuculuğuna inanıldığı; yine onun kutlu bir madde olarak saygı ve korku konusu olması (58) tespiti, Anadolu’daki izlerini açıklamak yönünde (59) de belirleyici olabilmektedir.Söylencede geçen asanın; “yılan olması, uçması” motifi değerlendirildiğinde, Anadolu halk ağzında çöte, cötüle, çöymel, çöven…. gibi adlarla da(60) adlandırıldığını gördüğümüz demir asaya ermiş zatın olağanüstü gücünün majik bir aktarımla kutsiyet kazandırdığını anlıyoruz. Yılanın şamanizmde yer altı tanrısı “erlik”i temsil etmesi…(61) yine Göktanrı inanç sisteminde “Erlik” in yılanın yanı sıra evren, ejder olarak da tahayyül edildiği(62) bilinir ki; burdaki anlatıda ermişin izni olmadan çövenin-şifa amaçlı götürülmesinde O’nun hiddetlenerek yılan kalıbına girmesi, çok uzaklara mekan aşarak gitmesi, kaybolması, sonra da ona kötü davranıldığında -demircinin gözünün kapanması gibi- bir cezalandırma/gücünü göstermesi motifiyle kendini hissettirmektedir. Diğer bir fonksiyonel durum ise, hafta değişiminde çövenin yanına ekmek konularak ritüelin gerçekleşmesi durumudur ki, burda kutsal nimet sayılan ekmek ile ermişin kutsal çöveninin kültürel çevre içindeki yerinin daha da önem kazanmasına olanak tanımaktadır.

  1. “Su” Türk kültüründe-hayatında çok önemlidir. Su motifinin de böylelikle “Suyla geldi, suyla gidecek” deyişinde olsun, suyun hayat ve bereket kaynağı olarak algılandığı(63) kültürel biçimlendirmenin oluşturduğu ritüellerde olsun, ermiş/velinin çöveninin suya batırılarak sudaki gücün harekete geçirilmesi-yağmurun yağmasında yüklendiği fonksiyonel aktarımı da böylece üstlenmiş olmaktadır.
  2. Söylencede “Arkadaşları olan dervişlere yoktan yemek çıkarıp sofra açması motifi” nin; kültürel çevreyi oluşturan toplumun sosyal/kültürel değerler sisteminde velinin “Ahlaki mertebenin en yükseğine ulaşmış, Allaha en yakın bir kişi olması itibariyle”(64) Anadolu’da yoktan elma, dut vb. gibi mevsimi dışında meyve oldurma, az yemekle çok kişiyi doyurma gibi olağanüstü olan(65) veli etrafında menkıbe/söylencelerde dile getirilen mucize motifleri yönüyle açıklanabilir düşüncesindeyiz.
    Anadolu’da bir çok yatıra-ziyarete gidiş nedenlerinden biri de çocuk sahibi olma isteğidir. Bu durum konumuz içerisinde; rüyasında çocuk isteyen kadının erkek çocuğu olması, adını Hasan Basri koyması ve yedi yıl kınalı koçla türbeye gelmesidir. Burada ata ruhu/atalar kültünün(66) eski Türk inançlarından aktarımı ve bu ad vermeyle de gök tanrı inancındaki bir ini pratiğin İslamiyet’te de görülmesi olarak değerlendirilebilir.Diğer yönüyle de

Anadolu’da ad verme geleneğinde büyüğün adını yaşatmak(67) değerlendirmesinin de yaygınlığını ön plana çıkarmasıyla açıklanabilir.

