Gülbank
Alevi-Bektaşi inanç ve kültür dairesi içerisinde gülbanklar, ritüel temelli edebî formlardır. Gülbanklar, ritüel yapılar içerisinde her türlü pratiğin söz aracılığı ile kutsanmasını sağlar. Alevi-Bektaşi teolojisine ait unsurların belirli bir ahenk yapısı içerisinde, istek ve dilek iletme amaçlı ifadelerle birlikte yer aldığı bu örnekler, ritüel yapıları içerisinde, inanç önderleri tarafından söylenebilir. Yakarma, methiye, dilek ve istek bildiren gülbanklar, Alevi-Bektaşi ritüellerinde hemen her aşamada söylenen, estetize edilmiş yapılardır. Alevi-Bektaşi ritüel bağlamlarında başvurulan diğer dua yapıları gibi gülbanklar da kutsal alanla iletişime geçme amacıyla sarf edilir.
Gülbank ve tercüman örnekleri bakımından oldukça zengin bir külliyata sahip olan Alevi-Bektaşi geleneğinde neredeyse hemen her tören için ayrı bir gülbank mevcuttur. İkrâr, sünnet, aşure, nevruz, ad koyma, lokma, defin, çerağ gülbankları bunlardan bazılarıdır (Uzun, 1996: 234). Daha önce de belirttiğimiz gibi gülbanklar, Alevi-Bektaşi inanç önderleri tarafından ritüel bağlamlarında istek ve dileklerin Tanrı’ya ulaştırılması amacıyla icra edilen; genellikle doğrudan yahut dolaylı biçimde söz ya da eylemle iletilen bir talebe karşılık söylenen; iyi dilek iletme, kut kazandırma, hayır dileme gibi amaçlarla kurulan; ritüel yapılarına göre içeriği değişebilen; nazma yaklaşan sistemli bir yapı üzerine inşa edilen; ahengli ve ritmik bir söyleyişe sahip hayır dua metinleridir. Çalışmamızın odağını teşkil eden gülbangın neliğine ilişkin çeşitli araştırmacıların görüş ve değerlendirmelerine önceki bölümde yer verilmesi dolayısıyla bu aşamada kısa bir bilgilendirme yapılarak Alevi-Bektaşi inanç dairesi içerisinde ritüelik bağlamlarda gülbangın yeri ve konumuna odaklanılacaktır.
Alevi-Bektaşi Ritüellerinde Gülbank
Alevi-Bektaşi inanç ve kültür dairesi içerisinde gülbanklar, ritüel temelli edebî formlardır. Gülbanklar, ritüel yapılar içerisinde her türlü yapıp etmenin söz aracılığı ile kutsanmasını sağlar. Alevi-Bektaşi teolojisine ait unsurların belirli bir ahenk yapısı içerisinde, istek ve dilek iletme amaçlı ifadelerle birlikte yer aldığı bu örnekler, ritüel yapıları içerisinde, inanç önderi olan dedeler tarafından söylenebilir. Yakarma, methiye, dilek ve istek bildiren gülbanklar, Alevi-Bektaşi ritüellerinde hemen her aşamada söylenen, estetize edilmiş yapılardır. Alevi-Bektaşi ritüel bağlamlarında başvurulan diğer dua yapıları gibi gülbanklar da kutsal alanla iletişime geçilmesini sağlamak ve karşılıklı bir iletişimin malzemesi olmak gibi işlevler üstlenirler. Gülbanklar, mecliste bulunan inananlar adına söz alan inanç önderi tarafından söylenir ve bittiğinde “Allah Allah!” nidaları ile karşılanır.
Toplumsal bir varlık olan insanın istek ve dileklerinin birlikte yaşadığı, aynı inanç dairesi içerisinde bulunduğu başka insanları da ilgilendirmesi kaçınılmazdır. Toplu verilen dualar, birlikte icra edilen ritüellerin bir parçası konumunda olup inanç önderi olarak kabul edilen kimseler tarafından söylenen dualardır. Toplu verilen dualarda, talepte bulunan kişi ile talebin iletileceği “kutsal güç” arasında bir aracının yer alması durumu söz konusudur. Alevi-Bektaşi inanç sistemi içerisinde Tanrı’ya yakarışın temsil gücü üzerinde uzlaşılan bir kimse aracılığıyla yapılıyor olması, söz konusu yapının eski Türk inanç sistemine uygun bir yapı gösterdiğinin kanıtıdır. Şamanist yöntemde de kam, şaman şeklinde adlandırılan kimseler aracılığıyla iyi ya da kötü ruhlarla iletişime geçilmiştir. Özellikle diğerlerinden daha güçlü ve daha büyük ruhlarla kurulacak iletişimde, sıradan olmayan, kutsalın bilgisiyle donatılmış bir kimsenin yardımı elzemdir.
Alevi-Bektaşi ritüellerinde gülbank, geleneksel bir yapı ve işleyişin sürmesinde önemli ve taşıyıcı metinler olma özelliği göstermektedir. Kuruluşlarında estetik özelliklerin ve sanat kaygısının göze çarptığı gülbanklar, ritüelik yapılarda üretilen ve icra edilen yapılardır. Bu bağlamda, gülbank metinlerinin doğru anlaşılması noktasında, parçası oldukları performans sürecinin de mercek altına alınması gerekmektedir. Alevi- Bektaşiliğin geleneksel kodlarının oluşması hususunda önemli referans noktaları teşkil eden gülbankların ritüelik bağlamlarda çeşitlenmesi, farklı şekillerde icra edilmesi, iletişimsel bir görsel düzeneğin parçası olmalarından ileri gelir. Ritüel düzeni içerisinde, hangi gülbangın hangi aşamada, hangi pratiğe karşılık söyleneceği ve kime söyleneceği, geleneksel yapı tarafından önceden tayin edilmiş durumdadır. Gülbanklar; belirli kalıp yapılar, tekrarlar, söz sanatları ve değişmez anlam boyutları ile bağlam içerisindeki anlamları göz önünde bulundurulduğunda bağlam içerisinde anlam kazanan örneklerdir. Buradan hareketle bağımlı bir tür olma özelliği gösteren gülbank türüne ait örnekler ancak ritüelik bağlam içerisinde, inanç önderleri tarafından söylenmeleri halinde işlevsel özellik kazanmaktadır.
Gülbanklar, Alevi-Bektaşi inanç ve kültür dairesi çerçevesinde ortaya konulan çeşitli ritüelik bağlamlarda kullanılan dua metinleridir. Gülbankları diğer dua türlerinden ayıran, yapısal özellikleri ve içeriği gibi türe ait özelliklerin dışında; icracısının temsil gücü barındırıyor olması ve sarf edildiği bağlamın ritüelik bağlam olma zorunluluğudur. Alevi-Bektaşi ritüel evreni çerçevesinde hangi dua metinlerinin gülbank niteliği taşıdığı, hangilerinin taşımadığı yönündeki değerlendirmemizde referans noktalarımız bu hususiyetler olmuştur.
Alevi-Bektaşi ritüel evreninde gülbanklar, kutsanma talebinin kut taşıdığına inanılan inanç önderleri aracılığı ile Tanrı’ya iletilmesinin sağlayıcısı olan dua metinleridir. Cem ritüelleri başta olmak üzere, inanç önderinin katılımı ve yönlendirmesi ile gerçekleştirilen tüm Alevi-Bektaşi ritüellerinde, gülbankların varlığına başvurulduğu tespit edilmiştir. Bu noktada, gülbankların cem ritüelleri bağlamında hangi aşamalarda, nasıl ve hangi başlıklar altında icra edildiklerini idrak etmek için, hizmetlerle ilişkili olarak tanzim edilen gülbanklara ve ritüelik akışta hizmet aşamalarının dışında verilen gülbanklara odaklanmak yerinde olacaktır. Gülbankların kullanıldığı ritüelik aşamalar, bağlam içerisindeki akışla ilgili bilgilendirme yapılarak verilecek; bu sayede gülbankların söz konusu aşamadaki işlevleri ve karşılıkları, söz ve eylem bütünlüğü çerçevesinde anlaşılmaya çalışılacaktır.
Cem ritüellerinde icra edilen hizmet ve hizmet aşamalarınının dışında verilen gülbank türlerine ilişkin bilgilendirme yapıldıktan sonra, ritüellerin içeriklerine uygun olarak, tematik yapıda biçimlenmiş gülbank türleri ele alınacaktır. Ardından, diğer Alevi-Bektaşi ritlerinin de söze dayalı ritüelik malzemeleri arasında yer alan gülbankları mercek altına alma noktasında, geçiş dönemlerine odaklanılacak; doğum, ölüm, evlilik, sünnet olguları etrafında oluşan gülbanklara ilişkin bilgilendirme yapılacaktır. Bu bilgilendirmeler yapılırken gülbank çeşitleri, alan araştırmasında elde edilen gülbanklar ile örneklendirilmiş; örnek sayıları, metinlerin çalışmanın sonuna eklenecek olması dolayısıyla sınırlı tutulmuştur.
Cem Ritüelleri Merkezli Gülbanklar
Cem ritüellerinde dedeler tarafından ritüelin başından sonuna dek hemen her aşamada çeşitli gülbanklar söylenir. Cemin başlatılmasından hizmet sahiplerinin dualanmasına dek cem ritüeli süresince her türlü yapıp etme, inanç önderi tarafından gülbanklar ile kutsanır. Her erkân için söylenmesi gereken belirli gülbanklar mevcuttur. Ocaklar arası ritüelik farklılıklar, icra dinamikleri, cemin içeriği gibi değişkenlere göre çeşitlenmekle birlikte, cem ritüelinin her aşamasında verilmesi gereken gülbangın semantik içeriği, gelenek tarafından tayin edilmiştir.
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, gülbanklar, ritüel kaynaklı formlardır. Alevi- Bektaşi ritüel evreninde gülbanklar, kutsanma talebinin kut taşıdığına inanılan inanç önderleri aracılığı ile Tanrı’ya iletilmesinin sağlayıcısı olan dua metinleridir. Bu sebeple, kullanıldıkları ritüelik bağlamları göz önünde bulundurularak incelenmeleri gerekir. Buradan hareketle Alevi-Bektaşilerin temel ibadet yapısı olan cem ritüellerinde gülbankların hangi aşamalarda, ne şekilde icra edildiklerine odaklanılacaktır. Öncelikle, hizmetlerle ilişkili olarak tanzim edilen gülbanklara yer verilerek hizmetlerin içerikleri ile gülbanklar arasındaki semantik bağ anlaşılır hâle getirilmeye çalışılacaktır. Daha sonra, ritüelik akışta hizmetlerin dışında verilen gülbanklara temas edilecektir. Cem içeriklerindeki çeşitlenmeler dolayısıyla ritüelik akışa eklenen ve ilgili cemin içeriğine uygun bir biçimde tematik olarak tanzim edilmiş gülbank örneklerine de “Cem Ritüellerinin İçeriğine Göre Değişen Gülbanklar” başlığı altında yer verilecektir.
Gülbankların kullanıldığı ritüelik aşamalar, bağlam içerisindeki akışla ilgili bilgilendirme yapılarak verilecek, bu sayede gülbankların söz konusu aşamadaki işlevleri ve karşılıkları, söz ve eylem bütünlüğü çerçevesinde anlaşılmaya çalışılacaktır. Bu bilgilendirmeler yapılırken gülbank çeşitleri alan araştırmasında elde edilen gülbanklar ile örneklendirilecek, örnek sayıları, metinlerin çalışmanın sonuna eklenecek olması dolayısıyla sınırlı tutulacaktır.
Hizmet Gülbankları
Alevi-Bektaşi inanç sistemi içerisinde hizmet, talibin nefsini köreltmek ve yaratıcıya ulaşmak için bir mürşidin yönetiminde yerine getirdiği belirli görevlere verilen genel isimdir. Alevi-Bektaşi cemlerinde on iki hizmet yer alır. Hizmet sayısının on iki olmasının sembolik dayanağı, On İki İmamların hatırasını yaşatma isteğidir. Cemdeki hizmetlerin sorumluları, “hizmet erleri” yahut “hizmet sahipleri” olarak anılır (Korkmaz, 2016: 324). “Hizmet” şeklinde anılan tüm yapıp etmeler, belirli kaidelere bağlıdır. Ritüelik bir düzen içerisindeki yerine getirilen hizmetlerin her birinin mitik ve sembolik anlamsal arka planları mevcuttur.
Cem ritüeli bağlamında yer alan sarf edilen her sözün, kullanılan her türlü araç gerecin, anlamlı bir ritüelik kompozisyon oluşturulması noktasında payı vardır. Kutsal bir deneyim içeren bu kompozisyonun oluşması için, gelenek içerisinde yeri olan parçaların bir araya gelmesi yeterli değildir; bu parçaların, ritüel düzenine uygun konumlanması, gelenek tarafından tayin edilen bir şekilde sıralanması, söz ve müzik ile kutsanması gerekir. Gülbanklar de kut taşıdığına inanılan dedenin sahip olduğu gücü söz ile taliplerle paylaşmasının yoludur. Hizmetlerin ritüel bağlamı içerisindeki önem ve işlevleri, kurulan gülbanklar ile tesis edilir. Dede, hizmetin başında ve/veya sonunda, uygun ve sihirli ifadeler ile ibadetin kabulünü diler. Hizmet sahibinin bu eylemi doğrudan gerçekleştirmesi uygun ve yeterli değildir; kutsal alanla iletişimde kut sahibi olan bir kimsenin aracı olması gerekir.
Hizmet sahibi tarafından hizmetin görülüp tamamlanmasının ardından inanç önderi tarafından hizmet erine verilen duaya “hizmet gülbangı” denir. Hizmet gülbangının verilebilmesi için talibin cemde hizmet görmüş olması gerekir. Cem ritüelinde yer alan hizmet sahiplerini şöyle sıralamak mümkündür: dede, rehber, gözcü, çerağcı, zâkir, carcı, sakka, kurbancı, pervane, peyk, iznikçi, bekçi.
Cem ritüelinde görülen hizmetlerin her birinin ayrı içerikleri, mitik ve teolojik anlamları mevcuttur. Yöre ve ocaklara göre isimlendirmelerinden içeriklerine, çeşitli farklılıklar arz etmekle birlikte Alevi-Bektaşi geleneksel yapısını da göz önünde bulundurarak etrafında gülbank oluşan hizmetleri şu şekilde sıralamamız mümkündür: Dedelik hizmeti, rehberlik hizmeti, peyik hizmeti, kapıcı hizmeti, gözcü hizmeti, kurban hizmeti, sofra/lokma hizmeti, zakirlik hizmeti, çerağ hizmeti, car hizmeti, el suyu hizmeti, post hizmeti, dolu hizmeti, semah hizmeti, sakka suyu hizmeti.
Hizmet gülbankları, yalnızca hizmet sahibi etrafında oluşmuş yapılar değildir. Kimi hizmetlerde, içerikleri dolayısıyla, hem hizmet sahibinin hem hizmetin kendisinin yahut hizmetin görülmesine aracı olan içeriğin dualanması söz konusudur. Bu gerekçeyle hizmetlerin ritik aşamalar olarak ele alınıp kendi içlerinde detaylandırılmalarının daha doğru olacağı açıktır. Bu doğrultuda, yapılan alan araştırmasında, hizmet içeriklerine, hizmet pirlerinin isimlerine, hangi aşamalarda hangi gülbankların verildiğine ilişkin elde edilen verileri, ritüel sırasına uygun biçimde, yapı içerisindeki canlı örnekler ile birlikte sunmayı uygun görüyoruz.
Dedelik Hizmeti Gülbankları
Dedelik kurumu, Alevi-Bektaşi inanç yaşantısında olduğu kadar, kültür hayatında da belirleyici olan bir kurumdur. Dedelik hizmetinden sorumlu olan kişi, , “dede” unvanı ile anılır. Dedelik, Alevilikte soy güdülen, babadan oğla geçen bir silsile şeklinde varlığını sürdürür. Alevi inanç, kültür ve toplum yaşantısı içerisinde son derece etkili ve önemli bir konumda olan dedeler, kimi ocak ve bölgelerde “pir” şeklinde de anılırlar. Dedeler, bağlı bulundukları ocak yapısı içerisinde, hiyerarşik olarak üstte yer almakta olup kendilerine tabi bulunan taliplerin dinî ve sosyal yaşantılarından sorumludurlar.
Kutsal alana doğrudan ulaşamayan mitik zihin, kutsalın bilgisine vakıf olmak için çeşitli nesnelere yahut şahıslara ihtiyaç duymuştur. Kutsal alanın mecazi eşiğinde konumlandırılan, inanç önderi statüsündeki bu yardımcılar, bâtıni uzamdan payına düşeni alan, mitik düşüncenin kutsiyet atfettiği figürler olmuştur. Dedelik, inançsal bir statü olmasının yanında, Alevilerin sosyal hayatında da karşılığı ve işlevi olan bir kurumdur. Doğan çocuğa dua verilmesinden ölünün defnedilmesine, nikâh kıyılmasından hanenin dualanmasına varana dek dedeler, kendilerine tabi olan talip topluluklarının günlük hayatlarında da inanç yaşantılarında oldukları oranda pay sahibidirler. Dedelik bu bağlamda, Alevi-Bektaşi inanç ve kültür hayatının sürdürülmesinde, son derece belirleyici ve etkin bir kurum olma özelliği gösterir.
Dedeler, cem ritüellerinin yöneticisi konumunda hizmet ederler. Ritüelin baştan sona icrası sırasında denetleyicilik ve yönlendiricilik görevi dedelerdedir. Bu bakımdan dedelik hizmeti, işlev açısından da cem ritüellerinin birincil öneme haiz hizmeti konumundadır. Her türlü hizmetin görülmesi aşamasında niyaz edilen dedenin kendisi değil, dedelik kurumunun bizzat kendisidir. Dedelik hizmeti, kutsal soydan geldiğine inanılan bir ocak dedesi tarafından görülebilir. Gülbank vermek de ancak ve ancak dedenin yapabileceği bir eylemdir.
Cem ritüelinde bulunan herkes, hizmet sahipleri başta olmak üzere, dededen icazet almak durumundadır. Yine cemde cem erenlerini dâra çekmek, gerekli durumda düşkün ilan etmek, gerekli durumda düşkünlüğü kaldırmak, vefat eden kişiyi dârdan indirmek, dedelik hizmetinin sorumluluk alanı içerisinde olan görevlerdir.
Dedeye gülbank, mürşit yahut rehber tarafından verilebileceği gibi Dede, hizmetini görmeye başlamadan önce, hem tercüman hem de gülbank olarak nitelendirebileceğimiz bir dua da verebilir:
“Allah Allah! Özüm dârda, yüzüm yerde, durdum Hakk’ın huzurunda. Ya Rabbi, erlerin, pirlerin nefesini, nüfuzunu üzerimden eksik etme. Beni doğruluktan, dürüstlükten ayırma. Eksikliğimi, noksanlığımı tamam et. Eda edeceğim bu ağır ve kutsal görevde benden hidayetini esirgeme; beni mahcup eyleme! Yapacağım bu hizmeti Aliyyel Murtaza’nın, Hüseyin-i Kerbela’nın dergâhına yaz. Nefes benden, himmet pirimiz, üstadımız Hünkâr Hacı Bektaş Veli’den ola. Gerçeklerin demine devranına Hü! Ya Allah, ya Muhammed, ya Ali!”(KK13)
Rehberlik Hizmeti Gülbankları
Rehberlik hizmetini gören kişi “rehber” şeklinde anılır. Rehberin de cem ritüeli içerisinde olduğu kadar, cem bağlamı dışında da önemli misyonları vardır. Rehber, cem ritüeli içerisinde dedeye en yakın kişidir ve dedeyi hizmete çağırma, onun duasını verme görevi rehberin görevleri arasındadır. Dededen sonra en yetkili ikinci kişi olma özelliği gösteren rehber, cem bağlamı içerisinde hizmet sahiplerini yönlendirme işlevi de üstlenir. Taliplerin bilgilendirilmesi, yönlendirilmesi noktasında da görev üstlenen rehberlik hizmeti, cem ritüeli bağlamı dışında da Alevi-Bektaşilerin sosyal yaşantılarında yeri ve hükmü olan kurumsal bir nitelik arz eder. Rehberlik postunun hizmet piri Hz. Ali olarak kabul edilir. Yola girmek isteyenleri yönlendiren, Hak yolundan haberdar eden hizmet sahibi, dedenin en yakınında yer alır ve ritüelin yönlendirilmesi noktasında pay sahibidir. Tarikata girmek isteyen talipleri eğiterek gerekli olgunluk düzeyine ulaşmalarını sağlamak da yine rehberin görevleri arasındadır.
Rehber, cem ritüelinin başında genellikle dedeyle birlikte gelip yerini alır. Önce dedenin postuna, sonra kendi postuna niyaz ederek yerine oturur. Dede, rehber ve zâkir, hizmetlerine başlamadan önce birbirleri ile de niyazlaşırlar. Gerekli durumlarda rehber, dedenin yerine komut verme yetkisine de haizdir. Hizmet sahiplerinin tamamına önderlik etmek, yol göstermek, gerektiğinde onlarla birlikte dâra durmak yine rehberin sorumluluk alanı içerisindedir. Rehbere verilen hizmet gülbangı, şu şekilde örneklendirilebilir:
“Allah Allah! Nur-u nebi, kerem-i Ali, pirimiz, üstadımız, Hünkâr Hacı Bektaş Veli. Hizmetlerin kabul ola, post daim ola, pirin Mikail’den şefaat bulasın. Hızır yoldaş, Ali baş ola! Hak, Muhammed, Ali sözünü üstün, kılıcını keskin eyleye! Gerçeğe Hü!” (KK23)
Peyik Hizmeti Gülbankları
Cem ritüelinin gerçekleşeceği yer ve zamanı, katılım gösterecek ilgili topluluğa bildirmekle görevli olan hizmet sahibi, “peyik” şeklinde anılır. Peyik hizmeti, geleneksel yapı çerçevesinde anlamlı sayılabilecek bir hizmettir. İletişim olanaklarının son derece sınırlı olduğu köy ve kasaba yaşantısında ibadetin tarih ve mekânı ile ilgili bilgilendirme yapmak üzere peyikler gönderilir, ritüele katılacak taliplerin haberdar olmaları sağlanırdı. Ancak şehirleşme ile birlikte artan iletişim olanakları, peyik hizmetinin ritüelik önemini yitirmesine sebebiyet vermiştir.
Peyik hizmetini gören kişi “peyikçi” olarak anılır. Peyik hizmetinin hizmet piri, Amr-ı Ayyar olarak kabul edilir. Peyikçi, dışarı hizmetlerinden sorumlu hizmet görevlileri arasında yer alır. Cem ritüelleri bağlamında peyikçi hizmetini gören talibe dede tarafından verilen gülbankları aşağıdaki gibi örneklendirmek mümkündür:
“Bismişah Allah Allah! Hayır hizmetlerin kabul ola. Hizmetinden hayır hasenat göresin. Hizmetin Cebrail Aleyhisselam’ın hizmeti ola. Erler pirler yanında, yardımcın ola. Haberlerin hayırlı ola. Darda zorda Hak, Muhammed, Ali yardımcın ola. Gerçek erenlerin demine Hü!” (KK23)
Kapıcı Hizmeti Gülbankları
Kapıcı hizmeti, cem ritüelinin yapıldığı yerin giriş çıkışından ritüelin güven içerisinde sürdürülmesine dek koruma ve gözetme ile ilgili sorumluluklar üstlenen hizmet sahibidir. Farklı yöre ve ocaklarda “kapıcı” yerine “bekçi”, “yasavur”, “pazvant”, “paçacı” gibi isimler de kullanılır. Kapıcı hizmetinin hizmet piri İmam Mehdi olarak kabul edilir.
Kapıcının geleneksel yapının sürdürüldüğü yörelerdeki bir diğer görevi, ceme katılım gösterenlerin evlerinin güvenliğini sağlamaktır. Yine yabancıların ceme girmesine engel olmak, yol düşkünlerini içeriye almamak kapıcının geleneksel Alevi- Bektaşi inanç yapısı içerisinde üstlendiği görevler arasındadır. Özellikle Alevi- Bektaşilerin üzerinde inançsal baskıların baş gösterdiği dönemlerde ibadetin tehlikelerden uzak yapılmasını sağlamak da yine kapıcının görevleri arasında yer almıştır. Şehirleşme ile cem ritüelinin cem evlerinde tertip edilmeye başlanmasıyla birlikte bu görev son bulmuş, kapıcının görev alanı kapı ve çevresi ile sınırlı kalmıştır. Cemin tertip edildiği mekâna giriş çıkışların düzenli ve sorunsuz yapılmasını sağlamak, cem mühürlendikten sonra giriş – çıkışı engellemek yine kapıcının sorumluluğundadır.
Çeşitli yöre ve ocaklardaki ritüelik uygulama farklılıklarına bağlı olarak kapıcı hizmetinden sorumlu olarak bir yahut iki kişinin görevlendirildiği tespit edilmiştir. Yine kapıcı hizmetini gören hizmet sahibinin hizmet değneği de kullanabildiği, alan araştırmasında tespit ettiğimiz veriler arasındadır.
Kapıcı hizmeti, yöre ve ocaklara göre değişebilen ritüelik uygulamalara bağlı olarak sakka suyu hizmeti bittikten sonra tek başına yahut gözcü hizmetini gören hizmet eri ile birlikte ya da cemin sonunda tüm hizmet sahipleri ile aynı anda dualanabilen bir hizmettir. Kapıcı hizmetinden sorumlu hizmet erine verilen gülbank örneği şöyledir:
“Bismişah, Allah Allah! Üçlerin, Beşlerin, Yedilerin ve Kırkların hürmetine! Erenlerin, evliyaların, âşıkların hürmetine! Hak, erenler dilde dileklerini, gönülde muratlarını vere! Hayır hizmetleri kabul, muratları hâsıl ola! Sizin bizleri beklediğiniz gibi İmam Mehdi de sizleri saklaya, gözleye! Eksikleri tamama yazıla! Hak, Muhammed, Ali, Hacı Bektaş Veli hizmetlerini kabul ve makbul eyleye! İmam Mehdi’nin hayır himmetleri üzerlerinde hazır ve de nazır ola! Gerçeğe Hü!” (KK3)
Gözcü Hizmeti Gülbankları
Gözcü, cem ritüeli içerisinde akışın sorunsuz devam etmesi noktasında sorumluluk alan hizmet sahibidir. Gözcü, diğer hizmet sahiplerinin ayarlanmasında ve çağrılmasında, ritüel akışının sürdürülmesinde ve hizmet sırasını takipte görevlidir. Ritüel süresince akışı bozan tutum ve davranış sergileyen kimseleri uyarmak, cemin aksaklık olmadan sürdürülmesini sağlamak da yine gözcünün görev alanı içerisinde yer alır. Bu görev tanımından da anlaşılacağı üzere, gözcünün cem ritüeli süresince sorumluluğu, cemin asayişini sağlamaktır.
Dededen aldığı komutları da yerine getirmesi dolayısıyla dede ile sürekli irtibat halinde olan gözcünün hizmet piri olarak kabul edilen isim yöre ve ocaklara göre değişir. Gözcü hizmetinin hizmet piri olarak kabul edildiğini tespit ettiğimiz isimler: İmam Musa Kazım, Karaca Ahmet, İmam Zeynel ve Ebuzer Gaffari’dir. Dede ile talipler ve diğer hizmet sahipleri arasındaki diyaloğun kurulmasında da sorumlu olan gözcü, elinde sembolik bir değnekle dolaşır. Bu değnek, uzunca bir asayı andırmakta ve gerektiği zaman taliplerin uyarılmasında, sessizliğin sağlanmasında kullanılmaktadır. Gerekli durumlarda gözcü, asasını yere vurarak “Gerçeğe Hü!” diye seslenerek talipleri uyarır.
Gözcü hizmetinden sorumlu kişi, dârda dededen dua almak için cem erenlerinin bekleyişi sırasında onların hemen sağ tarafında yer alır. Hizmet sahiplerinin dedenin huzuruna gelişinde yine yanlarında gözcü onlara eşlik eder. Gözcü genellikle cem ritüelinin başında yahut sonunda hizmet sahiplerinin tamamı dedenin huzurunda dârda durduğu sırada gülbangını alır. Kimi yöre ve ocaklarda sakka hizmetinin ardından yahut süpürgeci hizmetinin ardından tövbe duası verilmeden önce gözcü ve kapıcı hizmetlerinin birlikte dualandığı da tespit edilmiştir.
Gözcü, duasını alacağı zaman asası ile birlikte dedenin huzurunda durarak tercüman söyler. Bu tercüman, hizmet pirinin adına yer verilen ve dedeye kutsanma talebini ileten nazım ya da nesir bir yapıda kurulabilir:
“Allah’tan ola hidayet,
Muhammed Mustafa’dan ola şefaat,
Aliyyel Murtaza’dan ola himmet, keramet,
Allah eyvallah, nefes pirdedir.” (KK1)
Dede de söylenen tercümana cevap niteliğinde şöyle bir gülbank verir:
“Bismişah Allah Allah! Hizmetin kabul ola! İsteğini, dileğini Hak, Muhammed, Ali vere! Dil bizden, himmet Gözcü Karaca Ahmet’ten ola! Erenlerin demine devranına, Hü!” (KK15)
Kurban Hizmeti Gülbankları
Kurban hizmeti, cem ritüeli içerisinde kurbanın tığlanmasından sorumlu olan hizmettir. Ritüelik uygulamaların yörelere ve ocaklara göre değişiklik gösterdiği hizmetler arasında yer alır. Yapılan alan araştırmasında kurbancı hizmetini gören talip ile sofracı-lokmacı hizmetini gören talibin aynı kişi olduğu cem ritüelleri ile de karşılaşılmıştır. Biz, ritüelde ayrı aşamaları gerektirmeleri ve farklı içerikte gülbanklar alarak kutsanmaları dolayısıyla kurbancı hizmeti ile sofracı hizmetini ayrı ayrı ele almayı daha uygun görmekteyiz.
Kurbancı hizmetinin piri olarak genellikle İmam Ali Rıza kabul edilmekle birlikte Hz. İsmail ve Mahmud-el Ensari’nin de isimlerinin anıldığı tespit edilmiştir. Kurbanın kurban sahibinden teslim alınmasından son kez beslenmesine, tığlanmasına ve pişmeye hazır hale getirilmesine kadarki süreç kurbancının sorumluluğundadır. Cem ritüelinin içeriğine göre kurban hizmetinin ritüelik aşamaları farklılıklar gösterir. Görgü Ceminde kurban meydana getirilmezken geleneksel yapı içerisinde diğer cem ritüellerinde kurbanın cem meydanına getirildiği tespit edilmiştir.
Musahiplik Cemi bağlamında kurbanın diğer cem türleri ile mukayese edildiğinde ritüelik öneminin çok daha fazla olduğunu ifade etmek mümkündür. Genellikle koçun kurban edildiği Musahiplik Ceminde kurban genellikle süslenir. Musahip olacak talipler, kurbanla birlikte dedenin huzuruna gelerek birlikte dara durur. Kurbanın tığlanması aşamasına geçebilmek için kurbandan bir nişan göstermesi beklenir. Kurbanın herhangi bir nişan göstermemesi, musahip olacak taliplerin ikrârından şüphe sebebidir ve cem ritüelini sekteye uğratır. Musahiplik Ceminde kurbanın tığlanma işlemi de yine musahipler tarafından yapıldığından, kurbancı hizmetine gerek görülmez.
Dâr Kurbanı Cemi, kurban ritüeli etrafında biçimlenen bir diğer cemdir. Dâr kurbanı, musahiplerden birinin Hakk’a yürümesi durumunda, rızalık için tığlanan kurbanın adlandırılmasıdır. Dâr kurbanının yapılmasındaki amaç, ölen Alevi bireyin geride bıraktığı dünya ile olan hesabının kapatılmasıdır. “Dârdan İndirme Cemi”, “Dâr Erkânı” adı ile de bilinir ve ölen kişi adına bağlı bulunduğu ocak dedesi tarafından geride kalanlardan helallik istenmesi esasına dayanır. Ölen ikrârlı talibin musahibi aracılığıyla geride kalanlarla hesabının görüldüğü, rızalığının alındığı bu ritüel, Alevi- Bektaşi inancındaki ölümden sonraki hayat düşüncesi ile temellendirilmiştir. Dâr Kurbanı Ceminde kurbanı ölen kişinin musahibi, yoksa da bir yakını meydana getirir. Dedenin huzurunda dâra durularak kesilecek kurban için dua alınır.
Alevi-Bektaşi inanç dairesi içerisinde kurban, ritüelik yapıların odağında yer alır. Kurbanın önemi ölçüsünde kurbancı hizmeti de cem ritüellerinin önemli hizmet pratiklerindendir. Kurbancı, kurbanla birlikte niyaz ederek dedenin huzurunda durduğunda dede önce kesilecek kurbanı dualar:
“Bismişah Allah Allah. Bizi bu yoldan ayırma ey gani Şah! Niyazımızı, kurbanımızı kabul eyle ya Allah! Ferman-ı celil, kurban-ı Halil, tüy-ü Cebrail, can-ı İsmail… Allahu Ekber, Allahu Ekber, La ilahe illallahu vallahu ekber, Allahu ekber ve lillahil hamd. La feta illa Ali, la seyfe illa Zülfikar”. (KK16)
Dede tarafından kurbancıya, kurban gülbangından ayrı olarak hizmet gülbangı verilir:
“Bismişah Allah Allah, vakitlerimiz hayrola, hayırlar fethola, şerler def ola. Cenab-ı Rabbi’l âlemin bizi Ali’nin katarından, didarından ayırmaya. Kestiğimiz kurbanlar Hakk’ın divan-ı dergâhında kabul ola! Hizmetin kabul ola, kabulü makbul ola! Kurbancı İmam Ali Rıza efendimizden üstümüze şefaat ola. Dil bizden nefes Hünkâr’dan ola. Nur-u nebi, kerem-i Ali, gulbeng-i evliya Hünkâr Hacı Bektaş Veli. Gerçeğin demine Hü!” (KK15)
Musahip Kurbanı Cemi dışında kalan cem ritüellerinde kurbanı olan talipler, kurbancıdan ayrı olarak dededen gülbank alırlar. Bu gülbank genellikle kurban sahibi olan taliplere toplu olarak verilir:
“Bismişah Allah Allah, kurbanlarınız kabul ola, kabulü makbul ola. Üçlerin, Beşlerin, Yedilerin, On İki İmamların, On Dört Masum-u Pakların, On Yedi Kemerbestlerin, Kırkların gözü üzerinizde ola. Kurbanınız, adağınız, niyetiniz Hak katında kabul ola. Yiyene helal, yedirene delil ola. Adadığınız kurbanların tüyü başına bin bir sevap yazıla. Kazaya kalkan, belaya bekçi, dertlere deva, hastanıza şifa, borçlara eda ola. Burada durak, ahirette Burak ola! Hak, Muhammed, Ali, sizleri bu divandan, bu yoldan ayırmaya! Gerçeklerin demine devranına Hü!” (KK17)
Sofra-Lokma Hizmeti Gülbankları
Sofra ve lokma hizmetleri, kurban hizmeti ile ilişkili hizmetlerdir. Yapılan alan araştırmasında sofracı, niyazcı ve lokmacı adlandırmalarının birbirlerinin yerine yahut birbirlerinin içeriğini de karşılar şekilde kullanıldığı da tespit edilmiştir. Sofracı/lokmacı olarak adlandırılan hizmet sahibi, sofranın kurulması ve lokmaların dağıtılmasından sorumludur. Sofra hizmetinin piri, Gulam-ı Kamber olarak anılır.
Sofra hizmetinden sorumlu talip, üzerinde tuz ve ekmek bulunan tepsi ile yahut elinde ekmek ile meydana gelip dedenin huzurunda hizmet tercümanını söyler:
“Allah Allah diyelim. Evvel Allah diyelim. Kadim Allah diyelim. Geldi Ali sofrası. Şah versin, biz yiyelim!”
Dârda bekleyen sofracıya bu defa dede tarafından hizmet gülbangı verilir:
“Allah Allah, Allah Allah, Allah Allah. Hizmetiniz kabul ola, muratlar hâsıl ola. Lokmalarınız, kurbanlarınız, hizmetleriniz ulu dergâha yazılmış ola! Her iki cihanda yüzünüz ak, imanınız pak ola! Durduğunuz dârdan, çağırdığınız pirden şefaat göresiniz. Gulam-ı Kamber’in hayır himmetleri üzerinizde hazır ve de nazır ola! Dil bizden, nefes Hünkâr Hacı Bektaş Veli’den ola! Gerçek erenlerin demine Hü!” (KK13)
Sofracı hizmet gülbangını aldıktan sonra sofralar kurulmaya başlanır. Dedenin ve taliplerin önüne ayrı ayrı sofralar serildikten sonra, dede bu defa sofra yahut “sofra başı” şeklinde anılan gülbangı verir. Sofra gülbangı verildiği sırada, başparmaklar sofranın üzerine konularak beklenir:
“Bismişah, Allah Allah. Sofra-yı Halilullah, bereketi Celilullah, lokma-yı Sefilullah, şefaat-i Resulullah. Taam-ı cennet, devam-ı devlet, Aga-yı Kamber! Yedirene rahmet, yiyene bereket. Artsın eksilmesin; taşsın dökülmesin. Her bir lokma yüz bin derde deva, hastalara şifa, borçlara eda olsun! Cümlemizi görünür görünmez kazadan beladan saklasın, beklesin, biz birini yedik, Cenab-ı Allah binini ihsan eylesin, Sofralarımız Halil İbrahim sofrası olsun! Sofrada Hızır otursun, sofrayı kuran kaldırsın! Lokma hakkına, evliya keremine, cömertler cemine, gerçek erenlerin demine Hü!” (KK15)
Lokmaların hep birlikte yenmesinin ardından bu defa dede tarafından “sofra kaldırma” yahut “sofra sonu” şeklinde anılan gülbank verilir:
“Bismişah, Allah Allah… Yediğimiz Hak lokmasıdır. Bu bitti, yenisi gele. Niyazınız nur ola! Yedip yedirenler, pişirip getirenler, ağrı, acı, sızı görmeye! Yiyene helal, yedirene delil ola! Hak saklaya, Hızır bekleye! Hizmet sahipleri hizmetlerinden şefaat bula! Nur-u Nebi, Kerem-i Ali, Pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli! Gerçek erenlerin demine devranına Hü!” (KK23)
Zâkirlik Hizmeti Gülbankları
Zâkirlik hizmeti, cem ritüellerinde dededen sonra en aktif hizmet içeriğine sahiptir. Cem ritüelinin hemen her aşamasında zâkirlik hizmeti yer almaktadır. Zâkirlik hizmetini gören kişi; zâkir, âşık gibi isimlerle anılır. Zâkirlik hizmeti, cem ritüeli süresince saz eşliğinde nazım şeklinde tanzim edilmiş çeşitli edebi örneklerin saz eşliğinde icrasını içerir. Zâkirlik hizmeti ağırlıklı olarak bağlama ile görülmekle birlikte çeşitli yörelerde, keman ve tef gibi sazların da kullanıldığı da bilinmektedir.
Bülent Akın, Alevi-Bektaşi inanç sistemi içerisindeki zâkirlik kurumunu şöyle tanımlar: “Cem sırasında, ilgili cemin türüne bağlı olarak gerçekleştirilen ritüel ve hizmetlerin içerik ve işlev özelliklerine uygun deyiş, nefes, düvaz imam, tevhit, miraçlama, semah ve mersiye türündeki manzum metinleri hizmetlerin icra sırasına göre geleneksel sazı eşliğinde ocaklara ve yörelere özgü yerel ezgilerle icra eden hizmet sahibine “zâkir” (âşık) adı verilir.” (2017: 98)
Zâkir, kutsalın yaratıcısı ve icracısı konumundadır. Dolayısıyla kutsalın bir parçasıdır. Zâkirlik hizmeti, tıpkı dedelik hizmeti gibi cem ritüelinin temel hizmetlerinden olup cemde kutsal sözleri sarf eden icracı konumundadır. Dolayısıyla tıpkı dedelik hizmeti gibi zakirlik hizmeti olmaksızın cem ritüelinin gerçekleşmesi mümkün değildir. Bununla birlikte zakirlik kurumu, cem ritüelinin bir parçası olarak ortaya çıkmasına karşın cem bağlamının dışında da icra sürecine devam edebilir (Ersal, 2019: 35, 42).
Anadolu coğrafyasında özellikle Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde yerleşik olan ocakların cem ritüellerinde dede ile zâkirin genellikle aynı kişi olduğu yahut dede dışında bir başka icracı bulunuyorsa onun da dede soylu olduğu tespit edilmişse de günümüz koşullarında iki yapılı hizmete geçilmiş; dede ve zâkir ayrı kişiler olarak ritüelik evrende yer almaya başlamışlardır (Ersal, 2019: 36).
Alevi-Bektaşi inancında ritüelik öneme sahip olan bağlamanın, işlevi dolayısıyla herhangi bir sazdan farklı olduğuna inanılır. “Telli Kur’an” olarak anılan bağlama eşliğinde yapılan icralara ve bağlamanın icracısı olan zâkire de aynı oranda önem atfedilir. Zâkirin cem ritüelinde çalıp söylediği repertuvar, geleneksel yapı tarafından tayin edilen bir repertuvardır ve icra edilen söz ve müzik, profan mahiyette değildir. Zâkirlik hizmetinin piri İmam Hasan yahut Bilal Habeş olarak kabul edilir. Zâkire dede tarafından verilen hayır dualarda yedi ulu ozan içerisinden kimi âşıkların isimlerinin zikredildiği görülmüştür. Kimi yöre ve ocaklarda zâkirlik hizmeti, Seyyid Nesimi’yi sembolize eden bir hizmettir. (Akın, 2016: 16)
Zâkirlik hizmeti, ritüelik işlevi bütün erkânlar sona erene kadar devam eden bir hizmettir. Dolayısıyla cem ritüelinin başından sonuna kadar zâkir, hizmet görmeye devam eder. Bir hizmetten diğerine geçiş aşamasında zâkirin ritüeldeki akışı sağlama, kopukluk yaşanmasını önleme gibi bir işlevi söz konusudur. Bu bağlamda, ritüelik bütünlüğün sağlanması noktasında zâkirin cemdeki varlığı ve nitel özellikleri son derece önemlidir. Zâkir tarafından her bir hizmetin tamamlanmasının ardından hizmet sahibine verilen hizmet hakkı, görülen hizmetlerin anlamlı hâle gelmesini sağlayan unsurlar arasındadır. Kimi hizmetlerde hizmetin görüldüğü esnada da zâkirlik hizmeti devreye girerek hizmetin içeriğine katkıda bulunur.
Dede tarafından zâkirlik hizmeti karşılığında verilen hizmet gülbangını şöyle örneklendirmek mümkündür:
“Allah Allah, Allah Allah! Okuyan dinleyen Güruh-u Naci, münkir münafığı kaplasın sancı, düvaz söyleyen dilleriniz görmesin acı! Zikrettiğiniz erenlerin enbiyaların himmeti üzerinizde olsun. Hakk’ı çağıran dilleriniz dert, çalan elleriniz keder görmesin. Hayır hizmetleriniz kabul, muradınız hâsıl olsun. Şah Hatayi’nin, Pir Sultan’ın himmetleri, kerametleri cümlemizin üzerinde hazır ve de nazır olsun. Şefaat İmam Hasan efendimizden olsun!” (KK18)
“Delil uyarma” ve “çerağ uyarma” olarak da bilinen bu hizmeti gören kişiye, “delilci-çerağcı” adı verilir. Uyarılan delil, cem ritüeli süresince yanar ve böylelikle ibadet süresince sembolik bir aydınlanma süreci deneyimlenmiş olur. Cem ritüelinde yakılan delil, Hz. Ali’yi sembolize etmekte olup manevi aydınlanmanın işaretçisidir. Delil hizmetinin piri, kimi ocaklarda dördüncü imam olan İmam Zeynel Abidin olarak kabul ediliyorken, kimi ocaklarda ise Cebir-ül Ensari hizmet piri olarak anılır.