  1. Türbeye inanmayana karşı, ermişin onun gözüne çeşitli kılıklara girerek gözükmesi ki, örneğimizde “Ejderha” olarak tasvir edilmektedir. Bunun Türk kozmolojisinde ve Uygur mitolojisinde yer ejderi-gök ejderi motiflerinin yansımasını(68) bize göstermesinin yanında, O’nun kendisine inanmayana-alay edene karşı belalar yağdırması yönlü gücünün de bu ve benzer motiflerle anlatıya dönüştürüldüğünü düşündürür.
  2. “Cöher” denilen ziyaret toprağının şifa verme gücüyle donatılmış bulunması, bize cöherin “toprak kültüyle” ilgisinin olabileceğini hatırlatır. Bu, Anadolu’daki bir çok türbe-yatırda yaygın bir uygulamadır.(69)
  3. Korucuk’taki yerinde görülen “ziyaret taşı”, “dilek taşı”, “sarılık taşı” gibi taş kültüyle ilgili olduğu düşünülen(70) uygulamalar beklenilen talep ve sağaltımın majik/büyüsel yönlü(71) taşa aktarımı olarak açıklanabilir.
  4. Hasan Basri adı ve çevresinde oluşan rüyaya dayalı anlatı, açıklama ve yorumların değerlendirilmesinde onun ermiş zatlarla beraber gömülmesi; çok sabırlı olduğuna dair söylencenin aktarılması, Cuma günleri türbesinde ışık yanması(72) , tedavi edici gücünün olması ve Kore Harbi’ne gitmesi(73) yönlü anlatılarda ağırlık kazandırılan motifler O’nun ermiş/veli kültü içerisinde harikulade olaylar yapabilen tasavvuftaki veli telakkisinde olduğu gibi keramet kavramıyla ilişkili bir yönün oluşmasında etkenlerden biri olmuştur.
  5. Kabrinin Battalgazi’ye nakli sırasında ve sonrasında çevrede olağanüstü motiflerle yüklü birçok söylencenin oluştuğu görülür. Örneğin bir söylencede türbe-mezarın eşilirken kazmanın kırıldığı, kurban kesilince de durumun normale döndüğü… şeklinde devam eden, ancak kazı sırasında yaşananlarla tamamen farklı olsa bile kültür çevresi içerisinde bu anlatıların menkıbevi bir duruma dönüştüğü de gözlemlenir.
  6. Hasan Basri türbesinde şifa bulmak umarıyla götürülen hastaların uyuması ve rüya görmesi arzulanır. Anadolu’da ve dünyanın diğer birçok medeniyetlerinde rüyanın etkilerinin farklı farklı yorumlandığını(74) görürüz. Antropologlara göre ise kişinin şahsiyetine göre ve günlük hayatına bağlı olarak gördüğü rüyalar ile gelenek yönünden gördüğü “kültür örneği” rüyalar vardır. İkinci durumda bir şartlanma söz konusudur. Çocukluktan itibaren bu tür rüyalara aşinalığın yanında, bu rüyaları benimsemek ve bu konuyla ilgili törenlere katılmak bu şartlanmayı sağlamakta olup, kültür örneği rüyalar vasıtasıyla da gelenekler nesilden nesile aktarılarak devam eder.(75) Konu bu bakışla değerlendirildiğinde, rüyalara dayalı söylence motiflerinin de aynı biçimde aktarıldığını görebiliyoruz.
  7. Konuyu ; dileklerin yerine gelmesi talebi, iyileşme, işlerin rast gitmesi, bolluk-bereket vb. istek amaçlı olarak türbeye sunulan kurban geleneği açısından da değerlendirmek istiyoruz. İslamiyet öncesi Türk boylarında kurbana “Taylga” , “Yağışlık

tapıg” gibi adların verilmesinin yanında örneğin Altaylılar arasında ata ruhuma verilen kurbana “Toluu”, Kırgızlarda ise “Tayı”, Yakutlar’ın da “Kereh” dediğini kaynaklardan öğreniyoruz.(76) Anadolu’daki uygulamalarda “istek kurbanları”, “şükür ya da adak kurbanları”(77) , “kefaret kurbanları” şeklindeki kurban sunma motifleri görülür. Bunların içerisinde en yaygın olanlardan birisi adak kurbanıdır. Önceden beri Türk sosyal hayatına bir çok safhada kurban sunulduğu bilinmektedir; doğumlar, ölümler, toy-düğünler, bayramlar, yatır ve mezar ziyaretleri…bereket dilekleri, tanrıya yakarışlar hep kurbanla olurdu.(78) İnceleme konumuz içerisindeki sunuları koç, kuzu, horoz vb. gibi hayvan kurban etmenin yanında; şeker, bisküvi, meyve, kömbe (bir tür börek) vs. gibi “saçı” türünden, öz itibariyle de bir cins kansız kurban niteliği taşıyan yiyeceklerin(79) sunulduğunun da gözlemlendiğidir. Kurban sunularında halk inancına göre, ziyaret yerinde kabri bulunan ulunun Tanrıya daha yakın oldukları, dilek ve isteklerin onların aracılığıyla Tanrı tarafından kabul edileceği tasarımı ve inancı vardır.

Sonuç olarak motiflerin menşeeleri A. Yaşar OCAK’ın yaptığı tasnife göre değerlendirildiğinde(80) menkıbelerin olay örgüsü içerisinde yer alan İslam öncesi eski Türk inançları (toprak, ağaç, su, taş, atalar kültü; hastaları iyileştirme, gelecekten haber verme, farklı kılıkta/donda görünme, mekan açma gibi motifler); Kuran-ı Kerim ve Hadislerden aktarılmoş olanlar; Kitab-ı Mukaddes menşeeli olan motifler, muhtelif destani ve mitolojik mahsuller ile halk geleneklerinden kaynaklandığı görülür. Bunlar taş, toprak, su, atalar kültü; hastaları iyileştirme, farklı kıyafette ve biçimde görünme, düşmanlarına felaket musallat etme; yiyecek çıkarma-sofra açma, çöveni ejderha/yılan şekline sokma, bedduanın tutması, hastalıklardan oluşan vücut arızasını giderme, bereket getirme, rüyada görünme, değişik kalıplara girme, mekan aşma gibi motiflerle menkıbe/söylencelerde yerini almaktadır.