Önceden hazırlanan delil ve yağ ile dedenin huzuruna gelen delilci, dededen destur isteyerek Nur suresi 35. ve 36. ayetleri Türkçe mealleri ile birlikte okur. Ardından çerağcı, hizmet tercümanını söyleyerek devam eder:
“Destur Şâh! Çerağ-ı Ruşen, fahr-i dervişan, zuhur-u iman, pir-i Horasan, Küşad-ı meydan, Kuvve-yi Abdalan, verelim Muhammed Mustafa ve Ehlibeyt’ine salâvat!”
Daha sonra elindeki mum ya da geleneksel usullerle hazırlanmış çerağ ile dârda bekler. Bu esnada dede çerağcı hizmet gülbangını verir:
“Allah Allah, Allah bir Muhammed Ali, çerağımız yansın yakılsın Yaradan’ın nuru aşkına, çerağımız yansın yakılsın peygamberin nuru aşkına, çerağımız yansın yakılsın velayetin nuru aşkına… Hayır hizmetlerin kabul olsun, muratların hâsıl olsun, emeklerin Hak dergahına kaydolsun. İmam Zeynel Abidin’den cümlemize şefaat olsun! Gerçeğe Hü!” (KK17)
Dededen gülbank alan çerağcı, dedenin önüne elinde delil ile gelerek dedenin delili uyarması için bekler. Bu esnada dede bir gülbank daha verebilir. Bu aşamada verilen gülbank, çerağ üzerine kurulu olup çerağı kutsamak üzere kurulur:
“Allah Allah, delil kadim ola, muratlar hâsıl ola, tuttuğumuz ileri gide. Şah-ı Merdan eksiğimizi, noksanımızı tamamına yaza. On İki İmam, On Dört Masum-u Pak, On Yedi Kemerbest’in himmeti üstümüze hazır ve de nâzır ola. Delilimiz Şah-ı Merdan delili ola! Gerçeğin demine Hü!” (KK17)
Bu aşamada çerağ hizmeti gören talip, çerağı uyandırır. Çerağın uyandırılmasının ardından talip dârda durarak tercüman formuna dönüşmüş, Hatayi’ye ait şu düvaz imamı söyler:
“Çün çerağ-ı uyandırdık ol Hüda’nın aşkına
Seyyid-ül Kevneyn Muhammed Mustafa’nın aşkına
Saki-i Kevser Ali’yyül Murtaza’nın aşkına
Hem Hatice-i Fatma Hayrün Nisanın aşkına
Şah Hasan, Hulki Rıza, Hem Şah Hüseyn-i Kerbela
Ol İmam-ı Etkıya Zeynel Abanın aşkına
Hem Muhammed Bakır Ol Kim Nesli Pak-i Murtaza
Cafer-üs Sadık İmam-ı Rehmüna’nın aşkına
Musa-yı Kâzım Serfiraz-ı Ehl-i Hak
Hem Ali Musa Rızayı Sabiran’ın aşkına
Şah Taki ve Bâ Naki Hem Hasan-ül Askeri
Ol Muhammed Mehdi-i Sahibi Liva’nın aşkına
Pirimiz, Üstadımız Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin aşkına
Arşa dek yanan yakılan aşıkanın aşkına.
Allah Eyvallah, nefes pirdedir!” (KK17)
Çerağcı, elindeki delili ocağa yerleştirir. Delile üç kez niyaz eder ve tekrar dâra durur. Çerağcının hizmetini tercüman ile birlikte tamamlamasının ardından zâkir, hizmet hakkı olarak genellikle Hatayi’den bir deyiş söyler. Zâkirin saz ve sözle verdiği hizmet hakkı da tamamlanınca dede çerağ gülbangını verir:
“Bismişah, Allah Allah! Allah’tan bize ulaşan çerağımız sonsuza dek kılavuzumuz olsun. Çerağımız yansın, yakılsın Allah’ın nuru aşkına! Çerağımız yansın, yakılsın peygamberlerin nuru aşkına! Çerağımız yansın, yakılsın velayetin nuru aşkına! Çerağımız yansın, yakılsın Ehlibeyt’in nuru aşkına! Çerağımız yansın yakılsın, Pir Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin aşkına! Çerağımız yansın yakılsın, yolumuz, birliğimiz, dirliğimiz, ülkemizin aydınlığı aşkına! Ya Rabbi! Bizleri ilahi nurundan feyz alan kullarından eyle! Peygamberi, Ehlibeyt’ini ve velayetini yol göstericimiz eyle! Çerağı ışık saçan pirin yolundan nasiplenmemize mazhar eyle! Yoluna hizmet edenlerin hizmetlerinden mahrum eyleme! Sonsuza dek bu çerağ, yolumuzun yaşantımızın ışığı ola! Yüce Allah cümlemizin yardımcısı ola! Gerçeğe Hü!” (KK16)
Car hizmeti, süpürge hizmeti olarak da anılır. Cem ritüelinde bulunanların manevi olarak arınmasını, temizlenmesini sembolize eden bir hizmettir. Meydanın süpürge ile süpürülmesine dayalı bu hizmeti görenler, “carcı” yahut “süpürgeci” olarak adlandırılır. Car hizmetinin piri olarak Seyyid-i Farraş kabul edilir. Dolayısıyla tercüman ve gülbanklar kurulurken Seyyid-i Farraş’ın adına bağlanır.
Meydana car hizmetini görmek üzere gelen süpürgeci, süpürgeyi sağ kolunun altına alıp sol kolunu dirsekten kıvırarak süpürgeyi tutup dâra durur ve manzum tanzim edilen bir tercüman söyler:
“Destur pirim!
Güruh-u Nâci’yim,
Kırklar meydanında süpürgeciyim
Pir divanında durucuyum
Hüseyin-i Kerbela için gözlerim kan yaştır
Lanet olası Yezid’in bağrı kara taştır
Erenler meydanında Aliyyel Murtaza baştır
Pirimiz Kırklar içinde Seyyid-i Ferraş’tır
Allah, eyvallah. Nefes pirdedir!” (KK15)
Car hizmetini görecek kişinin tercümanı tamamlanınca dede tarafından dârda dua bekleyen carcıya hizmetine başlamadan önce bir gülbank verilir. Bu aşamada söylenen gülbanklara örnek olarak “Allah Allah, Allah bir Muhammed Ali, car-ı Selman, mülk-ü Süleyman, kör ola Yezid-i Mervan! Şah gele, Mehdi çıka, gerçeğe Hü!” şeklindeki gülbank gösterilebilir. Dede bu gülbangı verdikten sonra carcı elindeki süpürge ile “Allah, Muhammed, ya Ali!” diyerek üç kere meydanı süpürür. Süpürme işlemi tamamlandıktan sonra carcı tekrar dedenin huzurunda dâra durur ve bu defa dede, hizmetin tamamlanmasına ilişkin bir gülbank verir. Bu gülbank genellikle standart hizmet gülbangı formuna uygun olarak kurulur ve car hizmetinin piri olan Selmân-ı Ferraş’ın himmeti dilenerek sonlandırılır.
Car hizmetinin geleneğin güncellenmesi ile birlikte son dönemde, cem erenleri içerisinden hizmete talip olan üç bacı tarafından da görülebildiği tespit edilmiştir. Meydana gelen üç bacı yan yana dâra durur. Süpürge bacılardan bir tanesinin koltuğunun altında durur ve genellikle süpürgeyi tutan bu bacı tarafından tercüman söylenir. Bu aşamada söylenen hizmet tercümanına örnek olarak: “Biz üç bacıyız, Güruh-u Naci’yiz, Kırklar Meydanı’nda süpürgeciyiz. Süpürgeci Selman, kör olsun Mervan, carımıza yetişsin Mehdi-i Sahib-i Zaman. Allah, eyvallah. Nefes pirdedir!” (KK9) tercümanı verilebilir. Bu tercümanın söylenmesinin ardından dede bacılara cevaben bir gülbank verir. Bacılar gülbanktan sonra hizmet görürler. Üç bacı arasında süpürge elden ele geçer ve bu esnada her bacı sırasıyla “Allah, Muhammed, ya Ali!” diyerek bir kere meydana süpürge çalar. Hizmet tamamlandıktan sonra bacılar tekrar dedenin huzurunda dâra durur ve dede tarafından hizmet piri Selmân-ı Ferraş’ın adı ile sonlandırılan bir gülbank verilir. Gülbangını alan hizmet sahipleri, dedeye arkalarını dönmeyecek biçimde, geriye doğru yürüyerek yerlerine geçerler.
Dede tarafından süpürgeciye verilen hizmet gülbangı, aşağıdaki gibi örneklendirilebilir:
“Bismişah Allah Allah, carcı hakkına, muradınız hâsıl, ömürleriniz uzun ola. Seyyid-i Farraş efendimizin hüsn-ü himmet ve hidayeti üzerinizde hazır ve de nazır ola. Hizmet sahipleri hizmetlerinden şefaat bula. Hizmetiniz Hak için ola. Nur-u Nebi, Kerem-i Ali, pirimiz üstadımız Hacı Bektaş Veli. Erenlerin demine devranına Hü!” (KK19)
Cem ritüellerinde, “car” ve “tam car” hizmetleri olmak üzere ili çeşit car hizmeti bulunmaktadır. Car hizmetinde carcı, her hizmetten sonra meydanı sembolik olarak temizlemek için meydana üç kez süpürge çalar. “Tam car hizmeti” ise cem ritüelinde bütün görgü ve sorgu hizmetlerinin tamamlanmasıyla görülen inanç pratiğidir. Sorgu ve görgü aşamalarında meydana döküldüğüne inanılan kul hakkı ve günahlar, carcı tarafından ocağa doğru sürüpülür. Tam car hizmeti ile kötülüklerin sembolik olarak ateşte yakılıp kül edilmesi söz konusudur (Ersal, 2016a: 270).
El suyu hizmetini gören hizmet sahibi, “ibrikçi”, “tezekar” yahut “sucu” olarak da isimlendirilir. El suyu hizmeti; manevi arınmayı, temizliği sembolize eden bir ritüelik aşamadır. El suyu hizmetinde genellikle iki kişi hizmetli olur. Bir derviş ve bir bacı tarafından birlikte görülen el suyu hizmetinde ibrik ve havlu kullanılır. Derviş, elinde su dolu ibrik ve leğenle cemaati dolaşırken bacı da dervişin yanında omzunda havlu ile dolaşır ve ellerine su dökülenlere havlu tutar. Bazı yöre ve ocaklarda el suyu hizmetini tek kişi de üstlenebilir. El suyu hizmeti ile ellerin yıkanması sembolik bir arınma olduğundan genellikle ellerin başparmaklarının yıkanması yeterli görülür.
El suyu hizmetinin hizmet piri, Selman-ı Pak olarak kabul edilir ve kurulan gülbanklarda mutlaka Selman-ı Pak’ın ismi zikredilir. Cem ritüeli süresince, cemin içeriğine göre birden fazla sefer hizmet görebilen ibrikçi, hizmetine tercüman söyleyerek başlayabilir. Dedeye ve cem erenlerine niyaz eden ibrikçi, hizmet pirinin adının anıldığı bir tercüman söyler:
“Destur pirim! Er cemali Muhammed, pir kemali Hüseyin! Ben Gulam-ı Haydari’yem, adûdan etmem havf-u bâk! Kırklar meydanında pirimiz üstadımız Selman-ı Pak. Ehlibeyt’in gül cemaline verelim salavat. Allah Eyvvallah, nefes pirdedir!” (KK1)
Buna karşılık dede de şu şekilde gülbank verir:
“Bismişah, Allah Allah! Hizmetleriniz saf ola, yunağınız pak ola, günahlarınız affola, abdestiniz daim ola! Selman-ı Pak Efendimizin hayır himmetleri, geçmiş kerametleri üzerinize hazır ve nazır ola. Gerçek erenlerin demine Hü!” (KK11)
Post Hizmeti Gülbankları
Post, Alevi-Bektaşi inanç sistemi içerisinde anlamlı olan ritüelik bir terimdir. Post sözcüğü yerine çeşitli yöre ve ocaklarda “döşek” ve “seccade” sözcükleri de kullanılmaktadır. Cem ritüellerinde post hizmetinden sorumlu olan kişi, “postçu”, “başı taçlı” yahut “rehber” şeklinde isimlendirilir. Post hizmetinin hizmet piri, Hz. Şit olarak anılır. Post, ritüelik bağlam içerisinde, sorguya çekilmeyi, hesap vermeyi, özünü dâra çekmeyi sembolize eden bir terim olma özelliği gösterir. Geleneksel yapı içerisinde postun Cebrail tarafından Hz. Muhammed’e getirildiğine ve Hz. Muhammed’in post üzerinde ikrâr vererek Hz. Ali ile musahip olduğuna inanılır. Bu sebeple post hizmeti, “Muhammed Ali hizmeti” şeklinde anılmaktadır.
Post, ikrâr kavramı etrafında oluşan cem ritüelleri bağlamında yer alan ritüelik bir objedir. Bu bağlamda, İkrâr Cemlerinde, Görgü Cemlerinde ve Musahiplik Kurbanı Cemlerinde taliplerin üzerine çıkarak sorgulanması, görülmesi amacıyla meydana getirilir. Dedenin önüne konulan postun üzerine ancak ikrâr vermiş, musahibi olan talipler çıkabilir. Postun üzerine çıkan talipler, meydanda sorgulanarak rızalık alırlar. Post hizmetine çeşitli ritüelik uygulama farklılıkları da görülmesiyle birlikte, genellikle süpürge hizmetinden sonra geçilir. Bu ritüelik sıralama rastlantısal değildir. Meydanın sembolik olarak temizlenmesinin ardından postun getirilerek meydana serilmesi daha uygun görülmektedir.
Post hizmetinden sorumlu olan “rehber”, postu kollarının üzerinde taşıyarak meydana gelir. Rehber, post ile birlikte meydana gelirken üç defa: “Erenler! Muhammed-Ali’nin hizmetidir bu hizmet!” cümlesini tekrarlar. Dedenin huzuruna geldiğinde dâra durarak hizmet tercümanını söyler. Bu tercüman post hizmetinin mahiyeti ile ilişkili olarak kurulur:
“Pirim himmet eyle! Muhammed Mustafa’nın, Aliyyel Murtaza’nın, Haticetül Kübra’nın, Fatmatül Zehra’nındır bu seccade! On İki İmamlarındır bu seccade! Pirimiz, hünkârımız, Hacı Bektaş Veli’nindir bu seccade! Cem birliğine, sohbet sırrına, evliya keremine! Hü diyelim! Allah eyvallah! Nefes pirdedir!” (KK11)
Dede post hizmetinin sahibine hizmet gülbangını verir:
“Allah Allah. Allah Allah. Allah Allah. Post kadim ola, inkâr fethola. Hayra gelmiş, hayırlığa serilmiş ola. Serildiği meydan, Kırklar meydanı ola! Üzerine çıkanlar cehennem narı görmeye! Sorgulanan canların günahları affola! Seccaden temiz, yüzün ak ola! Şit Aleyhisselam’ın hayır himmetleri üzerinde hazır ve de nazır ola! Gerçekler demine Hü! Mümine ya Ali!” (KK25)
Hizmet gülbangını alan postçu, postu meydana, “Allah, Muhammed, ya Ali!” diyerek serer ve niyaz ettikten sonra huzura arkasına dönmeden yerine geçer. Ardından sıra ile görülmek için beklemekte olan cem erenleri tek tek postun üzerine çıkarlar. Musahip Kurbanı Cemi ritüelinde ise postun üzerine birbiriyle musahip olan iki çift, dört can birlikte çıkarlar. Sorulma, görülme süreci tamamlandıktan sonra dede tarafından posta çıkan taliplere sorgu gülbangı verilir:
“Bismişah Allah Allah. Seccadeniz ak ola, yüzünüz pak ola! Burada sorulanlar Ahirette sorulmaya! Serilen bu post, ahir zaman peygamberi Muhammed Mustafa’nın abası ola! Fatma Ana zahirde ve batında bekçileri, gözcüleri ola! Hak, Muhammed, Ali yardımcınız ola! Dil bizden, nutuk ceddimden, nefes Hünkâr Hacı Bektaş Veli’den ola! Gerçeğe Hü, müminlere ya Ali!” (KK25)
Bütün canların sorgularının tamamlanıp gülbank almalarının ardından dede postun silkelenmesi işlemine geçecektir. Görgüsü yapılmış bütün talipler postu hep birlikte tutarak silkelerler. Bu ritüelik aşama, postun üzerinde dillendirilen günahların, kul hakkının, şerrin huzurdan uzaklaştırılmasını sembolize eder. Ardından car hizmeti görülerek meydan sembolik olarak süpürülür. Böylelikle ortaya dökülen tüm günah ve kötülükler uzaklaştırılmış, manevi temizlik sağlanmış olur.
Dolu (Dem) Hizmeti Gülbankları
Dem hizmeti yahut saki hizmeti olarak da bilinen dolu hizmeti, Alevi-Bektaşi inancına mensuplarca “sır suyu” olarak isimlendirilen ve geleneksel yapıda yer almasına karşın ifade etmekten imtina edilen bir hizmet pratiğidir. Demi servis etmekten sorumlu kişiye “saki” adı verilir ve saki aynı zamanda kime ne kadar dem sunulacağına da karar veren kişidir. Dem kültünün temelinde Miraç hadisesi merkezli anlatma yer almaktadır. Kırklar Cemi olarak adlandırılan cemde, ilk dem birlikte alınmıştır ve kutsallığı buradan kaynaklanmaktadır. İlk demi paylaştırıp Kırklara dağıtan kişinin Hz. Muhammed olduğuna inanılır. Dem kültünün mitik ve ritüelik işlevi Kırklar Cemi anlatısı çerçevesinde daha anlaşılır hâle gelmektedir.
Her ritüele ve inanç pratiğine inanç dokusu bağlamında anlamlar yükleyen Alevi-Bektaşilerce “dem, dolu, bâde” adlandırmaları, bizim kavram dünyamızda “içki” şeklinde adlandırdığımız unsurdan farklı, ritüelik bir kavramdır ve tarihî ve inançsal kökenleri olan bir gelenektir. Söz konusu inanç zümresi tarafından farklı anlamlar yüklenerek geleneksel bir ritüelik öge haline gelen dem kültü dolayısıyla Aleviler, çeşitli ferman ve fetvalarla sapkınlık ve zındıklıkla suçlanmışlardır. Bu noktada baskı ve kabul görmeme durumu, inanç zümresinin kapalı bir toplum yapısı refleksi göstermesinde ve sır kavramı etrafında bütünleşmesinde etkili olmuştur (Ersal, 2016c: 128). Yapılan alan araştırmasında, kaynak kişilerin dem kültüründen söz etmekten kaçındıkları tespit edilmiştir. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki ocakzade ve taliplerle yaptığımız görüşmelerde, bugün cem ritüellerinde dağıtılanın sembolik isminin dem olarak kaldığı fakat içilenin şerbet ya da su olduğu bilgisine yer vermişlerdir. Dolayısıyla yaptığımız alan araştırmasında dem hizmetine ilişkin doyurucu bilgiye ulaşmamız mümkün olmamıştır. Bu sebeple literatür verilerinden yararlanmak yerinde olacaktır.
Dem, dede tarafından gülbank verilerek dualanır ve ancak bu aşamadan sonra dağıtılır. Erdebil süreğini süren ocaklarda dem meydanda halaka adıyla anılan zümrenin içerisinde üç defa dolandırılır. Her dem hizmetinde nefes söylenir. Talipler sakiden aldıkları doluları dizlerinin üzerinde dedeye götürerek dualatırlar. Dede dolu gülbangını vererek doludan bir yudum içer ve geri kalanını içmesi için talibe verir. Dolular, üçleme esasına uygun olarak içilir. Yudumlardan ilki Hak, ikincisi Muhammed, üçüncüsü ise Ali aşkına yudumlanır. Bu üçleme metodu bazen kadeh bazlı da ilerleyebilir (Ersal, 2016c: 135).
Yöre ve ocaklara göre değişiklik göstermekle birlikte, cem ritüelinde tövbe, çerağın uyarılması ve tarikat namazının kılınmasının ardından dede sofranın kurulması ve demin getirilmesi için mutfak hizmetlilerine ve sakiye destur verir. Dem hizmetine karşılık cem ritüeli bağlamında üç defa gülbank verilir. Dualardan ilki sakinin elinde demle dedenin huzurunda dâra durması aşamasında verilen gülbanktir. Ardından sakiye demleri fincanlara doldurması için destur verilir. Sakinin kime ne kadar cem verdiğini kimse görmez. Herkes dolusunu alıp iki eliyle tuttuğu esnada dede bir gülbank daha verir. Ardından başta dede olmak üzere herkes demden bir yudum alınca dede bir gülbank daha verir. Bu ritüelik aşamaların üç defa tekrarlanması ile cem üçlenmiş olur (Ersal, 2016c: 146).
Dem hizmetinde verilen gülbankların içeriği, dem kültü etrafında kurulur. Üç ayrı gülbank verilmesine karşın verilen gülbankların semantik içeriği aynı kalır. İçilenin kutsanması ve “kansız kurban” olarak kabul görmesi, gülbank verilmesinin temel sebepleridir. Dolu/dem gülbanklarını şu şekilde örneklendirmek mümkündür:
“Bismişah Allah Allah. Demleriniz kabul, muratlarınız hâsıl ola! Dilekleriniz kabul ola! Allah erenler keselerinize İbrahim bereketi vere. Doldurmuş olduğunuz dolular Hak dergâhında kabul ve makbul ola! Hanelerinizden, yurtlarınızdan, sizlerden umanlarınızdan ola! Ak Yazılı Sultan efendimizin himmet-i kerametleri üzerinizde hazır ve nazır ola! Gerçeğe Hü!” (KK38)
Semah Hizmeti Gülbankları
Alevi-Bektaşilikte semahın Kırklar Cemi kaynaklı olduğuna ve semah dönen ilk kişinin Miraç’tan dönüşünde Kırkların arasına katılan Hz. Muhammed olduğuna inanılır. Semah, tasavvufi görgüde yeri olan vecd ile kendinden geçerek Allah’a ulaşma yolunda aracı olan bedensel hareketler toplamına işaret eder. Semah erkânı, on iki erkândan bir tanesidir ve cem ritüellerinin içeriğine göre neredeyse hiç değişiklik göstermeyen tek erkân olma özelliği gösterir.
Cemlerin biçimsel yanı ağır basan ritüel kısmı olan semahlar, diyonizyak bir mahiyete sahiptir. Cem ritüeli süresince belirli aşamalar tamamlandıktan sonra kendinden geçerek trans halinde, coşkuyla kutsala temas etme ve manevi bir yolculuk gerçekleştirme talebi, semah hizmetinin semantik varlık sebebidir. Semah ritüelinin görsel yanının ağır basmasının ritüelik mahiyeti gölgelememesi amacıyla cemi yöneten dede/baba semah hizmetini gören canları sürekli uyarır. Dede/babanın uyarırken kullandığı ifade genellikle: “Hak için ola, seyir için olmaya!” şeklindedir.
Alevi-Bektaşi inanç pratiklerinde üç farklı semah ritüeli mevcuttur. Bunlar: Kırklar Semahı, Turnalar Semahı ve Kerbela Semahıdır. Cem ritüellerinde semahların icra sıralamasında ilk aşamada Kırklar Semahı yer alır. Zâkir tarafından icra edilen miraçlama eşliğinde gerçekleştirilen Kırklar Semahı’nda, Hz. Muhammed’in miraca yükselmesi hadisesi ve Alevi-Bektaşilerin teolojik kökenlerine yerleştirdikleri Kırklar Cemi teatral bir şekilde canlandırılmış olur. Kırklar Semahı, musahibi olanlar tarafından icra edilen bir semah çeşididir. Zâkirin icra etmekte olduğu ezgiye uygun hareketlerle dairesel bir biçimde dönülen Kırklar Semahı’nda hizmet gören talipler, dede postunun önünden geçerken posta niyaz ederler. Kırklar Semahı, üç aşamada gerçekleşir ve en son semah dönen canlar dârda durarak dededen dua beklerler. Dede semah hizmeti için tertip ettiği gülbangı dârda bekleyen hizmet sahiplerine verdikten sonra car hizmeti görülerek meydan sembolik olarak bir sonraki semaha hazır edilir. Kırklar Semahı’nın tamamlanmasının ardından Turna Semahı icra edilir. Turna Semahı’nın icrası için hizmet sahibinin musahipli olmasına gerek yoktur. Ritüelik bağlamda hizmet gören kişi sayısının en fazla olduğu aşama, Turna Semahı’nın dönüldüğü aşamadır. Turna Semahı, “ağırlama” ve “pervaz” adını taşıyan ve farklı bedensel hareketleri gerektiren iki aşamadan oluşur. Bu aşamalarda farklı nefesler söylenir. Ağırlama kısmından sonra gelen pervaz aşamasında turnanın kanat çırpışlarını andıran hareketlerle dönülmesi söz konusudur. Turnalar Semahı’nda icracı sayısında sınırlama olmadığı gibi, tekrar sayısında da bir sınırlama yoktur. Turnalar Semahı dönen canların dârda durarak dededen gülbanklarını almalarıyla son bulur. Ardından, Kerbela hadisesinin teatral bir biçimde canlandırıldığı Kırklar Semahı başlar. Yörelere ve ocaklara göre farklılıklar göstermekle birlikte genellikle Kırklar Semahını dönen hizmet sahipleri Kerbela Semahı’nı da dönerler. Kerbela Semahı da tamamlanınca cem ritüelinin semah erkânı sona ermiş olur.
Semah hizmetinden sorumlu talipler, diğer erkânlardaki hizmet sahiplerinden farklı olarak genellikle önceden belirlenmiş kişiler değillerdir. Her semah icrasının ardından semah dönenler dârda durarak dededen hizmetlerinin kutsanmasını talep ederler. Semah hizmeti gören taliplere dede tarafından bu aşamada verilen gülbangı, aşağıdaki gibi örneklendirmek mümkündür:
“Bismişah, Allah Allah! Semahlar saf ola, münkir mat ola. Münafık berbat ola. Meydanlar âbâd ola. Sırlar mestur ola. Gönüller meskur ola. Er, Hak, erenler yardımcımız, gözcümüz, bekçimiz ola! Dilde dileklerimizi, gönülde muratlarımızı nasip eyleye. Üçlerin, Beşlerin, Yedilerin, On İki İmamların katarından ayırmaya. On Dört Masum-u Pakların, On Yedi Kemerbestlerin, Kırkların ve cümle gaip erenlerin himmet¬i âlileri üstümüzde hazır ve nazır ola. Gerçeğin demine Hü, müminen ya Ali!” (KK13)
Sakka Suyu Hizmeti Gülbankları
Sakka suyu hizmeti, cem ritüelinde yer alan on iki erkândan biridir ve Kerbela hadisesini telmihen icra edilen bir inanç pratiğidir. Hizmet, Kerbela’da Hz. Hüseyin ve yetmiş iki yakınının şehit edilmesi olayıyla ilişkili olarak cemde bulunan taliplere bir kabın içerisinde bulunan suyun bölüştürülmesi esasına dayanır. “Sakka” yahut “sakkacı” şeklinde adlandırılan hizmet sahibi, sembolik bir biçimde elindeki kaptan eline bir miktar su alarak canların üzerine serpiştirir. Yöre ve ocaklara göre ritüel akışı içerisinde farklı aşamalarda da yer alabildiği tespit edilmekle birlikte genellikle ritüelin son aşamasını teşkil eder.
Sakka suyu hizmetinin semantik içeriği, suyun yaşamsallığının altını çizerek yaradılışın merkezinde yer alışını Kerbela olayı üzerinden anımsatmaya dönüktür. Sakka suyu hizmetinin hizmet piri Hz. Hüseyin’dir. Dolayısıyla sakka suyu erkânı, Hz. Hüseyin’in mitik ve tarihî varlığı etrafında biçimlenir. Hz. Hüseyin’i ve Kerbela şehitlerini anmak, haksızlığı ve zulmü sembolize eden Yezit ve taraftarlarına lanet okumak, sakka suyu hizmetinin ritüelik sebepleri arasındadır.
Sakka hizmetinde yöre ve ocaklara göre farklılıklar gözlenmekle birlikte, dede; suyu, sakka hizmetini ve sakkayı ayrı ayrı dualamak amacıyla üç kere gülbank verir. İlk aşama, sakkanın elinde bir su kabı, tas ve bardaklarla meydana gelmesi ile başlar. Dedenin huzurunda dârda durarak hizmete başlayabilmek için hizmet tercümanını söyler. Bu tercümanın içerisinde genellikle Enbiya suresi 30. ayetinden de: “Biz her canlıyı sudan yarattık.” ifadesi yer alır. Bu aşamada sakka tarafından söylenen hizmet tercümanı, şu şekilde örneklendirilebilir:
“Destur Şah, Allah Allah!
Enbiya Suresi 30. Âyet: Biz her canlıyı sudan yarattık. Selam olsun İmam Hasan, Şah Hüseyin’e! Ve İmam Hasan Şah Hüseyin evlatlarına! Lanet olsun Hasan ile Hüseyin’in katillerine! Lütfuna muhtacız ihsan eyle ya Hüseyin! Derdimize derman eyle ya Hüseyin! Gayrıya muhtaç kılma aşıkan-ı el-âmân. Sen medet kıl bize her vakit ya Hüseyin! Sâd hezârân lanet olsun o sapıtmış güruha! Şehit kıldılar onla seni ya Hüseyin! İsm-i Pâk’ın hürmetine, zikredeni koyma zulmette! Muradını ver gözü kan yaş ağlayanın ya Hüseyin! İzninle su getirdim aşkına varmak için! Aşkınla içenlere kıl âb-ı hayat, ya Hüseyin!” (KK3)
Bu aşamada söylenen tercüman, çeşitlenmeler göstermekle birlikte, temel muhtevasında değişiklik gözlenmez, genellikle Hz. Hüseyin ve onun hatırası etrafında biçimlenir. Sakka suyu hizmetini görecek kişi, söylediği tercümanda öncelikle dededen, onun aracılığı ile de Hz. Hüseyin’in manevi mirasından destur talep etmiş olur. Ardından sakka, elindeki suyu dedeye doğru uzatır, dede suyu dualar. Dedenin sakka suyunu dualamak için söylediği gülbank, aşağıdaki gibi örneklendirilebilir:
“Allah Allah, Allah Allah, Allah Allah! Erenlerin himmetiyle. Hak, Muhammed, Ali aşkına. İmam Hüseyin’in, Kerbela’da susuz şehit düşenlerin ruhlarının yüzü suyu hürmetine! Fatma Anamızın şefkatine, erenlerin hürmetine, bu sudan bir yudum içenin, bir damlası üzerine düşenin dualarını kabul eyle, günahlarını affeyle! Dertlere deva, hastalara şifa, borçlara eda ola! Dil bizden, kerem, keramet Hz. Hüseyin’den ola. Yuh Münkir’e, lanet Yezid’e, rahmet mümine ola! Gerçeğe Hü!” (KK2)
Dedenin sakka suyunu dualamasının ardından ritüel akışı, sakkacının dede ile birlikte üç kişiye su vermesiyle devam eder. Bu aşamada genellikle Şah Hatayi’ye ait bir Kerbela mersiyesi söylenir. Mersiyenin tamamlanmasının ardından dede, önünde duran sakkacıya bir yudum su içirir. Sembolik biçimde sudan bir yudum alan sakkacı, bu aşamadan sonra cemde hazır bulunan canların üzerine elindeki kaptan su serper. Suyu canların üzerine serperken bir yandan da “İlâhi ya Rabbi, kıl şefaat katresinden düşene, dü cihanda ver muradın ya Hüseyin diyenin”, “Bir damlası değene ağrı, acı gelmeye!” şeklinde ifadeler sarf eder. Cem ritüeli süresince duygusal yoğunluğun en çok hissedildiği erkân bu erkândır. Hemen her cem ritüelinde sakka hizmeti esnasında, özellikle de Kerbela mersiyesi söylenirken Hz. Hüseyin ve Kerbela şehitleri için gözyaşı dökülür.
Sakka, hizmetini tamamladıktan sonra dedenin huzurunda tekrar dârda bekler. Bu aşamada dede sakkaya gördüğü hizmet karşılığında hizmet gülbangı söyler:
“Bismişah, Allah Allah. İlâhi ya Rabbi! Secdeye inen canları katar-ı ehlibeyitten, güruh-u naci zümresinden ayırmaya! Saki-yi kevser, Aliyyel Murtaza aşkına, Hak, divan-ı dergâhına kabul eyleye! Hizmet sahipleri hizmetlerinden şefaat bula! Kerbela’da şehit olanlardan cümlemize şefaat ola! Gerçek erenlerin demine Hü!” (KK10)
Hizmet gülbangının dede tarafından sakkaya verilmesinin ardından sıra, zâkirin sakkanın hizmetine karşılık vereceği hizmet hakkına gelir. Zâkir, “sakka hakkı” olarak genellikle bir düvaz söyler.
Toplu Verilen Hizmet Gülbankları
Hizmet sahiplerine, ilgili hizmetin hizmet pirlerinin anılarak hizmet içeriğine uygun bir biçimde kurulan gülbanklar dışında, inanç önderinin hizmet gören bütün cem erenlerine yönelik söylediği gülbanklar da mevcuttur. Bu gülbanklar, cem ritüellerinde hizmet sahiplerinin tamamı dedenin huzurunda dâra durduğunda söylenen, hizmete kalkan herkesin dualanmasının amaçlandığı gülbanklardır.
“Bismişah, Allah Allah! Akşamlar hayrola, hayırlar fethola, şerler def ola, Münkir, münafık berbat ola! Hazır, gaip, zahir, batın, cem erenlerinin nur-u nazarına aşk ola! Hak, Muhammed, Ali, on sekiz bin âlemle birlikte, mümin Müslüm cümle kardeşlerimizi gülbanklarından mahrum etmeye. Hizmetleriniz kabul ola, muratlarınız hâsıl ola! Üçler, Beşler, Kırklar, Yediler hizmetlerinizi boşa götürmeye, emeklerinizi zayi etmeye! On İki İmam’ın hüsn-ü nimetleri, hayır himmetleri üzerinizde hazır ve nazır ola. Gördüğünüz hizmetlerin yüzü suyu hürmetine sizleri Hızır saklaya, bekleye, göre, gözete. Dil bizden, nefes pir Hünkâr Hacı Bektaş Veli’den ola. Gerçeğe Hü, mümine ya Ali!” (KK18)
Cem Ritüellerinde Hizmet Erkanları Dışında Söylenen Gülbanklar
Cem ritüellerinde, toplu biçimde ibadet edilmesi esastır. Bu ibadet, belirli kural ve kaidelere uygun olarak gerçekleştirilir. Taliplerin cem bağlanacak mekâna girişlerinden cem erenlerini selamlamalarına, oturmalarından kalkmalarına kadar cem ritüeli bağlamında her türlü yapıp etme, geleneksel yapı tarafından önceden belirlenmiş durumdadır. Cemlerin hemen her ritüelik aşamasında, içeriğe uygun söz ve ifadeler sarf edilir. Bu sayede, yapılan eylem sıradan bir eylem olmaktan çıkarak ibadetin mahiyetine uygun bir nitelik kazanır. Cem ritüellerinde hizmet erkânlarına karşılık dedenin hizmet sahiplerinin ve yaptıkları hizmetin kutsanması noktasında aracılık üstlenme amacıyla söylediği gülbanklarına, icra bağlamları ile birlikte yukarıda yer verdik. Cem ritüellerinde inanç önderinin dua verdiği ritüelik aşamalar hizmet erkânlarından ibaret değildir. Cemin başlatılmasından sonlandırılmasına dek, çeşitli ritüelik aşamalar için özel olarak tanzim edilen gülbanklar mevcuttur. Bu gülbanklar, dede tarafından parçası olunan ânı kutsamaya yönelik kuruldukları gibi, ritüeli yönlendirmek gibi bir ikincil amacı da gerçekleştirirler. İnanç önderi tarafından belirli aşamalarda sarf edilen gülbanklar aracılığı ile cem erenleri ile iletişime geçilerek ritüelik akış sağlanmış olur. Belirli bir hizmet erkânı bağlamında değil, çeşitli ritler ve ritik aşamalar esnasında dede tarafından verilen gülbanklar: Cem Açılış Gülbankları, Meydan Açma Gülbankları, Cem Mühürleme Gülbankları, Dâr Gülbankları, Temenna ve Tecella Gülbankları,
Tövbe ve Bağışlanma Gülbankları, Oturan-Duran Gülbankları şeklinde sıralamak mümkündür.
Cem Açılış Gülbankları
Cem açılış gülbankları, Alevi-Bektaşi cemlerinde ritüelik akışa geçilmeden önce dede tarafından söylenen gülbanklardır. Bu gülbanklarda, bağlı olunan ocaktan mensubu olunan millete dek iyi dilekler iletilerek birlik ve beraberlik vurgusu yapılır. Cem açılış gülbanklarında istek ve dilekler daha genel ifadelerle belirtilir. Genellikle uzun mensur yapıda kurulan bu gülbanklarda millî ve manevî değerlerin muhafazasına yönelik ifadeler de yer alabilir. Diğer gülbanklarda olduğu gibi cem açılış gülbanklarında da Alevi-Bektaşi kutsalları, belirli bir hiyerarşik sıra ile sayılır.
Cemin başlangıcında okunan cem açılış gülbankları, “vakit hayırlısı”, “akşam gülbangı”, “birlik gülbangı” gibi isimlerle de anılır. Cem açılış gülbankları şu şekilde örneklendirilebilir:
“Bismişah Allah Allah! Muhammeden Resullullah, Aliyyel Veliyullah, mürşid-i kâmilullah! Vakitler hayrola, şerler def ola, münkir münafık mat ola! Niyaz sahiplerinin niyazları kabul ola, muratları hâsıl ola, divan-ı Hakk’a yazıla! Aman dediğimiz yerde ermiş yetişmiş, hazır ve nazır ola! Bakilere Hak ömür bereketi vere! İmam Hasan, İmam Hüseyin efendilerimizin ruh-u revanları şad ola, hayırları, himmetleri üstümüzde hazır ve nazır ola! Nur-u nebi, kerem-i Ali, Hünkâr Hacı Bektaş Veli, pirimiz Kutbi Hüdayi! Hüssem Şah, Gani Sultan ve Sultan Şücaettin Veli efendilerimizin hayırları himmetleri gelsin! Yedi ilkim dört köşede yatan erler, evliyalar, enbiyalar gözcümüz bekçimiz olsun! Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının da ruhu revanları şad olsun! Türk askerini de karada, havada, denizde muzaffer eylesin! Vakitlerimizin de haklısı hayırlısı gelsin, gerçeğe Hü! Diyelim Hü!” (KK24)
“Allah. Allah. Allah, Muhammed, Ali, Hünkâr Hacı Bektaş Veli yetişe ulaşa. Dilde dilekleri, gönülde muratları vere. Kazalara, belalara kalkan ola. On İki İmamlar cemalinden, nurundan ayırmaya. Her gönülde bir murat vardır. Murat isteyenlerin muratlarını, dilek isteyenlerin dileklerini ihsan eyleye. Cümlemizi sancağı altında saklaya, bekleye. Hastalarımıza şifa, dertlerimize deva, borçlarımıza eda nasip eyleye. Destimiz derman, küfrümüz iman, yardımcımız On İki İmam ola. Ali’den bakım, Hak’dan nazar ola. Seksen bin Urum Erleri, doksan bin Horasan Pirleri, yüz bin Gayb Erenleri yetişe, ulaşa, dilde dilekleri, gönülde muratları vere. Vakitler hayrola, hayırlar fethola, şerler def ola. Niyazlarınız Hak dergâhında kabul ola. Gözümüzden yaş, duvarımızdan taş düşürmeye. Ocaklar başı aydın ola. On İki İmamlar cümlemize yardım eyleye. Akşamlar kutlu, ağızlar tatlı ola. Cedd-i cemalim yolumuzu yolsuza, uğursuza, pirsize uğratmaya. Şeytanın şerrinden, görünür görünmez kazadan, beladan saklaya, bekleye. İki cihanda korktuğumuzdan emin, umduğumuzdan nail eyleye. Dil bizden, nefes Hazret-i Pir’den ola. Dem Ali, sırr-ı nebi, pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli, kerem evliya, gerçekler demine Hü.” (KK41)
Cem Mühürleme Gülbankları
Cemin mühürlenmesi, ritüelin yöneticisi konumunda olan dede tarafından kimsenin içeriye giremeyeceği, içerideki kimsenin de izin almadan dışarıya çıkamayacağının bildirilmesi anlamına gelen ritüelik aşamadır. Ritüelik ahengin bozulmamasının ve akışın kesintiye uğramamasının amaçlandığı bu ritle, cem bağlanan mekânın kapısının sembolik bir biçimde mühürlenmesi söz konusudur. Cem mühürlendikten sonra riayet edilmesi gereken kaideler mevcuttur ve bunlara uyulup uyulmadığı gözcü tarafından denetlenir.
Cemin mühürlenmesi, dede tarafından “Edeb, erkân!” şeklinde ikaz edilmesiyle başlar. Bu ikaz, herkesin dizinin üzerinde edeb-erkân oturuşuna geçerek konuşmayı bırakmasına yöneliktir ve dedenin ardından birkaç defa da gözcü tarafından tekrar edilebilir. Bu ikaz aynı zamanda cemin başlayacağının da göstergesi niteliğindedir. Kapıların kapatılıp herkesin edeb-erkân oturuşuna geçmesi ile dede salavat getirdikten sonra cem mühürleme gülbangını verir:
“Medet ya Allah, ya Allah, ya Allah! Medet ya Aliyyel Murtaza! Allah dedim, kale yaptım. Binbir yerden bari çektim. Hasan Hüseyin’i kilit ettim. Muhammed Mustafa’nın mührünü bastım. Mühr-ü Süleyman, Kubbe-i Devran, kör olsun Mervan, yetişsin sahip-i zaman, medet ya On İki İmam! Hızır’ın yüzü suyu hürmetine diyelim Allah Allah! Akşamlar hayrola, şerler def ola! Münafıklar berbat ola! Müminler abad ola! Ya hayrel Halas, ya Abbas! Yedi göğü, arş-ı küşü dolduran Allah’ın hakkı için, Ali’nin başındaki asa hakkı için! Fatma Ana’nın hakkı için! Hz. Hasan’ın parçalanmış ciğerlerinin hakkı için! Kerbela’da şehit olanların kesik başları için! Üçlerin, Beşlerin, Yedilerin, Kırkların, On İki İmamların, On Dört Masum-u Pakların hakkı için! Dil bizden, nefes hünkâr-ı evliyadan ola! On İki İmamlar abası Murtaza Ali’den ola! Ahir zaman peygamberi Muhammed Mustafa’dan ola! Gerçeğe Hü!” (KK14)
Meydan Açma Gülbankları
Alevi-Bektaşi cem ritüellerinde meydanın açılması, hizmet sahiplerinin yerlerini almasından sonra cemin başlatılması anlamına gelir. Cemin yöneticisi konumunda olan dede, sembolik olarak meydanı ibadete açarak cemi başlatmış olur. İbadete açılan meydanda, meydan gülbangının verilmesinden sonra ritüel akışı başlar. Bu aşamada söylenen gülbank, meydan açma gülbangıdır. Meydan açma gülbankları, aşağıdaki gibi örneklendirilebilir:
“Bismişah Allah Allah,
Meydanımız pak ola,
Yardımcımız Hak ola,
Altı sır, üstü nur ola,
Postlarımız daim ola,
İkrârımız tam ola,
Nefeslerimiz keskin ola,
Hü ya Ali!” (KK23)
“Bismişah Allah Allah! Hizmetleriniz kabul ola, muratlarınız hâsıl ola! Vakitler hayrola, hayırlar fethola, şerler def ola! Hazır, gaip, zahir, batın cem erenlerinin nur cemallerine aşk ola! Yüce Allah cümlemizi Ehlibeyt’ine nail eyleye! Hizmet sahiplerinin hüsn-ü himmetleri üzerimizde hazır ve nazır ola! Hak, Muhammed, Ali utandırmaya! Cehennem narına yandırmaya! On İki İmamlar yardımcımız ola! Niyet ettik vaktin hayrına! Girdik On İki İmamlar yoluna, İmam Cafer kavline. Kıblegâhımız Muhammed, secdegâhımız Ali. Pirimiz, üstadımız Hünkâr Hacı Bektaş Veli. Gerçekler demine, evliyalar keremine, gönüller birliğine Hü diyelim! Hü!” (KK16)
Dâr Gülbankları
Dâr kavramı, Alevi-Bektaşi inancına ait kodlar çerçevesinde anlam kazanan ritüelik bir terimdir. Arapça “ev” anlamına gelen bu sözcük, Farsçada “idam sehpası” demektir. Meydanın tam orta yeri, “dâr” sözcüğü ile karşılanır (Cebecioğlu, 1997: 206). Huzura çıkmayı, talip olmayı, meydanda bulunmayı simgeleyen “dâr” kavramının sembolik gösterge değeri oldukça yüksektir ve telmihen yaşattığı kültürel ve inançsal bellek unsurları da mevcuttur. İkrâr vermeyi, yolun gerektirdikleri karşısında teslim olmayı sembolize eden dâr meydanı, Alevilerin kültürel belleğinde önemli bir figür olarak yer alan Hallac-ı Mansur’un adının da yaşatıldığı yerdir.