Yukarıda değerlendirilmeye çalışılan Hasan Basri ismiyle bilinen veli/ermişin yörede ne zaman yaşadığının kesin tarihleri itibariyle bilinmesi, çevresinde yaşayanlar için önemli değildir. Ancak bereket , bolluk, şifa dileklerinde bulunurken, orada kendilerini rahatlık duygusu içerisinde hissetmelerinin yanında hem sosyal/kültürel, hem de sosyal psikolojik bir doyumun sağlanması ve veliye duyulan saygının devamlılığında kendi duygularını da yaşamalarıdır. Onlar için önemli olan Hasan Basri adlı veliyi kendilerine çok yakın hissetmeleridir. Bir dileklerinde, hastalıklarına umar aramada, gelin getirmede, askere-gurbete gitmede ve bereket-bolluk vs. gibi isteklerinde… yani yılın bir çok gününde türbeyi ziyaretlerinde yaşadıkları dostluk, birliktelik ve dileklerinin yerine gelmesi yönlü kültürel-psikolojik haz ve doyumun sağlanması bakımından bu durum, toplumsal çevredeki algılama ve değerlendirmenin bir yansıması olarak ortaya çıkmaktadır. Böylece ziyaret/yatır kültü çevresinde oluşmuş ve oluşmakta olan söylenceler/menkıbeler, törensel uygulama ve pratikler de fonksiyonlarını kuşaklara taşıyarak devam edecektir.

Resim:1 Hasan Basri Türbesi (1986 Yılı Öncesi-Korucuk Köyündeki Türbe)
(Celal YALVAÇ Arşivi)

Resim :2 Türbe-Mezarın Korucuk’taki Yerinden Alınması Çalışması
(Celal YALVAÇ Arşivi)

Resim :3 Korucuk’tan Battalgazi’ye Türbe –Mezarın Taşınması(13 Ekim 1986 )
(Celal YALVAÇ Arşivi)

Resim: 4 Hasan Basri Türbesi (Battalgazi’ye Taşınma Sonrasında Yapılan Türbe)

YARARLANILAN KAYNAK KİŞİLER LİSTESİ

  1. Ş.Yıldırım, 1950 Doğ., İlkokul Mezunu, Ev Kadını, Malatya
  2. S.Yıldırım, 1941 Doğ., İlkokul Mezunu, Çiftçi, Malatya
  3. M.Şahin , 1916 Doğ., Okur-Yazar, Çiftçi, Malatya
  4. M.Tosun, 1938 Doğ., İlkokul Mezunu, Serbest Meslek, Malatya
  5. B.Yiğit, 1952 Doğ., Ünv. Mezunu, Memur, Malatya
  6. Türbe ziyaretine giden bir çok ziyaretçi ile de gürüşülerek anlatıları çalışmada yer almıştır.