Alevi inanç sisteminde, ibadet esnasındaki her türlü yapıp etme, ritüel esaslı bütün yapılarda olduğu gibi belirli kural ve kaidelere bağlıdır. Hizmet sahiplerinin yahut topluluktan birinin dedenin özellikle inanç önderi statüsünde kabul gören dedenin karşısında, sistemli hale gelmiş olan belirli duruş pozisyonlarında beklediği tespit edilmiştir. Bu duruş pozisyonlarının genel adı “dâr” şeklinde isimlendirilmiştir. Alevi inanç sisteminde dört çeşit dâr duruşu vardır. Bunlar: Mansur Dârı, Fazlı Dârı, Nesimi Dârı ve Fatma Ana Dârı’dır. Mansur Dârı, Buyruk’ta, “dâra asılır gibi, doğruca pirin önünde elini sallandırıp asılı durmaktır” şeklinde tarif edilmiştir. Ceme gelindiğinde ilk durulan yer Mansur Dârı’dır. Fazlı Dârı, secde şeklinde olan dâr duruşunun isimlendirilmesidir. Buyruk’ta anlamı “Nesimi gibi, postumu yüzdürdüm.” şeklinde açıklanan Nesimî Dârı’nın duruşu ise iki dizin üzerine doğrularak oturma şeklindedir. Fatma Ana Dârı’ndaysa cemde ayakta beklendiği esnada sağ ayağın başparmağı sol ayak başparmağı üzerine konularak durulur (Bozkurt, 2013: 116-117). Fatma Ana Dârı’nın bir başka adlandırması da “Dâr-ı Hüseyin”dir. Bu ayak mühürleme duruşu ile yol uğruna can vermeye hazır olunduğu ifade edilir (Korkmaz, 2016: 177).
Dâr gülbankları, cemde hizmet sahiplerine gördükleri hizmet karşılığında verilen gülbanklardan farklıdır. Hizmet gülbanklarında hizmet pirlerinin isimleri anılırken dâr gülbanklarında böyle bir durum söz konusu değildir. Dâr, üç aşamalı bir inanç pratiği olan namazın ilk aşamasıdır. Dâr, secde ve tecella kısımlarından oluşan namaz pratiğinin ilk aşamasında; talipler ayakta, dârda beklerler ve bu aşamada verilen gülbank da anlamsal olarak bekleyişi, talip olmayı işaret eden ifadelerle kurulur.
Dâr gülbankları, huzurda bulunan, özünü meydana koyma iddiası ile teslim olan talibe dede tarafından verilen cevap mahiyetindedir. Aynı sembolik gösterge değeri, bağlamsal olarak farklı bir yapı ve içerik göstermesine karşın dâr erkânında da mevcuttur. Dâr erkânını da dâr kavramından bağımsız olarak düşünmek yanlış olacaktır. Metaforik düzeyde “dâr”ın sembolize ettiği teslimiyet, feda, ikrâr verme, talip olma, yolda olma, görülme gibi kavramlar, “dâr” kavramı etrafında biçimlenen “dâr erkânı”nda da sembolik göstergeler olarak mevcuttur. Ölen kişinin ardından icra edilen “dâr erkânı”; Hakk’a teslimiyeti, ruhun yüklerinden arındırılmasını, rızalık almayı içerir.
Buyruk’ta, Ahmet Yesevi’nin bir Musahiplik Cemi ritüelinde dârda duran musahiplere dâr gülbangı verdiği kaydedilerek şu gülbanga yer verilir (2015: 199-200):
“Geldiğiniz yerden, durduğunuz dârdan,
Çağırdığınız yerden, yardım bulasınız.
Tanrı, bu yoldan, bu dârdan, bu pirden ayırmaya,
Uğursuz, yaramaza, pirsize duş getirmeye,
Şeytanın şerrinden,
Görünmez kazadan, bilinmez beladan koruya.
Hayırlı evlat, hayırlı devlet,
Yerden hayırlı bereket vere,
Duanız, niyazınız kabul ola!
Gerçeğin demine Hü!”
Talip dâra durduğunda bir tercüman söyleyerek pire gülbank isteğini iletebilir. Bu aşamada söylenen tercüman, pirin makamına saygı ifade etmeye ve özünü bu yolda feda etmeye yönelik olarak kurulur. Talibin dâr pozisyonunda verdiği tercüman şu şekilde örneklendirilebilir:
“Can-ı dilden el bağlayıp durdum evliya erkânına. Çok şükürler olsun Allahım, yine geldim pirimin divanına. Çok kusurum varsa el aman medet mürvet sunarak geldim. Lütfuna pervahına, canım kurban olsun bu yolun fermanına. Özüm dârda, yüzüm yerde. Pir divanında durdum dâra. Er cemal-i Muhammed, pir kemal-i Ali, Ali ile Muhammed’in nur cemaline verelim salâvat.” (KK9)
Talip dâra durduğu esnada inanç önderi tarafından verilen gülbangı şu şekilde örneklendirmek mümkündür:
“Bismişah Allah Allah! Geldiğiniz yoldan, durduğunuz dârdan, çağırdığınız pirden şefaat göresiniz. Dârlarınız, divanlarınız kabul ola. Muratlarınız hâsıl ola. Her türlü ibadetiniz Hakk’ın dergâh-ı izzetine yazıla. Dârına durduk ya Allah! Ya Allah! Ya Allah! Divanına durduk ya Muhammed! Ya Muhammed! Ya Muhammed! Keremine sığındık ya Ali! Ya Ali! Ya Ali! İnayet eyleyin ya On İki İmamlar. Yol gösterin ya On Dört Masum-u Paklar. Yardım eyleyin ya On Yedi Kemerbestler! Bağışlanma senin suyu suyun hürmetine olsun ya pirim Hünkâr Hacı Bektaş Veli! Ceminize alın ya Kırklar! Dârlarımızı, divanlarımızı dergâh-ı izzetinde kabul eyle ya Allah! Erenlerin demine devranına, gerçeğe Hü, münine ya Ali!” (KK7)
Temenna ve Tecella Gülbankları
Temenna ve tecella kavramları, ceme gelen canların dedenin huzurunda dâra durup secde ettikten sonra gerçekleşen selamlaşma pratiğini karşılayan ritüelik terimlerdir. Temenna, öne doğru eğildikten sonra doğrulurken eli başa götürerek selam vermek anlamına gelen bir sözcüktür. Temenna etmek, Alevi-Bektaşi inancının ritüelik anlam dünyası içerisinde eğilerek dedeye ve cem halakasındaki canlara niyaz etmeyi ifade eder. Tecella ise meydana çıkmayı, görünür olmayı ifade eden bir sözcüktür. Temenna ve tecella kavramlarının birlikte kullanılması, cem ritüellerinin girişindeki selamlaşma faslını ifade etmeye yöneliktir.
Talipler, cem ritüelinin düzenleneceği mekâna eşiği selamlayarak girdikten sonra, Kırklar Meydanı’na doğru ilerleyerek yere niyaz ederler. Bu niyazın ardından kalkıp dârda bekleyen taliplere dede tarafından dâr gülbangı verilir. Dâr gülbangının söylenmesinin ardından kimi yöre ve ocaklarda ikinci kez niyaz edilir. Secde ve dâr fasıllarından sonra talip önce dede ile daha sonra da halakada oturan bütün talipler ile sırasıyla niyazlaşır. Bu niyazlaşma işlemi, bir çeşit selamlaşma ritüelidir ve “tecella dolanma” şeklinde isimlendirilir. Huzurda olan bütün taliplerin tecella dolanmaları sona erdiğinde, dede tarafından temenna ve tecella gülbangı verilir.
“Bısmışah Allah Allah… Temennanız, tecellânız oldu tamam, yardımcınız olsun On İki İmam! Yüzleriniz ak ola, müşkülünüz hallola! Vakitler hayrola, hayırlar fethola, şerler def ola! Secdeye ınen, eğılen başlarınız ağrı sızı görmeye! Gerçeğe Hü!” (KK2)
Tövbe ve Bağışlanma Gülbankları
Tövbe kavramı, Tanrı’nın affedici olma özelliği ile ilişkili bir kavramdır. Mensubu olunan inanç ve ahlak sistemi tarafından onaylanmayan tutum ve davranışlardan duyulan pişmanlığı ileterek yanlışın tekrarlanmayacağı yönünde söz vermek, tövbe dualarının varlık sebebidir. Tüm inanç sistemlerinde olduğu gibi Alevi- Bektaşi inanç sisteminde de tövbe ederek arınmanın amaçlandığı tövbe duaları mevcuttur. Yukarıda örneklendirerek açıkladığımız tövbe duaları, tövbe gülbanklarından farklı yapıda, genellikle “Tövbe estağfurullah” redifi ile kurulan af dileme ve yakarış metinleridir. Tövbe gülbankları ise yapısal olarak klasik gülbank formuna uygun kurulan, içerik olarak tövbe etmek, af dilemek kavramları etrafında oluşturulan metinlerdir.
Tövbe dualarında olduğu gibi tövbe gülbankları söylenirken de talipler yere secde eder. Dede tarafından verilen tövbe gülbangının her bir cümlesinin ardından talipler, edilen duanın kabulü için “Allah Allah!” şeklinde ünlerler. Gülbank tamamlandığında edep erkân oturuş pozisyonuna dönerek ellerini dudaklarına götürmek suretiyle niyaz ederler.
Dede tarafından bağışlanma ve af dileme talebi ile söylenebilecek tövbe gülbanklarıne aşağıdaki gülbank örnek olarak verilebilir:
“Bismişah Allah Allah, evliyaların, cümle erenlerin himmeti ile. Şu vakitlerin yüzü suyu hürmetine. Doğruların, gerçeklerin yüzü suyu hürmetine. Kerbela’da yatan yetmiş iki şühedanın yüzü suyu hürmetine! Muhammed Mustafa, Aliyyel Murtaza’nın adı için bağışla! Hatice-tül-Kübra, Faıma-tül-Zehra için bağışla! Hasan aşkına, Hüseyin-i Kerbela aşkına bağışla! İmam Zeynel Abidin, Muhammed Bakır, Caferi Sadık, Musa-yı Kazım, Ali Rıza için bağışla. İmam Takı, İmam Nakı, Hasan Ali Asker için bağışla! İmam Mehdi’nin eşiğindeki Geda için bağışla! Affına sığındık ya Allah! Divanına durduk ya Muhammed! Keremine sığındık ya Ali! Ya İlahi’l âlemin! Bin bir adının yüzü suyu hürmetine! Yedi kat yerin, göğün, arşın, arşın kürsün, levhin, kalemin, tahirin, bâtının ve zahirin yüzü suyu hürmetine bağışla! Ya Rabbi! Şerr-i şeytandan, yaramazdan, uğramazdan bizleri koru, sakla! Bizleri doğru yoldan şaşırtma!
Veballerimizi ve eksikliklerimizi, bedhahlıklara yol açan hatalarımızı iyiliğe çevir! Dualarımız, niyazlarımız, secdelerimiz, tüm ibadet ve taatlerimiz senin içindir ya Rabbi! İki cihan serveri Muhammed Mustafa ve onun pür-ü pak Ehlibeyt’ini vesile kılarak tövbe edip bağışlanmayı diledik. Allah Allah diyen dilleri, senin aşkınla coşan gönülleri, ehlibeyit sevgisinden, Ali’nin nurundan, Hüseyin’in yolundan mahrum etme ya Rabbi!
Yüzümüz yerde, özümüz dârda. Allah Allah diyen dillerin, mesrur olan gönüllerin hakk-ı hürmetine cümle âlemlere rahmet eyle ya Rabbi! Bizlerin hayat ve yaşantılarını Hüseynî hayat eyle! Dua ve ibadetlerimizi, tüm insanlığın huzuru, mutluluğu ve esenliği için vesile kıl! Duası bizden, kabulü Allah’tan ola! Gerçeklerin demine Hü! (KK22)
Secde Gülbankları
Secde, Alevi-Bektaşi inancında, Hakk’ın huzurunda teslim olmayı sembolize eden bir inanç pratiğidir. Alevi-Bektaşi cem ritüellerinde, ritüelik aşamaların büyük çoğunluğunda olduğu gibi secde faslında da genellikle üçleme söz konusudur, üç defa secdeye varılır. Yöre ve ocaklar arası ritüelik uygulama farklılıklarına ve cemin içeriğine bağlı olarak değişkenlik göstermekle birlikte, ritüelik akış içerisinde, Nad-ı Ali duasının okunmasının ardından, Tevhidlerin ve düvaz imamların arasında genellikle rükû edilerek secde edilir ve halka namazı pratiği gerçekleştirilir. Secdeye her varıldığında, dede tarafından alınları secdede olan taliplerin bağışlanması, istek ve dileklerinin kabul olması taleplerini Tanrı’ya iletir mahiyette dualar edilir.
Birinci secdede verilen gülbankları, işlevsel açıdan “münacat gülbankları” olarak değerlendirmemiz de mümkündür. Başta müstakil bir dua olduğu izlenimi verebilecek bu yapılar, Tanrı’nın sıfatlarının yoğun biçimde sıralandığı, birey düzeyinde dilek ve isteklerin yerini ocak, cemaat hatta millet düzeyinde iletilenlerin aldığı gülbank örnekleridir. Birinci secdede verilen bu gülbank, diğerlerinden farklı olarak çok daha uzun kurulur. Bu esnada cem ritüelinde hazır bulunanlar secde ederek “Allah Allah!” nidaları ile karşılık verirler. Bu gülbankların içeriği, cemin yöneticisi konumunda olan inanç önderlerinin her bir icrasında çeşitlenmekle birlikte genellikle kurulan ifadelerde Tanrı’ya methiye ile birlikte yakarış söz konusudur. Birinci secde gülbangı yahut “münacat gülbangı” olarak da adlandırabileceğimiz gülbankları şu şekilde örneklendirmemiz mümkündür:
“Allah Allah… Allah Allah… Allah Allah… Ey yüce Allah’ım! Ellerimizi açtık, boynumuzu büktük, sana yalvarıyoruz! Yüce dergâhının lütuf kapısını, bizlere de aç! Dualarımızı dergâh-ı izzetinde kabul eyle! Eksik ve noksanlığımızla huzuruna geldik. Rahman ve Rahim olan ismin hakkı için, gönülde muratlarımızı, dilde dileklerimizi bizlere ihsan eyle!
Ey yerleri ve gökleri yaratan yüce Allah’ım! İnsanlar arasında kan döken, sefalet getiren harplere, din adına insan öldüren katillere fırsat verme! Birlik ve beraberliğimizi bozmaya çalışan bölücülere, hainlere fırsat verme! Bizleri zalimlerin zulmünden, Şeytanın şerrınden, görünür görünmez her türlü kaza ve beladan koru ya Rabbim! Merdi namerde muhtaç eyleme! Dert verip derman aratma!
Ey Yüce Allah’ım! Sana hamdolsun kı bızlerı sana kul, Muhammed Mustafa’ya ümmet, veli ve vasi olan Aliyyel Murtaza’ya talıp ve soyuna taraf kıldın ya Rabbı! Hatice-i Kübra ve Cennet seyyidesi Fatimatül Zehra’nın yüzü suyu hürmetıne, rahmetını bızden esırgeme ya Rabbı! Bırı kırk, kırkı bır eden sensın! Rahman ve rahım olan adın yüzü suyu hürmetıne, İmam Hasan ve şehıtler şahı İmam Hüseyın’ın sevgısı ıle gönüllerımızı nurlandır!
Yerlerın ve göklerın sahıbı olan yüce Allah’ım! Doksan bın Horasan pırlerının, seksen bın Urum erenlerının, pırımız üstadımız Hünkâr Hacı Bektaş Velı’nın, ceddım Baba Kureyş’ın ısımlerının hakkı ıçın, yardımlarını bızden esırgeme ya Rabbı! Ey merhamet edenlerın en merhametlısı yüce Tanrım! Bızlere rahmetınle muamele eyle!
Ey yüce Rabbım! Sen evvelsın, ahırsın; sen zahırsın, batınsın. Dua edenın duasını kabul edensın. Âlemlere rahmet olarak yarattığın Muhammed Mustafa’nın, Ehl¬i Beyt-ı Mustafa’nın, hanedan-ı Murtaza’nın, yetmış ıkı şehıd-ı şüheda-yı Kerbela’nın yüzü suyu hürmetıne, yurdumuzu, ulusumuzu, varlığımızı, bırlığımızı, dırlığımızı sonsuz eyle! Ülkemızın Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın büyük önderı Mustafa Kemal Atatürk ve sılah arkadaşlarına ve tüm şehıtlerımıze rahmetını esırgeme ya Rabbı!
Ey âlemlerın Rabbı! Yalnız sana ıbadet eder, yalnız sana sığınırız. Sıratel müstakım yoluna bızlerı ılet ya Rabbı! Aramızda olmayıp da gönülleri ile burada olanların da duaları ve nıyetlerını kabul eyle! El açtık sana yalvarıyoruz! Yalnız sana ınanıyor, yalnız senden yardım ıstıyoruz! Sen açtığımız bu ellerı gerı çevırme ya Rabbı!
Ya Hak, ya Muhammed, ya Alı! Allah rızası ıçın el Fatıha!” (KK14)
Gülbank türleri içerisinde, çeşitlenmenin en çok tespit edildiği gülbanklar secde gülbanklarıdır. Secde gülbanklarının temelini, yaratıcı karşısındaki acziyetin, boyun eğmenin, yaratıcı kudrete tabi olmanın altını çizme isteği oluşturur. Yöre ve ocaklara göre değişmekle birlikte, cem ritüellerinde her secde için bir tane olmak üzere genellikle üç secde gülbangı verilir. Talipler secde hâlindeyken dede tarafından söylenen secde gülbankları için verilebilecek bir diğer örnek şu şekildedir:
“Bısmışah Allah Allah! İlahı ya Rabbı! Varlığın, bırlığın, lütfun, keremın, faziletin, doksan dokuz isminin hürmet-ı hakkı ıçın, secdeye başını koyup varlığını varlığında yok eden canları, rahmetın ve keremınle lütfuna mazhar eyle! Peygamberlerin evveli Âdem ve keremler sahıbı Muhammed Mustafa arasında geçen yüz yırmı dört bın peygamberın, cümle nebılerın, cümle velılerın, evlıyaların, Kerbela’da şehit olan yetmiş üç şühedanın, âşıkların, sadıkların, erenlerin, cümle şehitlerin, gazilerin, mürsellerin ta’at ve ibadetleri, gözyaşları hakk-ı hürmetine, gönüllerimizdeki muratlarımızı vasıl eyle ya Rab!
Okunan duaların azameti, fazileti, kerameti hakkı için, şu anda başını secdeye koyup teslim olan canların dualarını kabul eyle. Gönüllerimizi nurlandırıp aydınlatarak ilahi nurundan feyz almamızı nasip eyle. İmam Ali’nin velayeti hakkı için dualarımızı kabul eyle!
Tevhidimiz oldu tamam, yardımcımız On İki İmam. İbadetlerimiz kabul, muratlarımız hâsıl ola! Hak, Muhammed, Ali ettiğimiz bu zikirleri dilimizden eksik etmeye! Bizleri Ehlibeyt’in katarından, On İki İmamların didarından ayırmaya! Yüzümüz yerde, özümüz dârda, Allah Allah diyen dillerin, mesrur olan gönüllerin hakk-ı hürmetine, cümle âlemlere yardım eyle ya Rabbi! Duası bizden, inayet İmam Ali’den, şefaat Muhammed Mustafa’dan, kabulü de Allah’tan ola! Gerçeğe Hü!” (KK3)
Cem Kapanış Gülbankları
Cem ritüelinin sona erdiğini bildiren, yapılan ibadetlerin kabulünü dileyemeye yönelik gülbanklardır. Dede, bu aşamada verdiği gülbankte, cemde bulunan herkes için ve onlar adına söz alarak ritüel boyunca yapılan bütün ibadetlerin kabul olmasını temenni eder. Ceme iştirak edenlerin hepsi, cem kapanış gülbangı aracılığı ile kutsanmış, dededen hayır dua almış olurlar. Cem kapanış gülbankları “Büyük Gülbank”, “Büyük Dua”, “Vahdet Gülbangı” şeklinde de anılır ve çeşitli yöre ve ocaklardaki uygulamalar doğrultusunda uzun biçimde kurulan örnekleri de mevcuttur.