KAYNAKÇA

ALPTEKİN, A.Berat : “Korucuk(Hasan Basri)”, Fırat Havzası Efsaneleri(Metinler). Kültür
Ofset, Antakya 1993
ANA BRİTANNİCA : Cilt:10, s.428-429
ARAZ, Nezihe : Anadolu Evliyaları. 7.bsk., Atlas Kitabevi, İstanbul 1984
ARTUN, Erman : “Adana Yağmur Yağdırma Törenlerinde Boğa Dede, Bulut Dede ve Tosun
Dede Kültü”, I.Uluslararası Türk Dünyası Eren ve Evliyaları Kongresi
Bildirileri. Ankara 1998
AŞAN, M.Beşir : “Fırat Kenarında Bir Horasan Ereni Şeyh Ahmet Dede”, I.Uluslar arası
Türk Dünyası Eren ve Evliyaları Kongresi Bildirileri. Ankara 1998
BALİ, Muhan : “Erzurum’un Manevi Mimarları’nın Anadolu Evliyaları İle İlgisi”,
I.Uluslararası Türk Dünyası Eren ve Evliyaları Kongresi Bildirileri. Ankara
1998
Battalgazi Belediyesi İlçe Tanıtım Kitabı ve Çalışma Raporu. Yeni Malatya Gazetesi Tesisleri,
Malatya 1997
BORATAV, P. Naili : Türk Folkloru (100 Soruda). Gerçek Kitabevi, 2.bsk., İstanbul 1984
CUMHURİYET ANSİKLOPEDİSİ : S.1618
ÇORUHLU, Yaşar : Türk Mitolojisinin Abc’si. Kabalcı Yayınevi, İstanbul 1998
ERGİNER, Gürbüz : Kurban: Kurbanın Kökenleri ve Anadolu’da Kanlı Kurban Ritüelleri.
Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1997
ERÖZ, Mehmet : “Türk Boylarında Kansız Kurban Geleneği”. Türk Kültürü , XVIII.Yıl,
211-214. Sayı, Mayıs-Ağustos 1980
ESKİCİ, Bekir : Eski Malatya’daki Türk- İslam Eserleri. Ankara Ünv., Sosyal Bilimler
Enstitüsü Sanat Tarihi A.B.Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Ankara 1993
FEYZİLİ, H.Tahsin : İslamda ve Diğer İnanç Sistemlerinde Oruç- Kurban. M.Eğitim Bak.
Yay.:757, İstanbul 1993
GÖKBULUT, G. Özden : “Hasan Dede ve Hasan Dede Türbesi” . Hacı Bektaş Veli Araştırma
Dergisi, Bahar’99/9 Ankara
GÜNAY, Umay : Türkiye’de Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi. Akçağ Yay., Ankara
1993
IŞIK, Adnan : Malatya 1830-1919. Kurtiş Matbaacılık, İstanbul 1998
İNAN, Abdülkadir : “Türklerde Demircilik Sanatı(Tarihte ve Folklorda)”, Makaleler ve
İncelemeler, II.Cilt, Ankara 1991
İSLAM ANSİKLOPEDİSİ : s.315-316
KAHTALI, Nesrin : Battalgazi’deki Ziyaretlerin Rivayetleri ve Bu Ziyaretlerin Halk
Hekimliğindeki Yeri. (Danışman: Öğr.Gör. M.YARDIMCI), İnönü Ünv.
Eğitim Fak., TDE Bölümü Dönem Ödevi Çalışması, 1988-1989 Malatya
KALAFAT, Yaşar : Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri. Türk Kül.Araş. Ens.
Yay.:112, Ankara 1990
KALAFAT, Yaşar : Anadolu Türk Halk Sufizmi: Zazalar, Kırmançlar ve Türkmenler (Erzurum
Ziyaret Yerlerinin Tasnifi ve Halk Bilimi İtibariyle Önemi). Avrasya Bir
Vakfı Yay.:3, İstanbul 1997

KALAFAT, Yaşar : Kuzey Azerbaycan- Doğu Anadolu ve Kuzey Irak’da Eski Türk Dini İzleri-
Dini Folklorik Tabakalaşma. Kültür bakanlığı Yay., Ankara 1998
KALAFAT, Yaşar : “Türkiye’de Halk İnançları ve Alevilik”, . Hacı Bektaş Veli Araştırma
Dergisi, Bahar’99/9 Ankara
KAYGUSUZ, İsmail : Bir Doğu Anadolu Köyünün Kültürel Geçmişi Üzerinde Araştırma, Onar
Dede Mezarlığı ve Adı Bilinmeyen Bir Türk Kolonizatörü Şeyh Hasan
Oner. Arkeoloji ve Sanat Yay., İstanbul 1983
OCAK. A. Yaşar : Türk Halk İnançlarında ve Edebiyatında Evliya Menkıbeleri. Başbakanlık
Basımevi, Ankara 1983
OCAK. A. Yaşar : Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menakıbnameler (Metodolojik Bir Yaklaşım).
Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1992
ONARLI, İsmail : “Şeyh Hasan Ocağı ve Aşireti”, Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Kış’99/12
ORAL, M. Zeki : “Malatya Kitabesi ve Tarihi”, III. Türk Tarih Kongresi. Ankara 1949
OYTAN, M. Tevfik : Bektaşiliğin İç Yüzü, Cilt: 1-2, 8.bsk., İstanbul 1988
ÖRNEK, S. Veyis : Sivas ve Çevresinde Hayatın Çeşitli Safhalarıyla İlgili Batıl İnançların ve
Büyüsel İşlemlerin Etnolojik Tetkiki. Ankara Ünv. Yay., 2.bsk., Ankara
1981
ÖRNEK, S. Veyis : İlkellerde Din, Büyü,Sanat, Efsane (100 Soruda), 2. bsk., İstanbul 1988
ÖZDOĞAN, Mehmet : Aşağı Fırat Havzası 1977 Yüzey Araştırmaları. ODTÜ A.Fırat Projesi
Yay.:2, İstanbul 1977
ÖZEN, Kutlu : Divriği Evliyaları, Dilek Ofset, Sivas 1997
ÖZEN, Kutlu : “Divriği Yöresindeki Alevi-Bektaşi Türk Toplumunda Toprak Kültü
(Cöher)”, Halk Kültürü 1985
SEVGEN, Nazmi : “Efsaneden Hakikate”, Tarih Dünyası, Sayı:21, 1951
ŞAHİN, Hüseyin : “Alvar’dan Kabak Abdal Tekke Günü Geleneği”, V. Milletlerarası Türk
Halk Kültürü Kongresi Gelenek Görenek İnançlar Seksiyon Bildirileri,
Kültür Bak. Yay., Ankara 1997
ŞAHİN, Hüseyin : “Bir Anadolu Ereni : Kızıl Deli ( Malatya’da Kızıl deli Adı Çevresinde
Oluşan Kültürel Değerler)”,I.Uluslararası Türk Dünyası Eren ve Evliyaları
Kongresi Bildirileri. Ankara 1998
ŞAHHÜSEYİNOĞLU, H.Nedim : Anadolu Halk kültüründe İnanç Motifleri. Ayyıldız Yay.,
Ankara 2000
ŞENTÜRK, Ahmet : Özel Arşiv Notları, Malatya
ŞENTÜRK, A.- A.HELVACI- M.GÜLSEREN- M.A.CENGİZ : Malatyalı Gönül Sultanları.
Darendelinin Sesi Gazetesi Yay., Ankara 1991
Türkiye Halk Ağzından Derleme Sözlüğü : 3.Cilt (C-Ç), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1968
YALVAÇ, Celal : “Malatya Tarihinden Notlar”, Celal Yalvaç Özel Arşivi, Malatya
YALVAÇ, Celal : “Korucuk Baba Ziyareti” . Celal Yalvaç Özel Arşiv Notları, Malatya 1987
YİNANÇ, Refet- Mesut ELİBÜYÜK : Kanuni Dönemi Malatya Tahrir Defteri (1560). Gazi Ünv.
Yay.:31, Ankara 1983


(*) Malatya Müze Müdürlüğü Araştırmacısı, Antropolog.
(1) Çalışamızla ilgili tanıtım bilgileri ile Türbe’nin 1986 senesinde taşınması sırasındaki kazı çalışmasını belgeleyen fotoğraflar Celal
YALVAÇ Özel Arşivinden alınmıştır
(2) Refet YİNANÇ-Mesut ELİBÜYÜK: Kanuni Dönemi Malatya Tahrir Defteri (1560), Gazi Ünv. Yay. : 31,Ankara 1983, s.38
(3) Salnameler ile ilgili olarak bkz., Adnan IŞIK: Malatya 1830-1919, Kurtiş Matbaacılık, İstanbul 1998, s.203, 251, 281, 292, 351,
354,380,386.
(4) Mehmet ÖZDOĞAN: Aşağı Fırat Havzası 1977 Yüzey Araştırmaları, ODTÜ Aşağı Fırat Projesi Yayını, No: 2, İstanbul 1977, s.35-37
(5) Nazmi SEVGEN: “Efsaneden Hakikate”, Tarih Dünyası, sayı 21, 1951; konuyla ilgili karıştırmanın tartışıldığı bir araştırmadaki
görüşlerle ilgili olarak bkz., İsmail ONARLI: “Şeyh Hasan Ocağı ve Aşireti”, Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Kış’99/12, s.33-38
(6) Değerlendirmelerle ilgili olarak bkz., A. HELVACI, M. GÜLSEREN, M.A. CENGİZ, A. ŞENTÜRK: Malatyalı Gönül Sultanları,
Darendelinin Sesi Gazetesi Yay. , Ankara 1991, s.7; H.Nedim ŞAHHÜSEYİNOĞLU: Anadolu Halk Kütüründe İnanç Motifleri, Ayyıldız Yay. : 51,Ankara 2000, s.87-89
(7) Bkz. Dr. İsmail KAYGUSUZ: Bir Doğu Anadolu Köyünün Kültürel Geçmişi… , Arkeoloji ve Sanat Yay. , İstanbul 1983; İsmail
ONARLI : a.g.m. , s.25-50
(8) Muhammed Beşir AŞAN: “Fırat Kenarında Bir Horasan Ereni Şeyh Ahmet Dede, I. Uluslararası Türk Dünyası Eren ve Evliyaları
Kongresi Bildirileri (13-16 Ağustos 1998 Ankara), Ankara 1998, s.53-62
(9) Kırıkkale iline bağlı Hasan Dede beldesinde türbesi bulunan Hasan Dede (1489-1596), bkz.,Güler Özden GÖKBULUT: “Hasan Dede
ve Hasan Dede Türbesi”, Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Bahar’99/9, s.101
(10) Hasan Basri (642-728)… İslam Ansiklopedisi, s.315-316; Ana Britannica, Hasan Basri Maddesi, Cilt:10, s.428-429; Cumhuriyet
Ansiklopedisi, Hasan El-Basri Maddesi, s.1618; M. Tevfik OYTAN: Bektaşiliğin İç Yüzü, Cilt:1-2, 8. Bsk., İstanbul 1988, s.352
(11) Malatya Emirlerinden Melik Sunullah bin Melik Nasrullah Bey(Vefatı h.718) ‘in oğullarından Şeyh Hasan Bey.
(12) Erzurum’un Hasan Basri Mahallesinde bir Selçuklu kadın türbesi(13.yy.) vardır. Adı Rabia Adeviye Sultan olarak anılan
kadınla H.Basri üzerine oluşturulmuş menkıbeye bkz., Nezihe ARAZ: Anadolu Evliyaları,, 7.bsk., İstanbul 1984, s.111-124
(13) Adlar yönüyle yapılacak olan değerlendirme ileriki bölümlerde ele alınacağından, burada sadece giriş kapsamında kısa bilgi
verilmekle yetinilmiştir.
(14) Hasan Basri’nin Erzurum tarafından Malatya’nın Korucuk Köyüne gelişi ve yemek sofrası açmasıyla ilgili olarak , motif bakımından
biraz farklılık taşıyan iki rivayet daha bulunmaktadır. Anlatıların biricisinde Yemek çıkarma söylencesi 5-6 arkadaşın hacca giderken
yaşanmış olarak anlatılırken, diğer anlatı da ise hem Erzurum’dan Korucuk’a gelişinde yaşanan olayda hem yemek çıkarma
rivayetinde farklı motifler bulunur. Bir rivayette demir asasını gideceği mekana savurma varken diğerinde bundan söz
edilmemektedir. Basra’dan gelirken Fırat boylarını irşat ederek Korucuk’a üç arkadaş olarak geldikleri Türbenin 1986 da taşındığı
yeni yerinde anlatılan bir başka söylence olarak karşımıza çıkar. Bunların değerlendirilmesi 4. Bölümde yapılacaktır.