Dede tarafından verilen ve cemi kapatmaya yönelik kurulan cem kapanış gülbankları şöyle örneklendirilebilir:
“Bismişah Allah Allah, şu vakt-i saatlerimiz hayrola. Hayırlarımız fethola. Şerlerimiz def ola. Hak, Muhammed, Ali cümlemizi Pençe-yi Aba’nın altından eksik etmeye. Cemimiz cem ola, cemimiz Kırkların cemi ola. Dâr çekip didar görenin çektikleri dâr kazalarına belalarına karşı gele. Hizmetleri, Hak, Muhammed, Ali katarına yazıla! Darda, yolda, bunda, belada Bozatlı Hızır yanlarında, yardımcıları ola! Dualar gerçek ola, gerçek-i mutlak ola. Hak, Muhammed, Ali dilde dileklerimizi, gönülde muratlarımızı vere. Nefes pir Hacı Bektaş-ı Veli’den, inayet İmam Ali’den, nüfus da ceddimden ola. Gerçeğe Hü! Mümine ya Ali!” (KK13)
Oturan-Duran Gülbankları
“Oturan-duran gülbangı” şeklinde adlandırılan dualar, cem ritüelinin kapanışında söylenen dualardır. Bu aşamada söylenen gülbangın içeriği, ceme iştirak eden canların tamamına iyi dileklerin bildirilmesine ve hayır duanın iletilmesine yönelik oluşturulur. Böylelikle ritüel süresince herhangi bir hizmette görev almamış, lokmasına dua alamamış, dâra duramamış, hiçbir şekilde dededen gülbank alamamış canlar da oturan duran gülbangı ile dualanmış olurlar. Oturan duran gülbangının söylenmesi ile cem ritüeli son bulur. Ritüelik düzenin akış ritmi açısından da dedenin başlangıcı gülbankla yapması gibi kapanışın da yine dede tarafından söylenen bir gülbankla yapılması, ritik kompozisyon açısından önem arz etmekte ve dedenin inanç yapısı içerisindeki yerinin ve öneminin altını çizmektedir.
Dede, oturan duran gülbangını verdikten sonra, cem erenlerinin dağılabileceği anlaşılır. Oturan duran gülbangını aşağıdaki gibi örneklendirmek mümkündür:
“Bismişah Allah Allah, sabahlarınız hayrola, hayırlarınız fethola. Oturana, durana, kovsuz, gıybetsiz hanesine varıp yastığına baş koyana Allah selâmet vere. Akşamdan beri anmış olduğumuz erlerin ve On İki İmamların himmeti üzerimizde hazır ve nazır ola. Cenab-ı Rabbil Âlemin burada bulunan canların muradını ihsan eyleye. Biz kalkalım Hızır otura! Gerçeğe Hü!” (KK10)
Cem Ritüelinin İçeriğine Göre Değişen Gülbanklar
Ritüellerde kullanılan ve deneyimlenen ânı profan olmaktan çıkartarak uhrevi bir zemine taşıyan bir malzeme olarak söz, kurulduğu bağlama ait dinamiklerden en kolay ve en hızlı biçimde etkilenen unsurdur. Ritik bir malzeme olarak kullanılan söz ve ifadelerin, ritüel bağlamlarının müstakil ihtiyaçlarına uygun yanıtlar verilebilmesini sağlayan bir mahiyet taşıması gerekir. Her ritüelik bağlamın içeriği kendine özgüdür. İçerikte meydana gelen farklılaşma, kullanılan ritüelik araç gereçlerden sarf edilen sözlere kadar ritik tüm unsurların da değişmesine, içeriğe uygun bir biçimde kurgulanmasına sebep olur. Alevi-Bektaşi inanç sistemi içerisinde kutsalla iletişim kurma noktasında aracı olan gülbankların de söylendikleri bağlamların içerikleri, düzenlenme amaçları doğrultusunda farklılıklar arz eder. Ritüelin içeriğinin belirleyicisi, düzenlenme amacıdır. Bu amaç aynı zamanda, ritüeldeki tematik örüntünün de sağlayıcısıdır. Buradan hareketle cem ritüellerinde hizmet sahiplerine verilen gülbanklar ile farklı ritüelik aşamalarda verilen gülbanklara, yukarıda yaptığımız cem sınıflandırması doğrultusunda cemin içeriği değiştikçe farklı gülbanklar da eklenir. Bu gülbanklar, cemin düzenlenme amacına uygun olarak kurgulanan, tematik olma özelliği gösteren gülbanklardır. Bu doğrultuda, cemlerin içeriğine uygun olarak kurgulanan ve belirli kavramlar etrafında oluşturulan gülbanklar: “İkrâr Kavramı Etrafında Oluşan Gülbanklar”, “Hızır Kavramı Etrafında Oluşan Gülbanklar”, “Nevruz Kavramı Etrafında Oluşan Gülbanklar”, “Muharrem Kavramı Etrafında Oluşan Gülbanklar” şeklinde sıralamak mümkündür.
İkrâr Kavramı Etrafında Oluşan Gülbanklar
İkrâr, Alevi-Bektaşi inancında, yola girmeyi ve teslimiyeti ifade eden bir kavramdır. Alevi-Bektaşi inanç öğretisinde bireyin inancına uygun yaşaması esastır. Bu paralelliğin sağlanması, inisiyasyon içerikli ritüelik yapılarda gerçekleşen öğretilerle mümkün kılınır. Geçilen çeşitli ritüelik aşamalarla bağlı olunan ocağın inanç önderi ve diğer taliplerin önünde söz verilerek yola girilir. Bu ritüelik aşamalardan ilki, İkrâr Cemi ritüeli bağlamında; ikincisi ise Musahiplik Ceminde gerçekleştirilir.
Alevi-Bektaşiler tarafından sözün kutsandığı ritüelik bağlama “ikrâr” adı verilir. İkrâr bütün Alevi-Bektaşiler için yola giriş ritüellerinin tamamını içine alan bir kavramdır. Bir diğer ifade ile “candan erene dönüşün gerçekleştiği, yolda olma sözünün verildiği ritüellerin üst başlığı, ikrâr ortamıdır”. Bu doğrultuda, “yol bir sürek binbir” anlayışına göre uygulama farklılıkları bulunmakla birlikte, ikrâr bağlamlı ritüeller bir inisiyasyon töreni olarak gerçekleşmektedir. Bu ritüellerde verilen söz kutsaldır ve bu söze riayet toplumsal denetim mekanizmasına tabidir, bu sözden dönüş yoktur. İkrâr, ciddi sorumluluklar ve yükümlülükler gerektirmektedir. İkrâr ritüellerinin kökeninde, Şamanların inisiyatik geçiş dönemlerinin, Anadolu yerel kültürünün ve tek tanrılı inanış törenlerinin izleri mevcuttur ve bu bütünleşmenin kendisi, Alevi-Bektaşi geleneğinin senkretik yapısının bir sonucudur (Işık, 2013: 3).
İkrâr; tek başına ele alabileceğimiz bir kavram değildir; cem bağlamı içerisinde çeşitli söz ve nesneler ile donatılması hâlinde ritüelik bir anlam yüklenir. İkrâr veren bireye karşılık inanç önderi tarafından belirli ritüelik aşamalarda gülbank verilir. Bu gülbanklar, bir üst başlık olarak ikrâr kavramı etrafından oluşan gülbanklar şeklinde
değerlendirilebilir. Bu bağlamda, ikrâr verme kavramı üst başlığı altında değerlendirebileceğimiz gülbanklar: tığbend-kemerbest bağlama, musahiplik
gülbankları ve erkândan geçirme gülbanklarıdır.
Tığbend-Kemerbest Bağlama Gülbankları
Tığbend; “ikrâr kuşağı” , “kuşak” ve “kemerbest” olarak da bilinen ritüelik bir objedir. İkrâr verip yola girmeye karar veren taliplerin İkrâr Ceminde ritüelik bir biçimde boynuna geçirilen tığbend, musahip tutmaya karar verdiğinde bu defa Musahiplik Ceminde beline bağlanır. Bu ritüel, Alevi-Bektaşi ibadet pratikleri içerisinde “tığbend bağlama”, “kemerbest bağlama” şeklinde anılır. İkrâr Cemi bağlamında “tığbend bağlanma”sının anlamı bireyin yola talip olması, bu yolda ikrâr vermesini sembolize eden ritüelik bir aşamadır. Tığbendin talibin boynuna geçirilmesi, teslimiyeti, yola baş koymayı, tabi olmayı sembolize eder. Aynı tığbendin Musahiplik Cemi ritüelinde bu defa bele bağlanması söz konusudur. Musahipli olmak Alevi-Bektaşi inancında dört kapılı olmak ve yolun gerekliliklerine eksiksiz riayet etmek anlamına gelir. Tığbend bağlama hizmetini ancak Musahipli olan, daha önce kendisine tığbend bağlanmış bir talip görebilir.
Tığbent-kemerbest bağlama, ritüelik bir aşama olması dolayısıyla gülbank eşliğinde gerçekleştirilen bir uygulamadır. İnanç önderinin bu noktada söylediği gülbank; kullanılan nesnenin sembolik içeriğinin idrak edilmesine, öneminin altının çizilmesine yönelik kurulur:
“Bismişah! Allah Allah! Hizmet-i Merdan, havalet-i pirân, Muhammed Ali’den kaldı bu erkân. İkrârın daim ola, tığbendin kaim ola. Hâl erenler hâlidir, yol erenler yoludur. Gafil olma ey sofu, bağlanan ikrâr bendidir. Destur ya Allah, ya Muhammed, ya Ali!” (KK10)
Musahiplik Gülbankları
Musahiplik gülbankları, Musahip Kurbanı Cemi ritüelinde ikâar verip musahip olan çiftleri dualamak, aralarındaki akdi kutsamak amacıyla inanç önderi tarafından verilen dualardır. Musahiplik erkânı bağlamında söylenen bu gülbankların içeriği, hizmet gülbanklarından farklı olarak kurulur. Bir ikrâr verme ritüeli olan Musahiplik erkânındaki ritüelik aşamalarla ilgili yukarıda kısa bir bilgilendirme yapmıştık. Bu aşamada, Musahiplik Kurbanı Cemi bağlamında musahiplik ikrârı veren çiftler dârda beklerken dede tarafından verilen musahiplik içerikli gülbangı örneklendirmeyi yeterli görmekteyiz:
“Bismişah Allah Allah! Bismişah Allah Allah! İlahi ya Rabbi! Âlemlerin rahmeti Muhammed Mustafa’ya indirmiş olduğun yüce kitap hakkı için, ihsan eylediğin yüce dinin hürmetine! Evliyalar şahı İmam Aliyyel Murtaza, Hatice-tül Kübra, Fatime-tül Zehra, İmam Hasan, Hulk-i Rıza, Şehitler Sultanı İmam Hüseyin ve cümle imamların, dört büyük melaikenin, erenlerin, evliyaların yücelikleri hakkı için. Senin rızanı almak için musahip kavline giren bu canların ikrârını kabul, amellerini makbul, muhabbetlerini daim eyle! Bu canların vermiş oldukları ikrârı ebedi eyle, Muhammed Mustafa ve Aliyyel Murtaza’nın musahipliğine, kavline ve katarına ilhak eyle ya Rabbi!
İkrârınız mübarek ola! Ahdınız daim ola! İmanınız kâvi ola! Muhabbetiniz bol, dostluğunuz ebedi ola! Her iki cihanda yüzünüz ak, niyetiniz pak ola! Cenab-ı Allah sizleri haksızın mekrinden, mühannetin şerrinden koruya, saklaya! Nefsinize fırsat vermeye! Sizleri doğruluktan, doğru yoldan, Ehlibeyt’in katarından, erenlerin didarından, Hak yolundan ayırmaya! Dil bizden, inayet Ali’den, keramet Hünkâr Hacı Bektaş Veli’den, kabulü Allah’tan ola! Gerçek erenlerin demine Hü!” (KK20)
Erkândan Geçirme Gülbankları
Erkân hizmeti, ikrâr içerikli Alevi-Bektaşi cemlerinde yer alan hizmetler arasında yer alır. “Tarik” olarak da isimlendirilen bu hizmeti gören hizmet sahibi, “erkâncı” yahut “tarikçi” şeklinde isimlendirilir. Erkân hizmetinin hizmet piri İmam Cafer-i Sadık’tır. Erkân ağacı olarak anılan ritüelik obje ile dede tarafından gerçekleştirilen hizmet, “erkân vurma”, “erkân çalma”, “tarikten geçirme” gibi isimlerle anılır. Bu ritüel pratiği, Görgü Cemi ile Musahip Kurbanı Ceminin ritüelik aşamaları arasında yer alır.
Erkân çubuğu şeklinde anılan ritüelik obje, Alevi ocaklarının tasnifi noktasında da kullanılan bir inanç unsurudur. Alevi inanç sisteminde görgü hizmeti, “erkânlı” ve “pençeli” olmak üzere iki farklı şekilde yapılır. Görgü hizmetini erkân çubuğu ile yapan ocaklar “erkânlı” ocaklar, dedenin talibin sırtını sıvazlayarak görgü hizmetini gördüğü ocaklar ise “pençeli” ocaklardır. Erkân ağacı, Cennet’teki Tuba ağacının dallarını temsil eder. Hz. Muhammed’in Hudeybiye biatının gerçekleştiğine inanılan yerin Rıdvan ağacının altı olduğuna ve Hz. Muhammed’e inananların bu ağacın altından geçtikleri sırada ağacın dallarının sırtlarına dokunduğuna inanılır. Rıdvan ağacı, Cennetteki Tuba ağacının dünya üzerindeki sembolik karşılığı niteliğindedir. Cem ritüellerindeki erkândan geçme inanç pratiği Hudeybiye’deki biat olayının temsili bir canlandırmasıdır. Dede, Cennet’ten geldiğine inanılan erkân çubuğunu elinde tutar ve Ehlibeyt yoluna ikrâr verenler bu çubuğun altından geçer. Buradaki ritüelik temsilde, dede Hz. Muhammed’i, erkân çubuğu da Tuba ağacının dallarını sembolize etmektedir. Bu esnada dede tarafından sarf edilen, “Cennetten geldı on ıkı tutam, altından geçenler görmesın sıtam” ifadeleri de söz konusu inanç pratiğinin kökeni etrafında anlatılan sözlü anlatmaları da destekler niteliktedir (Ersal, 2013: 335).
Erkân vurma / tarik çalma ritüeli, muhtevası ikrâr kavramı etrafında biçimlenen Görgü Kurbanı Cemi ile Musahiplik Kurbanı Cemlerinin ritüelik aşamaları arasında yer alır. Erkân çubuğunun kılıfından çıkması ile başlayan ritüel, ikrâr veren taliplerin erkân çubuğunun altından geçmeleri ile devam eder. Görgüleri görülecek talip yahut talipler postun üzerine çıkar. İkrâr verip musahip olan canların üzerine beyaz bir örtü örtülür ve dede çarşafın altındaki taliplerin başlarına On İki İmamların isimlerini sayarak üç kere vurur. Her talip için bu süreç tekrarlanır. Ardından talipler erkân örtüsünün altından çıkarlar, erkâna üç defa niyaz ederler ve yaş sırasına göre tek tek dedenin elindeki erkân çubuğunun altından geçerler.
Talipler erkân değneğinin altından geçtiği sırada dede tarafından gülbank verilir. Bu aşamada verilen gülbanklar, farklı ritüelik uygulamalarda değişmekle birlikte genellikle erkekler için ayrı, kadınlar için farklı tanzim edilmiş gülbanklardır. Erkek taliplere erkân değneğinin altından geçtikleri esnada verilen gülbangı şu şekilde örneklendirmek mümkündür:
“Nasrun min Allâhi ve fethun karîb ve beşşiri’l-mü’mmme, ya Allah, ya Muhammed, ya Alı, altından geçenler görmesın Tamu, Tamu’nun hıddetınden, münkırın şiddetinden saklasın, beklesin. Lâ fetâ illâ Ali, lâ seyfe illa Zülfikâr, her kazanın, her belanın, her cefanın defi senden gelir perverdigâr” (KK10)
Kadın taliplerin erkân değneğinin altından geçmesi sırasında dede tarafından verilen gülbangın içeriğine İslam tarihinde önemli yeri olan Ehlibeyt mensubu kadın şahsiyetler eklenir:
“Nasrun min Allâhi ve fethun karîb ve beşşiri’l-mü’mmme, ya Allah, ya Muhammed, ya Ali, Hatice-tül-Kübra, Fatma-tül-Zühre, sülale-yi Hayrünnisa, altından geçenler görmesin Tamu, Tamu’nun hiddetinden, münkirin şiddetinden saklasın, beklesin.” (Ersal, 2013: 339)
Erkân hizmeti, bütün taliplerin erkân değneği altından geçip dededen gülbank almalarının ardından erkân suyundan alma ritüeli ile devam eder. Erkân suyu ritüeli, dede tarafından erkân değneğinin suya batırılarak bu suyun taliplere dağıtılması esasına dayanır. Erkân suyu, Görgü Kurbanı Ceminde önce musahipli taliplere, daha sonra musahibi olmayan taliplere sırayla verilir. Tüm taliplerin değneğin suyundan avuçlarına alıp içmelerinin ardından dede bu sudan birkaç damla gözcü hizmetinden sorumlu kişinin, birkaç damla rehberin alnına damlattıktan sonra kendi alnına da erkân suyundan sürer.
Erkân çalma ritüelinin tüm ritüelik aşamalarının tamamlanmasının ardından dede tarafından ritüele katılan, erkândan geçen, görgüsü görülen tüm taliplere yönelik bir gülbank verilir:
“Allah Allah, Allah Allah, Allah Allah… Erkânlarınız oldu tamam, yardımcınız olsun On İki İmam! İkrârları kadim ola, sözleri kaim ola! Üçler, Beşler, Kırklar, Yediler sizleri bu yoldan, bu katardan, bu didardan ayırmaya! Hak, Muhammed, Ali sizleri şefaatinden mahrum etmeye. İmam Cafer Efendimiz gelmiş oturmuş ola! Dil bizden, nutuk ceddimden, nefes Hünkâr Hacı Bektaş Veli’den ola! Gerçeğe Hü! Müminlere ya Ali!” (KK18)
Nevruz Kültü Etrafında Oluşan Gülbanklar
Nevruz kültü etrafında oluşan gülbanklar, Nevruz Cemi ritüeli bağlamında icra edilmek üzere kurgulanır. Nevruz Ceminin içeriği, baharın müjdelenmesi, doğanın uyanışı gibi kavramlar etrafında biçimlendiği için gülbankların içeriği de bu doğrultuda oluşturulur. Alevi-Bektaşi inancında, Nevruz Bayramı’nın denk geldiği tarihin birden fazla anlamı vardır. “Yeni gün” anlamına gelen Nevruz, baharın müjdecisidir. Bunun yanında, Alevi-Bektaşiler için Nevruz Bayramı olarak kutlanan 21 Mart tarihi, Hz. Ali’nin doğum günü ve Hz. Ali ile Hz. Fatma’nın evlendiklerin gün olması dolayısı ile de anlamlıdır. Nevruz, Alevi-Bektaşi çevrelerde “Sultan Nevruz” olarak adlandırılmakta ve 21 Mart günü bağlanan cem de “Sultan Nevruz Cemi” olarak anılmaktadır.
Nevruz kavramı etrafında oluşan gülbanklar, işlevsel olarak hizmetler yahut çeşitli ritik aşamalar için tanzim edilen gülbanklardan farklı değildir. Bu gülbanklar, standart gülbankların Nevruz temi etrafında biçimlenmiş, doğanın uyanışını ve yenilenmeyi kutsamaya dönük örneklerini teşkil etmektedir. Nevruz Cemi ritüellerinde inanç önderi statüsündeki dede tarafından verilen bu gülbanklar, şu şekilde örneklendirilebilir:
“Bismişah, Allah Allah! Elhamdülillah, elhamdülillah, elhamdülillah. Lokmalar kabul ola. Muratlar hâsıl ola. Pişirip getirene, yedirip içirene fal mezat ola! Kurban sahiplerinin kurbanları Hak divanında kabul ola. Her tüyüne bin bir sevap yazıla! Gittiği yerler gam kasavet görmeye! Yiyenlere şifa, yedirenlere delil ola! Sofralarımıza Halil İbrahim bereketi vere! Pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli efendimizin, Hüssem Şah, Gani Otman Baba efendimizin himmetleri üzerimize olsun. Sultan Nevruz aşkına, Otman Baba aşkına olsun. Kaygusuz Sultan aşkına, lokmasına, gerçeğe Hü!” (KK24)
Hızır Kültü Etrafında Oluşan Gülbanklar
Hızır kültü, Alevi-Bektaşi inanç dairesi içerisinde etrafında söz varlığı ve ritüellerin oluştuğu bir kült olma özelliği gösterir. Hızır Orucu, Hızır Kurbanı Cemi, bu kült etrafında oluşan ritüelik evrenin varlığının göstergesidir. Hızır kültü etrafında oluşturulan gülbanklar ise söz varlığının bir kısmını teşkil etmektedir. Alevi-Bektaşi inancında son derece önemli bir yer tutan Hızır kültü etrafında çok sayıda inanma ve kaçınma da mevcuttur. Alevi-Bektaşilikte Hz. Hızır’ın peygamber oluşuyla “nebi”, Allah’ın bütün sırlarına vakıf olması ile de “veli” olduğu inancı hâkimdir. Miladi takvime göre, Ocak ayının 14’ünde başlayıp Şubat ayının 17’sine kadar devam eden zaman dilimi, Alevi- Bektaşiler tarafından Hızır günleri olarak kabul edilir. Bu tarihler arasında, haftada üç gün Hızır’a şükranlarını sunmak için oruç tutan Alevi-Bektaşiler, orucun arkasından perşembeyi cumaya bağlayan akşam Hızır Cemi bağlarlar.
Hızır’ın adının sık sık anıldığı, Hızır kültü etrafında oluşan Alevi-Bektaşi gülbankları, Hızır Cemi ritüellerinde söylenmektedir. Hızır Cemi, Hızır günlerinin sonunda toplanır. Bu cem ritüelinde söylenen gülbanklar, Hızır kültü etrafında biçimlendirilmiş, Hızır’ın meziyetlerinin sıralandığı gülbanklardır.