(15) M. Tevfik OYTAN: a.g.e. , s.351-352, 364; İslam Ansiklopedisi, s. 315-316; Ana Britannica, Cilt:10, s.428-429
(16) Konu, çalışmamızın değerlendirme bölümünde diğer verilerin karşılaştırılması yönüyle ele alınacaktır.
(17) Kabrin açılması sırasında hazır bulunan Araştırmacı-Gazeteci Celal YALVAÇ’ın anlatımı ve çektiği fotoğraflarda da belirtilen durum
gözlemlenmiştir. Kabrin açılışını video kayıttan izleyen Araştırmacı Nedim ŞAHHÜSEYİNOĞLU ise aynı izlenimlerini kitabında
aktarmıştır.(bkz. , Nedim ŞAHHÜSEYİNOĞLU: a.g.e. , s.88-89).Kendisiyle yaptığımız görüşmede YALVAÇ’ın belrttiğine göre
mezarın eşilmesi esnasında video kayıt yapılmadığını, adı geçen yazarın video kayıta aktarılmış fotoğrafları izlemiş olabileceğidir.
(18) Anlatıya göre 50-60 sene öncesinde Hasgül Dede ismindeki kişi Tokat yöresine gider. Orada tanıştığı birisi onun nereli olduğunu
öğrenince “Nasıl ? Oralarda daha fırtına eserken gemi iskelesinde dumanlar kalkıyor mu? Hala yağmur az mı yağıyor…” gibi sorular
sorduğu anlatılmaktadır. Bu anlatıdan hareketle de, köyden büyük bir göçün olduğu açıklanmaktadır.
(19) Belirtilen söylence ve varyantlarına “Söylenceler” bölümünde yer verilmiştir.
(20) Kaynakların anlatımına göre; bir babanın beş kardeşi ve kendinin de bir oğlu olduğu düşünüldüğünde, haftanın toplam kalış süresi
önce beşe, sonrada babaya ait olan hizmet süresi oğlu ile beraber olunca ikiye bölünmüş olur.
(21) Teberik: Andaç olarak saygı duyulan, kötülük ve sıkıntıdan koruyacağına inanılan ve üzerinde ya da belli yerlerde taşınılan
eşya, bez, para vb. maddelere verilen ad.
(22) Kırklık: Koyunların yününü kırpmada kullanılan, demirden yapılmış, büyük ebatta bir çeşit makasa verilen ad.
(23) Araştırmacı Ahmet ŞENTÜRK ve Celal YALVAÇ’ın özel arşiv notlarından aktarılmıştır.
(24) Celal Yalvaç Özel Arşivi : “Korucuk Baba Ziyareti” konulu çalışma notları, Malatya 1987.
(25) H.Nedim ŞAHHÜSEYİNOĞLU: a.g.e., s.87-89
(26) Battalgazi Belediyesi İlçe Tanıtım Kitabı ve Çalışma Raporu, Y.Malatya Gazetesi Tesisleri, Malatya 1997, s.42
(27) A.ŞENTÜRK , A.HELVACI, M.GÜLSEREN, M.A.CENGİZ: a.g.e., s.77
(28) Bkz., H.Nedim ŞAHHÜSEYİNOĞLU: a.g.e., s.88-89
(29) Nesrin KAHTALI: Battalgazi’deki Ziyaretlerin Rivayetleri ve Bu Ziyaretlerin Halk Hekimliğindeki Yeri , (Çalışmayı Yöneten:
Öğr.Gör.M.YARDIMCI) , İnönü Ünv., Eğitim Fak.i, TDE Bölümü Dönem Ödevi Çalışması, 1988-1989 Malatya, s.16
(30) A.Berat ALPTEKİN : “Korucuk (Hasan Basri) “, Fırat Havzası Efsaneleri(Metinler), Kültür Ofset, Antakya 1993, s.53-54
(31) Konuyla ilgili geniş bilgi ve karşılaştırmalar için bkz., İsmail ONARLI: a.g.m., s.25-50 ; Celal YALVAÇ Özel Arşivi, “Malatya
Tarihinden Notlar”.
(32) Daha geniş bilgi için bkz., Nazmi SEVGEN: a.g.m.
(33) Adı geçen köyde kapsamlı araştırmalar yapmış olan M. Beşir AŞAN’ın çalışmasına bkz., M.Beşir AŞAN: “ Fırat Kenarında Bir
Horasan Ereni Şeyh Ahmet Dede”, I.Uluslararası Türk Dünyası Eren ve Evliyaları Kongresi Bildirileri (13-16 Ağustos 1998)
Ankara 1998, s.53-62
(34) İsmail KAYGUSUZ : Bir Doğu Anadolu Köyünün Kültürel Geçmişi Üzerine Bir Araştırma : Onar Dede Mezarlığı ve Adı
Bilinmeyen Bir Türk Kolonizatörü Şeyh Hasan Oner, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 1983, s.11-31
İsmail ONARLI: a.g.m., s. 25-50
(35) Nazmi SEVGEN: a.g.m.
(36) İsmail ONARLI : a.g.m., s.33
(37) İsmail ONARLI : a.g.m., s.33-37
(38) Güler Özden GÖKBULUT : a.g.m., s.101
(39) Nezihe ARAZ : Anadolu Evliyaları, Atlas Kitabevi, 7. bsk., İstanbul 1984, s.111-124; konuyla ilgili olarak bkz., Muhan BALİ:
“Erzurum’un Manevi Mimarları’nın Anadolu Evliyaları İle İlgisi”, I. Uluslararası Türk Dünyası Eren ve Evliyaları Kongresi
Bildirileri, Ankara 1998, s.66-67
(40) M. Zeki ORAL : “Malatya Kitabesi ve Tarihi” , III. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1949, s.434-440 ekli secere.
(41) Celal YALVAÇ : “Korucuk Baba Türbe ve Ziyareti”, Özel Arşiv Notları, Malatya.
(42) Nefise Hatun ve Emir Ömer hakkında geniş bilgi için bkz., Bekir ESKİCİ: Eski Malatya’daki Türk-İslam Eserleri, Ankara Ünv.,
Sosyal Bilimler Enstitüsü. Sanat Tarihi A.B.D., Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1993, s.67-68 ve s.108.
(43) Refet YİNANÇ-Mesut ELİBÜYÜK : a.g.e., s.38.
(44) Malatya’da Melik Sunullah ailesinden Tokat’a yapılan göç hakkında bkz. M.Zeki ORAL : a.g.e., s.434-440
(45) Hüseyin ŞAHİN: “Bir Anadolu Ereni: Kızıl Deli (Malatya’da Kızıl Deli Adı Çevresinde Oluşan Kültürel Değerler)”, I. Uluslararası
Türk Dünyası Eren ve Evliyaları Kongresi Bildirileri, Ankara 1998, s.528.
(46) A. Yaşar OCAK : Türk Halk İnançlarında ve Edebiyatında Evliya Menkabeleri, Başbakanlık Basımevi, Ankara 1983, s.6
(47) A. Yaşar OCAK: a.g.e., s.2
(48) Kutlu ÖZEN : Divriği Evliyaları, Dilek Ofset, Sivas 1997, s.15-17
(49) Erman ARTUN : “Adana Yağmur Yağdırma Törenlerinde ‘Boğa Dede, Bulut Dede ve Tosun Dede Kültü” , I. Uluslararası
Türk Dünyası Eren ve Evliyaları Kongresi Bildirileri, Ankara 1998, s.45
(50) P.Naili BORATAV : Türk Folkloru(100 Soruda), Gerçek Yayınevi, 2.bsk., İstanbul 1984, s.40
(51) Yaşar KALAFAT : “Türkiye’de Halk İnançları ve Alevilik”, H.Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Bahar’99/9, Ankara s.16-17
(52) A.Yaşar OCAK : Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menakıbnameler (Metodolojik Bir Yaklaşım) Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara
1992, s.20
(53) Veli tiplerinin neye göre sınıflandırılıp tanımlanacağı konusu ile “Gazi-savaşçı veli tipi” açıklaması için bkz., A.Yaşar OCAK: a.g.e.,
s.18-26
(54) Ritüeller ve özellikle de kanlı kurban ritüeli konusunda bkz.; Gürbüz ERGİNER: Kurban: Kurbanın Kökenleri…, Yapı Kredi Yay.,
İstanbul 1997, s.41
(55) Türk menkıbelerinde motifler ve içerdiği anlamlar konusunda geniş bilgi için bkz..; A.Yaşar OCAK: a.g.e., s.70-76
(56) Konunun belirtilen örnekler yönüyle değerlendirildiği çalışmaya bkz.; Hüseyin ŞAHİN : “Alvar’da Kabak Abdal Tekke Günü
Geleneği “, V.Milletlerarası Türk Halk Kültürü…, Ankara 1997, s. 396-402
(57) Örneklemeler açısından bkz. Yaşar KALAFAT : Doğu Anadoluda Eski…, Ankara 1995, s.50-51
(58) P.Naili BORATAV : a.g.e., s.65-66