“Bismişah Allah Allah! Yaradan Allah, Nübüvvet-i Muhammed, Velayet-i Ali aşkına, dertlerimize derman, hastalarımıza şifa, dilden dileklerimiz, gönülden muratlarımız için, dara, zora yetişen Hızır aşkına! Akşamla hayrola, hayırlar fethola, şerler def ola! Münkir, münafık mat ola! Bozatlı Hızır hanelerimize huzur ve bereket vere! Saklaya, bekleye, göre, gözete! Yolda, belde, dağda, çölde yardımcınız ola! Cedd-i celalimize, hanemize mihman ola! Çağırdığımız er, evliya cemi cümlemizin canına yetişe. Haneleriniz gül ola, gülünüz bülbül ola, yüzünüz ak ola, özünüz pak ola! Dil bizden, hikmet Hak, Muhammed, Ali’den, kerem Hızır Peygamber’den ola!” (KK13)
Muharrem Ayı Ritüellerinde Gülbanklar
Muharrem ayı, Alevi-Bektaşilerin ibadet yaşantısının ritüelik yoğunluğunun fazla olduğu bir süreçtir. Muharrem orucunun tutulduğu bu süreçte, Muharrem olayının anısına dayanan toplu bir yas töreni gibi vuku bulur. Muharrem Orucu süresince eğlenceli konulardan uzak durulur. Şölene dönüşen iftar sofralarından ve gösterişli etkinliklerden kaçınmak suretiyle Kerbela olayının sembolik bir biçimde yasının tutulması söz konusudur. On İki İmamların sayısına paralel biçimde on iki gün tutulan Muharrem orucu, Kerbela kıyımının gerçekleştiği On Muharrem günü son bulur. Muharrem orucunun tutulduğu süre boyunca, her akşam oruç açıldıktan sonra cem bağlanır. “Muharrem Cemi” şeklinde adlandırılan bu cemlerde, he akşam On İki İmamlardan bir tanesi ile ilgili bilgi verilir, Kerbela hadisesi anlatılır ve Hz. Hüseyin ile Kerbela’da can veren diğer mazlumlar için gözyaşı dökülür. On iki günün sonunda, aşure pişirilerek dağıtılır. Yine on iki günlük süreç sona erdikten sonra, İmam Zeynel Abidin’in Kerbela olayından sağ olarak çıkmış olmasına şükreder mahiyette “şükür kurbanı” kesilerek dağıtılır. Kurbanın kesildiği akşam, daha büyük ölçekli bir Muharrem Cemi bağlanır.
Muharrem Kurbanı Cemi ritüeli, Birlik Cemi ritüel akışına paralel kurgulanır. Erkân ve hizmetlerdeki tek farklılık semah hizmetinin matem süreci ve cem ritüelinin tematik bağlamı dolayısıyla yerine getirilmemesidir. Muharrem Kurbanı Ceminde söylenen deyiş ve gülbanklarda Ehlibeyt’e ve On İki İmamlara daha yoğun bir vurgu yapılması söz konusudur. Alevi-Bektaşi gülbanklarında On İki İmamların isimleri zaten sık sık zikrediliyorken Muharrem Cemlerinde bu yoğunluk daha da artar. Kerbela hadisesinin müsebbiplerine duyulan öfkenin dile getirilmesi, yine Muharrem teması etrafında kurulan gülbankların içerik özellikleri arasında yer alır. Muharrem kavramı etrafında oluşan gülbanklar, Muharrem orucu açılırken ve Muharrem Kurbanı Cemi bağlanırken inanç önderleri tarafından taliplere verilir. Bunun yanında, Muharrem ayında düzenlenen bir diğer ritüel olan aşure aşı ritüeli için tanzim edilen gülbanklar mevcuttur.
Muharrem Orucu Gülbankları
Muharrem orucuna niyet ederken de talipler tutacakları orucun mahiyetine uygun bir niyet duası ederler. Ancak bu dualar inanç önderi tarafından verilmediği, toplu ibadet bağlamında zikredilmediği ve kişisel edilen ibadetin parçaları olmaları dolayısıyla gülbank niteliği taşımamaktadır. Muharrem orucu, Alevi-Bektaşilerce sembolik bir yas süreci olarak geçirilen muharrem ayında tutulan oruçtur. On iki gün devam eden bu süreç boyunca, Kerbela’da susuz can veren Hz. Ali taraftarları ile özdeşim kurmak için su içilmez, neşe ve eğlenceden kaçınılır, kesici aletler kullanılmaz. Yas ve matem havasının hâkim olduğu bu süreçte, geleneksel yapının daha baskın olduğu çevrelerde banyo yapılmadığı, siyah renkten başka renkte kıyafet giyilmediği, gülmenin, tıraş olmanın hoş karşılanmadığı bilinmektedir.
Alevi-Bektaşi inanç dairesi içerisinde ibadet pratikleri, ocaklar arası ritüelik uygulama farklılıkları ve yöresel çeşitlenmeler dolayısıyla müşterekliklerin az olduğu yapılardır. Fakat Muharrem orucu, “bütün Alevilerin üzerinde ittifak ederek tuttukları tek oruç” olma özelliği gösterir (Turan-Üçer, 2005: 59). Muharrem Orucu etrafında oluşan gülbanklar, oruca niyet etme ve oruç açma gülbanklarıdır. Bu gülbanklardaki baskın tem, matem fenomeni olup Kerbela hadisesine sıkça yer verilir.
Muharrem orucu açma gülbangını şu şekilde örneklendirmek mümkündür:
“Bismişah Allah Allah. Ehlibeyt’e ve soyuna rahmet, onlara zulmeden zalimlere lanet ola! On İki İmam için tuttuğumuz oruçlar, verdiğimiz lokmalar Hak dergâhına yazıla! Kerbela-yı Hüseyin aşkına, yuh münkire, lanet Yezid’e. Lanet onun soyuna, lanet onun devrini sürdürene! Hak, Muhammed, Ali aşkına! İmam Hüseyin Efendimizin susuzluk orucu niyetine! Hz. Fatma Anamızın şefaatine! On İki İmam, On Dört Masum-u Pak, On Yedi Kemerbestler hürmetine! Hazır ve gaip gerçek erenlerin himmeti üzerinizde hazır ve de nazır olsun! Yuh münkire, lanet Yezid’e, rahmet mümine! Allah eyvallah. Gerçeğe Hü!” (KK14)
Muharrem ayı ritüellerinde çekilen gülbankların farklılaştığı bilgisi, Bedri Noyan tarafından da kaydedilir. Noyan, Muharrem cemlerinde verilen cem kapanış gülbangına, Muharrem’in içeriğine uygun ifadeler eklenmesi gerektiğini belirtir. Noyan’ın örnek ifadelere yer verdiği açıklaması şu şekildedir:
“Eğer Muharrem ayı, şehadet günü akşamı ise: Erenler işbu mâtem-i mubâreki cümle ehl-i îmân haklarında müteyemmin ve mübarek eyleye. Nice nice yıllar emsâl-i kesîresiyle müşerref eyleye.
Allah Allah! Hüccâc-ı müslîmîne ve guzzât-ı müsafirîne hayırlı selamet ihsân eyleye. Matem-i Hüseyin mübarek ola. Gerçek erenler demine Hü diyelim Hü.” (Noyan, 1995: 318)
Aşure Aşı Ritüeli Gülbankları
Aşure, “aşure çorbası”, “aşur aşı”, “aşur çorbası”, “İmam Hüseyin Aşı” gibi isimlerle de anılan, ritüelik bir yemek olma özelliği gösterir. Muharrem ayı içerisindeki ritüelik uygulamalardan bir tanesi de aşure çorbasının pişirilip dağıtılmasıdır. Aşure ritüelinin Muharrem orucunun son bulması ile birlikte yöre ve ocaklar arası ritüelik uygulama farklılıklarını da göz önünde bulundurduğumuzda, her yıl 10-12 Muharrem tarihleri aralığında gerçekleştirildiğini ifade etmek mümkündür.
Matem orucu, aşure ritüeli ile son bulur. Ritüelik bir yemek olan aşure aşına Alevi-Bektaşilerce On İki İmamı telmihen on iki malzeme katılması esastır. Sembolik yas sürecinin bir tatlıyla sonlandırılması, ağızların tatlandırılması amacı taşıdığı gibi, Kerbela şehitlerini yâd etmek, ölmüşlerin anısını yaşatmak için dağıtılan bir çeşit kansız kurban, lokma yerine de geçer. Dolayısıyla malzemelerinin hazırlanmasından pişirme ve dağıtma aşamalarına kadar bütün süreç, ritüelik bir içerik taşır. Aşure, günün erken saatlerinde pişirilir ve piştikten sonra, bağlı bulunulan ocak dedesi tarafından dualanmasının ardından dağıtılır. Dedenin aşureyi dualamak için söylediği gülbankları şu şekilde örneklendirmek mümkündür:
“Bismişah Allah Allah. Aşure lokmaları kabul ola. Pişirenlerin, taşıranların, payını hak bilenlerin cedlerine rahmet ola! Haneleri bereketli, sofraları dolu ola! Bir lokması bin türlü derde deva ola! Yiyene helal, yedirene delil ola! Şah-ı Şehid-i Kerbela
İmam Hüseyin’in, yetmiş iki can-ı dest-i Kerbela’da Hak uğruna şehadetlerinin, On Dört Masum-u Pak’ın ruhlarına değe, ulaşa! Ya Rabbi! Tuttuğumuz oruçları, ettiğimiz duaları, pişirdiğimiz taşırdığımız aşureyi, lokmaları, dergâh-ı izzetinde kabul eyle! Dil bizden, inayet On İki İmamlardan, kerem Ali’den ola! Gerçeklerin demine devranına Hü!” (KK1)
Geçiş Dönemleri Merkezli Oluşan Gülbanklar
Gülbankların Alevi-Bektaşilerce kullanıldığı tek icra bağlamı cem ritüelleri değildir. Gülbanklar, karşı karşıya kalınan durumun içeriğine uygun bir biçimde tanzim edilmeye müsait yapılardır. Dolayısıyla karşılaşılan hemen her durum karşısında inanç önderi tarafından gülbank tertip edilmesi ve ilgili durumun içeriğine uygun bir biçimde talibe söylenmesi mümkündür. Bu noktada belirleyici olan taliplerden gelen talep olmakla birlikte, genellikle insan yaşamında önemli dönüm noktalarına işaret eden geçiş dönemleri, insanların kutsanmaya, kutlu söz işitmeye ihtiyaç duyduğu ritüelik yapılar olmaları dolayısıyla gülbankların kullanıldığı aşamalara işaret ederler.
Geçiş dönemleri, insan yaşantısındaki önemli kırılma noktalarına işaret eden ve gündelik hayat deneyimlerinin dışında ritüelik içerikleri bulunan dönemlerdir. Geçiş dönemlerinde insanlar, eşiğinde oldukları değişim hadisesini daha kolay ve sorunsuz atlatabilmek için ritüel yapılarına başvururlar. Başvurulan ritüel içeriği, söz ile kutsamaktan çeşitli davranışlardan kaçınmaya kadar geniş bir skalada seyreder. Geçiş dönemleri, insan yaşantısındaki sembolik eşikler olma özelliği gösterir. Kolektif bellek, bu eşiklerden Tanrı kutu eşliğinde geçmenin, sürecin daha iyi atlatılması noktasında etkili olduğu kanısındadır. Bu sebeple, Tanrı kutuna aracılık edebilecek çeşitli sözlü ifadeler, nesneler ve eylemler, insanların geçiş dönemlerinde başvurdukları arasındadır.
Geçiş ritleri, kişilerin bir statüden diğerine geçtikleri ve toplum tarafından organize edilen geleneksel ritüel yapılarıdır. Kişinin eski statüsünden ayrılarak önceki rolünü terk edip yeni bir rol ve statüye geçerken hayatında meydana gelen değişikliğin farkına varmasını sağlayan bu ritüeller, kişiye yeni görev ve sorumluluklarıyla ilgili bilgi aktarımı sağlar. Kişinin hayatındaki kronolojik statü sıralamasına uygun olarak gerçekleştirilen geçiş ritüelleri, rollerin etkileşimini içerir. Kişi merkezli olarak kabul edilebilecek nitelikte olan bu ritler, genellikle tekrarı olmayan ritlerdir ve önceden tahmin edilebilme özelliği gösterirler (Honko, 2009: 206-207).
İnsan hayatındaki sosyal ve kültürel eşiklere tekabül eden başlıca geçiş dönemlerini doğum, evlilik, ölüm olarak sıralamak mümkündür. Alevi-Bektaşi inanç ve kültür geleneği içerisinde de geçiş dönemleri, ritler eşliğinde tecrübe edilir. Profan olana ritüelik içerik kazandırmanın yöntemleri arasında sözle kutlu kılmak da yer alır. Gülbanklar, bu noktada Alevi-Bektaşilerce geçiş dönemlerinde de varlıklarına başvurulan, inanç önderi aracılığı ile tanrısal alana teması sağlayan dua metinleri olma özelliği gösterir.
Doğum Olgusu Etrafında Oluşan Gülbanklar
Doğum, üç önemli geçiş hadisesinden ilki olma özelliği gösterir. Doğum, yalnızca aileyi değil, ailenin bir parçası olduğu toplumsal yapıyı da ilgilendiren bir hadisedir (Örnek, 2016: 184). Doğum, pek çok sözlü yapı içerisinde geniş yer tutan, önemli bir motiftir. Doğum olgusu etrafında gelişen çok sayıda inanma, kaçınma ve bunlara bağlı olarak geliştirilen uygulamalar, günümüz toplumunda da yaşatılmaktadır (Artun, 2017: 154). Alevi-Bektaşi inanç ve kültür dairesi bağlamında, doğum olgusu etrafında gelişen çok sayıda ritüelik uygulama mevcuttur. Söz konusu ritüellerde, içeriklerine uygun olarak çeşitli dualar ve zikir ifadeleri sarf edilmektedir. Ancak, bir inanç önderinin katılımı haricinde gerçekleşen, doğum sürecinde gerçekleşen ritüellerde söylenen duaları gülbank bağlamında değerlendirmemiz mümkün değildir. Alan araştırmasında doğum uygulamaları çerçevesinde, inanç önderlerinin katılım gösterdiği ritüelik aşamalar içerisinde, çocuğa ad koyma ritüelinin ön plana çıktığı tespit edilmiştir.
Ad koyma geleneği, köklü bir geleneğe dayanmakta ve genellikle dinî nitelikli bir tören eşliğinde gerçekleştirilmektedir (Artun, 2017: 175). Eski Türklerde isim verme geleneği son derece köklü olup doğan çocuğa ismin, toplumun ileri gelen, saygı gören yaşlılarından biri tarafından koyulma gerekliliği söz konusu idi. Bu isim genellikle güzel bir olayla, bağlı bulunulan ongunla ilişkili bir isim olurdu. Sonraki devirlerde tabii olunan din daireleri ile birlikte isim koyma merasimlerinde değişiklikler meydana gelmiştir (Yoloğlu, 1999: 95).
Geleneksel yapıda, çocuğun dünyaya gelişinin ardından dede tarafından gülbank verilerek isminin konulması şeklinde bir uygulama mevcuttur. Dedenin gülbank verdiği çocuğun ömrünün uzun ve bereketli olacağına inanılır. Bu sebeple, çocuğun ismini ilan edip kulağına fısıldaması ve dua vermesi için bağlı bulunulan ocağın piri haneye davet edilir. Varsa çocuğun kurbanı kesilerek dedenin haneyi ziyaret edeceği gün dağıtılır. Dede çocuğu kucağına alarak önce ismini kulağına üç defa fısıldar. Ardından, doğan çocuğun ömrünün uzun, bereketli ve sağlıklı olması için bir gülbank verir. Çeşitli yöre ve ocaklarda gülbanktan sonra salâvat da getirilir.
Alan araştırmasında görüşülen kaynak kişiler tarafından, Alevi-Bektaşi inanç sisteminin geleneksel yapısı içerisinde, doğan çocuğu dualamak için önce kulağına sırasıyla Hz. Muhammed’in, Hz. Ali’nin ve ardından da On İki İmamların isimlerinin dede tarafından fısıldandığı, ardından da ömrünün uzun ve bereketli olmasına yönelik bir gülbank verildiği bilgisi aktarılmıştır (KK13, KK1). Dededen doğan çocuğa ad koyması istenildiğinde de dede yine Hz. Muhammed, Hz. Ali ve On İki İmamların isimlerini, sonra da üç kere çocuğun ismini kulağına fısıldadıktan sonra, “Adını ben verdim, yaşını Hak versin. Hak, Muhammed, Ali On İki İmamların katarından ayırmasın.” (KK37) şeklinde gülbank verir.
“Bismişah Allah Allah! Hak, Muhammed, Ali, Hacı Bektaş Veli yeni doğan bu canın ömrünü uzun, sağlıklı, rızkını bereketli eylesin. Hayırlı evlatları sevdirip mutlu etsin. Ailesine, vatanına, milletine, tüm dünya insanlarına faydalı olmak üzere yetiştirilsin. Kirvesi Ali, musahibi Hızır olsun! Dil bizden, nefes ceddimden, inayet Ali’den olsun! Erenlerin demine devranına Hü!” (KK13)
Nikâh Erkânı Gülbankları
İnsan hayatının ikinci geçiş dönemine işaret eden evlilik, aileler arası kurulan dayanışmayı, toplumsal ve ekonomik ilişkileri belirlemesi ve düzenlemesi bakımından her toplumda ve her kültürde önemini koruyan bir olaydır (Örnek, 2016: 255). Aile kurumunun oluşması noktasında belirleyici olan evlilik olgusu, toplumsal yapının inşasında son derece belirleyici noktadadır. Dolayısıyla diğer geçiş süreçlerinde olduğu gibi insan yaşantısında önemli bir kırılma noktası teşkil eden evlenme olayı etrafında da çok sayıda ritüel gelişmiş durumdadır. Evlilik olgusunu Alevi-Bektaşi inanç ve kültür dairesi bağlamında ele aldığımızda da kavram etrafında oluşan çok sayıda pratikle karşılaşırız. Fakat bu toplam içerisinde, çalışmamızın sınırları açısından bizim ele alacağımız kısım, inanç önderlerinin katılım gösterip yönettiği ritüel yapıları ile sınırlı olacaktır.
Daha çok endogami türü evliliklerin yaygın olduğu Alevi-Bektaşilerde, evlilik kurumunu dinî temeller üzerine oturtmak, “dede nikâhı” şeklinde adlandırılan ve genellikle taliplerin bağlı bulundukları ocağın inanç önderi tarafından kıyılan bir nikâh ile mümkündür. Resmî nikâha ilaveten kıyılan bu nikâh, evlilik akdinin yola uygun bir şekilde verilmesini sağlamaya yöneliktir. Yapılan alan araştırmasında, köyden kente göç ve küreselleşme gibi kavramların geleneksel yapılarda yarattığı tahribat dolayısıyla tüm örfi yapılara olduğu gibi dede nikâhı olgusuna da mesafeli yaklaşıldığı, resmî nikâhın yeterli görüldüğü gözlenmiştir.
Geleneksel yapının hâkim olduğu yörelerde nikâh erkânı, bağlı bulunulan ocağın dedesi tarafından yürütülür. Dede genellikle nikâh erkânına, niyet bildiren ifadelerle başlar:
“Yerleri ve gökleri var eden yüce Allah’ın izni, Muhammed Mustafa’nın kavli, imamül Ehlibeyt’in mezhebi üzerine, niyet ettik bu iki canın nikâhını kıymaya.”
Ardından dede, yolun evlilik kurumuna verdiği değeri, evli çiftlere düşen sorumlulukları anlatır. Yolun, herhangi bir gerekçe olmaksızın boşanmayı düşkünlük sebebi olarak değerlendirdiği hatırlatarak çiftin ve ailesinin onaylarına başvurulur. Herkesin bu evliliğin gerçekleşmesinde rızasının olması esastır.
Geleneksel yapı içerisinde daha yoğun bir anlamı olan “dede nikâhı” ritüelinde, nikâhı kıyan inanç önderi tarafından evlenme töreninin içeriğine uygun mahiyette dua ve gülbanklar söylenerek evlenecek çifte nasihatler verilir. Yöre ve ocaklar arası uygulama farklılıklarının çok yoğun olduğu “dede nikâhı” ritüelinde, nikâh akdinin alınmasından önce Kur’an-ı Kerim kaynaklı sure ve ayetlere de başvurulabilir. Bunlar genellikle: Nebe Sûresi 8. Âyet, Rum Sûresi 21. Âyet, Bakara Sûresi 223. Âyet, Esra Sûresi 32. Âyettir (Tur, 2002: 508).
Dede, nasihatler verip çeşitli ritüelik aşamalarla evlilik akdini gerçekleştirdikten sonra, çifte iyi dileklerini iletmeye, yeni kurulacak aile yaşantısının hayırlı olmasını dilemeye yönelik bir gülbank kurar:
“Bismişah Allah Allah! İlahi ya Rabbi, kıldığımız bu nikâhı, bu birlikteliği, Muhammed Mustafa’nın, Alıyyel Murtaza’nın yüzü suyu hürmetine mübarek eyle! Bu evliliği, yaşamları boyunca daim ve kaim eyle! Ya Rabbil Âlemin! Sen bu canları her iki cihanda da aziz eyle. Dillerini birbirine tatlı, ömürlerini uzun, kazançlarını bereketli, yuvalarını kutlu eyle Ya Rabbim.
İlahi ya Rabbi! Sen bu canların soylarını ve nesillerini yeryüzünde daim ve kaim eyle. Ehlibeyt ‘in yüzü suyu hürmetine, aralarındaki sevgiyi, saygıyı artır. Mutluluklarını daim kıl! Cümle erenlerin, evliyaların yüzü suyu hürmetine! Sen bu canlara, anaya, babaya, memleketine, tüm insanlık âlemine hayırlı olacak evlatlar nasip eyle!
Seyitler Sultanı Pirimiz Hacı Bektaş Veli’nin yüzü suyu hürmetine, sen bu canları, muhannetin şerrinden, soysuzun dilinden, görünür görünmez kazalardan, belalardan, her türlü dertten tasadan sakın, koru ya Rabbi! Bu canların evliliklerini, Âdem ile Havva, Muhammed ile Kübra, Hz. Ali ile Zöhre yakınları gibi eyle!
Üçlerin, Beşlerin, On İki İmamların, On Dört Masum-u Pakların, On Yedi Kemerbestlerin, Kırkların hayır ve himmetleri üzerinizde ola! Nikâhınız hayırlı, Hak, Muhammed, Ali yardımcınız ola! Diliniz bu içtiğiniz şerbet gibi tatlı ola, bu şerbet Kırklar şerbeti ola! Yolunuz Ehlibeyt’in yolu ola! Allah eyvallah, gerçek erenler demine Hü!” (KK3)
Kirvelik ve Sünnet Erkânı Gülbankları
Alevi-Bektaşi inanç dairesi çerçevesinde sünnet erkânı, kirvelik kurumu ile birlikte ele alınması gereken ritüelik bir sürece işaret eder. Alevi-Bektaşi inancında sünnet olgusuna atfedilen önem, kirvelik kurumunun sosyal ve kültürel yaşantıları içerisindeki yerinin büyüklüğü üzerinden anlaşılabilir niteliktedir. Sünnet erkânında verilen gülbanklara geçmeden önce kirvelik erkânına ilişkin bir bilgilendirme yaparak kirve olacak kişiye verilen dua ve gülbanklardan söz etmek yerinde olacaktır.
Kirvelik, Alevi-Bektaşi inancında tıpkı musahiplik gibi kendine ait kural ve yaptırımları olan, sistemli bir kurumsal yapı arz eder. Alevi-Bektaşi inanç ve kültür yaşantısına ait öğelerin büyük çoğunluğunda yaşanan çözülmelere karşın, Hz. İbrahim’den kaldığına inanılan bu gelenek, anlam alanında herhangi bir eksilme olmaksızın varlığını güçlü bir şekilde sürdürmeye devam etmektedir. Erkek çocuğun doğumu ile birlikte aile tarafından, kirvesinin kim olacağına dair düşünülmeye başlar. Kirve olarak seçilen kişinin toplum nezdinde sevilen, sayılan bir kimse olmasına özen gösterilir. Bununla birlikte, ailenin kirve olarak seçilecek aile ile olan hukuku, yakınlığı önemlidir. Kirvelikte de kurumsal bir yapı arz etmesi dolayısıyla birtakım yaptırımlar söz konusudur. Çocuğun babası hayatını kaybederse onun eğitiminden ve her türlü ihtiyacının karşılanmasından ailenin musahipleri kadar çocuğun kirvesi de sorumludur. Bununla birlikte aileler arasında gelişen hukuk dolayısıyla iki ailenin çocuklarının birbirleriyle evlenmesi düşkünlük sebebidir.
Kirvelik erkânı, erkek çocuğun ailesinin evinde yürütülür. Sünnet olacak çocuğun ailesi, kirve olarak seçilen ailenin ve erkânı yürütecek dedenin davet edildiği bir yemek tertip eder. Genellikle bu erkânda kurban tığlanır. Dede iki aileye kirvelik kurumunun içeriğini, birbirlerine karşı sorumluluklarını anlatarak öğütler verir. Ardından çocuğun anne babası ile kirve olacak karı koca karşılıklı dizlerinin üzerine çökerek dâra dururlar. Kirvelik erkânında ibrikçi hizmeti görülür. Ailelerden bir kişi ibrik hizmeti görmek için leğen ibrik ve havlu ile dört canın ortasına gelir. “Hayır, himmet pirim!” dedikten sonra yere niyaz ederek leğeni indirir ve en yaşlı kişiden başlamak üzere “Allah, Muhammed, ya Ali!” diyerek kirvelerin ellerine tek tek su döker. Ardından sağ eller leğenin üzerine uzatılarak üst üste konulur. Tekrar üçleme şeklinde ellere su dökülür. Kirveler her su döküldüğünde ellerinin yerini değiştirir. Bu aşamada dede gülbank verir:
“Bismişah Allah Allah! Âlâ sünnet-i İbrahim-i Halilullah. Bismişah Allah Allah! Biz severiz, Hak, Muhammed, Şah-ı Merdan Ali ‘yi. Erleri, pirleri ve onun Ehlibeyt ‘ini. Mümin olan bozmaz hiçbir zaman akdini. Bu erkânla alınır müminlerin ikrârı. Hak, Muhammed daim kılsın bozmasın İbrahim’in sünnetini. Akdine sağdık kalanın, Hak versin muradını. Allahümme salli ala seyidine Muhammed ve ala Ali seyidine Muhammed, kema salleyte ala İbrahim’e ve ala Ali İbrahime inneke hamdün mecit. Gerçeğe Hü, mümüne ya Ali!” (Tur, 2002: 518-519)
Ardından dede kısa bir konuşma yapar ve akdin bozulması noktasında caydırıcı olması için Tövbe suresi 68. ve 82. ayetlerini genellikle Türkçe olarak okur. Bu esnada dârda bekleyen kirvelere uzun bir ikrâr gülbangı verilir:
“Bismillah, âlâ sünneti Resulullah, İbrahim-i Halilullah. Bismişah Allah Allah! Âdem Peygamber ‘den geldi bu zürriyet. İbrahim Peygamber ‘den kaldı bu sünnet. Her kim Muhammed’i seviyorsa, Muhammed’e versin salâvat. Allahumme salli âlâ seyidine Muhammed ve âlâ Ali seyidine Muhammed. Allah Allah! Vakitler hayırlı ola, darlar divanlar nur ola. Geldiğiniz yolda, durduğunuz dârda, verdiğiniz ikrâr, İbrahim Peygamber ‘in verdiği ikrâr ola! Yeri göğü yaratan yüce Allah! İçinizdeki hırsı, nefsi, kini, düşmanlığı, şeytani düşünceleri kaldıra ata! Yerine insan sevgisi, merhamet, sabır ve iman nasip eyleye! Yüce Allah, Hz. Muhammed Mustafa’nın, Aliyyel Murtaza’nın yüzü suyu hürmetine, aranızdaki sevgiyi arttıra, birbirinize dost ve akraba eyleye!
Sünnet olan yavruyu, evvela anasına, babasına hayırlı evlat, sonra da bütün insanlık için hayırlı ve yararlı bir insan olarak yetişmesini nasip eyleye!
Üçlerin, Beşlerin, Yedilerin, On İki İmamların, On Dört Masum-u Pakların, On Yedi Kemerbestlerin, Kırkların yüzü suyu hürmetine, Cenâbu Rabbil Âlemin, yolumuzu yolsuza, işimizi haksıza uğratmasın! Haksızı, nahakkı uğrumuza çıkarmasın! Görünür görünmez kazadan, beladan, ateşten, âfetten korusun! Bizleri de doğruluktan, doğru yoldan ayırmasın! Aranıza şeytani düşünceleri sokup ikrârınızı bozmasın! Hz. Muhammed’in şefaatine nail eylesin. Ehlibeyt’in katarından, didarından ayırmasın! Cenâbu Mevla, dilden dileğinizi, gönülden muradınızı versin! Emeğinizi boşa vermesin! Verdiğiniz ikrârı, yaptığımız duaları dergâh-ı izzetinde kabul eylesin! Nur-u nebi, kerem-i Ali, gülbank-ı Hünkâr Hacı Bektaş Veli, dil bizden, ikrâr İbrahim Peygamber’den, sünnet Muhammed’den, himmet Hak’tan ola! Gerçeğe Hü, mümine ya Ali!” (Tur, 2002: 520-521).
Gülbangın verilmesiyle birlikte kurban daha önce tığlandıysa sofra gülbangı verilerek yemeğe geçilir, kurban tığlanacaksa kurbanın dualanması ile ritüel devam eder.
Sünnet erkânında ailenin talibi olduğu ocağın dedesi ile bütün aile ve kirveler hazır bulunur. Kirve, çocuğu kucağına alır ve dedenin verdiği gülbank eşliğinde sünnet işlemi gerçekleştirilir. Çocuğun sünnet olduğu esnada dede tarafından verilen gülbank şöyle örneklendirilebilir:
“Bismillah, âlâ sünneti Resulullah, İbrahim-i Halilullah. Bismişah Allah Allah! Âdem Peygamber ‘den geldi bu zürriyet. İbrahim peygamberden kaldı bu sünnet. Her kim Muhammed’i seviyorsa, Muhammed’e versin salâvat. Allahumme salli âlâ seyidine Muhammed ve âlâ Ali seyidine Muhammed.
Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber. Laa ilahe illallah Vallahu ekber. Allahu Ekber Velilahil hamd. Ey yeri göğü yaratan yüce Allahım! Şu an senin birliğini tanıdığına ikrâr eden, gulfesinden sünnet olarak İbrahim Peygamber’in akdini yerine getiren bu kulun, yalnız sana sığınır, yalnız senden yardım ister, yalnız sana ibadet eder. Sen, rahman ve rahim olan ismin hakkı için dert verip derman aratma! Sağlıklı, sıhhatli uzun ömür ver! Merde, namerde muhtaç etme! Bol ve bereketli, helal yoldan rızkını nasip eyle!
Eğitim yaptığı zaman içerisinde zihnini aç, zekâsını kuvvetlendir! İnsanlığa faydalı olan ilim yolunda başarıdan başarıya ulaştır ya Rabbim! Erenlerin, evliyaların yüzü suyu hürmetine, görünür, görünmez kazadan, beladan, ateşten, âfetten, tufandan koru! Kötü düşüncelere, kötü yollara saptırma! Rahmetin ile mükâfatlandırdığın nebilerin, velilerin yüzü suyu hürmetine, doğruluktan, doğru yoldan ayırma! Anasına, babasına ve insanlık âlemine faydalı, dürüst bir insan olmasını nasip et! Üçlerin, Beşlerin, Yedilerin, On İki İmamların, On Dört Masum-u Pakların, On Yedi Kemerbestlerin, Kırkların hayır himmetini, nâzari sefasını bu ikrâr eden kulunun üzerinden eksik etme ya Rabbim!
Hakk’ın birliğine, erin erliğine, müminin gönlüne, diyelim Allah Allah! Kuvvet-i enbiya, hikmet-i evliya, Resul-ü Kibriya, Muhammed-ül Mustafa, Aliyyel Murtaza aşkına diyelim Allah Allah! Velilere, erenlere, evliyalara salât ve selam olsun! Onların aşkına diyelim Allah Allah. Hak laa ilahe illallah, Hak birsin, Muhammed’ül Resulullah, Aliyyel Veliyyullah, Ehl-i Beyt-i Keremullah, mürşit-i kamilullah, şefaat et ya Resulullah! Gerçek erenlerin demine Hü!” (Tur, 2002: 521-522)
Ölüm Olgusu Etrafında Oluşan Gülbanklar
Geçiş dönemlerinin tamamında olduğu gibi, ölüm olgusu etrafında da çok sayıda inanma, kalıp davranış ve işlem kümelenmekte, bunları da sistemli bir biçimde bir araya gelmesiyle ritüelik yapılar oluşmaktadır. Bu yapıları üç grupta toplamak mümkündür. Bunlardan ilki, ölen kişinin öte dünyaya gidişini kolaylaştırarak geride kalanların gözünde saygın ve mutlu bir kişi olmasını sağlamaya dönük uygulamaları içerir. Diğer grup, ölenin geri dönüşünü önleyerek geride kalanlara zarar vermesinin önüne geçmek amacıyla gerçekleştirilen uygulamaları içerir. Üçüncü grupta yer alan pratikler ise geride kalanların ölümden etkilenmeleri dolayısıyla bozulan ruhsal durumlarını sağaltamaya ve hayatın olağan akışına yeniden kavuşmasını sağlamaya dönük uygulamalardır (Örnek, 2016: 285). Geçiş dönemlerinden sonuncusunu teşkil eden ölüm olayı etrafında, Alevi-Bektaşi inanç ve kültür dairesi bağlamındaki uygulamalardan ilki cenaze erkânı olup ölünün defin işleminin gerçekleştirildiği erkândır. Bir diğer ritüelik uygulama, Sedat Veyis Örnek’in tabiriyle “öte dünyada saygın ve mutlu bir kişi olmasını sağlamaya yönelik” (2016: 285) olarak düzenlenen, Dârdan İndirme Erkânıdır.
Cenaze Erkânında Gülbanklar
Alevi-Bektaşi inancında ölüm olgusuna bakış açısının biçimlenmesinde tenasüh, devriye ve vahdet-i vücut inançlarının etkisi son derece büyüktür. Bu sebeple ölüm, “Hakk’a yürümek” olarak ifade edilir . Tanrı’dan gelen tekrar Tanrı’ya dönecek, cismani ölümü gerçekleşse de başka bir bedende yeniden hayat bulacaktır. Varlığın özünü yitirmeyeceği inancından kaynaklanan bu anlayışa göre, Hakk’tan alınan ve ondan parçalar taşıyan bu öz, farklı bedenlerde yeniden can bulur.
Alevi-Bektaşi inancında cenaze erkânı, defin aşaması ve sonrasında yürütülen Dârdan İndirme Erkânı olmak üzere iki aşamalı olarak değerlendirilebilir. Defin aşaması, ruhunu teslim ettiğinde çarşafa sarılarak “Hak Döşeği”ne yatırılmış olan canın teneşire taşınmasıyla başlar. Ölü teneşire götürülürken dede gülbank verir:
“Ber cemal-i Muhammed, kemal-i İmam Hasan, Şah Hüseyin, Ali’yi pir bilene verelim candan salâvat (salevat getirilir). Dünya geçicidir, ahiret yurdu kalıcıdır. Tanrının hükmü yürüdü. Ulu Tanrı seni kutlu bir menzile yetirsin. Kabrin ışıklı, mekânın cennet olsun. Şah-ı Merdan seni sancağı altında saklasın, beklesin. Gerçeğe Hü…” (Aktaş, 2015: 36)
Musahibi ve yakınları yanında başında bulunan cenaze yıkanır. Bu esnada da çeşitli dualar edilerek, On İki İmamların isimleri anılır. Hakk’a yürüyen kişinin defin süreci, dedenin cenaze erkânına katılan cemaatten razılık ve dua istemesiyle başlar. Razılık alındıktan sonra, genellikle inanç önderi tarafından Bakara suresi 156. ayet genellikle aslına uygun olarak okunur. Ardından dede, ölen canın Tanrı tarafından bağışlanmasına yönelik bir gülbank verir:
“Ya Hak! Sana yürüyen can senin aşığındı. Sen canansın, o da candır. Şimdi can bedeni terk etti. Bedeni toprağa dönüp, don değiştirecek. Canı, ruhu ise sana dönecek. Ehlibeyt’in, erenlerin, evliyaların hakkı için, sana dönen bu canın kusurları af, ruhunu şad eyleyesin. Gerçeğe Hü! Mümine Ya Ali!” (Aktaş, 2015: 39)
Dede tarafından verilen bu gülbangın ardından Fatiha Suresi okunur ve cenaze namazına geçilir. Cenaze namazına, niyet edilerek başlanır. Niyet ederken sarf edilen ifadeler şu şekilde olabilir:
“Er veya bacı niyetine, Allah rızası için salât’a, Hz. Muhammed ve soyu için salâvata, meyyit için duaya, uyun On İki İmam ‘a. ” (KK1)
Cenaze namazı, dört rekât olarak kılınır. Her rekât için tanzim edilmiş dualar olmakla birlikte cenaze namazını yöneten inanç önderinin tercih ve üslubuna göre bu dualar değişiklik gösterebilir. Dualar, Türkçe yahut Arapça olarak söylenebilir. Namazda okunan dualarda farklılıklar olabilir ancak mahiyetleri değişmeme eğilimi gösterir. Her aşamada okunacak duaların içerikleri bellidir. Namazın birinci rekâtında Tanrı’nın varlığını ve birliğini tasdik ederek iman tazelemeye yönelik bir şükür duası okunur. İkinci rekâtta okunan dua, Hz. Muhammed’in peygamberliğine iman edilerek rahmet dilenir. Üçüncü tekbirde, Ehlibeyt’e salât ve salâvat içeren bir dua edilebileceği gibi yine bağışlanma talebinin iletildiği bir dua da eklenebilir. Dördüncü rekâtta, cenaze için dua edilerek günahlarının bağışlanması yönünde dilekler iletilir. Tekbirlerin tamamlanmasının ardından sırasıyla sağa ve sola dönülerek “Esselamu aleyküm ve Rahmetullah” denilir ve Fatiha suresinin de okunmasıyla cenaze namazı tamamlanmış olur. Cenaze namazının ardından tabut, mezarın başına getirilir ve dede tarafından bu aşamada bir gülbank daha verilir:
“Bismişah ve âlâ milleti Resulillah. Hak, Muhammed, Ali Üçlerin, Beşlerin, Yedilerin, On İki İmamların, On Dört Masumu Pakların, On Yedi Kemerbestlerin, Kırkların hürmet-i hakkı için bu canımızın kusurlarını, hatalarını affeyleye! Ettiğimiz duaların hürmeti hakkı için, kabrini pür-nur eyleye! Ehlibeyt’in yüzü suyu hürmetine, cehennem nârına, kabir azabına uğratmaya! Pirimiz hünkârımız Hacı Bektaş Veli ‘nin himmetlerine nail eyleye! Gerçek erenlerin şefaatleri ile ruhunu şad eyleye! Dualarımızı, erenlerin, evliyaların yüzü suyu hürmetine, dergâh-ı izzetinde kabul eyle! Hakk’a yürüyen canın ruhuna el Fatiha!” (KK1)
Gülbanktan sonra Fatiha suresinin okunmasının ardından mezarın başında dede tarafından “Telkin/ Talkın” verilmesiyle cenaze erkânı son bulur.
Dârdan İndirme Erkânında Gülbanklar
Dârdan İndirme Erkânı olarak da bilinen “Dârdan İndirme Kurbanı Cemi” yahut “Dâr Kurbanı Cemi”, Alevi-Bektaşilerin cenazeyi defnetme, ölü gömme ritüellerine verilen isimdir. İçeriğinden daha önce bahsettiğimiz Dârdan İndirme Cemi, ölen ikrârlı Alevi-Bektaşi bireyin musahibi aracılığıyla geride kalanlarla hesabının görüldüğü, rızalığının alındığı bir ritüeldir ve dâr kurbanı kesilmeyen, fani dünyayla hesabı kapatılmayan kişinin ahirette Dâr-ı Mansur’da kalacağına yönelik inançla ilişkili bir içerik arz eder. Ölümün üzerinden yedi yahut kırk günün geçmesi ile toplanabilecek Dâr Kurbanı Cemi, on iki erkân ve on sekiz hizmet üzerine icra edilir. Görgü Kurbanı Cem ritüelindeki hizmetlerde seccade üzerinde kurban sahiplerinin sorgu anı ve dâra durmaları dışında icra edilen bütün inanç pratikleri, Dâr Kurbanı Ceminde de aynıdır.
Dârdan İndirme, her Alevi-Bektaşi bireyin ölümünden sonra gerçekleştirilen bir ritüel değildir. Dâr kurbanının kesilebilmesi için vefat eden kişinin ikrâr vermiş, düşkün ilan edilmemiş olması gerekir. Bu sebeple, Dârdan İndirme Erkânını yürütmeye başlamadan önce dede katılan bütün canlardan vefat eden kişiyle ilgili razılıklarını alır ve dârına durulacak kişiyle ilgili helallik ister. Vefat eden kişinin dârına da herkes duramaz. Dâra duracak kişilerin de cemde hazır bulunan canlar ve dedenin onayını almaları gerekir. Gerekli razılıklar alındıktan sonra, Dârdan İndirme Erkânında, meydan açılınca ölen canın yerine varsa musahipleri, değilse de veli yahut vasileri Dâr-ı Mansur’a dururlar. Talipler, bu aşamada bir tercüman söyleyerek, dârda bulunma gerekçelerini bildirirler:
“Yüzümüz yerde, özümüz dârda. Hak, Muhammed, Ali divanında erenlerin dar-ı Mansur’unda canım kurban, tenim tercüman. Hakk ‘a yürümüş canımızdan ağrınmış, incinmiş var ise dile gelsin, bile gelsin, hakkını istesin. Döktüğü var ise dolduracağız, ağlattığı var ise güldüreceğiz, yıktığı var ise doğrultacağız. Haklının hakkını ödemek için dardayız. Allah eyvallah, nefes pirdedir.” (KK1)
Tercümanın söylenmesinin ardından dede, ölen can ile arasında dargınlık bulunan, kul hakkı yediği iddiasında olan, alacağı-vereceği bulunan kimsenin olup olmadığını üç kere sorarak helallik ister. Eğer meyyit ile kapanmamış hesabının olduğu iddiasında bulunan bir kimse varsa dedenin huzuruna gelerek yere niyaz eder ve özünü dara çeker. Dâra gelen canın meyyit ile arasındaki sorunun ne olduğu konuşularak çözüme kavuşturulmaya çalışılır. Eğer özünü dara çeken can razı olursa helalliği alınır, razı değilse meyyiti temsilen dârda huzurda bulunan canlar, hatayı telafi, meblağı tazmin yoluna giderler. Dâra çekilme aşaması tamamlanınca dede göçen can için toplu helallik ister. Ardından dârda duranlara dede tarafından gülbank verilir:
“Can-ı dilden, can-ı gönülden diyelim bir Allah Allah… Allah, Muhammed, Ali, Hünkâr Hacı Bektaş Veli. Yetişe, ulaşa, dilde dilekleri, gönülde muratları vere. Kazalara, belalara kalkan ola. On İki İmamlar cemalinden, nûrundan ayırmaya. Her gönülde bir murat vardır: Murat isteyenin muratlarını, dilek isteyenin dileklerini ihsan eyleye. Cümlemizi sancağının altında saklaya, bekleye. Hastalarımıza şifa, dertlerimize deva, borçlarımıza eda nasib eyleye. Destimiz deman, küfrümüz iman, yardımcımız On İki İmam ola. Ali’den bakım, Hak ‘tan niyaz ola. Seksen bir Urum Erenleri, doksan bin Horasan Pirleri, yüz bin Gayb Erenleri yetişe, ulaşa, dilde dilekleri, gönülde muratları vere. Vakitler hayrola, hayırlar fethola, şerler def ola. Niyazlarımız Hak Dergâhında kabul ola. Gözümüzden yaş, duvarımızdan taş düşürmeye, ocaklar başı aydın ola. Oniki İmamlar cümlemize yardım eyleye. Cedd-i cemalim yolumuzu yolsuza, yaramaza, pirsize uğratmaya. Şeytanın şerrinden, gafil gadadan, görünür-görünmez beladan koruya. İki cihanda korktuğumuzdan emin, umduğumuza nail eyleye. Bu okunan duaların hürmeti hakkı için Ulu Tanrı, Hakk’a yürüyen (. .) canımızın
kabrini cennet bahçesi eyleye, sorgusunu kolay getire, günahları var ise bağışlaya, rahmet ve yarlıgamasını günden güne artıra. Geride kalan yakınlarına sonsuz sabırlar vere, hizmetlerini kabul eyleye. Burada hazır bulunup Allah diyen mü’minlerin geçmişlerine rahmet eyleye, kendilerine sağlık, esenlik vere. Dil bizden nefes Hazret-i Pir’den.” (Aktaş, 2015: 55-56).