(59) Abdülkadir İNAN : “Türklerde Demircilik Sanatı…”, Makaleler ve İncelemeler, II. Cilt, Ankara 1991, s. 229-231
(60) Türkiye Halk Ağzında Derleme…; Ankara 1968, s.1296
(61) Yaşar ÇORUHLU : Türk Mitolojisin Abc’si, İstanbul 1998, s. 186-190
(62) Yaşar KALAFAT : Kuzey Azerbaycan- Doğu Anadolu ve …, Ankara 1981, s.50
(63) Yaşar KALAFAT : Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Ankara 1990, s.97
(64) A. Yaşar OCAK : a.g.e., s.34
(65) Örneklerin karşılaştırılması hakkında bkz., Hüseyin ŞAHİN: a.g.m., s.396-402
(66) Daha geniş bilgi için bkz. , Yaşar KALAFAT : Kuzey Azerbaycan-Doğu Anadolu ve… , Ankara 1998, s.107

(67) Ad koyma konusunda bkz. , S. Veyis ÖRNEK : Sivas ve Çevresinde …, Ankara 1981, s.52
(68) Yaşar ÇORUHLU : a.g.e., s.143-144
(69) Cöher ile ilgili uygulama için bkz. , Kutlu ÖZEN : “Divriği Yöresindeki Alevi-Bektaşi Türk Toplumunda…” ,Halk Kültürü 1985,
s.59-63
(70) Taşla ilgili uygulamalara örnek için bkz. , Yaşar KALAFAT : Anadolu’daki Türk Halk Sufizmi…, İstanbul 1997, s.46
(71) Majik/Büyüsel anlamla yüklü aktarımlar ve değerlendirmeler için bkz., S. Veyis ÖRNEK : İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane (100
Soruda) , Gerçek Yayınevi, 2. bsk. , İstanbul 1988, s.133-150
(72) Türk Hayatında başlangıçtan itibaren ölünün bulunduğu veya gömüldüğü yerde mum yakma adeti vardır. Işık ve ateş, kişileri
karanlığın temsil ettiği kötülüklerden korumakta , temizlemektedir. (Bu inançla ilgili bkz., Yaşar KALAFAT : Doğu Anadolu’da
Eski Türk İnançlarının İzleri, Ankara 1990, s.109)
(73) Göktanrı inancında “Ana Maykıl” olarak açıklanan iye; eski Türk inançlarında savaşan Türklere yardım eden bir ruh olarak
bilinirken, günümüzde Türklere yardım için cepheye giden kutsal balıklar veya bilinmeyen ulu kimseler olarak görülebilmektedir.
(Konuyla ilgili bkz., Yaşar KALAFAT : Kuzey Azerbaycan-Doğu Anadolu ve …, Ankara 1998, s.44-47)
(74) Rüyalarla ilgili bkz., Umay GÜNAY : Türkiye’de Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Ankara 1993, s.80-91
(75) Umay GÜNAY : a.g.e., s.91
(76) Gürbüz ERGİNER : a.g.e., s.15-16
(77) Adak : Adanmış şey, ahd olunan şey; ahd ve nezretmek. (Geniş bilgi için bkz., H. Tahsin FEYİZLİ : İslanmda ve Diğer İnanç
Sistemlerinde… , İstanbul 1993, s.66-153
(78) Mehmet ERÖZ : “Türk Boylarında Kansız Kurban Geleneği”, Türk Kültürü, 211-214. sayı, 1980, s.18
(79) Yaşar KALAFAT : Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Ankara 1990, s.96
(80) A. Yaşar OCAK : a.g.e., s.70-96

İLGİLİ YAZILAR
spot_img

Bizden Seçmeler